Bir vaiz
vardı... mimbere çıktı mı yol kesenlere duaya başlar, ellerini
kaldırıp “Yarabbi, kötülere, fesatçılara, isyancılara merhamet et!
Hayır sahipleriyle alay edenlerin hepsine, bütün kafir gönüllülere,
kiliselerde bulunanlara merhamette bulun” derdi. Temiz kişilere hiç
dua etmez, kötülerden başkasına duada bulunmazdı.
Ona “Hiç böyle bir
adet görmedik... sapıklara dua etmek mürüvvet değildir” dediler. Dedi
ki: “ Ben onlardan iyilik gördüm... bu yüzden onlara dua etmeyi adet
edindim. O kadar kötülükte bulundular, o derece zulüm ve cevir ettiler
ki nihayet beni şerden kurtardılar, hayra ulaştırdılar.
Ne vakit dünyaya
yöneldimse onlardan eziyetler gördüm, meşakkatler çektim, dayaklar
yedim. Bu yüzden de iyilik tarafına kaçardım... beni o kurtlar yola
getirirlerdi. Benim iyiliğime sebep oldular... ey aklı başında adam,
bu yüzden onlara dua etmek, boynumun borcudur benim!”
Kul dertten, elemden
Tanrı’ya sızlanır, uğradığı zahmetten yüzlerce şikayette bulunur.
Tanrı da der ki: Gördün ya, nihayet dert ve zahmet, seni, bana
yalvarır bir hale getirdi, seni doğrulttu, Sen, seni yolundan
alıkoyandan, bizim kapımızdan uzaklaştırıp kovandan şikayette bulun!
Hakikatte her düşman
senin ilacındır... sana kimyadır, seni faydalandırır, gönlünü alır
senin! Çünkü ondan kaçar, halvet bucaklarına sığınır, Tanrı lutfundan
yardım dilersin. Dostlarınsa hakikatte düşmanlarındır; onlar seni
Tanrı tapısından uzaklaştırır, seni meşgul ederler!
Bir hayvan vardır ki
adına porsuk derler... dayak yedikçe şişmanlar, semirir, semirir. Ona
sopayı vurdukça iyileşir. Sopa vuruldukça semirir, büyür... İşte
müminin canı da hakikatten bir porsuktur, o da zahmet ve meşakkatlerle
kuvvetlenir, semirir.
Bu yüzden
peygamberler eziyetlere, zahmetlere uğradılar... onların çektikleri
meşakkat, bütün cihan halkının çektiği meşakkatten daha üstündü, daha
artıktı! Çünkü canları da, bütün canlardan daha büyük, daha üstündü...
onun için de onların uğradıkları belaya başka bir taife uğramadı.
Deri, ilaçlarla
belalara uğrar da Taif derisi güzel bir hale girer. Yoksa ona o acı ve
keskin ilaçlar sürülmeseydi pis pis kokar, berbat bir hale gelirdi!
İnsanı da tabaklanmamış deri say... rutubetten nem kapar, çirkin bir
hale gelir, ağır ağır kokar!Sen, ona acı ve keskin ilaçları fazlaca
ver de temizlensin, latif bir hale gelsin, semirsin!
Buna kudretin yoksa
senin dileğin olmaksızın Tanrı bir zahmet verirse ona sabret, ona razı
ol! Çünkü dosttan gelen bela, sizi temizler... onun bilgisi, sizin
tedbirlerinizden üstündür! Bir adam, belada safa görürse
bela,tatlılaşır... hasta iyileştiğini görünce ilaç, kendisine hoş
gelir. Mat olduğu halde kazandığını görür de “ Ey sözlerine, özlerine
inanılır kişiler, beni öldürün!” der.
Bu kötü kişi de
başkasına fayda verdi ama kendi hakkında merdut bir adam kesildi.
İmandan gele merhamet, ondan alındı... Şeytan sıfatı olan kin, ona
çattı, sataştı! Hiddetin, kinin yapılıp düzüldüğü tezgah oldu... bil
ki kin, sapıklığın, kafirliğin temelidir!
Akıllı birisi,
İsa’ya “Alemde her şeyden daha sarp, daha güç nedir? Diye sordu. İsa
dedi ki: “Ey can, en sarp, en güç şey, Tanrı gazabıdır. Çünkü o
gazaptan cehennem bile su gibi titrer!” Adam “Peki, bu Tanrı
gazabından nasıl aman bulmalı?” deyince İsa şöyle cevap verdi:
“Kızdığın zaman kızgınlığına uyamamak gerek!” Kötü kişi bu kızgınlığın
madenidir... onun çirkin kızgınlığı yırtıcı canavarların kızgınlığını
da geçer! O hünersiz kişi, kızgınlıktan vazgeçmekten başka Tanrı’dan
ne rahmet umabilir ki?
Gerçi bunların
alemde bulunmamasına imkan yok; bunlar da lazım bu dünyaya... fakat bu
sözü söylemek, onları büsbütün sapıklığa atmaktır! Dünyada çare yok,
sidik de bulunur; bulunur ama arı duru su değildir ya!