CAN, İNSAN, TOPLUM

Zekat verilmeyince yağmur bulutu gelmez, zinadan dolayı da etrafa veba yayılır. (1/7/88)

İnsan, içi su ile dolu, dışı kupkuru küp gibidir. (1/91/ 1120)

Sağlık zıtların sulhüdür; aralarında savaşın başlamasını da ölüm bil! (1/104/1293)

Halka dalan kişi daha ziyade dalmak, can denizinin dalgası alt üst olmak ister. (1/139/1745)

Ten, kafese benzer. Girenlerin, çıkanların, insanla dostluk edenlerin aldatmasıyla can bedende dikendir. (1/148/1849)

Ey can, bu âlemin direği gaflettir. Akıllılık ve uyanıklık, bu dünya için afettir.

Akıllılık o âlemdendir, galip gelirse bu âlem alçalır.

Akıllılık güneştir, hırs ise buzdur. Akıllılık sudur, bu âlem kirdir.

Dünyada hırs ve haset kükremesin diye o âlemden akıllılık ancak sızıntı halinde gelir.

Gayb âleminden çok sızarsa bu dünyada ne hüner kalır ne ayıp. (1/165/2066-2070)

Ah yazık! Sende kavrayacak kabiliyet olsaydı da canımdan gönül şeması zuhur etseydi!

Bu söz, can memesinde süttür. Emen olmadıkça güzel akmıyor.

Dinleyen, susuz ve arayıcı olursa vazeden ölü bile olsa söyler.

Dinleyen, yeni gelmiş ve usanmamış olursa dilsiz bile sözde bülbül kesilir. (1/191/2377-2380)

Peygamber dedi ki: ‘Kadınlar; akıllı kişilere, ehli dil olanlara fazlasıyla galip olurlar.

Fakat cahiller, kadına galebe ederler. Çünkü onlar sert ve kaba muameleli olurlar.’ (1/195/2433-2434)

Mahzene sahip olan kişi, zatı mahzen olmuş kişidir. Varlığa mağlup olan, varlığa düşman olan kişidir. (2/112/ 1470)

Bu ters dünyada, benzerler pek çoktur. Onların naza-rında bir gevher, çöp parçasından da bayağıdır.

Her çöle, “geçip kurtulunacak yer” adı verilmiştir. Ad ve sûret, halkın akıllarına tuzaktır.

Bir güruhu elbisesi tanıtır. Onu o libasla görünce “avamdan” derler.

Mürailik sûreti de bir güruhun adını zahitliğe çıkarmıştır. Halbuki kendisi riyaya boğulmuştur.

Taklitten, kapıp kaçmadan arınmış nur gerek ki, onu; sözünü dinlemeden, işini görmeden tanırsın.

Bu nura sahip olan, akıl yoluyla onun kalbine girer, nakdini görür, nakil ve rivayete bağlanmaz.

Gaybı adamakıllı bilen Hakk’ın has kulları can âlemin-de kalp casuslarıdır. (2/113/1472-1478)

Her an, canının bir cüzü ölüm halindedir, her an can verme zamanındadır. Can verme anında imanını gör, gözet!

Ömrün, altın kesesine benzer; geceyle gündüz de para sayan adamdır.

Bilmeden, anlamadan sayar-durur, nihayet kese boşalır, ay tutulur.

Dağdan alsan da yerine koymasan dağ bile yerinde kalmaz, yok olur gider.

Şu halde her an yerine karşılık koy ki “Secde et de yaklaş” ayetinin maksadı neyse bulasın. (3/11/123-127)

Can der ki: “Ey benim, şu yeryüzüne mensup cüzüle-rim, benim garipliğim sizin garipliğinizden daha acı... ben arşa mensubum.”

Tenin meyli, yeşilliğe, akar suya... çünkü aslı ondan.

Canın meyliyse diriliğe, diriye. Çünkü aslı Lâmekânın canı!

Can, hikmete, bilgilere... ten, bağa, bahçeye, üzüme meyleder.

