“Kim haksız yere, amden (bile bile) öldürülürse, velîsi şu üç şeyden birini tercihte serbesttir: Ya kısas ister, ya affeder veya diyet alır. Eğer dördüncü bir şey istemeye kalkarsa elinden tutun (engel olun)!” Sonra Rasûlullah (s.a.s.), Bakara sûresi, 179. âyeti tilâvet buyurdu. (Ebû Dâvud, Diyât 3, 4, hadis no: 4496, 4504; Tirmizî, Diyât 13, hadis no: 1406)
“Kim mü’min bir kimseyi (amden) öldürürse, katil bu sebeple kısas olunur. Kim bu kısasa engel olursa Allah’ın lânet ve gazabı onun üzerine olsun! Allah onun farz veya nâfile hiçbir hayrını kabul etmez.” (Ebû Dâvud, Diyât 17, hadis no: 4539, 4540-41; Nesâî, Kasâme 29)
“Kim, aralarında taş atışması veya kamçı ya da sopa darbı gibi durumlarla müphem şekilde öldürülürse (bunun hükmü); hatâen öldürme hükmüne tâbidir, diyeti de hata diyetidir. Kim bu diyetin yerine getirilmesine mâni olursa Allah’ın lânet ve gazabı üzerine olsun” Onun hiçbir farz ve nâfile hayrı kabul edilmeyecektir.” (Ebû Dâvud, Diyât 17, 18, hadis no: 4539, 4540, 4591; Nesâî, Kasâme 29)
"Kölesini öldüreni öldürürüz; onun burnunu, kulağını kesenin burnunu, kulağını keseriz ve onu iğdiş edeni iğdiş ederiz." (Buhârî, İlim 39, Cihad 17, Diyât 24, 31; Ebû Dâvud, Diyât 7, 11, 147, hadis no: 4515-4518; Tirmizî, Diyât 18, hadis no: 1414; Nesâî, Kasâme 9)
Vâil İbn Hucr (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.)’a bir adam geldi, bir başkasını kayışla bağlamış getiriyordu. “Ey Allah’ın Rasûlü! Bu, kardeşimi öldürdü!” dedi. Rasûlullah (s.a.s.): "Doğru mu? Bunun kardeşini mi öldürdün?" diye sordu. Getiren adam: : "O itiraf etmezse, aleyhine delil getirebilirim!" dedi. Öbür adam: "Evet, öldürdüm" diye itiraf etti. Peygamberimiz: "Onu nasıl öldürdün?" diye sordu. Adam açıkladı: "İkimiz bir ağaçtan yaprak silkiyorduk. Derken bana söverek beni kızdırdı. Ben de elimdeki balta ile başına vurup öldürdüm." (Diğer bir rivâyette şu ziyâde vardır: “Ben onu öldürmeyi düşünmemiştim.”) Rasûlullah (s.a.s.): "Kendin nâmına ona (fidye olarak) verebileceğin bir şey (para) var mı?" diye sordu. Adam: "Benim elbisemle baltamdan başka malım yok" cevabını verdi. "Kavminin seni satın alabileceklerini (sana gerekli diyet borcunu ödemek için para vereceklerini) tahmin eder misin?" diye sordu. Adam: "Ben kavmimce beş para etmem!" dedi. Allah'ın Rasûlü bunun üzerine diğer adama (ondan bu fakir suçluyu affetmesini istedi, fakat o kabul etmedi. Sonra;) bağladığı ipi atarak: "al arkadaşını!" buyurdu. Adam da onu alıp gitti. O gittikten sonra Rasûlullah (s.a.s.): "Onu öldürürse o da onun gibi olur (Hem katil hem öldürülen cehennemdedir)." Birisi, o adama giderek Rasûlullah'ın sözünü söyledi. O da Peygamber'in yanına döndü. "Yâ Rasûlallah! Duydum ki Sen 'Onu öldürürse o da onun gibi olur' buyurmuşsun; halbuki onu Senin izninle alıp götürdüm" dedi. Rasûlullah (s.a.s.): Onun seninle kardeşinin günahlarınızı üzerine almasını istemez misin?" buyurdular. Adam: "Yâ Nebiyyallah! Hay hay" dedi. Peygamberimiz: "İşte bu onun gibidir" buyurdu. Adam da katili bıraktı, ona yol verdi. (Müslim, Kasâme, 32, 33, hadis no: 1680; Ebû Dâvud, Diyât 3, hadis no: 4499, 4500, 4501; Nesâî, Kasâme 5)
