بِسْمِ
اللّهِ
الرَّحْمَنِ
الرَّحيِمِ
DUA VE ZİKİRLE
TEDAVİ
L
MUHAMMED BEYYUMİ
Çeviren
MEHMET ALİOĞLU
Beka
İÇİNDEKİLER
ALLAH’I ANMANIN (ZİKRİN)
FAZİLETİ............................
ZİKİR, DİL VE KALBİN
İBADETİDİR.........................................
KUR’AN’DA ZİKİR..................................................................
BUNLARIN AÇIKLAMASI........................................................
YARIŞMAYI, ZİKİR EHLİ KAZANIR ..........................................
ZİKRİN BAZI ÜSTÜNLÜKLERİ.................................................
HZ. PEYGAMBERİN ZİKRE TEŞVİKİ.........................................
HZ. PEYGAMBERİN (S.A.V.) ZİKİR
MECLİSLERİNE VE ALLAH’I ZİKRETMEK İÇİN TOPLANMAYA TEŞVİKİ
DUANIN FAZİLETİ VE HİKMETİ........................................
DUA ETME ADABI.................................................................
DUA ETMENİN TEMEL ADAPLARI..........................................
SABAH VE AKŞAM, UYKU VE UYANMA
İLE ............................
İLGİLİ DUA VE ZİKİRLER........................................................
SABAH VE AKŞAM OKUNACAK DUALAR................................
YATAĞA GİRİNCE VE UYKUDAN
UYANINCA ..........................
OKUNACAK DUALAR ............................................................
SEVDİĞİ / SEVMEDİĞİ BİR RÜYA
GÖRÜNCE OKUNACAK
DUALAR ..............................................................................
GECE UYANINCA OKUNACAK DUA........................................
GECE TEHECCÜT NAMAZINA
KALKINCA...............................
OKUNACAK DUA...................................................................
EVDEN ÇIKINCA OKUNACAK DUA.........................................
EVE GİRİNCE OKUNACAK DUA..............................................
AKŞAM KAPIYI KAPATINCA
OKUNACAK DUA.........................
YOLCULUKLA İLGİLİ DUALAR................................................
VEDALAŞIRKEN OKUNACAK DUA..........................................
BİNEĞE BİNİNCE OKUNACAK DUA........................................
BİNEĞİN ÜZERİNE TAM YERLEŞİNCE
OKUNACAK DUA...........
YOLA ÇIKINCA OKUNACAK DUA............................................
BİR TEPEYE ÇIKINCA YA DA BİR
VADİYE İNİNCE OKUNACAK DUA
BİNEĞİN AYAĞI KAYINCA OKUNACAK
DUA...........................
GİRMEK İSTEDİĞİ BİR KÖY
GÖRÜNCE OKUNACAK DUA...........
BİR YERDE KONAKLAYINCA
OKUNACAK DUA........................
YOLCULUKTA SEHER VAKTİ OLUNCA
OKUNACAK DUA..........
YOLCULUKTAN DÖNÜP YAŞADIĞI
YERE YAKLAŞINCA
OKUNACAK DUA...................................................................
YEME, İÇME VE GİYİNME İLE
İLGİLİ DUALAR..........................
YEMEYE VE İÇMEYE BAŞLARKEN
ALLAH’IN
ADINI ANMAK......................................................................
YEMEĞİN BAŞINDA BESMELEYİ
UNUTUNCA OKUNACAK .......
DUA.....................................................................................
YEME VE İÇMEDEN SONRA OKUNACAK
DUA.........................
YEMEK SAHİBİNE YAPILACAK DUA........................................
YENİ BİR ŞEY GİYİNCE OKUNACAK
DUA.................................
ARKADAŞININ ÜZERİNDE YENİ BİR
ELBİSE GÖRÜNCE OKUNACAK DUA
MECLİSTEN KALKINCA OKUNACAK
DUA................................
HOROZ ÖTÜŞÜNÜ, EŞEK ANIRMASINI
VE KÖPEK
HAVLAMASINI İŞİTİNCE OKUNACAK DUA..............................
RÜZGAR ŞİDDETLE ESİNCE
OKUNACAK DUA..........................
GÖK GÜRÜLTÜSÜ İŞİTİNCE
OKUNACAK DUA..........................
YAĞMURU GÖRÜNCE OKUNACAK DUA..................................
HİLALİ GÖRÜNCE OKUNACAK DUA .......................................
AYA BAKINCA OKUNACAK DUA ............................................
AYNAYA BAKINCA OKUNACAK DUA .....................................
HAPŞIRINCA OKUNACAK DUA VE
AKSIRANA NE
SÖYLENECEĞİ......................................................................
HAPŞIRIP DA ALLAH’A
HAMDETMEYENE “ALLAH SANA MERHAMET ETSİN” DENMEYECEĞİ
HAPŞIRANA KAÇ DEFA
YERHAMÜKALLAH
DENİLECEĞİ.........................................................................
ALLAH HAPŞIRMAYI SEVER,
ESNEMEYİ SEVMEZ...................
KİTAP EHLİNDEN HAPŞIRANLARA NE
DENİLECEĞİ................
SEVİNDİRİCİ BİR ŞEYLE
MÜJDELENDİĞİNDE
OKUNACAK DUA...................................................................
KENDİ NEFSİNDE, MALINDA VEYA
KARDEŞİNDE HOŞUNA GİDEN BİR ŞEY GÖRÜNCE OKUNACAK DUA
KARDEŞİNİN GÜLDÜĞÜNÜ GÖRÜNCE
ONA NE DİYECEĞİ
“SENİ SEVİYORUM” DİYEN BİR
KARDEŞİNE NE DİYECECEĞİ
“ALLAH SENİ BAĞIŞLASIN” DİYEN
BİR KARDEŞİNE NE DİYECİĞİN
KENDİSİNE İYİLİK YAPILANIN NE
DİYECEĞİ ..........................
BORCUNU FAZLASIYLA ÖDEYEN KARDEŞİNE
NE DİYECEĞİ ....
KURBAN KESERKEN OKUNACAK DUA ...................................
BİR CARİYE, KÖLE VEYA HAYVAN
SATIN ALINCA OKUNACAK DUA
İLK ÜRÜNÜ GÖRÜNCE OKUNACAK DUA
................................
BELAYA UĞRAMIŞ BİRİNİ GÖRÜNCE
OKUNACAK DUA ............
BAŞINA SEVDİĞİ VEYA SEVMEDİĞİ
BİR ŞEY GELİNCE OKUNACAK DUA
BORÇ ÖDEMEDE ACİZ KALINCA
OKUNACAK DUA ..................
VESVESEYE KAPILINCA OKUNACAK
DUA ..............................
ÖFKELENDİĞİNDE OKUNACAK DUA ......................................
LÂT VE UZZA ADINA YEMİN EDENE
NE DENİLECEĞİ .............
EVLİLİK VE NİKAHLA İLGİLİ
DUALAR.....................................
NİKAH DUASI.......................................................................
EVLENEN KİMSEYE NE DENİLECEĞİ......................................
EŞİNİN YANINA GİRİNCE OKUNACAK
DUA ............................
CİNSEL İLİŞKİDE BULUNMAK
İSTEYİNCE OKUNACAK DUA .....
YENİ DOĞAN ÇOCUK İÇİN DUA
ETMEK..................................
HZ. PEYGAMBERE (S.A.V.)
SALAVAT GETİRMENİN FAZİLETİ..
HASTALIK VE ÖLÜMLE İLGİLİ
DUALAR...................................
HASTANIN KENDİ İÇİN YAPACAĞI
DUALAR...........................
HASTAYA DUA ETMEK..........................................................
KENDİSİNE BİR YARA VEYA ÇIBAN
İSABET EDENE OKUNACA K DUA
YILAN VE AKREP GİBİ
HAYVANLARIN SOKTUĞU KİMSEYE OKUNACAK DUA
YANIKLARA OKUNACAK DUA ...............................................
ÖLMEK ÜZERE OLANIN OKUYACAĞI
DUA...............................
ÖLÜNÜN GÖZLERİNİ KAPATIRKEN
OKUNACAK DUA...............
BİR ÖLÜSÜ OLANIN NE DEYİCEĞİ..........................................
TAZİYEDE NE DİYECEĞİ........................................................
CENAZE NAMAZINDA OKUNACAK DUA.................................
ÖLÜYÜ DEFNETTİKTEN SONRA
OKUNACAK DUA ..................
ÖLÜYÜ KABRE KOYARKEN OKUNACAK
DUA...........................
KABİRLERİ ZİYARET EDİNCE
OKUNACAK DUA .......................
TAHARET, NAMAZ, EZAN VE
MESCİTLERLE İLGİLİ DUALAR...
TUVALETE GİRERKEN VE ÇIKARKEN
OKUNACAK DUA ...........
ABDEST ALIRKEN VE ABDESTTEN
SONRA
OKUNACAK DUALAR.............................................................
MESCİDE GİDERKEN, İÇERİ
GİRERKEN VE ÇIKARKEN
OKUNACAK DUA...................................................................
MESCİTTE KAYBOLAN EŞYASINI
ARAYAN VEYA ALIM SATIM YAPAN KİMSEYE NE DENİLECEĞİ
EZANI İŞİTİNCE OKUNACAK DUA ..........................................
NAMAZA BAŞLAYINCA OKUNACAK DUA................................
GECE NAMAZINA HANGİ DUA İLE
BAŞLANACAĞI..................
TİLAVET SECDESİNDE OKUNACAK
DUA ................................
RÜKUDAN KALKINCA VE DOĞRULUNCA
OKUNACAK
DUALAR...............................................................................
İKİ SECDE ARASINDA OKUNACAK
DUA..................................
TAHİYYAT DUALARI.............................................................
NAMAZ KILANIN ÇEŞİTLİ TAHİYYAT
DUALARI KARŞISINDAKİ TAVRI
HZ. PEYGAMBERE SALAVAT GETİRME
ŞEKİLLERİ...................
SON TEŞEHHÜTTEN SONRA OKUNACAK
DUALAR..................
SELAMDAN SONRA OKUNACAK DUA VE
ZİKİRLER..................
VİTİR NAMAZINDA OKUNACAK
SURELER..............................
KUNUT DUASI......................................................................
KADİR GECESİNDE OKUNACAK DUA .....................................
ORUÇLA İLGİLİ DUALAR........................................................
İFTARINI AÇINCA OKUNACAK DUA .......................................
BİR TOPLULUĞUN YANINDA İFTAR
EDİNCE OKUNACAK
DUA ....................................................................................
ORUÇLU İKEN YEMEK GETİRİLİNCE
OKUNACAK DUA.............
HAC VE UMRE İLE İLGİLİ DUALAR..........................................
TELBİYE DUASI.....................................................................
TAVAFTA OKUNACAK DUA...................................................
SAFA VE MERVE’DE OKUNACAK
DUALAR..............................
ARAFAT’A YÜRÜKEN OKUNACAK DUA ..................................
ARAFAT’TA OKUNACAK DUA ................................................
MEŞ’AR-I HARAMDA OKUNACAK DUA...................................
ŞEYTAN TAŞLAYINCAYA KADAR VE
TAŞLARKEN OKUNACAK DUA
KABE’NİN İÇİNDE OKUNACAK DUA.......................................
ZEMZEM SUYUNU İÇERKEN OKUNACAK
DUA.........................
HAC VEYA UMREDEN DÖNÜNCE
OKUNACAK DUA.................
CİHADLA İLGİLİ DUALAR.......................................................
ŞEHİT OLMAYI İSTEMEKLE İLGİLİ
RİVAYETLER......................
SAVAŞACAK OLANA EMİRİN NE
DİYECEĞİ.............................
ORDUYU UĞURLARKEN NE DİYECEĞİ....................................
SAVAŞANA VEYA SAVAŞA YARDIM
ETMEK İÇİN ÇALIŞANA
NASIL DUA EDİLECEĞİ..........................................................
DÜŞMANLA KARŞILAŞMAK İSTEYİNCE
OKUNACAK DUA.........
DÜŞMANI GÖRÜNCE OKUNACAK DUA...................................
SAVAŞ SIRASINDA OKUNACAK DUA......................................
BİR YARA ALINCA OKUNACAK DUA.......................................
DÜŞMANLAR YENİLGİYE UĞRAYINCA
OKUNACAK DUA..........
SAVAŞTAN DÖNÜNCE OKUNACAK DUA................................
SELAM VE MUSAFAHANIN FAZİLETİ.....................................
KABE’NİN İÇİNDE OKUNACAK DUA.......................................
ZEMZEM SUYUNU İÇERKEN OKUNACAK
DUA.........................
HAC VEYA UMREDEN DÖNÜNCE
OKUNACAK DUA.................
CİHADLA İLGİLİ DUALAR.......................................................
ŞEHİT OLMAYI İSTEMEKLE İLGİLİ
RİVAYETLER......................
SAVAŞACAK OLANA EMİRİN NE
DİYECEĞİ.............................
ORDUYU UĞURLARKEN NE DİYECEĞİ....................................
SAVAŞANA VEYA SAVAŞA YARDIM
ETMEK İÇİN ÇALIŞANA
NASIL DUA EDİLECEĞİ..........................................................
DÜŞMANLA KARŞILAŞMAK İSTEYİNCE
OKUNACAK DUA.........
DÜŞMANI GÖRÜNCE OKUNACAK DUA...................................
SAVAŞ SIRASINDA OKUNACAK DUA......................................
BİR YARA ALINCA OKUNACAK DUA.......................................
DÜŞMANLAR YENİLGİYE UĞRAYINCA
OKUNACAK DUA..........
SAVAŞTAN DÖNÜNCE OKUNACAK DUA................................
SELAM VE MUSAFAHANIN FAZİLETİ.....................................
SEBEP VE OLAYLARA BAĞLI DUALAR....................................
İSTİHARE DUASI...................................................................
SIKINTI VE ÜZÜNTÜ HALİNDE
OKUNACAK DUALAR...............
BAŞINA BİR BELA VEYA KÖTÜ
DURUMUN GELMESİNDEN
ENDİŞE EDİNCE OKUNACAK DUA .........................................
ŞEYTAN VEYA BAŞKA BİR ŞEYDEN
KORKUNCA OKUNACAK DUA
BAŞINA BİR MUSİBET GELDİĞİNDE
OKUNACAK DUA..............
BİR İŞİN ÜSTESİNDEN
GELEMEYİNCE (BİR İŞE YENİK
DÜŞÜNCE) OKUNACAK DUA..................................................
BİR İŞ KENDİSİNE ZOR GELİNCE
OKUNACAK DUA...................
HERHANGİ BİR SEBEBE VE ZAMANA
BAĞLI OLMAYAN
DUALAR...............................................................................
KUR'AN-I KERİM’DEN BAZI DUALAR.......................................
HZ. PEYGAMBERİN SIĞINMA
DUALARI
İSTİĞFAR...........................................................................
İSTİĞFARLA İLGİLİ BAZI AYETLER..........................................
İSTİĞFARLA İLGİLİ BAZI
HADİSLER........................................
بِسْمِ
اللّهِ
الرَّحْمَنِ
الرَّحيِمِ
Hamd, yalnız
Allah’a aittir. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve bağışlanma dileriz.
Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizin sonuçlarından Allah’a sığınırız.
Allah kime doğru yolu gösterirse, artık onu saptıracak yoktur; kimi de saptırırsa,
ona doğru yolu gösterecek yoktur. Şahitlik ederim ki, Allah’tan başka ilah
yoktur; O, tektir ve ortağı yoktur. Yine şahitlik ederim ki, Muhammed (s.a.v.)
O’nun kulu ve resulüdür.
Yüce Allah şöyle
buyuruyor:
“Ey iman
edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can
verin”.[1]
“Ey insanlar!
Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok
erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden
dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de
sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir”.[2]
“Ey iman
edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah
işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse
büyük bir kurtuluşa ermiş olur”.[3]
Müslüman
kardeşim!
Şunu kesinlikle
bil ki, sana mutluluk ve huzur verecek, senin sıkıntı, dert ve üzüntünü
giderecek sebeplerin en büyüğü, Yüce Allah’ı anmak ve O’na dua edip yalvarmaktır.
Sevgili kardeşim!
Elindeki bu
kitapta, dua ve zikrin faziletini ve bunların adabını anlattım. Sonra da Hz.
Peygamberden sahih olarak rivayeti sabit olan bazı güzel dua ve zikirler zikrettim;
bunların pek değerli bazı yararlarına işaret ettim.
Allah’tan, yazarı
ve okuyucuyu bunlardan yararlandırmasını dilerim.
Dualarımızın
sonu, alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.
ALLAH’I ANMANIN (ZİKRİN) FAZİLETİ
İbn Kayyım der
ki: Zikir, Allah’a dost olmanın belgesidir. Bu belge kendisine verilen, O’na
ulaşır; verilmeyen ise O’ndan uzaklaştırılır, mahrum bırakılır. Zikir, mümin
kalplerin azığıdır. Müminler ne zaman zikirden ayrılır uzaklaşırsa, bedenleri
kalplerin kabristanına dönüşür. Zikir, müminlerin ülkelerini imar edip bayındır
hale getirir. Müminler ne zaman zikri ihmal ederse, yaşadıkları ülkeler
harabeye dönüşür. Zikir, müminlerin yol kesicilerle savaştıkları sağlam
silahtır; yolun sıcak alevini söndürdükleri sudur; hastalıklarının ilacıdır.
Onu terk ettikleri an, kalp hastalıkları tekrar nükseder. Zikir, amaca ulaştıran
sebeptir; müminlerle gaybı çok iyi bilen yüce yaratıcı arasındaki bağ ve
ilişkidir.
Şair der ki:
Hastalandığımızda,
Sen’in zikrinle tedavi oluruz
Ama bazen zikri
terk edince, yine hastalanırız.
Müminler,
başlarına gelen afetleri zikirle savar ve sıkıntılarını onunla giderirler.
Musibetlerin ağırlığı zikirle hafifler. Belalar üzerlerine gelince, hemen ona
sığınırlar; felaketlere uğrayınca, onunla korunurlar. Zikir onlar için içinde
serbestçe dolaştıkları cennet bahçesidir; yaptıkları ticaret sonucu elde
ettikleri mutluluğun ana sermayesidir. Zikir, üzüntülü kalbi sevindirip mutlu
eder; zikredeni zikredilene kavuşturur. Hatta zikredeni zikredilen haline
getirir.
ZİKİR, DİL VE KALBİN İBADETİDİR
Her organımızın
belirli bir ibadeti vardır. Zikir de her halükarda dil ve kalbin ibadetidir.
Bu yüzden ayakta, otururken ve yatarken zikretmek ibadettir. Cennet, düz ve verimli
bir arazi, zikir de onun tohumu olduğu gibi, harap olmuş kalpleri imar edip
hayat veren de yine zikirdir.
Zikir, kalplerin
cilası ve temizleyicisidir; hasta kalplerin ilacıdır. Zikreden, zikre dalıp
kendinden geçtikçe, zikredilene olan sevgisi, O’nunla buluşma ve O’nu özleme
iştiyakı daha da artar. Zikir dili geçip tamamen kalbe yerleşince, zikreden her
şeyi unutur; Allah onun her şeyini korur. Bu onun için her şeye bedeldir. Çünkü
bu halle kulaklardaki ağırlık gider; dillerdeki düğüm çözülür; gözlerdeki
karanlık perde açılır. Allah, görenlerin gözlerini ışıkla süslediği gibi
zikredenlerin dilini de zikirle süslemiştir. Bu yüzden zikirden gafil olan dil,
görmeyen göz, işitmeyen kulak ve tutmayan (felçli) el gibidir. Zikir, kul ile
Allah arasındaki en büyük açık kapıdır. Kul onu gaflet ile kapatmadıkça kapı
açık kalacaktır.
Hasan-ı Basri der
ki: Huzuru üç şeyde arayınız: Namazda, zikirde ve Kur’an okumada. Eğer
bulduysanız ne âlâ… Aksi halde bilin ki, kapı kapalıdır.
Şeytan gaflet
ehlini unutkanlıkla (zikirsizlikle) mağlup ettiği gibi kul da şeytanı zikirle
ancak mağlup eder.
Seleften bazı
kimseler şöyle söylemişlerdir: Zikir bir kimsenin kalbine tamamen yerleşince,
şeytan kendisine yaklaştığında sara’ya tutulur. Gafil insanın, şeytanın yanaşmasıyla
sara’ya tutulduğu gibi. Şeytan sara’ya tutulunca, öteki şeytanlar başına
toplanır ve: “Buna ne oldu?” derler. Onlara: “Onu, salih bir insan çarptı”
denilir. Salih bir insandan maksat, o kişinin yaptığı salih amellerdir.
Amellerde ihlas ve zikir olmayınca, içinde ruh olmayan beden gibi olurlar.
KUR’AN’DA ZİKİR
Zikir, Kur’an’da
on şekilde geçer:
Bir: Allah’ın, mutlak
ya da mukayyet manada zikri emretmesi.
İki: Allah’ın, zikrin
zıddı olan gaflet ve unutmayı yasaklaması.
Üç: Allah’ın,
kurtuluşu çokça zikretmeye ve ona devam etmeye bağlaması.
Dört: Allah’ın, zikredenleri
övmesi ve onlar için hazırladığı cennet ve mağfiret gibi nimetleri haber vermesi.
Beş: Allah’ın, başkasına
ilgi göstererek zikirden yüz çevirenlerin hüsranda olduklarını haber vermesi.
Altı: Allah’ın, zikredenleri
zikretmeyi onların kendisini zikretmesine bağlaması.
Yedi: Allah’ın,
zikrin her şeyden büyük olduğunu haber vermesi.
Sekiz: Allah’ın,
zikri salih amellerin başlangıcı yaptığı gibi bu amellerin sonu da yapması.
Dokuz: Allah’ın,
zikir ehlinin, nimetlerinden daha fazla yararlanan ve başkalarından daha çok akıl
sahibi olduğunu haber vermesi.
On: Allah’ın, zikri
bütün salih amellerle birlikte zikretmesi ve onu bu amellerin özü ve ruhu
yapması. Öyle ki, içinde zikir olmayan ameli ruhsuz bedene benzetmiştir.
BUNLARIN AÇIKLAMASI
Şimdi bu on zikir
türünün geçtiği bazı ayetleri belirtelim.
Bir: Allah’ın,
mutlak ya da mukayyet manada zikri emrettiği ayetlere şu örnekler verilebilir:
“Ey inananlar!
Allah'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan
aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de size
istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir”.[4]
“Kendi
kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini
an”.[5]
Bu ayette geçen ‘tazarruan
ve hîfeten’ (yalvararak ve ürpererek) sözcükleri hakkında iki görüş vardır.
Birincisi, bunlar
‘Gizliden, içinden ve kalbinden’ anlamındadır.
İkincisi ise,
‘Kendin duyabileceğin kadar dilinle zikret’ anlamındadır.
İki: Allah’ın,
zikrin zıddı olan gaflet ve unutmayı yasakladığı ayetlere şu örnek verilebilir:
“Gafillerden
olma”.[6]
“Allah'ı
unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi
olmayın”.[7]
Üç: Allah’ın,
kurtuluşu çokça zikretmeye bağladığı ayetlere şu örnek verilebilir:
“Ey iman
edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı
çok anın ki başarıya erişesiniz”.[8]
Dört: Allah’ın,
zikredenleri övdüğü ve onlar için hazırladığı cennet ve mağfiret gibi
nimetleri haber verdiği ayetlere şu örnek verilebilir:
“…Allah'ı çok
zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir
mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır”.[9]
Beş: Allah’ın,
başkasına ilgi göstererek zikirden yüz çevirenlerin hüsranda olduğunu haber
verdiği ayetlere şu örnek verilebilir:
“Ey iman
edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu
yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır”.[10]
Altı: Allah’ın,
zikredenleri zikretmeyi onların kendisini zikretmesine bağladığı ayetlere şu
örnek verilebilir:
“Öyle ise siz
beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük
etmeyin!”.[11]
Yedi: Allah’ın,
zikrin her şeyden büyük olduğunu haber verdiği ayetlere şu örnek verilebilir:
“(Resûlüm!)
Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve
kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür”.[12]
Bu ayet hakkında
dört görüş vardır:
Müfessirler, bu
ayet hakkında bu görüşleri zikretmişlerdir. Ancak ben (İbn Kayyım), dördüncü
görüş olarak Şeyhülislam İbn Teymiyye’nin bu ayet hakkında şöyle söylediğini
işittim: Bu ayet, namazda iki büyük yararın bulunduğunu haber vermektedir.
Birincisi, namazın, hayasızlık ve kötülükten alıkoyduğudur. İkincisi, namazın,
Allah’ı zikretmeyi kapsadığı ve bunu içerdiğidir. Namazın Allah’ı zikri
içermesi, hayasızlık ve kötülükten alıkoymasından daha büyüktür.
Sekiz: Allah’ın,
zikri salih amellerin başlangıcı yaptığı gibi bu amellerin sonu yaptığı
ayetlere şu örnek verilebilir:
Allah oruç
ibadetini: “…Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu
göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir”[13] ifadesiyle; Hac ibadetini:
“Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha
kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın”[14] ifadesiyle; namaz
ibadetini: “Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde
yatarken (daima) Allah'ı anın”[15] ifadesiyle; Cuma
ibadetini de: “Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan
isteyin. Allah'ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz”[16] ifadesiyle bitirmektedir.
Sonra zikir,
dünya hayatının son sözüdür. Bir insanın son sözü ‘Lâ ilâhe illallâh’ olunca,
Allah onu cennete girdirecektir.
Dokuz: Allah’ın,
zikir ehlinin, nimetlerinden daha fazla yararlanan ve başkalarından daha çok
akıl sahibi olduğunu haber verdiği ayetlere şu örnek verilebilir:
“Göklerin ve
yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde
aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. Onlar, ayakta
dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar…”.[17]
On: Allah’ın,
zikri bütün salih amellerle birlikte zikrettiği ve onu bu amellerin özü ve ruhu
yaptığı ayetlere şu örnek verilebilir:
Allah, namazı
zikirle birlikte şöyle zikretmiştir: “…Bana kulluk et; beni anmak için namaz
kıl”.[18]
Allah, zikri
oruç, hac ve öteki ibadetlerle birlikte de zikretmiştir. Hatta onun haccın
ruhu, özü ve temel amacı olduğunu bildirmiştir.
Allah, zikri
cihadla birlikte de zikretmiştir. O, dostlarla karşılaşırken ve düşmanla
savaşırken kendisini zikretmeyi şöyle emretmiştir: “Ey iman edenler!
Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok anın
ki başarıya erişesiniz”.[19]
Şeyhülislam İbn
Teymiyye’nin –Allah ruhunu yüceltsin- şöyle söylediğini işittim: Böyle
durumlarda, sevenler sevdiklerini zikretmekten (hatırlamaktan) gurur duyarlar.
Nitekim ünlü şair Antere der ki:
Seni hatırladım, mızraklar sanki
Kapkara bitkiyle
boyanmış kuyu ipi gibiydi.
Başka bir şair ise şöyle der:
Seni hatırladım,
mızraklar peş peşe bana doğru gelirken
Kanımdan Hint
yumurtası gibi damlalar damlıyordu.
Arap şiirinde sıkça kullanılan bu tür
anmalar, şiddetli sevgiye delalet eder. Çünkü sevenin, sevdiğini, kendi canından
başka bir şeyi düşünmediği böyle hallerde zikretmesi onu kendi canı gibi hatta
daha değerli gördüğünü gösterir. Bu da ona olan sevgisinin içtenlik ve doğruluğuna
delalet eder.
YARIŞMAYI, ZİKİR EHLİ KAZANIR
Yarışmayı, zikir
ehli olanlar kazanır. Nitekim Müslim’in Sahih’inde Ebû Hüreyre şöyle
anlatmaktadır: Hz. Peygamber (s.a.v.) Mekke yolunda yürüyordu. Cümdân[20] denilen bir dağın
yanından geçince: “Yürüyün, işte Cümdân; müferridler öne geçti” dedi.
“Müferridler kimdir? Ey Allah’ın resulü!” dediler. “Allah’ı çokça zikreden
erkekler ve kadınlar” buyurdu.
Hadiste geçen
müferridler, ya muvahhidler (tevhid ehli olanlar) ya da tek ve birinci olanlar
anlamındadır.[21]
* İmam Ahmed’in
Müsned’inde, Ebü’d-Derdâ’dan rivayet edilen bir hadiste Allah resulü (s.a.v.) sahabelerine:
“Size, en hayırlı amelinizi haber vereyim mi? O amel, melikinizin katında en
temiz, derecenizi en çok yükselten, sizin için altın ve gümüş infak etmekten
daha hayırlı, düşmanınızla karşılaşıp boyunlarını vurmanız ve onların
boyunlarınızı vurmalarından daha üstündür” buyurdu. “Nedir o? Ey Allah’ın
resulü!” dediler. “Yüce Allah’ı zikretmektir” buyurdu.[22]
* Şu’be, Ebû
İshak’tan rivayet ediyor. el-Eğarr’ın şöyle söylediğini işittim: Şahitlik
ederim ki, Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd, Allah resulünün şöyle söylediğine şahitlik
ettiler: Bir topluluk Allah'ı zikretmek için
oturunca, melekler mutlaka onların etrafını sarar ve Allah'ın rahmeti onları
bürür; üzerlerine sekine iner ve Allah onları yanındakilere (büyük meleklere)
anar.[23]
ZİKRİN BAZI ÜSTÜNLÜKLERİ
Zikrin üstünlüğü için,
Allah’ın meleklere zikir ehli ile övünmesi yeterlidir. Sahih-i Müslim’deki bir
hadiste Muaviye şöyle anlatır: Bir defasında Allah resulü (s.a.v.) halka
şeklinde oturmuş bir grup ashabının yanına gelerek: “Sizi burada oturtan
nedir?” diye sordu. Onlar da: “Allah’ı zikretmek ve bize İslam’ı göstererek
lütufta bulunmasına karşılık O’na hamdetmek için oturduk” dediler. Allah resulü:
“Allah adına, sadece bu mu sizi oturttu?” dedi. “Evet, bizi sadece bu oturttu”
dediler. Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ben size bir
suçlamada bulunmak için yemin ettirmedim. Ancak Cebrail yanıma geldi ve bana, Allah’ın
meleklere karşı sizinle övündüğünü haber verdi”.[24]
Bir bedevi Hz.
Peygambere: “Hangi amel daha üstündür?” diye sordu. Allah resulü (s.a.v.) de:
“Dünyadan ayrılırken, dilinin Allah’ın zikriyle ıslak bulunmasıdır” buyurdu.[25]
Bir defasında bir
adam Hz. Peygambere (s.a.v.): “İslam’ın emirleri bana çok (ağır) gelmeye
başladı. Bana, kendisine sıkıca tutunacağım bir iş emret” dedi. Allah resulü
(s.a.v.) de: “Dilin, Allah’ın zikriyle daima ıslak olsun” buyurdu.[26]
Hz. Peygamber
(s.a.v.), isra gecesi babası Hz. İbrahim’in kendisine şöyle söylediğini rivayet
ediyor: Benden ümmetine selam söyle ve onlara, cennet toprağının temiz, suyunun
tatlı olduğunu; onun geniş, düz ve boş arazi olduğunu, tohumunun ise sübhanallah
velhamdülillah ve lâ ilâhe illallah vallahu ekber olduğunu haber ver.[27]
Buhâri ve
Müslim’de, Ebû Musa’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Allah resulü şöyle
buyurmuştur: Rabbini zikreden ile O’nu zikretmeyen, ölü ile diriye benzer.[28]
Müslim’in rivayeti
şöyledir: İçinde Allah’ın zikredildiği ev ile içinde Allah’ın zikredilmediği
evin misali, ölü ile dirinin misaline benzer.[29]
Bu hadiste Allah
resulü (s.a.v.), Allah’ı zikredenin evini içinde diri insanların yaşadığı eve
benzetmekte; Allah’ın zikrinden gafil olanın evini ise, içinde ölülerin bulunduğu
eve (kabre) benzetmektedir.
Birinci hadiste
ise Allah resulü (s.a.v.), Allah’ı zikredeni diriye; Allah’ı zikirden gafil
olanı ise ölüye benzetmektedir. Buna göre her iki hadisin lafzı şu anlamı içermektedir:
zikreden kalp, içinde dirilerin yaşadığı evdeki diriye benzer; gafil kalp ise,
içinde ölülerin bulunduğu evdeki ölüye benzer.
Hiç şüphesiz
gafillerin bedenleri, kalplerinin kabristanıdır. Kalpleri burada kabristandaki
ölüler gibidir. Şair der ki:
Allah’ı zikretmeyi unutmak,
kalplerin ölümüdür
Böylelerin
bedenleri, kabirden önce kabre dönüşür.
Ruhları,
bedenlerinden ayrı bir yalnızlık içindedir
Tekrar
dirilinceye kadar onlara diriliş yoktur.
Yine şair der ki:
Allah’ı zikretmeyi unutmak, kalplerin
ölümüdür
Bedenleri,
harabeye dönmüş kabirler gibidir.
Ruhları,
sevgilisinden ayrılmış bir yalnızlık içindedir
Ama kötülerin yanında,
onlarla pek neşelidir.
HZ. PEYGAMBERİN ZİKRE TEŞVİKİ
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: Benim sübhânallah
velhamdulillah ve lailaheillallah vellahuekber demem, bana güneşin üzerine
doğduğu her şeyden daha sevimlidir”.[30]
* Enes b. Malik
(r.a.) rivayet ediyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: Sabah namazından
güneş doğuncaya kadar Allah’ı zikreden bir toplulukla oturmam, benim için Hz.
İsmail’in oğullarından dört tanesini özgürlüğüne kavuşturmaktan daha
sevimlidir. İkindi namazından güneş batıncaya kadar Allah’ı zikreden bir toplulukla
oturmam, bana dört kişiyi azad etmekten daha sevimlidir”.[31]
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Yüce Allah şöyle
buyuruyor: Ben, kulumun benim hakkımdaki zannı gibiyim. O, beni andıkça ben onunla beraberim. O, beni kendi içinden anarsa ben de onu
kendi içimden anarım. O, beni bir topluluk içinde anarsa, ben de onu daha
hayırlı başka bir topluluk içinde anarım. Eğer o, bana bir karış yaklaşacak
olursa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Eğer o, bana bir arşın yaklaşırsa ben
ona bir kulaç yaklaşırım. Eğer o bana yürüyerek gelirse ben de ona koşarak
gelirim”.[32]
Bu kudsi hadiste
geçen “Ben, kulumun benim hakkımdaki zannı gibiyim” ifadesi, “Ben, kulumun
benim hakkımda zannettiğini yapmaya kadirim; yapabileceğimi sandığı şeyi
yaparım” anlamındadır. Kurtûbî, el-Müfhem’de der ki: “Ben, kulumun beni
zannettiği gibiyim” ifadesinin şu anlamda olduğu söylenmiştir: Kul, dua
ettiğinde duasının kabul edileceğini; tevbe ettiğinde tevbesinin geri
çevrilmeyeceğini; bağışlanma dilediğinde bağışlanacağını; şartlarını yerine
getirerek yaptığı her ibadetin sevabının mutlaka verileceğini ve Allah’ın
vaadini mutlaka yerine getireceğini zanneder, buna inanır”. Bu anlamı, Hz.
Peygamberin şu hadisi de desteklemektedir: “Size icabet edileceğine inanarak
Allah’a dua edin”. Günah işlemeye devam ettiği halde bağışlanacağını zannetmek,
cehalet ve aldanmadan başka bir şey değildir. Bu tür düşünce, kişiyi Mürcie
mezhebine götürür.[33]
el-Hattabî de der
ki: Allah, ameli güzel olanların zannını güzel yapar. Hadis sanki şöyle
söylüyor: Siz amellerinizi güzel yapın; hatalarınız af olunur. Zira Allah pek cömert
ve engin kerem sahibidir”.[34]
İbn Battal ise
şöyle söyler: Yüce Allah bu hadiste, kulun kendisine kendisinin de kuluna
yaklaştığını haber veriyor. Hatta yürüyerek ve koşarak gelmekten söz ediyor. Tüm
bu tanımlamalar, gerçek ve mecazi anlam içerir. Bunlara gerçek anlam
verildiğinde, bu, mesafe kat etmeyi ve bedenlerin yakınlaşmasını gerektirir.
Oysa bu, Yüce Allah hakkında imkansızdır. Bu ifadelere gerçek anlamı vermek
imkansız olunca, onlara mecazi anlamı vermek zorunlu hale gelir. Arap dilinde
meşhur olan geçerli kural budur. Buna göre kulun karış ve arşın ile Allah’a
yaklaşması, O’na gelmesi ve yürümesi demek, Allah’a itaat ederek, farz ve
nafile ibadetleri yaparak Allah’a yaklaşmak demektir. Allah’ın kuluna yaklaşması
ve gelmesi ise, Allah’ın bu kulu kendisine itaat üzerinde sabit kılması ve onu
merhametine yaklaştırması demektir. “Ben de ona koşarak gelirim” ifadesi,
“Sevap ve mükafatım ona çabuk gelir” anlamındadır.[35]
İmam Nevevî,
Müslim şerhinde bu hadisi açıklarken der ki: Bu hadis, Allah’ın sıfatlarıyla
ilgili bir hadistir. Dolayısıyla hadisin, zahiri anlamı kastetmiş olması imkansızdır.
Hadisin anlamı şudur: Kim bana itaat ederek yaklaşırsa, ben de rahmetimle,
başarılı kılmakla ve yardım etmekle o kimseye yaklaşırım. O, ibadeti artırdıkça
ben de rahmet ve yardımımı artırırım. Eğer bana yürüyerek gelir ve bana itaatte
çabuk davranırsa, ben de ona koşarak gelir; rahmetimi onun üzerine yağdırır ve
onu geçerim. Onu, amacına ulaşmada daha fazla yürümeye muhtaç bırakmam. Yani bu
hadiste temel amaç, yaklaşma derecesine göre Allah’ın sevabının yapılan
ibadetten kat kat fazla olacağını anlatmaktır.
* İbn Abbas
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: Yüce Allah diyor ki: Ey
Ademoğlu! Sen beni yalnız başına kendi içinde zikrettiğinde, ben de seni kendi
içimde zikrederim. Beni bir topluluk içinde andığında, ben de seni, beni içinde
andığın toplumdan daha hayırlı bir toplum içinde anarım”.[36]
* Haris el-Eş’arî
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle anlattı: Yüce Allah, Hz.
Zekeriya’nın oğlu Hz. Yahya’ya beş söz vahyederek bunlarla amel etmesini ve
İsrail oğullarına da bunlarla amel etmelerini emretmesini söyledi. Fakat o, bu
konuda sanki ağır davranınca, Hz. İsa yanına gelerek ona şöyle dedi: “Allah,
amel etmen ve İsrailoğullarına da amel etmelerini emretmen için sana beş söz
emretti. Bu sözleri ya sen onlara haber ver ya da ben onlara haber vereyim”.
Hz. Yahya (a.s.):
“Kardeşim! Sen yapma. Eğer benden önce sen haber verirsen, Allah’ın beni yere
batırmasından ya da azaba uğratmasından korkarım” dedi. Sonra İsrailoğullarını
Beytülmakdis’te topladı. Mescid tamamen doldu; öyle ki mahfillere
bile oturdular. Sonra onlara şöyle hitap etti: "Allah bana beş söz
vahyetti; bana bunlarla amel etmeyi ve siz İsrailoğullarına da bunlarla amel
etmeyi emretmemi söyledi. Bu sözlerin birincisi, Allah'a hiçbir ortak koşmamanızdır.
Allah'a ortak koşanın misali şöyledir: Bir adam, kendi öz malından altın veya
gümüş karşılığı bir köle satın alır, onu kendi evinde oturtarak der ki: "Çalış
ve kazandığını bana getir!". Bunun üzerine köle çalışmaya başlar, fakat
kazancını efendisinden başkasına götürür. Hanginiz kölesinin böyle yapmasına razı
olur? İşte Allah da sizi yarattı ve size rızık verdi; öyleyse O’na hiçbir şey
ortak koşmayın. (Bu sözlerin ikincisi,) Allah size namazı emretti. Namaz kılarken
(sağa sola) bakınmayın. Çünkü Allah yüzünü, namazda sağa sola bakmadıkça kulunun
yüzüne çevirir. (Bu sözlerin üçüncüsü,) Allah size orucu emretti. Bunun misali
şöyledir: Beraberinde bir çıkın içinde misk olan bir adam, bir topluluğun
yanına gelir. Gruptaki herkes onun o kokuyu koklamak ister. İşte oruçlunun
(ağız) kokusu, Allah katında miskin kokusundan daha güzeldir. (Bu sözlerin
dördüncüsü,) Allah size sadakayı emretti. Bunun misali de şu adamın misaline
benzer: Düşmanlar onu esir alıp ellerini boynuna bağlamışlar ve boynunu
vurmaları için cellatlara teslim etmişlerdir. Adam: "Ben fidye karşılığı
canımı sizden alabilir miyim?” der ve az çok demeden bütün malını vererek canını
kurtarır. (Bu sözlerin beşincisi ise,) Allah size, kendisini çokça zikretmenizi
emretti. Bunun misali de, düşmanı peşinden hızla gelen bir adama benzer. Bu
adam sağlam bir kaleye gelip sığınarak kendisini düşmandan korur. İşte kul da
böyledir; şeytandan ancak Allah’ı zikretmekle kurtulabilir.[37]
Şevkanî der ki: Bu hadis, sağlam kalenin kendisine sığınanı
düşmandan koruduğu gibi zikrin de zikredeni şeytandan koruduğuna delalet
ediyor. Dolayısıyla zikreden, şeytanın vesvesesinden, ona zarar vermesinden ve
saptırmasından güvendedir. Allah’ın rahmetinden kovulmuş şeytandan güvende
olan ise, iki tehlikenin en büyüğünden korunmuş demektir. Bu iki tehlike, nefis
ve şeytan tehlikeleridir.[38]
* Sevban (r.a.) anlatıyor. “Altın ve gümüşü yığıp da onları
Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele!”[39] ayeti indiğinde, bizler
Hz. Peygamberle birlikte bir seferdeydik. Bu ayet inince, bazı sahabeler: “Bu,
altın ve gümüş hakkında mı nazil oldu? Hangi malın hayırlı olduğunu bilseydik ondan
edinirdik” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): “En hayırlısı,
zikreden bir dil, şükreden bir kalp ve kişinin imanına yardım eden mümin bir
eş” buyurdu.[40]
HZ. PEYGAMBERİN (S.A.V.) ZİKİR
MECLİSLERİNE VE ALLAH’I ZİKRETMEK İÇİN
TOPLANMAYA TEŞVİKİ
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: Allah’ın, yollarda dolaşıp zikir ehlini arayan melekleri vardır.
Allah’ı zikreden bir topluluk bulduklarında, birbirlerini "Aradığınıza
gelin!" diye çağırırlar. Böylece onları dünya semasına kadar kanatlarıyla
kuşatırlar.
Allah, o zikredenleri daha iyi bildiği halde meleklere sorar:
"Kullarım ne diyorlar?".
Melekler: "Seni tesbih ediyor, sana tekbir okuyor, sana
tahmid ediyor ve seni ta’zim ediyorlar" derler.
Yüce Allah: "Peki onlar beni gördüler mi?" diye sorar.
Melekler: "Hayır vallahi, seni görmediler ya Rab!"
derler.
Allah: "Peki beni görselerdi ne yaparlardı?" der.
Allah meleklere şöyle sormaya devam eder:
“Onlar benden ne istiyorlar?”.
Melekler: "Senden cenneti istiyorlar" derler.
Allah: "Peki cenneti gördüler mi?" der.
Melekler: "Hayır vallahi, onu görmediler ya Rab!" derler.
Allah: “Ya onu görselerdi ne yaparlardı?" der.
Melekler: "Eğer görselerdi, ona daha düşkün olur, onu daha çok
ister ve ona daha fazla rağbet gösterirlerdi" derler.
Allah sormaya devam eder: "Onlar, hangi şeyden bana
sığınıyorlar?” der.
Melekler: “Cehennemden sana sığınıyorlar” derler.
Allah: "Peki onu gördüler mi?" der.
Melekler: "Hayır vallahi, onu görmediler" derler.
Allah: "Ya görselerdi ne yaparlardı?" der.
Melekler: "Eğer onu görselerdi, ondan daha şiddetle kaçar ve
daha şiddetle korkarlardı" derler.
Sonra Yüce Allah: "Sizi şahit tutarım ki, onları affettim!"
der.
Bunun üzerine meleklerden biri: "Bunların arasında, onlardan
olmayan falanca bir kul da var. O, bir ihtiyacı için buraya gelmişti” der.
Allah Teâla şöyle buyurur: "Onlar öyle bir topluluk ki,
onlarla oturan bedbaht olmaz”.[41]
* Sehl b. Hanzeliyye (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyurdu: “Bir topluluk Allah’ı zikretmek için bir meclise oturunca,
onlara: “Kalkın! Allah sizi bağışladı ve kötülüklerinizi iyiliklere çevirdi”
denilmedikçe oradan kalkıp gitmezler”.[42]
* Ebü’d-Derdâ (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.): “Allah
kıyamet günü, yüzleri inci taneleri gibi parlayan ve insanların kendilerine
gıpta ettiği bazı kimseler diriltecektir. Bunlar ne peygamberlerden ne de
şehitlerdendir” buyurdu. Bunun üzerine bir bedevi dizleri üzerine çökerek: “Ey
Allah’ın resulü! Bize onların vasıflarını söyle ve onları bize tanıt” dedi.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Onlar, farklı kabilelerden ve değişik
ülkelerden birbirlerini sadece Allah için seven ve Allah’ı zikretmek için
toplanıp O’nu zikreden kimselerdir”.[43]
DUANIN FAZİLETİ
VE HİKMETİ
Yüce Allah dua ile ilgili şöyle buyurmaktadır:
“Kullarım
sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit
dua edenin dileğine karşılık veririm…”.[44]
“Allah'tan
lütfunu isteyin”.[45]
“Ve şöyle
niyaz et: Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla; çıkacağım yerden de
dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet
ver”.[46]
“…Ve ‘Rabbim,
benim ilmimi artır’ de”.[47]
“Rabbiniz
şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim”.[48]
Hz. Peygamber (s.a.v.) ise duayla ilgili şunları söylemektedir:
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Yüce Allah her gece, gecenin son üçte biri kalınca dünya semasına iner ve der
ki: “Bana dua eden yok mu? Duasını kabul edeyim; Benden bir şey isteyen yok mu?
İsteğini vereyim. Benden bağışlanma dileyen yok mu? Onu bağışlayayım”.[49]
Hafız İbn Hacer bu hadisi açıklarken der ki: Bu hadis, dua ve
istiğfar için gecenin son bölümünün daha faziletli olduğuna delalet etmektedir.
“…ve
seher vaktinde Allah'tan bağış dileyenler”[50] ayeti de bunu
kanıtlamakta; bu vakitte yapılan duanın kabul edileceğine işaret etmektedir.
