Uydurma Hadislere Örnekler

 

1) “Ölmeden önce ölünüz.” Aliyyu’l-Karî şöyle der: “Askalânî, sâbit olmadığını söylemiştir. Aslında bu, tasavvuf ehli sofilerin sözüdür. Ölmeden önce nefis ve şehvetlerinizin esiri olmaktan kendinizi kurtarınız, demektir.” (Aliyyu’l-Kari, Zayıf Hadisleri Öğrenme Metodu, Çev. Ahmet Serdaroğlu, İst. 1986, s. 122; Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, c. 2, s. 291, no: 2669). Ölmeden önce ölmek, ölü gibi yaşamak yerine; öldükten sonra yaşamanın, ölümsüzleşmenin, şehâdet ehli şehid olmanın yolu bulunmalıdır.

2) “Mü’minin artığı (mü’mine) şifâdır.” Aclûnî: “Necm (uddin el-gâzî), ‘İtkan’ adlı eserinde: ‘Bu, hadis değildir’ demiştir.” (Aclûnî, a.g.e. c. 1, s. 458, no: 1500; Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s. 70)

3) “Vatan sevgisi imandandır.” Aliyyu’l-Kari: “Zerkeşî, bunu, hadis olarak bulamadığını söyledi. Seyyid Muînuddin es-Sâfurî, sâbit değildir, dedi. Eskilerin sözü olduğunu söyleyenler vardır.” Sahâvî de: “Aslını bulamadım” dedi. Menûfî de: “Mânâsının doğruluğunu iddia etmek, şaşılacak bir şeydir. Çünkü vatan sevgisi ile iman arasında bir münâsebet yoktur” demiştir. (Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s. 60-61). Aclûnî: “Sâğânî, ‘mevzûdur’ demiş ve Mekasıd’da: ‘Bunun, hadis olduğuna rastlamadım’ diye beyan etmiştir.” (Aclûnî, a.g.e. c. 1, s. 345-346, no: 1102)

4) “İki günü eşit olan aldanmıştır. Bu günü, dününden kötü olan mel’undur.” Aliyyu’l-Kari: “Abdülaziz’in rüyada aldığı bir öğüttür. Hatta Beyhakî’nin rivâyetine göre: ‘iyiliklerini arttırmayanlar zarardadır’ ilâvesi de vardır.’ Bostî de: ‘Kişinin, dünyalıktaki ilerleyişi noksanlık, hayırlı olmayan kazancı ise, hüsranlıktır’ dedi.” (Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s. 110). Aclûnî: “Irâkî, tahkîkatında şöyle diyor: ‘Bu hadisi, Abdulaziz bin Ebî Revad’ın rüyası olarak biliyoruz...” (Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 233, no: 2406)

5) “Düşmanın silâhıyla silâhlan!” Bu söz, sahih veya zayıf hiçbir senedinin olmadığı ve lafzının hiçbir mûteber kaynak hadis kitabında bulunmadığı, yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır.

6) “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır.” Halk arasında dillerde hadis diye dolaşan ve Rasûlullah’ın hadisiyle hiçbir ilgisi olmayan bu söz, Bayezid Bistamî’ye âit olup Kuşeyrî Risâlesi’nde şu şekilde yer almaktadır: “Üstâdı bulunmayanın imamı şeytandır.” (Abdülkerim Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi, çev. Süleyman Uludağ, İst. 1991, s. 592). Halk arasında ise, ilk şekliyle şöhret bulmuştur. Yine benzer bir uydurma hadis şöyledir: “Şeyhi olmayanın dini de olmaz.” Akşemseddin, bu rivâyeti kaynak belirtmeden Makamatu’l-Evliyâ adlı eserinde şeyhin önemini anlatırken zikretmiştir (A. İhsan Yurd-Mustafa Kaçalin, Akşemseddin’in Hayatı ve Eserleri, s. 332). Kaynakların hiçbirinde yer almayan bu rivâyet uydurmadır (208). Hadis diye nakledilen benzer bir uydurma da şudur: “Kavmi içindeki şeyh, ümmeti içindeki peygamber gibidir.” (191)

7) “Zaman sana uymazsa, sen zamana uy!” Ne yazık ki, halk arasında, hatta okumuş kesim arasında bile hadis olarak dolaşan bu sözün, hadis ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmadığı gibi, anlamı  da; İslâm’ın rûhuna ve insanın yaratılış gâyesine tamamen aykırıdır. Hiçbir mûteber kaynak kitapta izine rastlanmamış, mevzû hadislerden bile kabul edilmediği için tahkik ehli ulemâ, ondan söz bile etmemiştir. Bu, kim tarafından uydurulduğu bilinmeyen bomboş bir sözdür.               

8) “Haksızlığa karşı susan, dilsiz şeytandır.” Ebû Ali Dakkak’ın sözü olup ‘Kuşeyrî Risâlesi’nde şöyle kayıtlıdır: “Hak çiğnenirken susan, dilsiz şeytandır.”  (Abdülkerim Kuşeyrî, a.g.e. s. 258)

9) “İnsanlar helâktedir, âlimleri hâriç...” Hadis olarak uydurulan bu söz için Sâğânî: “İftirâ edilmiş bir sözdür, demiştir (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, c. 2, s. 312, no: 2796). Hasan el-Basrî şöyle demiştir: “İlim sahipleri dışında olan insanların hepsi, helâke uğramışlardır. İlim sahibi olanların da amel edenleri dışındakileri helâke uğramışlardır. Amel edenlerinin de ihlâslıları dışında kalanlar, helâke uğramışlardır. İhlâslıları ise, büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar.” (Said Havvâ, El-Esas fi’s-Sünne, -İslâm Akaidi- çev. M. Ahmet Varol ve heyet, İst. 1992, c. 10, s. 11)    

10) “İşlerinizde darlığa düştüğünüz zaman, kabir ehlinden yardım isteyiniz.” Bazı tasavvuf kitaplarında, meselâ İbn Kemal Paşa’nın Erbaîn’inde geçmektedir. Allâme Âlûsi, bu konuda şunları söylemektedir: “Bu hadis, Rasûlullah’ın hadisleri hakkında ârif olanların icmâı ile Rasûlullah’a yapılan bir iftirâdır. Ulemâdan hiç kimse bu hadisi rivâyet etmemiştir ve bu hadis, itimad edilen hiçbir hadis kitabında bulunamamıştır. Şüphesiz Rasûlullah (s.a.s.), kabirleri mescid edinmeyi yasakladı ve kabirleri mescid haline getirenlere lânet etti (Bkz. Buhârî, Salât 82-83; Müslim, Mesâcid 22; Ebû Dâvud, Cenâiz 70-72, hadis no: 3227). Rasûlullah’ın bu tavrına rağmen, kabir ehlinden yardım talep etmeyi emretmesi nasıl tasavvur edilebilir? Her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah’a yemin olsun ki, bu hadis, bir buhtân-ı azîmdir (büyük bir iftirâdır).” (Şihâbuddin Mahmud el-Âlûsi, Rûhu’l-Meânî, Fî Tefsîri’l-Kur’ânî ve’s-Seb’i’l-Mesânî, Beyrut, 1405/1985, c. 6, s. 127-128) 

