Allah Affedicidir:

 

Allah (c.c.), bağışlaması, af ve mağfireti bol olduğu için, şirk dışında bütün günahları istediği kimseler için affedebileceğini  beyan  ediyor. "Allah kendisine şirk/ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Allah'a şirk  koşan  kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur." (4/Nisâ, 48)

Bilindiği gibi Islâm'a girmek, kendinden önceki bütün hataları siler. Allah’a şirk koşan müşrikler, şirklerinden tevbe edip yeniden iman ederlerse onların da geçmiş günahları bağışlanır.

Rabbimiz, mü’minlere tevbe ve af konusunda genişlik veriyor.“Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar.” (39/Zümer, 53)  Bu bağışlamanın şartı, şüphesiz ki tevbedir, günahtan vazgeçmektir, hatada ısrar etmemektir. Zaten takva sahibi mü’minler, bir hayâsızlık yaptıkları (günah işledikleri) zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen tevbe ederler,  günahta bile bile ısrarcı olmazlar (3/Âl-i  İmran, 135).

‘Afv’, Allah’ın ilâhlık özelliklerindendir. Allah’ın en güzel isimlerinden (Esma-i Hüsna’dan) biri de ‘Afüvv’dür. Bunun anlamı ‘çok çok bağışlayan, affeden’ demektir. Bu isim dört âyette ‘Ğâfur-bağışlayıcı’ ismiyle beraber geçmektedir. ‘Ğâfur’ da bağışlayan, örten demektir. Ancak ‘Afüvv’ ismi ‘Ğâfur’a göre biraz daha geneldir. Çünkü Ğâfur, günahı örten demektir. Silip-süpürmenin örtmekten daha iyi olduğu açıktır.         

“Umulur ki Allah bunları affeder. Allah Afüvv’dür (affedicidir), Ğâfur’dur (bağışlayıcıdır).” (4/Nisa, 99; ayrıca bkz.  22/Hacc, 60; 58/Mücadele, 2; 4/Nisâ, 43) Bir âyette bu isim ‘Kadir’ ismiyle beraber kullanılıyor. Bu âyet, Allah’ın günah işleyenleri cezalandırmaya güç yetirebildiği halde, onlara ceza vermeyip bağışlayabildiğini ifade ediyor (4/Nisâ, 149). Allah (cc) sonsuz bağışlayıcı ve affedicidir. O’nun bu bağışlayıcılığı öncelikli olarak dinî emirleri ve yasakları (teklifleri) hafifletmede görülür (2/Bakara, 187; 4/Nisâ, 43; 5/Mâide, 101).

Rabbimiz, kul olarak yarattığı insanın günah işleyeceğini, hata ve isyan edeceğini, hatta inkârcı olup küfre düşeceğini biliyordu. Buna rağmen ona günah işleme ya da ibadet etme özelliğini verdi. (91/Şems, 7-10) Yani insanın iradesini kendi eline vermiştir. Ancak onu başıboş da bırakmamıştır. Bütün insanlara ‘tağuta kulluk yapmayın, Allah’a ibadet edin’ diye davet yapması için elçiler (peygamberler) göndermiştir. (16/Nahl, 36) Elçilerin davetine uymayıp, Allah’ın gönderdiği âyetlere sırtını dönenler azgınlık, sapıklık ve isyan içinde kalırlar. Peygamberlere iman edip müslüman olanlar da zaman zaman hata edebilir, günah işleyebilirler. Işte kim bu şekilde hataya düştükten sonra, hatasından vazgeçer ve Allah’a tevbe ederse Allah (cc) onu affedebilir. Inkârcı iken mü’min, isyancı iken itaatkâr, günahkâr iken takva sahibi olanı (korkup-korunanı) affedebilir. Afv yetkisi Rabbimizin elindedir. Dilediğini bağışlar, dilediğini cezalandırır.

Eğer Rabbimiz bütün isyanlara ve günahlara ceza verseydi, hiç affetmeseydi şüphesiz yeryüzünde kimse kalmazdı. (35/Fâtır, 45) Insanların yaptıkları yüzünden karada ve denizde fesat (çarpıklıklar, bozulma) meydana gelir. (30/Rûm, 41) Bazı insanlar veya topluluklar daha dünyada iken cezalandırılır. Ancak bütün bunlar, insanların ürettikleri kötülüklerden Allah’ın affının dışında kalan fazlalıklardır. Allah (cc) kullarını sürekli affediyor. Ancak bazılarının ceza alması da kâinat düzeni ve ibadetin değerinin bilinmesi açısından Allah’ın adaletinin gereğidir. “Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazanmakta olduğu dolayısıyladır. (Allah,) çoğunu da affeder.” (42/Şûrâ, 30;  ayrıca bkz. 42/Şûrâ, 34, 40)