Yine Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: Yüce Allah şöyle
buyuruyor: Ben, kulumun benim hakkımdaki zannı gibiyim. O, bana dua ettikçe onunla beraberim…”.[51]
Başka bir hadiste “O, bana dua ettikçe” ifadesi, “O, beni
zikrettikçe” şeklinde geçer.
* Ebû Zerr (r.a.)
anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) Yüce Rabbinin şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Ey kullarım! Ben kendi nefsime zulmü haram kıldım, onu sizin
aranızda da haram kıldım. Öyleyse birbirinize zulmetmeyin.
Ey kullarım! Hidayet verdiklerim dışında hepiniz doğru yoldan
sapmış kimselersiniz. Öyleyse benden hidayet isteyin, size hidayet edeyim!
Ey kullarım! Benim yedirdiklerim dışında hepiniz aç kimselersiniz.
Öyleyse benden yiyecek isteyin, sizi yedireyim!
Ey kullarım! Benim giydirdiklerim dışında hepiniz çıplak
kimselersiniz. Öyleyse benden giysi isteyin, sizleri giydireyim!
Ey kullarım! Sizler gece ve gündüz hata işliyorsunuz. Ben de bütün
günahları affederim. Öyleyse benden bağışlanma dileyin, sizleri bağışlayayım.
Ey kullarım! Siz bana zarar verme mevkiine ulaşamazsınız ki bana
zarar veresiniz! Yine siz, bana fayda sağlama mertebesine ulaşamazsınız ki bana
fayda sağlayasınız.
Ey kullarım! Şayet sizden öncekiler ve sonrakiler, insanlar ve
cinlerin hepsi, aranızdan en muttaki adamın kalbi üzere olsaydınız, bu benim
mülkümden hiçbir şey artırmazdı.
Ey kullarım! Şayet sizden öncekiler ve sonrakiler, insanlar ve
cinlerin hepsi, aranızdan en günahkar adamın kalbi üzere olsaydınız, bu benim
mülkümden hiçbir şey eksiltmezdi.
Ey kullarım! Şayet sizden öncekiler ve sonrakiler, insanlar ve
cinlerin hepsi, düz bir arazide toplanıp benden talepte bulunsaydınız, ben de
her insana istediğini verseydim, bu benim katımdakini, denize batırılan iğnenin
ondan eksilttiğinden başkasını eksiltmezdi.
Ey kullarım! Bunlar sizin amelleriniz, onları sizin için sayıyorum.
Sonra onların karşılığını size eksiksiz ödeyeceğim. Öyleyse sizden kim bir hayır
bulursa, Yüce Allah'a hamdetsin. Kim de bundan başkasını bulursa, kendisinden
başkasını kınamasın”.[52]
Ebû Musa el-Eş’arî (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Yüce Allah, gündüz günah işleyenin tevbe etmesi için gece elini açar.
Gece günah işleyenin tevbe etmesi için de gündüz elini açar. Bu, güneş batıdan
doğuncaya kadar devam eder”.[53]
* Numan b. Beşir (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.): “Dua, o
ibadettir” (Dua ibadetin kendisidir)[54] dedikten sonra şu ayeti
okudu: “Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü
bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir”.[55]
Şevkanî bu hadisi
açıklarken der ki: “Dua, o ibadettir” sözü, müsnedünileyhi (özneyi) tanımlama
bakımından sınırlama gerektirir. Bu durumda ifade “Dua, sadece ibadettir”
anlamına gelir. Müsnedi tanımlama ve münfasıl zamir bakımından ise, duanın,
ibadetin en üstün, en yüce ve en faziletli türü olduğunu belirtir. Nitekim
ayet-i kerime de duanın ibadet olduğunu ve yüce Allah’ın, kullarına kendisine
dua etmelerini emrettiğini şöyle ifade etmektedir: “Bana ibadeti bırakıp
büyüklük taslayanlar …”.[56] Bu ayet, duanın ibadet
olduğunu, yüce Allah’a dua etmeyi terk etmenin büyüklenme olduğunu ifade
etmektedir. Bu büyüklenmeden daha çirkin bir davranış yoktur. Kul, kendisini
yaratan, rızıklandıran ve yoktan var eden Rabbine dua etmekten nasıl
büyüklenir? O ki, bütün varlıkların yaratıcısı, rızık vereni, yaşatanı, dirilteni,
mükafatlandıranı ve cezalandıranıdır. Kuşkusuz O’na karşı büyüklenme, bir
delilik ve nimetlere nankörlüğün bir parçasıdır.[57]
* Ebû Cüreyy
el-Hüceymî (r.a.) anlatıyor. İnsanların, görüş sorduğu ve söylediği görüşü
mutlaka uyguladıkları bir adam gördüm.
“Bu kimdir?” diye
sordum.
“Allah’ın
elçisidir” dediler.
Ben iki defa: “Aleyke’s-selam
ya resulallah (Sana selam olsun ey Allah'ın Resulü!)”
dedim.
Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.): “Aleyke’s-selam”
deme; çünkü ‘aleyke’s-selam’ ölülerin selamıdır” buyurdu.
Ben: “Sen Allah’ın resulü müsün?” diye sordum.
O: “Evet, ben Allah’ın resulüyüm. O Allah, sana bir zarar
dokunduğunda O’na dua edersen, o zararı giderir. Kıtlık bir yılda O’na dua
ettiğinde, ekinini yeşertir. Issız bir yerde ya da çölde bulunurken bineğini
kaybedince O’na dua ettiğinde, bineğini sana iade eder” buyurdu.[58]
* Selman (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Hiç şüphe yok ki, sizin Rabbiniz çok kerimdir. Kulu, elini semaya kaldırıp dua
edince onları boş çevirmekten haya eder”.
Tirmizî’nin lafzı: “Onları umutsuz bir halde geri göndermekten
haya eder” şeklindedir.[59]
* Yine Selman (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Duadan başka hiçbir şey kazayı (Allah’ın kul hakkında verdiği kararı)
geri çevirmez; iyilikten başka hiçbir şey de ömrü artırmaz”.[60]
Şevkani bu hadisi açıklarken der ki:
“Duadan başka hiçbir şey kazayı geri çevirmez” ifadesinde, Allah’ın,
kul hakkında verdiği kararı dua ile geri çevirdiğine delalet eden bir anlam vardır.
Nitekim bu konuda pek çok hadis rivayet edilmiştir. Ayrıca şu ayet bunu teyit
etmektedir: “Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır. Bütün
kitapların aslı onun yanındadır”.[61]
“İyilikten başka hiçbir şey de ömrü artırmaz” ifadesinde ise, genel
olarak iyi ve güzel bilinen fiil ve davranışların ömrü artırdığına delalet eden
bir anlam vardır. Nitekim sahih bir hadiste, sıla-yı rahimin ömrü artırdığı
belirtilmiştir. Ömürdeki bu artıştan maksat, gerçek artıştır. Bununla, ömürde
bereketin kastedildiği de söylenmiştir. Ancak ilk görüş daha doğrudur. Çünkü aşağıdaki
ayetler buna delalet etmektedir:
“…Bir canlıya
ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır”.[62]
“Sizi bir
çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını takdir eden ancak O'dur. Bir de O'nun
katında muayyen bir ecel (kıyamet günü) vardır…”.[63]
Sonuç olarak, dua
da Allah’ın bir takdiridir. Allah kulu hakkında dua etmemesine bağlı sınırlı
bir karar verebilir. Kul, dua ettiğinde bu kararı geri çevirir.[64]
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah katında duadan
daha değerli başka bir şey yoktur”.[65]
Şevkanî bu hadisi
açıklarken der ki: Hz. Peygamberin “Allah katında duadan daha değerli başka bir
şey yoktur” sözü şöyle açıklanmıştır: “Bu hadis, Yüce Allah’ın kuvvet ve
kudretine, dua edenin de acizlik ve güçsüzlüğüne delalet etmektedir”. Fakat bu
hadis hakkında şöyle denmesi daha evladır: Daha önce geçtiği üzere, dua ibadetin
kendisi olduğu için, Allah katında bu bakımdan daha değerlidir. Çünkü Allah
bize, insanları ve cinleri sadece kendisine ibadet etmeleri için yarattığını şöyle
haber vermektedir: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler
diye yarattım”.[66]
et-Tîybî de der
ki: Bu hadisle Yüce Allah’ın “…Muhakkak ki Allah yanında en değerli
olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır…”[67] ayeti arasında bir
çelişki yoktur. Çünkü kendi alanında üstün olan her şey, değerli olarak nitelenir.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit
dağlar koyduk. Orada gönül açan her türden (bitkiler) yetiştirdik”.[68] Ayette geçen ‘Behîc’
(gönül açan) sözcüğü, kerîm (değerli ve üstün) anlamındadır.
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim Allah’tan
istemezse, Allah ona gazap eder”.[69]
Başka bir
rivayette Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’a dua etmezse,
Allah ona gazap eder”.
Şevkanî bu iki
hadisi şöyle açıklar: Bu her iki hadis, kulun Rabbine dua etmesinin en önemli vaciplerden
ve en büyük farzlardan olduğuna delalet etmektedir. Zira İslam bilginleri
arasında, Allah’ın gazap ettiği bir şeyden sakınmanın vacip olduğu konusunda
ihtilaf yoktur. Bunu Kur’an’ın emirleri de şöyle teyit etmektedir:
“Rabbiniz
şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük
taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir”.[70]
“Allah'tan
lütfunu isteyin”.[71]
Daha önce de
belirttiğimiz gibi, “…Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar
aşağılanarak cehenneme gireceklerdir”[72] ayeti, kulun Rabbine dua
etmemesinin büyüklenme olduğuna delalet etmektedir. Dolayısıyla dua etmemekten
sakınmak, kuşkusuz vaciptir. Nitekim şu ayetler bu hükmü teyit etmektedir:
“(Onlar mı
hayırlı) yoksa darda kalana kendine yalvardığı zaman karşılık veren ve
(başındaki) sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri kılan mı?”.[73]
Buradaki soru,
Rabbine dua etmeyi terk edeni azarlamak ve kınamak içindir.
“Kullarım
sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit
dua edenin dileğine karşılık veririm…”.[74]
Allah’ın, bu
ayette kullarına yakın olduğunu belirtmesi ve ardından duayı kabul edeceğini
vaat etmesi, tüm mazeretleri ortadan kaldırmakta ve bütün gerekçeleri yok
etmektedir.[75]
Enes b. Malik
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamberin (s.a.v.) şöyle söylediğini işittim: Yüce
Allah diyor ki: Ey ademoğlu! Sen bana dua ettiğin ve
(affımı) ümit ettiğin sürece, ben de senden sadır olan her şeyi affeder ve
hiçbir şeye aldırmam. Ey ademoğlu! Senin günahların gökteki bulutlar kadar
olsa, sonra benden bağışlanma dilesen, Ben seni yine affeder ve hiçbir şeye
aldırmam. Ey ademoğlu! Bana yeryüzü dolusunca hatayla gelsen, fakat bana hiç
bir şirk koşmadan huzuruma gelmişsen, ben de sana yeryüzü dolusunca mağfiretle
gelirim”.[76]
* Ubâde b. Sâmit (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Yeryüzünde hiçbir Müslüman yoktur ki, günah veya akrabalık bağının
kopmasını istemedikçe, Allah’a dua edip O’ndan bir istekte bulunsun da Allah
onun isteğini vermesin ya da onun başından, benzer bir kötülüğü savmasın”.
Bunun üzerine orada bulunan bir adam: “Öyleyse Allah’tan çokça isteriz”
deyince, Allah resulü (s.a.v.): “Allah daha çoktur” buyurdu.[77]
Ebû Hüreyre’nin rivayeti şöyledir: Allah ya onun isteğini bu
dünyada verir ya onun için ahirete saklar ya da yaptığı dua miktarınca onun
günahlarından bağışlar.[78]
Ebû Saîd el-Hudrî’nin rivayeti ise şöyledir: Allah resulü (s.a.v.)
şöyle buyurdu: “Bir Müslüman, günah veya akrabalık bağının kopmasını
istemedikçe Allah’a dua ettiğinde, Allah ona şu üç şeyden birini mutlaka verir:
Ya onun duasını kabul edip isteğini verir, ya ona ahirete saklar ya da onun
başından, benzer bir kötülüğü savar”.[79]
Şevkanî der ki: Bu hadisler, bir Müslüman’ın yaptığı duanın asla
ihmal edilmediğine ve karşılıksız kalmadığına delalet etmektedir. Dua ile
istenen şey, ya bu dünyada kendisine verilir ya da Allah’ın bir fazlı ve
keremi olarak ahirette ona verilir.[80]
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Kim, Allah’ın şiddet ve sıkıntı zamanlarında duasını kabul etmesini
istiyorsa, refah ve bolluk zamanında çokça dua etsin”.[81]
Şevkanî der ki: “Refah ve bolluk zamanı”ndan maksat, sağlıklı,
güvenli, korku ve endişelerin olmadığı, genişlik ve rahatlığın olduğu
günlerdir.[82]
el-Halîmî de der ki: ‘Bollukta dua’dan maksat, hamd ve şükür
duasıdır. Kişinin, sahip olduğu nimetleri Allah’ın kendisine verdiğini itiraf
etmesi, şükrünü eda etmesi, bu nimetleri uygun yerlerde kullanmak için
Allah’ın yardım, destek ve muvaffakiyetini istemesi, bu husustaki kusur ve
günahlarının bağışlanmasını dilemesidir. Zira kul, ne kadar çabalarsa çabalasın
Allah’ın üzerindeki hakları ve nimetlerinin karşılığını tamamıyla ödeyemez. Bu
dua ve bilinçten gafil olanın ahirette bir payı yoktur. Onun durumu, şu ayetlerde
anlatılanların durumu gibidir:
“Gemiye
bindikleri zaman, dini yalnız O'na has kılarak (ihlâsla) Allah'a yalvarırlar.
Fakat onları sâlimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki, (Allah'a) ortak koşmaktadırlar”.[83]
“İnsanın
başına bir sıkıntı gelince, Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra Allah
kendisinden ona bir nimet verince, önceden yalvarmış olduğunu unutur”.[84]
“İnsana bir
nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirir ve yan çizer. Fakat ona bir şer
dokunduğu zaman da yalvarıp durur”.[85]
“İnsana bir
zarar geldiği zaman, yan yatarak, oturarak veya ayakta durarak (o zararın
giderilmesi için) bize dua eder; fakat biz ondan sıkıntısını kaldırınca, sanki
kendisine dokunan bir sıkıntıdan ötürü bize dua etmemiş gibi geçip gider”.[86]
DUA ETME
ADABI
Dua etmenin güzel
adaplarından bazıları aşağıda zikredilmiştir. Duanın kabul olması bu adaplara
uymaya bağlıdır. Bu adaplar aynı zamanda, dua ederken ve bir şey isterken
Allah’a saygılı olmanın bir ifadesidir.
İnsan, duasının kabul olacağına inanarak Rabbine dua etmelidir.
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kabul olacağına
inanarak Allah’a dua ediniz. Şunu iyi bilin ki, Allah, gafil ve dikkatsiz kalbin
duasını kabul etmez”.[87]
el-Mübarekfûrî
der ki: ‘Kabul olacağına inanarak’ ifadesi, ‘Dua yaparken, kabul edilmeyi hak
edecek bir hal üzere olun’ anlamındadır. Yani iyilikler yaparak, fenalıklardan
uzak durarak; huzuru kalp, faziletli zaman ve mekanları gözetleme gibi duanın
şartlarına riayet ederek; secde gibi anlamlı halleri ganimet bilerek dua edin
ki, kalbinizde, duanın kabul edileceği inancı reddedileceğinden daha güçlü
olsun. Ya da bu ifade ile, ‘Kabul olacağına inanarak’ anlamı kastedilmektedir.
Yani Allah’ın, pek geniş keremi, eksiksiz gücü ve her şeyi ilmi ile kuşatması
nedeniyle umudunuzu boşa çıkarmayacağına; duanın içten yapılması ve O’na
güvenin tam olması nedeniyle talebinizin gerçekleşeceğine derin bir inançla
dua edin. Eğer dua edenin Allah’a güveni ve inancı tam değilse, yaptığı dua
içten ve samimi olmayacak, kabulü hak etmeyecektir. “Gafil”, yani Allah’tan ya
da talepte bulunduğu şeyden habersiz; “Ve dikkatsiz”, istekte bulunduğu şeyle
eğlenen ya da Allah’tan başka şeyle meşgul olan anlamındadır.
DUA
ETMENİN TEMEL ADAPLARI
* İbn Abbas
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Secdede daha fazla dua etmeye gayret edin, Çünkü (secdede
yaptığınız dua) kabule daha layıktır.”[88]
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Kulun Rabbine en yakın olduğu hal, secde halidir. Öyleyse bu halde
çokça dua edin.”[89]
* Hz. Ali (r.a.)
anlatıyor. Ben öyle bir adamdım ki, Hz. Peygamberden (s.a.v.) bir hadis
işittiğimde, Allah’ın beni ondan faydalandırmayı dilediği kadar faydalanırdım.
Allah resulünün sahabelerinden bir adam bana bir hadis söylediğinde, ona bu
hadisi Hz. Peygamberden işittiğine yemin ettirirdim. Eğer yemin ederse, onu
tasdik ederdim. Bir defasında Hz. Ebubekir (r.a.) bana bir hadis söyledi.
Gerçekten Ebubekir doğru söyledi: Allah resulünün (s.a.v.) şöyle söylediğini
işittim: Bir adam bir günah işler, sonra kalkıp temizlenir ve namaz kılar,
sonra da Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah mutlaka onu bağışlar.[90] Sonra Allah resulü
(s.a.v.) şu ayeti okudu: “Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da
kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen
tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki!
Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler”.[91]
* Ebû Musa (r.a.)
anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) Huneyn savaşı bittikten sonra Ebû Amir’i bir
orduyla Evtâs’ın üzerine gönderdi. Beni de Ebû Amir’le birlikte göndermişti.
Çıkan çatışmada Ebû Amir’in dizine bir ok isabet etti. Benden oku çıkarmamı
isteyince, ben de oku dizinden çıkardım. Fakat bundan büyük bir acı duyunca
bana şöyle dedi: “Yeğenim! Benden Hz. Peygambere (s.a.v.) selam söyle ve ona,
benim için Allah’tan istiğfarda bulunmasını söyle”.
Ebû Amir, insanların
başına kendi yerine beni emir tayin ettikten kısa bir süre sonra vefat etti. Ben
de emrimdekilerle beraber döndüm ve Hz. Peygamberin huzuruna girdim. Hz.
Peygamber (s.a.v.) bir evde hurma yapraklarından yapılmış bir yatağın
üzerindeydi. Üstünde çer çöp vardı. Yataktaki yapraklar sırtında ve yan taraflarında
iz bırakmıştı. Ona, bizim ve Ebû Amir’in haberlerini verdikten sonra Ebû
Amir’in “Ona söyle, benim için Allah’tan istiğfarda bulunsun” sözünü söyledim.
Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.) su istedi, abdest aldı ve sonra ellerini
kaldırarak şöyle dua etti: Allah’ım! Ebû Amir kulunu bağışla.
Hz. Peygamber
ellerini öyle kaldırmıştı ki, ben onun koltuk altındaki beyazlığı gördüm. Sonra
Allah resulü şöyle dua etti: Allah’ım! Kıyamet günü insanların pek çoğundan
üstün kıl.
Bunun üzerine ben
de: “Ey Allah’ın resulü! Benim için de istiğfarda bulun’ deyince, şöyle dua
etti: Allah’ım! Abdullah b. Kays’ın günahını bağışla ve kıyamet günü onu pek onurlu
üstün bir makama girdir.[92]
* Abdullah b.
Zeyd b. Asım el-Mazinî (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamberi (s.a.v.) yağmur duasına
çıktığı gün gördüm. Sırtını insanlara döndü, kıbleye yönelerek dua etti. Sonra
ridasını ters çevirdi, sonra bize iki rekat namaz kıldırdı. Namazda kıraati
açık yaptı.[93]
* Abdullah b.
Mesud (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) Kabe’ye yöneldi. Sonra
Kureyş'ten bir gruba, Şeybe b. Rebia ve Utbe b. Rebia’ya beddua etti…[94]
* Cabir b.
Abdullah (r.a.), Hz. Peygamberin haccını rivayet ettiği uzun hadiste
anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) veda hutbesinde orada bulunanlara: “Benim
hakkında size sorulduğunda ne diyeceksiniz?” diye sorduğunda, onlar da: “Şahitlik
ederiz ki sen, hakkı tebliğ ettiğin, yerine getirdin ve nasihat ettin” dediler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) işaret parmağını göğe kaldırıp insanlara
doğru indirerek üç defa: “Allah’ım! Şahit ol! Allah’ım! Şahit ol!” dedi. Daha
sonra Allah resulü (s.a.v.) Kusvâ adlı devesine bindi ve Meşar-i Haram’a geldi.
Burada kıbleye yönelerek dua etti, tekbir ve tehlil getirdi (Allahu ekber ve Lâ
ilâhe illallâh dedi), Allah’ı birledi.[95]
Kusvâ, kulağının dörtte
biri kesik olan demektir. Kulağı bir parça kesik olana Ceda’; kulağı dörtte
birden fazla kesik olana ise Adıb denilir. Fakat Hz. Peygamberin devesinin kulağı
kesik değildi.
ed-Davudî der ki:
Kulağı kesik olmadığı halde Allah resulünün devesine Kusvâ denilmesinin
nedeni, neredeyse hiçbir hayvanın onu geçememesiydi. Kusvâ çok hızlı koşan bir
deveydi.
* Hz. Ömer (r.a.)
anlatıyor. Bedir günü Allah resulü (s.a.v.) müşriklere baktı. Onlar, yaklaşık
bin kişi, sahabeleri ise üçyüz on yedi kişiydi. Bunun üzerine Hz. Peygamber
(s.a.v.) kıbleye döndü, sonra ellerini yukarıya kaldırarak Rabbine şöyle seslendi:
“Allah’ım! Bana vaat ettiğini gerçekleştir. Allah’ım! Eğer İslam milletinden bu
küçük grubu yok edersen, yeryüzünde sana ibadet edilmez.”
Hz. Peygamber
(s.a.v.) ellerini kaldırıp kıbleye dönmüş ve Rabbine öylesine yalvarıyordu ki,
ridası omuzlarından aşağı düştü. Bunun üzerine Hz. Ebubekir (r.a.) yanına gelerek
ridasını aldı ve tekrar omuzlarına koydu. Sonra ridasına sarılarak ona şöyle
dedi: Ey Allah’ın nebisi! Rabbine yaptığın bu yakarışlar sana yeter. Allah sana
vaat ettiğini kesinlikle gerçekleştirecektir. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
“Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peşpeşe
gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.”[96] Gerçekten de Allah,
nebisini meleklerle desteklemişti.[97]
* Ebû Humeyd
es-Saidî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) Ezd kabilesinden
İbnü’l-Letbiyye denilen bir adamı zekat mallarını toplamak üzere görevlendirdi.
Adam (zekatları toplayıp) döndükten sonra: “Bunlar sizin, bunlar da bana hediye
edilenler” dedi. Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.): “O babasının evinde –
veya anasının evinde- otursun da baksın, bunlar kendisine hediye edilir miydi
edilmez miydi? Nefsim kudret elinde olana yemin olsun ki, kim ondan (zekat
malından) haksız bir şey alırsa, kıyamet günü mutlaka onu boynunda taşıyarak
gelecektir. Haksız olarak aldığı bu şey deve ise böğürecek; sığır ise,
möleyecek; koyun ise, meleyecek.
