Cafer-i Tayyar, o şaraptan sarhoş oldu da elini,
ayağını feda etti!
Tanrı sırrını kutlasın,Ebuyezidin Kendimi tenzih
ederim..şanım,zuhurum ne de uludurdemesi..dervişlerin itirazı,Bayezidin
onlara sözle değil de hakikati göstererek cevap vermesi
O muhteşem fakir Bayezid, dervişlerine İşte Tanrı benim dedi.
O fenlere sahip er, sarhoşça apaçık Benden başka Tanrı yoktur...bilin
de bana tapın buyurdu.
O hal geçince sabahleyin Sen böyle dedin... bu doğru değil diye
kendisine söylediler.
2105. Dedi ki: Bunu bir daha dalar da söylersem hemen o anda beni
bıçaklayın!
Tanrı, tenden münezzehtir... benimse tenim var. Böyle söylediğim zaman
öldürülmem lazım!
O hür er, bu tavsiyede bulununca her derviş bir bıçak hazırladı.
Bayezid, yine o koca kadehi dikip sarhoş oldu... tavsiyeleri aklından
çıktı.
Meze geldi... aklı avare oldu; sabah geldi, mumu çaresiz kaldı!
2110. Akıl şahneye benzer... sultan gelince biçare şahne bir bucağa
büzüldü!
Akıl Tanrı gölgesidir, Tanrı güneş... gölge, güneşe karşı dayanır,
durabilir mi hiç?
Peri ve cin, insana üstün olunca insandaki insanlık sıfatı kaybolur...
Ne söylerse o peri söyler...cin tutmuş adam söyler ama hakikatte o
sözler, cinindir, perinindir!
Perinin bile yolu yordamı böyle olursa o perinin Tanrısı nasıl olur?
2115. Varlığı gider insan peri kesilir...ilhama nail olmayan Türk
arapça konuşmaya başlar!
Fakat kendine gelince hiçbir lûgat bilmez. Peri de bile böyle bir
varlık, böyle bir sıfat olduktan sonra,
Artık perinin ve insanın Tanrısı, nasıl olur da periden aşağı olur?
Aslanı bile tutacak derecede sarhoş olup yiğitleşen kişi, kalkar da
erkek aslanın sütünü emerse sen artık bu işi o yapmadı, şarap yaptı
dersin!
Eski altınlardan söz düzer, mükemmel söz söylerse yine dersin ki o
sözü de şarap söylemiştir!
2120. Şarapta bile bu zor, bu kuvvet olursa Tanrı nurunda olmaz mı
hiç?
Tanrı nuru, seni tamamı ile senden alır... sen aşağılarsın, onun sözü
üstün olur.
Kuran, gerçi Peygamberin dudağından çıkar ama kim Tanrı söylemedi
derse kâfirdir.
Kendinden geçiş hüması uçmaya başlayınca Bayezid yine o söze koyuldu.
Aklı şaşkınlık seli kaptı götürdü... o sözü evvelce söylediğinden daha
zorlu söyledi.
2125. Hırkamda, varlığımda Tanrıdan başka bir şey yok... yerde gökte
nice bir arayıp durursun? dedi.
Dervişler deli divane oldular... bıçaklarını tertemiz bedenine
sapladılar.
Her biri Girdekûh mülhitleri gibi pervasızca pirlerine bıçak saplamaya
koyuldular.
Fakat şeyhe kılıç vuranın kılıcı, tersine dönüyor kendisini
yaralıyordu.
O hünerli şeyhin vücudunda bir eser bile görünmüyordu. Fakat dervişler
perişan oldular, kanlara battılar.
2130. Boynuna bıçak saplayanın kendi boynu kesildi, ağlaya inleye
yıkılıp öldü.
Göğsünü yaralayanın göğsü yarıldı, ebedi bir surette geberip gitti.
O sahipkıranın mertebesini bilen ise onu yaralamaya hiç yeltenmedi,
böyle şeye gönül vermedi.
Yarı aklı onun elini bağladı; canını kurtardı... yoksa oda kendisini
perişan ederdi.
Sabah oldu o dervişler eksilmişti... evlerinden bir feryat-ı figan
yüceldi.
2135. Bayezid huzuruna binlerce kadın, erkek üşüştü. Dediler ki: Ey
iki alemi de gömleğe sığdıran er!
Senin şu bedenin insan bedeni olsaydı insanların bedenleri gibi hançer
yaraları ile mahvolur giderdi.
Kendisinden olan kendinden geçmişe gelip çattı... kendisinde olan,
kendi gözüne diken batırdı.
Ey kendinde olmayanlara Zülfikar vuran, aklını başına al, o Zülfikarı
sen, kendi kendine vurmaktasın.
Çünkü, kendinden gecen fânidir,kurtulmuştur... ebedi olarak emniyet
bucağında oturur.
2140. Sureti fânidir; o bir ayna kesilmiştir... o aynada başkalarının
yüzünden gayrı bir şey görünmez.
Tuh der tükürürsen kendi yüzüne tükürmüş olursun... aynaya vurursan
yine kendine vurursun.
Orada çirkin bir surat görürsen gördüğünde sensin... İsa ve Meryemi
görürsen yine gördüklerin senden ibarettir.
O ne budur, ne o... her şeyden arı durudur... yalnız senin önüne senin
suretini kor.
Söz buraya gelince dudak yumuldu... kalem buraya gelince kırıldı,
durdu!
2145. Fasahat el verdi ama dudağını yum, sus; Tanrı, doğruyu daha iyi
bilir!
Ey daimi sarhoş, sen dam kenarındasın... ya otur, ya aşağıya in
vesselam!
Ne vakit muradına erersen o hoş zaman dam kıyısına gelişindir, böyle
bil bunu.
İyi zamanda kork... o zamanı define gibi sakla, açığa vurma.
Açığa vurma da sevgiye ansızın bir bela gelip çatmasın... kendine gel
de o gizlilik yerinde korka korka yürü.
2150. Neşeli zamanda neşenin geçip gitmesinden korkarsın... işte bu,
gayp damından canın göçüp gitmesidir.
Sır damının kenarını, sen görmüyorsun ruh görüyor da tir tir titriyor.
Ansızın gelip çatan her belâ, neşe damının korkuluğu kıyısında gelip
çatmıştır.
İnsan, damın kenarında olmadıkça düşmez Nuh ve Lût kavimlerine bak da
ibret al.
O boşboğazın Rasul aleyhisselâm huzurunda fasih söz söylemesinin ve
çok konuşmasının sebebi
Peygamberin hadsiz sarhoşluğundan o aptala bir ışık vurmuş, onu
neşelendirmiş, sarhoş etmişti.
2155. Neşesinden çok konuşmaya başladı. Sarhoş, ebedi bırakır, baş
aşağı düşer!
Fakat her yerde kendinden geçen, kötülük etmez... şarap zaten edepsiz
olanı edepsiz eder.
Şarap içen akıllıysa daha ziyade akıllı olur... kötü huylu ise
büsbütün berbat bir hale gelir.
Fakat insanların çoğu kötü ve ahlâksız olduğundan şarabı herkese haram
ettiler.
Rasul aleyhisselâmın Huzeyl kabîlesine mensup olan genci
ihtiyarlara,tecrübelilere üstün tutup seçmesinde ve başbuğ
yapmasındaki sebep
Hüküm üstünündür halkın çoğu da kötüdür; bu yüzden kılıcı yol
kesicilerin elinden aldılar.
2160. Peygamber dedi ki: Ey işin dış yüzünü gören, sen onu genç ve
hünersiz görme.
Nice kara sakallı ihtiyarlar vardır... nice de gönülleri, zift gibi
kapkara ak sakallılar.
Onun aklını defalarca denedim... o genç işlerde ihtiyarlık etti.
İhtiyar, akıl ihtiyarıdır oğlum... saçın, sakalın ağarmasıyla adam,
adam olmaz.
İblisten daha ihtiyar kim var? Fakat değil mi ki aklı yok, hiçbir
şeye yaramaz.
2165. Birisi çocuktur ama İsa nefesli, gururdan, hevesten arınmış
olursa ona nasıl çocuk diyebilirsin?
Saç ağarması, ancak gözü bağlı ve kısa görüşlü kişiye göre pişkinlik
alâmetidir.
O mukallit, alâmet olarak delilden başka bir şey bilmediği için daima
buna yol arar.
Onun için bir işe girişeceksen o pire danış dedi.
Çünkü o, taklit perdesinden çıkmış kurtulmuştur da ne varsa her şeyi
Tanrı nuru ile görür.
2170. Onun pak nuru delilsiz, beyansız deriyi yırtar, içi meydana
çıkarır.
Yalnız dışı görene göre kalp nedir, geçer altın ne? Hurma sepetinde ne
var? O bilir.
Nice altınları, hasetçi hırsızların elinden kurtulsun diye dumanla
karartmışlardır.
Nice bakırlar vardır ki aklı kıt olanlara satsınlar diye onları altın
suyuna batırmışlar, altın yaldızla yaldızlamışlardır.
Biz bütün ülkelerin iç yüzünü görenleriz... gönlü görürüz, dış yüzüne
bakmayız biz!
2175. Zâhirin etrafında dönüp dolaşan kadılar, zâhiri görünüşe göre
hükmederler.
Birisi şahadet getirdi, imanını gösteren bir şey yaptı mı bunlar,
derhal o adamın mümin olduğuna hükmederler.
Bu suretle de nice münafıklar, zâhire sığınmışlar... böylece de
yüzlerce iman sahibinin kanını gizlice dökmüşlerdir.
Çalış çabala da akıl ve din piri ol... bu suretle aklı kül gibi iç
âlemini gör.
O güzelim akıl, yokluktan yüz gösterince Tanrı ona bir elbisedir
giydirdi, binlerce de ad taktı.
2180. Bu güzel adların en aşağısı işte şu: O, hiç kimseye muhtaç
değildir.
Akıl bir kere yüz gösterse, suretini şu âleme izhar etse gündüz bile,
onun nuruna karşı kapkaranlık kalırdı.
Ahmaklık da meselâ, meydana çıkıverse gecenin karanlığı, onun yanında
apaydın kalır.
Çünkü o, geceden daha karanlıktır, daha karadır.Fakat ne fayda? Kötü
yarasa karanlıların satın alır.
Yavaş, yavaş gündüzün ışığına alış... yoksa yarasa gibi nura kavuşmaz,
kalakalırsın!
2185. Yarasa nerede bir güçlük, bir müşkül varsa orasını sever...
nerede bir devletlinin ışığı yanıyorsa oraya düşman kesilir.
Bilgisi görgüsü daha fazla görünsün diye gönlü daima müşküller arar.
O her müşkülle seni oyalar... kendi kötü tabiatına karşı gaflete
daldırır.
Tam akılıyla yarı akıllının..tam adamla yarı adamın ve hiçbir şey
olmayan mağrur kötü kişinin alâmetleri
Akıllı ona derler ki elinde meşalesi vardır... kafilenin önünde gider,
onlara kılavuzluk eder.
O önde giden kendi nuruna uymuş, onun ardına düşmüştür... o kendinden
geçmiş bir halde yola düşüp giden, kendisine tabidir.
2190. O kendisine inanmıştır... sizde onun canının yayıldığı nura,o
nur âlemince inanın.
Yarım akıllıda kendisine bir akıllıyı göz etmiş, göz diye bu akıllıyı
bilmiş tanımıştır.
Körün kendisini yedene sarılması gibi ona el atmıştır... bu suretle
onunla göz sahibi olmuş,çevikleşmiş ululaşmıştır.
Bir arpa ağırlığınca bile aklı olmayan eşeğe gelince: Hem aklı yoktur,
hem akıllıyı terk etmiştir.
Az,çok... bir yol da bilmez. Fakat yine de bir kılavuzun ardına
düşmekten sıkılır, arlanıp utanır.
2195. Upuzun, uçsuz bucaksız çöllerde gâh topallayıp meyus olarak, gâh
koşup yortarak gider durur.
Bir kandil yoktur ki önünde tutsun, önünü görsün... hatta yarım bir
ışık bile bulamaz ki ondan bir nur dilensin.
Aklı yoktur ki dirilikten dem vursun, yarım aklı bile yoktur ki ölsün,
kendisini ölü bilsin.