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah zamanında bir adam birini öldürmüştü. Hâdise Peygamberimiz’e geldi. (Meseleyi araştırdıktan sonra) katili, maktûlün velîsine teslim etti. Katil: “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben onu öldürmeyi kasdetmemiştim (kazâen öldürdüm)” dedi. Allah Rasûlü velîye: “Eğer bu sözünde sâdık ise, doğruyu söylüyorsa, bu durumda onu (kısas olarak) öldürdüğün takdirde ateşe gidersin!” buyurdu. Bunun üzerine maktûlün velîsi, adamı salıverdi. Adam bir kayışla bağlı idi, kayışını sürükleyerek uzaklaştı. Bundan sonra kendisine zu’n-nis’a (kayışlı) adı takıldı.” (Tirmizî, Diyât 13, hadis no: 1407; Ebû Dâvud, Diyât 3, hadis no: 4493; Nesâî, Kasâme 5)
Süraka İbn Mâlik (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.)’ın, oğlu sebebiyle babaya kısas uyguladığına, fakat oğluna, babası sebebiyle kısas uygulamadığına şâhit oldum.” (Tirmizî, Diyât 9, hadis no: 1399)
İbn Ömer (r.a.) anlatıyor: “Bir oğlan, hile (sûikast) sûretiyle öldürülmüştü. Hz. Ömer (r.a.): ‘Bunun öldürülmesine San’a ahâlisi iştirak etmiş olsaydı, bu tek kişi yüzünden bütün San’a halkını öldürürdüm!’ dedi.” Bir başka rivâyette: “Dört kişi bir çocuğu öldürmüştü Hz. Ömer dedi ki...” diye başlar ve yukarıdaki gibi devam eder. (Buhârî, Diyât 21; Muvattâ, Ukûl 13)
"Kâfire karşılık bir mü'min, yahut ahdi içerisinde bulunan bir ahidli (zimmî) öldürülmez." (Ebû Dâvud, Diyât 7, 11; Tirmizî, Diyât 17)
İbn Firâs, Hz. Ömer (r.a.)’den naklediyor: “Rasûlullah (s.a.s.)’ı gördüm, (başkasının lehine olarak) kendi nefsine kısas uyguluyordu.” (Nesâî, Kasâme 23). Rasûlullah, adâlete verdiği ehemmiyetin bir delili olarak kendisine kısas uygulamıştır. Hz. Ömer bu sözleriyle, Rasûlullah’ın: “kimin bende hakkı varsa gelsin alsın, kime haksız olarak vurmuşsam gelsin vursun!” mânâsındaki zaman zaman yaptığı talepleri kasdetmiş olmalıdır. Bu hususta Ebû Dâvud’un kaydettiği bir örnek şöyledir: Ebû Said anlatıyor: “Rasûlullah bir taksim yapıyordu. Bir adam ilerleyerek geldi ve üzerine eğilip bakmaya başladı. Allah Rasûlü elindeki hurma dalını yüzüne dürterek “çekil!” dedi. Dal adamın yüzünü kanattı. Bunun üzerine Peygamberimiz: “Gel (aynı şeyi bana yaparak), kısasta bulun!” dedi ise de, adam: ‘Hayır, affettim ey Allah’ın Rasûlü’ dedi.” Ensardan mizahçı/şakacı bir zat vardı. (Bir gün yine) Konuşup yanındakileri güldürürken Rasûlullah (s.a.s.) elindeki çubuğu (şaka yollu) adamın böğrüne dürttü. Bunun üzerine adam: “Ey Allah’ın Rasûlü, (canımı yaktınız.) Müsâade edin kısas yapayım!” dedi. Allah Rasûlü de: “Haydi yap!” buyurdu. Adam: “Ama üzerinizde gömlek var, benim üzerimde yoktu (kısasın tam olması için çıkarmalısınız!” dedi. Adamın talebi üzerine, Peygamberimiz gömleğini kaldırıp böğrünü açtı. Adam, Rasûlullah’ı kucaklayıp böğrünü saygıyla öpmeye başladı ve: “Ben bunu arzu etmiştim ey Allah’ın Rasûlü!” dedi. (Ebû Dâvud, Edeb 160, hadis no: 5224)
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in de, nefislerine kısas tatbik ettiklerine dâir rivâyetler gelmiştir. İslâm, idârecilere teşrîî ma’sûniyet tanımaz.