11) “Nefsini bilen, Rabbini bilmiş olur.” Aliyyu’l-Kari: “İbn Teymiye, mevzû olduğunu, Sem’ânî, merfû olarak bulunmadığını, ancak Yahya bin Muâz er-Râzî’nin sözü olduğunu söylemiştir. Nevevî: ‘Lafzı hadis değildir, fakat mânâsı sâbittir’ dedi. Denildi ki: ‘Kendi cehâletini bilen, Allah Teâlâ’nın bâkî olduğunu, kendisinin âciz ve zayıf olduğunu bilen, Rabbinin kuvvet ve kudretini anlamış olur.” Bu sözün, Emîru’l-Mü’minîn İmam Ali bin Ebî Tâlib (r.a.)’e âit olduğu beyan edilir. (Nehcü’l-Belâğa, Hz. Emir Ali bin Ebî Tâlib, Çev. Abdülbâki Gölpınarlı, Kum, 1989, s. 419; A. Yıldırım, 229-230) Anlam bakımından bu sözün tersi daha doğru olmalıdır: "Rabbini bilen nefsini/kendini bilmiş olur." Allah'ı tanımadan insanın kendini/nefsini doğru tanıyabilmesi hemen hemen mümkün değildir. 

12) “Kalp, Rabbin (Allah’ın) Evidir.” Aclûnî: Aslı yoktur. Zerkeşî: Aslı yoktur. İbn Teymiye: Mevzûdur, demiştir. Aliyyu’l-Kari: “Sehavî, merfû olarak aslı olmadığını söyledi” der. (Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s. 87)

13) “Mü’minin kalbi (gönlü) Allah’ın Arşıdır.” Aclûnî: “Sâğânî: ‘Mevzûdur’ diyor.” (Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 99, no: 1886)

14) “Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Ben, yeryüzüne, göğe, Arş’a ve Kürsiye sığmam. Ancak müttakî mü’min kulumun kalbi, Beni içine alır (kalbine sığdım).” Aclûnî: “İhyâ hadislerinden. Irâkî, Tahcic’de: Aslı yoktur, diyor. İbn Teymiye ve Zerkeşî, İsrâiliyattan olduğunu söylemişlerdir. Rasûlallah’a ulaşan bir senedi bilinmemektedir (Aclûnî, a.g.e. s. 195, no: 2256; Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s. 104).

15) “Ben, bilinmeyen (gizli) bir hazine idim, bilinmeyi diledim. Birtakım kimseler yarattım. Onlara kendimi bildirdim ve onlar da beni bildiler.” Aliyyu’l-Kari: “İbn Teymiye, ‘Peygamber’in sözü olmadığını, sahih veya zayıf bir senedinin bulunmadığını’ söyledi. Zerkeşî ve Askalânî de, ona (İbn Teymiye’ye) uydular. Sûfilerin sözlerindendir (Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s. 92). Aclûnî: “Suyûtî ve diğerleri de, İbn Teymiye gibi değerlendirmişlerdir.” (Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 132, no: 2016; A. Yıldırım, 98-99) (9)

16) “Allah Teâlâ’nın ahlâkı ile ahlâklanınız.” Suhreverdî, bu revâyeti şeyhlik makamını anlatırken zikretmiştir (Suhreverdi, Avârifu’l-Meârif, s. 323). Elbânî, bu rivâyetin ne sünnet kitaplarında, ne de Suyûtînin el-Câmiu’s-Sağîr adlı eserinde aslının olmadığını belirtmektedir (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr bi şerhi’l-Akaidi’t-Tahâviyye, s. 123 -Elbânî’nin tahrîciyle-). Hadis olmadığı, uydurma olduğu açıktır. (195)   

17) "Allah yeri Cumartesi, o yerdeki dağları Pazar, ağaçları Pazartesi, sevilmeyen şeyleri Salı, nuru Çarşamba günü yaratmış. Yerin üzerine hayvanları Perşembe günü yaymıştır. Âdem'i de Cuma günü ikindiden sonra yaratılanların en sonunda ve Cuma saatlerinin sonunda, ikindi ile akşam arasında yaratmıştır." İmam Buhârî, bu sözün hadis değil, Kâ'bu'l-Ahbâr'ın sözü olduğunu ve merfû olarak rivâyetinin hata olduğunu belirtmektedir (İbn Teymiye, Mecmû Fetâvâ, I/256-257) İbn Teymiye gibi İbn Kayyım da aynı kanaattedir. Ayrıca, bu rivâyet, Kur'ân-ı Kerim âyetlerine terstir. Bu rivâyet, yaratmanın yedi günde olduğunu belirttiği halde; Allah Kur'an'da yeri ve göğü altı günde yarattığını belirtmektedir (7/A'râf, 54; 10/Yûnus, 3; 57/Hadîd, 4). (A. Yıldırım, a.g.e. s. 99-100

18) "Allah'ın yarattığı ilk şey akıldır. Allah ona 'öne doğru yürü!' dedi, o da öne doğru yürüdü; 'geriye doğru yürü!' dedi, o da geriye doğru yürüdü. Bunun üzerine Allah şöyle dedi: 'İzzetime ve celâlime yemin olsun ki, katımda senden değerli hiçbir şey yaratmadım. Seninle alır, seninle veririm; seninle ödüllendirir, seninle cezâlandırırım." Mutasavvıflardan Ahmet Avni Konuk, Suhreverdi, İsmail Hakkı Bursevi, hadis diye zikretmişlerdir. Hadisin ittifakla mevzû olduğu kabul edilmektedir (Sâğânî, s. 35; Sehâvî, 163; Aclûnî, I/263 vb.). Kur'an'ın yaratılışla ilgili anlatımlarıyla bağdaşması mümkün olmayan bir telâkki olduğunu belirtmektedir. Rivâyetin uydurma olduğu açıktır.

