İki kişi birbiriyle uzlaştı, birbirine sataştı mı, hiç
şüphe yok, aralarında bir kadr-i müşterek vardır.
Kuş ancak kendi cinsinden olan kuşlarla uçar. Kendi cinsinden
olmayanla sohbet âdeta mezara girmedir diye cevap verdi.
Bir
kuşun kendi cinsinden olmayan bir kuşla
uçup yayılmasındaki sebep
Bir hakîm dedi ki: Yazıda bir kargayla bir
leyleğin beraberce koşup uçmakta olduğunu gördüm.
Hayret ettim, bakalım aralarındaki kadr-i müştereke ait emare
bulabilir miyim, diye hallerini araştırmaya koyuldum.
2105. Hayretle yanlarına yaklaşınca gördüm ki ikisi de
topal!
Hele Arşa mensup bir doğanla ferşin malı olan bir yarasa nasıl olur
da beraber bulunur?
Biri İlliyînin güneşi, öbürü Siccînin yarasası.
Biri her ayıptan arınmış tertemiz bir nur, öbürü her kapının
dilencisi bir kör.
Biri Pervin burcuna ziya veren bir ay , öbürü fışkıda debelenen bir
kurt.
2110. Biri Yusuf yüzlü, İsa nefesli.. öbürü bir kurt,
yahut çıngıraklı bir eşek.
Biri Lâmekân âleminde uçmakta.. öbürü köpekler gibi samanlıkta
kalakalmış!
Gül, hâl diliyle bokböceğine şu sözleri söyleyip durmaktadır: Ey
koltuğu kokmuş,
Gül bahçesinden kaçıyorsun ama bu nefretin gülistanın kemaline
delâlet eder.
Benim gayretim, senin başına dikilmiş bir yasakçıdır.Ey bayağı
mahlûk, buradan uzak ol. Gül bokböceğine şöyle bağırmaktadır:
2115. Ey aşağılık mahlûk, sen benimle ihtilât edersen
benim madenimdesin diye bir şüphe hasıl olabilir.
Bülbüllere çayır, çimen yaraşır. Bokböceğine vatan da pisliktir.
Tanrı, beni pislikten murdarlıktan arıttı. Başıma bir murdarı
dikmesi lâyık mıdır?
Benim de bir damarım onlardandı, fakat Tanrı o damarı kesip
attı.Artık o kötü damar bana nasıl hükmedebilir?
Âdemin bir nişanı ezelde şuydu: Melekler, ona secdeye lâyık olduğu
için baş indirdiler, secde ettiler.
2120. Başka bir nişanı da İblisin Şah ve ulu benim
diye baş indirmemesiydi.
Fakat İblis de Âdeme secde etmiş olsaydı Âdem , Âdem olmazdı,
başka birisi olurdu.
Her meleğin ona secde etmesi, Âdemin Âdemliğine delil olduğu gibi
o düşmanın, İblisin inadı da bir delildir.
Meleğin ikrarı, ona bir şahit olduğu gibi o köpeğin inkârı da bir
şahittir
O
aldanmış kişinin,ayının vefasına güvenmesi
Adam uyudu, ayı sinek kovalamaktaydı. Sinek,
kovulunca kalktı, fakat inadına gene kalktığı yere gelip kondu.
2125. Ayı, o gencin yüzünden kaç kere sineği kovdu.
Fakat sinek gene derhal kalktığı yere gelip konmaktaydı.
Ayı, sineğe kızıp, gitti dağdan kocaman bir taş yakalayıp getirdi.
Sineğin gene uyuyan adamın suratına konmuş olduğunu görünce,
O koca değirmen taşını alıp, sineği ezmek için adamın suratına
fırlattı.
Taş, uyuyan adamın suratını paramparça etti. Bu mesele de bütün
âleme yayıldı;
2130. Aptalın sevgisi şüphesiz ayının sevgidir. Kini
sevgidir, sevgisi kin.
Ahdi gevşek, zayıf ve bozuk.. sözü büyük, vefası artık.
Ant içse bile inanma. Eğri sözlü adam andını da bozar.
Madem ki yeminsiz sözü yalan. Hilesine yeminine de inanma.
Onun nefsi beydir, aklı esir.. farz et ki yüz
binlerce defa Mushafa yemin etmiş olsun!
2135. Mademki yeminsiz ahdi bozuyor, yemin etse onu da
bozar.
Çünkü nefsi, ağır yeminle bağlanan nefis, bundan daha ziyade
daralır, perişan olur.
Bu, bir esirin hâkimi bağlanmasına benzer. Hâkim o bağı koparır,o
bağdan kurtulur.
Kızgınlıkla o bağı, kölesinin kafasına fırlatıp atar.Nefis de o
yemini, kendisine esir olan adamın suratına vurur.
Sen onun Ahitlerinize vefa edin hükmünden el yıka.
Yeminlerinizi koruyun, ahitlerinizde durun hükmünü ona söyleme.
2140. Kiminle ahdettiğini bilen tenini iplik haline
kor, o ahdin etrafında dolanır, o ahdi örer durur.
Mustafa Aleyhisselâmın bir hasta sahabenin hatırını sormaya
gitmesi,hasta halini,hatırını sormasının
faydası
Sahabeden biri hastalandı, o hastalık yüzünden
zayıfladı, iplik gibi inceldi.
Mustafa halini, hatırını sormaya geldi. Çünkü Peygamberin huyu
tamamıyla lütuf ve keremden ibaretti.
Hastanın halini, hatırını sormaya gitmekte fayda vardır. Faydası da
gene sanadır.
Birinci faydası şudur; O hasta adam, bir kutup, bir ulu şah
olabilir.
2145. Mademki inatçı adam, gönlünün iki gözü de yok,
odunu ödağacından ayırt edemezsin.
Âlemde hazineler var. Beyhude üzülme, yorulma. Yalnız hiçbir
viraneyi de definesiz bilme.
Her dervişe ne olur, ne olmaz diye mülâzemette bulunadır, bir
nişane buldun mu da artık onun etrafında adamakıllı dön, dolaş!
Mademki sende o can gözü yok, her vücutta define var san!
Kutup olmasa bile belki bir yol dostudur, padişah değilse bile bir
atlı askerdir.
2150. Kim olursa olsun, ister yaya, ister atlı.. yol
dostlarıyla buluşmayı, onların halini sormayı, hatırlarını ele almayı
lâzım bil.
Hattâ o adam, düşman bile olsa yine ihsan iyidir. Çünkü ihsan
yüzünden düşman bile adama dost olur. ;
Dost olmasa bile hiç olmazsa kini azalır. Çünkü ihsanda bulunmak,
kine âdeta merhemdir.
Bundan başka daha nice faydaları var ama ey iyi adam, sözü
uzatmadan korkuyorum.
Sözün hülâsası şu: Topluluğa dost ol. Hattâ bir dost bulamazsan put
yapan Amad gibi taştan bir dost yont, onu sev!
2155. Zira kalabalık ve kervan halkının çokluğu yol
vurucuların belini kırar, onları kahreder.
Ulu
Tanrının Musa Aleyhisselâma Niçin
hastalığımda benim halimi,hatırımı sormağa
gelmedin? diye vahyetmesi
Tanrıdan Musaya şu hitap geldi: Ey koltuğundan
ayın doğduğunu gören!
Seni Tanrılık nurunun doğusu haline getirdiğim halde ben ki
Tanrıyım, hastalandım da niçin halimi hatırımı sormaya gelmedin?
Musa, Tanrı sen kusurdan münezzehsin. Bu ne remizdir, Yarabbi,
bunu bildir dedi.
Bunun üzerine Tanrı, yine Hastalığımda kerem edip niçin halimi
sormadın? buyurdu.
2160. Musa, Yarabbi, senin bir noksanın olamaz. Aklım
şaştı, bu sözün hakikatını anlat dedi.
Tanrı, Evet, has ve seçilmiş bir kulun hastalanmıştı. İyice bir
bak hele.. o, benim.
Onun özür serdetmesi benim özür serdetmemdir. Onun hastalığı benim
hastalığımdır buyurdu.
Tanrı ile oturup kalkmak isteyen kişi veliler huzurunda otursun.
Velilerin huzurundan kesilirsen helâk oldun gitti. Çünkü sen küllü
olmayan bir cüzüsün.
2165. Şeytan, birisini kerem sahiplerinden ayırırsa onu
kimsiz, kimsesiz bir hale kor, o halde de bulunca başını yer, mahvedip
gider.
Topluluktan bir an bile ayrılmak bil ki Şeytanın hilesinden
ibarettir.
Bağcının,sofi,fakîh ve alevîyi birbirinden
ayırıp yalnız bırakması
Bir bahçıvan , bahçesine üç tane hırsızın girdiğini
gördü.
Bu üç kişinin birisi bir fakîh,birisi bir şerif, bir tanesi de bir
sofi idi. Üçü de hafif meşrep ve vefasız kimselerdi.
Bahçıvan, kendi kendine Bunlara karşı söyleyeceğim nice sözler,
bunları ilzam için getireceğim yüzlerce deliller var. Fakat bunlar,
bir topluluk. Topluluksa kuvvettir,
2170. Tek başıma bu üç kişinin hakkından gelemem, Önce
onları birbirinden ayırmak lâzım.
Her birisini, öbüründen ayırayım. Ondan sonra birer ,birer
saçlarını, sakallarını yolarım dedi.
Hile edip arkadaşlarıyla arasını açmak üzere önce sofiyi yola
vurdu.
Sofi gidince öbür iki arkadaşıyla yalnız kaldı.
Sofiye Eve git, bu arkadaşlar için bir kilim getir dedi.
Fakîhe Sen fakîhsin, bu da ünlü bir şerif.
2175. Biz, senin fetvanla ekmek yemekte, senin bilgi
kanadında uçmaktayız.
Bu da bizim şehzademiz, sultanımız. Seyit ve Mustafanın soyundan,
sopundan.
Bu pisboğaz, bu hasis sofi kim oluyor ki sizin gibi padişahlarla
düşüp kalkıyor.
Gelince onu savın gitsin. Siz de tam bir hafta benim bahçemde,
çayır çimenliğimde kalın.
Hatta bağ da nedir ki? Canim bile sizin.Siz benim sağ gözüm
mesabesindesiniz dedi.
2180. Onları vesveselendirip kandırdı. Ah, arkadaştan
ayrılmamak gerek.
Sofi gelince onu savdılar. Bu sefer bahçıvan, koca
bir sopayla ardından seğirtti.
Dedi ki : Ey köpek sofi, demek sen cüret edip
benim bağıma giriyorsun ha!
Sana bu hususta Cüneyt mi yol gösterdi, Bayezid mi?
Bu sana hangi şeyhin, hangi pirinden kaldı?
Sofiyi yalnız bulunca bir iyice dövdü, âdeta yarı canlı bir hale
koydu, başını yardı.