O akıllıya karşı tam bir ölü hale gelsin de kendisini aşağılık yerden
dama yüceltsin!
Tam aklın yoksa kendini ölü hale getir... sözü diri bir akıllıya
sığın.
2200. Böyle olmayan adam diri değildir ki İsaya hemdem olsun... ölü
değildir ki İsanın ölüleri dirilten nefesine mazhar olsun.
Kör canı her yana adım atar, sıçrar durur ama bir türlü kurtulamaz.
Gölcük,gölcükte balık avlayanlar,birisi akıllı,öbürü yarı
akıllı,üçüncüsü de mağrur,aptal,gafil ve değersiz üç balıkla
âkıbetleri
A inatçı, bu, içinde üç büyük balık bulunan gölcüğün hikayesine
benzer.
Kelile de okumuşsundur ama o kabuktan ibarettir, bu anlatışımızsa
canın ta içidir.
Birkaç balıkçı, o gölcüğün yanından geçtiler, o balıkları gördüler.
2205. Derhal koşup ağ getirmeye gittiler. Balıklar bunu anladılar...
İçlerinden akıllı olan yola düştü; hiç de gidilmesi istenmeyen o güç
yola yürüdü.
Bunlarla danışmayayım dedi türlü, türlü fikirlerde bulunur, azmimi
gevşetirler.
Yurtlarının sevgisine kapılırlar; tembellikleri, bilgisizlikleri bana
da sirayet eder.
Danışmak için bir iyi ve diri kişi lâzım ki seni de diriltsin, fakat
nerede öyle bir diri?
2210. Ey yolcu yolcuyla danış, kadınla değil... çünkü kadının reyi
seni topal eder.
Vatan sevgisinden dem vurma; durma,yürü... vatan oradadır, burada
değil canım efendim!
Vatan istiyorsan ırmağın o tarafına geç... bu doğru hadisi eğri ve
yanlış okuma!
Abdest alanın yıkadığı uzuvlarda dua okunmasının sırrı
Hadiste abdest alınırken yıkanan her uzuv için ayrı dua rivayet
edilmiştir.
Burnunu yıkar, burnuna su çekerken gani Tanrıdan cennet kokusu iste.
2215. İste de bu koku, seni cennete çeksin götürsün... gül kokusu gül
bahçesinin delilidir.
Apdest bozduktan sonra yıkanırken de okunacak virt edilecek dua şudur:
Yarabbi sen beni bu pislikten arıt.
Benim elin buraya yetişti, burasını yıkadı... elim canımı yıkamada
gevşek.
Adam olmayanların canları, ihsanınla adam olmuştur... canlara erişen,
senin lütuf ve kerem elindir.
Ben aşağılık bir kişiyim... buna kudretim yetişti. Ey kerem sahibi
Tanrı, arıtmaya kudretim olmayan iç pisliğimi de sen temizle!
2220. Rabbim ben pislikten derimi yıkadım, arıttım... içimi de
hâdiselerden sen yıka, arıt!
Birisinin abdest bozduktan sonra yıkanırken,temizlenirken okunacak
olan Tanrım,beni tövbeedenlerden ve iyice temizlenenlerden et
duasını okuyacak yerde abdest alırken burna su verildiği sırada okunan
Tanrım sen bana cennet kokusunu koklatduasını okuması ve duyan bir
azizin dayanamaması
Birisi apdest bozduktan sonra temizlerken Yarabbi, beni cennet kokusu
ile eş et diye dua etti.
Birisi duyup dedi ki: Güzel dua ettin ama deliği kaybetmişsin!
Bu dua, apdeste burna su verilirken okunacak dua... sen burun duasını
oturak yerini yıkarken okuyordun!
Hür kişi cennet kokusunu burnundan duyar... hiç oturak yerinden cennet
kokusu gelir mi?
2225. Ey aptal kişilere karşı alçaklık gösterip de padişahlara karşı
ululanan,
O ululuk, aşağılık adamlara karşı olursa güzeldir, iyidir... fakat
kendine gel, tersine hareket etme; bu, senin yolunu bağlar!
Gül, burun için bitti,yetişti... a hoyrat adam koku almak burnun
işidir.
Ey yiğit, gül kokusu burun içindir... bu aşağıdaki delik, o kokunun
yeri değildir.
Hiç buradan sana cennet kokusu gelir mi? Sana koku lazımsa yerinden
ara!
2230. Bunun gibi Vatanı sevmek imandandır hadisi de doğru ama hocam,
önce iyice vatanı tanı!
O akıllı balık dedi ki: Bir yol bulayım da gönlümü şunlarla
danışmadan, şunların reyine uymadan çekip çevireyim.
Kendine gel şimdi danışma zamanı değil; yola düş... Ali gibi kuyuya ah
et.
O ahın mahremi pek azdır... geceleri git, hem de bekçi gibi gizlice
yürü.
Bu gölcükten denize doğru git... denizi ara, şu girdabı bırak.
2235. Göğsünü ayak yaptı da yola düştü... çekingen balık, o tehlikeli
yerden ta nur denizine kadar yürüdü, denize ulaştı.
Ardına köpek düşen ceylan, hayatından bir damar bile kalsa koşar ya...
işte o da onun gibi koşmaktaydı.
Artık köpek varken tavşan uykusuna dalmak hatadır... zaten korkan
adamın gözüne uyku girer mi?
O balık gitti deniz yolunu tuttu... pek uzun olan o yola düştü.
Bir hayli zahmetler çekti, fakat sonun da emniyet ve afiyet makamına
yetişti.
2240. Kendisini uçsuz bucaksız, hiçbir yandan kıyısı görünmez denize
attı.
Derken balıkçılar ağ getirdiler... yarı akıllının neşesi bozuldu,
ağzının tadı kaçtı.
Dedi ki: Eyvahlar olsun..Fırsatı fevtettim, nasıl oldu da o yol
gösterene arkadaş olmadım?
O ansızın gitti... gitti ama benim de hararetle ardına düşmem gerekti.
Fakat geçene acınmak hatadır... gitti mi gitti gider! Gayrı onu
anmanın hiçbir faydası yoktur!
Tutulan kuşun,geçmiş zamana pişman olma,içinde bulunduğun vaktin
kıymetini bil,bundan istifadeye çalış,pişmanlıkla vakit geçirme diye
nasihati
2245. Birisi hileyle tuzağına bir kuş düşürdü. Kuş, ona dedi ki: Ey
ulu hoca.
Sen birçok öküzler, koyunlar yedin... birçok develer kurban ettin.
Dünyada onlarla bile doymadın... benimle de doymazsın sen!
Beni bırak da sana üç öğüt vereyim... bak bakalım aptal mıyım, akıllı
mıyım?
Birinci öğüdü elimdeyken vereyim, ikincisini samanla karışık balçıktan
yapılma damının üstünde.
2250. Üçüncüsünü de ağacın üstünde veririm... bu üç öğütle bahtın
iyileşir.
Elindeyken vereceğim öğüt şu: Olmayacak söze kim söylerse söylesin
inanma.
Bu ulu öğüdü elindeyken verip azat oldu, duvarın üstüne konup,
Dedi ki: Geçmiş gitmiş şeye gam yeme... fırsatını kaybettin mi üzülme
artık!
Sonra Şu küçücük bedenimde on dirhem ağırlığında paha biçilmez bir
inci var.
2255. Seni de oğullarını da devlete eriştirdi... o inci senin
hakkındı...
Fakat kısmetin değilmiş, kaçırdın... öyle bir inci dünyada bulunmaz
dedi.
Adam gebe kadın doğururken nasıl feryat ederse öyle bağırmaya başladı.
Kuş dedi ki: Sana geçmiş şeye gam etme diye nasihat etmedim mi,
Mademki geçip gitti, neden gam yersin? Ya öğüdümü anlamadın, yahut da
sağırsın sen.
2260. Sonra bir de sana sapıklığa düşme olmayacak söze sakın inanma
demedim mi? Bu ikinci öğüdüm değil miydi?
Ben, kendim üç dirhem gelmem aslanım... içinde on dirhemlik inci nasıl
bulunur?
Adam, bu söz üzerine kendine geldi, hadi dedi... o üçüncü güzel öğüdü
de ver bakalım!
Kuş dedi ki: Evet. Allah için o ikisini iyi tuttun da üçüncüsünü sana
bedava söyleyeceğim ha!
Uykuya dalmış bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum saçmaktır.
2265. Aptallık ve bilgisizlik yırtığı yama kabul etmez... ey öğütçü,
ona hikmet tohumunu pek saçma.
O yarı akıllı balığın kurtulmak için bir çare düşünmesi ve kendisini
ölü göstermesi
Öbür balık, o belâ çağında aklının gölgesinden ayrı düştü de dedi ki:
O, denize vardı, gamdan azat oldu... ben öyle bir iyi arkadaştan
ayrıldım.
Fakat artık onu düşünmeyeyim de kendi kendime bir çare bulayım...
şimdi kendimi ölü göstereyim ben...
Suyun üstüne çıkıp karnımı yukarıya, sırtı mı aşağıya verip kendimi
salı vereyim... su, nereye götürürse gideyim.
2270. Yüzen kişi gibi değil de âdeta bir saman çöpü gibi su üstünde
sürükleneyim.
Kendimi ölüye benzetip suya bırakayım... ölümden önce ölmek, azaptan
kurtuluştur.
Ey yiğit ölümden önce ölmek emniyettir... bize Mustafa böyle buyurdu.
Dedi ki: Size ölüm, sınamalarla gelmeden hepiniz ölün.
Balık, gûya öldü, karnını yukarıya çevirdi... su, onu gâh yukarıya
çıkarıyor, gâh aşağıya alıyordu.
2275. Balıkçıların her biri eyvah dediler... en iyi balık öldü...
hepsi de pek kederlendi.
Balık onların eyvah demelerinden sevindi... bu oyunla kılıçtan
kurtuldum galibi dedi.
Balıkçının biri onu yakaladı... tuh yazıklar olsun deyip fırlattı,
toprağa attı.
Balık çırpına çırpına gizlice suya fırladı gitti. Öbür ahmak,
ıstıraplar içinde kalakaldı.
O ahmak sıçrayıp kilimini kurtarmak için sağa sola çırpındı durdu.
2280. Fakat avcılar ağı attılar... ağın içinde kaldı; ahmaklık onu
ateşe attı.
Ateş üstünde tava içinde ahmaklıkla eş oldu.
Ateşin hararetiyle kızıp kaynadıkça akıl ona sana hiç korkutucu bir
zat gelmedi mi? diyordu.
O da, o işkencenin, o belânın içinde kâfirlerin canları gibi Evet,
geldi demekteydi.
Sonra da eğer bu sefer, şu boynumu kıran mihnetten kurtulursam,
2285.Denizden başka yerde yurt tutmam... bir gölcükte oturmam artık.
Uçsuz bucaksız bir su ararım da emin olayım... ebediyen emniyet ve
sıhhat içinde ömür süreyim diyordu!
Ahmağın,bir belâya uğrayıncanadim olup ahdetmesinde bir vefa
yoktur.Onlar tekrar dünyaya döndürülseler yapmayın diye
nehyolundukları şeyleri yapmaya başlarlardı yine..onlar
yalancılardır.suphukâzibin vefası olamaz!
Akıl, ona diyordu k: Ahmaklık, seninle değil mi? Ahmaklıkla ahde vefa
edilmez.
Ahitlerde vefa etmek, akılla olur... sense aklın yok a eşek değerli!
Akıl, ahdini hatırlar... akıl, unutkanlık perdesini yırtar.
2290. Aklın olmadı mı unutkanlık, sana hakim olur... sana düşmanlık
eder, tedbirini bozar.
Aşağılık pervane, aklının azlığından kendini ateşe vurur... ateş,
ateşin yakıcılığı, ateşin sesi, aklına bile gelmez.
Fakat kanadı yandı mı tövbe eder ama hırsı ve unutkanlığı yine onu
ateşe atar.
Bir şeyi kavramak, anlamak, hıfzetmek ve hatırlamak, aklın işidir...
akıl bunların derecesini yüceltir.
İnci olmayınca parlaklığı nasıl olur da bulunur? Hatırlatan olmayınca
adam, o işten nasıl kaçınır?
