NAMAZ

 

Namaz; dini bir terim olup Arapça'da sa­lat kelimesi ile ifade edilmektedir.

Salat kelimesi lügatte; dua, ihsan, bere­ket, teşbih ve belli bir ibadet şekli manasına gelir. Salat kelimesi Allah'a nisbet edilirse, kullarına rahmet, müminlere nisbet edilir­se, dua, meleklere nisbet edilirse Allah'tan mağfiret dilemek manalarını ifade eder.

Dini yönden namaz denilince, İslâm'ın beş şartından biri olan ibadet şekli akla gel­mektedir. Islâmi terminolojide namazı şöy­le tarif edebiliriz: "Belli söz ve hareketleri kapsayan, tekbir ile başlayıp selam ile son bulan müslümanlara günde beş kere kılın­ması farz olan ve insan ruhunu yükseltici bir fonksiyona sahip önemli bir ibadet şek­lidir."

Namaz, diğer ibadetlerin ulaşamadığı yüksek bir mertebeye sahiptir. Namaz dinin direği, Allah Teala'nın kullarına ilk olarak farz kıldığı bir ibadettir. Namaz, Hicret'ten birbuçuk yıl önce, Mekke'de Hz. Peygam­berin Mirac'a teşrifi esnasında farz olmuş­tur.

Enes (R.A.)'tan rivayet edildiğine göre, "Namaz, Hz. Peygamber (s)'in miracı esnasında önce elli vakit olarak farz kılınmıştır. Daha sonra Hz. Peygamber (s)'in ricaları ile beş vakte kadar indirilmiştir. Sonra Hz. Peygamber (s)'e şöyle seslenilmiştir: "Ey Muhammed! Benim katımda söz değiştiril­mez. Bu beş vakit namaz sebebiyle senin için elli vakit sevabı vardır." (Hadisi Ah-med, Nesai, Tirmizi rivayet etmiş olup, Tir-mizi sahih demiştir.) Tabcrani'nin rivayet ettiği bir hadiste ise şöyle denilmektedir. "Kulun Allah katında ilk hesaba çekileceği görev namazdır."

Kur'an-ı Kerim'de namaz kelimesi 34 yerde zekâtla beraber, 65 yerde de zekâttan ayrı olarak geçmektedir. İslâm'ın beş şartın­dan biri olan namazın bu kadar sık olarak tekrarlanması, namazın İslâm dinindeki önemini ve müslüman kişinin hayatındaki etkisini ortaya koyması bakımından bizlere mükemmel bir fikir vermektedir. Yani na­mazsız bir mü si uman Iık, namazsız bir İslâm toplumu düşünülemez. Bununla be­raber, müslümanın hayatında her şeyin na­mazdan ibaret olduğunu söylemek de mümkün değildir.

İslâmi yönden namaz o kadar önemli bir ibadettir ki, her halükârda; hazarda, sefer­de, savaşta, güven içinde, korku halinde, hastalık durumunda, sıhhat halinde, zayıf ve kuvvetli durumlarda mutlaka yerine ge­tirilmesi gerekir. Ancak, çeşitli durumlarda namazın kılınma şekilleri de farklılık göste­rir. Bu durum, fıkıh kitaplarında geniş bir şekilde açıklanmıştır. Özet olarak: Namazı ayakta kılamayan kişi oturarak, oturarak kı-lamayan yaslanarak kılar. Yaslanarak kıla­mayan ve işaret yapamayacak derecede hasta olan namazını kılmaz. Oturarak veya yaslanarak namaz kılarken rüku' ve secde işaretle yapılır. Secde rüku'dan biraz daha

alçak yapılır. Oturarak, yahut yaslanarak işaretle namaz kılamayacak derecede hasta olanlardan namaz borcu düşer.

Namazı kılmayanlar dinimizde şiddetle kınanmışlardır. Allah Teala bir ayette şöyle buyuruyor: "O peygamberlerin ardından namazı kılmayan, şehvetlerine uyan bir ne­sil geldi. Onlar yakında (cehennemliklerin kan ve irinlerinin biriktiği derin bir çukur olan) gayya kuyusuna gireceklerdir." (Mer­yem, 59) Maun surasinde ise Allah Teala şöyle buyuruyor: "Kıldıkları namazdan ga­fil olan kimselerin vay haline." (Maun, 5-6)