Allah resulü
(s.a.v.) böyle söyledikten sonra, koltuk altındaki beyazlık görünecek kadar
ellerini kaldırarak: “Allah’ım! Tebliğ ettim mi?” dedi. Bu sözü üç defa
tekrarladı.[98]
* Enes b. Malik
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında insanların başına bir kıtlık
geldi. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir Cuma günü minberde insanlara hitap ederken,
bir bedevi kalktı ve: “Ey Allah’ın resulü! Mallar yok oldu, çocuklar aç kaldı.
Bizim için Allah’a dua et de yağmur yağdırsın” dedi. Bunun üzerine Allah resulü
(s.a.v.) dua etmek için ellerini kaldırdı. Gökte bir bulut parçası bile yoktu.
Birden dağlar gibi bulutlar harekete geçti. O, daha minberden inmeden
sakalından yağmur damlalarının aktığını gördük. O gün, ertesi gün, daha ertesi
gün yağmur yağdı. Yağmur, Cuma gününe kadar devam edince, aynı bedevi –ya da
başka bir adam- kalkarak: “Ey Allah’ın resulü! Binalarımız yıkıldı, mallarımız
suya boğuldu. Bizim için Allah’a dua et” dedi. Bunun üzerine Allah resulü
(s.a.v.) ellerini kaldırarak: “Allah’ım! Etrafımıza yağdır, üzerimize değil”
diye dua etti. Sonra eliyle gökteki hangi tarafa işaret ettiyse oradaki
bulutlar açıldı. Öyle ki Medine, bir yarık (vadi) gibi oldu; sular akıp gitti.
Hangi taraftan gelirse gelsin Medine’ye gelen herkes mutlaka bu sağanak yağmurdan
anlatırdı.[99]
* Salim,
babasından (r.a.) rivayetle anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) Halid b. Velid’i
(r.a.) Benî Cezîme’nin üzerine gönderdi. Halid, onları önce İslam’a davet etti.
Ancak onlar ‘Müslüman olduk’ demeyi güzel söyleyemediler; “Sabii olduk, Sabii
olduk” (Dinimizi değiştirdik, dinimizi değiştirdik) dediler. Bunun üzerine
Halid de onları öldürmeye ve esir almaya başladı. Bizden her bir adama, esir
aldığı adamı verdi. Sonra bir gün geçince, bize her birimizin yanındaki esiri
öldürmesini emretti. Ben: “Vallahi ben esirimi öldürmem; arkadaşlarımdan
hiçbiri de esirini öldürmez” dedim. Bu halde Hz. Peygamberin (s.a.v.) yanına
geldik ve durumu ona anlattık. Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.) ellerini
kaldırarak iki defa şöyle dedi: “Allah’ım! Halid’in yaptığından beriyim”.[100]
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) seferi uzatıp,
saçı başı dağınık, toz toprak içinde kalan bir adamı anlattı. Bu adam elini
göğe kaldırıp: “Ya Rab! Ya Rab!” diyor. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği
haramdır; haramla beslenmektedir. Böyle bir adamın duası nasıl kabul
edilir?"[101]
* Abdullah b. Amr
b. As (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.), Yüce Allah’ın Hz. İbrahim’in
sözünü aktardığı “Rabbim! onlar (putlar), insanlardan birçoğunun sapmasına
sebep oldular, Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı
gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin.”[102] ayeti ile Hz. İsa’nın
sözünü aktardığı “Eğer kendilerine azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır
(dilediğini yaparsın). Eğer onları bağışlarsan şüphesiz sen izzet ve hikmet
sahibisin.”[103] ayetini okudu. Sonra
ellerini kaldırıp: “Allah’ım! Ümmetim, ümmetim” diye yalvararak ağladı. Bunun
üzerine Allah: “Ey Cebrail! Muhammed'e git ve Rabbin daha iyi bildiği halde
ona: “Seni ağlatan nedir?” diye sor!” dedi. Cebrail (a.s.) Hz. Peygamber’in
yanına geldi ve ona neden ağladığını sordu. Allah, resulünün ne söylediğini
daha iyi bildiği halde Cebrail (a.s.) gelip ona haber verdi. Bunun üzerine
Yüce Allah şöyle dedi: “Ey Cebrail! Muhammed'e git ve ona de ki: Biz, ümmetin
hakkında seni razı edecek ve seni asla üzmeyeceğiz.”[104]
* Abdullah b.
Abbas (r.a.) anlatıyor. Hz. Ömer’e (r.a.): “Bize zorluk (Tebük) seferi hakkında
konuş” denildi. O da şöyle anlattı: Aşırı sıcağın olduğu bir zamanda Hz. Peygamberle
birlikte Tebük seferine çıktık. Öyle bir yerde konakladık ki, burada şiddetli
bir susuzluğa yakalandık. Susuzluktan boyunlarımızın kopacağını zannettik. Öyle
ki, birisi devesini boğazlıyor, kursağını sıkıp içinden çıkanı içiyor, kalanını
(serinlemek için) göğsüne döküyordu. Bunun üzerine Hz. Ebubekir (r.a.) Allah
resulünün yanına gelerek: “Ey Allah’ın nebisi! Yüce Allah seni güzel bir şekilde
dua etmeye alıştırdı. Öyleyse O’na dua et” deyince, Allah resulü (s.a.v.):
“Bunu gerçekten seviyor musun?” dedi. Hz. Ebubekir (r.a.): “Evet” deyince, Hz.
Peygamber (s.a.v.) ellerini kaldırdı; onları, gökyüzü bulutlanıp yağmur
yağıncaya kadar indirmedi. Yağmur yağınca, insanlar yanlarında olan tüm kapları
doldurdular. Sonra oradan kalkıp gittik. Bulutların askerleri terk ettiğini
görmedik.[105]
Yüce Allah, Hz.
Adem ile Havva’nın hikayesini anlatırken onların şöyle dua ettiklerini
zikreder:
“(Âdem ile
eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve
bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”[106]
Allah başka
ayetlerde ise şöyle buyurur:
“Diğerleri ise
günahlarını itiraf ettiler, iyi bir ameli diğer kötü bir amelle karıştırdılar.
(Tevbe ederlerse) umulur ki Allah onların tevbesini kabul eder. Çünkü Allah
çok bağışlayan, pek esirgeyendir.”[107]
“Zünnûn'u da
(Yunus'u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla
sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: “Senden başka
hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!” diye
niyaz etti. Bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık.
İşte biz müminleri böyle kurtarırız.”[108]
Allah, Hz.
Musa’nın ise şöyle dua ettiğini haber verir:
“Musa: Rabbim!
Doğrusu kendime zulmettim (başıma iş açtım). Beni bağışla dedi, Allah da onu
bağışladı. Çünkü, çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olan ancak O'dur.”[109]
* Hz. Aişe (r.a.)
anlatıyor. İfk olayında[110] insanlar çirkin sözler
söyleyince, Allah resulü (s.a.v.) bana şöyle dedi: “Eğer sen gerçekten temiz
isen, Allah mutlaka seni temize çıkaracaktır. Eğer bir günaha bulaşmışsan, Allah’tan
bağışlanma dile ve tevbe et. Çünkü kul, işlediği günahı itiraf eder sonra da
bundan Allah’a tevbe ederse, Allah onun tevbesini kabul eder.[111]
* Hz. Ebubekir
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygambere (s.a.v.): “Bana, namazda okuyacağım bir dua
öğret” dedim. Allah resulü (s.a.v.), “Şöyle de” buyurdu: “Allah’ım! Ben nefsime
çok zulmettim. Senden başka günahları bağışlayan yoktur. Öyleyse beni, kendi
katından bir mağfiretle bağışla ve bana merhamet et. Çünkü gerçek bağışlayan ve
merhamet eden Sen’sin.”[112]
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamberin (s.a.v.) şöyle söylediğini işittim: Bir kul,
bir günah işler sonra da: “Rabbim! Bir günah işledim, beni bağışla” derse,
Allah da: “Kulum, günahı bağışlayan ve cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi. Bu
yüzden kulumu bağışladım” der. Sonra Allah’ın dilediği kadar bir süre geçer.
Kul yine bir günah işler ve: “Rabbim! Başka bir günah işledim, beni bağışla”
der. Allah da: “Kulum, günahı bağışlayan ve cezalandıran bir Rabbi olduğunu
bildi. Bu yüzden kulumu bağışladım” der. Sonra yine Allah’ın dilediği kadar bir
süre geçer. Kul tekrar bir günah işler ve: “Rabbim! Başka bir günah işledim,
beni bağışla” der. Allah da: “Kulum, günahı bağışlayan ve cezalandıran bir
Rabbi olduğunu bildi. Bu yüzden kulumu bağışladım” der. Bunu üç kez tekrarlar
ve: “Dilediğini yapsın” der.[113]
Yüce Allah şöyle
buyuruyor: “Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini tamamen
Allah'a has kılarak (ihlâsla) O'na yalvarırlar.”[114]
Yüce Allah, Hz.
İbrahim’in yaptığı duayı bize şöyle haber verir: “Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki
sen bizim gizleyeceğimizi de açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde ne de
gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı
lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir. Ey Rabbim! Beni ve
soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul
et! Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri
bağışla!”[115]
Allah, Şuayb
peygamberin yaptığı duayı da bize şöyle haber verir: “Rabbimizin ilmi her
şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Rabbimiz! Bizimle kavmimiz
arasında adaletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın.”[116]
Allah, Hz.
Yusuf'un duasını da bize şöyle haber verir: “Ey Rabbim! Mülkten bana
(nasibimi) verdin ve bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin. Ey
gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni
müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!”[117]
* Hz. Aişe (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şefaat hadisinde şöyle buyurur: Rabbimden
(şefaat etmek için) izin isterim. Bana izin verilir. Bunun yanında bana, şu an
bilmediğim kendisiyle hamdedeceğim hamdler ilham edilir. Bu hamdler ile
Allah’a hamdeder, sonra O’na secdeye kapanırım.”[118]
* Abdullah b. Ebi
Evfâ (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle derdi: Allah’ım! Gökler
dolusunca, yer dolusunca ve bunlardan başka dilediğin şeyler dolusunca sana
hamd olsun. Allah’ım! Beni, kar, dolu ve soğuk su ile temizle. Allah’ım! Beyaz
elbise kirden temizlendiği gibi beni de hata ve günahlardan temizle!”.[119]
* Cabir b.
Abdullah (r.a.), Hz. Peygamberin haccını anlattığı uzun hadiste şöyle diyor:
Allah resulü (s.a.v.) Safa ile başladı ve tam tepeye çıktı. Kabe’yi tam görecek
duruma gelince, kıbleye dönerek şöyle tekbir ve tehlil getirdi: “Allah’tan
başka ilah yoktur. O, tektir ve ortağı yoktur. Mülk ve hamd, yalnız O’na
aittir. O, her şeye kadirdir. Allah’tan başka ilah yoktur. O, vaadini
gerçekleştirdi, kuluna yardım etti ve orduları tek başına mağlup etti.” Allah
resulü (s.a.v.) böyle söyledikten sonra dua etti. Bunu üç defa tekrarladı.[120]
* Fadâle b. Ubeyd
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bir adamın Allah’a hamd edip O’nu
yüceltmeden ve peygambere salavat getirmeden namazda dua ettiğini işitince,
“Bu adam acele etti” buyurdu. Sonra onu yanına çağırarak şöyle dedi: “Biriniz
namaz kıldığında, önce Rabbine hamd edip O’nu yüceltsin ve övgüde bulunsun.
Sonra peygambere salavat getirsin, sonra da dilediği şey için dua etsin.”[121]
* Hz. Ali (r.a.)
anlatıyor. Bir defasında Hz. Peygamberle birlikteydim. Yanında Hz. Ebubekir
(r.a.) ve bazı sahabeler vardı. O sırada namaz kılmakta olan Abdullah b.
Mes’ud’un yanından geçtiğimizde, Hz. Peygamber (s.a.v.):
“Bu kimdir?” diye
sordu.
Oradakiler:
“Abdullah b. Mes’ud’tur" deyince, Allah resulü (s.a.v.):
“Hiç şüphesiz
Abdullah, Kur’an’ı indiği gibi güzel ve yumuşak okur” dedi.
Bunun üzerine
Abdullah, Rabbine hamd edip övgüde bulundu; Rabbine en güzel şekilde hamd etti.
Sonra Allah’tan istekte bulundu; isteğini güzel sözlerle yaptı. O’ndan en
güzel isteklerde bulunarak şöyle dedi: “Allah’ım! Senden, dönülmeyen bir iman,
tükenmeyen bir nimet, cennetlerinden huld cennetlerinin en yüksek makamında peygamberimiz
Hz. Muhammed ile arkadaşlık isterim.”
O dua ederken Hz.
Peygamber (s.a.v.) iki defa: “İste, verilirsin; iste, verilirsin” dedi.
Bunun üzerine
ben, müjdelemek için Abdullah’ın yanına gittiğimde, Hz. Ebubekir’in (r.a.)
benden önce onun yanına gelmiş olduğunu gördüm. O, hayırlı işlerde gerçekten
hep önde olan biriydi.[122]
* İbn Abbas
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir işe üzüldüğü zaman şöyle derdi: Halîm ve azîm olan Allah'tan başka ilah yoktur. Büyük Arş'ın
Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur. Pek değerli Arş'ın Rabbi olan Allah’tan
başka ilah yoktur. Göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi olan
Allah'tan başka ilah yoktur.[123]
İmam Nevevî der
ki: Alimler, Allah’a hamd ve sena ederek, Allah resulüne salavat getirerek
duaya başlamanın müstehab olduğun konusunda görüş birliği içindedirler. Aynı
şekilde duayı hamd ve salavat ile bitirmek de müstehabtır.
Yüce Allah şöyle
buyuruyor: “En güzel isimler (el-esmâü'l-hüsnâ) Allah'ındır. O halde O'na o
güzel isimlerle dua edin.”[124]
* Abdullah b.
Mes’ud (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir kul, başına
bir sıkıntı veya üzüntü geldiğinde: “Allah’ım! Ben senin kulunum, senin erkek
ve kadın kulunun çocuğuyum. Bütün işlerim senin elindedir; hakkımda senin
hükmün geçerlidir; benim hakkımda verdiğin karar adalettir. Allah’ım! Senin
kendini adlandırdığın veya kitabında indirdiğin veya yaratıklarından birine
öğrettiğin veya gayb aleminde kendi katında kalmasını tercih ettiğin her isimle
senden istiyorum. Kur’an-ı Kerim’i kalbimin baharı ve gözümün nuru kıl; onunla
kederimi gider ve üzüntümü yok et” duasını okursa, Allah mutlaka onun kederini
giderir, üzüntüsünün yerini sevinçle değiştirir.
Bunun üzerine
oradakiler: “Ey Allah’ın resulü! Öyleyse bu sözleri başkalarına da öğretmemiz
gerekiyor” dediler. Allah resulü (s.a.v.) de: “Evet, bu sözleri işiten onları
başkalarına da öğretmeli” buyurdu.[125]
tercih etmek.
Yüce Allah şöyle
buyuruyor:
“(Resûlüm!) De
ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve
günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”[126]
“O'na uyun ki
doğru yolu bulasınız.”[127]
“Andolsun ki,
Resûlullah sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı
çok zikredenler için güzel bir örnektir.”[128]
Hz. Peygamberin
(s.a.v.) güzel örnek olması demek, ona uymak, onun sünnetine ve yaşam biçimine
tabi olmak, söz ve fiillerde ona aykırı davranmamak demektir.
olmak.
Yüce Allah, Hz.
Adem ve Havva’nın kendisine şöyle dua ettiklerini anlatır: “(Âdem ile eşi)
dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize
acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”[129]
Allah, Hz.
Musa’nın da şöyle dua ettiğini bize haber verir:
“(Musa) ayılınca
dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben
inananların ilkiyim.”[130]
“(Musa) sonra
gölgeye çekildi ve: Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra (lütfuna)
muhtacım, dedi.”[131]
Allah, Hz. Nuh'un
dua edişini de bize şöyle bildirir:
“Nuh dedi ki:
Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım.
Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum!”.[132]
“Bunun üzerine
(Nuh), Rabbine: Ben yenik düştüm, bana yardım et! diyerek yalvardı.”[133]
Allah, Hz.
Zekeriya’nın kendisine şöyle dua ettiğini haber verir:
“Rabbim! dedi,
benden (vücudumdan), kemiklerim zayıfladı, saçım başım ağardı. Ve ben, Rabbim,
sana (ettiğim) dua sayesinde hiç bedbaht olmadım.”[134]
Allah, Hz.
İbrahim’in dua ederken kendisine gösterdiği derin saygıyı bize şöyle anlatır: “Hastalandığım
zaman bana şifa veren O'dur.”[135]
Hz. İbrahim bu
duasında hastalanmayı kendi nefsine, şifayı ise Allah’a izafe ederek Allah’a
karşı gösterdiği derin saygıyı ifade etmektedir.
* Hz. Ali (r.a.)
anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) namazda şöyle diyordu: “Allah’ım! Gerçek
iktidar sahibi sensin, senden başka ilah yoktur. Sen benim Rabbimsin, ben de
senin kulunum. Ben kendi nefsime zulmettim ve günahımı itiraf ediyorum. Benim
bütün günahlarımı bağışla. Çünkü senden başka günahları bağışlayan yoktur.
İşlediğim günahların kötü sonuçlarını benden uzaklaştır. Onları senden başka
benden uzaklaştıracak yoktur. Buyur Allah’ım! Senin emrindeyim. Bütün hayırlar
senin elindedir. Senden bir kötülük gelmez. Ben seninleyim ve sana geliyorum.
Sen pek yüce ve üstünsün. Senden bağışlanma diliyor ve sana dönüp tevbe ediyorum.[136]
el-Hattabî der
ki: “Senden bir kötülük gelmez” sözü, Allah’a hamd ve senada bulunurken, O’nu
överken, kötü şeyleri değil iyi ve güzel şeyleri O’na izafe ederek Allah’a
karşı edepli ve saygılı olmaya irşad etme anlamındadır. Buna göre bu söz, bir
şeyi ispatlama ve her şeyin O’nun kudreti altında olduğunu, aksinin mümkün
olmadığını belirtme anlamında değildir. Çünkü hayır ve şer, ikisi de Allah’ın
yaratması ve kudreti ile ancak vuku bulur; hiçbir şey O’ndan başkası tarafından
yaratılarak var olamaz.
Bazen dua ederken
ve Allah’a övgüde bulunurken, büyük ve değerli varlıklar O’na izafe edilerek,
“Ey göklerin ve yerlerin Rabbi!”, “Ey peygamber ve nebilerin Rabbi!” denilebilir.
Ama “Köpeklerin Rabbi!” ya da “Domuz ve maymun gibi pis ve aşağılık hayvanların
Rabbi!” denmez. Halbuki bütün hayvanlar yaratılış bakımından O’na izafe edilir.
O’nun güç ve kudreti, bütün varlık türlerini kapsar.
Yüce Allah, alçak
bir sesle, gizli bir halde huşu içinde dua etme hakkında şöyle buyuruyor:
“De ki:
Karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) sizi kim kurtarır ki? (O
zaman) O'na gizli gizli yalvararak ‘Eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun şükredenlerden
olacağız’ diye dua edersiniz.”[137]
“Hiç olmazsa,
onlara bu şekilde azabımız geldiği zaman boyun eğselerdi! Fakat kalpleri iyice
katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını câzip gösterdi.”[138]
“Rabbinize
yalvara yakara ve gizlice dua edin…”.[139]
“Kendi
kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini
an.”[140]
İbn Atiyye der
ki: “Kendi kendine”, kendi içinden; “Yalvararak ve ürpererek”, tam bir huşu ve
huzuru kalp ile demektir. Bazı alimler “Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek”
ifadesini, ‘tamamen gizli’ şeklinde yorumlamışlardır. Buna göre, yalvarma ve
ürperme bir kalp eylemidir. Nitekim müfessirler, “Hani o, gizli bir sesle
Rabbine niyaz etmişti”[141] ayetini, ‘Gece karanlığında
gizliden’ şeklinde açıklamışlardır.
Hasan der ki: Biz
öyle kimselere yetiştik ki, gizlice işledikleri hayırlı bir amelin yeryüzüne
açığa çıkmaması için tüm güçleriyle gayret gösteriyor, onu büyük bir titizlikle
gizliyorlardı. Müslümanlar çokça dua etmek için çaba harcıyor, onlardan,
kendileriyle Rableri arasındaki fısıltıdan başka bir ses duyulmuyordu. Çünkü
Allah, kendilerine “Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin…”[142] buyuruyordu. Yani tam
bir teslimiyetle, kalpten inanarak dua edin.
* Ebû Musa
el-Eş’arî (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamberle beraber bir seferdeydik. Yüksek bir
tepeye çıktığımızda yüksek sesle tekbir getiriyorduk. Bunun üzerine Hz. Peygamber
(s.a.v.) şöyle buyurdu: “Nefislerinize acıyın; sizler, ne bir sağıra ne de uzak
olan birine sesleniyorsunuz. Bilakis sizler, işiten, gören ve size yakın olan
birine sesleniyorsunuz.” Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) yanıma geldi. Benim kendi
kendime: “Lâ havle ve la kuvvete illa billah” (Allah’tan başka güç ve kuvvet
sahibi yoktur) dediğimi duyunca “Ey Abdullah b. Kays! ‘Lâ havle ve la kuvvete
illa billah’ de; çünkü o, cennet hazinelerinden bir hazinedir” buyurdu.[143]
* Hz. Aişe
(r.a.), “Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisinin
arası bir yol tut.”[144] ayeti için, “Bu ayet,
dua hakkında nazil olmuştur” demiştir.[145]
Hafız İbn Hacer,
Hz. Aişe’nin bu sözüyle ilgili olarak der ki: Onun “Bu ayet, dua hakkında nazil
olmuştur” şeklinde mutlak olarak söylediği bu söz, duanın namazın içinde veya
dışında olmasından daha geniş anlamdadır.
Mücahid de, bir
adamın yüksek sesle dua ettiğini işitince, (sesini kısması için) ona küçük
çakıl taşı atmıştır.[146]
kaldırmamak.
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: Bazı kimseler namazda
dua ederken gözlerini ya göğe kaldırmaktan vazgeçerler ya da gözleri kendilerinden
alınır.”[147]
Kâdı Iyâz der ki:
Alimler, namaz dışında dua ederken gözleri göğe kaldırmanın keraheti konusunda
ihtilaf etmişlerdir. Şüreyh ve başkaları, bunun mekruh olduğu görüşündedir.
cemaate de dua etmesi.
* Sevban (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: Üç şey vardır ki bunları
yapmak kimseye helal olmaz. Bir cemaate imamlık yapan kimsenin, sadece kendisine
dua edip cemaate dua etmemesi; böyle yapan, onlara ihanet etmiş olur. İzin
almadan evin içine bakması; böyle yapan, izinsiz eve girmiş olur. Abdesti
sıkışmış olduğu halde hafifleyinceye kadar namaz kılamaz.[148]
Allah’tan istemek.
Yüce Allah şöyle
buyuruyor: “Onlar (bütün peygamberler), hayır işlerinde koşuşurlar, umarak
ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler.”[149]
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Hiçbiriniz, ‘Allah’ım!
Dilersen beni bağışla, bana merhamet et; dilersen beni rızıklandır’ demesin. Azimli
ve kararlı bir şekilde istekte bulunsun. Çünkü Allah, dilediğini yapar; hiç
kimse O’nu zorlayamaz.”[150]
Hafız İbn Hacer bu
hadisi açıklarken der ki: Talebini, talep edilenin dilemesine bağlamaya
ihtiyaç duyan kimse, bununla talepte bulunduğu kimseyi bir şeye zorlamayı
amaçlar. Bu yüzden durumu hafifletmek için talebini dilemeye bağlı kılar. Çünkü
istediği bu şeyin, ancak onun rızasıyla istenebileceğini bilir. Fakat bu,
Allah için mümkün değildir. Zira Allah, böyle bir şeyden münezzehtir.
