Kan dökücü oğuz
Türkleri, malları yağma etmek üzere bir köye girdiler. O köyün
eşrafından iki kişi yakalayıp birini öldürmeye niyet ettiler. Öldürmek
üzere elini bağladıkları zaman dedi ki : “ Padişahlar yüce erler. Niye
benim kanıma kastediyorsunuz. Neden benim kanıma susadınız?
Öldürülmemde ki maksat, garaz ne? Görüyorsunuz ya, gördüğünüz gibi
yoksulum, çırçıplak bir adamım”
Oğuzların biri “
arkadaşın korksun, ürksün de altınları çıkarsın diye öldürüyoruz”
dedi. Adam “o benden yoksul” deyince oğuz “ haber verdiler onun altını
var” dedi. Adam dedi ki : “Madem ki bizim ikimizden bir şey
umuyorsunuz, evvela onu öldürün de ben korkayım, altınların yerini
göstereyim!”
Şimdi sen de
Tanrının keremine bak ki biz ahir zamanda geldik Zamanlardan
sonuncusu, ilk devirlerden daha üstündür. Hadiste “ Ahirunes Sabikun”
denmektedir. Merhamet sahibi Tanrı, Nuh ve Hud kavimlerinin helakini
bize gösterdi. Biz korkalım ibret alalım diye onları kahretti. Ya aksi
olsaydı vay haline!
Peygamberlerden
hangisi, suça, ayıba dair bir şey söylediyse taş gibi katı gönüle,
kapkara cana Tanrı fermanlarına ehemmiyet vermemeye yarın ki ahret
gününün düşünmeyip rahatça keyfine bakmaya, bu aşağılık dünyaya heves
etmeye,bu aşağılık dünyaya aşık, karılar gibi nefse zebun
olmaya,nasihat edenlerden kaçmaya, temiz kişilerle buluşmaktan
çekinmeye,gönüle gönül ehline karşı yabancı durmaya, padişahlara hile
düzmeye, onlara karşı tilkilik yapmaya kalkışmaya, gözü tok kişileri
yoksul sanmaya,onlara haset edip gizlice düşman olmaya dair söyledi.
Onlardan biri
verdiğin bir şeyi kabul ederse yoksul dersin kabul etmezse riyakar ve
mürai! İnsanlara karışırsa tamahkar dersin. Karışmaz, çekingen
davranırsa kibirli! Yahut da münafıklar gibi “ Çoluğun, çocuğun
nafakasını kazanmaya uğraşıyorum, ne başımı kaşımaya vaktim var , ne
din kaydına düşüp ibadet etmeğe!
Lütfet, bizi
himmetle bir an da sonunda biz de velilerden olalım” diye mazeret
serdedersin. Fakat bu sözde, dertten aşktan değildir. Adeta uyuyan bir
adamın bir aralık uyanıp sayıklayarak tekrar uykuya dalmasına benzer.
“Ayalimin rızkını kazanmaktan başka bir şey yapmıyorum. Ne çare?
Dişimle, tırnağımla çalışıp çabalıyor, helalinden kazanıyorum” dersin.
Ey sapıklara
karışan, ne helali? Senin kanından başka helal göremiyorum. Çare
Tanrıdandır. Lokmandan değil. Çare dindendir puttan değil! Ey aşağılık
dünyaya bile sabredemeyen, bu yeryüzünü güzel bir tarzda döşeyen
Tanrıya nasıl sabredebiliyorsun?
Ey naz ve nimete
bile sabredemeyen, kerim Tanrıya nasıl sabredebiliyorsun? Ey temize,
pise bile sabırsız, yaradanına nasıl sabredebiliyorsun? Nerede bir
Halil ki mağaradan çıkıp ayı görünce “ Bu benim Rabbim”dedikten sonra
battığını görünce kendisine gelip “ Nerede kainatı yaratan Tanrı?”
desin.
Ben bu iki
meclis sahibini görmedikçe iki alemi de görmek istemem. Tanrı
sıfatlarını görmedikçe ekmek bile yesem boğazımda kalır. Onun yüzünü
görmedikçe, onun gülünü , gül bahçesini temaşa etmedikçe lokma nasıl
siner? Tanrıyı ummadan bu suyu bir an bile kim içer? Ancak öküz ve
eşşek!
Hayvan gibi
olanlar, hatta ondan da aşağı bir dereceye düşmüş bulunanlar, hileyle
dolu olsa bile yine pis, murdar, kokmuş kişilerdir. Böyle kişinin
hilesi de baş aşağı olmuştur. Kendisi de. Zamanı geçip gitmiş, günü
bir türlü gelmez olmuştur. Düşüncesi körleşmiş aklı bozulmuş ömrü hiçe
gitmiştir. Elif gibi hiçbir şeyi yoktur! “ ben de bu düşüncedeyim”
dese bile bu da o nefsin hilesinden,masalındandır.
“ Tanrı
yargılayıcıdır, merhametlidir” demesi de aşağılık nefsin hilesinden
başka bir şey değildir. Ey elimde ekmeğim yok diye gamdan ölen, Tanrı
yargılayıcı ve merhametliyse ya bu korku ne?