Tanrı’yı
ululamayı bilmeyen bir inatçı, bir gün Murtaza’ya dedi ki: “Peki
yüksek bir yapının damındasın... ey aklı başında olan, Tanrı’nın
koruyacağını biliyorsun değil mi?” Murtaza, evet dedi... o
koruyucudur, ganidir... bizim varlığımızı, bizi ta çocukluğumuzdan
adamlığımıza kadar hep o korur, o görüp gözetir!
Yahudi, peki dedi...
mademki öyledir, kendini bu damdan aşağıya at... Tanrı’nın
koruyuculuğuna tamamı ile güven! Kendini aşağıya at da ben de
adamakıllı inandığını anlayayım, güzelim inanışını, deliliyle göreyim!
Müminler emiri ona
dedi ki: sus, defol git de bu cüret yüzünden canın belaya sataşmasın!
Kulun, iptilalara düşerek Tanrı’yı sınaması hiç yaraşır mı? A nadan, a
budala, kulun ne haddi vardır ki edepsizliğe kalkışıp Tanrı’yı
sınamaya girişsin?
Sınama Tanrı’ya
yaraşır... O, kullarını her an sınar durur. Bu sınamayla da içimizde
gizlediğimiz inanışlarımızı bize apaçık gösterir. Adem, bu suçla, bu
hata ile Hakk’ı sınadım dedi mi hiç? “Padişahım, senin hilmin nereye
kadardır? Onu görmek istedim” gibi bir söz söyledi mi hiç? Ah, bu
mecal kimde var, kimde? Senin aklın şaşmış, pek sersemlemişsin...
özrün günahından beter!
Gök kubbeyi
yücelteni sınamak ha! Sen, bunu ne bilirsin ki? A hayrı, şerri
bilmeyen, sen kendini sına, başkasını değil! Kendini sınadın mı
başkalarını sınamadan vazgeçersin. Şeker parçası olduğunu bildin mi,
şeker yapılan ve satılan yere layık olduğunu da bilirsin.
Sınamaksızın şunu
bil ki Tanrı, yersiz, zamansız şeker göndermez sana. Sınamaksızın şunu
bil ki eğer başsan Tanrı, seni ayakkabı konan yere göndermez! Akıllı
kişi, hiç değerli bir inciyi abdes hane de sidik gölcüğüne atar mı?
Anlayışlı hakim bile buğdayı saman ambarına göndermez.
Mürit, önden giden,
kılavuz olan şeyhi sınamaya kalkışırsa eşektir. Din yolunda onu
sınamaya kalkıştın mı a hakikatten haberi olmayan, sen sınanmış
olursun... Senin cüretin, senin bilgisizliğin çırçıplak olur, aleme
yayılır... yoksa o, bu araştırmayla nereden anlaşılır; nasıl meydana
çıkar?
A yiğidim, bir
zerre, kalkar da dağı tartmağa girişirse terazisi parçalanır gider!
Onlarda kendi akıllarınca bir terazi düzenler de Tanrı erini o
teraziyle tartmağa kalkarlar! Halbuki o, akıl terazisine bile
sığmaz... akıl terazisini bile kırar, parçalar! Onu sınamak, ona
emrine göre hükmetmek gibidir... öyle bir padişaha buyruk buyurtmaya
kalkışma sakın!
Hiç ressamlar, öyle
bir ressamı sınayabilir, öyle bir ressama hüküm yürütebilir mi? Eğer
ressama bir sınama belirdiyse, ressam bir sınama bilgisine sahip
olsaydı onu da çizen yine o ressam değil midir? Artık o ressamın
bilgisindeki suretler nazaran bu ressamın çizdiği suret nedir ki?
Sana bir sınama
vesvesesi geldi mi onu kötü talih bil... gelip çatmış, boynunu
vurmuştur! Böyle bir vesveseye uğradın mı çabucacık Tanrı’ya dön
secdeye var... Secde yerini gözyaşınla ısla... ey Tanrı, beni bu
şüpheden kurtar de! Sınamayı diledin mi işte o zaman din mescidin
keçiboynuzuyla dolu demektir!