19) “Sen olmasaydın, Ben eflâkı (âlemleri) yaratmazdım.” Aliyyu’l-Kari: “Hulâsa’da da olduğu gibi, Sâğânî, mevzû olduğunu söylemiştir. (Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s. 99; Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 164, no: 2123; A. Yıldırım, 121-123; A. Yıldırım, 121-123)

20) “Ümmetimin âlimleri, Benî İsrâilin peygamberleri gibidir.” Aliyyu’l-Kari: “Demirî ve Askalânî, aslı olmadığını söylediler.” (Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s. 82). “Şevkânî ve Zerkeşî, aslı olmadığını söylediler.” (Muhammed bin Ali eş-Şevkânî, El-Fevâidu’l-Mecmûa fi’l-Ehâdîs-i Mevdûa, Kahire, 1380/1960, s. 286, no: 47, A. Yıldırım, 148)

21) “Fakirlik, benim iftihârımdır ve ben onunla övünürüm.” Aliyyu’l-Kari: “Askalânî, bâtıl ve mevzû olduğunu, İbn Teymiye de, yalan olduğunu söylemiştir.” (Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s. 85-86; Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 87, no: 1835) "Fakirlik küfür olayazdı" hadisi çok zayıftır. Sahîh olması halinde, mânayı kalbî fakr'a hamletmek gerekir. Yani, kişiyi sızlanma ve korkuya atan, Allah'ın hükmüne rızâsızlığa, sema ve arzın Rabbince yapılan taksime itiraza sevkeden fakirliğe hamledilmesi gerekir. İşte bu sebeplerdir ki Rasûlullah (s.a.s.): "Çok malla zengin olunmaz. Gerçek zenginlik kalb zenginliğidir" (Buhârî, Rikak 15; Müslim, Zekât 120, hadis no: 1051; Tirmizî, Zühd 40, h. no: 2374) buyurmuştur.

22) "Âdem su ile çamur arasında iken ben nebî idim." Hallâc, Suhreverdi, Ahmet Avni Konuk gibi tasavvuf ehli insanlar bu sözü hadis diye nakletmişlerdir. İbn Teymiyye, bu rivâyetin aslının olmadığın, bu lafızla rivâyeti ilim ehlinden kimsenin görmediğini ve bâtıl olduğunu söylemektedir (İbn Teymiyye, Hakikatu Mezhebi'l-İttihâdiyyûn, s. 126-127). Zerkeşî, bu lafızla aslının olmadığını belirtir (Zerkeşî, Tezkire, s. 172). Bu rivâyetin kaynağı bakımından dayanağı yoktur. Elbânî bu tür hadisleri uydurma kabul etmiştir (Muhammed Nâsıruddin Elbânî, Silsiletu'l-Ehâdîsi'd-Daîfe ve'l-Mevzûa ve Eseruhâ's-Seyyiu fi'l-Ümme, I/473-474) Hemen hemen aynı bilgilere Aclûnî ve eş-Şeybânî gibi müellifler de eserlerinde yer vermişlerdir. Rivâyetin uydurma olduğu açıktır (A. Yıldırım, s. 125)

23) "Ben, yaratılışta nebîlerin ilki, peygamber olarak gönderilme yönünden sonuncusuyum." Elbânî, rivâyeti zayıf kabul etmiştir (Elbânî, a.g.e. II/115, no: 661). Rivâyet, mûteber kabul edilen kaynaklarda yer almamaktadır. Zayıf veya uydurmadır. (126)

24) "Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: 'Kim benim velîme eziyet ederse Bana açıkça harp ilân etmiş olur. Ben yapmasını istediğim hiçbir şey hakkında mü'minin ölümü karşısındaki tereddüdüm gibi tereddüt etmedim. Fakat bunda, kulum ölümden hoşlanmıyordu. Kulum Bana yaklaşabilmesi için, kendisine farz kıldığım şeylerin mislini yapması gerekir. Kulum Bana nâfile ibâdetlerle de yaklaşmaya devam eder. Nihayet Ben onu severim. Ben kulumu sevince de artık onun işiten kulağı, gören gözü ve tutan eli olurum..." Ebû Nuaym, hadisin garib olduğunu söylemiştir. İbnEbi'd-Dünya 'nın muhakkıkı isnâdının zayıf olduğunu belirtmektedir. Elbânî ise isnâdının zayıf olduğunu söylemektedir (Sahîha, IV/189-193, A. Yıldırım, 145) Benzer iki rivâyet şöyledir: "Allah Teâlâ buyurur ki: 'Kim benim velîlerimden birini hafife alırsa (küçültür ve hakaret ederse); Benim karşıma düşman olarak çıkmış olur." ; "Riyânın en basiti bile şirktir. Kim Allah'ın velî kuluna düşmanlık ederse Allah'a karşı harp ilân etmiş olur. Allah muttakî ve gösterişsiz gizli amel işleyen kullarını sever. Ki onlar, ortada yok iken hiç kimse tarafından sorulup araştırılmaz. Eğer bir toplulğun yanında iseler, çağrılıp fikirleri alınmaz. Onlar tanınmazlar. Kalpleri hidâyet lambalarına benzer. Bütün müşkil ve muğlak işlerin altından çıkarlar. Uhdesinden gelirler." İhyâ'nın tahricini yapan Irâkî, "bu rivâyet sahih değil, zayıf hadistir denildiğini, çünkü senedinde İsa bin Abdirrahman zayıf, hatta metruk bir râvîdir" der (Irâkî, el-Muğnî, III/406, 10 nolu dipnot). Rivâyet sahih olamaz. Çünkü rivâyette belirtilen velîlerin, sahâbe dışında olduğu ve sanki onlardan da daha faziletli oldukları hissedilmektedir. Sahâbenin derecesi mâlumdur. Bunun aksi, kabul edilen bir durum değildir (146).