2295. Bu vakitsiz istek de sahibinin akılsızlığındandır. Çünkü
ahmaklığın nasıl bir huyu vardır? Göremez ki!
O, nedamet zahmetinin sonucudur... define gibi aydın olan aklıdan
gelmez.
Zahmet geçti mi o nedamet de yok olur gider... o tövbe ve nedamet,
toprak değerinde bile değildir.
O nedamet, gam ve elem karanlığı yüzünden yükünü bağladı... fakat
gündüz geldi mi gecenin sözünü mahveder!
O gam karanlığı gitti de hoşluk vakti geldi mi gönülden de onun
neticesi, o derdin doğurduğu nedamet geçip gider!
2300. O adam, tövbe eder ama akıl piri ona Tekrar dünyaya
döndürülseler yine yapma denen şeylere bulaşırlar. Onları yaparlar
diye bağırıp durur.
Vehim aklın zıddır,onunla savaşır durur..ona benzer ama o
değildir..akla sahibolan Musa aleyhsselâmın vehim sahibi olan
Firavunla soru ve cevabı
Ey yiğit, akıl, şehvetin zıddıdır... şehveti dokuyan akla akıl deme.
Şehvete mağlûp olana vehim de... vehim, halis akıllar altınının
kalpıdır.
Vehimle akıl, mihenk olmadıkça meydana çıkmaz. Her ikisini de hemen
mihenge vur.
Bu mihenk de Kurandır. Peygamberlerin halidir... mihenk kalpa gel
der.
2305. Gel de benim yüzümden ne hale girdiğini gör... çünkü sen benim
ne inişimin ehlisin ne çıkışımın!
Aklı bir testere ikiye biçse o ateşteki altın gibi yine gülümser.
Vehim, âlemleri yakan Firavundur; akıl, canları parlatan aydınlatan
Musanındır.
Musa, yokluk yoluna gitti... Firavun, ona dedi ki: Sen kimsin?
Musa, ben akılım... ululuk ıssı Tanrının elçisiyim... Tanrının ulu
bürhanıyım, azgınlıktan insana emniyet veren kişiyim ben!
2310. Firavun dedi ki: Sus, huyluyu bırak da sen bana eski adını
söyle!
Musa dedi ki: Benim nispetim, Tanrının şu toprak yurdunadır... asıl
adım da onun kullarının en aşağısı.
Ben o Tanrının kulunun oğluyum... onun cariyesiyle kulundan doğmuşum.
Asıl mensup olduğum topraktır; su ve balçıktır... Tanrı suya toprağa
canla gönül vermiştir.
Bu toprak bedenimin dönüp gideceği yer de yine topraktır... senin
gideceğin yer de topraktır a mağrur.
2315. Bizim de bütün serkeşlerin de aslı topraktır. Hepimiz
topraktanız... buna da yüz türlü nişane var.
Bedenine topraktan yardım gelmededir... boynun topraktan biten
gıdalarla düzelip kalınlaşmadadır.
Can gitti mi beden o korkunç, mezar da toprak olur gider.
Sen de, biz de, sana benzeyenlerde hep toprak olurlar... senin mevkiin
rütben de kalmaz.
Firavun dedi ki: Bundan, bu soydan başka bir adın daha var senin...
sana ne ad daha âlâ yaraşır.
2320. Firavunun kulu kullarının kulu... bedeni, canı, önce onun
nimetleriyle beslenip yetişen kul.
Âsi, azgın ve pek zalim kul... kötü işi yüzünden yurttan kaçan kul.
Kanlı katil, gaddar,hak bilmez kul... artık sen bu sıfatlara bak da
var kıyas et nesin?
Gariplikte hor, yoksul, çıplak bir kul, öyle bir kul ki ne bizim
hakkımızı tanır,ne bize şükreder.
Musa şöyle cevap verdi: Hâşa... o padişaha, padişahlıkta kimse şerik
olamaz.
2325. Mülk ve devlette tektir, eşi yok. Kullarına ondan başka başbuğ
yoktur.
Halkına ondan başka kimse sahip değildir. helâke düşmüş kişiden başka
kimse ona şeriklik davasına kalkışamaz.
Beni nakşeden, bana bu sureti veren odur; nakkaşım odur benim...
başkası bu dâvaya kalkışırsa zalimdir.
Sen benim kaşımı bile yaratmaya kadir değilsin... böyleyken nasıl olur
da beni yarattığını söyleyebilirsin?
Asıl o gaddar, o azgın sensin ki Tanrıya şerik olmak davasına
düşmüşsün.
2330. Ben bir kötü kişiyi öldürdüysem ne nefsime uyduğumdan öldürdüm,
ne de eğlence için!
Ben bir yumruk indirdim o da derhal ölüverdi... zaten canı yoktu can
verdi geberdi gitti.
Ben bir köpek öldürdüm... fakat sen peygamber oğullarını, yüz binlerce
suçsuz, ziyansız çocukları öldürdün ya!
Onları öldürdün; hepsinin kanı senin boynundadır... bakalım hele, bu
kan içmeden başına neler gelecek?
Yakup soyunu öldürdün... maksadın da hep beni öldürmekti, bunu umuyor,
bunu istiyordun sen!
2335. Tanrı, seni kör etti de beni seçti... nefsinin pişirip kotardığı
hile, baş aşağı geldi.
Firavun dedi ki: Bunları bırak hele... şüphesiz benim hakkım, tuz
ekmek hakkı buydu ha!
Beni halkın önünde rezil rüsvay edesin... aydın günü gönlüme
karartasın... sen de olan hakkıma karşılık yapacağın bumu senin?
Musa, kıyamet gününün horluğu daha güçtür... hayırda, şerde bana
riayet etmezsen kıyamette halin bundan beter olur.
Bir pirenin acısına tahammülün yok; yılanın acısına nasıl tahammül
edeceksin?
2340. Görünüşte senin işini yıkıyorum ama bir dikeni gül bahçesi
haline getiriyorum dedi.
Yapılma yıkılmadadır;topluluk dağınıklıkta;düzeltme kırılmada..murat
muratsızlıktadır;varlık yoklukta.Her şey,buna benzer..öbür zıtlar ve
eşlerde hep bunlar gibidir.
Birisi geldi yeri bellemeye, sürmeye başladı. Aptalın biri dayanamayıp
feryat etti.
Dedi ki: Bu yeri neden yıkıyorsun... neden yarıyor dağıtıyorsun?
Adam dedi ki: A ahmak, yürü git... benimle uğraşma! Sen, yapılmayı
yıkılmada bil!(189.sayfa-223.sayfaya kadar bulunamadı)
Bu yer, böyle çirkin ve yıkık bir hale gelmedikçe nasıl olur da olur
da gül bahçesi, buğday tarlası haline gelir.
2345. Düzeni alt üst olmadıkça nasıl olur da bostanlık, ekinlik olur;
mahsul ve meyve yetiştirir?
Yarayı neşterle deşmedikçe iyileşir onulur mu hiç?
Ahlatın, ilaçla yıkanmadıkça hastalığın nasıl geçer, nasıl şifa
bulursun?
Terzi kumaşı paramparça eder... bir kimse çıkıp da o sanatını bilen
terziye,
Bu canım atlası neden bu hale getirdin... neden kestin; ben kesik
kumaşı ne yapayım der mi?
2350. Her eski yapıyı yaparlar, yenilerlerken eski yapıyı yıkmazlar
mı?
Marangoz, demirci ve kasap da bunun gibi yıkıp yakıp harap etmezler
mi?
O halileyi, belileyi dövmek, onları adeta telef etmek, bedenin
yapılmasıdır.
Buğdayı değirmende ezmeseydin ondan ekmek yapabilir miydi.. bizim
soframızı bezeyebilir miydi?
Musa' nın, lanet olasıca Firavun' a cevap vermesi
A balık, yediğim tuz ekmek, seni ağından kurtarmak için beni böyle
uğraştırıyorsun ya!
2355. Musanın öğüdünü kabul edersen sonu kötü olan böyle bir oltadan
kurtulursun!
Kendini hayli zamandır heva ve hevese kul, köle ettin... yeter artık!
Küçücük bir kurdu ejderha haline getirdin.
Ben de senin ejderhana karşı ejderha getirttim... onunla anbean seni
ıslah etmek niyetindeyim.
Onun nefesi, bunun nefesiyle tutulsun... ejderham, o ejderhayı
mahvetsin!
Eğer razı olursan iki yılandan da kurtulursun... yok, razı olmazsan o
ejderha, canını kökünden siler süpürür, seni mahveder!
2360. Firavun dedi ki: Pek usta bir büyücüsün... bu ülkeye bir
ikiliktir saldın.
Gönlü bir olan halkı iki bölüğe ayırdın... öyledir; büyücülük, dağa,
taşa bile tesir eder... onları bile yarar, yıkar.
Musa şöyle cevap verdi: Ben, Tanrı emirlerine gark olmuşum... hiç
Tanrı adı ile büyücülük görülmüş şey midir?
Büyücülüğün temeli gaflettir, kafirliktir... halbuki Musanın canı,
din meşalesidir.
A çirkin, ben büyücülere benzer miyim? Nefesine Mesih bile haset
etmededir benim.
2365. A cenabet, benim nerem büyücülere benzer? Kitaplar, canımda
nurlanır, ışıklanır.
Fakat sen heva ve heves kanadı ile uçtuğun için benim hakkımda şüpheye
düşüyorsun.
Kim hilebazlarla canavarların işini işlerse elbette kerem sahipleri
hakkında şüphelenir.
Sen, bir alemin cüzüsün... ne olursan ol, mutlaka o alemin külünü
kendi sıfatlarında görürsün sen, azgın herif!
Döndün de başın döndü mü gözüne ev de dönüyor görünür.
2370. Gemiye binersin; gemi hareket etti mi deniz kıyısını yürüyor
görürsün!
Bir savaştan, bir çekişten canın daralırsa bütün dünyayı dar görürsün!
Dostların dilediği gibi hoşluğa erersen, gönlün hoş olursa bu alem,
sana gül bahçesi görünür.
Nice kişiler, ta Şam' a Irak' a kadar gittiler de oralarda
kafirlikten, münafıklıktan başka bir şey görmediler.
Nice kişiler, ta Hint ülkesine, Herat şehrine dek vardılar da oralarda
alış verişten başka bir şey bulamadılar!
2375. Niceler, Türkistana, Çine vardılar da oralarda hileden,
tuzaktan başka bir şey görmediler!
Sefere giden renkten, kokudan başka bir şey göremezse söyle ona: Bütün
iklimleri dolaşsın; hep bunu görür.
Öküz Bağdata geliverir... bir ucundan öbür ucuna kadar şehri
dolaşır...
Bütün o yaşayıştan, o güzelliklerden, o lezzetlerden ancak ve ancak
sokaklardaki karpuz kabuğunu görür!
Öküzün yahut eşeğin seyrine layık olan şey, sokaklara atılan
samanlarla yolarda biten otlardır!
2380. Tabiat mıhına kurumuş et gibi asılı kalan kişinin canı,
sebeplere bağlanmıştı... bundan ötesini göremez.
Ey baş köşede oturan ulu kişi, sebeplerin kalktığı ova, Tanrının geniş
yeryüzüdür.
Orada can, her an suret değiştirir... her an yeniden yeniye ve apaçık
bir alem görür.
Fakat bir sıfata kapılmış, o sıfatla donup kalmış kişiye, cennette,
cennet ırmaklarının kıyısında, olsa orası yine kötü ve çirkin görünür!
İnsanın her duygusu, başka şeyler duyar ve öbür duygunun
duyduklarından bihaberdir.. nitekim her usta sanatkar da, başka bir
sanatta usta olan sanatkarın sanatına acemidir, o sanattan bihaberdir.
Fakat bir duygunun, öbür duyguların vazifesinden bihaber olması, öbür
duyguların olmadığına delil değildir ki, her duygu öbür duygulara
vazifesini, her sanatkar, öbür sanatkarların sanatını hal bakımından
inkar eder. Eder ama, burada inkar eder demekteki maksadımız, o
duyguyu, o sanatı bilmez demektir.
Cihanı görme çerçeven anlayışıncadır... pak kişilerin sence perde
ardında olması, onları görmemen, pis duygundandır.
