Felsefe, sosyoloji ve
biyoloji gibi ilim dallarında insan, toplum, evren gibi kavram ve olguları,
ruh, hayat ilkesi gibi kavramlarla değil de uzuv (organ, Örgen) ile ve onun
sistemleşmesi, organlaşması ile açıklamaya çalışan bir bilim, felsefe
teorisidir.
Organizmacılık,
biyoloji alanındaki gelişmelerle canlılığı ve hayati olayları, metafizik
kavramlardan uzak bir tarzda, sadece maddeye ve maddi, yani organik olaylara ve
kavramlara başvurarak izah etmeye çalışır. Bu açıklama tarzında
organizmacılık, psikolojik ve kimyasal özelliklere başvurma gereği duymaz. Bu
yönüyle mekanikçilik ve vitalizme de karşıt bir tutum sergileyen
organizmacılık, tüm hayati olguları maddi yolla açıklamaya çalışırken, aslında,
maddeye metafizik bir anlam yüklemiş olmaktadır. Çünkü, organizmayı oluşturan
maddenin özel bazı nitelikleri mevcut olmalıdır ki, organizmaya hayatiliğini
kazan-dırabilsin. Nitekim bu görüşü savunan dü-şünürlerce bu husus,
organizmadaki değişikliklerin hayati olayları da değiştireceğinin
bclirtilmesiyle çok defalar dile getirilmiştir. Gerçekte bir tıp bilgini olan
M.F.X. Bichat (1771-1802) tarafından savunulan böylesi bir organizmacı açıklama
biçiminin, daha sonraki dönemlerde maruz kaldığı en önemli eleştiriye açık
yönü, maddeye yüklenen bu metafizik tulum ile düşülen çelişkidir.
Felsefe tarihinde,
organizmacı açıklama biçimlerinin eski Hind, Çin bilgeliklerine geri
götürülmesi mümkünse de, ilk ve en belirgin izah tarzının Aristoteles'te mevcut
olduğunu söyleyen yorumlar daha sağlıklı görünmektedir. Bu yorum,
Aristoteles'in, çalışmalarının merkezine canlı nesneleri ve organizmaları almış
olmasına dayandırılmaktadır. Nitekim onun, canlılara atfettiği dairesel,
dönüşümlü veya çevrimsel zaman anlayışını, maddeye bir özellik olarak yüklediği
doğrusal zaman anlayışının karşısına koymuş olması, bu organizmacı tutumundan
ileri gelmektedir denebilir. Aynca, An-tikçağ doğa filozoflarından beri mevcut
olan hylozoist anlayışın da etkileri dikkate alınırsa, Aristoteles için yapılan
böylesi bir yorum kısmen haklı görülebilir.
Felsefe tarihi boyunca
türlü biçimlerde yorumlanmış ve muhtelif felsefi sistemleri etkilemiş olan
organizmacılık, çağımızda A.N. Whİtehead'i de etkisi altına almaktan uzak
kalmamıştır. Whitehead, doğa felsefesini kurarken, özellikle organizmacı yorumlamalardan
etkilenmiştir. Whitehead, Spcncer'den beri gelen doğanın evrimci yorumunu
kabul etmekle birlikte, onun bir organik bütünlük olduğunu belirtmektedir.
Doğada, ona göre tıpkı organizmadaki olaylar gibi yaratıcı bir süreç mevcuttur.
Doğa, sürekli olarak bir ilerleme ve gelişme içinde hareket eden bir bütünlük,
bir organik birlik, organik bir ünitedir. Buradaki hareketten kasıt da, tıpkı
organizmadaki gibi hayatî bir gelişme, büyüyüp serpilmedir.
Organizmacılık,
felsefi sistemlerin olduğu kadar, sosyolojik sistemlerin kurulmasında ve bu
sistemlerin toplumları açıklama biçimlerinde de Önemli etkileri görülen bir
görüştür. Bu anlamda, insan toplumlarının canlı organlarıyla aynı oluşum ve işleyiş
düzenlilikleri bulunduğunu ileri süren bir kuram olarak da tanımlanabilecek
olan organizmacılık, özellikle, Herbert Spencer (1820-1903), Emile Durkheim
(1858-1917), P. Lilienfeld (1829-1903), A., Schaffle (1831-1903), R. Worms
(1869-
1926) ve J. Novicow
(1849-1912) taraflarından temsil edilmektedir.
