SON SÖZ
 

       

Hayatını ‘ibretlik’ yaşamış, gayret, hizmet, himmet, hikmet adamı Mevlâna Celaleddin’ in son sözü olarak bilinen ‘şeb-i ârus’ aşıklar, tefekkür sahipleri ve hikmet arayanlar için fevkalade anlamlı, derin tesirler bırakan bir etkiye sahip. Bu sebeple son sözün 728. vuslat yıl dönümünde farklı bir şekilde manâ alemine nezih düşüncelerle idrakinize sunuyoruz.

 

“Şeb-i Ârus”

 

Mevlâna’nın ölüm gününün hatırası olarak yapılan merasim hakkında kullanılan bir tabir. İkindi vaktinden sonra Kur’an okumak ve Aynü’l-Cem’ yapılmak sûretiyle icra edilen bu merasimin gecesine aynı zamanda “Leyletü’l-Arûs” da denilir. Şeb, Farsça, ‘Leyle’, Arapça, ‘Gece’ demek olduğu için tabirlerin ikisi de aynı manaya delalet etmektedir.

Mevlâna Celaleddin ölüm gününü “Hakk’a vuslat”, “Düğün günü” saymıştır. (Hilmi Yücebaş, Edebiyatımızda Mevlâna, (Konya İl Yıllığı) Konya 1973, 30)

Bilindiği gibi Mevlâna (hicri 672/miladi 17 Aralık 1273’de) Pazar günü  akşam üstü güneş gözden kaybolup, Konya ufuklarını kızıla boyarken bu alemden can ve beka alemine göç etmiştir. Mevlâna ölümünü ‘gerdek gecesi’ “Şeb-i Ârus” sevgiliye kavuşma günü olarak kabullenmişti. Şeb-i Arûs, fedakarlıkla başlar, ölüm boyunca devam eder, öbür aleme kavuşmakla tamamlanır.

Mevlâna, “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde arama, arif kişilerin gönlündedir, bizim mezarımız. Burada ölüm (olarak) tezahür ediyorsa da orada doğumdur” der.  

Yine Rabbine, “Ölmek, şeker gibi tatlı bir şey, canı sen aldıktan sonra, seninle olunca da tatlı, candan da tatlıdır, ölüm.” şeklinde seslenir. Böylelikle ölüme bir başka açı kazandırır. (Alişan Özattila, Hak Aşığı Mevlâna Celaleddin, 180-181)

Gerçekte iki türlü ölüm vardır. Birincisi, nefsi (egoyu) feda ederek oluşan “manevi ölüm”. Yani Hz. Peygamber (s.a.v.)’in “Ölmeden evvel ölünüz” emrince “Hak’ta yok olmak” anlamındadır. Bu ölüme, “ilk vuslat” adını da verebiliriz. İkinci ölüm ise, “fiziki ölüm”dür.

Bu güne kadar, Şeb-i Arus olarak kabul ettiğimiz, canın beden kafesinden kurtularak aslına döndüğü, katrenin denize, ‘can ummanı’na erdiği an. Ki bu an “vuslat gecesi” olarak isimlendiriliyor. (Feyzi Halıcı, Mevlâna Sevgisi, 20)

Mevlâna’da Vuslat Anlayışı

Mevlâna, “Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan.”der. Kendinin ölüm ve vuslat anlayışını, Kur’an-ı Kerim’in bir ayetinin ışığı altında tetkik edip anlamak mümkündür.

“Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra ancak bize döndü-rüleceksiniz.” (K. Kerim el-Ankebut, 29/57)

Ayette  geçen ‘dönmek’ kelimesi, Allah’a kavuşula-cağını, ‘vuslatı’ açık bir ifadeyle ‘müjdelemekte’dir. Bu müj-deyi benimseyen, ona sımsıkı sarılan Mevlâna, ölümü bir ayrılık değil, bir vuslat olarak kabul eder. *

Mevlâna’da Ölüm Anlayışı

Mevlâna’nın ölüm anlayışına gelince : “Bir devir siste-mi içinde hayatın anlamı, ruhun ölümsüzlüğü ve Allah’a vuslatın yolu ölümden geçmektedir.” tarifiyle zemin kazanır ve Mevlâna’da ölüm, “Mutlak ve ölümsüz varlığa veya diğer ifadeyle ‘asl’a bir rücû hareketi ile’ zirveye ulaşır.

*Eseri hazırlayanın Şamil Yayınevi tarafından yayımlanan İslam Ansiklopedisi’ndeki “Şeb-i Arus” maddesinden alınmıştır. (Bkz. 6/14-15)

         Mevlâna, ölümü kişinin aslına dönüşü veya menşein ilahi bir cevher olması hasebiyle “Allah’a dönüş” olarak telakki eder.