25) “Küçük cihaddan büyük cihada dönmüş bulunmaktayız” Hz. Peygamber böyle deyince, ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Büyük cihad nedir?’ diye sorulunca O da şöyle buyurdu: “Dikkat edin, o nefs mücâhedesidir.” Mutasavvıflardan Ebû Tâlib el-Mekkî (a.g.e. I/187)ve Hucvirî (a.g.e. 314) bu rivâyeti nefsle mücâhedenin önemi ile ilgili olarak eserlerine almıştır. Bu rivâyet, ikinci el kitaplarda yer almaktadır. Rivâyeti Irâkî, “bu hadisi Beyhakî’nin Kitâbu’z-Zühd adlı eserinde rivâyet ettiğini ve senedinin zayıf olduğunu” belirtir (Gazzâlî, İhyâ, III/14; V/132). Aliyyu’l-Kari ise, İbn Hacer’in bunun İbrâhim bin Able’nin sözü olduğunu söylediğini nakleder (Aliyyu’l-Kari, el-Esrâr, s. 211-212, no: 211). Hz. Peygamber’in Tebük Gazvesi dönüşü buyurduğu rivâyet edilen bu söz hakkında İbn Teymiyye şöyle demektedir: “Bunun aslı yoktur. Hz. Peygamber’in fiillerini ve ef’âlini bilen hiçbir kimse bunu rivâyet etmemiştir. Bunun yanında kâfirlerle cihad etmek en büyük amellerdendir. İb Teymiyye, görüşünü âyet (4/Nisâ, 95; 9/Tevbe, 19-20) ve hadislere (bkz. Buhârî, Cihad 1; Müslim, İmâre 111; Nesâî, Cihad 17, hadis no: 3128) dayandırarak açıklar. İbn Teymiyye bu rivâyetin kendisinin zikrettiği âyet ve hadislere ters olduğunu belirtir (Mecmûu Fetâvâ, c. 11, s. 197-200). İsnâdı problemli olan bu rivâyetin metninin de âyet ve sahih hadislere ters olduğu anlaşılmaktadır. (227-228)

26) “Düşmanlarının arasında en azılı olan düşmanın, iki yanın arasında ve içinde bulunan nefsindir.” Hadis kitaplarında bulunmayan bu rivâyet, Gazzâlî’nin İhyâ’sında (III/10) zikredilir. Irâkî, rivâyetin senedinde bulunan Muhamed bin Abdirrahman bin Gazvân’ın hadis uydurucularından birisi olduğunu kaydeder. Rivâyetin uydurma olma ihtimali yüksektir. (228)

27) "Ben yere ve göğe sığmadım, ancak mü'min kulumun kalbine sığdım." Kesin olarak uydurmadır. (240)

28) Hz. Peygamber'in hayâli gözünün önünden hiçbir zaman gitmeyen Hz. Ebû Bekir, bir gün Rasûlullah (s.a.s.)'a gelerek, 'Ey Allah'ın Rasûlü! Her zaman hayâlin gözümün önünde duruyor. Hatta kazâ-i hâcet ânında bile sizi hayal ediyorum' demişti. Rasûlullah (s.a.s.) ona: "tahayyül etmeyin" diye buyurmamışlardır. Bu rivâyeti Mevlânâ Hâlid, râbıtanın delillerinden bahsederken zikretmiştir (Hâlidiye Risâlesi, s. 16). Mevlânâ Hâlid, bundan şu sonucu çıkarır: "O halde râbıta ve büyüklerin örnek yaşayışlarıyla tahayyül edilmeleri her zaman mümkündür." Kaynağı bulunamamıştır. Kaynaklarda yer almayan bu rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (259)

29) "Beş şey ibâdettendir; az yemek, mescidlerde oturmak, Kâ'be'ye bakmak, okumadan da olsa mushafa bakmak, âlimin yüzüne bakmak." Deylemî, Firdevsu'l-Ahbâr, II/309, no: 2791; Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr, I/613, no: 3966. Buradaki dipnotta hadisin zayıf olduğu belirtilmektedir. Rivâyet mûteber kaynaklarda yer almamakta, ayrıca Asr-ı Saâdette "mescidler" denecek kadar mescid olmaması, belirtilen zamanda Kur'an'ın mushaf haline getirilmemesi ve bugünkü anlamda âlim tâbirinin o dönemde kullanılmaması rivâyetin uydurma olduğunda tereddüde yer bırakmamaktadır. İbnu'l-Cevzî, bunu şöyle değerlendirir: "Hz. Peygamber'in zamanında mushaf mı vardı ki, ona baksın." (Bkz. Ebû Şehbe, Difâ', s. 42) (267-268)

30) "Hz. Âdem (a.s.) cennetten çıkarılmasına sebep olan hatayı işledikten sonra affedilmesi için (Nebî'nin hakkı ile tevessülde bulunarak) yaptığı duâda: 'Allah'ım! Beni Muhammed'in hakkı için Senden beni affetmeni istiyorum' diye yalvarmış. Cenâb-ı Hak: 'Ey Âdem! Henüz yaratmadığım halde Muhammed'i sen nasıl tanıdın?' diye sorunca, Hz. Âdem (a.s.): 'Yâ Rabb! Sen beni elinle yaratıp bana ruhundan üflediğinde başımı kaldırıp arşa baktığımda, arşın sütunlarında 'Lâ ilâhe illâllah Muhammedün Rasûlullah' cümlesinin yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki Sen, ismine ancak mahlûkatın en sevimlisini izâfe edersin!' dedi. (Bundan dolayı onun ismiyle tevessül ettiğini söylemiş.) Bunun üzerine Allah: 'Doğru söyledin Ey Âdem! Gerçekten o, Bana yaratılmışların en sevimli olanıdır. Onun hakkı için (mâdem ki) Bana duâ ettin (tevessülde bulundun) Ben de seni affettim. Şâyet Muhammed olmasaydı seni halketmezdim' buyurdu." (Kadı Iyaz, Şifâ, I338). Zehebî tarafından mevzû kabul edilen bu rivâyet, İbn Hacer tarafından bâtıl bir rivâyet diye nitelendirilmiştir. Heysemî, isnâdında tanınmayan kişiler olduğunu, belirtmiştir. İbn Teymiyye bu mevzûda nakledilen tüm hadislerin zayıf hatta mevzû olduğunu söylemiştir. Elbânî de rivâyetin Kur'an'a ters, bâtıl ve uydurma olduğunu tesbit etmiştir. Rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (274-1755)             

31) “İlim Çin gibi uzak ülkelerde de olsa onu elde etmek için peşine düşünüz. İlim talep etmek, hiç şüphesiz, her müslümana farzdır.” Hatîb, Târîhu Bağdat adlı eserinde (9/364) rivâyet etmiş ve Ebû Atike’nin sika olmadığını söylemiş; İbn Arrâk ise İbn Hıbbân’ın rivâyete ‘bâtıl ve aslı yoktur’ dediğini nakletmiş (Tenzûh’uş-Şerîa, I/258), Elbânî de bâtıl olduğunu söylemiştir. Rivâyetin aslı olmadığı açıktır. (308)

32) “Gizli bir ilim nevi vardır. Allah hakkında mârefet sahibi olanlardan başkası bunu bilmez. Bu ilimden bahseden ârifleri, Allah hakkında aldanış halinde olanlardan başkası inkâr etmez.” Hadisi Deylemî rivâyet etmiş, ancak buradaki dipnotta isnâdının zayıf olduğu belirtilmiştir (Deylemî, Firdevsu’l-Ahbâr, I/258, h. no: 799). Mûteber kabul edilen kaynaklarda yer almayan ve isnâdı zayıf olan rivâyetin uydurma veya en azından zayıf olma ihtimâli büyüktür. (310)