2185. Sofi benim nöbetim geçti.Fakat arkadaşlar, bir
iyice sıranızı gözetin.
Beni ağyar bildiniz. Fakat bilin ki bu kaltabandan daha ağyar
değilim.
Benim yediğimi siz de yiyeceksiniz. Bu çeşit şerbet, her aşağılık
kişiye lâyıktır.
Bu âlem dağdır, senin sözlerin, yine ses vererek sana gelir dedi.
Bahçıvan sofiden kurtulunca yine o çeşit bir bahane kurdu.
2190. Şerife Ey şerif, eve git de kuşluk öğünü için,
yufka ekmeği pişirmiştim,
Evin kapısını vur.Kaymaza söyle, o yufka ekmeğiyle kazı getirsin
dedi.
Şerif gidince, fakîhe dedi ki: Ey işi yerinde, güneş görmüş her
şeyi anlar bilir adam, den fakihsin, bu meydanda.
O şerif, mânasız bir iddiada bulunuyor. Anasının ne iş ettiğini kim
bilir ki?
Karıya ve karı işine gönül bağlıyor, hem kadınlar nâkıs akıllıdır
diyor, hem de onlara itimat edemiyorsunuz.
2195. Zamanede nice ahmaklar, Aliye Peygambere nispet
iddia ederler.
Zinadan ve zina edicilerden olan herkes, Tanrı mensupları için işte
bu zanda bulunur.
Dönen ve bu yüzden başı dönmüş olan kişi elbette evi de kendisi
gibi döner görür.
O edepsiz bahçıvanın söylediği sözler, kendi haliydi. Evlâdı
Resulden o işler, uzaktır.
O bahçıvan mürtetlerin dölü olmasaydı Peygamber hanedanı hakkında
böyle söyler miydi?
2200. Afsunlar okudu, fakîh de bunları dinledi. Bunun
üzerine o sitemkâr fakîh şerifin ardından gidip,
Ey eşek, bu bağa seni kim davet etti? Hırsızlık sana Peygamberden
mi miras kaldı?
Aslan yavrusu, aslana benzer, sen söyle bakayım, Peygambere ne
yüzden benziyorsun? dedi.
O zâlim herif, şerife, Haricî Âl-i Yâsîne ne yaparsa onu yaptı.
Hattâ şeytan ve gul, Âl-i Resule Yezid ve Şimir gibi nasıl kin
tutarlarsa o da öyle kin tuttu, öcünü aldı .
2205. Şerif, o zâlimin zulmünden harap oldu, fakîhe
Ben sudan çıktım.
Ayağını tetik bas, şimdi yapayalnız kaldın. Davula benze, boyuna
karnına tokmak ye!
Şerifliğimi bir tarafa bırak. Hattâ tut ki arkadaşlığa da lâyık
değilim, fakat sana karşı bu çeşit bir zâlimden de aşağı değilim ya
dedi.
Bahçıvan ondan da kurtulup fakîhe geldi ve dedi ki: Ey fakîh! Ne
fakîhi, ey her sefih kişinin bile arlandığı herif!
Ey eli kesilecise, bağlara gir de, caiz midir? Emir var mı bile
deme. Fetvan bu mu senin?
2210. Böyle bir ruhsatı Vasîttemi okudun? Yoksa bu
mesele Muhitte mi var?
Fakîh Vur, vur, hakkın var. Fırsat ele geçti. Dostlardan
ayrılanın lâyığı budur dedi.
Hastanın ve Peygamber Sallâllahü Aleyhi Ve
Sellemin hasta sahabeyi dolaşıp hatırını sorması
hikâyesine dönüş
Hastanın hatırını soruş, dostluğu, birliği temin
etmek içindir. Bu birlik, bu dostluk da yüz türlü sevgi doğurur.
Naziri olmayan Peygamber, hastayı dolaşmaya, hatırını sormaya
gidince o sahabeyi ölüm halinde gördü.
Velilerin huzurundan uzaklaşırsan hakikatte Tanrıdan uzaklaşırsın.
2215. Yoldaşlardan ayrılmanın sonu bile gam olursa
padişahlardan ayrılık nasıl olur da ondan daha aşağı olur.
Her an durma, padişahların gölgesini ara bul ki o gölgede güneşten
de iyi bir hale gelesin.
Sefere çıkarsan bu niyetle çık, oturuyorsan yine bundan gafil olma!
Bir
şeyhin Ebu Yezide Kâbe benim,benim
etrafımda tavaf et demesi
Ümmet Şeyhi Bayezid, hac ve umre için yola düşmüş,
Mekkeye doğru koşa, koşa gidiyordu.
Hangi şehre varıyorsa önce o şehirdeki azizleri arıyor,
2220. Bu şehirde basiret sahibi, gönül gözü açık kim
var diye dolaşıp araştırıyordu.
Tanrı, Sefer esnasında nereye varırsan önce bir er araman gerek
dedi.
Hazine elde etmeye çalış, çünkü kâr, zarar, işin ardından gelir,
sen bunları feri bil.
Biri buğday elde etmek için ekin ekerse sonunda saman da elde eder.
Fakat saman ekersen buğday elde edemezsin ki. İnsanların gözbebeği
olan insanı ara, insanların gözbebeği olan insanı, insanların
gözbebeğini!
2225. Hac zamanı gelince Kâbeyi ziyaret etmeye
niyetlen. Oraya vardın mı Mekkeyi de görürsün.
Miraçtan maksat dostu görmekti. Bu arada Arş da görüldü,melekler
de.
Hikâye
Yeni bir mürit günün birinde bir ev yaptırdı. Pir
gelip evini gördü.
Şeyh, o yeni müridini, o iyi düşünceli kişiyi imtihan etmek
maksadıyla dedi ki:
Yoldaş, eve niçin pencere açtın? O da şöyle cevap verdi: Işık
gelsin diye
2230. Şeyh O feridir. Şunu niyaz etmek gerek: Bu
pencereden ezanı duyasın dedi.
Bayezid, seferde vaktin Hızırı olan kişiyi bulmak için uğraşmakta,
böyle bir er araştırmaktaydı.
Vücudu hilâl gibi incelmiş bir pir gördü; onda erlerin halini,
kalini buldu.
Pirin gözü görmüyordu, fakat gönlü güneş gibiydi. Âdeta rüyasında
Hindistanı görmüş bir file benziyordu
Gözünü yummuş, uyumakta.. fakat yüzlerce zevk ve neşe âlemi
görmekte.Gözünü açarsa nasıl olurda görmez? Şaşılacak şey!
2235. Rüya deyince şaşılacak şeyler açığa çıkar. Gönül
uykuda pencere kesilir.
Uyanık olduğu halde güzel rüya gören âriftir.Sen onun bastığı
toprağı gözüne sürme gibi çek.
Bayezid o pirin huzuruna varıp oturdu, halini sordu ; onun hem
fakir, hem de aile efradı çok olduğunu anladı.
Pir, Ey bayezid nereye gidiyorsun gurbet pılı pırtısını nereye
kadar çekip sürüyeceksin dedi.
Bayezid Hac mevsimi.. Kâbeye gidiyorum diye cevap verdi. Pir
dedi ki : Yol masrafı olarak yanında ne var?
2240. Bayezid İki yüz dirhem gümüşüm var. Ridamın
ucuna sımsıkı bağladım işte. deyince,
Pir, Etrafımda yedi kere tavaf et. Bu tavafı hac tavafından daha
makbul bil.
O dirhemleri de, ey cömert kişi, bana ver.Bil ki hac ettin muradın
hâsıl oldu.
Umre ettin ebedi ömre nail oldun, sâf bir hale geldin, Safaya
koştun, Saiy erkânını yerine getirdin.
Canının gördüğü Hak hakkı için ki o, beni kendi evinden daha üstün,
daha makbul etmiştir;
2245. Kâbe her ne kadar onun lütuf ve ihsan evidir ama
benim vücudum da onun sır evi.
Tanrı, Kâbeyi kurdu ama kurdu kuralı ona gitmedi. Halbuki bu eve,
benim vücuduma, o ebedi diri olan Tanrıdan başka kimse gelmedi.
Beni gördün ya, bil ki Tanrıyı gördün; doğruluk Kâbesinin,hakikî
Kâbenin etrafında tavaf ettin.
Bana hizmet, Tanrıya itaat etmek, onu övmektir. Sakın Hakkı benden
ayrı sanma.
Gözünü iyi aç da bana öyle bak ki beşerde Tanrı nurunu göresin
dedi.
2250. Bayezid, o nükteleri dinledi, altın bir küpe gibi
kulağına taktı.
Bu yüzden derecesi yükseldi, fazileti arttı. Hakikat yolunun sonuna
erişmiş olan Bayezid, artık ondan sonra bir son tasavvur edilemeyecek
olan bir makama vardı.
Peygamberin o şahsın hastalandığına,duada küstahlık
etmesinin sebep olduğunu bildirmesi
Peygamber, o hastayı görünce halini hatırını sordu, o
hakikî dosta iltifatlarda bulundu.
Adam, Peygamberi görünce dirildi, sanki o anda yeniden
yaratılmıştı.
Sahabe, Hastalık beni bu bahta eriştirdi; bu sultan sabah çağında
beni dolaşmaya geldi.
2255. Bu suretle bana sıhhat erişti, saltanatına bir
hudut olmayan bu padişahın kademi bereketiyle iyileştim.
Ne güzel, ne mübarek ağrı, sızı.Ne mutlu, ne kutlu hastalık
hararet, dert ve gece uykusuzluğu!
İşte Tanrı bana bu kocalığımda lütuf ve kereminden böyle bir
hastalık, böyle bir illet verdi.
Arka ağrısı ihsan etti de her gece yarısı uykudan uyandırdı.
Bütün gece manda gibi uyumayayım diye Hak, lütfetti, bana dertler
ihsan etti.
2260. Bu sınıklıktan da padişahların merhameti coştu.
Cehennem de beni tehdit etmeden vazgeçti, sukût etti dedi.
Ağrı, sızı ve hastalık hazinedir. Rahmetler ondadır. Deri yırtıldı
mı iç tazelenir.
Kardeş, karanlık yere, soğuğa, gama, kırıklığa ve hastalığa
sabretmek,
Âbıhayat kaynağı ve sarhoşluk kadehidir. Çünkü yücelikler, hep
aşağılıktadır.
Baharlar güz mevsiminde gizlidir, güz mevsimi de baharda.Kaçma
ondan!
2265. Gama yoldaş o, vahşetle ünsiyet kesbet. Ölümünden
uzun bir ömür isteyip dur!
Nefsinin Bu kötü dediğine kulak asma. Çünkü onun işi hep
zıddınadır.
Onun dediğinin zıddını yap. Âlemde peygamberlerin de vasiyetleri
böyledir.
