İsa ile bir ahmak yoldaş oldu. Gözüne yol üstünde ölü kemikleri
erişince, “ Yoldaş ölüleri diriltmek için okuduğun o yüce adı, bana da
öğret de bir iyilikte bulunayım, o adı okuyup kemiklere can vereyim”
dedi.
İsa dedi
ki : “sus Bu senin sözünün harcı değil! Nefesin yağmurlardan daha arı,
duru olması o nefes sahibinin melkelerden daha idrakli bulunması
lazımdır. Adem ömürlerce yandı, yakıldı da arındı; felekler hazinesine
emin oldu. Sende sağ eline bir sopa aldın ama senin elin nerede,
Musa’nın eli nerede” O ahmak “ Benim sırlara kabiliyetim yoksa o adı
bu kemiklere sen oku” dedi.
İsa dedi
ki: “ Yarabbi, bunlar ne sırlardır? Bu ahmağın şu mücadeleye girişmesi
nedendir? Bu hasta nasıl oluyor da kendi derdiyle uğraşmıyor? Bu
murdar herif neye kendi canını derdine düşmüyor? Kendi ölüsünü bıraktı
da yabancı bir ölüyü diriltmeye kalkıştı!” Tanrı ,Gerileme de
gerilemeyi arar. Diken eken ancak yeşermiş taze diken elde edebilir.
Dünyada diken eken kişi, Sakın ektiğin dikeni gül bahçesinde arama! O,
eline gül bile alsa diken olur. Bir dosta varsa dost,yılan kesilir.
şaki kötülüklerden çekinen kişinin kimyası hilafına zehir ve yılan
kimyasıdır (her şeyi zehirler, her şey ona karşı yılan haline gelir.)
İsa, o
gencin isteğiyle kemiklere Tanrı adını okudu. Tanrının hükmü, o çiğ
herif için o kemikleri diriltti. Aradan bir kara aslan da dirilip
sıçradı, ahmağa bir pençe vurup öldürdü. Kellesini kopardı, hemen
beynini yere akıttı. Kafasında bir ceviz içi kadar beyin bile yoktu.
Zaten beyni bile olsaydı o kırılmakta, o helak olmakla ancak bedeni
zail olur,ruhu kalırdı. İsa, Aslana “Neden derhal onu paraladın” dedi.
Aslan “ Sen ondan sıkılmış, perişan bir hale gelmiştin de ondan” diye
cevap verdi. İsa “ o, halde niçin kanını içmedin ?” deyince de dedi
ki: “O benim rızkım değildi. Bana nasip olmamıştı”
Nice
kişiler vardır ki, o kükremiş aslan gibi avını yemeden dünyadan
gitmiştir. Kısmeti bir saman çöpü bile değilken hırsı dağ kadar
Tanrıya yüzü yok, Alem yanında kadir kıymet kazanmış! Ey bize güç
şeyleri kolaylaştıran Tanrı ! Bizi abes ve boş şeylerden kurtar. Bize
rızk diye gösterdin, halbuki tuzakmış.
Bize her
şeyi olduğu gibi göster. O aslan “Ey Mesih, bu avlanma ancak ibret
içindi. Eğer benim dünyada rızkım olsaydı, ölülerle ne işim vardı,
nasıl olurdu da ölürdüm? Fakat berrak suyu bulup da eşek gibi içine
işeyenin layığı budur. Eşek o ırmağın kadrini bilse ayağını sokacağı
yerde başını kaldırdı. Hayat veren bir suya sahip öyle bir peygamber
bulur da, “ Ey Abıhayat sahibi, bizi ol, emriyle dirilt” deyip nasıl
ölmez? Dedi.
Sen de
kendine gel köpek nefsini, diriltmeyi isteme. Çünkü o nice zamandır
senin düşmanındır. Bu köpeği can avından alıkoyan kemiğin başına
toprak! Köpek değilsen neden kemiğe aşıksın, sülük gibi neden kanı
seviyorsun? O ne biçim gözdür ki görmez,sınamalarda ancak rüsva olur.!
Zanlarda
bazen hata olur; fakat bu ne biçim zandır ki yoldan kör olarak
gelmektedir! Ey başkalarına ağlayan göz, gel, bir müddetçik otur da
kendine ağla! Dal, ağlayan buluttan yeşerir, tazeleşir. Çünkü mum,
ağlamakla daha aydın bir hale gelir. Nerede ağlıyorlarsa orda otur,
çünkü sen ağlamaya daha layıksın! Çünkü fani ayrılıkta olanlar, baki
olan laf madeninden gafildir. Çünkü gönülde taklit nakşı var; yürü
bendini göz yaşıyla yık!
Taklit,
her iyiliğin afetidir. Sağlam bir dağ bile olsa hakikatte samandan
ibarettir. Kör; kuvvetli ve tez kızar olsa bile bir et parçasıdır,
gözü yok! Kıldan ince bir söz söylese bile gönlünün, o sözden haberi
olmaz. Kendi sözüyle sarhoş olur ama onunla şarap arasında ne kadar
yol var! Irmağa benzer, su içemez ki su ,arktan su içecekler için akıp
gider. Onun içindir ki, su içemez ki!
Taklide
düşen ney gibi feryat eder ama ancak o feryadı dinlemek isteyen için.
Mukallit,söz söylerken ağlasa bile habisin maksadı, ancak tamahtır.
Ağlar da yanık sözler söyler. Fakat kendisinde yanan yürek nerede,
yırtılan etek nerede? Muhakkikla mukallit arasında çok fark vardır.
Bu Davut
gibidir, öbürü ses gibi! Bunun sözleri yanıklıktan doğar, öbürüyse
söylenmiş köhne sözleri belleyip nakleder. Kendine gel, kendine gel! O
hüzünlü sözlere kapılma. Öküzün üstünde de yük var, kağnı da feryat
edip ağlıyor! Ama mukallit de sevaptan mahrum değildir. Hesaba gelince
ağlayıcıya da para verirler. Kafir de Tanrı der, mümin de. Fakat
ikisinin arasında adamakıllı fark var. O yoksul ekmek için Tanrı der,
haramdan çekinense candan,gönülden.
Eğer yoksul, söylediği
sözü bilseydi gözünde ne az kalırdı, ne çok! Ekmek isteyen yıllardır
Allah der, fakat saman için Mushaf taşıyan eşeğe benzer. Dudağındaki
gönlünden doğsa, gönlünü aydınlatsaydı bedeni ,zerre,zerre olurdu.
Şeytanın adı büyü yapmaya yarar,sen de Tanrı adıyla mangır elde
edersin!
|