Enes (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.)’ı, kendisine her ne zaman kısas bulunan bir dâvâ getirildiğinde, mutlaka her seferinde affetmeyi emrediyor gördüm.” (Ebû Dâvud, Diyât 3, hadis no: 4497; Nesâî, Kasâme 27)
Ebû Cuheyfe (r.a.) anlatıyor: “Hz. Ali (r.a.)’ye: ‘Ey mü’minlerin emîri! Yanınızda Kur’an’da bulunmayan yazılı bir şey var mı?’ diye sormuştum. Şöyle cevap verdi: ‘Hayır! Dâneyi yar(ıp ondan filizi çıkar)an ve insanı yaratan Zâta kasem olsun! Bildiğim şeyler, Allah’ın, Kur’an’da olanı anlamak üzere kişiye verdiği anlayış ve bir de şu sahifede bulunanlardır. ‘Peki, bu sahifede ne var?’ dedim. ‘Diyet(le ilgili ahkâm), esirlerin hürriyete kavuşturulması (ile ilgili tavsiye ve teşvik), kâfir mukabilinde müslümanın öldürülmeyeceği!’ cevabını verdi.” (Buhârî, Diyât 31, İlim 39, Cihad 171; Tirmizî, Diyât 16, hadis no: 1412; Nesâî, Kasâme 12)
Kays İbn Ubâd (r.a.) anlatıyor: “Ben ve El-Eşter en-Nehâî, Hz. Ali (r.a.)’nin yanına gittik. Kendisine: ‘Rasûlullah (s.a.s.), bütün insanlara şâmil olmayan husûsî bir tâlimde bulundu mu?’ dedik. Bize: ‘Hayır! Ama, şu sahifede bulunanlar var!’ dedi ve kılıcının kabzasından bir sayfa çıkardı. İçerisinde şunlar vardı: ‘Mü’minlerin kanı eşittir. Onlar kendilerinden başkalarına karşı tek bir el gibidirler. Onlar içlerinden en âdîlerinin verdiği emâna (bile) uyarlar. Haberiniz olsun: Mü’min, kâfir mukabilinde öldürülmez; ahd (antlaşma) sahibi de anlaşma müddeti esnâsında (küfrü sebebiyle) öldürülmez. Kim bir cinâyet işlerse sorumluluğu kendine âittir (başkasını ilzâm etmez). Kim bir cinâyet işler veya câniyi himâye ederse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti üzerine olsun!” (Ebû Dâvud, Diyât 11, hadis no: 4530; Nesâî, Kasâme 8)
Câriye İbn Zafer (r.a.) anlatıyor: "Bir adam bir başkasının kolunun ön kısmını bir kılıç vurarak mafsal olmayan bir yerden koparıp attı. Kolu koparılan adam Rasûlullah (s.a.s.)'a mürâcaatla kolunu kesenden hakkını almasını istedi. Rasûlullah (s.a.s.) kolu kesilene diyet ödemeyi emretti. Adam: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Ben kısas istiyorum' dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Diyetini al, Allah diyeti hakkında mübârek kılacaktır!" buyurdular ve kısasa hükmetmediler." Kütüb-i Sitte Muht. Terc. ve Şerhi, c. 17, s. 329, hadis no: 824 -2636- (6811)