Namaz çok önemli bir olaydır. Namaz kılmaya muvaffak olmak, Allah tarafından özel bir hidayete bağlıdır. Nitekim İbrahim (a.s.) hem kendisi, hem de zürriyetinin na­maza devam etmeleri için şöyle dua etmiş­tir. "Rabbim! Beni ve çocuklarımı namazı kılanlardan eyle." (İbrahim, 40)

Allah Teaİa Ankebut suresinde namazın önemini şöyle ifade buyuruyor: "Şüphesiz namaz, insanı çirkin söz ve işlerle kötülük­lerden alıkor." (Ankebut, 45) Muminûn su­resinde namaz kılanlara şu müjde veriliyor: "Namazlarında korku ve sükûnet içinde bu­lunanlar kurtulmuştur." (Muninun, 2)

Hz. Peygamber (s) de namazla ilgili ola­rak şöyle buyuruyor: "îslâm beş temel üze­rine kurulmuştur: Allah'tan başka bir ilah bulunmadığına ve Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi bulunduğuna şahitlik etmek, namaz kılmak, zekât vermek ve Ramazan ayında oruç tutmak." (Bu hadisi Buhari ile Müslim rivayet etmişlerdir.)

Namazın öneminden ve sağladığı mane­vi Üstünlüklerden bahseden ayet ve hadisle­rin sayısı çoktur. Burada sadece namazın fert ve toplum açısından önemine işaret et-

mekle yetin ilecektir.

1- Her şeyden önce, namaz kişiyi büyük bir ruhi tatmine ulaştırır. Devamlı olarak namazı hakkıyla kılan kişi, kendisini psiko­lojik bunalımlardan, ruhi dengesizliklerden kurtarır, kişinin ruh sağlığını garanti altına alır.

2- Namaz, kişiyi bağımsızlığa kavuştu­rur, onu başı dik, fakat alçak gönüllü tam bir şahsiyet sahibi yapar. Namaz kılan kişi gü­ven içinde olur. Günde beş vakit namaz kı­lan kişinin kıldığı kırk rekatte kırk kere Fa-liha'yı okur. Fatiha'nın manası ise çok bü­yüktür. Başta bütün övgüler Allah'a tahsis edilmektedir. Daha sonra şu cümle okun­maktadır: "Yalnız sana tapar, yalnız senden yardım isteriz." Bu cümle müslümanın kimliğinin vesikasıdır, hayattaki başarısı­nın esas formülüdür. Bu cümleleri anlaya­rak okuyan ve günde kırk kere tekrarlayan bir müslümanın kendini küçük görmesi, aşağılık duygusuna düşmesi, teşebbüs ettiği işlerde başarılı olamaması düşünülemez. Sahabe'yi başarıya ulaştıran bu kimliktir, kuvvetli inançtır.

3- Namaz müminin hayatını günde beş kere yeniler. Namaz kılan mümin, bu süre içinde hayatın tüm sıkıntılarından, stresle­rinden kurtularak rahata kavuşur. Günde beş kere dünya hayatı ile irtibatını koparan kişi, hayatını yeniler, adeta beş kere yeni­den doğar. Namaz kılmadan önce, günde beş kere usulüne uygun tarzda abdest alan bir mümin, yorgun olan uzuvlarını dinlen­dirir, sinirsel yönden meydana gelmiş bulu­nan gerilimleri yok eder. Hakiki manada abdest alıp namaz kılan bir mümin, yeniden doğmuş gibi, hem ruh yönünden sağlığa ka­vuşur, hem de işlediği küçük günahlar affe­dilerek günahsız duruma gelir. Yani namaz

kişiyi günahsız, gamsız, üzüntüsüz bir ha­yata kavuşturur.

4- Başka bir yönden bakıldığı zaman, na­maz vücudun bütün uzuvlarını harekete ge-Çİrerek bedensel sağlığı korur, kan dolaşı­mını hızlandırır, kasları çalıştırır, vücuda hareketlilik kazandırır.

5- Namaz, günlük hayatla kulun işlemiş bulunduğu küçük günahları affettirir. Bir hadis-i şerifte açıklandığına göre, beş vakit namaz, vakit aralarında işlenen bütün kü­çük günahları yok eder, örter.

6- Namaz, kişiyi tüm kötü davranışlar­dan, kötü sözlerden, çirkinliklerden, yasak­lanmış günah olan işlerden alıkor. Namaz adeta, mümin kişinin kötülüklere ve çirkin­liklere karşı bir jandarması, bir bekçisidir.