33) “Kim bildiği ile amel ederse, Allah Teâlâ, ona bilmediklerini de öğretir; amelinde muvaffak kılar, sonuçta kul cenneti hak eder (ve oraya girer). Kim de, bildiği ile amel etmezse, bildiğinde de şaşırır, Allah onu amelinde muvaffak kılmaz, sonuçta cehennemi hak eder (ve oraya girer).” Rivâyeti Ebu Nuaym Enes tarîkıyla merfû olarak rivâyet etmiş, rivâyet senedinin uydurma olduğunu söylemiştir (Ebû Nuaym, Hilye, 10/15). Irâkî de Ebû Nuaym’ın ifadelerine aynen katılmıştır. Elbânî de mevzû olduğuna hükmetmiştir (Daîfe, I/611). Rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (311)

34) “Bir zikir meclisinde bulunmak, bin rekât (nâfile) namaz kılmaktan daha faziletlidir. Bir ilim meclisinde bulunmak, bin hasta ziyaretinden ve bin cenâzeye iştirak etmekten daha faziletlidir.” Oradakiler: ‘Yâ Rasûlallah! İlim meclisinde bulunmak, Kur’an kırâatinden de faziletli midir?’ diye sorduklarında, Allah Rasûlü (s.a.s.), “Kur’an okumak, ilimle olursa ancak o zaman (asıl) faydayı verir.” buyurdu. Mutasavvıflardan Ebû Tâlib el-Mekkî bu rivâyeti Allah’ın kalbe koyduğu ilimle kalbin açılması hususunda zikretmiştir (Ebû Tâlib el-Mekkî, a.g.e. I/149). Kaynağı bulunamamıştır. Kaynağı belli olmayan rivâyetin mevzû olma ihtimali büyüktür. (313)

35) “Mü’minin firâsetinden sakının. Çünkü o baktığında Allah’ın nûru ile bakar.” Zehebî ve İbnu’l-Cevzî’nin çok zayıf ve münker diye tanıttıkları bu rivâyete Elbânî de zayıf demiştir. Rivâyetin zayıf olduğu açıktır. (318)

36) “Kırk gün süreyle Allah’a ihlâs ile amel edenin hikmet pınarları kalbinden lisânına akar.” İbnu’l-Cevzî, rivâyetin illetli olduğunu belirtmiştir. Zerkeşî, senedinde zayıflık olduğunu ifade eder. Elbânî de zayıf olduğuna hükmetmiştir. Rivâyetin zayıf olduğu anlaşılmaktadır. (319-320)

37) “Bâtın ilmi Allah’ın sırlarından bir sır ve Allah’ın kullarından dilediği kimselerin kalbine attığı hükümdür.” İbnu’l-Cevzî, sahih olmadığını ve râvîlerinin hepsinin bilinmediğini belirtmiş, Elbânî ise mevzû olduğuna hükmetmiştir. Uydurma olduğu açıktır. (324)

38) “Şeriat sözlerim, tarikat davranışlarım, hakikat hallerim, ma’rifet ise, her şeyim olan ana sermâyemdir.” Hiçbir hadis kaynağında yer almamaktadır. Kaynağı belli olmayan bu rivâyetin uydurma olduğu açıktır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanında tarikat ve tasavvufî bir terim olan ma’rifet kavramları kullanılmıyordu. (325)

39) “Allah, âşıkları, kendilerinden sâdır olan (şatâhat gibi) kusurlarından dolayı muâheze etmez.” Sûfiyyenin hadis diye rivâyet ettiği sözdür (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, III/310). Hiçbir hadis kaynağında bulunmayan bu rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (356)

40) “Mü’minin dünyadaki hediyesi fakirliktir.” [Tasavvuf büyüklerinden Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd konusunu işlerken (Kuutu’l-Kulûb, I/243), Gazzâlî ise fakr bahsinde (İhyâ, IV, 287) zikretmiştir. Deylemî’nin rivâyet ettiği bu hadise, Suyûtî, zayıf demiş, Deylemî de, zayıf bir senetle rivâyet etmiştir. Bu rivâyetin metni de tenkide açıktır. (385)

41) “Fakirlik, mü’mine atın yanağındaki dizgin ve alnındaki beyazdan daha süslüdür.” [Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd konusunu işlerken (I/243), Gazzâlî ise fakr bahsinde (İhyâ, IV, 287) zikretmiştir.] Taberânî’nin Mu’cemu’l-Kebir’inde (VII, 294-295) zayıf bir isnadla rivâyet ettiği hadisi, Irâkî, senenidini zayıf kabul etmiştir. (385)    

42) “Peygamberlerden en son cennete girecek olan, zenginliği sebebiyle Süleyman (a.s.)’dır...” [Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd konusunu işlerken (I/243), Gazzâlî ise fakr bahsinde (İhyâ, IV, 287) zikretmiştir.] Taberânî, Evsat’ta ferd bir isnadla rivâyet etmiştir. Bunda, Irâkî’nin de dediği gibi, münkerlik vardır. Mevzû olma ihtimâli çok yüksektir. (385)

43) Bir hadis rivâyeti, “Hz. Peygamber, Allah Teâlâ, dünyayı Âdem oğlundan çıkana benzetti” şeklindedir. Bu rivâyeti, Ebû Tâlib el-Mekkî zühd konusunu işlerken zikretmiştir (I/244). Rivâyeti Ahmed bin Hanbel (Müsned, V/136) ve Taberânî rivâyet etmişlerdir. Fakat isnaddaki Ali bin Cud’ân hakkında ihtilâf edilmiştir. Rivâyet metnindeki nezâket ve üslûptaki düşüklük sebebiyle rivâyete ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Hadis zayıftır. (389)

44) “Karnınızı aç bulundurunuz. İhtirâsı terkediniz, bedeninizi çıplak bırakını, emellerinizi kısa tutunuz, ciğerlerinizi susuz bırakınız, dünyayı terkediniz; umulur ki bu sâyede Rabbinizi kalplerinizle görürüsünüz.” Hucvîrî, bu hadis rivâyetini açlık bahside zikretmiştir (Hakikat Bilgisi, s. 467). Irâkî, aslını bulamadığını söylemektedir. (el-Muğnî, III/214; Zebîdî, İthâf, VII/288). Rivâyetin aslı olmadığı anlaşılmaktadır, uydurmadır. (391)