Sonun da az pişman olasın diye yapacağın işlerde müşaverede
bulunmak vâciptir.
Ümmet Kiminle meşveret edelim? dediler de, peygamberler
Mukteda olan akılla diye cevap verdiler.
2270. Hattâ soran adam İyi ama ya hiçbir tedbiri,
isabetli aklı olmayan bir çocuk, yahut kadın gelirse.. onunla da
meşverette bulunalım mı? deyince,
Peygamber, Onunla da meşverette bulun, fakat ne derse onun
zıddını yap, ona aykırı yola git dedi.
Nefsini kadın bil, hattâ kadından da beter. Çünkü kadın cüzüdür,
nefsinse şerrin küllü!
Nefsinle meşveret edersen o aşağılığın dediğine uyma, aksini yap;
Hatta sana namaz kıl, oruç tut diye emretse bile, nefis hilecidir,
o emriyle bile sana bir hile kuracaktır.
2275. Yapacağın işde nefsinle meşveret etmek ve ne
derse aksini yapmak kemaldir.
Onunla başa çıkamaz, onun inadına karşı koyamazsın. Yürü, bir dost
kazan, onunla uzlaş!
Akıl, başka bir akıldan kuvvet bulur.Şeker kamışı, şeker kamışından
kemal kazanır.
Ben, nefsimin hilesinden neler gördüm neler.. sihriyle akıl ve
temyizi bile giderir!
Sana yeniden yeniye vaatlerde bulunur da binlerce kere bozar.
2280. Ömrün, sana yüzlerce yıl mühlet verse nefis, her
gün yeni bir bahane bulur, sana mÂni olur;
Soğuk vaatleri sıcak bir surette söyler.O öyle bir sihirbazdır ki
insanı kıskıvrak bağlar.
Ey hak ziyası Hüsamettin, gel.. bu çoraklıkta sensiz ot bitmiyor.
Bir velinin gönlünün kırılması yüzünden nefse uyanların önüne bir
perde çekilmiştir.
Bu kazaya yapılacak ilâcı yine kaza bilir. Halkın aklı kazaya pek
şaşkındır.
2285. Yola düşmüş bir kurt gibi olan o kara yılan,
ejderha kesilmiştir.
Fakat ejderha da, yılan da senin elinde asâ kesilir, ey Musanın
canını bile sarhoş eden, ey Musayı bile kendisinden geçiren!
Tanrı, sana Onu al, korkma, ejderha elinde asâ haline gelecek
hükmünü vermiştir.
Ey padişah, haydi, Yedi Beyzâyı göster.Kara gecelerden yepyeni bir
sabah meydana getir.
Bir cehennem yandı, alevlendi. Ona üfür ey nefesi, denizin
nefesinden üstün ve artık olan!
2290. Deniz, hilebazdır, sana bir köpük gösterir;
cehennemdir, sana bir hararet izhar eder..
Onun için de gözüne ehemmiyetsiz görünür, bu suretle onu zebun
görürsün, hışmın tepreşir.
Nitekim kalabalık askerde Peygamberin gözüne pek az göründü.
De Peygamber, tehlike görmeksizin onlara hücum etti. Eğer fazla
görseydi çekinirdi.
Ey Ahmet o bir inayetti ve sen onun ehliydin. Yoksa gönlün
kötüleşir bozulurdu.
2295. Tanrı, o zâhiri ve bâtınî savaşı ona da
ehemmiyetsiz gösterdi, eshabına da.
Bu suretle de kolay şeyi ona kolaylaştırdı, güçten de artık yüz
çevirmez oldu.
Düşmanı ona ehemmiyetsiz göstermek kutlu bir şeydi.Çünkü ona dost
olan, yol yordamı öğreten Tanrıydı.
Fakat zafer için yardımcısı Tanrı olmayan kişiye gelince: Ona
tavşan bile erkek aslan görünür!
Vay uzaktan yüzü bir görür de gururlanarak, savaşa girişirse!
2300. Zülfikâr bir harbe gibi, erkek aslan da bir kedi
gibi görünür de,
Ahmak, yiğitçesine savaşa girişir, bu hileyle pençeye düşer.
Bu suretle ateşe tapanlar, ateşgedeye kendi ayaklarıyla gelmiş
olurlar.
O iş sana bir saman çöpü gibi görünür. Hemencecik onu üfler,
yerinden uçururum sanırsın.
Halbuki kendine gel, o saman çöpü, dağları bile yerinden söker.
Onun yüzünden âlem ağlamaktadır, o ise gülmekte!
2305. Bu ırmak suyunun dibindeki topuk da görünür ama
Uc-ibn-i Unuk gibi yüzlercesi onda boğulup gitmiştir!
Kan dalgası, misk tepesi.. deniz gibi, kuru toprak görünür.
Kör Firavun da o denizi kuru gördü de erlik gösterip içine at
sürdü.
Fakat içine dalınca denizin dibini boyladı. Firavunun gözü nasıl
olur da görür?
Göz Tanrı yüzüyle görür. Hak, nerede her ahmağın sırdaşı olacak?
2310. Şeker görür ama o gık demeden öldüren zehir
kesilir. Yol sanır, fakat yol gösteren esas, esasen gul sesinden
ibarettir!
Ey felek, âhır zaman fitnelerine pek sıkı sarıldın, nihayet bir an
mühlet ver!
Sen, bizim kastımıza çekilmiş keskin bir hançersin; bizi hacamat
etmek için zehirli bir hacamat aletisin.
Ey felek, Tanrının merhametinden merhamet öğren. Yılan gibi,
karıncaların gönlünü yaralama!
Bu yapının üstünde senin çarkını döndüren hakkı için.
2315. Kökümüzü söküp çıkarmadan biraz da başka türlü
dön, merhamete gel..
Emriyle önce dadılığımızı yaptığın, fidanımızı sudan, topraktan
bitirdiğin Tanrı hakkı için;
Seni sâf yaratan, sen de bu kadar meşaleler meydana getiren padişah
hakkı için.
O seni o kadar mamur ve baki bir hale soktu ki, Dehrî, nihayet
senin evveline evvel yok sandı.
Şükür olsun ki senin evvelini bildik. Peygamberler sırrını söyledi.
2320. İnsan olan bilir ki o, sonradan yapılmalıdır.
Fakat evde ağ kuran örümcek ne bilsin!
Sivrisinek ne bilir, bu bağ kimin? Baharın doğar, kışın ölür.
Tahta içinde sınık bir halde doğan kurt, tahtanın fidanlık halini
bilir mi?
Bilse bilse o vakit mahiyeti itibariyle akıl sahibi olur, isterse
sureti kurt olsun.
Akıl, kendini renk, renk, çeşit,çeşit gösterir, ama peri gibi o
suretlerden fersahlarca uzaktır.
2325. Hatta peri de nedir ki? Melekten bile üstündür.
Fakat sen sinek kanatlısın da onun için aşağılarda uçuyorsun.
Gerçi aklın, seni yüceliklere çekmekte; ama taklit kurşun
aşağılıklarda yayılmakta.
Taklitten doğan bilgi canımızın vebalidir, iğretidir. Bizse o bizim
malımızdır diye oturup kalmışız.
Bu çeşit akıldansa cahil olmak daha iyi.. deliliğe vurmak daha yeğ!
Faydanı nede görüyorsan ondan kaç. Zehir iç, Âbıhayatı dök!
2330. Seni öveni söv, kazancını, sermayeni müflise borç
ver!
Eminliği bırak, korku yerine var. Namusu terk et, apaçık rüsvay ol!
Ben uzun uzadıya ilerisini düşünen aklı denedim. Bundan böyle
divaneliğe vuracağım!
Seyyidin Niçin orospuyu aldın? demesi üzerine Delkakın mazereti
Seyyid-i Ecel, bir gece Delkaka Hemencecik bir
orospuyu neden aldın?
Bunu bana söylemeliydin. Sana namuslu bir kız alırdık dedi.
2335. Delkak Dokuz tane namuslu, temiz kadın aldım,
hepsi orospu oldu. Derdimden eridim, bittim.
Bunun üzerine bu hiçbir işe yaramaz orospuyu aldım. Görelim
bakalım, bunun sonu ne olacak? dedi.
Ben, birçok defalar aklı sınadım. Bundan sonra bir tarla arayacak,
oraya delilik tohumu saçacağım!
Birisinin kendisini deli gösteren bir
uluyu hile ile söyletmesi
Birisi Bir akıllı arıyorum, onunla meşverette
bulunacağım, bir müşkülüm var, ona söyleyeceğim dedi.
Bu sözü duyan da Şehrimizde kendisini deliliğe vuran birisi var,
ondan başka akıllı yok.
2340. İşte bir sopaya binmiş, çocuklarla beraber koşup
duruyor.
Rey ve tedbir sahibi, ateş parçası gibi bir adamdır.
Kadri gök gibi yüce, yıldızlar yağdırıcı bir zattır.
Kudreti, parlaklığı, Kerrûbilere can olmuştur. O, kendisini bu
divanelikte gizlemiştir. dedi.
Fakat her divaneyi kendine can sayma.. Sâmiri gibi buzağıya secde
etme.
Bir veli sana gayba ait yüz binlerce şeyi, yüz binlerce sırrı
apaçık söylese bile,
2345. Sen de o anlayış, o bilgi olmadıkça yine fışkıyı
ödağacından ayırt edemezsin.
Veli, kendisine deliliği perde etti mi, ey kör, sen onu nasıl
tanıyabilirsin?
Eğer yakîn gözün açıksa bak da her taşın altında bir erin gizli
olduğunu gör!
Yol gösterici ortada, göz önünde; her Kelîmin bir kilime bürünmüş
olduğu meydandadır.
Veliyi meşhur eden yine velidir. Veli, kime dilerse nasip verir.
2350. Fakat deliliğe vurdu mu kimse akıl edip de onu
anlayamaz.
Bir hırsız, körden bir şey çaldı mı kör, onu bulabilir mi hiç?
Hırsız, gelip ona çatsa bile kör, hırsız kimdir? Ne anlasın?
Köpek, kör yoksulu ısırsa bile kör, kendisini dalayan köpeği
nereden bilecek?
Köpeğin kör bir
dilenciye saldırması
Bir köpek, mahallede bir kör bir dilenciye savaş
aslanı gibi saldırdı.
2355. Ay bile yoksulların izi tozunu gözüne sürme gibi
çektiği halde, köpek, kızgınlıkla yoksullara saldırır.
Kör, köpeğin sesinden korktu, âciz oldu. Ona tâzim etmeye başladı:
Ey avcılar beyi, ey av aslanı, el senin elin (hüküm senin
hükmün), benden el çek demeye başladı.
Hakîmin biri de zaruret yüzünden eşeğin kuyruğunu ağırlamış, o
kuyruğa Kerim lâkabını takmıştır.
Kör de zora gelince köpeğe Ey aslan, benim gibi arık birisini
avlayıp da ne yapacaksın?