Bir başka ifadeyle ölüm, ‘cismin ortadan kalkması değil, Allah’a doğru uçmasıdır.’

Mevlâna, bu hususu şöyle ifade eder:

“Bizi Elest harabatından getirdiler. Coşmuş, dağılmış ve kendinden geçmiş olarak getirdiler. Yine harabat tarafına çekecekler. (bizi) Yoktan var ettikleri için.” (Mevlâna, Rubaiyyat, 672/114)

“Hele ölümden bir kurtulsun, kurtuluşa ulaşsın: çünkü sevgiliyi görmek âb-ı hayattır.” (Mevlâna, Mesnevi, 3,4607)

“Çünkü tiksinmek, kötü gelmek ortadan kalkarsa o ölüm, ölüm değildir ki. Görünüşte ölümdür, gerçekteyse göçüş. (Mevlâna, Mesnevi, 3/4613)

Gerçekte hayat Allahu Teala’dan bir ayrılış travmasıdır; o halde O’na kavuşmak hem derin bir saadet, hem ölümsüzlüktür. Tevhid’in sırrına erişmek ve sağlam bir imana sahip olmaktır. (3. Milli Mevlâna Kongresi, (Tebliğler) 12-14 Aralık 1988/90)

Mevlâna bu görüşlerini şu mısralarda dile getirir:

“Tevbesiz ömür, tümden can çekişmektedir; gelip çatan, adamı yaşayan ölü yapan ölümse, Allah’tan habersiz olmaktır. Ömür de Allah’la hoştur, ölüm de: Allah’a kavuş-madıktan sonra âb-ı hayat bile ateştir. (Mesnevi, 5/770-771)

“Ölümde adaletli ve dindar kimseler için hayat vardır.

Ölümden,temiz ruhlara huzur ve sükûn gelir.

O ölüm, bir kavuşma; bilemedin, cefa ve kin değil.

Ölmeyen ölecektir, onun derdi budur.” (Mevlâna, Rubaiyyat, 311)

“Ben o padişah değilim ki, tahttan ineyim de tabuta bineyim. Fermanımın yazısı ölümsüzlüktür.” (A. Firuzanfer, Mevlâna Celaleddin, 155)

Vuslat ve ölümsüzlük meselesi, ruhun manevi tekamü-lüyle doğru orantılıdır. Bunun ilkesi aşktır. Bu ilkeyi kendinde gerçekleştirenler, gerçek ve ölümsüz varlığa aşık olan kişilerdir. Ölüm onlar için bir vuslattır. Kavuşmadır, seven ve sevilenin kavuşmasıdır. Gerçek saadet bu kavuşmada elde edilir. Ayrılığın sonu, Tevhid’in sırrı ve ebedi oluşun özü buradadır. Bu manada ölmek, ebediyyen yaşamaktır.

Son olarak, ömür, ölüm, vuslat, ebediyetle ilgili beyitlerinden bazılarını naklediyoruz.

“Ömür bittiyse, Allah bir başka ömür verdi, geçici ömür kalmadıysa işte şuracıkta ‘ölümsüz ömür.’

Aşk bengisudur, dal şu suya, bu denizin her katresinde ayrı bir yaşayış var.”

“Ölümden önce ölün” emrine uyalım da Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi şu çıfıt nefisle savaşa girişelim...”

“Canı O aldıktan sonra ölüm şeker gibidir. onunla olduktan sonra ölmek candan tatlıdır, bize.”

Ölüm bu  yandadır, halbuki o yanda doğmaktır, ölüm; hayır, orada hiç kimse ölmez, ölüm buradadır, ancak.” (Feyzi Halıcı, Mevlâna Sevgisi, 21)

“Öldüğüm gün tabutumu götürürken, bu dünya derdinden bir şey var sanma. Benim için ağlama, yazık ‘vah vah!’ deme, ‘eyvah’ demenin sırası şeytanın tuzağına düştüğün andır. Cenazemi toprağa gömdüğün zaman ‘ayrılık, ayrılık’ deme. İşte o zamandır, benim kavuşma ve buluşma zamanım. (Alişan Özattila, Hak Aşığı Mevlâna Celaleddin, 181)

Büyük mütefekkir Mevlâna Celaleddin bu ulvi düşün-celerle Rabbisine kavuştu.  Allah Rahmet Eylesin. Kıyamet Günü Rasulünün sancağı altında buluşmayı, şefaatlerinden nasipdar olmayı lütfeylesin.  (Amin.)


 

 


Geri Dön