45) “Dünya sevgisi, bütün hataların başıdır.” Bu rivâyeti, Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/254), Gazzâlî ise dünyanın zemmi konusunda zikretmiştir. Aclûnî, İbn Teymiye ve Sâğânî, rivâyetin mevzû hadisler içinde yer aldığını belirtmiştir. Rivâyet, uydurmadır. (392-393)

46) “Allah Teâlâ, dünyadan yüz çeviren kimsenin kalbine hikmet yerleştirir, dilini konuşturur, dünyanın dert ve dermanını ona bildirir. Ve onu sâlim olarak dünyadan çıkarıp selâmete ulaştırır.” Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/255), Gazzâlî ise zühdün fazileti mevzuunda (IV/322) zikretmiştir. İbnu’l-Cevzî,  Mevdûâtında almıştır. Rivâyetin uydurma olduğu bellidir. (393)

47) “Allah Teâlâ, giydiğine aldırış ve itibar etmeyen insanları sever.” Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/258), Gazzâlî ise zühdün açıklanması mevzuunda (IV/338) zikretmiştir. Irâkî’nin aslını bulamadığı rivâyeti (IV/336) Beyhakî rivâyet etmişti, Subkî de İhyâ’da isnâdını bulamadığı hadisler arasında zikretmiştir (VI/372) Rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (394)

48) “Hz. Peygamber’in gömleği, zeytin yağcının gömleği gibi idi.” Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/259), Gazzâlî ise zühdün açıklanması bölümünde (IV/337) zikretmiştir. Irâkî, Tirmizî’nin bu hadisi zayıf bir senetle rivâyet ettiğini söylemektedir (IV/337). Rivâyetin uydurma olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.)’in meşhur sünneti olan nezâfet/temizlik özelliğine ters düşmektedir. (395) 

49) “Allah’ım, beni fakir olarak vefat ettir, zengin olarak vefat ettirme. Beni miskinlerle haşret.” Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/263) zikretmiştir. Rivâyeti, Beyhakî Ebû Saîd el-Hudrî’den rivâyet etmiş, ancak rivâyetin isnâdında bulunan Hâlid bin Yezid bin Abdirrahman hakkında İbn Adî ve Zehebî, zayıf ve güvenilir olmadığını haber vermişlerdir. Rivâyetin uydurma olma ihtimali açıktır. (398)

50) “Zengine zengin olduğu için tevâzu gösterenin dininin üçte ikisi gider.” Bu rivâyeti Kuşeyrî fakir konusunda zikretmiştir (Kuşeyrî Risâlesi, s. 445). Mûteber kaynaklarda yer almayan bu meşhur rivâyetin mevzû olduğu açıktır. (401)

51) “Yüz seksen senesi olduğu zaman, size gurbeti (yurdundan uzaklaşmayı) ve dağların tepelerinde ibâdete çekilmeyi helâl kıldım.” Eşref Ali, evlenmeyi terketme ve uzlet bölümünde (s. 251) rivâyete yer verir.  Ebû Tâlib el-Mekkî’nin Kuutu’l-Kulûb adlı eserinde rivâyet şu biçimi almıştır: “İki yüz senesinden sonra ümmetime bekârlık helâl kılınmıştır. Sizden birisinin o zamanda bir enik (köpek yavrusu) yetiştirmesi çocuk yetiştirmesinden daha hayırlıdır.” ((II/239), Başka bir rivâyet de şu şekildedir: “İki yüz yılında sizin en hayırlınız ailesi ve malı olmayan bekâr kimsedir.” Bu tür rivâyetler genelde mevzûât (uydurma hadisler) kitaplarında yer almaktadır. Bu rivâyetler, kesinlikle uydurmadır. (405)

52) “Allah’ım, Beni miskin olarak yaşat, miskin olarak öldür, miskinler zümresinde haşret.” Tirmizî ve İbn Mâce, zayıf senedlerle rivâyet etmişlerdir. Hadis, zayıftır. (410)

53) “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi âhiret için çalış.” Bu lafızla uydurmadır.

54) “Kanaat, tükenmeyen bir hazinedir.” Bu rivâyet, bazı kaynaklarda hadis olarak geçer. Meselâ, bkz. Kurtubî, el-Kifâf ve’l-Kanâah, Kahire, 1408/1988, s. 14. Ancak İbn Hıbbân’ın, Muhammed bin Münkedir’in babasına nisbet ettiği bir sözdür (İbn Hibbân, Ravzatu’l-Ukalâ, Beyrut, 1397/1977, s. 150). Bu söz, kanaat hakkında güzel bir ifâde olsa da hadis değildir.

55) “Şüphesiz rüyâ; Allah’ın, uykusunda iken kulu ile yaptığı bir konuşmadır.” Hiçbir hadis kaynağında yer almayan bu rivâyetin uydurma olduğu anlaşılmaktadır. (113)

56) “Kınalanın, çünkü melekler, mü’minin kınasını hayra işâret kabul ederler.”

57) “Abdest aldığınız zaman suyu gözlerinizin içine sokmaya çalışınız. Ellerinizi silkelemeyiniz. Çünkü o, şeytanın yelpâzesidir.”

58) “Hanım, eşinin çamaşırını yıkadığı zaman, Allah ona bin sevap verir. Bin hatasını affeder. Yeryüzündeki her şey o hanım için istiğfâr eder ve âhiretteki derecesini bin kat yükseltir.”

59) “Ashâbım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, hidâyete erersiniz.”

60) “Gecelerin en büyüğü dörttür: Recep ayının ilk gecesi, Şa’bân ayının on beşinci gecesi, Ramazan ve Kurban Bayramı geceleri.”

61) “Bir ibrik suyun fiyatı bir dinar (altın lira) olmuş olsa da Cuma günü banyo yapınız.”

62) “Amellerin en faziletlisi en zor olanıdır.”

63) “Bana çok salevât getirin; çünkü kabirde ilk soru benimle ilgili olarak sorulacaktır.”

64) “Bana dünyada en çok salevat getiren, cennette en çok zevceye sahip olur.”

65) “Kibirli insana karşı kibirli görünmek sadakadır.”

66) Hz. Ömer bir gün Peygamber (s.a.s.)’in huzuruna geldi. Ağladığını görünce sebebini sordu. Efendimiz (s.a.s.) şöyle cevap verdi: “Cebrâil (a.s.)’in bana haber verdiğine göre, Allah (c.c.) müslüman olarak ihtiyarlayan kimseye azab etmekten hayâ etmektedir. Acaba, ihtiyar müslüman günah işlerken Allah’tan utanmaz mı?”