7- Namaz, ibadetlerin bütün çeşitlerini içine alan kapsamlı bir ibadettir. Bu sebeple namaz, ibadetlerin temci direğidir. îçinde zikir, harad, tekbir, besmele, taavvüz, (şey­tandan Allah'a sığınma) teşbih, kelime-i şe-hadet, kelime-i tevhid, salavat-ı şerife, dua, Kur'an okumak gibi başlıca ibadet türleri vardır. Günde beş vakit namaz kılan kişi, ibadetlerin her türlüsünü yapmış ve büyük bir sevap kazanmış olur. Namaz kılan kişi, ibadetlerin ve ilahi emirlerin diğerlerini de yerine getirmekte başarılı olur. Yani na­maz, bir nevi ibadetlerin anahtarıdır. Bu se­beple, Hz. Peygamber'in en çok sevdiği İba­det namaz idi. Hatta bunun için: "Namaz benim gözbebeğimdir." buyurmuştur.

8- Namaz mümin kulun miracıdır. Ger­çekten namaz kılan kişinin ruhu yükselir, böyle bir kişi günde beş kere miraca çıkmış gibi olur.

Namazı kılmamak ise büyük bir mahru­miyet olup, dinimizde bunlarla ilgili ağır hükümler vardır. İslâm alimlerinin ittifakı

ile, inkâr edip namaz kılmamak kâfir olma­yı gerektirir. Çünkü Hz. Peygamber (s) şöyle buyuruyor: "Kişi ile küfür arasındaki fark namazı kılmamaktır."

Ebu Hanife, Malik ve Şafii, hükmünü inkâr etmediği sürece, namaz kılmayan kimsenin kâfir olmadığı, belki taat çizgisin­den dışarı çıkmış fasık bir kişi olduğu görü­şündedirler. Bu alimlere göre, namaz kıl­mayan kişi tevbe etmeye çağrılır. Ebu Ha-nife dışındaki alimlere göre, namaz kılma­yan kişi eğer tevbe etmezse öldürülür. Ebu Hanife'yc göre, Öldürülmeyip belki namazı kıhncaya kadar haps edilir. Ebu Hanife'nin dayandığı delil: "Allah kendisine eş koşul­masını mağfiret etmez. Şirk dışında dilediği kimselerin işledikleri günahları affeder." (en-Nisa, 116) ayetidir.

Beş vakit namaz şu vasıfları kendisinde bulunduran herkese farzdır: Müslüman ol­mak, akıllı olmak, erginlik çağına girmiş bulunmak. Namazın farz oluşunun delilleri bir çok ayet ve hadislerle icma'dır. Kur'an-ı Kerim'in değişik yerlerinde namaz kılmak emredilmekicdir. Bunlardan bir kaçı şun­lardır: "Şüphesiz namaz vakitli olarak mü­minlere farz kılınmıştır." (en-Nisa, 103), "Namazı kılın, zekâtı verin." (el-Bakara, 83, 110, el-Hacc, 78, en-Nur, 56, el-Mü-zemmil, 20) Yukarıda ikinci emir Kur'an-ı Kerim'de aynı ifadelerle beş kere tekrarlan­makladır.

Erginlik çağına gelmemiş çocuklara günde beş vakit namaz kılmaz farz değil ise de, çocuk yedi yaşma girince velisinin ona namaz kılmayı emr etmesi gerekir. Böylece belli bir süre sonra, çocukta bu lemel ibade­te karşı bir alışkanlık meydana getirilmiş olur. Çocuk eğer on yaşına girince de na­maz kılmazsa, velisi onu hafifçe dövebilir.

Bu hüküm bir hadis-i şerif ile sabittir.

Farz olan namazın vakitleri beş olup şun­lardır: Sabah vakti, öğle vakti, ikindi vakti, akşam vakti, yatsı vakti. Bu vakitler ayet ve hadislerle, günümüze kadar gelen müslü-manlann uygulamaları ile sabittir.

Bu beş vaktin dışında, bir de namaz kıl­manın ve ibadet yapmanın mekruh olduğu vakitler vardır ki, bu vakitler şunlardır Gü­neş doğarken ufukta bir mızrak boyu yükse­linceye kadar geçen vakit, güneş zevalde iken, güneş batarken, sararmaya başladığı andan itibaren baüncaya kadar geçen va­kit.

