DİL, KELÂM, SÖZ

 

Dildeşinden ayrı düşen, yüz türlü nağmesi olsa bile dilsizdir. (1/3/28)

Bakir sözü tevil etmişsin; sen kendini tevil et, Kur’anı değil.

İsteğine göre Kur’anı tevil ediyorsun. Yüce manâ, senin tevilinden aşağılandı, aykırı bir şekle girdi. (1/87/1080-1081)

Söz deri gibidir, manâ onun içi: söz, ceset gibidir, manâ can.

‘Kötü iç’ in ayıbını deri öter; ‘iyi iç’ i de gayret dolayı- sıyla gayb âlemi. (1/89/1097-1098)

Kâlemin rüzgardan, kağıdın sudan olursa ne yazarsan derhal yok olur.

Manâsız söz, su üstüne yazılan yazıdır. Ondan vefa umarsan iki elini ısırarak dönersin. (pişman olursun.) (1/89/ 1099-1100)

Aynı dili konuşma, hısımlık ve bağlılıktır. İnsan yabancılarla kalırsa mahpusa benzer.

Nice Hintli, nice Türk vardır ki dildeştirler. Nice iki Türk de vardır ki birbirlerine yabancı gibidirler.

Şu halde “mahremlik dili” bambaşka bir dildir. Gönül birliği dil birliğinden daha iyidir.

Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhur eder. (1/97/1205-1209)

Söz söylemek için önce dinlemek gerekir. Söze kulak verme yolundan gir. (1/131/1627)

Dinleme ihtiyacı olmaksızın anlaşılan söz, ancak tamahsız ve ihtiyaçsız olan Allah’ın sözüdür. (1/131/1629)

Yol düzgün ama altında tuzaklar var. Yazının tarzı hoş ama içinde manâ kıt...

Sözler, yazılar; tuzaklara benzer. Tatlı sözler bizim ömrümüzün kumudur.

İçinde su kaynayan kum pek az bulunur; yürü, onu ara! (1/86/1060-1063)

Sözdeki birlik, daima yol vurur. Kafirle müminin birliği, ten bakımındandır.

Bedenler, ağızları kapalı testilere benzerler. Her testide ne var? Sen ona bak.

O beden testisi, âbıhayatla doludur, bu beden testisi ölüm zehriyle.

İçindekine bakarsın padişahsın, dışına bakarsan yolunu  azıttın gitti.

Söz bil ki, şu bedene benzer, manâsı da içindeki candır.

Baş gözü, daima bedeni görür, can gözüyse hünerli canı. (6/54/649-654)

Parlak ve açık doğru söz, gönle rahatlık verir. Gönül, yalan sözle yatışmaz.

Yalan, çerçöpe benzer; gönül de ağza. Çöp ağızda gizlenmez.

Ağızda çöp oldu mu dil dolanır, durur, nihayet onu ağızdan atar.

Hele göze bir çöp girerse göz yaşarır, kapanıp açılmaya başlar. (6/203-204/2576-2579)

Sözün coşması, ulanıp gitmesi, dostluk nişanesidir. Söz söyleyememek de ülfetsizliktendir. (6/208/2638)

Gönül doğru sözden huzur ve sükun bulur, susuzun suyla hareketini teskin etmesi gibi. (6/340/4276)

Bir söz, cehennemden kopar, adamın dudağına kadar gelir. Bir söz de can şehrinden kopar, dudağa gelir.

Bu dudak, cana canlar katan denizle eziyetler, zahmet-ler denizi arasında bir berzahtır.

Şehirlerdeki köylü pazarına benzer, adeta. Etraftan alışveriş için hep oraya gelirler.

Kusurlu kumaşla adamın kesesini berbat eden kalp akça ve inci gibi değerli ve pahalı kumaş, hep oradadır.

Bu köylü pazarından kim, daha ziyade ticaretten anlar, geçer akçayla kalp akçayı görür, tanırsa kâr eder.

Köylü pazarı, bu çeşit adama kâr yeri olur. Başkasına da körlüğü yüzünden suç ve zarar yeridir.

Âlem cüzülerinden her biri, teker teker aptala düğümdür, ustaya düğüm açmak.

Birine şekerdir, öbürüne zehir. Birine lütuftur, öbürüne kahır.

Her cansız şey, peygambere hikayeler söyler. Kâbe hacıya tanıklık eder, söz söyler.

Mescit de namaz kılana tanıklık verir, “tâ uzak yollar-dan bana gelirdi” der.

Ateş, Halil’e gül ve reyhan kesilir, Nemrut’a uyanlara ise ölümdür, derttir. (6/340-341/4281-4291)  
 

 

 



Geri Dön