2360. Dostların çölde yaban eşeği avlamaktalar, sense
mahallede kör avlıyorsun, bu ne kötü şey!
Dostların avda yaban eşeği arıyorlar, sen sokakta hile düzüp kör
arıyorsun dedi.
Bilgili köpek yaban eşeği avlar, bilgisiz köpekse köre kasteder.
Köpek bile, ilim öğrenince azgınlıktan kurtulur, ormanlarda helâl
hayvanlar avlar.
Köpek bile âlim olunca savaşta çevikleşir.. köpek bile ârif olunca
Eshâb-ı Kehiften olur.
2365. Köpek bile avcıları kimdir, anlar, tanır. Yarabbi,
her şeyi tanıtan o nur nedir ki?
Körün tanıyamaması, gözü olmadığından değildir; bu, onun
bilgisizlikten sarhoş olması yüzündendir.
Kör, bu yeryüzünden de daha gözsüz değil ya! Halbuki bu yer bile
Tanrı inayetiyle düşmanı tanıdı!
Musanın nurunu gördü, ona iltifat etti, Karunu ise tanıdı yere
geçirdi.
Benlikte bulunan her kişiyi helâk etti, Tanrının Ya ard ublai
emrini anladı.
2370. Toprak su, yer ve kıvılcımlı ateş.. bizimle her
şeyden habersiz fakat Tanrı ile her şeyden haberdardırlar.
Bizim ise onun aksine Haktan gayrı her şeyden haberimiz var da
Haktan haberimiz yoktur. Tehditçilerden bihaberiz!
Hülâsa onların hepsi Tanrı emanetini yüklenmekten
korktular, çekindiler. Fakat hayvanla karışınca bu çekinmeleri, bu
çalışmaları körleşti, neticesiz bir hale geldi!
Hepimiz de halkla diri, Hakla ölü bir hale gelen bu hayattan
bîzarız dediler.
Birisi, anası babası öldü mü yetim olur. Hakla ünsiyet için kalb-i
selim gerek!
2375. Hırsız, bir körden bir kumaş çaldı mı kör,
bilmeden feryada başlar.
Fakat hırsız ona Senin malını ben çaldım,ben hilebaz bir hırsızım
demedikçe,
Kör, hırsızı nereden bilecek? Gözünün nuru, gözünün ışığı yok ki!
Ama sesini duydun mu onu sımsıkı tut, koy verme de çaldığı şeyleri
söylet.
Hırsızı yakalayıp, sıkıştırmak, çaldığını çırptığını söyletmek
cihadı ekberdir.
2380. O , önce senin gözünün sürmesini çaldı. Onu elde
ettin mi, yine gözlerine nur gelir.
Gönülün kayıp malı olan hikmet kumaşı, ehli dilden elde edilir.
Kör olan gönül, canı, kulağı,gözü olsa bile hırsız Şeytanın izini
bulamaz, onu elde edemez.
Şeytanın izini bulmayı, hırsızı elde etmeyi, gönül ehli olanlardan
um, bu işi onlardan iste; taştan topraktan değil. Çünkü halk, gönül
ehline nispetle taş, topaç gibidir, âdeta cansızdır.
Danışacak adam arayan da o deliliğe vurmuş delinin huzuruna geldi,
dedi ki : Ey kendini çocuk gösteren baba, bana bir sır söyle.
2385. Veli dedi ki: Git bu halkayı çalıp durma. Kapı
kapalı. Bu gün sır söylenecek gün değil, başka vakit gel.
Eğer Lâ mekân âleminde mekâna yer olsaydı ben de şeyhler gibi
dükkânda oturur, alışverişe koyulurdum
Muhtesibin,harap bir halde yere yıkılmış sarhoşu
zindana dâvet etmesi
Muhtesip gece yarısı bir yere uğradı. Duvar dibinde
bir adamın uyuduğunu gördü.
Hey, sarhoş musun,ne içtin? Söylededi. Adam dedi ki:
Testidekinden içtim!
Muhtesip Söyle, testide ne var? diye sordu. Adam, İçtiğim şey
diye cevap verdi. Muhtesip, Bu gizli bir lâf.
2390. Ne içtin, içtiğin ne ? diye sordu. Adam
Testide gizli olan şey işte dedi.
Bu sual cevap, birbirine ulanıp gitti.Muhtesip de eşek gibi çamura
saplanıp kaldı.
Ona, Gel de bir ah de bakalım dedi. Sarhoş söz söylerken Hu,
hu dedi.
Muhtesip, Ben sana ah dedim, hu, de demedim,sen hu diyorsun
deyince, adam, Ben neşeliyim, sen gamdan iki büklüm olmuşsun.
Ah; dertten , gamdan, zulümden olur. Sarhoşların bu hularıysa
neşedendir. dedi.
2395. Muhtesip, Ben şunu,bunu bilmem,kalk.Marifet
satıp durma. Bu dırıltıyı bırakdedi.
Adam, Yürü be.. sen neredesin, ben nerede? deyince, Muhtesip,
Hadi kalk, zindana gel dedi.
Sarhoş dedi ki: Be Muhtesip, beni bırak da yürü işine. Çıplak
adamdan rehin alabilir misin sen?
Eğer benim yürümeye kuvvetim olsaydı burada yatar mıydım. Evime
giderdim.
Eğer benim de aklım olsaydı, imkânını bulsaydım şeyhler gibi dükkân
başında bulunurdum.
Adamın halini anlamak için o ulu zatı ikinci
defa olarak konuşturması
2400. O, büyük adamın ahvalini öğrenmek isteyen adam
Ey sopayı at edinip binen atlı, bir an için olsun atını bu tarafa sür
dedi.
Adam, Çabuk söyle, atım çok serkeştir, pek huyludur.
Çabuk ol ki seni tepmesin. Ne soracaksan açıkça sor bakalım
diyerek sopasını o tarafa sürdü.
Adam gönlündeki sırrı söylemeye imkân bulamadı. Ondan vazgeçip
veliyi alaya aldı.
Dedi ki: Bu sokakta oturan kadınlardan birini almak istiyorum.
Benim gibi bir adama acaba hangisi lâyık?
2405. Veli, Dünyada üç türlü kadın vardır. İkisi
zahmet ve mihnetten ibarettir, biri dâimi bir hazinedir.
Onu alırsan tamamıyla senin olur. İkincisinin yarısı senin olur,
yarısı senden ayrı kalır.
Üçüncü ise hiç sana mal olmaz. Bunu duydun ya. Hadi şimdi yürü, ben
gidiyorum.
Sen de durma atım seni tepelemesin. Yoksa bir düştün mü, bir daha
kalkamazsın! dedi.
Şeyh, sopasını sürüp çocukların arasına katıldı.O genç adam ona
tekrar bağırdı.
2410. Gel de hiç olmazsa şunu etraflıca anlat. Bu
söylediğin üç çeşit kadın kimlerdir? Onu bir söyle!
Şeyh, yine onun yanına at sürüp dedi ki : Bakir, tamamıyla sana
mal olur, gamdan kurtulursun.
Yarısı senin olan da duldur. Fakat hiçbir suretle sana mal olmayan,
evlâdı olan kadındır.
İlk kocasından evlâdı olursa sevgisi de, bütün hâtıraları da oraya
gider.
Hadi git, atım seni tepmesin.Uzaklaş, yoksa serkeş atımın nalı seni
ezer!
2415. Şeyh yine hay huy edip sopasını sürdü, yine
çocukları yanına çağırdı.
Adam tekrar bağırdı : Ey ulu padişah, bir sualim kaldı, gel!
dedi.
Şeyh tekrar o tarafa gelip Çabuk söyle, nedir? Çok duramam, çünkü
o çocuk meydandan topumu kaptı! dedi.
Adam Ey Padişah, bu kadar akla, edebe sahip olduğun halde bu ne
divanelik, bu ne iş. Şaşılacak şey!
Sen söz söylerken Aklı Küllünde ötesindesin; bir güneş olduğun
halde nasıl delilikle gizleniyorsun dedi.
2420. Şeyh dedi ki:Bu külhanbeyleri beni bu şehre kadı
yapmaya karar verdiler.
Reddettim, imkânı yok. Senin gibi âlim , fâzıl kimse yok.
Şeriatta da senden aşağı birisini kendimize ulu yapmamıza müsaade
yok. dediler.
Bunun zoruyla kendimi deli gösterdim, deliliğe Tanrı rahmeti geç
erişir ama adamakıllı eriyordum. Fakat hakikatte evvelce ne idiysem
yine oyum benim ben.
2425. Aklım hazinedir, ben viraneyim. Deliyim hazineyi
gösterirsem!
Divane odur ki divane olmadı, divane odur ki bu bekçiyi gördüğü
halde evine girmedi.
Benim bilgim cevherdir, araz değil.Bu değerli bilgi, bir maksada
erişmek için değil ki.
Ben şeker madeniyim, şeker kamışıyım, hem benden yetişmekte, hem
ben yiyorum.
Bir bilgiyi işiten kişi beğenmez, kabul eylemez, feryat ederse o
bilgi taklit bilgisidir, öğrenilerek elde edilmiştir.( adama mal
olmamıştır.)
2430. Çünkü geçim elde edilmiştir, gönül aydınlatmak
için değil. Bu ilim de, tâlibi gibi aşağılık dünya ilmidir.
Bazı adamlar, havas ve avama görünmek için ilim öğrenmek ister, bu
âlemden halâs olmak için değil.
Böyle adam fareye benzer; her tarafı deler ama vuslat nurlarından
gafildir.
Nuru, sahraya yol bulamadığı için ona bu karanlık kuyusu, hoş bir
meskendir.
Fakat Tanrı, ona akıl kanadını ihsan ederse farelikten kurtulur,
kuşlar gibi uçar.
2435. Kanat aramazsa yerin dibinde kalır, Simâk burcuna
yol bulmaktan ümitsiz bir hale düşer.
Söze gelen ilim, cansızdır; satın alıcıların yüzüne âşıktır.
Münakaşa ve mübahase zamanı o ilim, büyük görünür ama alıcısı
olmayınca ölür gider.
Halbuki benim müşterim Tanrıdır. Beni o yüceltir, o satın alır.
Benim kanımın diyeti ululuk sahibi Tanrının cemalidir. Ben kendi
kan diyetimi yemekteyim, bu bana helâl bir kazançtır.
2440. Bu müflis alıcıları bırak. Bir avuç toprak, ne
satın alabilir ki?
Toprak yeme, toprak alma, toprağı arama. Çünkü
toprak yiyenin yüzü daima sapsarıdır.
Gönül ye de daima genç kal. Benzin, tecelliden erguvana dönsün!
Yarabbi , bu ihsan bizim işimiz değil. Senin lûtfun, gizli lûtfe
yol göstericidir.
