Bu
Mesnevi bir müddet gecikti. Kanın süt olması için bir zaman lazımdır.
Bahtın yeni bir çocuk doğurmadıkça kan, tatlı süt haline gelmez. Bunu
güzelce duy. Hak Ziyası Hüsamettin, göğün yücesinden tekrar dizgin
çevirince yine Mesneviye başlandı. Hakikatler miracına gitmişti, o
yüzden onun baharı olmadığı cihetle koncalar açılmamıştı.
Denizden
tekrar kıyıya dönünce Mesnevi şiirinin çengi de düzeldi, çalınmaya
başlandı. Ruhların cilası olan Mesneviye, yeniden recebin on beşinci
günü başlandı. Bu alışverişe başlayış tarihi, (Hicri) 662 tarihiydi.
Bir bülbül buradan uçup gitti, dönüp yine geri geldi. Bu manaları
anlamak için doğanlaştı. Bu doğanın konağı, padişahın kolu olsun; bu
kapı, halka ebediyen açık kalsın.
Bu
kapının afeti, heba şehvettir. Yoksa burada daima şerbetler içilir
durur. Bu ağzı kapa da o alemi gör. O aleme gözbağı, boğaz ve ağızdır.
Ey ağız, sen esasen cehennemin bir alevisin! Ey cihan, sen zaten bir
berzaha benzersin! Baki nur, aşağılık dünyanın ardındadır. Saf süt,
kan nehirlerinin ardındadır. Oraya ihtiyarsız bir attın mı. sütün
karışır, kan haline gelir.
Adem
peygamber. Nefis zevkine bir adım attı, cennetin baş köşesinden
ayrılma zinciri, boğazına geçti. Melek, Şeytan!dan kaçar gibi ondan
kaçmaya başladı. Bir lokma ekmek için ne kadar gözyaşı döktü. Gerçi
cüret ettiği suç bir kıl kadardı. Fakat o kıl iki gözde bitmişti.
Adem, o hususta meşverette bulunsaydı pişman olup özürler serdetmezdi.
Çünkü
bir akıl, başka bir akılla birleşti mi; kötü işe, kötü söze mani olur.
Fakat nefis, başka bir nefisle dost olursa cüzi akıl muattal olur, bir
işe yaramaz. Yalnızlıktan ümitsizliğe düşünce güneş gibi bir
sevgilinin gölgesi altına gir. Yürü, tez bir Tanrı dostu ara. Böyle
yaptın mı, Tanrı, senin dostun olur. Halvette oturup gözünü yuman da
bunu yine dosttan öğrenmiştir.
Ağyardan
halvet etmek gerek, yardan değil. Kürk, kışın işe yarar, baharın
değil. Akıl başka bir akılla birleşti mi nur artar, yol meydana çıkar.
Fakat nefis, bir başka nefisle sevinir, gülerse karanlık çoğalır, yol
gizlenir.
Ey avcı,
dost senin gözündür. Onu çerçöpten arı tut. Sakın dil süpürgesiyle ona
toz kondurma. Göze tozu toprağı hediye götürme. Zira mümin, müminin
aynası olunca yüzü buğulanmadan kurtulur. Mahzunluk zamanında dost,
can aynasıdır. Aynanın yüzünü nefesle buğulandırma. Nefesinden
buğulanıp yüzünü senden öretmemesi için her nefeste soluğunu tutman
lazım. Topraktan aşağı mısın ki ? Toprak bile sevgiliyi bulunca bir
bahar yüzünden yüz binlerce çiçeğe kavuştu. O yaş ağaç sevgiliyle
buluşunca hoş bir hava yüzünden baştan ayağa açıldı, donandı.
Fakat
gözün aykırı bir dost görünce başını, yüzünü yorgana çekti. “ kötü
dostla ünsiyet, belaya bulaşmaktır. Mademki o geldi, bana uyumak
düşer. Uyuyayım da Eshabı Kehif’ten olayım. O sıkıntıda o minnette
mahpus kalmak, Dıkyanus’tan iyi” dedi. Eshabı kehif’in uyanıklığı,Dıkyanus’a
kulluk etmekti. Fakat uykuları; şereflerini, haysiyetlerini korumuş
oldu.
Bilgiyle
uyumak uyanıklıktır. Vay bilgisizle oturan uyanık kişiye ! kargalar,
güz mevsimi otağlarını kurdular mı, bülbüller gizlenir ve susarlar.