Dolayısıyla talebi dilemeye bağlamanın bir faydası yoktur.
İbn Abdülberr ise
şöyle der: Hiç kimseye, din ve dünya işlerinde “Allah’ım! Dilersen bana ver”
şeklinde dua etmek caiz değildir. Çünkü bu şekildeki bir söz, Allah hakkında imkansızdır
ve izah edilecek hiçbir yönü yoktur. Allah dilediğinden başka bir şey yapmaz.
Hadisteki
yasaklama, zahiren haramlılık bildirmektedir. Fakat İmam Nevevî, hadisteki
yasaklamayı tenzihen mekruh olarak açıklamıştır. Evla olan görüş de budur.
İbn Battal ise
şöyle der: Hadis, dua eden kimsenin duasında azimli ve kararlı olması, duanın
kabul edileceğini ümit etmesi ve kerim olan birine dua ettiği için O’nun rahmetinden
ümit kesmemesi gerektiğini vurgulamaktadır.
İbn Uyeyne ise
şöyle der: Hiç kimse, kendisindeki eksikliklere ve işlediği günahlara bakarak
dua etmekten vazgeçmesin. Çünkü Yüce Allah, varlıkların en kötüsü olan
şeytanın bile duasını kabul etmiştir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “İblis: Ey
Rabbim! O halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver, dedi”[151] Allah da onun bu
isteğini kabul etti.
ed-Davudî der ki:
Hadiste geçen “Azimli ve kararlı bir şekilde istekte bulunsun” ifadesi, “İsteğinde
ısrar etsin, üzerinde dursun, istisnada bulunan gibi ‘dilersen ver’ demesin,
muhtaç ve çaresiz biri gibi dua etsin” demektir.[152]
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Biriniz dua ettiği
zaman isteğini büyük tutsun. Çünkü Allah’a hiçbir şey büyük gelmez.”[153]
* Abdullah b.
Mes’ud (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) secdede iken Kureyşliler ona
saldırınca, Allah resulü (s.a.v.) onlara beddua ederek: “Allah’ım! Kureyşlileri
sana havale ediyorum” dedi ve bunu üç defa tekrarladı.
Müslim’in rivayetinde şu ziyade vardır: Allah resulü (s.a.v.) dua ettiğinde duasını
üç defa tekrarlar, bir şey istediğinde üç defa isterdi.[154]
* Enes (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bir ihtiyaç için, kendilerine Kurâ denilen
yetmiş kişiyi gönderdi. Bunlar, Bi’r-i Maune denilen bir kuyunun yanında, Benî
Süleym’den Ri’l ve Zekvân adında iki mahallenin saldırısına uğradılar.
Topluluktakiler: “Allah’a andolsun, biz sizi kastetmedik; Hz. Peygamberin bir
ihtiyacı için gitmekteyiz” dediler. Fakat buna rağmen onları öldürdüler. Bunun
üzerine Allah resulü (s.a.v.), bir ay boyunca sabah namazında onlara beddua
etti.[155]
* Ebû’d-Derdâ
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Ebubekir’e (r.a.): “Allah seni
bağışlasın ey Ebubekir!” dedi ve bunu üç defa söyledi.[156]
* Abdullah b.
Abbas (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) vefat ettiği hastalığında,
odasının örtüsünü açtı, başı sarılı halde şöyle dedi: “Allah’ım! Tebliğ ettim
mi?”. Bu sözü üç defa tekrarladı.[157]
* Sa’d b. Ebi
Vakkas (r.a.) anlatıyor. Hastaydım, Hz. Peygamber (s.a.v.) Mekke’de beni
ziyarete geldi. Bana: “Seni ağlatan nedir?” diye sordu. Ona: “Sa'd b. Havle’nin
öldüğü gibi ben de, kendisinden hicret ettiğim toprakta ölmekten korkuyorum”
deyince, Hz. Peygamber (s.a.v.) benim için üç defa şöyle dua etti: “Allah’ım!
Sa'd’a şifa ver, Allah’ım! Sa'd’a şifa ver, Allah’ım! Sa'd’a şifa ver.”[158]
* Ubey b. Ka’b
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah’ım! Ümmetimi
bağışla, Allah’ım! Ümmetimi bağışla, Allah’ım! Ümmetimi bağışla.”[159]
* İkrime
anlatıyor. İbn Abbas (r.a.) şöyle dedi: İnsanlara haftada bir defa hadis konuş.
Buna uymazsan iki defa olsun. Daha çok yapmak istersen üç defa olsun. Sakın insanları
bu Kur’an’dan bıktırma! İnsanlar kendi aralarında konuşurken, yanlarına gelip sözlerini
keserek, bir şeyler anlatıp onları usandırdığını görmeyeyim. Bilakis yanlarına
gelince, sus ve dinle; senden istekli bir şekilde konuşmanı istediklerinde, konuş.
Duada seci’ye dikkat et ve ondan uzak dur. Çünkü ben, Allah resulünün ve
sahabelerinin zamanında yaşadım, böyle dua etmekten uzak duruyorlardı.[160]
Hafız İbn Hacer
der ki: “Duada seci’ye dikkat et ve ondan uzak dur” sözü, ‘Duanın secili
olmasına çalışma, düşünceni bununla meşgul etme’ anlamındadır. Çünkü bunda,
duada istenen huşu ve huzuru kalbe mani olan zorlama vardır. Bu hal, bazı
sahih hadislerde geçen secili ifadelere aykırı değildir. Çünkü bu ifadeler,
böyle bir amaç ve zorlama olmadan ortaya çıkmış; bu yüzden son derece insicamlı
bir şekilde gelmişlerdir. Mesela, Hz. Peygamberin (s.a.v.) cihad için söylediği
“Allahümme münezzile’l-kitab, seria’l-hisab, hazime’l-ahzab" (Ey kitabı
indiren, hesabı çabuk gören ve orduları yenilgiye uğratan Allah’ım!) duası;
“Sadaka va’deh ve eazze cündeh” (Vaadini doğruladı ve ordusunu üstün kıldı)
sözü; “Eûzü bike min aynin la tedma’ ve min nefsin la teşba’ ve min kalbin la
yahşa” (Yaşarmayan gözden, doymayan nefisten ve ürpermeyen kalpten sana
sığınırım) duası, bu insicamlı dualara örnek verilebilir. Bütün bunlar sahih
rivayetlerde geçmektedir. Gazâlî der ki: Duada mekruh olan seci’, zorlanarak
yapılan seci’dir. Zira bu tür seci’, huşu ve huzuru kalbe uygun olmaz. Ancak
sahih hadislerde geçen ve birbiriyle uyumlu olan sözler, zorlanmadan ortaya
çıktığı için bu sözlerde bir sakınca yoktur.[161]
Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: Ey insanlar! Hiç
şüphesiz Allah, güzeldir ve güzelden başkasını kabul etmez. Allah,
peygamberlere emrettiğini müminlere de emrederek şöyle buyurdu:
“Ey
Peygamberler! Temiz olan şeylerden yeyin; güzel işler yapın. Ben sizin
yaptıklarınızı hakkıyla bilmekteyim.”[162]
“Ey iman
edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin.”[163]
Sonra Hz.
Peygamber (s.a.v.), seferi uzatıp, saçı başı dağınık, toz
toprak içinde kalan bir adamı anlattı. Bu adam elini göğe kaldırıp: “Ya Rab! Ya
Rab!” diyor. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır; haramla
beslenmektedir. Böyle bir adamın duası nasıl kabul edilir?"[164]
şeyle dua etmemek.
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kulun duası, bir günah
veya akrabalık bağını koparacak bir şeyle dua etmedikçe ve acele etmedikçe, kabul
olunur.”
Bunun üzerine
ona: “Ey Allah’ın resulü! Acele etmek nedir?” diye soruldu. Allah resulü
(s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kul, ‘Dua ettim, ettim kabul olduğunu görmedim” der,
bu yüzden dua etmekten usanır ve onu bırakır.”[165]
* Ubâde b. Sâmit (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Yeryüzünde hiçbir Müslüman yoktur ki, günah veya akrabalık bağının
kopmasını istemedikçe, Allah’a dua edip O’ndan bir istekte bulunsun da Allah
onun isteğini vermesin ya da onun başından, benzer bir kötülüğü savmasın”.[166]
* İbn Abbas
(r.a.), “Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez”[167] ayetinin dua ve başka
şeyler hakkında olduğunu söylemiştir.[168]
* Abdullah b.
Muğaffel (r.a.), oğlunun, “Allah’ım! Cennete girdiğimde, senden cennetin sağ
tarafında beyaz sarayı isterim” diye dua ettiğini görünce, şöyle dedi: “Yavrucuğum!
Allah’tan cenneti iste ve cehennemden Allah’a sığın. Çünkü ben, Allah resulünün
(s.a.v.) şöyle söylediğini işittim: Bu ümmetin içinde, temizlik ve dua konusunda
aşırıya giden bir topluluk olacaktır.”[169]
* Sa'd b. Ebi
Vakkas’ın (r.a.) oğlu anlatıyor. Babam, benim “Allah’ım! Senden cenneti,
nimetlerini, neşesini vs.sini isterim. Cehennemden, zincirlerinden, demir halkalarından
vs.den sana sığınırım” şeklinde dua ettiğimi işitince şöyle dedi: “Yavrucuğum!
Ben Allah resulünün (s.a.v.) şöyle söylediğini işittim: “Dua konusunda aşırıya
giden bir topluluk olacaktır. Sakın sen onlardan olma. Çünkü sana cennet verildiğinde,
cennet ve içindeki bütün nimetler sana verilmiştir. Cehennemden korunduğunda,
cehennem ve içindeki bütün kötülüklerden korunmuş olursun.”[170]
anne-babasına ve mümin kardeşlerine dua etmek.
Yüce Allah, Hz.
İbrahim’in yaptığı duayı bize şöyle haber verir:
“Ey Rabbimiz!
(Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!”.[171]
Allah, başka
ayetlerde ise şöyle buyurur:
“Ve ‘Rabbim!
Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle)
rahmet et!’ diyerek dua et.”[172]
“Arş'ı
yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rablerini hamd ile
tesbih ederler, O'na iman ederler. Müminlerin de bağışlanmasını isterler…”.[173]
“(Habibim!)
Hem kendinin hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahlarının bağışlanmasını
dile!...”.[174]
“Bunların
arkasından gelenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş
imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin
bırakma!...”.[175]
Allah, Hz. Nuh'un
yaptığı duayı bize şöyle haber verir:
“Rabbim! Beni,
ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden
kadınları bağışla…”.[176]
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.), Habeşistan kralı Necaşi’nin öldüğü
gün ölümünü haber vererek: “Kardeşiniz için bağışlanma dileyin” dedi.[177]
* Abdullah b.
Safvan’ın oğlu Safvan anlatıyor. ed-Derdâ, babamın nikahı altındaydı. Şam’a
gelince, Ebü’d-Derdâ’nın evine geldim. Ancak onu bulamadım; evde annesi
Ümmü’d-Derdâ vardı. Bana: “Bu yıl haccetmek istiyor musun?” diye sordu. Ben:
“Evet” dedim. Bunun üzerine bana şöyle dedi: “Öyleyse bizim için hayır dua et.
Çünkü Allah resulü (s.a.v.) şöyle söylerdi: “Müslüman bir kimsenin, Müslüman
kardeşinin gıyabında yaptığı dua kabul edilir. Dua
edenin başucunda ona müvekkel bir melek vardır. Bu kişi, kardeşi için her
hayır dua ettiğinde müvekkel melek: “Amin, sana da bir misli olsun” der.
Safvan şöyle anlatmaya devam ediyor: Sonra ben, pazara çıktım;
orada Ebü’d-Derdâ ile karşılaştım. Bana buna benzer şeyler söyledi. Söylediklerini
Hz. Peygamberden rivayet ediyordu.[178]
Bu hadiste geçen Ümmü’d-Derdâ, küçük olanıdır. O da kadın
sahabelerdendir. Adı, Hüceyme’dir; Cüheyme olduğu da söylenir. Ebü’d-Derdâ
vefat ettiği zaman nikahı altında bu hanım bulunuyordu. Büyük olan Ümmü’d-Derdâ
da kadın sahabelerdendir. Bunun adı ise, Hayra bint Ebi Hadrad
el-Eslemiyye’dir. Bu hanım da Ebü’d-Derdâ ile evlenmişti.
* Ümmü Seleme (r.a.) –gerçek adı Hind’dir- anlatıyor. Hz.
Peygambere gelip ona: “Ey Allah’ın resulü! Ebû Seleme vefat etti” dediğimde,
Hz. Peygamber (s.a.v.) bana şöyle dedi: “De ki: Allah’ım! Beni ve onu
bağışla!”.[179]
* Übeyy b. Ka’b
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) dua ettiğinde, önce kendi nefsinden
başlar ve şöyle derdi: Allah bize ve Musa’ya merhamet etsin. Eğer sabretseydi,
arkadaşından daha ne olağanüstülükler görürdü. Fakat o şöyle dedi: “Musa:
Eğer, dedi, bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme.
Hakikaten benim tarafımdan (ileri sürebilecek) mazeretin sonuna ulaştın.”[180]
Nesâi’nin rivayetinde şu ziyade vardır: Allah resulü (s.a.v.) peygamberlerden
bir peygamberi zikrettiğinde, kendi nefsiyle başlar ve: “Allah’ın rahmeti bizim
ve Salih’in üzerine olsun, Allah’ın rahmeti bizim ve kardeşim Hud'un üzerine
olsun” derdi.[181]
Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim Allah’a ve
resulüne iman eder, namazı dosdoğru kılar ve Ramazan orucunu tutarsa, Allah’ın
o kişiyi cennete koyması O’nun üzerinde bir haktır. Aziz ve Celil olan Allah
yolunda hicret etmiş olması veya doğduğu toprakta oturmuş olması fark etmez”. Bunun
üzerine orada bulunanlar: “Ey Allah’ın resulü! Bunu insanlara haber vermeyelim
mi?” dediler. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Cennette yüz derece vardır.
Allah bunları kendi yolunda cihad edenler için hazırlamıştır. Her iki derecenin
arası, gökle yer arası kadardır. Yüce Allah’tan istekte bulunduğunuzda, O’ndan
firdevsi isteyin. Firdevs, cennetin tam ortası ya da cennetin en üstüdür; onun
üstünde Rahman'ın Arş’ı vardır. Cennetin burası olduğu ondan anlaşılır.”[182]
* Enes (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: Her biriniz, Rabbinden ihtiyaçlarının tamamını istesin; hatta ayakkabısının kopan bağını
bile istesin.”[183]
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim, Allah’ın şiddet ve sıkıntı zamanlarında duasını kabul
etmesini istiyorsa, refah ve bolluk zamanında çokça dua etsin”.[184]
SABAH VE AKŞAM,
UYKU VE UYANMA İLE
İLGİLİ DUA VE ZİKİRLER
SABAH VE AKŞAM
OKUNACAK DUALAR
İbn Kayyım (r.h.)
diyor ki: Sabah dua ve zikirlerinin vakti, sabah namazından güneşin doğuşuna
kadar; akşam dua ve zikirlerinin vakti ise, ikindi namazından güneşin batışına
kadardır. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Ey inananlar!
Allah'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin.”[185]
el-Cevherî der
ki: Ayette geçen ‘sabah’tan maksat, sabah namazından güneşin doğuşuna kadar
olan vakit; ‘akşam’dan maksat ise, ikindi namazından güneşin batışına kadar
olan vakittir.
“Rabbini
akşam, sabah, överek tesbih et.”[186]
“Gecenin bir
bölümünde ve secdelerin ardından da O'nu tesbih et.”[187]
Bu ayetler,
hadislerde ‘Kim sabahladığında ve akşamladığında şöyle şöyle derse…” şeklinde
geçen ifadelerin tefsiridir. Bu ifadelerden maksat, güneş doğmadan ve batmadan
önceki vakittir. Dolayısıyla bu dua ve zikirlerin vakti, sabah ve ikindi
namazlarından sonradır.[188]
* Şeddad b. Evs
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Seyyidü’l-istiğfar
(istiğfarın efendisi) bir kulun şöyle demesidir: “Allah’ım! Benim Rabbim
Sensin. Senden başka ilah yoktur. Beni Sen yarattın ve ben, Senin kulunum.
Gücüm yettiğince Sana olan ahdime ve vaadime bağlıyım. Yaptıklarımın şerrinden
sana sığınırım. Üzerimdeki nimetlerini ve işlediğim günahları itiraf ediyorum.
O halde beni bağışla; çünkü günahları senden başka bağışlayacak yoktur.”
Allah resulü
(s.a.v.) dedi ki: Kim kesin inanarak bunu gündüz söyler ve akşama varmadan o
gün ölürse, o kişi cennet ehlindendir. Kim de kesin inanarak bunu gece söyler
ve sabaha varmadan o gece ölürse, o kişi cennet ehlindendir.[189]
Hafız İbn Hacer
bu hadisi açıklarken şöyle der: “Seyyidü’l-istiğfar (istiğfarın efendisi)
ifadesi için et-Tîbî der ki: Bu dua, tevbenin bütün anlamlarını içerdiği için ona
‘Efendi’ adı verilmiştir. Efendi,
ihtiyaçları karşılamak için başvurulan ve her işte kendisine müracaat edilen
kişi, lider, başkan demektir.
“Gücüm yettiğince
Sana olan ahdime ve vaadime bağlıyım” ifadesi için el-Hattabî der ki: Bu ifade
ile, ‘İman ve itaatte ihlas konusunda Sana verdiğim ahde ve vaade, elimden
geldiğince bağlıyım’ anlamı kastedilmektedir. Ancak bununla, ‘Ben, elimden
geldiğince, bana emrettiklerini yapmaya ve onlara derin bir saygı ile bağlı
kalmaya çalışıyor, sevap ve ecir konusundaki vaadini ümit ediyorum’ anlamı da
kastedilebilir. İfadedeki ‘Gücüm yettiğince’ şartı, kişinin kendi kusur ve
acizliğini, Allah’ın kendisine yüklediği görevi hakkıyla yerine getirmeye gücünün
yetmeyeceğini itiraf etmesi anlamındadır.
İbn Battal der
ki: “Sana olan ahdime ve vaadime bağlıyım” ifadesindeki ahit ile, Allah’ın
ruhlar aleminde onlardan aldığı ahit kastedilmektedir. Allah, ruhlar aleminde
onları ortaya çıkarıp ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diyerek, onları kendi
nefislerine şahit tutmuş; onlar da O’nun Rablığını kabul ederek birliğine boyun
eğmişlerdir. İfadede geçen vaat ile de, Hz. Peygamberin sözünde geçen şu vaat
kastedilmektedir. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’a
hiçbir şey ortak koşmadan ve O’nun kendisine emrettiklerini yerine getirerek
ölürse, Allah’ın o kişiyi cennete koyması üzerindeki bir haktır.”
(İbn Hacer) Derim
ki: “O’nun kendisine emrettiklerini yerine getirerek” ifadesi, ziyadedir; bu
makamda zikredilmesi şart değildir. Çünkü açıklama yapan (İbn Battal), hadiste
geçen ahit ile, ruhlar aleminde alınan misakın kastedildiğini söylemektedir. Bu
ise özellikle tevhid anlamına gelir. O halde hadiste geçen vaat, tevhid üzere
ölenin cennete konulmasıdır.
“Gücüm
yettiğince” ifadesi ile Hz. Peygamber (s.a.v.), ümmetine, hiç kimsenin Allah’ın
bütün emirlerini eksiksiz ve tam olarak yerine getiremeyeceğini, mükemmel
şekilde ibadet edemeyeceğini, nimetlere kusursuzca şükredemeyeceğini, bu
yüzden Allah’ın kullarına merhamet ederek onlara güçlerinin yetmediğini
yüklemediğini bildirmektedir.
“Kim kesin
inanarak söyler” ifadesi, ‘İhlasla ve kalpten gelerek, sevabını tasdik ederek
söylerse’ anlamındadır.[190]
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Bir adam Hz. Peygamberin yanına gelerek: “Ey Allah’ın
resulü! Dün beni sokan bir akrepten neler çektim!” deyince, Allah resulü
(s.a.v.) şöyle buyurdu: “Keşke akşamladığında, ‘Yarattığının şerrinden Allah’ın
tam kelimelerine sığınırım’ deseydin; o zaman sana zarar vermezdi.”[191]
Tirmizî’nin
rivayeti şöyledir: “Kim akşamladığında üç defa, “Yarattığının şerrinden
Allah’ın tam kelimelerine sığınırım” derse, o gece humma[192] ona zarar vermez.”
Süheyl der ki:
Ailemiz bu duayı öğrenince, onu her gece okumaya başladılar. Bir defasında
onlardan bir cariye sokuldu; ancak o, hiçbir acı görmedi.
El-Herevî ve
başkaları, hadiste geçen ‘Tam kelimeleri’ ifadesini, Kur’an olarak
açıklamışlardır.[193]
“Tam kelimeler”
ifadesi, mükemmel; insanların sözlerindeki eksiklik ve kusur gibi hiçbir
eksiklik ve kusurun olmadığı kelimeler anlamındadır. Bu ifadeyi, ‘Kendisinden
sığındığımız her şeye karşı yararlı, yeterli ve şifalı olan sözler’ şeklinde
açıklayanlar da vardır.
* Yine Ebû
Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim
sabahladığında ve akşamladığında yüz defa “Sübhanallahi ve bi hamdihi” (Allah’ım!
Seni hamdinle tesbih ederim) derse, kıyamet günü hiç kimse onun getirdiğinden
daha üstün bir şey getiremez. Ancak onun gibi söyleyen ya da ondan daha
fazlasını söyleyen başka.”[194]
* Abdullah b.
Mes’ud (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) akşamladığında şöyle derdi: “Biz
de akşamladık, mülk de Allah için akşamladı; Allah’a hamdolsun. Allah’tan başka
ilah yoktur; O tektir ve ortağı yoktur”.
İbn Mes’ud der
ki: Allah resulünün bu sözlerin içinde şöyle söylediğini de gördüm: “Mülk
O’nundur, hamd O’na aittir. O, her şeye kadirdir. Rabbim! Senden, bu gecede olacak hayrı ve bundan sonra olacak
hayrı istiyorum. Bu gecede olacak şerden ve bundan sonra olacak şerlerden sana
sığınıyorum. Rabbim! Tembellikten ve yaşlılığın kötülüklerinden sana
sığınıyorum. Rabbim! Cehennem azabından ve kabir azabından sana sığınıyorum!”.
İbn Mes’ud şöyle der: Allah resulü (s.a.v.) sabahladığında ise
şöyle derdi: “Biz de sabahladık, mülk de Allah için sabahladı…”[195]
Müslim’deki rivayet şöyledir: “Allah’ım! Tembellikten, aşırı
ihtiyarlıktan, yaşlılığın kötülüklerinden, dünya fitnesinden ve kabir
azabından sana sığınıyorum.”