Allah (c.c.) Uhud savaşında Peygamberin sözünü dinlemeyenleri (3/Âl-i İmran, 152, 153), hacc ibadetinde  daha  önceden  yapılan  hataları  (5/Mâide, 95),  buzağıyı  tanrı  edinip sonra tevbe eden Israiloğullarını (2/Bakara, 52; 4/Nisâ, 153), affettiğini bildiriyor. Kötülükleri bağışlayıp affedenler (4/Nisâ, 149; 64/Teğâbün, 14), güçsüz ve zayıf olduğu için Allah yolunda hicret veya cihad edemeyen müstaz’aflar (4/Nisâ, 99), Allah’a şirk koşmaksızın başka günah işleyenler (4/Nisâ, 48) Allah'ı affedici olarak bulurlar (16/Nahl, 126) İslâm'a  göre  bir kötülüğün cezası-karşılığı yine onun kadardır. Fazlaya kaçmak helâl değildir. Ancak hak sahibi bu hakkını bağışlarsa, bu bir fazilettir. Kur’an bağışlamayı tavsiye ediyor. Bir yanağına vurana öbürünü çevirmek olmadığı gibi; intikam peşine düşmek de yoktur. Haksızlığa uğrayan, bu hakkını kullanmaz, sabreder ve bağışlarsa bu güzeldir (2/Bakara, 178). Kur’an, mü’minlerin affedici olmalarını tavsiye ediyor. Affedenleri Allah’ın seveceğini haber veriyor (24/Nûr, 22; 2/Bakara, 178, 237). (14)

Tarih, hatasızlığı iddia eden budalalarla, bunların karşısında hak dâvâyı müdâfaa eden hakikatperver insanların mücadeleleriyle doludur. Faziletin, hata işleyen kimsenin, hatasını kabul etmekle başladığı söylenebilir. Beşer için ideal olan, mümkün olduğu kadar hatasız bir hayat yaşamaktır. Fakat, peygamberlerden başka bu sırra ermiş bir insanı tasavvur etmek bile zordur. Allah da hatasız bir insan değil; her çeşit hatadan hemen dönüp mağfiret dileyen bir varlık yaratmayı tercih etmiştir (Müslim, Şerhu'n-Nevevi 17/65). Bir toplumun bekası da tevbe ve istiğfar iledir: "Onlar istiğfar ederlerken Allah onları azablandırmaz." (8/Enfâl, 33)     

Mü’minler şöyle dua ederler: “Rabbimiz, unuttuklarımızdan ya da yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet, bizi bağışla. Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı da bize yardım et.” (2/Bakara, 286)

Günahlarını küçümseyen ve tevbesini sonu gelmeyen yarınlara erteleyen, ya da yalancı    tevbelerle    kendini   kandıran   zavallılardan   olmayalım.  Ey  Rabbimiz,   bizim günahlarımız ne kadar büyük ise de, Senin affın daha da büyüktür; Bizi affet!                           

"Ey Rabbimiz! Bizi sana teslim olan müslümanlardan kıl, neslimizden de sana teslim olan bir ümmet çıkar. Bize ibadet yerlerimizi göster. Tevbemizi kabul et; zira tevbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak Sensin, Sen." (2/Bakara, 128)

Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel Kavramları, 704 vd.

Cafer Tayyar Soykök, Haksöz, sayı 68, s. 48

İsmail Karaçam, İslâm'da Tevbe, s. 98

Cafer Tayyar Soykök, Haksöz, sayı 68, s. 48

Muhammed el-Behiy, İnanç ve Amelde Kur'anî Kavramlar, s. 178

A.g.e. s. 175-177

Cihat Tunç, Şâmil İslam Ansiklopedisi, c. 6, s. 206

Abdülhamid Bilâlî, Arınma Yolu, 2/141-142

A.g.e. 2/143-146

Said Havva, İslâm'da Nefis Tezkiyesi, s. 376-379

Cihat Tunç, Şâmil İslam Ansiklopedisi, c. 6, s. 205-207; krş. S. Havva, İ. Nefis Tezkiyesi, s. 372-373

Abdülhamid Bilâlî, Arınma Yolu, 2/34-38

H. Ece, İ. Temel Kavramları, s. 314-315

A.g.e. s. 31-32