Ey düşkünlerin ellerini tutan, elimizi tut. Bizi al.. perdeyi
kaldır, perdemizi yırtma.
2445. Bizi bu murdar nefisten kurtar. Çünkü bıçağı
kemiğimize kadar dayandı.
Ey tacı,tahtı olmayan padişah, bizim gibi biçarelerden bu kuvvetli
bağı kim çözebilir?
Ey muhabbet ihsan eden muhabbetli Tanrı, böyle sağlam bir kilidi,
senin fazlından başka kim açabilir?
Biz kendimizden vazgeçer, yüzümüzü sana tutarız.Çünkü sen, bize
bizden yakınsın.
Bu dua da senin öğretmenledir, senin ihsanındandır. Yoksa külhanda
nasıl olur da gül bahçesi yetişir?
2450. Kan ve bağırsak arasında kalmış olan anlayış ve
akıl senin ikramından başka bir şey nakletmez ki,
İki parça yağdan çıkan bu ruhani nurun nurani dalgası göklere
vurmakta..
Bu dil denen et parçasından hikmet nehri ırmak gibi akmakta..
Kulak denen deliklerden akıp, meyvesi akıl ve anlayış olan can
bağına kadar gitmekte.
Canlar bağının ana yolu da o anlayışın yolu. Âlemin bağları,
bostanları onun ferinden ibaret.
2455. Bu hoşlukların aslı ve kaynağı o. Haydi, hemen
O, bahçelerin inişlerinde nehirler akar âyetini oku artık.
Peygamber Sallâllahu Aleyhi Ve Sellemin hastaya
nasihat etmesi hikâyesinin sonu
Peygamber, o hastayı dolaştı, o ağlayıp inleyen
zavallının halini hatırını sordu. Sonra dedi ki :
Acaba sen bir çeşit dua mı ettin, bilmeyerek bir zehirli aş mı
yedin?
Hele bir hatırla bakayım, nefsin, hilesinden coşunca ne çeşit duada
bulundun?
Hasta Hiç hatırıma gelmiyor. Himmet et de hatırlayayım dedi.
2460. Mustafanın nur bağışlayan huzuru hürmetine duayı
hatırladı.
Her yanı aydınlatan Peygamberin himmeti, ona hatırlayamadığını
hatırlattı.
Hakla bâtıl arasını ayırt eden aydınlık, gönülden gönüle açılmış
olan pencereden parladı.
Dedi ki : Ya Resulallah, bir hezeyandır ettim, şimdicek duamı
hatırladım.
Daima günaha giriftar olup duruyordum. Denize düşenin yılana
sarılması gibi önüme ne gelirse sarılıyordum.
2465. Sen, suçluları çok şiddetli azaplarla tehdit
etmiştin.
Istıraba düştüm, çarem kalmadı. Bağ pek sıkı, kilit kapalıydı.
Ne sabredebiliyordum. Ne kaçacak, kurtulacak yer vardı. Ne tövbe
etmeye bir ümidim kalmıştı, ne dayanmama imkân.
Elemden Harutla Marut gibi ah ederek dedim ki : Ey yaratan
Tanrım.
Harutla Marut tehlikeden kurtulmak için Bâbil Kuyusunu dilediler.
2470. Gürbüz, akıllı, hatta sihirbaza benzer, her şeye
muktedir oldukları halde onlar bile ahret azabını o kuyuda çekmek
istediler.
İyi de ettiler, tam yerinde bir işti. Dumandan çekilen zahmet ateşe
nispetle elbette kolaydır, ehemmiyetsizdir.
Ahiret âzabını tavsife imkân yoktur. Onun yanın da dünya azabının
ehemmiyeti olamaz.
Ne mutlu o kişiye ki savaşır, çabalar, bedenine azap eder.
O cihanın azabından kurtulsun diye bu azap çekme ibadetine
katlanır.
2475. Ben de, Yarabbi, bana o azabı hemencecik burada
çektir de,
O âlemde rahat edeyim diye dua edip durmaktaydım. İstek kapısının
halkasını bu suretle çalışıyordum.
Derken bu hastalığa tutuldum. Canım zahmetten âramsız bir hale
düştü.
Zikrinden, evradımdan kaldım. Kendimden de haberim yoktu, iyiden,
kötüden de.
Yüzünü görmeseydim; ey kutlu, ey kokusu güzel ve mübarek Peygamber
;
2480. Hayat kaydından tamamıyla sıyrılacaktım. Bana
padişaha lütfedip derttaş oldun da bu gamdan kurtardın
Peygamber, Ne yaptın? Sakın bir daha bu duada bulunma. Kendi
kökünü kendin kazıp sökme.
Ey zayıf karınca, senin ne takatin var ki böyle bir yüce dağı
yüklenmeye kalkışıyorsun ! dedi.
Adam dedi ki : Sultanım, tövbe ettim. Bir daha böyle bir cürette
bulunmam, böyle bir lâf etmem.
Bu cihan bir çöldür, sen Musasın. Biz de günahımız yüzünden çölde
iptilâlara uğramış kişileriz.
2485. Yılarcadır yol görüyoruz, fakat sonunda yine ilk
konakta esiriz.
Musanın kavmi bir hayli yol aldıkları halde sonunda yine
kendilerini ilk adım attıkları yerde buldular.
Musanın gönlü bizden razı olsaydı, bu çöle bir yol, bir uç
bulunurdu.
Fakat bizden tamamıyla usanmış olsaydı hiç yemeğimiz gökten gelir
miydi?
Bir taş parçasından kaynaklar coşar mıydı, çölde canımızı
kurtarabilir miydik?
Hattâ bundan vazgeçtik, yemek yerine üstümüze ateş yağar,
konduğumuz bu konakta alevlenir, yanardık.
2490. Musa, bizden hem hoşnut, hem değil.. gâh
dostumuz, gâh düşmanımız.
Hışımı; pılımızı, pırtımızı ateşlemekte.. hilmi belâya siper
olmakta.
Nasıl olur da hem hilimle muamele eder, hem hışımla? Fakat ey aziz
Tanrı, bu senin lütfundan, bu lütuf, az görülmüş, bir şey değil ki.
Adamın karşısında bulunan kimseyi yüzüne karşı methetmesi hoş bir
şey değil. Onun için Musanın adını mahsus anıyorum.
Yoksa değil Musa, kim olursa olsun.. senin karşında başka birinden
bahsetmem yaraşır mı?
2495. Bizim ahitlerimiz yüzlerce, binlerce defa
bozuldu. Fakat senin ahdin dağ gibi , yerinden bile oynamıyor.
Bizim ahdimiz saman çöpüne benzer, her çeşit rüzgâra karşı
zebundur. Senin ahdinse dağ gibi, hattâ yüzlerce dağdan da kuvvetli.
O kuvvet hakkı için ey renklere sahip olan, bizim renkten renge
girişimize bir acı!
Kendimizi de gördük, rüsvay oluşumuzu da.Padişahım, bizi fazla
imtihana çekme.
De ey kerem sahibi ve yardımı istenen Tanrı, öbür ayıplarımızı,
öbür kötülüklerimizi gizli bırak.
2500. Sen cemalde, kemalde sonsuzun; biz eğrilikte
sapıklıkta sonsuz!
Şu bir avuç aşağılık kişililerin kötülükteki sonsuzluğunu sonsuz
lütfunla, cemal ve kemalinle ört.
Aman elbisemizden zaten bir tek iplik kaldı. Bir şehirdik, tek bir
duvarımız yerinde.
Ey sahibimiz, şu kalanı koru, şu kalanı koru da Şeytan, tamamıyla
sevinmesin.
Bizim hatırımız için değil, suçluları yine arayıp kayırdığın o
kadim lütfun hakkı için Yarabbi.
2505. Madem ki kudretini gösterdin, merhametini de
göster,ey et ve yağ parçalarına merhametler ihsan eden Tanrı.
Eğer bu dua gazabını arttırıyorsa ulu Tanrı, sen bize bir dua
öğret.
Nitekim Âdem cennetten çıkınca ona tövbe etmeyi nasip ettin de kötü
Şeytan2dan kurtuldu.
Şeytan da kimdir ki Âdemden üstün olsun, böyle bir düzenle oyunu
kazansın, onu alt etsin.
Bunların hepsi de hakikatte Âdemin faydasını temin etti. Şeytanın
hilesi, düzeni, o hasetçiye lânet edilmesine sebep oldu.
2510. Şeytan, bir oyunu gördü de iki yüz oyunu
göremedi. O yüzden kendi evinin direğini kendisi kesti.
Gece vakti başkalarının ekinini ateşlemek istedi, fakat yel, ateşi
kendi ekinine sürdü.
Lânet, Şeytana bir gözbağı oldu, bu yüzden hileyi düşmanı olan
Âdeme ziyan sandı.
Lânet dediğin de işte insanı böyle ters görüşlü yapar. Hasetçi,
kendini görür, beğenir, kindar bir hale gelir.
Nihayet kötülüğün, sonunda dönüp kötülükte bulunana geleceğini, ona
ziyan vereceğini anlamaz.
2515. Kendisini mat edecek şeylerin hepsini aksine
görür. Halbuki mat olan kendisidir, kendisi ziyan eder!
Çünkü kendisi bir hiçten ibaret olduğunu görse, yarasının öldürücü
ve şiddetli olduğunu bilse,
Böyle görüş, böyle biliş ,adamın gönlünü dertlendirir. Dert de onu
hicaptan çıkarırdı.
Anaları doğum ağrısı tutmasa çocuk doğmaya hiçbir yol bulamaz.
Bu emanet gönüldedir, gönülde gebe.Bu nasihatlerse ebeye benzer.
2520. Ebe Kadının ağrısı yok, ağrı lâzım, ağrı çocuğa
yoldur der.
Dertsiz kişi yol vurucudur, dertsizlik Enel Hak- ben Hakkım
demektir.
Bu Ene sözünü vakitsiz söylemek; lânete düşmektir, Ene yi
vaktinde söylemek rahmettir.
Mansurun Ene deyişi, şüphe yok ki rahmetten ibarettir; fakat
Firavunun Ene deyişine bir bak, lânetin ta kendisi!
Hulasa vakitsiz öten her horozun ibret için başını kesmek gerekir.
2525. Baş kesmek nedir? Dünyada nefsi öldürmek, nefsin
dileklerini terk etmek.
Bu da öldürülmekten kurtulsun diye akrebin iğnesini çıkarmak
gibidir.
Taşla tepelenme belâsından kurtulsun diye yılanın zehirli dişini
sökersin ya!
Nefsi, pirin gölgesinden başka hiçbir şey öldürmez. O nefis
öldürenin eteğine sımsıkı sarıl.
Eteğini sıkıca tuttun mu , bu, Tanrı tevfikidir. Sende beliren her
kuvvet, onun seni çekişinden, dileyişinden meydana gelir.
