Yahya’nın anası,
Meryem’e hamlini vazetmeden az önce gizlice dedi ki: “ Karnında bir
padişah var. Ülülazm ve her şeyi bilen bir peygamberdir. Ben bunu
yakinen gördüm. Sana rastlatınca karnında ki çocuğum hemen secdeye
vardı. Karnındaki çocuk, karnındaki çocuğa secde etti. Secdesinden
bedenime titreme düştü” Meryem de “Ben de karnımdaki çocuğun secde
ettiğini hissettim” dedi.
Ahmaklar derler
ki: “Bırak şu masalı. Yalan, yanlış. Meryem, doğuracağı zaman
yabancıdan da uzaktı, akrabadan da. O güzel hatun şehirden dışarı
çıktı. Doğurmadıkça şehre girmedi. Doğurunca yavrusunu kucağına alıp,
bağrına basıp soyunun, sopunun yanına geldi. Yahya’nın anası, onu
nerede gördü de bu hikayeyi anlattı, bu sözü söyledi?”
Bunu ilhama
mazhar olan, afakta, gayp aleminde bulunan şeyleri yanındaymış gibi
bilen kişi anlar. Yahya’nın anası, uzakta olmakla beraber Meryem’in
yanında bulunabilir. Vücut, göz, göz olunca gözler kapalı olduğu halde
de sevgilinin yüzü görülebilir. Mamafih baş gözüyle de görmediğini
farz et ne çıkar? Ey düşkün sen kısadan hisse almaya bak!
Kıssaları duyup”
Nakış” kelimesine “ Ş” harfinin eklendiği gibi o kıssaların suretine
bağlanan, dış yüzüne kapılan kişiye benzeme. Dilsiz dimme, kelıle’ye
meramını nasıl anlatırdı? Tutalım, bunlar, birbirlerinin sözlerini
anladılar, söz söylemeden meramlarını ifade eden bu hayvanların ne
demek istediklerini insan nasıl anlayabilir?
Dimne, aslanla
öküz arasında nasıl bir elçi oldu, ikisini de nasıl kandırdı? O akıllı
öküz nasıl aslana vezir oldu. Fil ayın aksinden nasıl korktu? Bu Dimme,ve
Kelile hikayesinin hepsi yalan yoksa karganın leylekle ne alışverişi
olur,nasıl leylekle savaşır?” deme kardeş, kıssa bir ölçeğe benzer,
mana içindeki taneye. Akıllı kişi taneyi alır ölçek var mı yok mu ?
ona bakmaz. Aralarında sözden eser yok, fakat bülbülle gülün
macerasına dinle!
Mumla pervanenin
başından geçenleri duy, bunların manasına vakıf ol güzelim. Aralarında
bir söz yık ama sözün sırrı, manası var ya. Agah ol, yücelere uç,
baykuş gibi aşağılarda uçma. Birisi “ Burası satrançta ruh hanesi”
demiş. Bu sözü duyan “ o evi nereden elde etmiş?” satın mı almış,
yoksa mirasa mı konmuş?” diye sormuş. Ne mutlu mana anlayan!
Nahivcilerden
biri “ Zeyd, Amr’ı dövdü” diye bir misal getirmiş. Dinleyen “Suçu
yokken neye dövmüş? Amr’ın ne suçu varmış ki o çiğ Zeyd, onu köleler
gibi suçsuz dövüyor?” der. Nahivci “ Bu mana ölçeğinden ibaret. Sen
buğdayı almaya bak, ölçeğe lüzum yok. Zeyd’le Amr, irap için
kullanılan misallerde geçer, onlar yalan olsa bile sen irabı
düzeltmeye çalış!” derse de öbürü “ Ben onu bilmem. Zeyd, Amr, fazla
olarak bir “V” çalmıştı. Zeyd, anlayınca o hırsızı dövdü. Çünkü Amr,
haddi aşmıştı, tabii haddini bildirmek lazım.
Bunun üzerine o
adam “ Hah, doğru şimdi bunu canla başla kabul ettim” der. Doğru bile
eğrilere eğri görünür. Bir şaşıya “ Ay birdir” desen “ ikidir”. Bir
olmasında şüphe var” der. Birisi alay eder, güler ve “ Sahi, iki”
derse bu sözü doğru olarak kabul eder. Kötü huyun layığı budur
Yalancılar yalanla konuşurlar “Pis şeyler, pislere aittir” sözü ışık
verip durmaktadır. Gönlü açık olanların elleri de açık olur. Körlerin
taşlık erde düşmeleri de pek tabidir.