Organizmacı toplum
anlayışları, aslında çok eski yüzyıllara kadar geri götUrülebilir-se de, açık
bir biçimde Machiavelli ve Cam-penella'nın fikirlerinde karşılaşılan bir görüştür.
Bu düşünürler, toplumların tıpkı insanlar gibi çocukluk, olgunluk, yaşlılık
çağlarından geçtiklerini, yine tıpkı organizmalar gibi sağlam ve hasta
hallerde bulunduklarını söylemişlerdir.
17. ve 18. yüzyıllarda
gözde olan sosyal, fizik, atomcu ve bireyci görüşler mevcut olsa da
organizmacı toplum kuramları normal gelişme seyrine devam etmiştir ve yandaşlar
bulmakta da zorluk çekmemiştir. Nitekim 18. yüzyılda toplumsal sözleşme, toplumsal
atomculuk kuramları gözden düşmüş ve bunun yerini organizmacı anlayış
almıştır. Mekanikçilik, atomculuk ve bireyciliğe karşı çıkmak amacıyla
sistemleştiri-len organizmacılık, en belirgin temsilcilerini de Kant, Bonald,
J. de Maistre, Burke, Adam Müller, Herder, Lessİng, Fichte, Shellıng, Hegel vb.
düşünürlerde bulmuştur.
Çağımızda toplumun
açıklanması konusunda fikirlerini bu görüş üzerine kuran yukarıda isimlerini
andığımız sosyologların temsil etliği görüşlere Çağdaş Bio-Organik Kuramlar
ismi de verilmektedir.
Çağdaş Bio-Organik
kuramların en önemli siması ve kimilerine göre kurucusu. H. Spencer, "he
Principles of Sociology (Sosyolojinin ilkeleri) isimli eserinde; "toplum
bir organizmadır" sözü ile organizmacı toplum izahını en açık ve en
belirgin bir biçimde dile getirmiştir. Spencer, toplum ve organizmanın her
ikisinin de büyüme içinde olduğunu ve bu büyüme esnasında ikisinde de yapı ve
görev açısından farklılaşmanın ve parçalan arasında bir karşılıklı bağlılığın
bulunduğunu söylemekle, bu sözünü ispatlama ve delillendirme yoluna gitmiştir.
Toplum ile organizma arasındaki bu benzerliklere rağmen Spencer, bunlar
arasındaki zıtlıktan ve aynlıklan da belirtmeden geçemez. Çünkü organizmalann
simetrik, sıkı bir kümelilik ve sinir sisteminde toplanan bir bilinçlilik
nitelikleri bulunmasına rağmen toplumlar, aralıklı bir küme olup si=metrik
değildir ve onlarda bilinçlilik bir yaygınlık gösterir.
Lilienfeld de Die
Menschliche Gesells-chaft als Reaier Organismus (Gerçek Bir Organizma Olarak
insan Toplumlan) isimli eserinde toplumlarla biyolojik organizmalar arasındaki
benzerliği ele alır. O, toplumu kısaca, organizmanın en yüksek bir biçimi
olarak kabul eder. Lilienfeld, bu görüşüne paralel bir biçimde de
sosyolojinin, biyoloji üzerine kurulması gerektiği görüşünü savunur.
Albert Schaeffle
(1831-1903) ise biyolojik organizmalar için geçerli olan kuralların, toplumu
izah etmede kullanılabileceğini belirtir ve toplumu böylece biyolojik organizmanın
özel ve yüksek bir türü olarak temellendirme yoluna gider.
Felsefeden
sosyolojiye, doğadan toplumun açıklanmasına kadar pek çok alanda kendisinden
yararlanılan organizmacılık, Özellikle bilimci, pozîtivist tavnn tartışıldığı
günümüz bilim çevrelerinde konuşulan ve kimi yorumcular tarafından animist görüşle
de karşılaştırılan felsefî bir tutum ve akım olarak güncelliğini büyük oranda
sürdürmektedir.
Ali DÖLEK