2385. Bir zaman duygunu görüş suyuyla yıka... sofilerin çamaşır
yıkamaları budur, böyledir... bunu böyle bil.
Sen temizlendin mi perde yırtılır... pak kişilerin canları sana
görünmeye başlar.
Bütün alem nurla, suretlerle dolsa o güzellikten ancak göz haberdar
olur.
Gözünü yumar da bir güzelin zülfünü, yüzünü görmek için kulağını
açarsan,
Kulak der ki: Ben sureti göremem... ancak suret, bir ses verirse o
sesi duyarım.
2390. Bilirim, bilirim ama kendime ait olan şeyleri bilirim... bana
ait şey de harften, sesten başka bir şey değildir.
Kendine gel, hadi ey burun... şu güzeli gör, desen imkanı yok; burunda
bu kabiliyet yoktur.
Sana der ki: Mis, yahut gülsuyu olursa koklarım... benim işim budur,
bilgim bu kadardır.
Ben o baldırı gümüşe benzeyen güzeli nasıl görürüm? Aklını başını
devşir de yapamayacağım şeyi teklif etme bana!
İğri duyguda iğriden başka bir şey göremez... onun önüne ister eğri
getir, ister doğru.
2395. Hocam şaşı göz bil ki tek göremez.
Sen de Firavunsun... tepeden tırnağa kadar hile ve riyadan
ibaretsin... onun beni kendinden farklı görmemektesin.
A iğri görüşlü, sen bana kendi gözünle bakma, benim gözümle bak da
biri, iki görme!
Bana, bir an olsun benim gözümle bak da varlıktan öte bir meydan gör.
Darlıktan da kurtul, addan, şöhretten de... aşk içinden aşk gör
vesselam.
2400. Bil ki beden çerçevesinden kurtuldun mu kulağın da göz olur,
burnun da.
O tatlı dilli padişah doğru söylemiştir: Ariflerin her kılı göz
kesilir.
Göz evvelce göz değildi... o, rahimde bir et parçasından ibaretti.
Yağ parçası görmeye sebep olmaz oğlum... öyle olsaydı hiç kimse rüyada
görülen şeyleri göremezdi.
Mesela şeytan ve peri de görür... fakat ikisinin gözünde yağ parçasına
benzer bir şey yoktur.
2405. Nurun yağla ne münasebeti var? Fakat yaratıcı sevgi ihsan edici
Tanrı bu münasebeti bağışlamıştır işte!
İnsan topraktan yaratılmıştır, fakat toprağa benzemez ki... cinlerin
ateşle bir münasebeti yoktur; fakat onlar da ateşten yaratılmışlardır.
Perinin aslı ateştir; fakat dikkat edersen ateşe hiç benzemez.
Kuş, havadan yaratılmış olmakla beraber havaya nereden benzer? Tanrı,
münasebeti olmayan şeylere münasebet verdi.
Bu ferilerin asıllarıyla münasebeti vardır... Tanrı onlara bu
münasebeti vermiştir; fakat bu münasebete akıl ermez, keyfiyeti
bilinmez!
2410. İnsan hiçbir değeri olmayan topraktan meydana gelmiştir... fakat
bu oğlun,babası ile ne münasebeti var?
Bir münasebeti varsa bile akıldan gizlidir, keyfiyetine akıl ermez;
akıl nereden bu münasebeti izleyecek bulacak?
Yele göz vermemiş olsaydı Ad kavmini nasıl fark ederdi?
Mümini nasıl olur da düşmandan ayırt eder... şarabı, nasıl olur da
testiden fark ederdi?
Nemrutun yaktığı ateşe göz olmasaydı Halile nasıl olur da, kendisini
zahmetlere sokup saygı gösterirdi?
2415. Nilin gözü olmasaydı, görmeseydi, Kıpti ile İsrail oğullarını
nasıl ayırt edebilirdi?
Dağda taşta görüş yoktu da nasıl Davuta yar oldu?
Bu yeryüzünün can gözü yoktu da Karunu neden öyle sömürüp yuttu?
Hannane direğinin gönül gözü olmasaydı o tek kişinin, o eşsiz erin
ayrılığını görür müydü?
Kırık taşlar, görmeselerdi avuç içinde nasıl şahadet ederlerdi?
2420. A akıl, sen kanatlarını aç da İza zülziletil arzu zilzaleha
suresini oku!
Kıyamet günü bu yeryüzü, görmeseydi iyiye kötüye nasıl şahadet ederdi
ki?
Halbuki halini, kendisinde olan haberleri söyleyecek... yeryüzü bize
sırlarını açacak.
Beni senin gibi bir padişaha göndermesi de bir delildir... gönderen
bilir ki.
Böyle bir illete böyle bir ilaç lazım bu ilaç, o umulmaz yarayı
kolayca iyileştirecek elbet.
2425. Bundan önce rüyalar görmüştüm... Tanrının beni seçip
göndereceğini anlamıştın.
Ben elime asayı ve nuru alacak, senin gibi bir küstahın boynuzunu
kıracaktım.
Bunun için kıyamet gününün sahibi olan Tanrı sana çeşit çeşit rüyalar
gösteriyordu.
Bunlar senin kötü içine, azgınlığına layık rüyalardı. Bunların sana,
senin haline tam uygun olduğunu bildirmek diliyordu.
Tanrı, sana bunları gösteriyordu ki onun hikmet sahibi ve her şeyden
haberdar, aynı zamanda derman kabul etmez dertlerin dermanını ihsan
eder bir Tanrı olduğunu bilesin.
2430. Fakat sen bu rüyaları tevile kalkıştın... kör ve sağır kesildin,
bunlar; ağır uykudan meydana gelen hayaller dedin.
Doktorlarla müneccimler de kendilerinde olan nur pırıltısı ile
tabirini gördüler, fakat tamahlarından hakikati söylemediler.
Kederlenmek, devletine bir gussa gelmek, senin devletinden,
padişahlığından uzaktır.
Ya çeşitli gıdalardan, yahut yemekten insan, hep böyle rüyalar görür
dediler.
Çünkü gördüler ki sen öğüt istemiyorsun, kaba ve hoyratsın, kan
içicisin... yok, yoksul huylu değilsin!
2435. Padişahlar, bir iş için kan dökerler ama merhametleri
kızgınlılarından üstündür.
Padişahın Tanrı huyuyla huylanması gerektir. Tanrının rahmeti,
gazabından artıktır.
Şeytan gibi gazabının üstün olması gerekmez, öyle olursa hile yüzünden
lüzum yokken kan döker!
Namussuzların hilmi gibi halim olması da doğru değildir... çünkü
karısı da orospu olur cariyesi de!
Halbuki sen, gönlünü şeytan evi haline getirdin... kinini, kendine
kıble yaptın.
2440. Keskin boynuzların nice ciğerleri deldi... işte şu asam, senin
küstah boynuzunu kırdı!
Bu alemdekilerin, o alemdekilere saldırmaları, gayb aleminin sınırı
olan nesillerine kadar hücum etmeleri, onların pusuda olmalarından
gaflete düşmeleri.. zaten gazi de savaşa gitmezse kafirler, müslüman
ülkesine ılgar eder, çapulda bulunurlar.
Cisme mensup askerler, ruhanilerin kalelerine saldırırlar.
O taraftan tertemiz birisi gelmesin diye gayb derbendine hücum
ederler.
Gaziler, savaşa pek gitmediler mi kafirler, yürür saldırılar.
Gayb gazileri, hilimlerinden sana saldırmazlar kötü gidişli.
2445. Gayb derbentlerine saldırdın... gayb erlerinin bu tarafa
gelmemesini diledin!
Ata bellerine, ana rahimlerine pençe attın... kötülükle yolu kesmek
istedin!
Ululuk ıssı Tanrının soy sop yetişmesi için açtığı ana yolu sen nasıl
kapatabilirsin?
A inatçı, sen derbentleri tuttun ama körlüğüne rağmen, yine bir er
çıktı işte.
İşte o çıkan er benim... senin maksadını yıkıp yakarım; tanrının adı
ile senin adını sanını yok ederim!
2450. Sen var, derbentleri iyice tuta dur... ne vakte dek sakalına
bıyığına gülüp duracaksın?
Kader bıyığını sakalını birer birer yolar... nihayet kadere karşı
çekinmenin fayda vermediğini anlarsın.
Senin bıyığın sakalın mı daha kuvvetlidir, Adın bıyığı sakalı mı?
Onların nefesinden şehirler titrer dururdu.
Sen mi daha inatçısın Semud mu? Varlık alemine onlar gibisi gelmedi
gitti.
Bunlardan yüz tanesini daha söylesem fayda yok; sen sağırsın...
duyarın da duymazlıktan gelirsin!
2455. Söylediğim sözden tövbe ettim; tam senin ilacını yaptım.
Bu ilacı senin ham sakalına korum da pişer, yahut da yanar... sen de
ebedi olarak yaralı kalırsın.
Bu suretle de bilirsin ki Tanrı, her şeyi bilir... her şeye, ona layık
olan ilacı verir ey düşman.
Ne vakit bir eğrilik ettin, ne zaman bir kötülükte bulundun da onun
ardından derhal layığını görmedin?
Ne zaman gökyüzüne bir nefes bir dua gönderdin de ardınca ona benzer
bir iyilik gelmedi?
2460. Dikkat etsen, uyanık olsan her an, yaptığın işin cevabını
görürsün!
Dikkat ederde ipe sarılırsan senin için kıyametin gelmesine hacet yok.
Remiz ve işareti gören kişiye açık söz söylemeye ihtiyaç var mı?
Bu bela sana aptallığından gelir... nükteleri remizleri anlamazsın!
Gönül kötülük yüzünden karardı da kapkara oldu mu artık anla... burada
sersemleşmenin lüzumu yok!
2465. Yoksa o karalık sana bir ok olur... sersemliğinin cezası sana
erişir!
Ok gelmezse lütuf ve kerem yüzünden gelmez; o kötülük görülmediğinden
değil.
Kendine gel de eğer sana gönül gerekse dikkat et... çünkü her işin
ardından senin için bir şey meydana gelir!
Himmetin bundan fazla olursa dikkatle işin, daha yücelir!
İnsanın topraktan yaratılan bedenî, cevheri i yi bir demire benzer,
ayna olmaya kabiliyeti vardır, onda dünyada da cennet, cehennem,
kıyamet vesaire görünür, hem de apaçık ve doğru olarak, hayal yoluyla
değil!
Sen de görünüşte kapkara bir demire benzersin ama kendini cilala,
cilala!
2470. Bu suretle de gönlün, suretlerle dolu bir ayna kesilsin; ona her
cihetten gümüş bedenli bir güzel aksetsin!
Demir gerçi karadır, nursuzdur... fakat cilalamak, ondaki karalığı
giderir.
Demir cilalanır, yüzünü güzelleştirir.. bu suretle suretler onda
görünebilir.
Topraktan yaratılan beden kabadır, karadır ama cila kabul eder, onu
cilala!
Cilala da onda gayb şekilleri yüz göstersin., huri ve melek akisleri
görünsün!
2475. Tanrı, bil ki sana bir akıl cilâsı vermiştir... onunla gönül
yaprağı arınır, aydınlanır.
A binamaz, cilâlanmayı bırakmışsın da heva ve hevesinin iki elini de
açmışsın!
Heva ve heves kapandı mı cilâcının eli açılır.
Gayb aynası olan demirde bütün suretler görünür.
İçini kararttın, paslattın, işte "Yeryüzünde fesada çalışırlar"
âyetinin mânası budur!
2480. Şimdiye kadar böyle hareket ettin durdun, artık böyle harekette
bulunma., suyu kararttın, daha ziyade karartma!
Bulandırma da bu su durulsun., o suyun içinde ay ve yıldızları tavaf
eder gör!
Çünkü insan, ırmak suyuna benzer., bulandı mı artık onun dibini
göremezsin!
Irmağın dibi incilerle, mercanlarla dopdolu.... sakın bulandırma, o
saf ve durudur.
İnsanların canı havaya benzer., tozla karıştı mı gökyüzünde perde
olur, gökyüzünü göstermez.
2485. Güneşin görünmesine mâni olur... fakat tozu gitti mi saf ve
parlak bir hale gelir.
Canın kapkara olmakla beraber Tanrı, kurtuluş yolunu bulasın diye sana
rüyalar göstermiştir.