Çünkü gül bahçesi olmayınca, bülbül sükut eder. Güneşin kayboluşu,
uyanıklığı öldürür. Ey güneş ! Sen yeraltını aydınlatmak üzere bu gül
bahçesini terk ediyorsun. Fakat marifet güneşi, bir yerden bir yere
gitmez, o güneş dolunmaz. Onun tanyeri akıl ve candan başka bir yer
değildir. Hele işi gücü ; gündüz olsun gece olsun, alemi aydınlatmak
olan o cihanın kemal güneşi hiç kaybolmaz.
İskender’sen gün doğusuna gel. Ondan sonra nereye gidersen nurlusun,
kuvvetlisin! Ondan sonra nereye varsan orası doğu olur; doğrular senin
batına aşık kesilir. Senin yarasa duygun batıya doğru koşmakta,
inciler saçan duygun da doğuya doğru akmakta. Ey atlı ! Duygu yolu,
eşeklerin yoludur.
Ey
eşeklere karışan, utan! Bu beş duygudan başka beş duygu daha vardır. O
duygular kırmızı altın gibidir, bunlar bakır gibi. Tanıyışta anlayışta
mahareti olanlar, o pazarda nasıl olur da bakır duyguyu altın duygu
gibi alırlar? Bedenlerin duygusu, zulmet gıdası yemekte, can
duygusuysa bir güneşten çerezlenmekte.
Ey
duygularını derleyip toplayarak gayp alemine götüren! Musa gibi elini
koynundan çıkar. Ey sıfatları marifet güneşi olan! Bu alem güneşi, bir
sıfatla mukayyettir. Halbuki sen gah güneş olursun gah, deniz. Gah
Kafdağı kesilirsin, Gah Anka. Fakat hakikatte sen ne bu olursun, ne o.
Ey vehimlerden uzak, ey ilerden ileri!
Ruh
ilimle akılla dosttur. Ruhun Arapça’yla, Türkçe’yle ne işi var? Ey
naakşı, sureti olmayan! Bunca nakışlar, bunca suretlerle, sana hem
müşebbih hayran olmuştur, hem muvahhit! Gah müşebbihi muvahhit
yapmakta, gah suretler mu vahidin yolunu kesmekte. Gah sarhoşlukla
sana Ebül Hasen der, gah ey yaşı küçük ey bedeni taze ve yumuşak güzel
diye hitabeder. Bazan da kendi suretini viran eder ve bunu, sevgiliyi
tenzih etmek için yapar.
Duygu
gözünün mezhehi, İtizaldir. Akıl gözüyse vuslata kavuşmuştur,
Sünni’dir. İtizale uyan, duyguya kapılmıştır. Fakat sapıklıktan
kendini sünni gösterir. Duyguda kalan kişi, Mutezili’dir. Sunni’yim
dese de cahillikten der. Duygudan çıkan kişi Sünni’dir. Gören göz, izi
hoş akıl gözüdür. Hayvan duygusu padişahı görseydi öküzle eşek de
tanrıyı görürdü. Sen de hayvan duygusundan başka, heva ve hevesten
dışarı bir duygu olmasaydı.
Adem
oğulları; nasıl olurda mükerrem, nasıl olur da hayvanla müşterek duygu
ile sırra mahrem olurlardı? Sen suretten kurtulmadıkça Tanrıya surette
sığmaz, yahutb sığar demen, aslı olmıyan bir sözden ibarettir. Tasvire
sığar, yahut sığmaz bahsi; tamamiyle iç olmuş, suretten kurtulmuş
adamın harcıdır. Eğer körsen teklif yoktur. Değilsen yürü, var; sabır
kurtuluşun anahtarıdır. Sabır ilacı, gözlerin perdesini de yakar,
göğüsleri gönülleri de yarıp açar. Gönül aynası saf ve pak bir hale
gelince sudan, topraktan hariç suretler görürsün.
Nakşı da
müşahede edersin, nakkaşı da. Devlet yaygısını da, onu döşeyeni de.
Sevgilimin hayali bana Halil gibidir. Sureti put ama manası putları
kırmakta. Tanrıya şükrolsun ki o zahir olunca can onun hayalinden,
kendi hayalini gördü. Kapısının toprağı, gönlümü teşhir etti. Senin
toprağına karşı ululananın toprak başına.!
