Avcının biri,
bir ceylan tuttu. O merhametsiz herif, ceylanı ahıra kapattı. Ahır,
öküzlerle, eşeklerle doluydu. O herif de ceylanı, zalimler gibi bu
ahıra hapsetti. Ceylan, ürkekliğinden her yana kaçmakta idi. Avcı,
geceleyin eşeklere saman veriyordu.
Her öküz, her eşek,
açlığından samanı şeker gibi yiyor, şekerden de hoş buluyordu. Ceylan,
gah bir yandan bir yana kaçıyor, gah tozdan, dumandan yüzünü
çeviriyordu. Kimi, zıttı ile bir araya koyarlarsa onu, ölüm azabına
uğratmış olurlar. Süleyman da Hüthüt, gitmeye mecbur olduğuna dair
kabul edilebilecek bir özür getirmezse, ya onu öldürürüm yahut da
sayıya gelmez bir azaba uğratırım demişti.
Ey güvenilir kişi,
düşün, o azap hangi azap? Kendi cinsinden olmayanlarla bir kafese
kapatılmak! Ey insan, bu kafeste azap içindesin. Can kuşun, seninle
cins olmayanlara tutulmuş. Ruh, doğan kuşudur, tabiatlarsa kuzgundur.
Doğan kuşu, kuzgunlarla baykuşlardan yaralanır.
İşte can kuşu da,
Sebzvar şehrindeki Ebubekir gibi onların arasında zari, zari ağlayıp
inleyerek kalakalmıştır.
Muhammet Alp Ulug
Harzemşah, tamamı ile mahvolmuş Sebzvar’lılarla savaşa girmişti.
Askerlerini sıkıştırdı. Ordusu, düşmanları öldürmeye koyuldu.
Şehirliler aman diye huzuruna gelip secde ettiler. Kulağımıza küpe
tak, bizi kul et, tek canımızı bağışla. Sana lazım olan her vergiyi
her hediyeyi verelim, onu her yıl çoğaltalım. Ey aslan huylu canımız
senin,bir zamancağız onu bize emanet bırak dediler.
Padişah bana
Ebubekir adlı birisini getirmezseniz canınızı kurtaramazsınız.
Şehrinizden Ebubekir adlı birini bana armağan olarak sunmazsanız, size
kötülük eder, sizi ekin gibi keser biçerim. Ne vergi alırım, ne afsun
dinlerim dedi. Yoluna altın dolu bir çuval getirip, bu şehirden
Ebubekir adlı birini isteme.
Sebzvar’da nasıl
olurda Ebubekir bulunur? Hiç dere içinde ıslanmamış toprak parçası
bulunur mu? Dediler.
Padişah altından yüz
çevirip “A mecusiler” dedi, Ebubekir adlı birisini armağan olarak
getirmedikçe fayda yok. ben çocuk değilim ki altına, gümüşe hayran
olayım.”
Ey zebun kişi sende
secde etmedikçe kıçınla mescidi silip süpürsen kurtulamazsın.
Şehirliler, sağdan, soldan haberciler uçurdular. Bu yıkık yerde bir
Ebubekir var mı nerede? Diye aramaya koyuldular.
Üç gün üç gece koşup
tozduktan sonra bir arık Ebubekir bulabildiler. Yolcuymuş, hastalıktan
yıkık bir yerin bir bucağında kuruyup kalmış. Bir yıkık bucakta
uyuyormuş. Onu görünce, çabuk dediler, kalk seni padişah istiyor.
Senin yüzünden şehrimiz ölümden kurtulacak.
Adam dedi ki: Ayağım
olsaydı, yürümeye kudret bulsaydım gideceğim yere giderdim. Bu düşman
yurdun da kalır mıydım hiç? Sevgililerin şehrine koşar giderdim. Ölü
taşıyan bir salacayı getirip Ebubekir’i üstüne yatırdılar. Hamallara
verip görsün diye Harzemşah’ın huzuruna götürdüler. Bu cihan,
Sebzvar’dır. Tanrı eri, burada zayi olur gider. Harzemşah ulu
Tanrıdır. Bu rezil kavimden gönül istemektedir.
