Kaynak: İmam Rabbani, Muhammed Halim Şarkpuri, Çev.Prof Ali Genceli, İslami Neşriyat Yay.- Konya Nr.16, 1978

 

 

  1. “Murakabe’de peygamber’in Kabirleri bildirdi.” Yalanı (S.9)

 

Murakabede iken bana, bu tepede enbiya (peygâmberler) aleyhimüsselâm'ın kabirleri bulunduğu bil­dirildi. Beni görmeğe geldiler. Sayıları kırk kadar idi. Zamanlarında kavimleri, bu peygamberlerin sözlerini dinlememiş, kendilerine uymamış ve onlar da kendi yer yurtlarını bırakıp buraya gelmişler ve burada vefat et­mişlerdir.

 

  1. “Babasının vücudunun her uzvu evin içine dağılmıştı.” Yalanı (S.11-12)

Ulu babamın huzuruna bir havli kimseler gelir­lerdi. Bir 'ara bâzıları, babamı Mekke'yi Mükerreme'de bazıları le Bağdat'ta gördüklerini söylerlerdi. Fâkat ulu babam kabul etmeyerek:

     — Tevazu ile ben hiç  evden çıkmadım, derlerdi.

Bir kere ev halkı gördüler ki, zât-ı faziletlerinin vü­cûdunun her uzvu evin içinde bir birinden ayrılmış şu­raya buraya serpilmiştir.

 

  1.  “İmam-ı Rabbani doğduğunda melekler ve peygamberler teşrif ettiler.” Yalanı (S.14)

     Müceddid-i Elf-i Sânî'nin muhterem pederleri  bu­yurmuşlardır:

— Onun doğduğu gün gördüm ki. Peygamber Sellal-lâhü aleyhi ve sellem, bütün enbiyâyı kiram aleyhimüs-selâm ve melekler hep birlikte teşrif ettiler. Efendimiz Sallallâhü aleyhi ve senem, benim evlâdımı uğurladı ve mübarek olsun diyerek kulakarına ezan ve kamet oku­yup:

-  Bütün kemâlâtıma vâris olup, benim yerime ge­çecektir. Benim ümmetimin dînini ve âhiretini yönete­cektir, buyurdular.

Yine muhterem pederi ilâve ederek:

-         Oğlum Ahmed'in doğum günü, sayısız melekler, Enbiya’yı Izam ve evlyayı kiram’ın ruhları hep serhind üzerine inmişlerdi.

 

  1. İmam-ı Rabban-i peygamberlere ve Allah’a iftira ediyor. (S.26)

       Ravzâtü'l-Kayyümiye'de şöyle yazar:

Müceddid-i Elf-i Sânî bir gün sabahleyin teşrif buyurmuşlardı.   O ara  Peygamber   Efendimiz   Sallallâhü aleyhi ve sellem, bütün enbiya (peygamberler) aleyh -müsselâm, yakın melekler, evliyayı kiram, ve ümmetin âlimleri ile birlikte teşrif buyurdular. Mübarek ellerinde yer yüzünde eşi emsali görülmemiş çok kıymetli ve değerli bir «hil'at» (elbise) vardı. Bu «hil'at» sanki nurdan yapılmıştı,   Efendimiz   Sallallâhü ileyhi   ve sellem bu «hil'at»i Müceddid-i Elf-i Sânî'ye giydirdiler ve buyurdular:

     Bu (tecdid-i elf-i sani» (İkinci Bin Yılın Yenile-me) hil'ati'dir. Biz seni, kendimize nâib tâyin ettik ve bu hil'ati de sana verdik. Bundan böyle bütün dînî ve dünyevî işlerin yürütülmesini de sana havale ettik.  Tecdîd-i Elf-i Sânî (İkinci bin yılın yenileme) hil'a-tinin nüzulü (inmesi) Rabî'ül-evvel ayının onuncu cuma günü 1010'da vuku buldu.

