Bir bedevi,
devesine iki dolu çuval yüklemiş, birisi onu lafa tuttu. Vatanından
sorup konuşturdu ve o suallerle bir hayli inciler deldi. Sonra dedi ki:
“ o iki çuvalda ne dolu? Doğruca söyle!” Bedevi “ bir tanesinde buğday
var. Öbürü kum, yiyecek bir şey değil1” dedi. Adam “ neden bu kumu
doldurdun” diye sordu.
Bedevi cevap
verdi: “ O çuval boş kalmasın diye”. Adam; “ Akıllılık edip buğdayın
yarısını bu çuvala, yarısını da öbür çuvala koy. Bu suretle hem çuvallar
hafifler, hem devenin yükü “ dedi. Bedevi bu fikri pek beğenip “ Ey
akıllı ve hür hakim, böyle bir ince fikir, böyle bir güzel rey sahibi
olduğun halde neden böyle çırçıplaksın, yaya yürüyor, yoruluyorsun?”
Dedi. O iyi kalpli bedevi, hakime acıdı, onu deveye bindirmek istedi.
Tekrar “ Ey güzel sözlü hakim, birazcık halinden bahset. Böyle bir
akılla, böyle bir kifayetle sen ya vezirsin ya padişah. Doğru söyle!”
dedi. Hakim dedi ki: “ İkisi de değilim, halktan bir adamım. Halime
elbiseme baksana!” bedevi “ Kaç deven, kaç öküzün var?” diye sordu.
Hakim cevap verdi:
“ Uzun etme. Ne ona malikim, ne buna!” Bedevi, “ peki, bari dükkanındaki
mal ne, onu söyle!” dedi. Hakim dedi ki “ Benim dükkanım nerede, yerim
yurdum nerede? Bedevi, öyleyse paranı sorayım: sen yapayalnız
gidiyorsun, hoş nasihatlar da bulunuyorsun, ne kadar paran var?
Alemdeki bakırları
altın yapacak kimya senin elinde, akıl ve bilgi incilerin tümen, tümen
dedi!” dedi. Hakim, “ Ey Arabın iftiharı, vallahi para şöyle dursun, bir
gecelik yiyecek alacak mangırım bile yok. Yalınayak başı kabak koşup
duruyorum. Kim, bir dilim ekmek verirse oraya gidiyorum. Bu kadar
hikmet, fazilet ve hünerden ancak hayal ve baş ağrısı elde ettim”
deyince; Arap dedi ki : “ yürü, yanımdan uzaklaş. Senin nuhusetin benim
başıma da çökmesin. O şom hikmetini benden uzaklaştır. Sözün zamane
halkına şom. Ya sen o yana git, ben bu yana gideyim. Yahut sen önden
yürü, ben arkadan yürüyeyim. Bir çuvalımda buğday, öbüründe kum olması,
senin hikmetinden daha iyi be hayırsız! Benim ahmaklığım, çok mübarek
bir ahmaklık. Gönlümde azığım var, canım pehrizkar!”
Sen de şekavetin
azalmasını istiyorsan çalış, sendeki hikmet azalsın. Tabiattan doğan,
hayalden meydana gelen hikmet, Tanrı nurunun feyzinden nasipsiz bir
hikmettir. Dünya hikmeti, zannı, şüpheyi attırır, din hikmetiyse insanı
feleğin üstüne çıkarır. Ahir zamanın adi ukalası, kendileri evvelce
gelenlerden üstün görürler. Hileler öğrenip ciğerler yakmışlar, hileler,
düzenler bellemişlerdir. Asıl sermaye iksiri olan sabrı, ihsanı,
cömertliğiyle vermişlerdir.
Fikir ona derler
ki bir yol açsın. Yol ona derler ki önüne bir padişah çıkagelsin.
Padişah ona derler ki kendiliğinden padişah olsun; hazinelerle,
askerlerle değil. Zira kendiliğinden padişah olursa padişahlığı,
Ahmet’in pak dininin yüceliği gibi ebedidir. |