Peygamber, “Tanrı,
suretlerinize bakmaz, kalbe bakar. Kalp işlerinizi düzene koyun”
demiştir. Tanrı, ben sana, bir gönül sahibinden bakarım. Secdene,
altın vermene bakmam bile demektedir. Sen, gönlünü gönül sandın da
gönül sahiplerini aramayı bıraktın. Gönül öyle bir varlıktır ki bu
yedi gök gibi yedi yüz tanesini oraya koysan kaybolur gider. Bu çeşit
gönül kırıklarına gönül deme. Sebzvar’da Ebubekir arama.
Gönül sahibi, altı
yüzlü aynadır. Tanrı, altı cihette de o aynadan nazar eder durur. Altı
cihette bulunan, bu cihetlerden kurtulamayan kişiye Tanrı, o gönül
sahibi vasıta olamadıkça nazar etmez.
Birisini ret ederse
onun için eder. Kabul ederse yine şefaatçi odur. O olmadıkça Tanrı
kimseye rızk vermezi. İşte ben, vuslata ulaşan kişinin ahvalinden bir
miktarcığını söyledim. Tanrı, ihsanını onun eline kor da acınanlara
onun elinden ihsanda bulunur. Onun avucu ile bütünlük denizi
birleşmiştir. O, neliksiz ve niteliksizdir ve tam kemal sahibidir.
Söze sığmayan bu
birleşmeyi söylemenin imkanı yoktur vesselam. Ey zengin, yüzlerce
çuval altın getirsen Tanrı der ki: A iki büklüm adam gönül getir.
Gönül senden razı ise ben de razıyım. Gönül senden yüz çevirmişse ben
de yüz çeviririm. Sana bakmam, o gönle bakarım. Ey canı kapımda olan,
bana armağan olarak gönül getir. Gönül sahibi, seninle nasılsa ben de
öyleyim. Cennetler anaların ayakları altındadır. Halkın anası da odur,
babası da odur, aslı da o. Ne mutlu gönlü deriden bedenden ayırt
edebilen kişiye.
Sen dersin ki işte,
sana gönül getirdim ya. Fakat o der ki: Kutu (şehir), bu gönüllerle
dopdolu. Sen, bana alemin kutbu olan gönlü getir. İnsanın canının
canının canının canı, o gönüldür. İşte onun için o gönüller sultanı,
nur ve ihsanlarla dolu olan gönlü beklemektedir.
Sen günlerce Sebzvar
şehrinde gezip dolaşsan o çeşit bir gönül bulamazsın. Nihayet solmuş,
pörsümüş bir gönül bulur, onu salacaya kor, o tarafa götürürsün.
Ey padişahlar
padişahı, sana gönül getirdim. Bu Sebzvar’da bundan daha iyi gönül
yoktur dersin. O da der ki: A küstah, burası mezarlık mı ki buraya ölü
gönül getiriyorsun? Yürü, padişah huylu gönlü getir ki varlık
Sebzvar’ı onun yüzünden aman bulur. Sanki o gönül, bu cihandan
gizlenmiştir. Çünkü karanlık, ışıkla bir yerde bulunmaz. Birbirlerine
zıttır bunlar. Tabiat Sebzvar’ının, o gönülle düşmanlığı, Elest
gününden miras kalmıştır.
Çünkü o, doğan
kuşudur, dünya şehriyse kuzgun. Kendi cinsinden olmayanı görmek insanı
yaralar. İnsan, kendi cinsinden olmayana yumuşaklık gösterirse
münafıklığından gösterir, onunla uyuşursa bir şey elde etmek için
uyuşur. Çünkü bu leş arayan aşağılık kuzgunun kat,kat yüz binlerce
hilesi vardır.
