Darvanlılar’ın
hikayesini okumadın mı? Okuduysan niçin hileye sapmakta ısrar edip
duruyorsun? Birkaç akrep iğneli kişi, birkaç yoksulun rızkını çarpmak
için hileye, düzene giriştiler. Gece vakti, sabaha kadar birkaç,
Amır’la Bekir yüz yüze verip hile düşündüler. Sırlarını , tanrı
anlamasın diye gizli söylüyorlardı.
Sıvacıya çamur
sıvamaya koyuldular, hiç, el gönülden gizli bir iş yapabilir mi?
Tanrı, “ Seni yaratan, düşünceni, gizli konuşuşunda, fısıltısında
doğruluk mu var, hile mi bunu hiç bilmez mi?” buyurdu. Sabahleyin yola
çıkanı gözüyle gören, ertesi gün nereye konacak, bundan sonra nasıl
gafil olur?
Yüzünü nereye
döndürdüğünü, sayısını, yolunu, yordamını, ineceği, çıkacağı yeri
nasıl bilmez?şimdi sen de kulağını gafletten temizle de o dertlinin
ayrılık derdini dinle. Onun derdine kulak astın, elemlerini dinledin
mi bil ki bu, o dertliye verdiğin bir zekattır. Gönül hastalarının
dertlerini dinler, yüce canın su ve toprak ihtiyacını anlarsan, bu bir
zekattır.
Dertli adamın
tereddütle dolu, dumanlarla dolu bir gönül evi vardır. Derdini
dinlesen o eve bu pencere açmış olursun. Senin bu dinleyişin ona bir
nefes yolu oldu mu gönül yurdunda o acı duman azalır. Yolcu, eğer yüce
Tanrıya gidiyorsa bize dert daş ol, derdimize çare bul.
Bu tereddüt, bir
hapistir, bir zindandır. Canın bir tarafa gitmesine müsaade etmez ki.
Bu şu tarafa çeker, o bu tarafa, her biri, doğru yol benim der. Bu
tereddüt, Tanrı yolunun tuzağı, sarp yeridir. Ne mutlu ayağı çözük
kişiye. O, doğru yolda tereddütsüz gider. Eğer yol bilmiyorsan öyle
bir hür adamın adımı nerede? Onu ara!
Ceylanın izini
izle, her şeyden kurtulmuş bir halde yola düş de onun izini izleye,
izleye nihayet miske erişesin. Bu çeşit yürüyüşle zahiren ateşe bile
girsen yine apaydın yücelere kadar varırsın “ Mademki “ Korkma”
hitabını duydun, ne denizden korkun var ne dalgadan, ne köpükten!
Tanrı sana hak korkusunu verdi mi bunu “Korkma” hitabı say. Sana tabak
yolladı mı ekmek de yollayacak demektir. Korku, korkusu olmayan
adamındır. Dert burada dönüp dolaşmayan kimsenindir.