Hiçbir ressam var mıdır
ki yaptığı resmi, hiçbir menfaat ümidi gözetmeden yalnız resim yapmak
için yapsın. Hem resim yapmak için yapar, hem de uluların büyüklerin
bir vesile ile kederlerinden kurtulmalarını ister. Çocukların
neşelenmesini, bu resimle ölüp gitmiş dostların, dostlar tarafından
hatırlanmasını diler.
Hiçbir testici yoktur ki
içine su konmasını düşünmeden testisini, sırf testi yapmak için
yapsın! hiçbir kaseci yoktur ki kaseyi ancak kase olmak için yapsın da
içine yemek konmak için yapmasın!
Hiçbir hattat yoktur ki özene
bezene yazdığı yazıyı yalnız yazısını, yazısının güzelliğini göstermek
için yazsın da okumak için yazmasın.
Görünen suret gayp alemindeki
surete delalet eder, o da başka bir gayp suretinden vücut bulmuştur.
Böylece bunları, görüşünün miktarınca ta üçüncü dördüncü, onuncu
surete kadar say dur.
Oğul bunla, satrançtaki
oyunlara benzer... her oyunun faydasını ondan sonrakinde gör. Bu
oyunu, o gizli oyunu oynamak için, onu da diğer bir oyun için...
nihayet o oyunu da bir başka oyun için oynarlar.
Gözünü böylece etraftan
ileriye çevir de ta karşındakini mat edip oyunu kazanıncaya dek ne
oyunlar oynayacaksan hepsini gör. Merdiven basamaklarına çıkmak için
önce birincisine, sonra ikincisine basmak lazım. ikincisi de bil ki
üçüncüsüne çıkmak için kurulmuştur... böyle, böyle merdivenin son
basamağına çıkar dama varırsın.
Yemek meni içindir... meni de
soy sop üretmek, gönlü gözü aydınlatmak içindir. Fakat kısa görüşlü
adam, ilk işten başka bir şey görmez... aklı yerde yetişen otlara
benzer, yere mahkumdur, gezmez dolaşamaz. Otu, ha çağırmışsın, ha
çağırmamışsın... ayağı toprağa kakılmış kalmıştır. Rüzgarın tesiri ile
başını sallasa da baş sallanmasına aldanma.
Başı, ey seher yeli, duyduk,
peki der ama ayağı isyan ediyoruz bırak bizi der. Kısa görüşlüde gezip
dolaşmayı bilmediğinden aşağılık kişiler gibi sürünüp gider... körler
gibi Tanrıya dayanıp adım atar.
Savaşta Tanrıya dayanmaktan
ne fayda çıkar ki? Bu tavla oynayan acemilerin Tanrıya dayanmasına
benzer. Donup kalmamış olan keskin bakışlarsa, ileriyi delip gider,
perdeleri yırtıp görür. Bu bakışa sahip olanlar, on yıl sonra olacak
şeyi şimdicik, hem de gözleri ile görürler.
Böylece herkes bakışı ve
görüşü miktarınca gaybı da görür, geleceği de... hayrı da görür şerri
de. Gözün önünde ardında bir hail kalmadı mı bütün dünya dümdüz olur,
göz, gayp levhini bile okur.
Gözünü ardına çevirdi mi
varlığın başladığı zamandan itibaren büütün macera ve alemin
yaradılışı gözüne görünür! Yer meleklerinin ululuk ıssı Tanrı ile
babamızın halife olması hususunda bahse giriştiklerini duyar görür. Ön
tarafa baktı mı mahşere kadar ne olacaksa onların da hepsi gözünün
önünde canlanır.
Şu halde arkaya bakınca aslın
aslına kadar... önüne bakınca kıyamete kadar her şey gözüne apaçık
görünür. Herkes gönlünün aydınlığı ve cilası nispetinde gaybı görür.
Kim gönlünü daha fazla cilaladı ise daha ziyade görür... ona daha
fazla suretler görünür.
Sen eğer bu arılık Tanrı
lütfu dersen gönlünü arıtmaya muvaffak oluş da onun vergisidir, onun
lütfundandır. O çalışma da o dua da himmet miktarıncadır... “İnsan,
ancak çalıştığını elde eder!” himmeti veren ancak Tanrıdır... hiçbir
saman çöpü, padişahın himmetine sahip değildir.
Tanrının bir adamı bir işe
ayırması, bir işe koşması, dileği, isteği, ihtiyar ve iradeyi men
etmek değildir ki! Fakat talihsize bir zahmet erdi mi o pılısını
pırtısını toplar, küfür ve ,isyan semtine çeker. Talihli birisine bir
zahmet verdi mi o, pılısını pırtısını daha yakına çeker getirir. Kötü
yürekliler, korkularından savaşta kaçma sebeplerini ele alırlar,
onlara yapışırlar. Cesur erlerse yine can korkusundan düşman saflarına
hücum ederler.
Korku ve tasa Rüstem’leri
ileri götürür... o kötü yürekli korkaksa korkusundan olduğu yerde ölür
gider. Bela ve can korkusu mihenktir... onun içindir yiğitler, tehlike
anında korkaklardan ayırt edilirler.
Tanrı Musa’nın gönlüne
vahyetti: “Ey seçilmiş kişi ben seni seviyorum.” Musa ey kerem sahibi
dedi: sebebini söyle de neyse onu arttırayım.
Tanrı dedi ki: Çocuk , anası
kendisine kızsa bile yine anasına sarılır! Ondan başka birisinin
varlığını bile bilmez... ondan mahmurdur, ondan sarhoş. Anası ona bir
sille indirse yine anasına gelir, ona sokulur. Ondan başka kimseden
yardım istemez... bütün şerri de odur, bütün hayrı da o.
Senin hatırında da hayırdan,
şerden bizden başka kimse yok... başka yerlere dönüp bakmıyorsun bile!
Benden başka ne varsa sence taştan, kerpiçten ibaret... ister çocuk
olsun, ister genç, ister ihtiyar, hiç kimseye aldırış ettiğin yok.
Namazda “İyyake nabüdü-
yalnız sana taparız” ve bela vakitlerinde “Sensen başkasından yardım
istemeyiz” demek de buna benzer. Bu “İyyake nabüdü” sözlükte hasrdır
ve ancak ziyanı gidermeye münhasırdır.
“İyyake nestain” de hasr
içindir ve yardım istemeyi yalnız Tanrıya hasreder. Yani bu ayetin
manası şudur: Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım isteriz.