Münafıklığı kabul
ederlerse kurtulur; münafıklığı, kendisine fayda verecek bir doğruluk
olur. Çünkü gönül sahibi, debdebesiyle beraber bizim pazarımızda
ayıplıdır. Cansız değilsen gönül sahibini ara. Padişaha zıt değilsen
gönülle aynı cinsten olmaya bak. Halbuki riyası, sana hoş gelen,
tabiatına uygun olan kişi, dostundur. Dostundur ama Tanrı’nın dostu
değil ki!
Kim senin huyuna
suyuna giderse sence ya velidir, ya peygamber. Yürü, hava ve hevesi
bırak da bir koku al, o güzelim amber kokusunu duy. Hava ve hevesine
uyarsan dimağın bozulur. Misk ve amber sence hiçbir şeye yaramaz bir
hale gelir. Bu sözün sonu gelmez, halbuki ceylanımız, ahırda bir
yerden bir yere kaçıp durmada.
O göbeği miskli
ceylan, günlerce eşek ahırında işkence çekmekteydi. Karaya vurmuş
balık gibi can çekişmede, çırpınıp durmadaydı. Pislikle misk, adeta
bir hokkaya girmişti.
Bir eşek diyordu ki:
Ha, bu hayvanlar babası, padişahlarla beylerin huyundan susun. Başka
bir eşek, onun gidip gelmesine bakıp alay ederek bir inci bulmuş,
nasıl olur da ucuza satar? Diyordu.
Bir başka eşek,
söyleyin diyordu, bu naziklikle padişahın tahtına çıkıp yaslansın. Bir
başka eşek de çok yemiş, imtilaya uğramış, yemeden kalmıştı. Ceylanı
çağırdı. Ceylan başını kaldırıp, Hayır iştahım yok, kuvvetsizim dedi.
Eşek dedi ki: Biliyorum ki nazlanıyorsun. Yahut da utanıyorsun da onun
için çekinmektesin.
Ceylan kendi
kendisine o yemek senin yemeğin. Senin bedeninin cüzileri, ondan
dirilmekte, tazeleşmekte. Ben çayırlığın arkadaşıyım. Duru sularla,
bağlar, bahçelerle avunur, eğlenirdim. Kaza ve kader, bizi azaba
düşürse o huy, o güzel tabiat nasıl olur da değişiverir?
Yoksul olduysam bile
nasıl olurda yoksulca hareket ederim? Elbisem eskidiyse ben yeniyim.
Ben, sümbülü, laleyi, reyhanı bile binlerce nazla ve istemeyerek
yerdim dedi. Eşek, evet dedi, söylen, mırıldan. Gariplikle çok saçma
şeyler söylenebilir.
Ceylan dedi ki:
Göbeğim, sözlerime tanıklık etmede. Öd ağacı ile ambere bile ehemmiyet
vermemede. Fakat koku almayan, bunları nereden duyacak? Pisliğe tapan
eşeğe o koku haramdır. Eşek, yolda eşek pisliğini koklar. Bu çeşit
mahluklara miski nasıl sunabilirim? O şefaatçi peygamber, bu yüzden
“İslam dünyada gariptir” remzini söylemiştir.
Çünkü zati,
meleklerle hem dem olmakla beraber akrabaları bile ondan kaçarlar.
Halk onun suretine bakar, onu kendilerine cins sanır ama ondaki kokuyu
duymaz. Öküz suretindeki aslan gibi. Onu uzaktan görürsün ama içini
deşmeye kalkışma. Deşersen ten öküzünü terk et. Çünkü o aslan huylu,
öküzü paralar.
Öküz tabiatı, seni
başından eder, hayvanlık huyu, seni hayvanlıktan ayırır. Öküz bile
olsan onun yanında aslan kesilirsin. Fakat sen öküzlükten
hoşlanıyorsan aslanlığı arama