PEYGAMBER
 

         

            

Peygamber (s.a.v.), kapalı bir tarzda meşveret ederdi. Ashap cevap verir, düşman haberdar olmazdı.

“Düşman, baştan ayağı bilmesin, bir şey sezmesin” diye reyini kapalı misalle söylerdi.

Bu misalle muradını anlatmış olurdu. Ağyar, sualinden bir koku bile duymaz, hiçbir şey anlamazdı, der. (1/85/1052-1054)

Paralardan padişahların adlarını kazırlar; Ahmet (s.a.v.)’in adını ise kıyamete kadar hakkederler.

Peygamberlerin de içlerinde öyle nağmeler vardır ki, o nağmelerde isteyenlere, değer biçilmez bir hayat erişir. (1/89/1105-1106)

Fakat o nağmeleri his kulağı duymaz, çünkü his kulağı, kötülükler yüzünden pis bir haldedir. (1/153/1919-1920)

Her ümmetin gönlünde haktan bir tat vardır. Peygamberlerin yüzü ve sesi de mucizedir.

Peygamber, dışarıdan seslendi mi ümmetin canı içeri-den secde eder.

Çünkü “can kulağı” âlemde hiç kimseden o sese benzer bir ses duymamıştır.

O misilsiz ruh, o misli olmayan sesten neşelenir, Allah’ a yaklaşır. (2/276/3598-3601)

...Peygamber, “Namaz ancak huzur-u kalble kılınır” demiştir.

Canların gıdası aşktır. Bundan dolayı ruhların gıdası açlıktır. (3/247/3033-3034)

Kötü gözün ilacı, iyi gözdür. İyi göz, kötü gözü ayağı-nın altına alır, yok eder.

İlerisi gidiş, rahmetin sıfatıdır, iyi göz de rahmettendir. Halbuki kötü göz, kahır ve lanetten meydana gelmedir.

Allah’ın rahmeti gazabından üstündür. Bunun içindir ki her peygamber, kendi zıddına üst olmuş, onu mat etmiştir.

Çünkü o peygamber, rahmetin neticesidir. Zıddıysa kötü yüzlüdür. Kahır neticesidir. (5/45-46/513-516)

... Ekmek sevdası nice boğazları yırtmıştır.

Kendisine hakikatler keşfedilen Peygamber,  onun için “Az kaldı ki yoksulluk, küfür olayazdı.”  dedi. (5/231/2818-2819)

PEYGAMBERLER,

Peygamberler, halk nazarında gözbebeği gibi küçük görünürlerdi, ama felekten kurtuluş yolunu görmüşlerdi.

Halk, peygamberleri; gözbebeği gibi küçük gördü, gözbebeğinin manen büyüklüğünü kimse anlayamadı. (1/81/1003-1004)

Peygamberler, ibadetlerini arz ederler, düşmanlar şeh-vetlerini. (2/206/2685)

Her ümmetin gönlünde haktan bir tat vardır. Peygam-berlerin yüzü ve sesi de mucizedir.

Peygamber, dışardan seslendi mi ümmetin canı içeri-den secde eder.

Çünkü, “can kulağı” âlemde hiç kimseden o sese benzer bir ses duymamıştır.

O misilsiz ruh, o misli olmayan sesten neşelenir, Allah’ a yaklaşır. (2/276/3598-3601)

Sabır, ihtiyatın eli ayağıdır...

...İhtiyata riayet, peygamberlerin kuvvetinden nurun-dandır. (3/18/213-214)

Güzel gözlülerden işve, cilve öğrenmişsek neden gözü-müzü sebeplere dikip duruyoruz.

Sebeplerin de başka sebepleri var. Sebebe bakmada asıl ona bak sen!

Peygamberler, sebepleri gidermek için geldiler, muci-zelerini ta zuhal yıldızına kadar ulaştırdılar.

Sebep ve vesilesiz denizi böldüler, ekmeksizin buğday yığınını buldular.

Çalışmaları yüzünden kum taneleri un olurdu. Keçinin yününü çektiler mi ellerinde ibrişim olurdu.

Bütün Kur’an, sebebi gidermeye aittir. Zahiren yoksul olan Peygamber’ in yüceliğini, yine zahiren yüce olan Ebu leheb’in helakini anlatır, durur. (3/205/2515-2520)

Peygamberlerin izini izliyorsan yola düş, halkın bütün kınamalarını hava say!

Yol alan, menzil alan yol erleri ne vakit köpeklerin havlamasına kulak astılar? (3/353-4319-4320)

...Peygamberlerin nurları güneştir; bizim duygu ışığı-mızsa kandil, mum ve is!

Biri söner, diğeri gündüze kadar kalır... biri yanıp erir, öbürü parlar, durur!

Hayvani can gıda  ile dirilir... her iyi kötü şeyle de ölüverir.!

Fakat bu kandil söndü, ortandan kalktı mı komşunun evi neden karanlık kalsın?

Madem ki o evin ışığı, bunun ışığı olmaksızın da duruyor... şu halde her evin duygu ışığı ayrı ayrıdır.

Bu, hayvani canın örneğidir... rabbani canın değil! (4/37/451-456)

Nerede azgınları yumuşatan bir er varsa onların tekmelerinden kurtulmasına bir çare yoktur!

Hasılı belaların çoğu, peygamberlere gelir... çünkü ham kişileri yola getirmek zaten bir beladır. (4/163/2008-2009)


 

 


Geri Dön