2530. Ma remeye iz remeyte iyi bil. Canın nesi varsa
canlar canındandır.
Elini tutan, yükünü yüklenen odur. Her an, her nefes, o anı, o
nefesi ondan um!
Onun feyzine geç mazhar olduysan gam yeme. Bilirsin ki ihmal etmez,
imhal eder.
Tanrı rahmeti geç erişir ama adamakıllı erişir, seni bir an bile
huzurundan ayırmaz, her an seninledir.
Bu vuslatın, bu muhabbetin şerhini duymak istersen adamakıllı
düşünerek Vedduha suresini okuyuver!
2535. Eğer sen kötülükler de ondandır dersen öyledir
ama bundan onun kemaline noksan mı gelir ki?
Bu kötülük ihsanı da onun kemalindendir. Dinle ulu kişi, sana bir
misal getireyim:
Meselâ ressam iki türlü resim yapar: Güzellerin resimleriyle,çirkin
resimleri.
Yusufun, yaratılışı güzel hurinin resmini de yapar,
ifritlerin,çirkin iblislerin resmini de.
İki türlü resim de onun üstatlığının eseridir.Bu,ressamın
çirkinliğine delil olamaz, bilâkis üstatlığına delildir.
2540. Çirkini gayet çirkin olarak yapar, o derecede ki
bütün çirkinlikler, onun etrafında döner, örülür.
Bu suretle de bilgisindeki kemal meydana gelir, üstatlığını inkâr
eden rüsvay olur.
Eğer çirkinin resmini yapmayı bilmezse ressam, nâkıstır. İşte bu
yüzden Tanrı hem kâfirin yaratıcısıdır, hem müminin.
Bu yüzden küfür de Tanrılığına şahittir, iman da. İkisi de ona
secde eder.
Fakat bil ki müminin secdesi dileyerektir. Çünkü mümin, Tanrı
rızasını arar, maksadı onun rızasını almaktır.
2545. Kâfir de istemeyerek Tanrıya tapar ama onun
maksadı başkadır.
Padişahın kalesini yapar amam beylik dâvasındadır.
Kale, onun malı olsun diye isyan eder, fakat nihayet kale,
padişahın eline geçer.
Müminse o kaleyi padişah için tamir eder, makam sahibi, mevki
sahibi olmak için değil.
Çirkin, Ey çirkini de yaratan padişah, sen güzeli de yaratmaya
kaadirsin, çirkini de der.
2550. Güzel de Ey güzellik padişahı, beni bütün
ayıplardan arıttın der.
Peygamber Sallâllahu Aleyhi Ve Sellemin nasihat
etmesi ve hastaya dua öğretmesi
Peygamber, o hastaya dedi ki: Sen, şunu söyle;
Tanrı, sen bize güçlükleri kolaylaştır.
Dünya yurdunda bize iyilik ver, ahiret yurdunda da.
Yolumuzu gül bahçesi gibi lâtif bir hale getir, ey Yüce Tanrı,
konağımız zaten sensin.
Müminler mahşerde derler ki; Ey melekler, cehennem müşterek bir
yol değil miydi?
2555. Mümin de oraya uğrayacaktı, kâfir de. Fakat biz
bu yolda ne duman gördük, ne ateş.
İşte burası cennet, emniyet yurdu. Peki o aşağılık uğrak nerede?
Melekler derler ki: Hani geçerken filân yerde gördüğümüz o
yemyeşil bahçe vardı ya.
Cehennem, o şiddetli azap yurdu, işte orasıydı. Fakat size bağlık,
bahçelik, yeşillik bir yer oldu.
Siz, bu cehennem huylu, kötü suratlı, ateş meşrepli nefsi.
2560. Çalışıp, çabalayıp tertemiz bir hale getirdiniz;
Tanrı için ateşi söndürdünüz:
Şulelenip duran şehvet ateşini takva yeşilliği, hidayet nuru haline
soktunuz; Hırs ateşiniz hilim, bilgisizlik karanlığı ilim oldu;
Hırs ateşini attınız; o ateş diken gibiydi, gül bahçesine döndü..
Mademki siz kendinizdeki bütün ateşleri bizim için söndürdünüz, bu
suretle de zehir, bal haline geldi.
2565. Madem ki ateşe mensup olan nefsi bir bahçe yapıp
oraya vefa tohumları ektiniz,
Oradaki zikir ve tespih bülbülleri, yeşillikte, ırmak kıyısında
güzel bir tarzda ötüşmeye koyuldular.
Tanrıya, çağırana icabet ettiniz, nefis cehennemine su serptiniz.
Bizim cehennemimiz de size yeşillik, gül bahçesi, ağaçlık haline
geldi.
Oğul, ihsanın karşılığı nedir? Lütuf, ihsan ve en değerli sevap.
2570. Siz, biz kurbanız, varlık, iyilik vasıflarına
karşı fâniyiz:
Kalleşsek de, divaneysek de o sâkinin, o kadehin sarhoşlarıyız;
Onun hükmüne, onun fermanına baş koymakta, tatlı canımızı ona
peşkeş sunmaktayız.
Sevgilinin hayali, gönüllerimizde oldukça; işimiz, kulluk ve can
vermedir, demediniz mi?
Nerede bir belâ çırağı uyandırdılarsa orada yüz binlerce âşığın
canını yaktılar.
2575. Evin içinde ki âşıklar, sevgilinin cemali
çırağına pervanedirler.
Gönül, seninle nurlanan yere, belâlardan sana siperlerden olanların
meclisine,
Sana canlarında yer verenlerin, seni şaraplarla dopdolu bir kadeh
haline getirenlerin yanına git!
Onların canlarında yurt kur; ey aydın dolunay, gökyüzünde mekân
tut!
Onlar, sana sırları belirtmek için Utarit gibi gönül defterini
açarlar.
2580. Madem ki yerin yurdun yok.. bildiklerin yanına
var, ay parçasıysan kâmil ve tamam bir aya yüz vur!
Cüzün, küllünden çekinmesi de ne oluyor? Muhalifle bu kaynaşma da
ne?
Cinse bak, bir nevile karışınca, o cinsin nevi olmuş.. gayıpları
gör, aynın nuru ile ayn kesilmiş.!
Be akılsız, karı gibi işvelendikçe, yalana işveye kalkıştıkça,
nasıl üst olacaksın?
Halkın seni övmesini, sana yaltaklanmasını, halkın tatlı ve
kandırıcı sözlerini alıyor, altın gibi cebine indiriyorsun!
2585. Sana Padişahların sövmesi, vurması, sapıkların
övmesinden daha iyidir .
Padişahların tokadını ye de aşağılık kişilerin balını yeme.. bu
suretle er olanların ikbali yüzünden sen de bir er ol.
Çünkü onlardan hilat gelir, devlet gelir. Onlar, ruhun penahında
cesedi, can haline getirirler.
Nerede bir çıplak, bir yoksul görürsen bil ki bir kâmilden
kaçmıştır.
Gönlünün dilediğini yapmak, o kör, o kötü ve sermayesiz gönlün
istediğini yerine getirmek için bir üstattan firar etmiştir.
2590. Eğer ustanın dilediğine uysaydı kendisini de
bezerdi, akrabasını da .
Dünyada kim ustadan kaçarsa, devletten kaçar; bunu böyle bil.
Ten kazancında bir sanat öğrendin, din sanatına da bir el ur!
Dünyada elbisen var, zenginleştin; fakat bu âlemden gidince nasıl
edeceksin?
Ahiret için de bir sanat öğren ki mağfiret kazancını elde edesin.
2595. O cihan da pazarla, kazançla dolu bir şehirdir.
Zannetme ki kazanma yalnız bu âlemdedir ve bu kazanç kâfidir!
Ulu Tanrı Bu cihanın kazancı, o kazancın yanında çocuk
oyuncağıdır dedi.
Hani bir çocuk, öbür çocuğun üstüne yürür, onunla konuşuyor
birleşiyor gibi hareketlerde bulunur ya..
Çocuklar, dükkâncılık oynarlar ya.. fakat zaman geçirmeden başka,
ellerine bir şey girmez.
Gece gelip çatar, çocuk evine aç döner, Öbür çocuklar giderler, tek
başına kalakalır.
2600. Bu âlem oyun yeridir, ölüm de gece. Geri döner
gidersin, fakat kese bomboş,sen de yorgun argın!
Be serkeş herif, din kazancı; aşktır, gönül cezbesidir, Hak nuruna
kabiliyettir.
Bu aşağılık nefis, senden fâni kazanç ister. Fakat niceye bir
aşağılık şeyleri kazanıp duracaksın, bırak artık, yeter.!
Aşağılık nefis eğer senden yüce bir kazanç dilese bile bu dilekte
hile ve düzen vardır.
İblisin Muaviyeyi Kalk,namaz vakti geldi diye uyandırması
Rivayet ederler : O Muaviye köşkünde bir bucakta
uyumuştu.
2605. Köşkün kapısı içerden kilitliydi, çünkü Muaviye
halkın gelip gitmesinden yorulmuştu.
Ansızın birisi onu uyandırdı. Muaviye gözünü açınca adam gözden sır
oldu.
Kendi kendisine, Köşke kimse giremez. Bu küstahlıkta, bu cürette
bulunan kim acaba? dedi.
Etrafı dolaştı, gizlenen adamdan bir nişan bulmak için her tarafı
araştırdı.
Kapı ardında bir herif gördü. Adam kapıya sinmiş, yüzünü perde ile
örtmüş gizlenmişti.
2610. Muaviye Hey sen, kimsin, adın ne ? diye sordu.
Adam Adım açıkça söyleyeyim, Şaki İblis diye cevap verdi.
Muaviye Niye gayret ettin, beni niçin uyandırdın? Bana doğru
söyle, aykırı konuşma dedi.
İblisin Muaviyeyi eşekten düşürmesi,kapalı konuşup bahaneler etmesi,Muaviyenin
ona cevap
vermesi
Şeytan Namaz vakti geldi. Hemen mescide koşmak
gerek.
Mustafa, mâna incisini delerek Acele edin, ibadetleri vakti
geçmeden yapın buyurdu dedi.
Muaviye Hayır, hayır senin böyle bir maksadın olmaz. Bana hayra
delil olasın, imkânı mı var?
2615. Hırsız, evime gizlice giriyor da Bekçilik
ediyorum diyor.
Ben o hırsıza nasıl inanayım? Hırsız, sevabı, ecri ne bilir dedi.
Yine İblisin
Muaviyeye cevap vermesi
Şeytan dedi ki: Biz, evvelce melektik. İbadet
yoluna canla başla düzülmüştük .
Yol saliklerine mahremdik, Arş sakinlerine hemdem,
ilk sanat gönülden çıkar mı? İlk sevgi nasıl olurda unutulur?
2620. Seferde Rum diyarı ehlinden birisini, yahut
Hutenli birisini görmekle vatan sevgisi kalbinden çıkar mı?