Can yücelmeye can atar; ten, kazanca, ota, yiyeceğe, içeceğe!

O yücelmenin aşkı, o yücelmenin meyli de canadır. “Allah onları sever, onlar da Allah’ı.” âyetini bundan anla! (3/363/4435-4440)

Parlak güneş tanyerinde durdukça ışığı her eve misafir olur.

Fakat can güneşi battı mı bütün evlerin nuru kaybolur, gidiverir! (4/38/459-460)

İşle olan öğüt, halkı daha ziyade çeker... çünkü bu öğüdü sağırların bile can kulakları duyar!

Sonra bu öğütte emirlik vehmi de az olur... bu yüzden halka adamakıllı tesir eder! (4/40/485-486)

Kötü yaratılışlı kişiye ilim ve fen öğretmek, yol kesen eşkıyanın eline kılıç vermeye benzer!

Sarhoş zencinin eline kılıç vermek, adam olmayana bilgi belletmekten yeğdir.

Bilgi, mal ve hüküm: kötü yaratılışlı kişilerin elinde fitnedir.

“Savaş, delilerin ellerindeki kılıçları alsınlar”, diye müminlere farz olmuştur.

Onun canı delidir, teni de elindeki kılıçtır... o çirkin huylunun elindeki kılıcı al!

Bilgisizlere, geçtikleri mevkiin yaptığı fenalığı, yüzlerce aslan bir araya gelse yapamaz!

Çünkü ayıbı gizliyken meydan bulur da yılanı delikten çıkar, sahralara uğrar! (4/118/1436-1442)

Taraf ve cihet, halk âlemindedir... emir ve sıfat âlemini cihetsiz bil!

Güzelim, bil ki, emir âleminde cihet yoktur... artık emir sahibi olan Allah, elbette büsbütün cihetten münezzehtir.

Aklın bile ciheti yok... elbette beyanı iyice bilen Allah, akıldan üstün akıldır, candan üstün can!

Hiç bir mahluk yoktur ki, onunla alakası olmasın... fakat babacığım, bu alaka, anlatılamaz, keyfiyetsizdir.

Çünkü ruhta ne anlaşma vardır, ne ayrılma... fakat zan ayrılık ve birlikten gayri bir şey düşünemez! (4/295/3692-3696)

Sûret, elbise ve sopa gibidir... bu nakışları akıldan, candan başka bir şey yapamaz!

Halbuki o da akıllı canın, Allah’ın döndürüp hareket ettirmesi olmazsa cansız bir şeyden ibaret olduğunu bilmiyordu.

Allah, akıldan bir an inayetini kesti mi zeka sahibi olan akıl, aptallıklar yapar. (4/298/3727-3729)

Sûret ateşi, karanlığı gidermek için mum sûretinde durur.

Beden mumu, şu görünen mumun aksinedir; yok oldukça can nuru artar.

Bu, ebedi ışıktır, mumsa geçici can mumunun alevi Allah’a aittir.

Ateşten meydana gelen şu ateş, nur olduğundan geçici gölge, ondan uzaklaşmıştır. (5/59/679-682)

Cansız değilsen gönül sahibini ara. Padişaha zıt değilsen gönülle aynı cinsten olmaya bak! (5/75/902)

Şu halde kibir elbisesini bedeninden çıkar. Bir şey belleyip öğrenme hususunda aşağılık bir elbiseye bürün.

Bilgi sahibi olmanın yolu sözledir. Sanat bellemenin yolu işle.

Yokluk istiyorsan o, konuşup görüşmeyle kaimdir. Bu hususta ne dilin işe yarar, ne elin.

Can, yokluk bilgisini bir candan beller. Bu bilgi ne defterden bellenir, ne dilden! (5/88/1061-1064)

Allah, nimetini cana, akla verir; iç ağrısına uğramış, düğümlerle sıkıntılarla dopdolu olmuş tabiata değil.

