Bir bakkal vardı, onun bir de dudusu vardı. Yeşil, güzel sesli ve söyler
duduydu. Dükkanda dükkan bekçiliği yapar; bütün alış veriş edenlere hoş
nükteler söyler, latifeler ederdi. İnsanlara hitap ederken insan gibi
konuşurdu, dudu gibi ötmede de mahareti vardı.
Efendisi bir gün evine gitmişti. Dudu, dükkanı gözetliyordu. Ansızın
fare tutmak için bir kedi, dükkana sıçradı. Duducağız can korkusundan,
dükkanın baş köşesinden atıldı, bir tarafa kaçtı; gülyağı şişesini de
döktü.
Sahibi evden çıkageldi. Tacircesine huzuru kalple dükkana geçti oturdu.
Bir de baktı ki dükkan yağ içinde, elbisesi yağa bulanmış. Dudunun
başına bir vurdu; dudunun dili tutuldu, başı kel oldu. Dudu birkaç
günceğiz sesini kesti, söylemedi.
Bakkal nedametten ah etmeye başladı. Sakalını yolmakta, eyvah,
demekteydi; nimet güneşim bulut altına girdi. O zaman keşke elim
kırılsaydı; o güzel sözlünün başına nasıl oldu da vurdum?
Kuşu yine konuşsun diye yoksullara sadakalar vermekteydi.
Üç gün üç gece sonra şaşkın ve meyus, ümitsiz bir halde dükkanda
otururken, ve binlerce gussaya, gama eş olup; bu kuş acaba ne vakit
konuşacak; diye düşünüp dururken, Ansızın tas ve leğen dibi gibi tüysüz
kafası ile bir Cevlaki geçiyordu. Dudu hemencecik dile gelip akıllılar
gibi dervişe bağırdı:
“Ey kel, neden kellere karıştın; yoksa sen de şişeden gülyağı mı döktün?
“ Onun bu kıyasından halk gülmeye başladı. Çünkü dudu, hırka sahibini
kendisi gibi sanmıştı.
Temiz kişilerin işini kendinden kıyas tutma, gerçi yazıda (aslan
manasına gelen) şir, (süt manasına gelen) şire benzer. Bütün alem bu
sebepten yol azıttılar.
Tanrı Abdallarından az kişi agah oldu. Peygamberlerle beraberlik iddia
ettiler (biz de onlar gibiyiz dediler); Velileri de kendileri gibi
sandılar.
Dediler ki: “İşte biz de insanız, onlar da insan. Bizde uyumaya ve
yemeğe bağlıyız, onlar da. “Onlar körlüklerinden aralarında uçsuz
bucaksız bir fark olduğunu bilmediler. Her iki çeşit arı, bir yerden
yedi. Fakat bundan zehir hasıl oldu, ondan bal. Her iki çeşit geyik
otladı, su içti. Birinden fışkı zuhur etti, öbüründen halis misk.Her iki
kamış da bir sulaktan su içti. Biri bomboş öbürü şekerle dopdolu.
Böyle yüzbinlerce birbirine benzer şeyler var, aralarında bulunan yetmiş
yıllık farkı sen gör! Bu, yer; ondan pislik çıkar... o, yer; kamilen
Tanrı nuru olur. Bu, yer; ondan tamamı ile hasislik ve haset zuhur
eder... o, yer; ondan tamamı ile Tek Tanrı’nın nuru husule gelir. Bu
temiz yerdir, o çorak ve pis yer. Bu temiz melektir o şeytan ve canavar!
Her iki suretin birbirine benzemesi caizdir, acı su da, tatlı su da
berraktır. Zevk sahibinden başka kim anlayabilir?
Onu bul! Tatlı su ile acı suyun farkını işte o anlar. (Zevk sahibi
olmayan) sihri, mucize ile mukayese ederek her ikisinin de esası hiledir
sanır.
Musa ile savaşan sihirbazlar, inatlarından ellerine onun asası gibi asa
aldılar. Bu asa ile o asa arasında çok fark var, bu işle o işin arasıda
pek büyük bir yol var. Bu işin ardında Tanrı laneti var, o işe karşılık
da vade vefa olarak Tanrı rahmeti var. Kafirler inatlaşmada maymun
tabiatlıdırlar. Tabiat, içte, gönülde bir afettir.
İnsan ne yaparsa maymunda yapar; maymun her zaman insandan gördüğünü
yapıp durur. O, “Bende onun gibi yaptım” sanır. O inatçı mahluk aradaki
farkı nereden bilecek? Bu emirden dolayı yapar, o, inat ve savaş için.
İnatçı kişilerin başlarına toprak saç! O münafık, muvafıkla beraber,
inat ve taklide uyup namaza durur; niyaz ve tazarru için değil.