Uyku, yahut unutma sebebiyle, farz olan bir namazı kılamayan kişinin, uyanınca, ya­hut bu namaz aklına gelince, hemen onu kıl­ması gerekir. Bundan Ötürü kişinin herhan­gi bir kusuru yoktur. Hz. Peygamber (s) bu konuda şöyle buyuruyor: "Uykudan ötürü bir kusur sözkonusu değildir. Kusur ancak, uyanık iken yapılan iştedir. Sizden biri her­hangi bir namazı unutur, yahut uyuyakalır da kılamazsa, hatırlayınca onu hemen kıl­sın." (Nesai, Tirmizi)

Fakat, bile bile namazını kılmayan kim­seler alimlerin büyük çoğunluğuna göre gü­nahkârdır ve ayrıca tevbe ederek bu kılma­dığı namazları kaza edeceklerdir. Namazlar kaza edilirken sadece farzlar kılınır. Sün­netler kaza edilmez. Farz namazlar kaza edilirken önce ezan okunur, sonra her bir vakit namazı için kamet getirilir. Bir otu­ruşta bir çok vaktin kazası kılınabilir.

Namazın çeşitleri şunlardır: Farz namaz­lar, vacip namazlar, sünnet namazlar, nafile namazlar. Beş vakit namaz farz namazları teşkil eder. Cuma namazı da farz namazlar­dandır ve en kuvvetlilerindendir. Cenaze namazı da farzdır. Fakat, herkese farz değildir. Yani cenaze namazını eğer bir kimse kı­larsa diğer müslümanlar üzerinden farz dü­şer. Nafile namazlar ise şunlardır: Beş vakit namazda kılman sünnetler, Teravih nama­zı, kuşluk namazı, teheccüd namazı, Evva-bin namazı, hacet namazı, tevbe namazı, is­tihare namazı, küsuf namazı, yağmur iste­me namazı, teşbih namazı, Tilaved secdesi, şükür namazı, korku namazı.

Cuma namazı İslâm'ın güç ve kuvvetini gösteren haftalık -bir nevi gövde gösterisi-namazıdır. Cuma namazı müslüman, akıllı, erginlik çağına eren, erkek, köle olmayan ve yolcu bulunmayan, özürlü ve hasta ol­mayan herkese farzdır. Cuma namazı en kuvvetli (muhkem) farzlardan olup kıya­mete kadar, nesh edilmeye, değiştirilmeye ihtimali yoktur. Farz oluşu muhkem olan şu ayetle sabittir: "Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıda bulunulduğu zaman, Al­lah'ı zikretmeğe koşun ve alış-verişi bıra­kın. Eğer bilirseniz bu sizin için çok hayırlı­dır." (el-Cuma, 9)

Alimlerin kuvvetli olan kanaatine göre, Cuma namazı Hicret'ten önce Mekke'de farz kılınmış, fakat müşriklerin müslüman-lara karşı şiddetli baskı ve işkenceleri sebe­biyle burada kılınamarmşür. tik Cuma na­mazı, Hz. Peygamber (s)'in bilgisi dahilin­de Medine'de Es'ad b. Zürare başkanlığın­da, Medine yakınlarında bulunan Beni Be­yaza köyünde kılınmıştır. Hz. Peygamber (s) ise ilk Cuma namazını, Hicret esnasında Küba ile Medine arasında, Beni Salim b. Avf oğullarına ait bir yerleşim yerinde, be­raberindeki sahabileri ile birlikte kılmıştır. Cuma namazının farz olduğunu bildiren ayet ise sonradan Medine'de inmiştir.

Sahih hadis kaynaklarında Hz. Peygam­ber (s)'in Cuma namazını kıldırma şekli

şöyledir: Evinden doğruca minbere çıkar, sonra hutbeyi okuyup iki rekat Cuma nama­zının farzını kıldırır, farzdan sonra mescid-de beklemeksizin yine evine gider, burada iki rekat sünnet namaz kılardı. Mescidden ayrılırken ise sahabeye "Her kim farzdan sonra mescidde nafile namaz kılmak isterse dört rekat kılsın" buyururdu.

Daha sonraları Cuma namazına farzdan önce dört rekat ilave yapılmıştır. Böylece Cuma namazının rekat sayısı onu bulmuş­tur. Zühr-i ahir adı verilen bu namazın ilave edilmesinin sebebi, Cuma namazının edası­nın şartlarında ortaya çıkan bir ihtilafı önle­mektir.

Y. Vehbi YAVUZ