 

 

  1. İmam-ı Rabbani Allah adına yalan söylüyor. (S.27)

 

Hazreti Müceddid-i Elf-i Sânî,   Kâbe-i Mükerreme'-nin ziyareti için son derece şevk ve zevk içindelerdi. Bu iştiyak ve isteğin şiddetinden, bütün rahat ve huzurları kaçmıştı. Bir gün Huzuru,ilâhîde manevî âleme daldıklarında gördüler ki, namaz kılan insanlar, melekler, cinler ve diğer mahlûkat (yaratıklar) hep kendi tarafına dönerek namaz kılıyor, Kâ'be-i Mükerreme'de yanlarına, gelmiş bulunmaktadır. Kâ'be’yi ziyaret için duydukları büyük aşk ve iştiyak sebebiyle Hak Teâlâ, bu müşahede­yi o'na lütuf buyurmuştur.

İşte bu itibarla, İmam Rabbani (K.S.) Yün mescidi ülkenin diğer bütün mescidlerinden imtiyazlıdır.

—İmam Rabbani, bir gün namazdan sonra duâ ile meşgul idi. Manevî âleme daldığı bir sırada bütün vücûdunun bir mum gibi yanıp aydınlanmakta olduğunu gör­dü ve kendi vücûdunun hamurunun Peygamber-i Ekrem sallallâhü aleyhi ve sellem'in mübarek vücûdlarının ha­murunun kalıntısından yoğrulmuş olduğu ilham olundu.

 

  1. “Abdulkadir Kutup yıldızlarından seslenerek İmamın Kayyumluğuna tasdik eyledi.” Yalanı  (S.49)

Bir gün bir kimse İmam Rabbânî'nin hâmilik ve kayyumluğunu kabul etmeyerek yüz yüze şöyle dedi:

-  «Hazret-i   Abdülkaadir   Geylânî   Rahmetüllâhi aleyh şimdi dirilip gelir   ve senin müceddidlik ve kay-yumluğuna ikrar verirse biz de sana inanırız.

Hazret-i Müceddid, kutup yıldızına işaret ettiler ve yıldız ayrılıp iki parça oldu. Arasında Hazret-i Şeyh Ab­dülkaadir Geylânî Rahmetullâhî aleyh göründü, yüksek sesle seslendiler:

-  Müceddicl-i Elf-i Sânrhin dediklerini kabul ede­rim. Çünkü din ve dünya hususunda kemâlât sahibidir. Bu, evliyâyi ümmet arasında en faziletli zevattan biri­dir. Her kim onu inkâr eder, muhalefette bulunursa din yolundan sapmış olur.

Bu sözü söyledikten sonra, Hazret-i Şeyh Abdülkaa­dir yine yıldızın ardında kayboldu.

 

  1. “İmam-ı Rabbani  hamuru peygamber’in artığındandır.”yalanı (S.50)

 

       Müceddid-i Elf-i Sânı Ahmed Serhindî'nin hamuru Risâlet penâh Sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin hamurunun artığındandır. Efendimiz Sallallâhü aleyhi ve sellem, Müceddid Rahmetüllâhi aleyh'i «Rahmet hazînesi» diye anmışlardır. Bu itibarla, Âleme Rahmet olan Risâlet Penâh efendimizden ona bir hisse ulaşmıştır. Buna göre, Kıyamete kadar «kutb» ve «ebdal» bu silsileye mensûb olanlar arasından gelecektir.

 

  1.  İmam Rabbani şirk içine gömülmüştür. (S.50-51)

 

       Âhir zamanın   «Mehdî-i Mev'ûd»u da   yine İmam Rabbânî'nin halîfelerinden olacaktır, denmiştir. Bu yo­la bağır bulunanlar Hak Teâlâ'ya da bağlı bulunan kullardır.

Bu faziletli zat Allah kelamını göğüslerinde   muhâfaza ederlerdi.Doğrudan doğruya Hak. Teâlâ ile İlham yoluyla mükâlemede bulunurdu.

İmam Rabbânî'ye ilm-i ledünnîden Büyük nasib ve­rilmişti.

Kur'ân'ın «hurûf-u mukattaa» sının esrarı öğretilmişti.

Müceddid Rahmetüllâhi aleyh, sahâbîlik makamına yaklaşmış ve Resûl-i Ekrem Sallallâhü aleyhi ve sellem'-in Sünnet-i Seniyyesine tabî olmakla O'na yakîn elde et­mek saadetine ermişti.