Biz de bu şarabın sarhoşlarındandık, biz de kapısının
âşıklarındandık.
Göbeğimizi onun sevgisiyle kestik, sevgisini canımıza ektiler.
Zamanede güzel günler gördük, baharda rahmet suları içtik.
Bizim varlığımızı da Onun fazıl ve ihsan eli ekmemiş midir? Bizi
de yoktan yaratan o değil mi?
2625. Ondan nice lûtuflar görmüşüz, rıza gülistanında
nice dolaşmışız.
Başımıza rahmet elini koyar, bize de lûtuf çeşmelerini izhar
ederdi.
Ben daha çocukken, süt emiyorken beşiğimi kim salladı? O!
Onun sütünden başka kimden süt emdim, onun tedbirinden başka beni
kim yetiştirdi?
Vücuda sütle giren huyu, çıkarmaya kimin iktidarı vardır?
2630. Kerem denizi bir itapta, bulunsa bile, kerem
kapılarını kapalı bırakır mı?
Onun, asıl peşin ihsan ettiği para, lûtuf ve vergisidir.Kahırsa, o
paranın üstüne konmuş arızi bir tozdan ibarettir.
Âlemi lûtfetmek için yarattı. Zerrelere, onun güneşi riayetlerde
bulundu.
Ayrılık bile, onun kahrından doğmakla berber vuslatın kadrini
bilmek içindir.
Bu suretle diler ki ayrıldığı, canın kulağını bursun, onu
tedibetsin de can, vuslat günlerini bilsin.
2635. Peygamber Tanrı, âlemi yaratmadan maksadım,
ihsan etmekti.
Yarattım ki benden bir fayda görsünler, balıma parmaklarını
bansınlar.
Ben bir fayda göreyim, çıplak adamdan bir libas elde edeyim diye
yaratmadım, dedi buyurmuştur.
Birkaç gün oldu ki beni huzurundan kovdu. Fakat yine gözüm onun
güzel yüzünde.
Böyle bir yüzden bu çeşit kahra uğramak şaşılacak şey.Herkes
sebeple meşgul olup durmakta.
2640. Halbuki ben sebebe bakmam. Çünkü sebep sonra
meydana gelen bir şeydir. Sonradan meydana gelen bir şeyin varlığına
sebep olur.
Ben ezeli lûtfa bakar, sonradan meydana geleni yırtar, iki parça
ederim.
Tutalım, Âdeme secde etmemem hasettendi. Ama o haset de aşktan
meydana geldi; inattan, inkârdan değil.
Her haset, şüphesiz dostluktan meydana gelir. Sevgiliyle başkaları
bir arada oturunca haset baş gösterir.
Aksırana Çok yaşa demek dostluktan olduğu gibi, kıskançlık da
dostluğun şartıdır.
2645. Onun oyununda bundan başka bir oyun yoktu ki?
Oyna dedi, ben ne bilirim ki ona katayım?
Bir tek oyunum vardı, oynadım, kendimi kaldırıp belâya attım.
Belâda da onun lezzetlerini tatmak istedim, ona mat oldum, ona mat
oldum, ona mat oldum!
Ey ulu kişi, bu altı cihetli âlemde kim, kendisini altı duygu
kapısından kurtarabilir ki?
Altının cüzü, nasıl olurda küllünden kurtulur? Hele keyfiyetsiz
Tanrı onu eğri yaratmışsa!
2650. Bu altı cihet içinde ateşe dalmış kişiyi ancak
altı ciheti yaratan Tanrı kurtarabilir.
Küfür olsun, iman olsun.. onun eliyle dokunmadır, onundur.
Muaviyenin tekrar İblise İblisin
hilelerini anlatması
Emîr ona dedi ki: Bunlar doğru. Fakat bunlardan senin
payın eksik.
Sen, benim gibi yüz binlerce kişinin yolunu urdum delik deldin,
hazineye girdin!
Hem ateş ve neft olasın, hem yakmayasın, buna imkân var mı? Kimdir
ki senin elinden elbisesi yırtılmamış olsun!
2655. Ey, ateş senin tabiatın yakmaktır, bir şeyi
yakmaman mümkün değil.
Tanrı seni yakıcı bir hale getirmiş, bütün hırsızların üstadı
etmiştir. İşte lânet budur.
Tanrı ile yüz yüze konuştum. Ey düşman, senin hilene
karşı ben kim oluyorum?
Senin marifetlerin, ıslık sesi gibidir, kuşların seslerine benzer,
fakat kuş avlar.
O, yüz binlerce kuşun yolunu urmuştur. Kuş,âşina bir kuş geldi
sanıp aldanmıştır.
2660. Havada uçarken ıslık sesini duyunca havadan iner,
burada esir olur.
Nuhun kavmi senin hilenden feryada düşmüşler, gönülleri yanmış,
göğüsleri paramparça olmuştur.
Cihanda Âd kavmine rüzgârı sen yolladın, onları
azaplara, mihnetlere sen düşürdün.
Lût kavminin başına taş yağmasına sen sebep oldun. O kara suyun
içinde, senin yüzünden boğuldular.
Nemrutun beyni, senin yüzünden döküldü binlerce fitneler meydana
getiren Şeytan!
2665. Filozof, zeki Firavunun aklı körleşti, senin
yüzünden bir şey anlamaz oldu.
Ebulehep de senin yüzünden naehil,oldu.Ebülhakem de senin yüzünden
Ebucehil kesildi.
Ey bu satrançta nam için yüz binlerce ustayı mat eden!
Ey müşkül oyunlarıyla gönülleri yakan ve gönlüne merhamet gelmeyen!
Sen hile denizisin, halk bir katradan ibaret. Sen dağ gibisin,
selim kalpli insanlara ancak bir zerre!
2670. Ey düşmanlık edip
duran Şeytan, senin hilenden kim kurtulabilir? Hepimiz tufana gark
olmuşuz. Ancak Tanrının koruduğu müstesna.
Nice saadetli yıldız, senin yüzünden ihtiraka düşmüştür. Nice
askerler, nice topluluklar, senin yüzünden darmadağın olmuştur!
İblisin
Muaviyeye cevap vermesi
İblis Muaviyeye dedi ki: Bu bağı çöz. Ben, kalpla
halis için mehenğim.
Hak, beni aslanla köpeği imtihan etmek için yarattı, halisle kalpı
ayırt etmek için halk etti.
Ben, kalpın yüzünü ne vakit karartmışım.Kuyumcuyum ben, ona daima
değerini verdim.
2675. İyilere yol gösteririm, kuru dalları keserim. Bu
otları niye ortaya koyarım?Hayvan hangi cinstendir, meydana çıksın
diye.
Kurt, ceylândan bir yavru doğursa onun kurt, yahut ceylân oluşunda
şüphe edilir.
Önüne otla kemik koy. Bakalım hangisine tezce adım atacak,
hangisine meyledecek?
Eğer kemiğe gelirse köpektir, ota meylederse şüphe yok, ceylân
cinsindendir.
2680. Kahırla lûtuf, birbirine eş oldu. Bu ikisinden
bir hayır ve şer âlemi doğdu.
Sen otla kemiği göster, nefis ve can gıdasını arz et.
Nefis gıdasını isterse aşağılıktır, ruh gıdasını isterse serverdir.
Tene hizmet ederse eşektir. Can denizine dalarsa inci bulur.
Gerçi bu ikisi birbirine aykırı, hayır ve şerdir ama ikisi de bir
iş başındadır.
2685. Peygamberler, ibadetlerini arz ederler, düşmanlar
şehvetlerini.
Ben iyiyi nasıl kötüleştirebilirim? Tanrı değilim ya! Ben bir
davetçiyim, onları yaratan değil!
Güzeli çirkin yapabilir miyim? Rab değilim ki. Güzele çirkine bir
aynayım.
Hintli, bu, adamı kara suratlı gösteriyor diye aynayı yaktı.
Ayna dedi ki: suç benim değil. Benim yüzümü cilâlayana kabahat bul!
O beni gammaz yaptı, çirkin kimdir, güzel kim? Söyleyeyim diye o,
beni doğru sözlü etti.
2690. Ben şahidim, şahidi zindana atmak nerede
görülmüş? Zindan ehli değilim. Tanrı şahidimdir.
Ben de nerede meyveli bir ağaç görürsem onu dadı gibi besler,
yetiştiririm.
Fakat nerede bir acı ve kuru ağaç görürsem fışkı, miskten kurtulsun
diye keserim.
Kuru ağaç, bahçıvana Yiğit, suçsuz,günahsız niye benim başımı
kesiyorsun? der.
Bahçıvan der ki: Sus, kötü huylu. Kuruluğun suç olarak yetmez
mi?
2695. Kuru ağaç Ben doğruyum, eğri değil. Niçin suçum
yokken beni kesiyorsun der? der.
Bahçıvan der ki: Kutlu bir şey olsaydın da keşke eğri olsaydın,
fakat yaş olsaydın!
Öyle olsaydın Âbıhayatı çeker, dirilik suyu ile karışır, hayat
bulurdun.
Tohumun kötüymüş, aslın kötüymüş, güzel bir ağaca ulaşamamışsın.
Güzel bir ağaç dalı, kötü bir ağaca aşılansa o güzellik, kötü
ağacın tabiatını da güzelleştirir.
Muaviyenin Şeytana kızıp sert muamelede
bulunması
2700. Emîr, Şeytana dedi ki: Ey yol urucu, delil
getirme. Beni kandırmağa yol bulamazsın, yol arama.
Sen bir dolandırıcısın ben de garip bir tâcirim. Getirdiğin her
elbiseyi nasıl alabilirim?
Kâfirlik edip pılımın, pırtımın etrafında dolaşma. Sen hiç kimsenin
malına müşteri değilsin.
Dolandırıcı müşteri olamaz. Müşteri gibi görünse bile bu, hileden,
düzenden ibarettir.
Kim bilir, bu hasetçinin kabağında ne var? Tanrı, bu düşmanın
elinden bizi kurtar, feryadımıza yetiş!
2705. Bir kere daha bana üfürür, beni bir kere daha
afsunlarsa bu hırsız, hırkamı kaptı gitti!
Onun bu sözü duman gibidir. Ey Tanrı, elimi tut, yoksa kilimim
elden gider.
Bir delil getirmekle İblise üst olamam.Çünkü o, her yüce, her
aşağılık kişinin fitnecisi, imtihancısıdır.
Allemel esma ya bey olan Âdem bile bu köpeğin yıldırım gibi
koşuşuna karşı yaya kalmıştır.
Şeytan,onu bile cennetten yeryüzüne atmıştır. Âdem bile Simâk
burcundayken balık gibi onun oltasına düşmüş,
2710. Rabbenâ, zalemnâ diye ağlayıp feryat etmiştir.
Onun hilesine, düzenine nihayet yoktur.