Müminler; namazda, oruçta, hacda, zekatta münafıkla kazanıp
kaybetmektedirler. Müminler için nihayet kazanç vardır, münafıka da
ahirette mat olma.İkisi de bir oyun başındaysa da birbirlerine nispetle
aralarında ne kadar fark var; biri Merv’li öbürü Rey’li!
Her biri kendi makamına gider, her biri kendi adına uygun olarak yürür.
Onu mümin diye çağırırlar, ruhu hoşlanır. Münafık derlerse sertleşir,
ateş kesilir. Onun adı zatı yüzünden sevgilidir. Bunun adının
sevilmemesi, afetleri yüzünden, nifakla sıfatlanmış olan zatından
dolayıdır.
Mim, vav, mim ve nun harflerinde bir yücelik yoktur. Mümin sözü ancak
tarif içindir. Ona münafık dersen... o aşağılık ad, içini akrep gibi
dağlar. Bu ad, cehennemden ayrılmış ve kopmuş değilse niçin cehennem
tadı var? O kötü adın çirkinliği harften değildir. O deniz suyunun
acılığı kaptan değildir.
Harf kaptır ondaki mana su gibidir. Mana denizi de “Ümm-ül-Kitap”
yanında bulunan, kendisinde olan zattır.
Dünya da acı ve tatlı deniz var. Aralarında bir perde var ki birbirine
taşmaz karışmazlar. Fakat şu var ki bu iki denizin her ikisi de bir
asıldan akar. Bu ikisinden de geç, ta... onun aslına kadar yürü.
Kalp altınla halis altın ayarda belli olur. Kalpla halisi, mehenge
vurmadıkça tahmini olarak bilemezsin.
Tanrı kimin ruhuna mehenk korsa ancak o kişi, yakini şüpheden
ayırdedebilir.
Diri bir kişinin ağzına bir sıçrayıp girse o adam, onu dışarı çıkarıp
attığı zaman rahatlar. Binlerce lokma arasında ağzına ufacık bir çöp
girdi mi, diri kişinin hissi onu duyar sezer.
Dünya hissi, bu cihanın merdivenidir, din hisside göklerin merdiveni. Bu
hissin sağlığını hekimden isteyiniz, o hissin sağlığını Habib’den
(H.Muhammed’den) . Bu hissin sağlığı, vücut sağlamlığındandır, o hissin
sağlığı vücudu harabetmektedir. Can yolu, mutlaka cismi viran eder, onu
yıktıktan sonra da yapar.
Ne mutludur ve ne kutludur o can ki mana aşkıyla evini, barkını,
mülkünü, malını bağışlamıştır. Altın definesi için evi harabetmiştir;
fakat o altın definesini elde ettikten sonra o evi daha mamur bir hale
getirmiştir. Suyu kesmiş suyun aktığı yolu temizlemiş, ondan sonra arka
içilecek su akıtılmıştır.
Deriyi yarmış,termeni çıkarmış... ondan sonra orada yepyeni bir deri
bitmiştir. Kaleyi yıkıp kafirden almış, ondan sonra oraya yüzlerce burç
ve hendek yapmıştır.
Hikmetinden sual edilmeyen Tanrı'’nın işini kim anlayabilir, o işin
hakikatine kim erişebilir? Bu söylediğim sözler, ancak anlatmak için
söylenmiş zaruri sözlerdir. Gah böyle gösterir, gah bunun aksini.
Din işinin kühnünü anlamaya imkan yoktur. Ona ancak hayran olunur. Fakat
din işinde hayrete düşen, arkasını ona çevirmiş ondan haberi olmayan bir
hayran değil, sevgiliye dalmış, onun yüzünden sarhoş olmuş, kendisinden
geçmiş bir hayrandır.
Birisinin yüzü sevgiliye karşıdır, öbürünün yüzü yine kendisine doğru.
Her ikisinin yüzüne de bak. Her ikisinin yüzünü de hatırında tut. Hizmet
dolayısıyla yüz tanır olman mümkündür. Zira nice insan suratlı şeytan
vardır. Binaenaleyh her ele el vermek layık değildir.
Kuş tutan avcı, kuşu avlamak için ıslık çalar, ötme taklidi yapar.
Aşağılık kişi dervişlerin sözlerini, bir selim kalpli kişiye afsun
okumak, onu afsunlamak için çalar.
Erlerin huyu açıklık ve sıcaklıktır. Aşağılıkların işi hile ve
utanmazlıktır. Dilenmek için yünden aslan yaparlar. (yol aslanlarının
şekline bürünür, onlar gibi görünürler),
Ebu Museylim’e Ahmet lakabı verirler. Ebu Müseylim’in lakabı yalancı
olarak kaldı, Muhammed’e de akıllar sahibi dendi. O hak şarabının mührü,
şişenin kapağı; halis misktir. Adi şarabın mührü, şişesinin kapağı ise
pis koku ve azaptır. |