Kendileri hac için yola çıkmadan mâ'nen Kâ'be'nin ziyareti nasîb olmuş ve dergâhlarında Zemzem kuyusu gibi su kaynamıştır.

Hânegâhları (tekkeleri) manevî cennet mesabesindeydi.

Yüksek silsileleri, kendilerinden sonraki diğer silsi­lelerin hepsine feyz ulaştırmıştır,        

O, şeriat ile tarîkat'ın câmii'dir. (İkisini bir arada bulunduran) Velayet makamına ulaşmış, nübüvvet kemâlâtından nasîb elde etmişlerdir.

Ümmet-i, Resûlüllah Sallallâhü aleyhi ve sellem'in evliyasının en ileri gelenlerinden ve faziletlilerindendir.

O'nu Hak Tealâ müceddid-i Elf-i Sânî (İkinci bin yılın yenileyicisi) olarak ortaya çıkarmış, vazîfelendirmiştir.

Zât-ı Faziletleri «Kayyûm-i Âlem» lakabına mazhar olmuşlardır. Peygamber Efendimizden, bugüne kadar bu lakab hiç kimseye verilmemiştir.

 

  1. İmam-ı Rabbini  Allah peygamber ve İslam’la alay ediyor ve şirk içinde yüzüyor. (S.78-79)

           Bir gece Hazret-i Müceddid-i Elf-i Sânî Rahmetü'lla-hi Aleyh buyurdular:

«Hazret-i Gavs-i A'zam Kaddese sirrahû, kutup yıl­dızında görüneceklerdir.» Bunun üzerine yanlarındaki-lerle beraber kutup yıldızına bakmaya başladılar. Bu sı­rada kutup yıldızı yarılır gibi oldu ve Hazret-i Gavs-i A'zam Kaddesallahü Sirrahû, kutup yıldızının arasın­dan göründüler. Hazret-i Müceddid-i Elf-i Sânî'nin mü-ceddidliğini ve kayyumluğunu bildirip, yine yıldızla göz­den kayboldular.

 

       Kimyâger'in Mürid Olması:

 

Bir gün bir kimyager, İmam Rabbânî'nin huzûru-na gelerek bir tarife sunup bununla altın yapmanın mümkün olacağını arz etti. Müceddid Rahmetüllâhi Aleyh, hizmetkârlarını çağırıp :

- Bizim, öteberiyi, bu zâte verin, gitsin de şehir-den dışarıda açıp baksın, buyurdular.     Kimyager, öteberiyi aldı, şehirden dışarı çıkıp baktı ki, hepsi som altın. Hayret ederek geri geldi ve kendile-rine murid oldu.

 

Müceddid-i Elf-i Sânî'nin İmdâd Etmesi:

 

Hazret-i Müceddid-i Elf-i Sânî buyurmuşlardı: «Putları kıran gaziler, sevab elde ederler.» Bir ara bir kimse Dekkhen civarında bir puthâne" gördü. (Bu zât Müceddid Rahmetü'llâhi Aleyh'in soh­betlerinden feyz almış bulunan bir kimsedir). İçeri gir­di, bütün putları kırıp döktü. O civarın halkı haber al­dılar ve ayaklandılar, bu zâtı öldürmeğe kalktılar. Al­lah'a kul olan bu zât ise, gönülden ve içden İmam Rab-bânî'den istimdad eyledi. Bunun üzerine : «Korkma kuş­kun olmasın» diye bir ses geldi. Bir de baktı ki, hemen oracıkta kırk atlı peyda olmuş ve Put kıran'a saldırmak isteyenleri dağıtıp kırıp geçirmekte...

 

Arslandaıı Kurtulma :

 

Müceddid-i Elf-i Sanî'nin    mürîdlerinden biri bir ara bir ormandan geçiyordu. Ansızın bir arslanın kar­şıdan saldırmaya hazırlandığını fark etti. Çok korktu. İçinden mürşidine teveccüh ederek yardım istedi. İmam Rabbânî'nin, hemen orada hazır bulunarak    Mübarek asalarını arslana doğru fırlattıklarını ve    arslanın da hemen kuyruğunu sallayıp geri dönüp kaçtığını İmam Rabbânî'nin ise o anda ortadan kaybolduğunu müşahe­de etti.