Musa aleyhisselâm'ın Firavun'un sırlarını söylemesi, Tanrı'nın
bildiğine inanması, yahut hiç olmazsa galiba biliyor diye şüpheye
düşmesi için gaybdan haber vererek gördüğü rüyaları söylemesi
Tanrı, sonunda olacak şeyleri kudretiyle kapkara demirde gösterdi.
Bu suretle senin daha az kötülük etmeni diledi... fakat sen, hep
bunları gördüğün halde daha beter oluyordun!
Sana rüyada kötü şeyler gösterdi., onlardan ürktün, halbuki o kötü
şeyler, senin suretindi.
2490. Hani aynaya bakınca yüzünü çirkin görüp aynayı pisleyen Zenci
gibi!
Tükürmüş de sen çirkinsin, lâyığın ancak bu demiş, ayna da
çirkinliğim, senin çirkinliğim a kör ve aşağılık adam!
Bu pisliği de kendi çirkin yüzüne bulaştırdın, bana değil., çünkü ben
apaydınım demiş!
Sen gah elbiseni yanmış gördün; gah ağzın tutulmus, gözün kör olmuş
gördün.
Gah bir canavar, kanına kastetti., gah yırtıcı biç hayvan, başını
ısırdı!
2495. Kendini gah lâğıma baş aşağı düşüyorsun gördün., gah kanlı
sellerde gark olmuşsun gördün.
Bazan rüyada bu tertemiz gökyüzünden sana "Kötüsün, kötüsün, kötü"
diye ses geldi.
Bazan dağlardan apaçık "Hadi git be., sen, ashabı şimaldensin" sesini
duydun!
Bazan her cansız şeyden "Firavun, ebediyen cehenneme düştü gitti"
sadasını işittin!
Bundan beter rüyalar da gördün... fakat utancından söyleyemiyorum ki
ters tabiatın büsbütün tersleşmesin, kızmayasın!
2500. Ey öğüt kabul etmeyen, azıcığını söylüyorum sana., bu azıcığı
duy da bil ki ben biliyorum.
Gördüğün rüyaları ve başına gelecek işleri düşünmemek için kendini ölü
ve kör ettin!
Ne vakte dek kaçaksın? iste hileler düzen anlayışının körlüğü, önüne
geldi, çattı!
Tövbe kapısı açıktır.
Kendine gel, bundan böyle çekin artık., çünkü. Tanrı keremiyle tövbe
kapısı açıktır.
Tövbenin batı tarafında bir kapısı vardır, kıyamete kadar açıktır.
2505. O kapı, güneş batıdan doğuncaya dek açık kalacaktır, o kapıdan
yüz çevirme!
Cennetin Tanrı rahmetiyle sekiz tane kapısı var... oğul, o sekiz
kapıdan biri de tövbe kapısıdır.
Öbürlerinin hepsi de bazen açılır, bozan kapanır., fakat tövbe kapısı
hep açıktır.
Bunu ganimet bil.. kapı açık, kasetçinin körlüğüne rağmen derhal
pılını pırtını oraya çek!
Musa aleyhîsselâm'ın Firavun'a "Benden bir öğüt kabul et, karşılık
olarak dört fazilet kazan" demesi.
Kendine gel de benden bir öğüt kabul et, karşılık olarak dört şey al!
2510. Firavun, o bir öğüt, hangi öğüt? O tek öğüdü bana birazcık anlat
dedi.
Musa dedi ki: O tek öğüt şu: Apaçık söyle, deki Tanrı tektir, ondan
başka tapacak yoktur!
Göklerin, yıldızların., insanlarla şeytanların cin ve perilerin,
kuşların yüce yaratıcısıdır.
Denizin, ovanın, dağın, çölün yaratıcısı odur... ülkenin sının yoktur,
kendisinin benzeri yoktur!
Firavun, ey Musa dedi., buna karşılık bana vereceğin o dört şey nedir?
Onlarıda da söyle de
2515.O güzel vadin lütfiyle kâfirliğimin çarmıhı gevşesin!
Belki bir ganimet olarak elde edeceğim o hoş vaitler yüzünden yüz
harmanlık küfür kilidim açılır.
Belki bal ırmağının tesiriyle bedenimdeki şu kin zehiri ballaşır..
Yahut o tertemiz süt ırmağının aksiyle esir aklım bir an olsun
beslenir.
Yahut o şarap ırmaklarının aksiyle sarhoş olar da Tanrı emrinin
zevkinden bir koku alırım...
2520. Yahut da ırmakların letafetinden çorak ve yıkık bedenim
tazeleşir..
Çorak bedenimde bir yeşillik meydana gelir dikenliklerim, Cenneti
Me'va kesilir!
Belki cennetin ve dört ırmağın aksiyle can, Tanrı, yardımına mazhar
olur da sevgiliyi aramaya koyulur.
Nitekim cehennemin aksiyle de ateş kesilmişim., Hak kahrıyla
karışmışım!
Cehennem yılanının aksiyle yılana dönmüşüm., cennet ehline zehirler
yağdırmada, onları dalayıp-durmadayım!
2525. Gah cehennemdeki kaynar suyun kaynamasının, köpürmesinin
tesiriyle zulüm suyum, halkı çürütür, eritir!
Ben zemherinin aksiyle zemheri olmuşum., yahut da cehennemin aksiyle
cehenneme benzemişim!
Şimdi yoksul ve mazlumlara cehennemim., vay onu zebun bulursam!
Musa aleyhisselâm'ın, Firavun'un îmanına karşılık olan o dört fazileti
anlatması
Musa dedi ki: O dördün birincisi, bedenin ebedi olarak sıhhatte kalır.
Tıp bilgisinde söylenen illetler, ey akıllı er, bedeninden uzaklaşır.
2530. İkincisi, ömrün uzun olur.. ecel, ömründen çekinir!
İyi bir ömür sürdükten sonra âlemden, muradına erişmeden gitmezsin.
Hattâ süt emer çocuğun süt istemesi gibi eceli istersin.. fakat seni
esir eden bir zahmet, bir dert yüzünden değil.
Ölümü ararsın ama bir eziyete uğrayıp âciz kaldığından değil de evin
harabesinde defineyi gördüğünden !
Bunun üzerine kazmayı eline alır da hiç düşünmeksizin evi yıkmaya
başlarsın.
2535. Çünkü evi, definenin perdesi görürsün., bilir, anlarsın ki bu
bir tek tane, yüzlerce harmana mâni olmaktadır.
Artık bu taneyi ateşe atarsın, erlik sıfatiyle sıfatlanır, er olursun.
Ey bir yaprak uğruna bağdan olan., sen, bir yaprağa kapılıp kalan ve
bu yüzden üzümden mahrum olan kurda benziyorsun.
Fakat Tanrı'nın lütfü ve keremi, bu kurdu uyandırırca bilgisizlik
ejderhası seni yer, siler süpürür!
Kurt, meyvalarla, ağaçlarla dolu bir bağ kesilir.. işte bahtı, talihi
iyi olanlar, böyle bir değişikliğe nail olurlar!
"Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi diledim" hadisi kutsinin tefsiri
2540. Evi yık., bu Yemen akilciyle yüz binlerce ev yapılır!
Hazine, ev altındadır, ev yıkılmadıkça ele geçmesine çare yok., evi
yıkmaktan ürkme, durma!
Çünkü bu hazinenin ele geçecek bir parasıyla zahmetsiz, meşakkatsiz
binlerce ev yapılabilir.
Nihayet bu ev zaten viran olacak., altındaki hazine de apaçık meydana
çıkacak!
Fakat o vakit hazine senin olmaz., çünkü o ele geçen ganimet, ruhun
evi yıkma ücretidir.
2545. "insan, ancak çalıştığını kazanır." o işten hiçbir ücrete sahip
olamayınca,
Artık, eyvanlar olsun., böyle bir ay bulut altın-daymış da görmedim!
İyilik edip bana söylenen sözleri tutmadım., attık hazine gitti, elim
bomboş diye elini ısırır, hayıflanır durursun!
Meselâ; sen ücretle bir ev kiralarsın., fakat o evi satın alsan bile
senin mülkün değildir ki!
Bu evde iş işleyesin diye kira müddeti, eceline kadardır.
2550. Dükkânda eskicilik, yamacılık edersin., fakat bu dükkânının
altında iki maden gömülüdür!
Bu dükkân kiralıktır.. çabuk ol, kazmayı al da dibini kaz!
Birdenbire kazma madene rastlasın da dükkândan da kurtul, yamacılıktan
da!
Yamacılık dediğin nedir? Su içmek, yemek yemek., bu yamalarla köhne
hırkanı yamar durursun!
Bu beden hırkası daima yırtılır.. sen de bu yemekle, içmekle onu
yamarsın!
2555. Ey talihi yaver padişah soyundan gelen, kendine gel de
yamacılıktan utan!
Bu dükkânın dibini bîr parçacık kaz da o iki maden, başını yüceltsin!
Bu kiralık evin kira müddeti bitmeden kendine gel.. yoksa bu müddet
biter, sen de ondan bir fayda elde edemezsin!
Sonra dükkân sahibi, seni dükkândan çıkarır; bu dükkânı da hazineyi
elde etmek için yıkar.
Sen gah hasretle başına vurursun; gah ham sakalını yolar durursun!
2560. Yazıklar olsun; bu dükkân benimdi.. kör müydüm ki buradan bîr
fayda elde etmedim!
Yazıklar olsun, bu bizim di yel götürdü! Biz kullara da ebediyen
hasretlere düşüp eyvahlar olsun demek kaldı dersin!
İnsanın, yaradılışında olan zekâ ve düşüncelerine aldanarak
peygamberlerin bilgisi olan gayb bilgisini istememesi
Ben evde bir süs, bir nakış gördüm de o evin sevgisiyle kararsız bir
hale geldim;
Gizli hazineden haberim bile olmadı., yoksa kazma, elimde çiçek demeti
kesilirdi!
Ah, o zaman kazmanın hakkını verseydim şimdi gamdan kurtulmuş olurdum!
2565. Gözümü nakşa, takmış, çocuklar gibi aşk oyunlarına dalıp
kalmıştım!
O muradına erişmiş hakim, sen bîr çocuksun.. evde nakışlarla,
suretlerle dolu diyerek ne de doğru, ne de güzel söylemiştir.
"İlâhiname" de çok vasiyetlerde bulunmuş, tozu dumana ver, varlığının
kökünü kazı demiştir.
Firavun ey Musa dedi; kâfi., gönlüm, ıstıraptan eridi gitti., artık
üçüncü vadini söyle!
Musa dedi ki; üçüncüsü şu: Devletin iki kat artar, iki âlemin de
düşmandan arınmış devlet ve saltanatına nail olursun!
2570. Şimdiki devlet ve ikbalinden daha fazla devlete, ikbale ve
ülkelere sahip olursun.. şimdiki devletin savaş içindedir, o devlet
sulh ve huzur içinde!
Savaş âleminde sana böyle bir devlet ve ülke ihsan eden, bir gör de
bak., sulhta ülkene nasıl bir sofra kurar!
Keremiyle cefa zamanında onları veren, vefa zamanında seni nasıl görüp
gözetir, arayıp yoklar., bir bak da gör!
Firavun, ey Musa, dördüncüsü nedir? Çabuk söyle., çünkü sabrım yetti,
hırsım arttı dedi.
Musa dedi ki: Daima genç kalırsın., daima saçın, sakalın katran gibi
siyah, yüzün erguvan gibi kırmızı olur.
2575. Bizce rengin, kokunun değeri yoktur.. fakat sen aşağılıksın,
onun için aşağı âlemden konuşuyorum!
Renkle, kokuyla, mevkile öğünmek, çocukları sevindirir, aldatır!
"Halka, kendi aklınız miktarınca değil, onların akılları miktarınca
söz söyleyin ki Tanrı' ya ve Peygamber' ine yalan demesinler" hadisi
İşim çocuğa düştü., gayri çocukların ağzını kullanmam lâzım!
Mektebe git de sana kuş alayım, yahut kuru "üzüm, ceviz ve fıstık
getireyim diyeyim!
