Delikanlım, bu denen
bir konuk evidir. Her sabah, oraya koşa, koşa bir yeni konuk gelir.
Sakın bu, benim boynumda kaldı deme. Şimdicik yine uçar, yokluk
alemine gider. Gayb aleminden gönlüne ne gelirse konuktur onu hoş tut.
Birisine ansızın konuk geldi.
Ev sahibi konuğunu gerdanlık gibi boynuna taktı. Sofra çıkardı,
ağırladı. O gece mahallelerinde sünnet düğünü vardı. Erkek, kadınına
gizlice dedi ki: Bu gece iki yatak ser. Bizim yatağımızı kapı yanına
yap, konuğun yatağını da öbür tarafa. Kadın, olur iki gözümün nuru,
baş üstüne. Hizmetler eder, güler yüz gösteririm, merak etme dedi.
Yatakları yapıp sünnet düğününe gitti.
Yüce konuk, kadının kocası
ile kaldı. Geceleyin kuru, yaş bir çerez çıkardı. Yediler içtiler. O
iki temiz adam, gece geç vakte kadar oturup konuştular, gece yarısına
dek iyi, kötü başlarından geçenleri anlattılar. Çerezden, konuşup
görüşmeden sonra konuk, uykusuzluktan kalktı, kapı yanındaki yatağa
girip yattı.
Adam, utancından ona bir şey
diyemedi, canım, senin yatağın bu taraftaki. Sen yatıp uyuyasın diye
yatağı, şuraya serdik diye bir söz söyleyemedi. Karısı ile
kararlaştırdıklarının aksine, konuk için serilen yatağa girdi, öbür
yatakta da konuk yatıp uyudu. O gece şiddetli bir yağmur başladı.
Bulutların çokluğu, hayret verecek bir derecede idi.
Kadın gelince konuk öbür
taraftadır kocam öbür taraftadır, kapı yanında yatan kocamdır diye,
anadan doğma soyunup yorganın altına girdi, konuğu birkaç kere de
istekle öptü.
Dedi ki: Hani bir şeyden
korkuyordum ya. Başıma geldi mi geldi, geldi mi geldi. Yağmur, çamur
yüzünden konuk kakıldı kaldı. Beylik sabunu gibi elinden çıkmasına
imkan yok. Bu yağmur çamurda o, nereden gidecek? Başına canına and
olsun, adam başımıza kaldı. Konuk bu sözleri duyunca hemen sıçrayıp
dedi ki: Kadın bırak beni. Ayakkabım var benim, çamurdan korkum yok.
Ben gidiyorum, Allah size hayırlar versin. Yolculukta can, bir an bile
eğlenmez. Yolcu derhal geldiği yere dönmeli. Bir yerde kalıp eğlenmek,
yol keser.
Kadın, o soğuk sözü
söylediğine pişman oldu. Çünkü o eşsiz mihman ürküp yola düşüyordu.
Kadın lütfen, hoş gör, ben şaka olsun diye söyledim deyip, secdeler
etti, bir hayli yalvarıp sızlandı ama fayda etmedi. Konuk, yola düşüp
bunları hasret bıraktı.
Bu yüzden adam da yasa battı,
kadın da. Çünkü artık o konuğun yüzünü, leğendeki akisten değil, kendi
yüzünden görmüşlerdi. Konuk gitmede ova, konuğun nuru ile cennet gibi
aydınlanmadaydı. Adam bundan sonra bu işin derdinden utancından evini
konuk evi haline soktu.
Fakat kadının gönlünde de,
erkeğin gönlünde de o konuğun hayali, her an derdi ki: Ben, Hızır’ın
dostuyum size yüzlerce cömertlik hazinesi saçacaktım, fakat ne
yapayım? Kısmetiniz değilmiş.
Konuk evine her gün nasıl bir
yüce konuk gelirse onun gibi her an sana bir fikir gelir. Canım, fikri
bir adam say. Çünkü adam, fikirle değerlidir, fikirle diridir. Gam
fikri, neşe yolunu vurursa gam yeme. O, hakikatte başka neşeler
hazırlamaktadır.
O, hayrın aslından yeni bir
sevinç, yeni bir neşe gelsin diye evi, başkalarından sıkıca süpürür.
Gönül dalındaki sararmış, kurumuş yaprakları ayırır, daldan yeni ve
yeşil yapraklar bitmesine yardım eder. Bu alemden öte bir aleme yeni
bir zevk gelsin diye eski sevinci, kökünden çeker, çıkarır.
Gam, üstü dallarla
yapraklarla örtülü yeni kökü bitirsin diye çürümüş, pörsümüş olan eski
kökü yerinden söküp çıkarır. Gam, gönülden neyi döker, yahut koparırsa
karşılık olarak mutlaka daha iyisini verir. Hele derdin gamın yakın
ehline kul olduğunu iyice bilene daha fazla lütuflarda bulunur.
Bulutla şimşek, asık
suratlılık, ekşi yüzlülük göstermese asma yaprağı, doğuya benzeyen
gülümsemelerini gösterir mi hiç? Kutluluk, kutsuzluk, gönlüne gelir,
konuklar. Bunlar, evden eve giden yıldızlara benzerler. Senin burcunda
konakladı mı onun talihi gibi sen de tatlı bir hale, gel, çevikleş.
Böyle hareket et de o yıldız,
aya gitti, ulaştı mı o gönül sultanına senden şükür etsin. Sabırlı ve
her şeye razı olan Eyyüb, tam yedi yıl Tanrı konuğunu belayı hoş
tuttu. O sert ve yüzü pek ala da tanrıya dönünce ondan yüzlerce çeşit
şükürlerde bulundu da, dedi ki: Eyyüb ben sevgililerini öldürdüğüm
halde sevgisinden bir kere bile yüzünü çevirmedi. Tanrı bilgisine
vefakarlıkta bulundu, utancından bela ile adeta sütle bal gibi
kaynaştı, karıştı. Senin de gönlüne yeniden yeniye belalar geldikçe o
belaları güle güle karşıla.
Ey yaradanım, beni o belanın
şerrinden sakla bekle. O yüzden gelecek ihsanları bana haram etme,
beni o lütuflara kavuştur. Rabbim, uğradığım belalara karşı lütfet de
şükredeyim, geçip giderse ona hasret çekmeyeyim de. O suratı asık
derdi koru. O acılığı şeker gibi tatlı say.
Bulutunda görünüşte yüzü
asıktır ama gül bahçesini bezer, çalı çırpıyı kırar. Gamı bulut gibi
bil de o asık suratıyla pek surat asmaya kalkışma. Belki o inci,
elindedir, olur ya. Onun için çalış çabala da senden razı olsun. Hatta
böyle olmasa bile bu huyu adet edinir, o güzelim huyla huylanır, o
huyu arttırırsın da, başka yerlerde de böyle hareket edersin ve bir
gün birdenbire muhtaç olduğun şeye erişiverirsin.
Neşene mani olan düşünce,
Tanrının emri ile, Tanrının hikmeti ile gelir. Sen ona felaket deme
delikanlım. Belki bir yıldızdır, belki kutluluk kıranındadır. Sen ona
fer-i deme, asıl tut da onunla daima maksadına eriş, üstün çık. Onu
fer-i sayar, muzır tutarsan gözün, aslı gözler durur.
Halbuki bekleyiş, çeşnide
zehirdir adeta. Bu gidişle daima ölüm halinde kalırsın. Onu asıl bil,
kucakla da bekleyiş ölümünden kurtul