Saçı sakalı kır
bir adam, iyi bir berberin önüne gider de, “Yiğidim, saçımdaki
sakalımdaki akları ayır, yol bir yeni gelin aldım der. Berber, adamın
sakalını dipten tıraş ederek kılları önüne kor da der ki: “ benim bir
işim çıktı sen ayırıver!”işte bunun gibi bu sual şu da cevabı, artık
sen ayırıver!”
Din kaygısı,
bunlarla uğraşmaya vakit bırakmaz. Birisi Zeyd’e bir sille vurur. Zeyd
de hileye sapıp onu dövmek üzere üstüne saldırınca, adam: “ Dur,
senden bir şey soracağım, cevabını ver, sonra beni döv. Senin kafana
vurunca şırak diye bir sestir çıktı. Şimdi burada dostça senden bir
sualim var:
Bu şırak sesi
benim elimden mi çıktı, yoksa senin kafandan mı ye uluların öğündüğü
ulu zat?” dedi. Adamcağız dedi ki: “ Acıdan kurtulmadım ki bu
düşünceye dalayım. Senin derdin yok, sen düşüne dur.” Dert sahibi
böyle düşüncelere saplanamaz, kendine gel!
Sahabenin
ruhlarında Kuran’a karşı fevkalade bir iştiyak vardı ama aralarında
hafız pek azdı. Çünkü bir meyve oldu mu kabuğu adamakıllı incelir,
çatlar, dökülür. Ceviz, fıstık ve badem bile olunca kabukları incelir.
İlmin hakikati de kemale gelince kışrı azalır. Zira sevgilisi, aşıkı
yakar, yandırır.
İstenen, sevilen
kişinin vasfı, isteyen, seven kişinin vasıflarının zıddıdır. Vahiy ve
nur şimşeği, peygamberi yakar. Kadim olan Tanrının sıfatları tecelli
edince hadisinin sıfatlarını yakar, mahveder. Sahabe arasında birisi
Kuranın dörtte birini ezberledi de duyuldu mu, sahabe, bu bizim
ululumuzdur derdi.
Böyle bir büyük
mana ile sureti bir arada cem etmek, hayretlere düşmüş, mest olmuş
padişahtan başka kimseye mümkün değildir. Böyle bir sarhoşluk aleminde
edep kaidelerine riayet etmenin zaten imkanı yoktur, bu imkan bulunsa
bile şaşılacak şeydir doğrusu! İstiğna aleminde niyaza riayet etmek,
yuvarlak bir şeyle uzun bir şeyi, zıddoldukları halde bir arada cem
etmeye benzer.
Sopa, esasen
körlerin sevgilisidir. Kör, Kuran sandığına benzer ancak. Körlerin
sözleri, Mushaf harfleriyle, eski hikayelerle, korkutuşlarla dolu
sandıklardır. Fakat kuranla dolu sandık, boş sandıktan iyidir elbet.
Yüksüz sandık fareler ve yılanlar dolu sandıktan daha iyidir.
Hasılı insan,
vuslata erdi mi vasıta olan kadın, adamın gözüne soğuk görünmeye
başlar. Güzelim istediğin şeye ulaştın mı artık bilgi sahibi olmayı
istemek kötüdür. Göklerin damlarına çıktıktan sonra da merdiven aramak
manasızdır. Hayra ulaşan kişi, dostluk ve başkasına bir şey öğretmek
maksatlarından başka bir maksatla yine hayır yolunu arar.
O yoldan
bahsederse bu iş, soğuk bir şeydir. Aydın ayna saf ve cilalı bir halde
iken onu cilalamaya kalkışmak bilgisizliktir. Padişah tarafından kabul
edilip huzurunda oturduk dan sonra mektup ve elçi araştırmak çirkin
bir şeydir.
Sevgili
aşıklarından birisini huzuruna çağırdı. Aşık aşk mektubunu çıkarıp
sevgilisinin huzurunda okumaya başladı. Mektupta beyitler, övüşler,
ihtiyaç ve aciz yoksulluk, birçok laflar vardı. Maşuk dedi ki: “ Eğer
bu okuma, benim içinse vuslat zamanı ömür zayi etmektir bu!
Ben yanımdayım,
sen mektup okuyorsun. Bu aşıklık alameti değil ki!” aşık dedi ki: “
Doğru, sen buradasın ama ben, istediğim zevki, istediğim gibi
bulamıyorum ki, geçen yıl senden aldığım zevki, şimdi vuslatına
erişmiş olduğum halde alamıyorum ben bu kaynaktan arı, duru su içtim,
o suyla gözümü de yeniledim, gönlümü de.