Sen beden gençliğinden başka bir şey bilmiyorsun ya, al işte bu
gençliği., a eşek, nah sana arpa
2580. Yüzün hiç buruşmaz, pörsümez.. kutlu gençliğin hep bu halde
kalır.
Ona ne ihtiyarlık buruşması gelir., ne de selvi ye benzeyen boyun iki
kat olur!
Ne sendeki gençliğin kuvveti azalır, ne dişlerin, ağrır, sallanır!
Kadınların erkekten nefretine sebep olan gevşekliği, kadına
yaklaşmamak derdini görmezsin!
Gençlik çağının parlaklığı seni öyle bir açar, neşelendirir ki
Ukâşe'nin müjdesi de Peygamber'i öyle-açmış, öyle neşelendirmişti
işte!
"Saferin çıktığını kim müjdelerse ona cennet müjdesi vereceğim"
buyurması
2585. Ahir zaman Peygamberi Ahmed, Rebiyülevvel ayında göçtü., bunda
hiç ihtilâf yoktur.
Gönlü, bu göç zamanını haber alınca can ve gönülden o vakta âşık oldu.
Safer gelince, bu ay bitince sefer edeceğim diye-neşelendi.
Her gece bu buluşmanın iştiyakiyle sabahlara kadar "Ey yücelerden yüce
arkadaş!" der dururdu!
"Bana kim safer ayı çıktı diye müjde verirse..
2590. Kim safer gitti, Rebiyyülevvel geldi diye beni muştularsa ben de
onu cennetle muştular, ona şefaatçi olurum" dedi.
Ukâşe gelip müjde dedi., safer çıktı gitti. Peygamber de "Ey ulu
aslan, cennet senindir" buyurdu
Başka birisi de gelip safer çıktı dedi., bet dedi ki: O müjdeyi Ukâşe
aldı!
Erler, görüyorsun ya, âlemden göçmeden neşeleniyorlar., şu çocuklarsa
âlemde kalmalarına seviniyorlar!
İyi suyun tadını tatmayan kör kuşa, acı su, kevser görünür.
2595. Musa da, senin saf ikbaline bir dert erişmez diye bu tarzda
kerametler sayıp dökmekteydi.
Firavun, pek güzel., iyi söyledin ama bir de iyi bir dostla görüşeyim,
danışayım dedi.
Firavun'un, Masa aleyhisselâm'a inanma hususunda Asiye'ye danışması
Firavun, bu sözü Asiye'ye açtı. Asiye dedi ki: A gönlü kararmış, bu
vaitlere can ver!
Bu sözlerde ne büyük inayetler var., ey iyi huylu padişah, durma,
hemen bunları elde et!
Ekim zamanı geldi., hem de ne faydalı ekim ya! Bu sözleri söyledi ve
iştiyakından ağlamaya başladı.
2600. Yerinden sıçradı, ne mutlu sana dedi... a kelceğiz, güneş,
başına taç oldu!
Kelin ayıbını külah örter.. hele o külah güneş ve ay olursa ne mutlu!
Daha o mecliste bunu duyunca neden evet., yüzlerce hamdolsun demedin?
Bu söz, güneşin kulağına değseydi buna nail olmak ümidiyle baş aşağı
yere inerdi!
Hiç bildin mi, ne vaittir bu, ne lütuf tur? Hak, İblis' i arayıp
soruyor âdeta!
2605. O kerem sahibi, seni böyle bir lutfa, böyle bir ihsana çağırdı
da nasıl tahammül ettin? Şaşılacak şey
Nasıl yüreğini eritmedi bu? Eritseydi iki cihandan da nasip alırdın!
Adamın yüreği Tanrı için erirse şehitler gibi iki âlemde de lûtfa,
ihsana mazhar olur.
Gafillik de hikmettir, bu kör oluşun da bir hikmeti var., var ama
neden bu dereceye kadar olsun?
Sermayenin çabucak elden uçamaması için gafillik, hem hikmettir, hem
nimet!
2610. Fakat unulmaz bir yara haline gelmemeli... aklın ve canın zehri
olmamalı, adama eziyet vermemeli!
Kim böyle bir alışverişi edebilir? Bir gülle gül bahçesini satın
alıyorsun!
Bir taneye karşılık yüzlerce ağaçlık., bir habbeye karşılık yüzlerce
maden!
"Kim her şeyi Tanrı için yapar, Tanrı' ya karşı ihlâs sahibi olursa"
demek, o taneyi vermektir...
bu suretle de "Tanrı da onun olur, her dilediğini verir" sözünün
hakikati elde edilir.
Çünkü bu arık ve kararsız varlık, o ebedî Tanrı' nın zevalsiz
varlığından var olmuştur.
2615. Fâni varlık, kendisini ona verdi mi bakî olur, asla ölmez..
Yelden, topraktan korkan ve bu ikisi yüzünden helak olan katra gibi!
Katra, aslı olan denize kavuştu mu güneşin? hararetinden de kurtulur,
yelden, topraktan da!
Zahirî, denizde yok olur ama zatı yok olmaz,, ebedîleşir, iyileşir!
Kendine gel ey katra da pişman olmaksızın varlığım ver, ver de bir
katra ya karşılık uçsuz bucaksız denizi bul!
2620. Kendine gel ey katra da bu şerefi bul, denizin avucuna düş, o
avuçta telef olmaktan emin ol!
Böyle bir devlet, kimin eline düşmüştür: Bir deniz, bir katrayı
dilemekte, istemekte!
Tanrı hakkı için Tanrı hakkı için çabuk sat ve satın al... bir katrayı
ver, incilerle dolu denizi elde et!
Tanrı hakkı için, Tanrı hakkı için hiç geciktirme.. bu söz, lütuf
denizinden gelmede!
Lütuf bile bu lütfün içinde kaybolur., aşağılık bir adam, yedinci kat
göğe çıkıyor
2625.Kendine gel, hiçbir kimse bunu aramakla bulamaz., nasılsa bir
acayip oyuna rastladın!
Firavun, bunu bir de Haman' a söyleyeyim; padişaha vezirin reyini
almak lâzımdır dedi.
Asiye dedi ki: Bu sırrı Haman' a söyleme. Kör kocakarı, doğanın
kıymetini ne bilir?
Padişahın doğanıyla kocakarı
Bir ak doğanı kocakarının birine verirsen iyilik olsun diye
pençelerindeki tırnakları keser!
Halbuki asıl iş gördüğü, avlandığı uzvu, tırnaklandır.. kör
kocakarıcağız körcesine o tırnakları kesiverir!
2630. Anan nerdeymiş ki der., a ulu yavrum, tırnakların böyle uzamış
senin?
Kötü kocakarı, doğanın tırnağını, gagasını kanatlarını keser... sevgi
çağında işte bunları, yapar!
Doğanın önüne tutmaç kor da o, az yedi mi kızar., sevgiyi yırtar,
atar!
Senin için böyle bir tutmaç pişirdim de sen ululuk gösteriyor, haddini
bilmiyorsun ha!
Sen o eziyetlere, belâlara lâyıksın., devletin, ikbalin kadrini nerden
bileceksin sen? der.
2635. Tutmaç yemiyorsan bari al, bunu iç diye doğana tutmaç suyu
verir.
Halbuki doğan, tutmaç suyundan hoşlanmaz, içmez., kocakarı büsbütün
kızar.
Kızgınlıkla o sıcak çorbayı doğanın başından aşağı döker, hayvanın
başını yakar, kel eder!
Canı yanar, o teessürle gönüller parlatan padişahın lûtfunu anarak
ağlamaya başlar;
Padişahın çehresinden yüzlerce kemale nail olan o nazenin, o işveli
gözlerinden yaşlar döker!
2640. "Mâzâgal basar" sırrına nail olan gözleri o karganın açtığı
yaralarla dolar., güzel ve
güzel göz, zaten kötü göz yüzünden dertlere, elemlere uğrar!
Halbuki o öyle engin bir gözdür ki iki âlem bile ona bir kıl kadar
görünmektedir.
Gözüne binlerce gökyüzü görünse kaynağın denizin yanında kayboluşu
gibi kaybolur!
O göz, bu duygu âlemine ait şeylerden geçti mi gayb âlemini görür de
bu kabiliyet yüzünden öpülür durur!
Zaten bir kulak bulamıyorum ki o güzel göze ait bir nükte söyleyeyim!
2645. O gözden ulu ve kutlu yaşlar süzülse Cebrail, katrasını
kapardı..
O güzel gidişli dilber, müsaade ederse bu kaptığı katrayı kanadına,
gagasına sürerdi!
Doğan der ki: Kocakarının kızgınlığı alevlendi ama kuvvetimi, nurumu,
sabrımı ve ilmimi yakmadı ya!
Can doğanım, yüzlerce suret dokur, durur., deveyi yaralar, Salih'i
değil!
Salih, ululukla bir nefes aldı, bir dua etti mi dağdan, o çeşit
yüzlerce deve doğar!
2650. Gönül der ki: Sus, aklını başına al... yoksa gayret, varlık
nescini çeker, yırtar!
Fakat ne çare., padişahlık gururu, öğüt dinletmiyordu; nihayet öğüdü
gönlünden koparıp attı.
Tanrı gayretinin yüzlerce gizli hilmi vardır... yoksa bir anda
yüzlerce cihanı yakardı!
Mutlaka Haman'la görüşüp danışmam lâzım... ülke ona dayanmaktadır, ben
onunla kuvvet, kudret bulmaktayım, dedi.
Mustafa'nın meşveret ettiği zat, Tanrı Sıddıkıydi.. EbucehFe fikir
veren Ebuleheb'di!
2655. Cinsiyet, onu öyle bir çekti ki o nasihatler, kulağına bile
giremedi.
Her şey, kendi cinsinden olana yüzlerce kanatla uçar gider., ona
ulaşma hayaliyle bağlarını yırtıp yürür!
Çocuğu, kayıp oluk üstüne giden ve tehlikeye düşen kadının, Tanrı
yüzünü ululasın, Ali'ye gelerek çare araması
Murtaza' nın yanına bir kadın gelip dedi ki; Çocuğum, oluğun üstüne
kaydı.
Çağırsam ele geçmez., bıraksam düşüp helak olacağından korkuyorum.
Akıllı değil ki tehlikeden kurtul, yanıma gel diyeyim de anlasın.
2660. Elle işaret etsem anlamaz., anlasa bile kötülük şu ki dinlemez!
Mememi, südumu gösterdim ama benden gözünü, yüzünü çevirip duruyor!
Tanrı hakkı için ey ulular, siz, bu âlemde de âcizlerin ellerinden
tutan, onlara yardım eden erlersiniz, o âlemde de!
Benim derdime tez bir derman bul ki gönlümün mey vasini kaybedeceğim
diye yüreğim titremede!
Ali dedi ki: dama bir çocuk çıkar., çocuğun, kendi cinsini görünce,
2665. Derhal oluktan dama gelir., cins, cinsine ebedî olarak âşıktır.
Kadın öyle yaptı., çocuğu, o çocuğu görünce ona yüz tuttu;
Oluktan dama geldi. Her cins, kendi cinsinden olanları çeker, bunu
böyle bil!
Çocuk, sürtüne sürtüne öbür çocuğun bulunduğu tarafa geldi ve aşağıya
düşme tehlikesinden kurtuldu.
Peygamberler de, kullan oluktan kurtarmak için insan olarak
gönderilmişlerdir.
2670. Peygamber, ben de sizin gibi insanım... kendi cinsinize gelin
kaybolmayın buyurdu.
Çünkü cinsiyetin acayip bir çekiciliği vardır., nerde birisini ve bir
şeyi ariyan varsa onu aratan, o yana çeken cinsiyettir.
Isa ve îdris, meleklerle aynı cinstendiler; onun için gökyüzüne
çıktılar.
Harut'la Marut' sa ten cinsindendiler; yücelerden aşağıya indiler.
Kâfirler, şeytanlarla aynı cinsindendir.. canları, şeytanların şakirdi
olmuştur.
2675. Şeytanlardan yüzbinlerce kötü huylar öğrenmişler, akıl ve gönül
gözünü kapamışlardır.
Onların kötü huylarından en ehemmiyetsizi hasettir, hani iblis'in
boynunu vuran haset!
O köpekler, bunlara ululuk ve haset öğretmişlerdir., onlar, halkın
ebedî bir mülke, bir devlete nail olmasını istemezler.