İmam Nevevî, Kadı Iyad’ın hadiste geçen “Ve sui’l-kiber” (yaşlılığın
kötülüklerinden) ifadesi hakkında şöyle dediğini söyler: ‘el-Kiber’ sözcüğü, bu
şekilde ve ‘el-Kibr’ şeklinde okunmuştur. Sözcük, birinci şekilde yaşlılık, bunama
ve elden ayaktan düşme anlamına gelir. İkinci şekilde ise insanlara karşı
büyüklenme, kendini onlardan üstün görme anlamına gelir. Kadı der ki: Birinci
anlam, ikinci anlamdan daha yaygın ve açıktır. el-Herevî bu sözcüğü birinci
anlamda, el-Hattabî ise her iki anlamda rivayet etmiştir. Fakat el-Hattabî,
birinci anlamdaki okunuşun daha doğru olduğunu belirtmiş ve bunu Nesâi’nin
“Kötü ömürden” rivayeti ile teyit etmiştir.[196]
Hz. Osman (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Bir kul, her günün sabahında ve her gecenin akşamında üç defa, “Allah’ın
adıyla; O ki, gökte ve yerde hiçbir şey O’nun ismiyle birlikte zarar vermez” derse,
ona bir şey zarar vermez.”[197]
Ebân b. Osman –hadisi babasından rivayet eden şahıs- felç
hastalığına yakalanınca, bir adam ona bakmaya başladı. Bunun üzerine Ebân şöyle
dedi: “Neden bakıyorsun? Hadis, sana rivayet ettiğim gibidir. Ama ben “O gün
zarar vermez” demedim; çünkü Allah’ın takdir ettiği gerçekleşecektir.”
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) sabahladığı
vakit şöyle derdi: “Allah’ım! Senin ile sabahladık, Senin ile akşamladık; Senin
ile yaşar ve Senin adın ile ölürüz; dönüş yalnız Sanadır”. Akşamladığı vakit de
şöyle derdi: “Allah’ım! Seninle akşamladık, Seninle sabahladık; Senin ile yaşar
ve Senin adın ile ölürüz; varış yalnız Sanadır”.[198]
* Yine Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Hz. Ebubekir (r.a.) Hz.
Peygambere (s.a.v.): “Ey Allah’ın resulü! Bana, sabahladığımda ve
akşamladığımda söyleyeceğim bazı kelimeler öğret!” deyince, Allah resulü
(s.a.v.) ona şöyle dedi: “De ki: “Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, görünen
ve görünmeyeni bilen, her şeyin Rabbi ve Maliki olan Allah’ım! Senden başka
ilah olmadığına şahitlik ederim. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden ve
şirkinden Sana sığınırım”. Hz. Peygamber (s.a.v.) sonra şöyle buyurdu: “Bunu,
sabahladığında, akşamladığında ve yatağına yattığında söyle!”.[199]
* Tirmizî, başka bir tarikle şu ziyadeyi de zikreder:
“…Nefislerimize bir kötülük yapmaktan veya bir Müslüman’a zarar vermekten Sana
sığınırız”.
Hadiste geçen ve “şirkinden” şeklinde mana verdiğimiz “Ve şirkihi”
sözcüğü hakkında el-Hattabî der ki: Bu sözcüğün okunuşu iki şekilde rivayet
edilmiştir. Birisi, “Ve şirkihi” şeklindedir. Bu okunuşa göre sözcük, “Şeytanın
kışkırtıp çağırdığı Yüce Allah’a ortak koşma” anlamına gelir. Diğeri ise, “Ve
şerekihi” şeklindedir. Bu okunuşa göre ise sözcük, “Şeytanın hile ve
tuzakları, oyun ve düzenbazlıkları” anlamına gelir. Sözcüğün meşhur olan okunuş
şekli, birincisidir.
* Muaz b. Abdullah b. Hubeyb, babasından (r.a.) rivayetle
anlatıyor. Yağmurlu ve şiddetli karanlık bir gecede dışarı çıktık. Allah
resulü (s.a.v.) namaz kıldırmak için bizi isteyince, yanına gittik. Bana:
“Söyle!” dedi. Ben, hiçbir şey söylemedim. Sonra tekrar: “Söyle!” deyince, ben:
“Ey Allah’ın resulü! Ne söyleyeyim?” dedim. Şöyle buyurdu: “Sabahladığında
ve akşamladığında üç defa el-İhlâs, el-Felak ve en-Nâs surelerini oku; seni her
şeyden korur.”[200]
* Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Kim sabahladığında ve akşamladığında, “Allah’ım! Seni, arşını taşıyan
melekleri, bütün meleklerini ve yaratıklarını şahit göstererek sabahlıyorum
ki, Allah Sensin, Senden başka ilah yoktur ve Muhammed de Senin kulun ve
resulündür” derse, Allah onun dörtte birini cehennemden azat eder. Kim onu iki
defa derse, Allah onun yarısını cehennemden azat eder. Kim onu üç defa derse,
Allah onun dörtte üçünü cehennemden azat eder. Kim de onu dört defa derse,
Allah onu tamamen cehennemden azat eder.”[201]
Nesâi’nin rivayetinde “Senden başka ilah yoktur” cümlesinden
sonra şu ziyade vardır: “Sen birsin, Senin ortağın yoktur”.
* İbn Ömer (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) sabahladığında
ve akşamladığında şu duaları okumayı hiç terk etmezdi: “Allah’ım! Senden,
dünyada ve ahirette esenlik dilerim. Allah’ım! Senden, dinim, dünyam, ailem ve
malım hususunda af ve afiyet dilerim. Allah’ım! Ayıbımı –İbn Ebi Şeybe’nin
rivayetinde, ayıplarımı- ört ve korkularımı güvene kavuştur. Allah’ım! Beni,
önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan ve üstümden koru; alt tarafımdan helak
olmaktan Senin azametine sığınırım.”[202]
Vekî’ – İbnü’l-Cerrah- der ki: Alt tarafımdan helak olmak, yerin
dibine geçirilmek demektir.
* Ebû Ayyaş (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kim sabahladığında; “Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir ve ortağı yoktur,
mülk O’nundur, hamd O’na aittir, O her şeye kadirdir” derse, bu onun için Hz.
İsmail’in bir çocuğunu azat etmek gibidir. Bununla; ona on iyilik yazılır,
ondan on kötülük silinir, makamı on derece yükseltilir ve akşamlayıncaya kadar
şeytana karşı ona bir koruma olur. Bunu akşamladığında söylese, sabahlayıncaya
kadar bütün bunların aynısı olur.[203]
* Ebû Selâm anlatıyor. Ben, Humus Camiinde bulunurken, yanımdan
bir adam geçti. Bana: “Bu Allah resulüne hizmet etti” dediler. Bunun üzerine
hemen onun yanına gidip: “Bana, Allah resulünden (s.a.v.) işittiğin, seninle
insanlar arasında dolaşmayan bir hadis söyle!” dedim. O da şöyle dedi: “Allah
resulünün (s.a.v.) şöyle söylediğini işittim: Kim sabahladığında ve
akşamladığında, “Rab olarak Allah’a, din olarak İslam’a, peygamber olarak
Muhammed'e razı olduk” derse, o kişiyi razı etmek Allah’ın üzerinde bir
haktır.”[204]
* Abdurrahman b. Ebubekir anlatıyor. Babama: “Babacığım! Senin her
sabah: “Allah’ım! Bedenime afiyet ver, kulağıma afiyet ver, gözüme afiyet ver;
Senden başka ilah yoktur” şeklinde dua ettiğini işitiyor; sabahladığında ve akşamladığında
bunu üç defa tekrarladığını görüyorum” deyince, şöyle dedi: “Allah resulünün
bunlarla dua ettiğini işittim. Ben de onun yaptığını yapmayı (sünnetine uymayı)
seviyorum”.[205]
* Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) kızı Hz.
Fatıma’ya dedi ki: “Seni, sana vasiyet ettiğime uymaktan alıkoyan nedir?
Sabahladığında ve akşamladığında şöyle söyle: Ey Hayy ve Kayyûm olan! Rahmetinle
Senden yardım diliyorum. Benim bütün işlerimi düzelt ve beni, bir an bile
nefsimle baş başa bırakma.”[206]
* Abdurrahman b. Ebzâ (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) sabahladığında
şöyle derdi: “İslam fıtratı, ihlas sözü, peygamberimiz Muhammed'in dini ve
babamız İbrahim’in hanif olan milleti üzerine Müslüman olarak sabahladık; O,
müşriklerden değildi.”[207]
* Ebû Mes’ud (r.a.) –gerçek adı Ukbe b. Amr’dır- anlatıyor. Allah
resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim bir gecede el-Bakara suresinin son iki
ayetini (Amene’r-resulü) okursa, bu iki ayet ona yeter.”[208]
Hadiste geçen “Bu iki ayet ona yeter” sözü, ‘Geceleyin kalkıp
ibadet etmesine karşılık yeter’ demektir. Ancak bu ifade şu şekillerde de
açıklanmıştır:
“Bu ayetler, onu her şeytandan korumaya yeter; bu yüzden o gece
şeytan ona yaklaşamaz”.
“Onu o geceki afetlerden korumak için yeter”.
“Ona, o geceki sevap ve ecir olarak yeter”.
Bu ifade, bütün bu anlamlara gelebilir. Bu yüzden doğrusunu Allah
bilir.
* Ebü’d-Derdâ (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) yanındakilere:
“Sizden biri, bir gecede Kur’an’ın üçte birini okumaktan aciz midir?” diye
sordu. Onlar da: “Birimiz, Kur’an’ın üçte birini nasıl okur?” deyince, Allah
resulü (s.a.v.): “İhlas suresi Kur’an’ın üçte birine eşittir” buyurdu.[209]
YATAĞA
GİRİNCE VE UYKUDAN UYANINCA
OKUNACAK DUALAR
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Biriniz yatağına gelince, üst elbisesinin iç tarafıyla yatağını silkelesin
ve Allah’ın adını ansın; çünkü kendisinden sonra geride yatağında neyi
bıraktığını bilmez. Sonra yatmak isteyince, sağ tarafı üzerine yatsın ve şöyle
desin: Rabbim! Seni tesbih ederim; (yatağa) Senin adınla girdim ve Senin adınla
kalkarım. Eğer canımı alırsan, günahlarımı bağışla; eğer tekrar gönderirsen,
salih kullarını koruduğun gibi onu da koru!”[210]
Tirmizî de şu ziyade vardır: “Uykudan uyandığında ise şöyle desin:
Bedenime afiyet veren, bana ruhumu iade eden ve bana, kendisini zikretme izni
verene hamdolsun”. Tirmizî, bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir.
Nesâi ve İbn Hibban da bu ziyadeyi başka bir tarikle yalnız
olarak tahriç etmişlerdir.
* el-Berâ b. Azib (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bana
şöyle söyledi: “Yatağına geleceğin vakit, namaz için abdest aldığın gibi abdest
al, sonra sağ tarafın üzerine yat ve şöyle de: “Allah’ım! Yüzümü sana döndüm,
işimi sana havale ettim, indirdiğin kitabına ve gönderdiğin peygamberine iman
ettim”.
Eğer böyle yapar ve o gece ölürsen, fıtrat üzere ölmüş olursun.
Bunlar, son konuştuğun sözler olsun.”
el-Berâ der ki: Ben bu sözleri Hz. Peygambere okuyarak “İndirdiğin
kitabına ve peygamberine” dedim. Allah resulü (s.a.v.): “Hayır, gönderdiğin
peygamberine” diyerek beni düzeltti.[211]
* Rafi’ b. Hadîc (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Sizden biri sağ yanı üzerine yatıp sonra: “Allah’ım! Nefsimi sana
teslim ettim, yüzümü sana döndüm, sırtımı sana dayadım ve işimi sana havale
ettim. Senden başka kurtuluş ve senden başka sığınak yoktur. Kitabına ve peygamberine
iman ettim” der ve o gece ölürse, cennete girer.”[212]
Şeyh İbn Useymin der ki: “İşimi sana havale ettim” ve “Senden başka
kurtuluş ve senden başka sığınak yoktur” ifadeleri, İslam’daki tevekkülü
hatırlatmaktadır. Tevekkül, insanın işini Rabbine havale etmesi; Allah’tan
başka kurtuluş ve sığınak aramayıp O’nun himayesine ve korumasına sığınmasıdır.
Çünkü Allah, bir topluluğa bir kötülük dilediği zaman bunu geri çevirecek ve onları
bundan koruyacak hiçbir güç yoktur. Madem Allah insan için bir şey dilediğinde
onu Allah’tan başka geri çevirecek bir güç yoktur, o halde her durumda yalnız
O’na dönülmeli, O’na başvurulmalıdır. Bu yüzden insan uyumak istediğinde, sağ
tarafı üzerine yatarak bu duayı okumalı ve onu son sözü yapmalıdır.[213]
Hz. Ali (r.a.) anlatıyor. Hz. Fatıma (r.a.) kendisine bir hizmetçi
tahsis etmesi için Allah resulünün yanına gitti. Ancak onu bulamayınca, durumunu
Hz. Aişe’ye (r.a.) söyledi. Allah resulü (s.a.v.) gelince, Hz. Aişe ona haber
verdi. Hz. Aişe şöyle anlatıyor: O geldiğinde, biz yatağımıza girmiştik. Bunun
üzerine ben gitmek için kalktığımda, Allah resulü (s.a.v.) bana: “Yerinde dur”
dedi. Sonra ikimizin arasına oturdu. Ben, onun ayaklarının soğukluğunu neredeyse
göğsümde hissediyordum. Şöyle buyurdu: “Sizin için hizmetçiden daha hayırla
olan bir şeyi size göstereyim mi? Yatağınıza geldiğinizde ya da yatağınıza
girdiğinizde, otuz üç defa Allahu ekber, otuz üç defa sübhanallah ve otuz üç
defa elhamdulillah deyin. İşte bu, sizin için hizmetçiden daha hayırlıdır.”
Başka bir rivayette şöyle geçer: “Otuz dört defa Allahu ekber
deyin”.[214]
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) her gece
yatağına girdiğinde, iki avucunu toplar, sonra onlara üfleyerek el-İhlâs,
el-Felak ve en-Nâs surelerini okur, sonra onları bedeninden ulaşabildiği
yerlere sürerdi. Önce başından başlar, sonra yüzüne ve bedeninin ön tarafına
sürerdi. Bunu üç kez yapardı.[215]
* Huzeyfe b. el-Yeman (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.)
yatağına girdiğinde “Allah’ım! Senin adınla ölür ve dirilirim” der; yataktan
kalkınca da “Öldürdükten sonra bizi dirilten Allah’a hamd olsun, dönüş yalnız
O’nadır” derdi.[216]
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) beni Ramazan
zekatını korumaya tayin etmişti. Derken bir adam gelip zahireden almaya başlayınca
onu hemen yakaladım ve: "Seni Allah resulünün huzuruna çıkaracağım"
dedim. Bana: "Ben muhtaç biriyim, bakmak zorunda olduğum kimseler var, şiddetli
ihtiyaç içindeyim" deyince, ben de onu salıverdim.
Sabah olunca, Hz. Peygamber (s.a.v.): “Ey Ebû Hüreyre! Dün geceki
esirini ne yaptın?” diye sordu.
Ben: “Ey Allah'ın Resulü! Bana şiddetli ihtiyacından ve bakmak
zorunda olduğu kimselerden dert yandı. Ben de ona acıyıp salıverdim” dedim.
Allah resulü (s.a.v.): “O kesinlikle sana yalan söyledi; ama tekrar
gelecek!” dedi.
Ben Allah resulünün bu sözden, onun tekrar geleceğini anladım ve
onu beklemeye başladım. Derken o yine geldi ve zahireden almaya başladı. Hemen
onu yakaladım ve: "Seni mutlaka Allah resulünün huzuruna çıkaracağım"
dedim. Yine yalvararak: "Beni bırak, gerçekten çok muhtacım, bakmak
zorunda olduğum kimseler var, bir daha yapmam" dedi. Ben yine ona acıdım
ve salıverdim.
Ertesi gün Allah resulü (s.a.v.): “Ey Ebû Hüreyre! Dün geceki
esirini ne yaptın?” diye sordu.
Ben: “Ey Allah'ın Resulü! Bana şiddetli ihtiyacından ve bakmak
zorunda olduğu kimselerden dert yandı. Ben de ona acıdım ve salıverdim” dedim.
Allah resulü (s.a.v.): "Ama o sana yalan söyledi, fakat yine
gelecek” dedi.
Üçüncü defa yine gözetlemeye başladım. O, yine geldi ve zahireden
almaya başladı. Onu yine yakaladım ve: “Seni mutlaka Hz. Peygamberin huzuruna götüreceğim.
Bu üçüncü gelişin, her defasında bir daha gelmeyeceğine söz veriyor ama yine geliyorsun”
dedim.
Bunun üzerine bana: "Beni bırak, sana birkaç kelime öğreteyim.
Allah onlarla seni faydalandırsın” dedi.
Ben: “Nedir bu kelimeler?” dedim.
Şöyle dedi: “Yatağına girdiğin vakit Ayetü'l-Kürsî'yi sonuna kadar
oku. Bunu yaparsan, Allah senin başına muhafız bir melek diker, sabahlayıncaya kadar
şeytan sana yaklaşamaz” dedi.
Bunun üzerine ben de onu salıverdim. Sabah olunca, Allah resulü
(s.a.v.): "Dün geceki esirini ne yaptın?" diye sordu.
Ben: “Ey Allah'ın Resulü! Bana, Allah’ın beni kendisiyle
faydalandıracağını söylediği birkaç kelime öğretti. Ben de kendisini serbest
bıraktım” dedim.
Allah resulü (s.a.v.): “Nedir o kelimeler?” diye sordu.
Ben de dedim ki: “Bana dedi ki: “Yatağına girdiğin vakit Ayetü'l-Kürsî'yi
başından sonuna kadar oku. Bunu yaparsan, Allah senin başına muhafız bir melek
diker, sabahlayıncaya kadar şeytan sana yaklaşamaz. Onlar hayra pek düşkündürler.”
Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “O çok yalan
söyleyen biridir ama bu defa sana doğru söylemiş. Ey Ebû Hüreyre! Üç gecedir
kiminle konuştuğunu biliyor musun?" dedi.
Ben: “Hayır!” deyince, Allah resulü (s.a.v.): “O bir şeytandı” buyurdu.[217]
* Süheyl anlatıyor. Ebû Salih, birimiz yatmak istediğinde ona sağ
tarafı üzerine yatmasını sonra da şöyle demesini emrederdi: “Ey yedi göğün
Rabbi, yerin Rabbi ve büyük arşın Rabbi olan Allah’ım! Bizim Rabbimiz ve her
şeyin Rabbi sensin. Taneyi ve çekirdeği yaran, Tevrat’ı, İncil’i ve Kur’an’ı
indirensin. Yönetim ve idaresi senin elinde olan her şeyin şerrinden sana
sığınırım. Allah’ım! Sen evvelsin; senden önce bir şey yoktur. Sen âhirsin;
senden sonra bir şey yoktur. Sen zâhirsin; senin üstünde hiçbir şey yoktur.
Sen bâtınsın; senin dışında bir şey yoktur. Borcumuzu öde, bizi fakirlikten
kurtar ve bizi zenginleştir.”
Ebû Salih, bunu Ebû Hüreyre'nin Hz. Peygamberden (s.a.v.) rivayet
ettiğini söylemiştir.[218]
* Enes (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) yatağına girdiği
zaman şöyle derdi: “Bizi yediren, içiren, koruyan ve barındıran Allah’a hamd
olsun. Koruyucusu ve sığınağı olmayan nice kimseler vardır.”[219]
* Abdullah b. Ömer’den (r.a.) rivayet edilmiştir. İbn Ömer, bir
adama yatağına yattığı zaman şöyle söylemesini emretti: “Allah’ım! Nefsimi sen
yarattın ve onu öldürecek olan da sensin. Onun ölümü ve yaşaması senin
elindedir. Eğer yaşatırsan, onu koru; eğer öldürürsen, onu bağışla. Allah’ım!
Senden esenlik diliyorum.”
Bunun üzerine adam ona: “Bunu baban Ömer’den mi işittin?” diye
sorunca, İbn Ömer: “Onu, Ömer’den daha hayırlı olandan, Allah resulünden
(s.a.v.) işittim” dedi.[220]
* Ferve b. Nevfel, babasından (r.a.) rivayet ediyor. Allah resulü
(s.a.v.) Nevfel’e şöyle dedi: “el-Kafirûn suresini oku, sonra bu son üzerine
uyu. Çünkü o, şirkten beraattır.”[221]
* Abdullah b. Amr b. Âs (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.)
şöyle buyurdu: “İki haslet veya iki özellik vardır ki, Müslüman bir kul bunları
korumaya devam ederse mutlaka cennete girer. Bu iki şey kolaydır; kim bunlarla
amel ederse azdır. İlki, her (farz) namazdan sonra on defa sübhanallah, on defa
elhamdülillah, on defa Allahu ekber söylemektir. Bunlar (beş vakit namaz ile)
dilde yüz elli eder; ama mizanda bin beşyüz eder. İkinci haslet ise, yatağa
yattığında otuz dört defa Allahu ekber, otuz üç defa elhamdülillah ve otuz üç defa
sübhanallah demektir. Bunlar dilde yüz eder, mizanda ise bin eder.”
(Abdullah der ki:) "Ben, Allah resulünün bunları söylerken parmaklarıyla
saydığını gördüm.”
Ona: “Ey Allah’ın resulü! Bunlar nasıl kolaydır ve onlarla amel
edene azdır?” dediler. Allah resulü (s.a.v.) şöyle cevap verdi: Biriniz uyumak
istediğinde şeytan yanına gelir ve onu bunları söyletmeden uyutur; biriniz
namaz kıldıktan sonra şeytan yanına gelir ve bir ihtiyacını hatırlatıp onu
bunları söyletmeden yerinden kaldırır.”[222]
* Hafsa (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) uzanmak istediğinde
sağ elini yanağının altına koyar sonra şöyle derdi: “Allah’ım! Kullarını
yeniden dirilttiğin günde beni azabından koru!”[223]
* İbn Ömer (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) yatağına
girdiği vakit şöyle derdi: “Beni koruyan, barındıran, yediren ve içiren, lütuf
ve ihsanda bulunarak beni minnettar kılan, bana bol nimetler veren Allah’a hamd
olsun. Her halükarda Allah’a hamd olsun. Ey her şeyin Rabbi, Malik ve ilahı
olan Allah’ım! Cehennem azabından sana sığınırım.”[224]
* Ebü’l-ezher el-Enmârî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.)
geceleyin yatağına girdiğinde şöyle derdi: “Allah’ın adıyla yanımı (başımı)
koydum. Allah’ım! Günahımı bağışla, şeytanı benden uzaklaştır, bağlarımı çöz ve
beni en üst makama çıkar.”[225]
SEVDİĞİ
/ SEVMEDİĞİ BİR RÜYA GÖRÜNCE OKUNACAK DUALAR
* Ebû Katâde (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Salih (güzel) rüya, Allah’tan; düş ise şeytandandır. Sizden her kim
rüyada sevmediği bir şey görürse, sol tarafına üç defa tükürsün ve şeytandan
Allah’a sığınsın. Böyle yaptığında rüya ona zarar vermez. Bilin ki şeytan benim
suretimde görünemez.”[226]
* Ebû Seleme (r.a.) der ki: “Ben rüya görür, bu rüya beni hasta
ederdi. Sonra Ebû Katâde’nin de: “Ben rüya görür, bu rüya beni hasta ederdi”
dediğini işittim. Sonra Allah resulünün şöyle söylediğini işitince bu halden kurtuldum:
“Güzel rüya, Allah’tandır. Biriniz rüyada sevdiği bir şey görürse, onu
sevdiğinden başkasına anlatmasın. Rüyada sevmediği bir şey görürse, onun şerrinden
ve şeytanın şerrinden Allah’a sığınsın, üç defa tükürsün ve onu kimseye anlatmasın.
Böyle yaptığında, rüya ona zarar vermeyecektir.”[227]
* Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) anlatıyor. Allah resulünün (s.a.v.)