67) “Akîk yüzük takının. Çünkü o, taş değil; mübârek bir maddedir.”

68) “Zümrüt yüzük takınmak, fakirliği giderir.”

69) “Âlim meclisinde bir saat oturmak, Allah katında bin yıllık ibâdetten daha sevimlidir.”

70) “Hayvanın otu yiyip bitirmesi gibi, mescidde konuşma da iyilikleri yer bitirir.”

71) “Beş şey orucu bozar: Yalan, gıybet, koğuculuk, yalan yere yemin ve şehvetle bakmak.”

72) “En hayırlı ticâret, tuhafiyecilik; en hayırlı sanat da terziliktir.”

73) “Babanın evlâdına duâsı, Peygamber’in ümmetine duâsı gibidir.”

74) “Gözlerini kaybetmek, günahlar için mağfirettir. İşitme duyusunu kaybetmek de günahlar için mağfiret sebebidir. Bedendeki diğer noksanlıklar da böyledir.”

75) “Yahûdi ve hıristiyanlara selâm veriniz. Ama ümmetimin yahûdilerine selâm vermeyiniz.” Dediler ki: ‘Onlar kimdir ey Allah’ın Rasûlü?’ Buyurdu ki: “Ezanı ve ikameti duyup da cemaate gitmeyenlerdir.”

76) “Hayret edilecek bir şey olmadan gülmek ahmaklıktır.”

77) “Bir söz söylerken aksırmak, o sözün doğruluğu için âdil bir şâhiddir.”

78) “Kurbanlarınızı büyük kesiniz. Çünkü onlar sırat üzerinde binek hayvanlarınız olacaktır.”

79) “Mercimek yemenizi tavsiye ederim. O, mübârek bir yiyecektir. Kalbi yumuşatır, gözyaşlarını çoğaltır.”

80) “Gıybet, zinâdan daha kötüdür.” Sahâbîler, ‘bu nasıl olur, ey Allah’ın Rasûlü?’ diye sorunca Efendimiz (s.a.s.) şöyle cevap verdi: “Adam zinâ eder. Sonra tevbe eder ve Allah (c.c.) tevbesini kabul edebilir. Ama, gıybet eden kimse, gıybet ettiği arkadaşı onu affetmedikçe, mağfiret edilmez.”

81) “Allah Rasûlünün, kabzası gümüşten bir kılıcı vardı. Adı zülfikârdı.”  

82) Peygamber (s.a.s.) patlıcanı yerdi ve faziletini de şu sözlerle anlatırdı: “Kim onu dert olarak yerse ona dert olur. Şifâ olarak yiyene de şifâ olur.”

83) “Yeni doğan çocuklarınızı, ağladıklarından dolayı bir sene dövmeyiniz. Çünkü onlar, dört ay kelime-i şehâdet söylerler, dört ay bana salât u selâm ederler, son dört ayda da ana-babalarına duâ ederler.”

84) “Melekler, karnı dolu kimsenin yanına girmez.”

85) “Zemzem suyu ile cehennem ateşi, bir kulda ebediyyen bir araya gelmez.” 

86) "Kim bir kerre salevât-ı şerîfe okursa, onun zerre kadar günahı kalmaz."

87) "Kim bir ihtiyacını gidermekte güçlük çekerse, Bana salevât-ı şerîfe getirsin. Çünkü o, keder, üzüntü ve sıkıntıları giderir ve rızkı çoğaltır."  

88) "Kim, abdest aldıktan sonra bir kerre Kadr sûresi okursa, sıddîklerden olur. İki kerre okursa şehidler dîvânına yazılır. Üç kerre okuyanı ise Allah (c.c.) peygamberlerle haşreder." (Sehâvî: "Abdestten sonra Kadr sûresi okumakla ilgili rivâyetin aslı yoktur" demektedir.

89) "Ey Ali! Hayrı, güzel yüzlülerden iste. Çünkü onlar cömerttir. Hayrı hayâ sahibi kimselerden talep et."

90) “İtaatkâr bir evlât, ana-babasına rahmet nazarıyla bakarsa, Allah (c.c.) ona kabul edilmiş bir hac sevâbı verir.” Dediler ki: ‘Her gün yüz kerre baksa?’ Buyurdu: “Evet, Allah en büyük ve en güzeldir.”

91) “Ümmetimin âlimleri, İsrâil oğullarının peygamberleri gibidir.”

 

92) "Kim bir âlimi ziyâret ederse Beni ziyâret etmiş olur. Kim bir âlimle musâfaha ederse, Benimle musâfaha etmiş olur. Kim bir âlimle oturursa, dünyada Benimle oturmuş gibi olur. Allah (c.c.) onu kıyâmet günü cennette Benimle oturacaktır."

93) “Kim, cehennemden âzâd edilmiş kişileri görmek isterse, talebelere baksın. Allah’a yemin ederim ki, bir âlimin dersine devam eden talebenin her adımına ve öğrendiği her harfe Allah (c.c.) bir senelik ibâdet sevabı verir. Her adımına cennette bir şehir inşâ eder. Yeryüzünde yürürken ona istiğfâr edilir. Affedilmiş olarak sabahlar ve akşamlar. Ayrıca melekler onlar için şâhitlik ederek şöyle derler: ‘İşte bunlar, Allah’ın cehennemden âzâd ettiği kimselerdir.”

94) "Kim bir âlime ikramda bulunursa, yetmiş peygambere ikramda bulunmuş olur. Kim bir talebeye ikram ederse yetmiş şehide ikram gibidir. Kim âlimi severse yaşadığı sürece hataları yazılmaz."

95) "Âlimin yüzüne bakmak ibâdettir."

96) "Mushaf'a bakmak ibâdettir."

97) “Gözlerini seven kişi, ikindiden sonra yazı yazmasın.”

98) “Allah Teâlâ buyuruyor: ‘Kim abdest bozar da abdest almazsa Bana eziyet etmiş olur. Kim abdest alır ve iki rekât namaz kılmazsa Bana cefâ etmiş olur. Kim namazı kılar da Benden bir şey istemezse Bana cefâ etmiş olur. Kim de namazdan sonra Bana duâ eder de Ben ona istediğini vermezsem Ben ona cefâ etmiş olurum. Ben ise, cefâ eden bir Rab değilim.”

99) "Kim, kaşlarını devamlı tarakla düzeltirse, belâlardan kurtulur."

100) "Kim, saçını ayakta tararsa, borç altında kalır."

101) "Kim, sarı ayakkabı giyerse, onu giydiği müddetçe sevinci artar."

102) "Kim, besmeleyi güzelce yazarsa mağfiret olunur."