Kimde sağdan, soldan bir yücelik görürlerse hasetten âdeta kulunçları
kabarır, dertlenirler.
Çünkü harmanı yanmış talihsiz, kimsenin mumunun yanmasını istemez.
2680. Kendine gel de sen de bir yücelik elde et başkalarının
yüceliğinden dertlenme!
Tanrı' dan bu hasedin defini dile de Tanrı, seni cesetten kurtarsın!
Sana içten bir meşguliyet versin de ondan baş alamayasın!
Tanrı bir yudumcuk şaraba öyle bir hassa vermiştir ki adamı sarhoş
eder, iki âlemden de kurtarır!
Bir avuç yeşil ota, esrara öyle bir hassa vermiştir ki bir zaman olsun
insanı kendisinden alır!
2685. Tanrı uykuya öyle bir hal vermiştir ki düşünceyi iki âlemden de
keser!
Mecnun' u, bir deri aşkından öyle bir hale getirmiştir ki dostu
düşmandan fark etmez olmuştur.
Senin anlayışına havale edilecek bunun gibi yüzbinlerce şarabı vardır
onun!
Nefsin, kötülük şarapları var ki o kötü kişiyi bunlarla yoldan
çıkarır!
Aklın, kutluluk şarapları var ki insan onların neşesiyle zevalsiz bir
konak bulur.
2690. Sarhoşlukla gök kubbe çadırını o yandan söker, yola düşer!
Kendine gel ey gönül de mağrur olma.... İsa, Tanrı sarhoşudur, eşek,
arpa sarhoşu!
Şu küplerden o çeşit şaraplar ara ki sarhoşluğunun sonu gelmesin!
Çünkü her sevgili, dolu bir küpe benzer., o tortuludur, bu inci gibi
saf!
Ey şarabı anlayan, tanıyan er, ihtiyatla tat da karışıksız, katıksız
arı duru bir şarap bulasın!
2695. Her iki şarap da sarhoşluk verir ama bunun sarhoşluğu, adamı ta
Tanrı' ya kadar çeker götürür!
Bunu iç de düşünceden, vesveselerden, hile ve düzenlerden kurtul; akıl
bağı olmaksızın deve
gibi coş, raksa giriş!
Peygamberler, ruh ve melek amindendirler., o yüzden gökteki meleği
çekerler.
Yel, ateş cinsindendir, onun dostudur., her ikisi de yücelir, yücelere
çıkar!
Boş testinin ağzını kapadın da havuza, yahut ırmağa attın mı?
2700. Kıyamete kadar batmaz., çünkü içerisi boştur; o boşlukta hava
vardır;
Yelin meyli, yüceleredir., içinde bulunduğu kabı da yücelere kaldırır.
Peygamberlerin cinsinden olan canlar da çekişe çekişe onların yanına
giderler.
Çünkü bu kısımdan olan kişinin aklı üstündür., şüphe yok ki akıl da
yaradılış bakımından melekle
aynı cinstendir.
Nefis havası da düşmana üstündür., fakat nefis,, aşağılık cinstendir,
aşağılık âlemine gider!
2705. Kıpti, kötü Firavun' un cinsindendi.. İsrail oğulları
kabilelerine mensup olanlar da Tanrı kelimi Musa'nın cinsinden.
Haman, tam Firavun'un cinsindendi.. Firavun, o yüzden onu seçmiş, baş
köşeye geçirmiş, kendisine vezir etmişti.
Hâsılı sonunda da Haman, onu baş köşeden ta cehennemin dibine kadar
çekti.. çünkü o iki pis adam cehennem cinsindendi.
İkisi de cehennem gibi yakıcıydı.. ikisi de nurun, zıddı idi.. ikisi
de cehennem gibi gönül nurundan çekinen ve nefret eden kişiydi!
Çünkü cehennem, ey mümin, sırattan çabuk geç,, nurun ateşimi
söndürecek....
2710. Ey mümin, nurun eteğini sürüdü mü ateşimi, mahvedecek; hemen geç
der.
Cehennemlik de nurdan ürker, kaçar., çünkü güzelim, cehennem
tabiatlıdır o!
Mümin, canla başla nasıl cehennemden kaçarsa1, cehennem de müminden
öyle kaçar!
Çünkü müminin nuru, ateş cinsinden değildir..., nuru arayan, hakikatte
ateşin zıddıdır.
Hadiste gelmiştir: Mümin duada Tanrı'ya yalvarır, cehennemden aman
diler ya..
2715. Cehennem de canla başla ondan aman diler Yarabbi, beni falandan
uzak et der.
Cinsiyet cazibesini şimdi bir gör hele., bakalım sen hangi cinstensin;
küfür cinsinden mi, iman cinsinden mi?
Haman'a meylin varsa Haman' dansın.. Musa'ya meylin varsa Sübhan' dan!
İkisine de mailsen, iki cinsten de katışığın var... nefisle akıl,
ikisi de sende karışık!
İkisi de savaşta., kendine gel, kendine! Çalış da mânalar, suretlere
üstün olsun!
2720.Düşmanını her an bozguna uğramış, mağlûp olmuş göresin.. savaş
âleminde bu sevinç kâfidir doğrusu!
O inatçı suratlı Firavun, nihayet Haman'a kabalıkla bu sözleri
söyledi.
Tanrı Kelim' inin vaitlerini anlattı., o sapığı kendisine mahrem etti!
Firavun'un, Musa aleyhi..selâm'a iman etme hususunda veziri Haman'a
danışması
Firavun, Haman'ı tenha bulunca bunları anlattı. Haman, sıçrayıp
yakasını yırttı.
O melun naralar attı, ağladı... kavuğunu, sarığını yere attı.
2725.Dedi ki: Böyle küstahça ve abes sözleri nasıl, oldu da padişahın
yüzüne karşı söyledi?
Sen, bütün âlemi hükmüne almış, işini, bahtın yardımı ile altın haline
getirmişsin.
Padişahlar, inatsız, ısrarsız doğudan da sana vergi getirmedeler,
batıdan da!
Ey ulu padişah, bütün padişahlar, sevinçle senin kapının eşiğini
öpüyorlar!
Düşmanın atı, atımızı gördü mü sopa görmeden yüz çevirmede!
2730. Şimdiye dek âlemin tapındığı, secde ettiği sendin., şimdi
kulların en aşağısı mı olacaksın?
Bir efendinin kula tapmasındansa binlerce defa ateşe atılması daha
hoş!
Hayır buna imkân yok! Ey Çin ülkesini bile hükmü altına alan
padişahım, önce beni öldür de seni bu halde görmeyeyim!
Padişahım, önce benim boynumu vur da bu alçalmayı gözlerim görmesin!
Böyle bir şey olmamıştır ya., fakat olmasın da! Yer, gök olacak,
gökyüzü yer ha!
2735. Kullarımız, bizimle kapı yoldaşı olacaklar., esirlerimiz,
gönüllerimizi yaralıyacak, öyle mi?
Düşmanların gözleri aydın olacak da dost kör-leşecek.. sonra da bize
mezarın dibi, gül bahçesi kesilecek ha!
Tanrı lanet etsin, Haman'ın sözlerinin bayağılığı
Hamam, dostla düşmanı tanımıyor, tavlayı kör-cesine ters oynuyordu.
A melun, senin düşmanın senden başkası değil., kinine uyup da
suçsuzlara düşman deme!
Sence bu körü hal devlettir... yani evveli "Dev-koş", sonu da "Let-
dayak ye!"
2740. Bu devletten sürüne sürtüne kaçmazsan şu baharın daima güz olur
gider!
Doğu ve batı, senin gibi niceleri görmüştür., sonunda hepsinin de
başı, bedeninden kesilmiş gitmiştir!
Doğuyla batının bile kararı yokken nasıl olur da bir adamı ebedî
edebilirler?
Korkudan, zindana girmekten ürkme yüzünden halk, sana birkaç günceğiz
yaltaklandı., onunla öğünüyorsun ha!
Fakat halk, kime secde ederse onun canını zehirliyor demektir.
2745.Bir kere devlet, yüz çevirdi, bir kere bahtı döndü mü kendisine
secde edenin kendisini
zehirlediğini o da anlar, bilgi sahibi olan adam da!
Ne mutlu ona ki nefsini aşağılatmıştır.. vay o kişiye ki serkeşlikle
dağ gibi baş kaldırmıştır!
Bu ululuk, bil ki zehirli bir şaraptır., o şarapla aptal kişi sarhoş
olur.
Bir devletsiz, zehirli şarabı içti mi bir zamancağız neşeden başını
sallar ama,
Bir an sonra zehir, canına tesir eder; can verip can almaya başlar!
2750. Onun zehirli olduğuna inanmıyorsan bak da gör; Ad kavmine o
zehir neler etti?
Bir padişah, başka bir padişahı tuttu mu ya öldürür, ya bir zindana
hapseder!
Fakat bir düşkün dertliyi görse derdine merhem bulur, ona ihsanlarda
bulunur!
O ululanma zehir değilse neden padişah, onu suçsuz, hatasız öldürüyor?
Öbürüne de, kendisine bir kullukta bulunmadığı halde neden iltifat
ediyor? Bu iki
harekete bakıp zehiri anlamak mümkündür!
2755. Yol kesen, asla bir yoksulu dövüp vurmaz.. Kurt ölü kurdu kat'
iyen ısırmaz!
Hızır, gemiyi kötü kişilerin ellerinden kurtarabilmek için deldi,
kırdı.
Mademki kırık gemi kurtuluyor, sen de kırıl! Emniyet, yoksulluktadır,
yürü, yoksul ol!
Madeni olan ve madende birkaç parası bulunan dağ, külünk, kazma
yaralarıyla paramparça oldu.
Kılıç, boynu olanın boynunu keser., gölge, yerlere döşenmiştir; o hiç
yaralanmaz!
2760. Ululuk, fazla ateştir a azgın...kardeş, kendini ateşe nasıl
atıyorsun ki?
Yerle bir olan, bak hele, oklara hedef olur mu hiç?
Fakat yerden baş kaldırdı mı o zaman hedefler gibi çaresiz yaralanır!
Bu bizlik, benlik, halkın merdivenidir., halk, nihayet bu merdivenden
düşer!
Kim merdivenin daha üstüne çıkarsa daha aptal
dır. çünkü düşünce onun kemikleri daha beter kırılır!
2765. Bunlar fer'i lerdir.. asıllarıyla şudur: Yücelik, Tanrı' ya şirk
koşmadır!
Ölmedin de onunla ditilmedin mi ona ortak olmaya, ülke ve devlet
kazanmaya savaşan bir düşmansın!
Fakat onunla dirildin mi, zaten dirilen odur... bu, tam birliktir;
nerde şerik oluş?
Fakat bunu işlerinin aynasında gör. çünkü bunu sözle, dedikoduyla
anlıyamazsın!
İçimdekini söylersem çok ciğerleri kan kesiliverir!
2770. Artık bu kadarını kâfi göreyim., zaten anlayanlara bu, yeter...
köyde
kimse varsa iki kere seslendim işte!
Hâsılı Haman, o kötü sözlerle böyle bir yolu Firavun' a kesti!
Devlet lokması da ağzına kadar gelmişti.. Haman, Firavun'un boğazını
kesiverdi!
Firavun'un harmanını o, yele verdi.., hiçbir padişahın böyle veziri
olmasın!
Musa aleyhisselâm'ın Haman'ın sözlerinin tesiriyle Firavun'un imana
gelmesinden ümidini kesmesi
Musa dedi ki: Ben sana lûtuflar gösterdim, cömertliklerde bulundum.,
fakat ne yapayım? Tanrı, sana kısmet etmemiş!
2775. Hakikî olmayan padişahlığı ne el bil, ne yen!
Çalma, çırpma padişahlık, cansız, gönülsüz ve gözsüzdür.
Sana padişahlığı halk verdiyse borç alır gibi yine senden alır!
İğreti padişahlığı Tanrı' ya ver de Tanrı sana herkesin kabul edeceği
hakikî bir padişahlık versin!
Arap beylerinin, ülkeyi ve devlet! aramızda bölüşelim de kavga,
gürültü kalmasın diye Mustafa aleyhisselâm' a müracaatları, Mustafa
aleyhisselâm'ın "Ben, bu beyliği yapmaya memurum" diye cevap vermesi,
iki tarafın da birbirleriyle bahse girişmeleri
Arap beyleri toplanıp Peygamber' in yanına gelerek çekişmeye
başladılar.