şöyle söylediğini işittim: “Biriniz sevdiği bir rüya görürse, bilsin ki bu
Allah’tandır. Bu rüyasını (sevdiklerine) anlatsın. Rüyada bundan başka
sevmediği bir şey görürse, bilsin ki bu da şeytandandır. Bu rüyanın şerrinden
Allah’a sığınsın ve onu hiç kimseye anlatmasın. Böyle yaparsa, o rüya kendisine
zarar vermez.”[228]
* Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edilmiştir: “Kim (rüyada)
sevmediği bir şey görürse, onu hiç kimseye anlatmasın ve kalkıp namaz kılsın.”[229]
* Cabir (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Sizden biri sevmediği bir rüya görürse, sol tarafına üç defa tükürsün;
şeytandan üç defa Allah’a sığınsın ve üzerinde olduğu yanını çevirsin.”[230]
GECE UYANINCA
OKUNACAK DUA
* Ubâde b. Sâmit (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Kim gece uyanır, sonra: “Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir ve
ortağı yoktur, mülk O’nundur, hamd O’na aittir, O her şeye kadirdir. Hamd Allah’a
aittir, Allah yücedir, Allah’tan başka ilah yoktur, Allah’tan başka güç ve
kuvvet sahibi yoktur” der, ardından: “Allah’ım! Beni bağışla” der veya dua ederse,
duası kabul olur. Abdest alıp namaz kılarsa, namazı kabul olur.”[231]
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) geceleyin
yatağında döndüğünde şöyle derdi: “Bir ve kahhar olan Allah’tan başka ilah
yoktur. O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir; güçlü ve
gaffardır.”[232]
GECE
TEHECCÜT NAMAZINA KALKINCA
OKUNACAK DUA
* Abdullah b. Abbas (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.)
geceleyin teheccüt namazına kalktığında şöyle derdi: “Allah’ım! Hamd sana
aittir; Sen, göklerin ve yerin nurusun. Sana hamd olsun; Sen, göklerin ve yerin
kayyumusun. Sana hamd olsun; Sen, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin
Rabbisin. Sen Haksın, vaadin haktır, seninle buluşmak haktır, cennet haktır,
cehennem haktır, kıyamet haktır. Allah’ım! Sana teslim oldum, sana inandım,
sana dayandım, sana yöneldim, senin için mücadele ettim ve seni gerçek hakim
bildim. O halde yaptıklarımı ve yapmadıklarımı, açıktan ve gizliden
yaptıklarımı affet. Sen benim ilahımsın, senden başka ilah yoktur.”[233]
* Yine İbn Abbas (r.a.) anlatıyor. Bir defasında teyzem
Meymûne’nin yanında yattım. Allah resulü (s.a.v.) bir saat kadar ailesiyle
konuştuktan sonra uyudu. Gecenin son üçte biri olunca kalkıp oturdu, göğe
bakarak “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri
ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler
vardır.”[234]
ayetini okudu. Sonra kalkıp abdest aldı, bir süre sonra on bir rekat namaz
kıldı. Sonra Bilal ezan okuyunca, iki rekat daha kıldı. Sonra da çıkıp sabah
namazını kıldırdı.[235]
Buhâri’nin
rivayeti şöyledir: Sonra Âl-i İmran suresinin son on ayetini sonuna kadar
okudu.
EVDEN ÇIKINCA OKUNACAK DUA
* Enes (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Bir kimse evinden çıkınca: “Allah’ın adıyla, Allah’a güvenip dayandım, Allah’tan
başka güç ve kuvvet sahibi yoktur” derse, ona: “Artık işine bak, sana doğru
gösterildi, korundun ve himaye edildin” denilir. Şeytan da kendisinden
uzaklaşır.”[236]
* Ümmü Seleme (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) benim
evimden çıktığında mutlaka başını göğe kaldırır ve şöyle derdi: “Allah’ım!
Sapmaktan veya saptırılmaktan, hata yapmaktan veya hata yaptırılmaktan, zulmetmekten
veya zulme uğramaktan, bir cahillik yapmaktan veya bana cahillik yapılmasından
sana sığınırım.”[237]
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) evinden
dışarı çıktığında şöyle derdi: “Allah’ın adıyla, Allah’tan başka güç ve kuvvet
sahibi yoktur, tevekkül yalnız Allah’adır.”[238]
İmam Malik el-Muvatta adlı eserinde kendisine şöyle bir rivayetin
ulaştığını zikreder: “Meskun olmayan bir eve girildiğinde, eve girenin: “Bize
ve Allah’ın salih kullarına selam olsun” demesi müstehap görülürdü.”
EVE GİRİNCE
OKUNACAK DUA
* Cabir (r.a.) anlatıyor. Allah resulünün (s.a.v.) şöyle söylediğini
işittim: “Bir kişi evine girer ve eve girerken ve yemek yerken Allah’ın adını
anarsa, şeytan: “Gece kalacağınız yer ve akşam yemeğiniz yoktur” der. Eğer
kişi Allah’ın adını anmadan eve girerse, şeytan: “Gece kalacağınız yeri
buldunuz” der; Allah’ın adını anmadan yemek yerse, şeytan: “Gece kalacağınız
yeri de akşam yemeğini de buldunuz” der.[239]
* Ebû Malik el-Eş’arî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.)
şöyle buyurdu: “Biriniz evine girdiğinde: “Allah’ım! Senden hayırlı giriş ve
hayırlı çıkış dilerim. Allah’ın adıyla girdik, Allah’ın adıyla çıktık,
Rabbimiz olan Allah’a güvenip dayandık” desin, sonra ailesine selam versin.”[240]
* Enes (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bana şöyle dedi:
“Yavrucuğum! Ailenin yanına girdiğinde, onlara selam ver; bu, senin ve ailenin
üzerine bereket olur.”[241]
AKŞAM
KAPIYI KAPATINCA OKUNACAK DUA
* Cabir (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Akşam
karanlık çökmeye başlayınca, çocuklarınızı dışarı salmayın; çünkü bu vakitte
şeytanlar etrafa yayılırlar. Akşamdan bir saat kadar geçince onları serbest bırakın.
Akşam kapını kapat, Allah’ın adını an; lambalarını söndür, Allah’ın adını an;
su ve yemek kaplarının üzerini kapat, Allah’ın adını an.”[242]
YOLCULUKLA İLGİLİ
DUALAR
VEDALAŞIRKEN OKUNACAK DUA
* Kaza’a anlatıyor. Abdullah b. Ömer’in (r.a.) yanındaydım.
Yanından ayrılmak istediğimde: “Dur, Allah resulünün benimle vedalaştığı gibi
seninle vedalaşayım” dedi. Sonra elimden tuttu, benimle musafahalaştıktan sonra
şöyle dedi: “Dinini, emanetini ve işlerinin akıbetini Allah’ın korumasına bırakıyorum.”[243]
* İbn Ömer’den (r.a.) rivayet edilmiştir. İbn Ömer, birisi
yolculuğa çıkmak istediğinde ona: “Bana yaklaş! Allah resulünün bizimle
vedalaştığı gibi seninle vedalaşayım” der ve şu duayı okurdu: “Dinini,
emanetini ve işlerinin akıbetini Allah’ın korumasına bırakıyorum.”[244]
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Bir adam: “Ey Allah’ın resulü!
Ben yolculuğa çıkmak istiyorum, bana tavsiyede bulun” deyince, Allah resulü
(s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sana Allah’tan sakınmayı ve her tepenin başında tekbir
getirmeyi tavsiye ederim.”
Adam arkasının dönüp gidince Allah resulü (s.a.v.) ona şöyle dua
etti: “Allah’ım! Ona uzaklığı yakınlaştır, yolculuğu kolaylaştır”.[245]
* Enes (r.a.) anlatıyor. Bir adam Allah resulünün yanına gelerek:
“Ey Allah’ın resulü! Sefere çıkmak istiyorum, bana azık ver” dedi. Allah resulü
(s.a.v.): “Allah sana takva azığı versin” dedi. Adam: “Daha fazla ver” deyince,
Hz. Peygamber: “Ve günahını bağışlasın” dedi. Adam: “Annem babam sana feda
olsun daha fazla ver” deyince, Allah resulü (s.a.v.) şöyle dedi: “Bulunduğun
her yerde Allah sana hayrı kolaylaştırsın”.[246]
BİNEĞE BİNİNCE OKUNACAK DUA
* Ali b. Rebîa anlatıyor. Binmesi için Hz. Ali’ye (r.a.) bir
hayvan getirildiğini gördüm. Hz. Ali ayağını üzengiye koyunca:
“Bismillah" dedi. Hayvanın sırtına tam oturunca: “Elhamdülillah” dedi ve şu
ayeti okudu: “…Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz
bunlara güç yetiremezdik ve hiç şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz…”[247] Sonra üç defa
Elhamdülillah ve üç defa Allahu ekber dedikten sonra şöyle dua etti: “Rabbim!
Seni tesbih ederim, elbette ben nefsime zulmettim, beni bağışla; çünkü
günahları senden başka bağışlayan yoktur.” Hz. Ali böyle söyledikten sonra
güldü. Ona: “Ey müminlerin emiri! Hangi şeyden dolayı gülüyorsun?” dediler. O
da şöyle dedi: “Allah resulünün (s.a.v.) benim yaptığım gibi yaptığını gördüm.
Ona: “Ey Allah’ın resulü! Hangi şeyden dolayı gülüyorsun?” diye sorunca, şöyle
buyurdu: “Yüce Rabbin, kulu “Günahlarımı bağışla” dediğinde ona taaccüp eder.
Zira o, günahları benden başka bağışlayan olmadığını bilir”.[248]
* Hamza b. Amr el-Eslemî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.)
şöyle buyurdu: “Her devenin (bineğin) sırtında bir şeytan vardır. Ona
bindiğinizde Allah’ın adını anın”.[249]
BİNEĞİN ÜZERİNE TAM YERLEŞİNCE OKUNACAK
DUA
* İbn Ömer (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) sefere çıkarken
devesinin üzerine tam olarak yerleşince, üç defa Allahu ekber der sonra şu
duayı okurdu: “Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz
bunlara güç yetiremezdik ve hiç şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz. Allah’ım! Bu
yolculuğumuzda senden iyilik, takva ve hoşnut olduğun amel dileriz. Allah’ım!
Bize bu yolculuğumuzu kolaylaştır ve uzaklığını yakınlaştır. Allah’ım! Yolculukta
sahibimiz, geride kalan ailemizde vekilimiz sensin. Allah’ım! Yolculuğun
zorluklarından; malda, ailede ve çocuklarda meydana gelebilecek kötü dönüşten
ve manzaranın üzüntü vermesinden[250] sana sığınırım.”
Allah resulü (s.a.v.) bu duayı yolculuktan döndükten sonra da
okur, ona şunu eklerdi: “Dönüyoruz, tevbe ediyoruz, kulluk ediyoruz, Rabbimize
hamd ediyoruz”.[251]
YOLA ÇIKINCA OKUNACAK DUA
* Abdullah b. Sercis (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.)
yolculuğa çıktığı zaman yolculuğun zorluğundan, üzüntülü dönüşten, iyilikten
kötülüğe dönmekten, mazlumun duasından, malda ve ailede meydana gelecek kötü
manzaradan Allah’a sığınırdı.[252]
Tirmizî ve Nesâi, duanın başında şu ifadelerin bulunduğunu
rivayet etmişlerdir: “Allah’ım! Yolculukta sahibimiz, geride kalan ailemizde vekilimiz
sensin. Allah’ım! Yolculuğumuzda bize arkadaş, ailemize vekil ol”.
“İyilikten
kötülüğe dönmekten” maksat, imandan küfre ya da itaatten isyana dönmek olduğu
söylenmiştir.
BİR TEPEYE ÇIKINCA YA DA BİR VADİYE İNİNCE OKUNACAK DUA
* Ebû Musa el-Eş’arî (r.a.) anlatıyor. Bir seferde Allah resulü ile
birlikteydik. Bir vadiden geçtiğimizde yüksek sesle Allahu ekber ve la ilahe
illallah dedik. Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kendi
nefislerinize acıyın; çünkü sizler ne sağır ne de uzakta olan birine sesleniyorsunuz.
Elbette O, sizinle beraberdir. O şanı yüce olan Allah, işiten ve yakın
olandır.”[253]
* Cabir b. Abdullah der ki: Biz bir tepeye çıkınca tekbir
getiriyor (Allahu ekber diyor); bir vadiye inince de Allah’ı tesbih ediyorduk
(sübhanallah diyorduk).[254]
BİNEĞİN AYAĞI KAYINCA OKUNACAK DUA
* Ebü’l-Müleyh babasından (r.a.) rivayetle anlatıyor. Ben Allah
resulünün terkisinde idim. Hayvanın ayağı kayınca: "Kahrolası
şeytan!" dedim. Bana: "Böyle söyleme; çünkü bu onu büyür, öyle ki ev
kadar olur ve: "Kendi gücümle onu yere attım!" der. Fakat sen:
"Bismillah!" de, çünkü bu onu küçültür ve sinek kadar olur."[255]
GİRMEK İSTEDİĞİ BİR KÖY GÖRÜNCE
OKUNACAK DUA
* Süheyb (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) girmek istediği
bir köy gördüğünde mutlaka şöyle söylerdi: “Yedi kat göğün ve
gölgelendirdiklerinin, yedi kat yerin ve azalttıklarının, şeytanların ve
saptırdıklarının, rüzgarların ve taşıdıklarının Rabbi olan Allah’ım! Senden,
bu köyün hayrını ve ehlinin hayrını dilerim. Bu köyün şerrinden, ehlinin
şerrinden ve içinde bulunan şerden sana sığınırım.”[256]
BİR YERDE KONAKLAYINCA OKUNACAK DUA
* Havle bint Hakim es-Selemiyye (r.a.) anlatıyor. Allah resulünün
şöyle söylediğini işittim: “Kim bir yerde konaklayınca “Yarattıklarının
şerrinden Allah’ın tam kelimelerine sığınırım” derse, konakladığı o yerden
ayrılıncaya kadar hiçbir şey ona zarar vermez.”[257]
YOLCULUKTA SEHER VAKTİ OLUNCA
OKUNACAK DUA
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) yolculukta
iken seher vakti olduğunda şöyle derdi: “İşiten, Allah’a hamdettiğimizi işitti[258]; O’nun üzerimizdeki
nimeti pek güzel oldu. Rabbimiz! Bizimle beraber ol ve bize lütufta bulun.
Cehennem azabından Allah’a sığınırız.”[259]
YOLCULUKTAN DÖNÜP YAŞADIĞI YERE
YAKLAŞINCA OKUNACAK DUA
* Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) Medine’ye
yaklaştığında şöyle derdi: “Dönüyoruz, tevbe ediyoruz, kulluk ediyoruz,
Rabbimize hamd ediyoruz”. Allah resulü (s.a.v.) Medine’ye girinceye kadar böyle
söylerdi.[260]
YEME, İÇME VE GİYİNME İLE İLGİLİ
DUALAR
YEMEYE VE İÇMEYE BAŞLARKEN ALLAH’IN
ADINI ANMAK
* Ömer b. Ebi Seleme (r.a.)
anlatıyor. Allah resulünün himayesinde bir çocuktum. Yemekte elim tabağın her tarafında
dolaşıyordu. Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.) bana: “Evlat! Allah’ın adını
an, sağ elinle ye ve önünden ye!” buyurdu.[261]
* Ebû Hüreyre (r.a.) uzun bir hadiste anlatıyor. Açlığım iyice
şiddetlenince, yola oturdum. Yanımdan geçenlere beni misafir etmelerini
söylüyordum. Sonunda Allah resulü (s.a.v.) bana suffe ehlini çağırmamı emretti.
Hz. Peygamber onlara bir bardakta süt ikram etti. Hepsi içtikten sonra ben de
içtim. Sonra Allah resulü (s.a.v.) bardağı aldı, Allah’a hamd etti, sonra Allah’ın
adını anıp artan sütü içti.[262]
* Cabir (r.a.) anlatıyor. Allah resulünün (s.a.v.) şöyle söylediğini
işittim: “Bir kişi evine girer ve eve girerken ve yemek yerken Allah’ın adını
anarsa, şeytan: “Gece kalacağınız yer ve akşam yemeğiniz yoktur” der. Eğer
kişi Allah’ın adını anmadan eve girerse, şeytan: “Gece kalacağınız yeri
buldunuz” der; Allah’ın adını anmadan yemek yerse, şeytan: “Gece kalacağınız
yeri de akşam yemeğini de buldunuz” der.”[263]
* Huzeyfe b. el-Yeman (r.a.) anlatıyor. Biz, Hz. Peygamberle
birlikte bir yemekte hazır bulunduğumuzda, Allah resulü (s.a.v.) elini uzatıp yemeğe
başlamadıkça biz elimizi uzatmazdık. Bir defasında onunla birlikte bir yemekte
hazır bulunduk. Derken bir cariye geldi, sanki biri onu arkadan itiyordu.
Cariye doğruca elini yemeğe uzatmaya gidince, Allah resulü elinden tuttu. Sonra
bir bedevi geldi, sanki biri onu da arkadan itiyordu. O da doğruca yemeğe elini
uzatmaya gitti, ancak Allah resulü (s.a.v.) onun da elinden tuttu ve şöyle dedi:
“Şeytan, üzerine Allah’ın adı anılmayan yemeği kendisine helal sayar. Bu yemeği
kendisine helal sayması için önce bu cariyeyi getirdi, ama ben onun elinden
tuttum. Bunun üzerine şu bedeviyi getirip onunla yemeği kendisine helal kılmak
istedi, ama ben onun da elinden tuttum. Nefsim kudret elinde olana yemin olsun
ki, şeytanın eli o ikisinin eliyle birlikte benim elimdedir.”[264]
* Vahşi b. Harb (r.a.) anlatıyor. Allah resulünün sahabeleri: “Ey
Allah’ın resulü! Biz yemek yiyor ama doymuyoruz” dediler. Hz. Peygamber
(s.a.v.): “Herhalde ayrı ayrı yiyorsunuz?” dedi. “Evet” dediler. Bunun üzerine
Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Yemeğinizi birlikte yiyin ve Yüce Allah’ın adını
anın; Allah onu size bereketlendirir.”[265]
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) altı ashabıyla
birlikte yemek yiyordu. Derken bir bedevi geldi ve yemeği iki lokmada yedi.
Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Eğer Allah’ın adını ansaydı
(besmele çekseydi), yemek hepinize yeterdi.”[266]
YEMEĞİN BAŞINDA BESMELEYİ UNUTUNCA
OKUNACAK DUA
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Biriniz yemek yediğinde Allah’ın adını ansın. Eğer yemeğin başında Allah’ın
adını anmayı unutursa, “Başında da sonunda da Allah’ın adıyla” desin.[267]
YEME VE İÇMEDEN SONRA OKUNACAK DUA
* Ebû Ümâme (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.), önünden sofra
kaldırılınca şöyle derdi: “Allah’a çokça, güzelce ve bereketli olarak hamd olsun.
O, yetersiz olmayan, vazgeçilmeyen ve kendisinden müstağni olunmayan Rabbimizdir.”[268]
Buhâri’nin rivayeti şöyledir: Allah resulü (s.a.v.) yemekten
sonra şöyle derdi: “Bizi yeterince yedirip içiren Allah’a hamd olsun. O,
yetersiz olmayan ve nankörlük edilmeyendir.”
* Enes (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah,
kulu bir yemek yedikten sonra veya bir içecek içtikten sonra buna karşılık
kendisine hamd etmesinden hoşnut olur.”[269]
* Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) yemek
yedikten sonra şöyle derdi: “Bizi yediren, içiren ve Müslümanlardan kılan
Allah’a hamd olsun.”[270]
* İbn Abbas (r.a.) anlatıyor. Ben ve Halid b. Velid, Allah resulü
ile birlikte Meymûne’nin odasına girdik. Bize bir kap süt getirdi. Önce Allah resulü
(s.a.v.) süt içti. Ben Hz. Peygamberin sağında, Halid ise solunda idi. Hz. Peygamber
bana: “İçme sırası sendedir, ama dilersen Halid’i tercih edebilirsin” dedi.
Ben de: “Senin artığını kimseye tercih edecek değilim” dedim. Bunun üzerine Hz.
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah kime bir yemek yedirirse şöyle desin:
“Allah’ım! Bu yemeği bize bereketli kıl ve bize ondan daha hayırlısını
yedir.” Allah kime de süt içirirse, o da şöyle desin: “Allah’ım! Onu bize
bereketli kıl ve ondan bize daha fazla ver.” Sonra Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Sütten başka yemeğin ve içeceğin yerini tutan bir şey yoktur”.[271]
* Ebû Eyyûb el-Ensarî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bir
şey yediği ya da içtiği vakit şöyle derdi: “Yediren, içiren, yemeyi lezzetli ve
kolay kılıp ona bir çıkış yeri yapan Allah’a hamd olsun.”[272]
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Ensardan, Kûba ehlinden bir adam
Allah resulünü yemeğe çağırmıştı. Allah resulü ile birlikte biz de yemeğe
gittik. Hz. Peygamber (s.a.v.) yemek yedikten ve elini –ya da ellerini-
yıkadıktan sonra şöyle dedi: “Yediren ama kendisi yemeyen Allah’a hamd olsun. O,
ihsanda bulunarak bize doğru yolu gösterdi, yedirip içirdi ve en güzel
nimetleri verdi. Kendisinden vazgeçilmeyen, yetersiz olmayan, nankörlük edilmeyen
ve kendisinden müstağni olunmayan Allah’a hamd olsun. Yemek yediren, içecek içiren,
giydirip çıplaklıktan koruyan, sapıklıktan kurtarıp doğruyu gösteren, körlüğü
giderip görür yapan ve yaratıklarının pek çoğundan üstün kılarak bana lütufta
bulunan Allah’a hamd olsun. Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.”[273]
YEMEK SAHİBİNE YAPILACAK DUA
* Abdullah b. Büsr (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) babamın
yanına geldi. Ona yemek olarak vatîa[274] ikram edildi. Allah
resulü bundan yedikten sonra, kendisine hurma getirildi. O, hurmaları yiyor,
çekirdeklerini parmaklarının arasına atıyordu. Şu’be der ki: Zannımca, çekirdekleri
işaret parmağı ile orta parmağı arasına topluyordu. Sonra kendisine içecek
getirildi. Allah resulü bu içeceği içtikten sonra onu sağında bulunan kişiye
verdi. Daha sonra Allah resulü (s.a.v.) oradan ayrılmak isteyince, babam,
bineğinin gemini tutarak: “Bizim için Allah’a dua et” dedi. Bunun üzerine Allah
resulü (s.a.v.) şöyle dua etti: “Allah’ım! Rızık olarak verdiklerini onlara
bereketli kıl, onları bağışla ve onlara merhamet et!”.[275]
* Mikdâd (r.a.) anlatıyor. Ben ve iki arkadaşım birlikte geldik.
Şiddetli yorgunluktan gözlerimiz ve kulaklarımız sanki yok olmuştu. Hz.
Peygamberin yanına geldik. Mikdâd’ın uzunca anlattığı bu hadiste şöyle geçer:
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah’ım! Beni yedireni yedir, bana
içireni içir!”.[276]
* Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) Sa'd b.
Ubade’nin yanına gelince, kendisine ekmek ve zeytinyağı ikram edildi. Allah
resulü bunları yedikten sonra şöyle buyurdu: “Yanınızda oruçlular iftar etsin,
yemeğinizi iyiler yesin ve size, melekler dua etsin.”[277]
YENİ BİR ŞEY GİYİNCE OKUNACAK DUA
* Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) yeni
bir elbise giydiğinde, (giydiği şey ne ise, sarık, gömlek, ridâ gibi) onun
adını söyler sonra şöyle derdi:
“Allah’ım! Hamd sanadır. Bunu bana sen giydirdin. Senden bunun hayrını ve
yapılış gayesine uygun olmasını dilerim. Onun şerrinden ve yapılış gayesine
uygun olmamasından sana sığınırım.”[278]
Ebû Dâvud’un rivayetinde şu ziyade vardır: Ebû Narda der ki: Hz.
