Kur'an-ı Kerim'de Sâlih Amel İfadesi

 

“İman eden ve salih amelleri işleyenleri altlarından ırmaklar akan cennetle müjdele!” (2/Bakara, 25)

“İman eden ve salih amelleri işleyenlere gelince, imanlarından dolayı Rableri onları altlarından ırmaklar akan nimet cennetlerine iletir.” (10/Yûnus, 9)

Kur'an'da "iman eden ve salih amel işleyenler" ifadesi 58 defa geçmektedir. Kur’an’da salih amel kavramı çeşitli kalıplarda geçmektedir. 3 yerde emir sigası ile geçer: 

“Kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse, salih amel işlesin ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak etmesin.” (18/Kehf, 110) “Salih ameller işleyin.” (23/Mü’minûn, 51; 34/Sebe’, 11)

Kur’an’da daha ziyade “iman eden ve salih amel işleyen(ler)” şeklindeki ifadelerde geçen “sâlih” veya “sâlihât” lafızları mutlak olarak zikredilmektedir.  Bundan dolayı, sıla-i rahim, Allah yolunda infak etmek, fert ve topluma faydalı olacak her türlü hayır, adalet, takva gibi, ister bedenî ve isterse kalbî davranış olsun, aklımıza gelebilecek bütün iyi ve güzel davranışlar salih amel olarak sıralanmaktadır. Bununla birlikte “salih amel işleyenler” ifadesi, sadece namaz ve zekât gibi dinin erkânından olan amellere ait olmayıp; usûl, füru, farz, nâfile, ibadet, muamelat, Allah rızasına muvafık ve salâha hizmet eden, hayra yarayan bütün faydalı amelleri içerisine almaktadır.

Mukayyed olarak geçmesi: Kur’an’da salih amelden bahseden ayetlerden bazıları da takyid edilmiştir. Nitekim Bakara suresinin 82-83. ayetlerinde böyle bir durumun olduğuna işaret eden İzutsu, şöyle demektedir: “Allah’ın İsrailliler ile ahdi olarak verilen bu ayet, sâlihâtın özlü bir tanımı gibi ele alınabilir. Söz konusu ayet, şu beş unsuru sıralamaktadır: Allah’tan başkasına kulluk etmemek, ana-baba, yakın akraba, yetim ve miskinler ile ihtiyaç sahiplerine karşı iyilik (yani sıcak kanlı ve lütufkâr olmak, ihsan etmek), herkese güzel konuşmak, namazı kılmak, zekâtı ödemek.” (10)   

Kur’an-ı Kerim’de sâlih ve sâlihât kelimelerinin geçtiği ayetlerin bazılarında, salih amel ifadesinden hemen sonra, salih ameller açıklanmaktadır. Böylece, mutlak olarak zikredilen sâlih veya sâlihât lafzı, takyid edilmektedir. Nitekim; “İman edip salih amelleri işleyenler, namazı kılan, zekâtı verenlere gelince, onlara Rableri katında mükâfat vardır.” (2/Bakara, 277) ayetinde durum böyledir. Zira bu ayette zikredilen namaz, zekât birer salih amel olup, bunların salih amellere dahil olduklarında hiçbir ihtilaf yoktur. Ayette özellikle namaz ve zekâtın zikredilmesi ise, bu iki ibadetin fazilet ve önemine dikkat çekmek içindir. Bu duruma işaret eden müfessirler, bu ibadetlerden namazın bedenle yapılanların en büyüğü; zekâtın ise, mal ile yapılanların en üstünü olduğunu beyan etmektedirler. Salih lafzının takyid edildiğini şu ayette de görmekteyiz: “Allah yolunda susuzluğa, açlığa uğramaları, kâfirleri kızdıracak bir yeri işgal etmeleri ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları yoktur ki, mutlaka bunlarla kendilerine salih bir amel yazılmış olmasın. Allah, muhsinlerin ecrini zayi etmez." (9/Tevbe, 120)

Salih amel kavramının ayetlerde, bazen emir sigası, bazen mutlak ve bazen de mukayyed olarak gelmesinin şüphesiz pek çok sebepleri vardır. Emir sigası ile gelmesi, mükelleflerin mutlaka salih ameller yapması gerektiğine işaret etmektedir. Nitekim, mükelleflerin yerine getirmek mecburiyetinde oldukları salih amelleri bunlara örnek gösterebiliriz. Salih amelin mukayyed olarak zikredilmesi,  ayetlerde  zikredilen  salih  amellerin belli başlılarına işaret ettiği gibi, bunların da önemli olduklarını vurgulamaktadır. Nihayet mutlak olarak gelmesi ise, mükelleflerin salih amellerin sadece ayetlerde zikredilenlerden ibaret olduğu fikrine kapılmamalarına işaret etmekte ve İslam inancına bağlı olarak, insanlığın hayrına yapılacak her türlü güzel, iyi davranışların da salih amellerden sayılacağına delalet etmektedir. Çünkü salih ameller, sadece ayetlerde zikredilen namaz, oruç, hac, anne ve babaya güzel davranma vs. gibi hareketlerden ibaret olmayıp, bunların dışındaki iyi davranışlar da salih amellerdendir. Ayetlerin emir sigası, mutlak ve mukayyed şeklinde gelişleri, mükelleflerin bir an bile olsa, güzel davranışlardan uzak kalmamalarını temin içindir.                                                             

“Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Ama bâki kalacak salih ameller, sevap olarak da, amel olarak da, Rabbinin katında daha hayırlıdır.” (18/Kehf, 46) “Ne mallarınız, ne de evlatlarınız size huzurumuzda bir yakınlık sağlamaz. Ancak iman eden ve salih ameller işleyenler müstesna. Onlara yaptıklarının fazlasıyla kat kat mükâfat vardır. Ve onlar oralarda güven içindedirler.” (34/Sebe’, 37) Bu ayetlerden anlaşıldığına göre, iman ve buna bağlı olarak yapılacak salih ameller, bâki kalacak olan amellerdir. Bu ameller de akla gelebilecek her türlü hayır, birr, ma’ruf, ihsan gibi hususlardır. Kur’an-ı Kerim’de, gerek takva, sabır gibi kalbî, gerek namaz gibi bedenî ve gerekse zekât gibi mâlî her türlü davranış birer salih ameldir.