Dünya gamının savaşını bedenine yükle. O can çekişmeyi gönlüne, canına az tattır. (5/91/1092-1093)

Kadının rahminde meniyi kabule mani bir şey yoksa bu can, doğuş yoluyla gelir, yüz gösterir.

Her nerede iki adam, sevgiyle yahut kinle birleşseler, bir üçüncü can, mutlaka doğar.

Fakat o sûretler, gayb âleminde doğarlar. Oraya varınca onları gözünle de görürsün. (5/316/3893-3895)

Hayvan, otla semirir, insanda yücelikle, şerefle gelişir.

İnsan kulağından gelişir, duya duya canlanır. Hayvansa boğazından, yemesinden, içmesinden gelişir. (6/26/290-291)

Sözdeki birlik, daima yol vurur. Kafirle müminin birliği ten bakımındandır.

Bedenler ağızları kapalı testilere benzerler. Her testide ne var? Sen ona bak.

O beden testisi, âbıhayatla doludur, bu beden testisi ölüm zehriyle.

İçindekine bakarsın padişahsın, dışına bakarsan azıt-tın, gitti.

Söz, bil ki şu bedene benzer, manâsı da içindeki candır.

Baş gözü daima bedeni görür, can gözüyse hünerli canı. (6/54/649-654)

Şeriatın canı da ariftir, takvanın canı da. Marifet, geçmiş zamanlardaki zahitliğin mahsulüdür.

Zahitlik, ‘ekmeye çalışmak’ tır, marifet de o  ‘ekinin bitmesi’ dir.

Şu halde çalışmak ve inanmak, bedene benzer. Bu ekmenin canı da biten mahsuldür ve onu devşirmektir. (6/167/2090-2092)

Yaşlılara hürmet Mustafa (s.a.v.)’nın sünnetlerindendir.

Aşağılık kişilerin hükmettiği bu devirdeyse hal, yaşlıları iki yerde öne geçirirler.

Ya ateş gibi sıcak yemeğe ‘buyur!’ derler, yahut ‘bakımsızlıktan yıkılacak dereceye gelen köprüde ileri sürerler.’

Aşağılık kişiler, kötü bir maksatları olmadıkça bir şeyhi, bir büyüğü bir kılavuzu ağırlamazlar.

Onların hayırları budur, artık kötülüklerini var, sen kıyas et. (6/194-195/2460-2464)

Beden canın ayağında bir ipe benzer, onu gökyüzün- den çeker, durur. (6/217/2735)

Topluluk sûret bakımından olursa beyhudedir. Kendi-ne gel de Allah’tan manâ topluluğu iste.

Topluluk, bedenlerin çokluğundan meydan gelmez. Cismi de isim gibi yel üstünde durur bir şey bil! (6/241/3044-3045)

Halk, aklı ermeyenler, yarasa tabiatındadırlar. Onlar geçici şeylere başvururlar: kendileri gibi her şeyleri gelgeçtir. (6/270/3411)

Allah’ın insanın gözüne çektiği o sürme, ne sürmedir ki can, yüzlerce perdenin ardındaki doğru yolu görür.

‘Kainatın ulusunun gözü, sonu görmeyle eş’ olmuştu. O yüzden cihanı ‘leş’ gördü. (6/274-275/3474-3475)

Senin senliğinde başka bir sen gizlidir. “Bu varlıkla var olup kendini gören kişiye kurban olayım, ben.”

Gencin aynada gördüğünü, ihtiyar, ondan önce kerpiçte görür. (6/299/3776-3777)

Bir can, Hakk’a ulaştı mı onun zikri, bunun zikridir; bunun zikri, onun zikri.

Böyle can, kendinden boşalır, sevgilinin aşkıyla dolar. Testide ne varsa dışına o sızar. (6/320/4040-4041)

Aşk illeti, sıhhatin bile canıdır. Aşkın eziyetleri, her rahatın hasret çektiği eziyetlerdir.

Ey beden, artık elini candan yıka. Yıkayamıyorsan bu candan başka bir can ara. (6/366/4594-4595)  



Geri Dön