2780. Dediler ki: Sen bir beysin... bizim de her birimiz birer beyiz!
Şu beyliği bölüşelim, ülkenin sana düşen kısmını al!
Her birimiz, kendisine düşen bölüğe razı olsun; sen de artık bizim
hissemizden el yıka!
Peygamber dedi ki: Bana beyliği Tanrı verdi... o, bana başbuğluk ve
mutlak bir beylik ihsan etti.
Buyurdu ki: Bu devir, Ahmedin devridir, bu zaman, Ahmedin zamanı...
kendinize gelin de onun emrine uyun!
Kavim, biz de Tanrının takdiri ile hükmediyoruz... bize de beyliği
veren Tanrıdır dedi.
2785. Peygamber fakat dedi... Tanrı, bana beyliği bir mülk olarak
verdi, sizeyse bir vesileyle iğreti.
Benim beyliğim kıyamete dek bakîdir... iğreti beylikse çabucak geçip
gider!
Kavim ey emîr... çok söyleme; üstün olduğunu iddia ediyorsun, delilin
nedir? dediler.
Derhal Tanrının kahır emri ile gökyüzünde bir bulut peydahlandı. Sel
bastı, bütün o civarı kapladı.
O pek korkunç sel şehre yüz tuttu... şehirliler feryat ederek korkudan
kaçışmaya başladılar.
2790. Sınama zamanı gelmişti... şüphenin kalkacağı hakikatin apaçık
ortaya çıkacağı zamandı. Peygamber dedi ki:
Her bey mızrağını atsın da şu sel dursun! Hastalıkta da iyi gıdadan
olur, kuvvet de!
Beyliğinizi bir sınayalım! Hepsi mızraklarını attılar.
Mustafada elindeki sopayı, o buyruklar yürüten inanmayanları âciz
bırakan sopayı attı.
O coşkun inatçı ve şiddetli sel, bütün o mızrakları saman çöpü gibi
önüne katıp sürükledi.
Bütün mızraklar kayboldu... sopaysa bir gözcü gibi suyun üstünde
duruyordu!
2795. O sopanın himmetiyle o şiddetli sel, şehirden yüz çevirdi, başka
bir tarafa akıp gitti.
Bu büyük işi gören Arap beyleri, korkularından hep Mustafanın
beyliğini tasdik ettiler.
Yalnız hasetleri pek üstün olan üç kişi inanmadı... inatlarından
büyücü ve kâhin dediler.
İğreti beylik böyle zayıf olur... Tanrı vergisi olan beylikse böyle
yücedir işte.
Ey soyu sopu belli kişi, o mızraklarla sopayı görmediysen o beylerin
adları ile peygamberin adına bak.
2800. Onların adlarını kuvvetli, şiddetli ölüm seli sildi süpürdü...
fakat Ahmedin adı ve devleti baki.
AÇIKLAMALAR (Beyitler 2101 - 2800 )
B. 2154-2158. İçkinin neden haram edildiğini anlatıyor.
B. 2203. Kelîle ve Dimne C. l, S. 87, B. 899 un izahına bakınız.
B. 2211-2212. "Vatan sevgisi imandandır" diye bir hadis rivayet
edilmiş ve buradaki vatanı türlü türlü tefsir etmişlerdir.
B. 2232. Ali, bir gün bir kuyuya ah etmiş, kuyunun suyu acımış.. su
bile Ali'nin ahına tahammül edememiş. Bu hikâye Ferideddin-i Attâr'ın
Mantık al-tayr'ında anlatılmaktadır. Ali'ye ait bir kuyu hikâyesi daha
vardır. Bir gün, Peygamber'in kendisine söylediği Tanrı sırrına
tahammül edemeyerek bir kuyuya söylemiş. Çobanın biri, kuyu kenarında
bitmiş olan kamışlardan birini kesip kaval yapmış, kaval çalarken o
sır duyulmaya başlamış!
B. 2273. "Hesabınız sorulmadan kendi kendinize sorun.. ölmeden önce
ölün" diye bir hadis rivayet edilmiştir. Sofilerde, bu ölüme "Mevt-i
ihtiyar' - dileyerek ölmek'', asıl ölüm de "Mevt-i ıztirarî - ister
istemez ölmek" derler. İhtiyarî ölüm, mecazî varlıktan ölmektir.
B. 2282. "Cehenneme atıldıkları zaman kaynayıp köpüren cehennemden
eşek anırması gibi bir ses duyarlar. Cehennem, hiddetinden nerdeyse
parçalanır.. oraya bir bölük adam atıldı mı oradaki azap melekleri,
size korkutucu gelmedi mi ki, diye sorarlar. Atılanlar derler ki: Evet
geldi, geldi ama biz onlara yalancı dedik, Tanrı hiçbir şey
indirmemiştir; siz büyük sapıklığa uğramışsınız dedik!" Sure: 67
(Mülk), âyet: 7-9.
B. 2286 dan sonraki başlık. "Önce gizli olan şey onlara açıldı,
göründü.. tekrar dünyaya döndürülseler yine yapmayın denen şeylere
döner, onları yaparlar; onlar yalancıdırlar." Sure: 6 (En'am), âyet:
28.
B. 2321. Musa, bir gün İsrailoğullarından birisini bir Mısırlı'nın
öldürmek üzere olduğunu görüp İsrailoğluna yardım edip Mısır'lıya bir
yumruk indirerek öldürüvermiş, anlaşılıp tutulacağından korkmuş,
şehirden kaçıp Medyen'de Şuayb Peygamber'e sığınmıştı. Sure:28
(Kasas), âyet: 15 ten itibaren.
B. 2395. Bu beytin aslı şudur:
Çeşm.i ahvel ez yeki diden yakin
Dan ki m'azülest ey hac-i mu'in
acaba beyitteki "muin" kelimesiyle Muineddin Pervane mi kastediliyor.
676 da (1277-1278) Moğollar tarafından öldürülen bu kudretli vezir,
Mevlâna'ya pek bağlıdır. "Menakıb al-Arifin" de adı sık sık geçer. Dr.
Feridun Nafiz Uzluk tarafından bastırılan ve 114 mektubu ihtiva eden
"Mevlâna'nın mektupları" ndan 16, 27, 37, 82, 97, 99, 112, 114 ve 135
incileri Muineddin Pervane'ye yazılmıştır, İstanbul, Sebat (Basımevi,
1937). İhtimal buraları yazdırılırken Muineddin Pervane, huzurdaydı ve
Mevlâna ona hitab etti. Bu ihtimali, pek kuvvetli buluyoruz.
B. 2401. Tatlı dilli Padişah kim? İhtimal çok sevdiği ve bağlandığı
Senai ve Attar'dan biri.
B. 2420-2422. 99 uncu sure olan ve 8 âyetten ibaret bulunan "Zilzâl
suresi" şöyle başlıyor: "Yeryüzü şiddetle deprenmeye, titremeye başlar
ve yer, ağırlıklarını çıkarırsa insan, ne oldu bu yeryüzüne der. O gün
yeryüzü, kendinde bulunan haberleri söylemeye koyulur." Ayet: 1-4.
B. 2479. "Tanrı'yla ve elçisiyle savaşa girişenlerin ve yeryüzünde
fesada çalışanların cezası, mutlaka öldürülmek, yahut asılmak, yahut
tersine olarak el ve ayaklan kesilmek, yahut da bulundukları yerden
sürgün edilmektir. Bu, onlar için dünyadaki horluktur.. ahirette de
onlara pek büyük bir azap var." Sure: 5 (Maide), âyet: 33.
B. 2497. Müslümanlıktaki bir inanış da şudur: insanın yaptıklarını
yazan melekler vardır, bunlar hiçbir şeyi kaçırmazlar. Bunların
yazdıkları kitap kıyamette herkese verilecektir. Yalnız inananların ve
sevaplıların amel defteri sağ taraflarından verilecek, inanmayanlarla
günahlıların amel defteri ardlarından ve sol taraflarından
verilecektir. 84 üncü surede (İnşikak) "Ama kimin kitabı sağından
verilirse hesabı kolayca ve çabucak görülür; ehline sevinerek döner.
Fakat kimin kitabı ardından verilirse helak olmayı istemeye başlar;
yalınlanmış ateşe atılır." Âyet: 7-12. 56 ncı surede de buna ait
âyetler vardır (Vakıa, 7-74). Kur'an, bu inanış bakımından kâfirlerle
suçlulara "Ashab-ı meysere" ve "Ashab-ı şimal" yani sol taraf halkı,
iman sahibi olanlarla, günahsızlara "Ashab-ı meymene" ve "Ashab-ı
yemin" yani sağ taraf halkı demektedir.
B. 2502 den sonraki bahis. Müslümanlığa göre kıyametten önce güneş, üç
gün doğmayacak, sonra batıdan doğacak, gökyüzünün ortasına kadar
gelecek, orada ayla birleşerek, ikisi de kapkara olacaklar, sonra
güneş tekrar batıdan batacaktır ki bu, kıyametin büyük
alâmetlerindendir. Güneş, batıdan doğuncaya kadar tövbe kapısı açıktır
ve Tanrı, bir suç işleyip nadim olanların tövbesini kabul eder.
Hadiste de aynen böyledir. Bir istiare olması muhtemel bulunan tövbe
kapısının mücevherlerle, incilerle bezenmiş iki altın kanadı olduğu,
bir kanadından bir kanadına kırk yıllık yol olduğu ve bu kapının
batının altında bulunduğu hakkında da bir hadis rivayet edilmiştir. Bu
kapının cennet kapılarından birincisi olduğu da söylenmiştir. C. I, S.
351, B. 3532 nin izahına da bakınız.
B. 2521. Cennetin sekiz kapısı vardır ve yavaş yavaş yükselmek ve
birbirini kaplamak üzere sekiz tabakadır. Her tabakanın bir adı
vardır. Me'vâ cenneti, bu tabakaların ikincisidir. Me'vâ, lügat
bakımından varılacak yer, yurt mânasına gelir.
B. 2539 dan sonraki başlık. C. 2, S. 34, B. 364 ün izahına bakınız.
B. 2545. "Şüphe yok ki insan, ancak çalıştığı derecede kazanır;
çalıştığı, savaştığı şeyi elde eder." Sure: 53 (Necm), âyet: 39.
B. 2561. "Yazıklar olsun kullara.. hangi Peygamber geldiyse mutlaka
onunla alay ettiler." Sure: (Yasin), âyet: 30.
B. 2561-2562. Hakîm-i Senâî ile Attar'ın manzum birer "İlâhîname" leri
vardır. Attar'ın "İlâhiname" sini Prof. Dr. H. Ritter, 1940 ta
İstanbul, Maarif Matbaasında pek güzel ve nüsha farklarını da gösterir
bir tarzda bastırmıştır.
B. 2588. H. Muhammed'in vefat ederken sağ elini kaldırıp şahadet
parmağıyla göğe işaret ederek "Ancak en yüce yoldaşa gidiyorum" dediği
rivayet edilmiştir.
B. 2597. Asiye, Firavun'un karısıdır, Tanrı'ya inanmış, Musa dinini
kabul etmişti. Kur'an'ın 66 inci suresinde (Tahrîm) "Yarabbi, senin
yanında cennette bana bir ev yaptır ve beni Firavun'dan ve Firavun'un
yaptığı işten ve zâlim kavimden kurtar" dediği anlatılır (âyet: 11).
B. 2628. Bu beyitle başlayan hikâye mufassal olarak ikinci ciltte
geçmiştir (S. 30-35).
B. 2670. "De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım... bana
Tanrı'nız, tek Tanrı'dır diye vahyedildi. Rabbine kavuşmak dileyen iyi
işler işlesin ve Rabbine ibadette bir kimseyi bile ortak etmesin."
Sure: 18 (Kehf), âyet: 110.
B. 2672. İdris ve İsa peygamberler, ölmeden diri diri gökyüzüne
ağmışlardır.
B. 2673. C. l, S. 52, B. 535 in izahına bakınız
B. 2752. C. l, S. 22, B. 224 ün izahına bakınız.
|