Şimdi kaynağı
görüyorum ama su yok. Yoksa su yolumu birisi mi kesti” dedi. Maşuk
dedi ki: “ Şu halde ben, senin sevgilin değilim. Ben Bulgar türküyüm,
sen katu Türkü istiyorsun. Sen bana değil, bir hale aşıksın. Fakat
yiğidim, hal elde kalmaz ki senin tamamıyla istediğin ben değilim.
Alemde istediğin şeyin bir kısımcağızı da ben de var.
Sevgilin
değilim, sevgilinin eviyim, halbuki aşk, peşindir, eldedir, sandıkta
değil! Sevgili, tek olan sevgiliye derler. Gelişin de ondandır,
sonuncu gidişin de ona! Onu buldun mu başkasını beklemezsin gayri.
Ortada görünüp duran da odur, gizli olan da o! O hallere sahip bir
hakimdir, mahkum değil.
Aylar, yıllar, o
ay yüzlünün kuludur, kölesidir. Dilerse söyler, hale ferman eder.
Dilerse hükmeder, cisimleri can haline getirir. Bekleyip duran, oturup
hal arayan, hal bekleyen kişi, işin sonuna varmış değildir. Sona varan
kişinin eli, hal kimyasıdır, elini oynattı mı bakır, sarhoş bir hale
gelir, altın olur.
Dilerse söyler,
hale fermen eder. Dilerse, hükdiken ve neşter, nerkis ve ağustos gülü
kesilir. Hale mahkum olansa hal gelince derecesi artan, halsiz kalınca
rütbesi eksilen bir adamdır. Hulasa sofi “ İbn-al vakit” tir, fakat
vakitten de kurtulmuştur, halden de. Haller, onun azmine onun reyine
mahkumdur, haller, onun Mesih’in nefesine benzeyen nefesleriyle
diridir.
Sense hale
aşıkısın, bana değil. Sen, bir hale sahip olmak ümidiyle benim
etrafımda dönüp dolaşıyorsun. Bir an eksilen, bir an artıp kemal bulan
hal, Halil’in mabudu olamaz, batar gider. Batıp giden, gah böyle, gah
şöyle olan güzel değildir, ben batıp gidenleri sevmem.
Bazan hoş, banan
nahoş olan, bir zaman su, bir zaman ateş kesilen, Ayın burcudur ama ay
değil. Put gibi güzeldir, ama güzelliğinden haberi bile yok! Saf sofi,
İbn-al vakit” tir ama vaktin babasıymış gibi vakti adamakıllı avucunun
içine almıştır. Bu çeşit sofi, tamamıyla ululuk sahibi Tanrının nuruna
gark olmuştur.
Kimsenin oğlu
değildir o vakitlerden de kurtulmuştur hallerden de! Doğurmayan nura
batmıştır. Doğmayan, doğmayan zatsa ancak Tanrıdır. Diriysen yürü,
böyle bir aşk ara. Yoksa birbirine aykırı vakitlere kulsun. Çirkin
güzel nakışlara bakma da kendi aşkına, kendi dileğine bak!
Hor musun, zayıf
mı? Buna bakma da ey kadri yüce kişi, himmetine, gayretine bak! Ne
halde olursan ol boş durma, ey dudakları kurumuş susuz, daima su
araştır! O, susuz, o kupkuru dudağın yok mu? O dudak, sudan haber
verme de. Nihayet kaynağa ulaşacağını bildirmede.
Dudak kuruluğu,
suyu haber verir. Bu eziyet, bu susuzluk, muhakkak suya ulaşacağına
delalet eder. Bu aramak yok mu, kutlu bir iştir. Hak yolundaki bu
istek, maniler giderir. Bu istek, dileklerinin anahtarıdır. Bu istek,
senin ordundur, bayraklarının yardımcısıdır. Bu istek, horoz gibi “
Sabah geliyor” diye nara atarak müjdeler verir.
Aletin yoksa
bile iste ara. Tanrı yolunda alete ihtiyaç yoktur. Oğul, kimi arayıcı
görürsen ona dost ol, önünde baş indir. De isteklilerin civarında sen
de istekli ol. Galiplerin sayesinde sen de galebe et! Karınca
Süleymanlık dilerse onun bu dileğini hor görme, himmetine bak! Elinde
mala, sanat ve hünere dair ne varsa önce onu istemez miydin, ona bu
sayede nail olmadın mı?