Onun her sözünde bir şey vardır, her sözünde yüz binlerce sihir
gizlidir.
Erlerin erliklerini bir nefeste bağlar; kadının erkeğin hevesini
bir nefeste arttırır.
Ey halkı yakıp yandıran fitneci İblis, niçin beni uyandırdın?
Doğruyu söyle!
Şeytan, Kötü zan sahibi olan kişi, yüz nişan da olsa doğruyu
işitmez.
2715. Bir gönül, hayale düştü mü delil getirsen bile
hayali artar.
Söz, o gönülde illet haline gelir; gazinin kılıcı hırsıza âlet
olur.
Bu takdirde, öyle adama verilecek cevap susmaktan ibarettir.Ahmakla
konuşmak deliliktir.
Ey ahmak, benim şerrimden Tanrıya ne ağlayıp sızlanıyorsun? Sen, o
aşağılık nefsinin şerrinden ağla, sızlan!
Sen helva yersin, çıban olur; sıtmaya tutulursun, sıhhatin bozulur.
2720. Sonra da İblise suçu yokken lânet edersin. Niçin
o şeytanlığı kendinde görmezsin?
Bu, ey azgın, İblisten değil,sendendir. Tilki gibi kuyruk peşinde
koşup durmaktasın.
Yeşillikte bir kuyruk gördün mü o tuzaktır, bunu niye bilmiyorsun?
Bilmiyorsun, çünkü kuyruğa meylin seni bilgiden uzaklaştırdı,
gözünü, aklını kör etti.
Sevdiğin şeyler seni kör ve sağır eder; düşmanlığa kalkışma, bu
cinayeti, kara nefsin işledi.
2725. Bana suç bulma , aykırı görme.Ben, kötülükten de
bizarım, hırstan da, kinden de!
Bir kere kötülük ettim, hâlâ pişmanım; gecem gündüz olsun diye
bekleyip duruyorum.
Halk arasında müttehim oldum, herkes, kadın olsun erkek olsun kendi
işini bana isnat ediyor.
Zavallı kurt, aç bile olsa uyduruyor diye itham edilir.
Zayıflıktan yol yürümeye kudreti olmasa bile çok yemeden imtilâ
olmuştur derler dedi.
Muaviyenin
tekrar İblise ısrarı
2730. Muaviye dedi ki: Seni doğruluktan başka bir şey
kurtaramaz. Adalet, seni doğruluğa davet etmekte.
Doğru söyle de elimden kurtul. Hile , savaşımın tozunu
yatıştıramaz.
Şeytan, Ey hayal kuran, düşüncelere dalan, doğruyu, yalanı nasıl
anladın? dedi.
Muaviye, Peygamber, nişanesini bildirmiş, kalpla sağlamı anlamak
için mehenk vermiş;
Yalan kalplerde şüphe uyandırır, doğru kalplere emniyet ve neşe
verir demiştir.
2735. Gönül, yalan sözden istirahat bulmaz.Suyla yağ
karışık olursa çırağ aydınlık vermez.
Doğru söz kalbe istirahat verir. Doğru sözler, gönül tuzağının
taneleridir.
Gönül hasta olur, ağzı kokarsa ancak o vakit doğruyla yalanın
tadını almaz.
Fakat gönül ağrıdan illetten salim olursa, yalanla doğrunun
lezzetini adamakıllı bilir, anlar.
Âdemin buğdaya hırsı artınca bu hırs, gönlünden sıhhati, selâmeti
kapıp götürdü.
2740. Senin yalanına, işvene kulak astı, aldanıp
öldürücü zehri içti.
O anda akrebi buğdaydayken ayırt edemedi. Hevesle mest olan kişinin
temyizi uçup gider.
Halk, arzu ve heva sarhoşudur. Onu için senin yalanını dinler.
Fakat hevadan vazgeçen, gözünü sırlara âşina etmiştir.
Kadının kadılıktan
şikâyeti,naibinin ona verdiği cevap
Birisini kadı yaptılar. Ağlayıp inlemeye koyuldu.
Naip Kadıya bu ağlama nedir diye?
2745. Ağlamak, feryat etmek zamanı değil.. sevinecek,
kutlanacak zamanın dedi.
Kadı, bir ah edip dedi ki: Gönlüne hâkim olmayan, işin iç yüzünü
bilmeyen kimse nasıl hükmedebilir? O, işin hakikatini bilen iki kişi
arasında bir cahilden başka bir şey değildir ki.
O iki hasım , ne yaptıklarını bilirler.Zavallı, kadı o iki kişinin
hilesini ne bilsin?
Hallerini bilmez, gafildir. Böyle olduğu halde kanlarına, mallarına
nasıl hükmedecek?
Naip Hasımlar, bilgili ama illetlidir. Halbuki sen, cahilsin ama
şeriat mumusun.
2750. Çünkü sende bir kasıt ve illet yok. İşte şu
illetsizlik yok mu? Gözlerin nurudur.
O iki bilgiyi, garazları kör etmiştir. Bilgilerini de kasıtları,
illetleri mezara tıkmıştır.
Kasıtsızlık, bilgisizi âlim yapar, kasıt ve garaz, ilmi aykırı bir
hale sokar, zulüm haline koyar.
Sen rüşvet almadıkça kör değilsin, fakat tamah ettin mi körsün, kul
köle kesilirsin dedi.
Ben hevadan vazgeçmişim, şehvet lokmalarını az yemişim.
2755. Gönlümün tat alma duygusu aydın.. doğruyu
yalandan ayırt eder.
Muaviyenin İblisi
söyletmesi
Sen niçin beni uyandırdın? Be hilebaz, sen
uyanıklığa düşmansın.
Sen, afyona benzersin, daima uyutursun. Şaraba benzersin, aklı,
bilgiyi giderirsin.
Seni çarmıha gerdim. Haydi doğru söyle. Ben doğruyu bilir, anlarım,
hileye sapma.
Ben herkesten, tabiatında, huyunda ne varsa, neye sahipse onu
ararım.
2760. Sirkeden şeker lezzetini aramam. Karı tabiatlı
erkeği asker yerine saymam.
Gâvurlar gibi, bir putun Hak oluşunu, yahut Haktan bir alâmet, bir
nişan buluşunu ummam.
Fışkıdan misk kokusunu istemem. Irmak içinde kuru kerpiç
araştırmam.
Ağyar olan Şeytandan beni hayır için uyandırmayı ummam.
İblis, birçok hileye, düzene kalkıştıysa da Emîr, onun inadını,
inkârını dinlemedi.
İblisin ,hilesini Muaviyeye
doğru söylemesi
2765. Bunun üzerine sözü ağzının içinde geveleyerek
dedi ki: Ey Muaviye, ben seni şunun için uyandırdım:
Cemaate yetişesin, devletli Peygamberin ardında namaz kılasın.
Eğer namaz fevt olsaydı, vakit geçseydi bu cihan, sana nursuz,
kapkaranlık kesilecekti.
Bu ziyandan bu dertten dolayı ağlayacak, gözlerinden âdeta
kâselerle yaş dökecektin.
Herkes, ibadetten bir zevk alır, bu yüzden de bir an bile
sabredemez, ibadette bulunur.
2770. Fakat o dert, o gussa yüzlerce namaza değer.
Nerede namaz, nerede o niyazın ışığı?
İhlâs sahibi birisinin cemaati kaçırdığından
dolayı tahassür ve iştiyakı
Birisi mescide girerken baktı ki halk mescitten
çıkıyor.
Cemaat dağıldı mı ki herkes acele,acele mescitten çıkıyor? diye
sordu.
Birisi, Peygamber, cemaatle namazını eda etti, duasını bile
bitirdi.
Ey ham adam, nereye gidiyorsun? Peygamber, çoktan selâm verdi
dedi.
2775. Adam bir ah çekti ki ahının dumanı göründü.Bir
vah etti ki gönlünden kan kokusu geldi.
Cemaatten biri Sen bu ahı bana ver, ben o namazı sana
bağışlayayım dedi.
Adam Verdim, namazı da kabul ettim dedi. Öbürü o ahı, yüzlerce
niyazı aldı.
Gece rüyasında hâtif ona Sen Âbıhayatı, derde dermen olan ameli
aldın,
O ahı seçmen, o âşıklar zümresine girmen yüzü suyu hürmetine de
bütün cemaatin namazı kabul edildi dedi.
İblisin Muaviyeye hilesini söylemesi
hikâyesinin sonu
2780. Bunun üzerine Azazil dedi ki: Ey emîr, artık
hilemi açığa vurayım.
Eğer namazın fevt olsaydı gönlüne dert düşecek, ah ve figana
başlayacaktın.
O teessüf, o figan, o niyaz, yüzlerce zikirden, namazdan üstün
olacaktır.
Böyle bir ah, hicapları yakmasın diye korktum da seni, onun için
uyandırdım.
İstedim ki öyle bir ah etmeyesin, bu suretle de o yola sahip
olmayasın.
2785. Ben hasetçiyim, işte böyle bir hasette
bulundum.Düşmanım; işim, gücüm, hile ve kinden ibarettir
Muaviye, bunun üzerine İşte şimdi doğruyu söyledin, senden bu
beklenir, lâyığın budur.
Sen örümceksin, ancak sinek tutabilirsin. Halbuki ben sinek
değilim, zahmet etme a köpek!
Ben ak doğanım, beni padişah avlar. Örümcek, etrafımızda nasıl olur
da ağ örebilir?
Kudretin varken yürü, sinek avla, sinekleri bir ayran tası civarına
çağır!
2790. Onları bala çağırsan bile bu çağırış, şüphe yok
yalandır, çağırdığın şey de yine ayran!
Sen beni uyandırdın ama o uyandırış, uykunun ta kendisiydi. Bana
gemi gösterdin ama gösterdiğin gemi, girdaptan ibaretti.
Sen beni, daha iyi bir hayırdan mahrum etmek için hayra sevkettin
dedi.
Ev sahibinin ,hırsızı yakalamak üzereyken birisinin
seslenmesi yüzünden kaçırması
Bu, şuna benzer: Bir adam, odasında hırsız görüp
kovalamaya başladı.
Birkaç kere peşinden dolaştı, iyice terledi.
2795. Nihayet son saldırışta hırsıza yaklaştı. Bir
sıçrasa tutacaktı.
Biri Buraya gel de belâ nişanelerini gör!
Çabuk ol savaş eri, çabuk gel de burada ki ahvali bir gör diye
bağırdı.
Adam, herhalde orada da bir hırsız olacak,hemen gitmezsem başıma
belâ kesilecek,
Çoluğuma ,çocuğuma el uzatacak. O vakit bunu tutmaktan ne faydam
olur?
2800. Bu Müslüman,
kerem edip beni çağırıyor.Hemencecik gitmezsem herhalde bir kötülüğü
düşeceğim deyip. |