103) "Kim, üzerinde besmele yazılı bir kâğıdı, besmeleye hürmet ve onu kirlenmekten korumak için yerden kaldırırsa, Allah (c.c.) katında sıddîklar arasına girer ve müşrik bile olsalar, ana-babasının azâbı hafifletilir."

104) "Yemeğe üflemek bereketi giderir."

105) “Kadın zayıf olarak yaratılmıştır. Onun zayıflığını sükûtla karşılayın. Evlerde onların ırzlarını koruyun. Kadın, salona oturmasın. Ve ona yazı yazmayı öğretmeyin.”

106) “Bir hanım, eşinin izni olmadan evden çıkarsa, güneş ve ayın üzerine doğduğu her şey, eve dönünceye kadar ona lânet eder.”

107) “Şâyet ben, bir insanın başka bir insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim.”

108) “Eğer kocanın tepesinden ayağına kadar bütün bedeni irinler içinde kalıp hanımı o irinleri diliyle silerse, yine de ona karşı teşekkür etmek vazifesini edâ etmiş sayılmaz.”

109) "Uğursuzluk üç şeydedir: At, kadın ve evde."

110) “Erkeğe, hanımını ne sebeple dövdüğü sorulmaz.”

111) “Kadınlara itaat, pişmanlıktır.”

112) “Kadınlara danışın, fakat onların dediklerinin tersini yapın.”

113) “Kadınları Allah Teâlâ geride bıraktığı gibi siz de geride bırakın.”

114) “Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı fitne-fesat olarak hiçbir şey bırakmadım”

115) “Kadınların akılları şehvetlerindedir.”

116) “Kadınları göze çarpan mevkîlere oturtmayın, yazıyı da öğretmeyin. Dikiş öğretin ve Sûre-i Nûr’u da iyi öğretin.”

117) “Havvâ olmasaydı, hiçbir kadın kocasına ihânet etmezdi. İsrâiloğulları da olmasaydı (bekleyen) et bozulmazdı.”

118) “Cennet sâkinlerinin en azı kadınlardır.”

119) “Kadınların cehennemde çoğunluğu teşkil ettiğini gördüm Aklı ve dini eksik olanlar arasında akıl sahibi erkeklere galebe çalan kadınlardan başkasını görmedim.”

120) “Kadın üzerinde en fazla hakkı olan kişi kocasıdır; erkek üzerinde en fazla hakkı olan kimse ise annesidir.”

121) "Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinize silerdiniz."

122) “Hangi kadın, kocası kendisinden râzı olarak vefat ederse, cennete girer.”

123) "...Kadınların dinleri ve akılları eksiktir."

124) "Şüphesiz kadın, karşınıza bir şeytan sûretinde gelir ve bir şeytan sûretinde gider."

125) “Kadın avrettir, dışarı çıktımı şeytan ona istişrâf eder/muttalî olur.”

126) “Kadınlar arasında sâliha kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.”

127) "Doksan dokuz kadından biri cennette, diğerleri ise cehennemdedir."

128) "Kadınlara danışmayın, onlara muhâlefet edin. Kadınlara muhâlefet edin, zira kadınlara muhâlefet berekettir."

129) "Kadınları önünüze geçirmeyin, onların üç adım önünden yürüyün."

130) "Kadınları yüksek yerde oturtmayın."

131) "Kadınlar için kabir daha hayırlıdır." 

132) "Kadınların hayırlı işi, yün eğirmektir."

133) "Kadın, kocasından izinsiz evden çıkarsa, her şey onu lânetler."

134) "Kadınları aç ve çıplak bırakın."

135) "Kadınlar (muhâlefette ve istediklerini yapmada erkeklerden) baskındırlar."

136) "(Namaz kılanın önünden geçen) kadın, köpek ve eşek (ve domuz), namazı keser."

137) "...Cehennem ehlinin çoğunluğunun kadınlar olduğunu gördüm. 'Neden ey Allah'ın Rasûlü?' diye sordular. (Cevâben:) "küfürlerinden dolayı" buyurdu. 'Allah'ı mı inkâr ediyorlar?' (diye tekrar) sordular. "Kocalarına karşı nankörlük ederler; iyiliğe karşı nankörlük ederler. İçlerinden birine dünya durdukça iyilik etsen, sonra, senden bir şey görse, (hemen) 'senden asla hiçbir hayır görmedim ki!' der." 

138) Amr bin el-Âs'dan diyor ki: "Biz Rasûlullah (s.a.s.) ile birlikte bir dağ yolunda bulunurken, ansızın şöyle dedi: "Bakın! Bir şey görüyor musunuz?" Biz dedik ki: 'Kargaları görüyoruz. İçlerinde, gagası ve ayakları kızıl renkli, alaca bir karga var.' Rasûlullah şöyle buyurdu: "Kadınlardan cennete girebilecek olanlar, ancak şu (siyah) kargalar içindeki alaca karga gibi olanlardır."

(Tasavvufî eserlerde hadis diye nakledilen zayıf veya uydurma rivâyetler hakında geniş bilgi almak için, bkz. Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, T.D.V. Y. Ank, 2000; Muhittin Uysal, Tasavvuf Kültüründe Hadis -Tasavvuf Kaynaklarındaki Tartışmalı Rivâyetler-, Yediveren Y. Konya, 2001; Mahmut Yeşil, Va'z Edebiyatında Hadisler, T. Diyanet Vakfı Y.Ank. 2001; Hasan Cirit, Halkın İslâm Anlayışının Kaynakları, Çamlıca Y. İst. 2002; Hatice Kelpetin Arpaguş, Osmanlı Halkının Geleneksel İslâm Anlayışı ve Kaynakları, Çamlıca Y.  İst. 2001)

Halk arasında meşhur nice kitaplardaki kaynağı belirtilmeyen hadis rivâyetleri ele alınırsa, örnekler maalesef ciltlerle kitapları dolduracaktır. Özellikle tasavvufla, tasavvufî ahlâk ve ahlâkla ilgili eser ve konuşmalarda, yer yer vaaz, nasihat türü konuşma ve eserlerde bu tür örnekleri duyup görüyoruz. Din, sağlam kaynaklara, sağlam delillere dayandırılmalı, Kur’an ilkeleri, zayıf veya uydurma rivâyetlerle zedelenmemelidir. Dinle ilgili konularda güncel siyasal ve sosyal problemlere karşı uyanık olunması kadar; tarihsel süreç içinde hakka karışan bâtılları zor da olsa ayırdetmeye çalışmak, bugünün dâvâ adamlarının boynuna borçtur.