Hz. Ali (r.a.) anlatıyor: “Bir yahûdi kadın Rasûlullah (s.a.s.)’a şetmde bulunuyor (sövüyor), hakaretler ediyordu. Bir adam onu boğarak öldürdü. Rasûlullah (s.a.s.) kadının kanını bâtıl kıldı (cezâsız bıraktı).” (Ebû Dâvud, Hudûd 2, hadis no: 4362)
İbn Abbas (r.a.) anlatıyor: “Âmâ, yani gözleri kör bir zât, ümmü veled olan câriyesini, Rasûlullah (s.a.s.)’a şetmettiği (sövdüğü) için öldürdü. Rasûlullah (s.a.s.) câriyenin kanını heder etti (cezâsız bıraktı).” (Ebû Dâvud, Hudûd 2, hadis no: 4361; Nesâî, Tahrîm 16)
Enes (r.a.) anlatıyor: “Bir yahûdi, gümüş takıları için bir câriyeyi taşla öldürmüştü. Câriye Rasûlullah (s.a.s.)'a getirildi. Henüz canını teslim etmemişti. Kadıncağıza (bazı isimler sayılarak): ‘Seni falanca mı öldürdü?’ diye soruldu. Başıyla ‘Hayır!’ diye işaret etti. ‘Seni filan mı öldürdü?’ diye bir başka isim zikredildi. Kadıncağız yine: ‘Hayır!” mânâsında başıyla işaret etti. Üçüncü kere (başka ismi) sordu. Bu sefer: ‘Evet!’ anlamında başıyla işaret etti. Bunun üzerine Rasûlullah adamı (yakalattı, adam suçunu itiraf etti ve kadını öldürdüğü şekilde) iki taşla öldürdü; başını iki taş arasında ezdi.” (Buhârî, Diyât 7, 4, 5, 12, 13, Husûmât 1, Vesâyâ 5; Müslim, Kasâme 15, hadis no: 1672; Ebû Dâvud, Diyât 10, hadis no: 4527-4529; Tirmizî, Diyât 6, hadis no: 1394; Nesâî, Kasâme 11)
Sa’lebe İbn Zehdem el-Yerbû’î (r.a.) anlatıyor: “Ensârdan bir grup insan gelip: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Şunlar Benî Sa’lebe İbn Yer’bû’dur. Câhiliyye devrinde falan kimseyi öldürdüler!’ dedi. Aleyhissalâtu ve’s-selâm sesini yükselterek: ’Bir kimse diğerinin cinâyetinden sorumlu olmaz.” (Diğer rivâyette: ’Anne, çocuğu adına cinâyet işlemez, cinâyeti kendi adınadır!’) buyurdular.” (Nesâî, Kasâme 39)
"Şüpheli durumlarda hadleri (cezâları) kaldırın." (Feyzu'l-Kadîr, 1/227)
“Öldürme tarzında insanların en ölçülüsü, iman sahipleridir.” (Ebû Dâvud, Cihad 120, hadis no: 2666; İbn Mâce, Diyât 30, hadis no: 2681, 2682)
Abdullah İbn Zeyd el-Ensârî (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.) müsle (denen daha çok savaşta düşmana karşı câhiliyye döneminde uygulanan göz çıkarmak, burun, dudak, kulak kesmek, karın deşmek gibi tecâvüzler)den, yağmacılıktan men etti.” (Buhârî, Mezâlim 30, Zebâih 25)