Dün mubaseyi
seven birisi, bana bir sual sordu. Dedi ki: “ Küfre razı olmak
küfürdür.” Bunu Peygamber söyledi, onun söylediği söz de doğrudur,
yerindedir. Sonra da yine “ Müslüman olan kişinin her türlü kazaya
razı olması lazımdır” buyurdu. Kafirlik ve münafıklık da Tanrının kaza
ve kaderiyle değil mi?
Fakat buna razı
olursak( ilk hadise göre) kötülük etmiş olmaz mıyız? Razı olmasak o da
suç, peki, ikisinin arasında hangi çareye başvuralım.” Ona dedi ki: “
Bu küfür, Tanrının hükmüyle, Tanrının emir ve rızasıyla değildir. Bu
küfür yalnız kaza ve kaderin eserlerindendir.
Hocam, Tanrının
kaza ve kaderini, Tanrının bilgisi olarak bil de şüphe ve tereddüdün
kalmasın. Küfrede razıyız, çünkü tanrının bilgisine muvafıktır, fakat
bizim fenalığımızdan, bizim kötülüğümüzden meydana geldiğinden de razı
değiliz. Küfür tanrı bilgisi olmak bakımından küfür değildir, Hakk’a
kafir deme, burada dur!
Küfür,
cahillikten meydana gelir, fakat küfrün takdiri, Tanrının bilgisidir.
( Tanrı, kafirin kafirliğini ezelde bilir, bildiği gibi de zuhur
eder). Rüya ve mülayimlik manasına gelen hilm ile, sümük manasına
gelen hilm nasıl bir olur? Çirkin resim, ressamın çirkinliğini icap
ettirmez ya.
Çirkin de
yaptığına, yapabildiğine bir delil olur ancak. Hatta hem çirkin resmi,
hem de güzel resmi yapabildiğinden ressamın, kuvvetli bir ressam
olduğuna delildir. Bu bahsi açar, düzüp koşarsam sual ve cevaplar uzar
gider. Ben de aşk nüktesinin zevkini kaybederim. Tanrıya hizmet, başka
bir şekle döner, maksat hidayetten dalalet olur