Dedim
ki; Eğer güzelsem bu güzelliği onun lütfu olarak kabul ederim.
Değilsem zaten çirkinlikler bile bana güler! Çaresi şu: Kendime
bakayım kendime çeki düzen vereyim. Bakalım, ona layık mıyım, değil
miyim? O güzeldir, güzelliği sever. Taze bir delikanlı, kart bir
ihtiyarı nasıl seçer? Temizler, kimlerindir? Temizlerin. Şu
meydandadır: Güzel güzeli sever, güzeli ister. Şunu bil ki güzel
güzeli cezbe der. “ Temizler,temizler içindir” ayetini oku!
Alem de
her şey, bir şey cezbe der. Sıcak sıcağı çeker , soğuk soğuğu. Aslı
olmayan, aslı olmayanları çekmektedir, bakilerde bakilerden sarhoş
olmakta. Cehennem ehli olanlar, cehennem ehli olanları cezbe der. Nura
mensup olanlar, ancak nura mensup olanları ister. Gözünü yumdun mu
canın kopuyormuş gibi bir eleme, bir ızdıraba düşersin. Gözün,
gündüzün nurundan ayrılmaya sabrı yoktur.
Gözünü
yumdun mu tasalanır, gama, gussaya düşersin. Gözün nuru, gündüzün
nurundan ayrılamaz. Senin tasan, gam ve gussan; hemencecik gündüzün
nuruna kavuşmak isteyen göz nurunun cazibesinden ileri gelir.
Gözün
açıkken de tasalanırsan bil ki sıkıntı gönlünün iki gözü de kapalı
olduğundandır. Gönül gözü kıyasa sığmaz bir ziya arayıp durmaktadır. O
iki ebedi nurun firkati seni tasalandırmaktadır. Onu koru! O madem ki
beni çağırmakta, ben de kendime bakayım. Onun cazibesine layık mıyım,
yoksa çirkin miyim?
Bir
güzel, peşine bir çirkini takarsa onunla alay ediyor demektir. Acaba
yüzümü nasıl göreyim? Ne renkteyim ki, gündüz gibi miyim gece gibi mi?
Diye can suretimi hayli zamandır arayıp duruyordum. Fakat suretim
kimseden görünmüyordu. Nihayet dedim ki ayna neden icadedilmiş, ne
güne yarar? Herkes nedir, kimdir, kendisini bilsin diye değil mi?
Demirden yapılma ayna suretler içindir. Can yüzünün aynasıysa çok
pahalı, çok değerlidir. Can aynası ancak sevgilinin yüzüdür. O
sevgilinin yüzü ki, o diyardan.
Dedim
ki: Ey gönül sen külli bir ayna ara. Denize git, ırmaktan iş bitmez!
Kul, bu istek yüzünden civarına geldi. Meryem’i hurma fidanına derdi
çekti. Gönlüm gözünü görünce o görmemiş göz yok oldu; gönlüm gözün ta
kendisi kesildi. Seni ebedi olarak külli bir ayna gördüm. Gözün den
kendi suretimi müşahede ettim. Nihayet ben beni buldum, iki gözünde
aydın bir yol gördüm, dedim
Vehmin;
kendine gel o senin hayalindir. Kendini hayalinden ayırdet dedi.
Suretim gözünden seslendi: Birlikte ben senim sen de bensin. Hayal bu
zevali olmayan aydın gözdeki hakikatlardan nasıl yol bulur da girer?
Suretini, benden başkasının gözlerinden görürsen onu hayal bil, onu
reddet! Çünkü benden başkası, gözüne yokluk sürmesi çekmekte hakikatte
yok olan şeylerle gözünü sürmelemekte. şarabı, Şeytanının tasvirinden
tatmaktadır.
Onun
gözü hayal ve yokluk evidir. Hulasa o yokları var görür. Benim gözüme
ululuk sahibi Tanrının sürmesiyle sürmelenmiştir. Varlık evidir, hayal
evi değil. Gözünde bir tek kıl olsa hayalin de gevher, yeşim taşı gibi
görünür. Hayalinden tamamıyla geçersen o vakit yeşim taşını
ayırdedebilirsin. Ey gevher tanıyan kişi, bir hikaye dinle de meydan
da ve apaçık olan şeyi kıyastan fark et.