Cüzzam Hastalığından Kurtarma :

 

Müceddid-i Elf-i Sanî'nin bir müridi vardı. Bu mü-rîd cüzzam hastalığına yakalanmıştı. Bunun için yakınl arı, dostları, akrabaları, kendisi ile görüşmeyi kesmiş uzaklaşmışlardı. Mürşidine gelip vaziyetini arzeyledi. Müceddid-i Elf-i Sânî teveccüh kılıp dua ettiler. Hasta­lığı bir ağaca aldılar, ağaç kurudu, o zât da hastalıktan kurtuldu.

 

  1. Hz. İsa gibi ölüyü diriltiyor. (S.84)

    

Hazret-i Müceddid-ı Elf-i Sânî'nin feyzi, mezarlık halkına dahî isabet etmiştir. Bir zât; ben öldükten sonra cenazemi Hazret-i Müceddid'in huzuruna götürün de öyle defn edin diye vasiyet etmişti.

Adamın dediği gibi yaptılar. Hazret teveccüh edince ölünün kalbi tekrar atmağa başladı. Yakınları ve akrabaları bunu görünce hayret içinde kaldılar.

 

  1. “İmam vefatından sonra da dünya ahvalini görüyor.” yalanı (S.99)

 

            Oğlu Hazret-i Hâzinü'r Rahmeh ve müridi Şeyh Pîr Muhammed Rahmetü'llâhi Aleyh ve Şeyh                 Âdem Benûrî Rahmetüllâhi Aleyh hepsi de buyurdular ki:

- «Hazret-i Müceddid-i Elf-i Sânî, vefâtlarından sonra da bâtın gözü ile, hayatta bulundukları gibi dünya ahvâlini görüyorlar ve manevî fâide elde ediyorlar.»

 

  1. İmam-ı Rabbani oğlu Hoca Muhammed Said’i Cennette müjdelemesi sapıklığı (S.105)

 

       Babaları Elf-i Sânı, Hoca Hazretleri hakkında bir çok beşaretlerde bulunmuşlardır. Bâzılarını nakledelim :

- Bizim    Muhammed   Saîd,    “ulemâyi râsihîn” denir.

--Muhammed Saîd,    «Sâbıkîyn» (ilk sahâbîler) zümresinden sayılır.

 - Ben, mîzan, kıyamet ve mürîdlerimin sırat'ı geç-meleri hususunda mükâşefede bulundum, Muhammed Saîd'in hep önde gittiğini gördüm. Defter-i a'mâlini de sağ eline almıştı. Sonra cümlesi Cennete girdiler.

 

  1. “Kıyamet günü rahmet hazinelerinin taksimi Muhammed Said’e verilecektir.” Yalanı (S.106)

      

-  Muhammed Sa'îd, Hak Teâlâ'nın rahmet hazî­nelerinin hazinedarıdır. Kıyamet günü rahmet hazînelerinin taksimi ona tevdî kılınacaktır.

-  Yükselme ve inme makamlarında her zaman sen benim yanımda olacaksın.  

Bir gün de:

-         Muhammed Saîd, sen benden bir parçasın. Sen bu sözü iyi dinle, nitekim Hazret-i Ebû Bekir de Resûlüllah Sallallahü Aleyhime Sellem'in bir parçası idi.

 

  1. “Hoca Muhammed Said Peygamber (s.a.v.) uyanıklık halinde 8 defa görmüştür.” Yalanı (S.106)

 

        Söylendiğine göre Hoca Muhammed Saîd Peygam ber Sallallâhü Aleyhi ve Sellem'i, uyanıklık hâlinde sekiz defa görmüşlerdir. Hoca Hazretlerinin aynı zamanda kerameti de açıktı.

 

  1. “Hoca Muhammed Said müridini eteğinin altına saklayıp gayb alemlerini gezdirdi.” Yalanı (S.107)   

          Bir ara da Hoca Hazretleri, çok zengin ve hulûs-i niyyet sahibi mürîdlerinden bir genci, kendi eteğinin altında gizleyip, bütün irfânî makâmâtı ve cennetleri gezdirdi. Genç eteğin altından çıktığı zaman bütün bun-ları ancak bir lahzada gezmiş olduğunu anladı. Bunun gibi bir hayli kerametleri vardır.