Peygamberin sahabelerinden biri yeni bir elbise giydiğinde ona: “Onu eskitesin
ve Allah, yerine yenisini versin” denilirdi.
ARKADAŞININ ÜZERİNDE YENİ BİR ELBİSE
GÖRÜNCE OKUNACAK DUA
* Ümmü Halid bint Halid –asıl adı Emeh’tir- (r.a.) anlatıyor. Babamla
birlikte Allah resulünün yanına geldim. Üzerimde sarı bir gömlek vardı. Allah
resulü (s.a.v.) gömleğim için: “Ne güzelmiş, ne güzelmiş” dedi. Sonra ben,
peygamberlik mührü ile oynamaya gittim. Ancak babam bana kızınca, Allah
resulü (s.a.v.): “Bırak, oynasın” dedi. Ardından şöyle dedi: “Onu eskitesin,
Allah yerine yenisini versin; onu eskitesin, Allah yerine yenisini versin; onu
eskitesin, Allah yerine yenisini versin.”[279]
“Onu eskitesin, Allah yerine yenisini versin” ifadesi, “Onu
eskitip yırtasın” şeklinde de rivayet edilmiştir.
MECLİSTEN KALKINCA OKUNACAK DUA
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Kim çirkin ve kötü sözlerin bol olduğu bir mecliste oturur ve oradan kalkmadan
önce şöyle derse, bu mecliste bulunmasından dolayı işlediği günah mutlaka
affolunur: “Allah’ım! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka ilah olmadığına
şahitlik ederim. Senden mağfiret diliyor ve sana tevbe ediyorum.”[280]
* Ebû Berze el-Eslemî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bir
meclise oturunca, meclisten kalkmak istediğinde son olarak şöyle derdi:
“Allah’ım! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka ilah olmadığına şahitlik
ederim. Senden mağfiret diliyor ve sana tevbe ediyorum.” Bunun üzerine bir
adam: “Ey Allah’ın resulü! Daha önce hiç söylemediğin bir söz söylemektesin!”
deyince, Hz. Peygamber (s.a.v.): “Bu, mecliste olabileceklere (hatalara)
kefaret olur” buyurdu.[281]
* Cübeyr b. Mut’im (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Her kim, “Allah yücedir, O’na hamd olsun. Allah’ım! Seni hamdinle
tesbih ederim. Senden başka ilah olmadığına şahitlik ederim. Senden mağfiret
diliyor ve sana tevbe ediyorum” derse, bunu bir zikir meclisinde söylerse, bu üzerine
yapıştırılan bir damga gibi olur; kim de bunu bir eğlence meclisinde söylerse,
bu kendisine kefaret olur.”[282]
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bir meclise
oturduğunda ya da namaz kıldığında bazı kelimeler söylerdi. Ona bu kelimeler
hakkında sorduğumda şöyle buyurdu: “Eğer kişi iyi ve güzel kelimeler söylerse,
bu kelimeler ona kıyamet gününe kadar üzerine yapıştırılan damga gibi olur.
Şayet kötü kelimeler söylerse, bu kelimeler ona kefaret olur. Bu kelimeler
şunlardır: “Allah’ım! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka ilah yoktur.
Senden mağfiret diliyor ve sana tevbe ediyorum.[283]
HOROZ ÖTÜŞÜNÜ, EŞEK ANIRMASINI VE KÖPEK
HAVLAMASINI İŞİTİNCE OKUNACAK DUA
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Horozun öttüğünü işittiğinizde, Allah’tan fazlını isteyin; çünkü o,
bir melek görmüştür. Eşeğin anırdığını işittiğinizde, kovulmuş şeytandan
Allah’a sığının; çünkü o, sizin görmediklerinizi görmüştür. Sessizlik çöktüğünde
dışarı çıkışı azaltın; çünkü Allah, yaratıklarından dilediklerini geceleyin
yayar.”[284]
RÜZGAR ŞİDDETLE ESİNCE OKUNACAK DUA
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Rüzgar şiddetle esince Allah resulü
(s.a.v.) şöyle derdi: “Allah’ım! Senden bunun hayrını, içinde bulunanın hayrını
ve onunla gönderdiğinin hayrını isterim. Onun şerrinden, içinde bulunanın şerrinden
ve onunla gönderdiğinin şerrinden sana sığınırım.”[285]
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulünün şöyle söylediğini
işittim: “Rüzgar, Allah’ın rahmet ve azabını getiren esenliğindendir. Bu yüzden
onu gördüğünüzde, ona sövmeyin. Allah’tan onun hayrını isteyin, şerrinden
Allah’a sığının.”[286]
* Übeyy b. Ka’b (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Rüzgara sövmeyin. Ondan sevmediğiniz bir şey gördüğünüzde şöyle
deyin: Allah’ım! Senden bu rüzgarın hayrını, içindekinin hayrını ve onunla emrettiğinin
hayrını isteriz. Bu rüzgarın şerrinden, içindekinin şerrinden ve onunla
emrettiğinin şerrinden sana sığınırız.”[287]
* Seleme b. el-Evka’ (r.a.) Hz. Peygamberden merfû olarak şöyle
rivayet etmiştir: “O, rüzgar şiddetlenince şöyle derdi: “Allah’ım! Rahmet bulutu
taşıyan olsun, azap taşıyan olmasın.”[288]
GÖK
GÜRÜLTÜSÜ İŞİTİNCE OKUNACAK DUA
* Abdullah b. Zübeyir’den (r.a.) rivayet edilmiştir. O, gök
gürültüsünü işitince konuşmayı bırakır ve şöyle derdi: “Gök gürültüsünün
kendisini hamd ile tesbih ettiği, meleklerin de heybetinden dolayı kendisini
tesbih ettiği Allah pek yücedir.”[289]
YAĞMURU
GÖRÜNCE OKUNACAK DUA
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) yağmuru gördüğü
zaman şöyle derdi: “Allah’ım! Bereketli ve yararlı yağmur olsun.”[290]
HİLALİ
GÖRÜNCE OKUNACAK DUA
* Talha b. Ubeydullah (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.)
hilali gördüğünde şöyle derdi: “Allah’ım! Bu hilali bize bereketli, imanlı,
selametli ve İslam üzere geçir. (Ey hilal!) benim de Rabbim senin de Rabbin
Allah’tır.”[291]
AYA BAKINCA OKUNACAK DUA
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) aya baktığında
şöyle derdi: “Ey Aişe! Bunun şerrinden Allah’a sığın; çünkü ‘Karanlığı çöktüğü
zaman gece’ işte budur.”[292]
AYNAYA BAKINCA OKUNACAK DUA
* Abdullah b. Mes’ud (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.)
aynaya baktığında şöyle derdi: “Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptın, ahlakımı
da güzelleştir.”[293]
HAPŞIRINCA OKUNACAK DUA VE AKSIRANA NE SÖYLENECEĞİ
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle derdi:
“Biriniz hapşırdığında “Elhamdülillah” desin. Yanındaki kardeşi veya arkadaşı
da ona “Yerhamükallah” (Allah sana merhamet etsin) desin. Kardeşi veya arkadaşı
kendisine “Yerhamükallah” deyince, o da ona şöyle desin: “Allah sana hidayet
etsin ve durumunuzu düzeltsin”.[294]
HAPŞIRIP DA ALLAH’A HAMDETMEYENE
“ALLAH SANA MERHAMET ETSİN” DENMEYECEĞİ
* Ebû Bürde anlatıyor. Ebû Musa’nın yanına girdim. O sırada Fadl
b. Abbas’ın kızının evinde bulunuyordu. Ben yanında hapşırınca bana “Yerhamükallah”
demedi; ama o hapşırınca ona “Yerhamükallah” dedi. Sonra annemin yanına döndüm
ve bu olayı ona haber verdim. Bunun üzerine Annem Ebû Musa’nın yanına gelerek
ona: “Oğlum senin yanında hapşırınca ona “Yerhamükallah” demedin, ama o hapşırınca
ona yerhamükallah dedin” deyince, şöyle dedi: “Senin oğlun hapşırınca
elhamdülillah demedi; bu yüzden ben de ona yerhamükallah demedim. Ama o hapşırınca
elhamdülillah dedi, ben de ona yerhamükallah dedim. Çünkü Allah resulünün
şöyle söylediğini işittim: “Biriniz hapşırdığında, Allah’a hamd ederse ona
yerhamükallah deyin. Eğer Allah’a hamd etmezse, ona yerhamükallah demeyin.”[295]
* Enes (r.a.) anlatıyor. Allah resulünün yanında iki adam aksırdı.
Birine yerhamükallah dedi, ötekine demedi. Bunun üzerine adamlardan biri: “Ey
Allah’ın resulü! Buna yerhamükallah dedin ama bana demedin” deyince, Allah
resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bu Allah’a hamd etti, ama sen Allah’a hamd
etmedin.”[296]
HAPŞIRANA KAÇ DEFA YERHAMÜKALLAH
DENİLECEĞİ
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Biriniz hapşırdığında, yanında oturan ona yerhamükallah desin. Eğer
üç defadan fazla hapşırırsa, o nezle olmuştur. Üçten sonra ona yerhamükallah
demesin.”[297]
ALLAH HAPŞIRMAYI SEVER, ESNEMEYİ SEVMEZ
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Allah hapşırmayı sever, esnemeyi sevmez. Bu nedenle, biriniz hapşırır
ve Allah’a hamd ederse, ona yerhamükallah demek bunu işiten her Müslüman üzerinde
bir haktır. Esnemek ise, o ancak şeytandandır. Bu nedenle, biriniz esnerse
elinden geldiğince onu geri çevirmeye çalışsın; çünkü biriniz esnediğinde
şeytan ona güler.”[298]
Hapşıran için sünnet olan, hapşırma sırasında ağzını elbisesi ya
da eliyle kapatmaktır. Nitekim Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle rivayet etmektedir: Allah
resulü (s.a.v.) hapşırdığında ağzını elbisesi veya eliyle kapatır, hapşırma
sesini kısmaya veya azaltmaya çalışırdı.[299]
Şevkanî der ki: Hapşırana yerhamükallah demek kifaye
sünnetlerdendir. Yani hapşıranın yanında bulunanlardan bazıları ona
yerhamükallah deyince, bu hepsi için yeterlidir. Oradakilerin hepsinin tek tek
yerhamükallah demesi gerekmez. Ancak hepsinin ayrı ayrı yerhamükallah demesi,
Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği “Biriniz hapşırır ve Allah’a hamd ederse, ona
yerhamükallah demek bunu işiten her Müslüman üzerinde bir haktır” hadisi
nedeniyle daha evladır. Çünkü bu hadis zahiren her Müslüman’ın bunu
söylemesinin zorunlu olduğunu ifade etmektedir. Nitekim İbn Ebi Meryem bu
görüştedir. İbn Arabi de bu görüşü tercih etmiştir.[300]
KİTAP EHLİNDEN HAPŞIRANLARA NE DENİLECEĞİ
* Ebû Musa el-Eş’arî (r.a.) anlatıyor. Yahudiler Hz. Peygamberin
(s.a.v.) yanında hapşırıyor, Allah resulünün kendilerine yerhamükümüllah
(Allah sizlere merhamet etsin) demesini bekliyorlardı. Ancak Allah resulü
(s.a.v.) onlara: “Allah size hidayet versin ve durumunuzu düzeltsin” diyordu.[301]
SEVİNDİRİCİ BİR ŞEYLE MÜJDELENDİĞİNDE OKUNACAK DUA
* Hz. Aişe (r.a.) kendisine yapılan iftira olayının sonunu şöyle
anlatıyor. Allah resulünü sevindiren haber gelince, vahiy indiği sırada Allah
resulü gülüyordu. Vahiyden sonra konuştuğu ilk söz, bana şöyle demesiydi: “Ey
Aişe! Allah’a hamd et, Allah senin temiz olduğunu bildirdi.”[302]
* Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Nefsim kudret elinde olana yemin olsun ki, sizin cennetin dörtte biri
olmanızı umuyorum.” Bunun üzerine bizler Allah’a hamd ettik ve O’nu tekbir
edip yücelttik. Sonra Allah resulü şöyle buyurdu: “Nefsim kudret elinde olana
yemin olsun ki, sizin cennetin üçte biri olmanızı diliyorum.” Bunun üzerine
bizler yine Allah’a hamd ettik ve tekbir getirip yücelttik. Sonra Allah resulü
(s.a.v.) şöyle buyurdu: “Nefsim kudret elinde olana yemin olsun ki, sizin
cennetin yarısı olmanızı dilerim. Çünkü sizler diğer ümmetler arasında, siyah
bir öküzün derisindeki beyaz kıl gibi ya da bir merkebin ön ayaklarındaki beyaz
işaret gibisiniz.”[303]
KENDİ NEFSİNDE, MALINDA VEYA KARDEŞİNDE
HOŞUNA GİDEN BİR ŞEY GÖRÜNCE OKUNACAK DUA
* Amir b. Rebia (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Biriniz kendi nefsinde, malında veya kardeşinde hoşuna giden bir şey
görürse, bereketli olması için dua etsin. Çünkü nazar, haktır.”[304]
KARDEŞİNİN GÜLDÜĞÜNÜ GÖRÜNCE ONA NE DİYECEĞİ
* Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.) anlatıyor. Hz. Ömer Allah resulünün
yanına girmek için izin istedi. Allah resulünün yanında Kureyşli bazı kadınlar
vardı. Kadınlar Hz. Peygamberin sesinden daha yüksek sesle konuşuyor ve ondan
daha fazla konuşmasını istiyorlardı. Hz. Ömer (r.a.) girmek için izin
isteyince, kadınlar seslerini kıstılar ve örtülerini daha sıkı sarıldılar.
Sonra Allah resulü (s.a.v.) Hz. Ömer’in içeri girmesine izin verdi. Hz. Ömer
içeri girdiğinde Allah resulü (s.a.v.) gülüyordu. Bunun üzerine Hz. Ömer:
“Allah sevincini daha da artırsın Ey Allah’ın resulü!” deyince, Hz. Peygamber (s.a.v.):
“Şu yanımda bulunan kadınların haline şaştım. Senin sesini duyunca örtülerine
daha sıkı sarıldılar” dedi. Hz. Ömer: “Ey Allah’ın resulü! Sen saygı duyulmaya
daha layıksın” dedikten sonra, kadınlara: “Ey nefislerinin düşmanları! Sizler
benden korkup saygı duyduğunuz kadar Allah resulünden korkup ona saygı
duymuyor musunuz?” diye sordu. Kadınlar: “Evet, çünkü sen Allah resulünden daha
katı ve sert birisin” dediler. Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Yeter be Ömer, nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki,
şeytan senin bir yola girdiğini görmeyiversin, mutlaka yolunu değiştirip senin
yolundan başka bir yola girer.”[305]
“SENİ SEVİYORUM” DİYEN BİR KARDEŞİNE NE
DİYECECEĞİ
* Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor. Ben Allah resulünün yanında
otururken, yanımızdan bir adam geçti. Yanımızda bulunanlardan biri: “Ey
Allah’ın resulü! Allah’a andolsun ki, ben bu adamı seviyorum” dedi. Bunun üzerine
Allah resulü (s.a.v.): “Bunu ona söyledin mi?” dedi. Adam: “Hayır” deyince,
Allah resulü (s.a.v.): “Kalk ve bunu ona bildir” dedi. Adam kalkıp o kişinin
yanına gitti ve: “Ey adam! Allah’a andolsun ki, ben seni gerçekten seviyorum”
dedi. O kişi de: “Kendisi için beni sevdiği Allah da seni sevsin” dedi.[306]
“ALLAH SENİ BAĞIŞLASIN” DİYEN BİR
KARDEŞİNE NE DİYECİĞİN
* Asım anlatıyor. Abdullah b. Sercis (r.a.) şöyle anlattı: Ben Hz.
Peygamberi gördüm, onunla birlikte ekmek ve et –veya et suyu- yedim. Ona:
“Allah resulü (s.a.v.) senin için istiğfarda bulundu mu?” dedim. “Evet; senin
için de istiğfarda bulundu” dedi ve sonra şu ayeti okudu: “(Habibim!)
Hem kendinin hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahlarının
bağışlanmasını dile!...”[307].[308]
KENDİSİNE İYİLİK YAPILANIN NE DİYECEĞİ
* İbn Ömer (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kim Allah adına sizden sığınma talep ederse, onu koruyun; kim Allah adına
sizden bir şey isterse, ona verin; kim Allah adına sizden himaye talep ederse,
onu himaye edin; kim size bir iyilik yaparsa, ona bu iyiliğinin karşılığını
verin. Eğer verecek bir şey bulamazsanız, ona dua edin ki, onun bu iyiliğine
karşılık verdiğinizi bilsin.”[309]
* Üsame b. Zeyd (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Kim, kendisine yapılan bir iyiliğe karşılık bu iyiliği yapana: “Allah
sana hayırlı mükafat versin” derse, ona en güzel şekilde teşekkür etmiş olur.[310]
BORCUNU FAZLASIYLA ÖDEYEN KARDEŞİNE NE
DİYECEĞİ
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Bir adamın Hz. Peygamberin
yanında (parası ödenmemiş) bir devesi vardı. Adam gelip borcunu isteyince,
Allah resulü (s.a.v.): “Devesini verin!” dedi. Deveyi aradılar, ancak
bulamadılar; onunkinden daha değerli bir deve buldular. Allah resulü (s.a.v.)
öyleyse “Bunu ona verin” dedi. Bunun üzerine adam: “Bana borcunu tam (fazlasıyla)
ödedin, Allah da sana ödesin” deyince, Allah resulü (s.a.v.): “Sizin en hayırlınız,
borcunu en güzel şekilde ödeyendir” buyurdu.[311]
KURBAN KESERKEN OKUNACAK DUA
* Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) boynuzlu
ve alacalı iki koç kurban etti. Kurbanları keserken tekbir getiriyor, besmele
çekiyor ve ayaklarını hayvanların boyunları üzerine koyuyordu.[312]
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) siyah içinde
yürüyen, siyah içinde yatan ve siyah içinde bakan boynuzlu bir koç
getirilmesini emretti. Kurban etmesi için kendisine böyle bir koç getirilince
şöyle dedi: “Ey Aişe! Bıçağı getir!”. Sonra bana: “Bıçağı taş ile iyice
keskinleştir” dedi. Ben de öyle yaptım. Sonra bıçağı aldı, ardından koçu alıp
yan yatırdı ve: “Bismillah; Allah’ım! Bunu Muhammed'den, Muhammed'in ailesinden
ve Muhammed'in ümmetinden kabul et!” diyerek koçu boğazladı.[313]
* Cabir b. Abdullah el-Ensarî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü
(s.a.v.) bir kurban günü boynuzlu, alacalı ve iğdiş edilmiş iki koç kesti. Hz.
Peygamber (s.a.v.) koçların yönünü kıbleye döndürünce: “Şüphesiz ben hanîf olarak ve
İbrahim’in milleti üzerine yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim.
Ben müşriklerden değilim. Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm
hepsi alemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun ortağı yoktur. Ben bununla
emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim. Allah’ım! Her şey sendendir, bu
kurbanı senin için kesiyorum. Allah’ım! Muhammed'den ve ümmetinden bunu kabul
buyur. Bismillahi vallahu ekber!” dedi, sonra koçu kesti.[314]
BİR CARİYE, KÖLE VEYA HAYVAN SATIN ALINCA OKUNACAK DUA
* Abdullah b. Amr
b. Âs (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Biriniz bir
cariye, köle veya hayvan satın alınca, onun alnından tutsun ve şöyle desin: “Allah’ım!
Senden bunun hayrını ve yaratılışındaki hayrını diliyorum. Onun şerrinden ve
yaratılışındaki şerrinden sana sığınıyorum.” Bir deve satın aldığında ise hörgücünün
tepesinden tutsun ve bunun gibi söylesin.”[315]
Derim ki: Hadiste
geçen deve, günümüzde arabaları da kapsar. Doğrusunu Allah bilir.
İLK ÜRÜNÜ GÖRÜNCE
OKUNACAK DUA
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. İnsanlar ilk ürünü gördüklerinde, onu Allah resulüne
getirirlerdi. Allah resulü (s.a.v.) o ürünü alır ve şöyle derdi: “Allah’ım!
Ürünümüzü bize bereketli kıl, şehrimizi bize bereketli kıl, ölçü ve tartımızı
bize bereketli kıl. Allah’ım! Şüphesiz İbrahim senin kulun, dostun ve
peygamberindir. Ben de senin kulun ve peygamberinim. O, Mekke için sana dua
etti; ben de onun Mekke için yaptığı duanın aynısını ve bir mislini Medine için
yapıyorum.”
Allah resulü
(s.a.v.) daha sonra en küçük çocuğunu çağırır ve ürünü ona verirdi.[316]
Müslim’in
rivayeti şöyledir: “Sonra onu, yanında bulunan en küçük çocuğa verirdi”.
BELAYA UĞRAMIŞ BİRİNİ GÖRÜNCE OKUNACAK DUA
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim belaya uğramış
birini görür ve: “Beni, senin başına gelen beladan muaf tutan ve yaratıklarının
pek çoğundan üstün kılan Allah’a hamd olsun” derse, bu bela o kişinin başına
gelmez.”[317]
Tirmizî der ki:
Ebû Cafer Muhammed b. Ali’den şöyle rivayet edilmiştir: O, belaya uğramış
birini gördüğünde, bu beladan Allah’a sığınırdı. Ancak bunu kendi içinde söyler,
bela sahibi onu duymazdı.
BAŞINA
SEVDİĞİ VEYA SEVMEDİĞİ BİR ŞEY
GELİNCE OKUNACAK DUA
* Süheyb (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Müminin durumuna şaşılır; çünkü
onun her işi kendisi için hayırdır. Bu durum sadece mümin için böyledir,
başkası için değil. Ona sevindirici bir şey gelse, şükreder; bu kendisi için
hayır olur. Ona bir zarar gelse, sabreder; bu kendisi için hayır olur.[318]
* Hz. Aişe (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) sevdiği bir şey görünce şöyle derdi: “Güzellikleri
nimeti ile tamamlayan Allah’a hamd olsun”. Sevmediği bir şey gördüğünde ise şöyle
derdi: “Her halükarda Allah’a hamd olsun.”[319]
BORÇ ÖDEMEDE ACİZ
KALINCA OKUNACAK DUA
* Hz. Ali’nin
(r.a.) anlattığına göre, bir bedel karşılığı azat edilmek üzere efendisiyle
anlaşan bir köle yanına gelerek: “Ben anlaşmadaki borcu ödemekte aciz kaldım,
bana yardım et” dedi. O da şöyle dedi: “Sana, Allah resulünün bana öğrettiği
kelimeleri öğreteyim. Bunları okuduğunda Sabîr dağı[320] kadar borcun da olsa,
Allah o borcu senin yerine öder (veya ödemeni kolaylaştırır). Bu kelimeler
şunlardır: “Allah’ım! Bana helalinden ver, haramından koru! Beni kendi lütfunla
zenginleştirip başkasına muhtaç etme.”[321]
VESVESEYE
KAPILINCA OKUNACAK DUA
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şeytan birinize gelir
ve: “Şunu kim yarattı? Bunu kim yarattı?” der. Sonunda: “Rabbini kim yarattı?”
der. Biriniz bu dereceye geldiğinde, hemen Allah’a sığınsın ve bu düşünceye
son versin.”[322]
* Osman b.
Ebi’l-Âs (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamberin (s.a.v.) yanına geldim ve: “Ey
Allah’ın resulü! Şeytan benimle namazım ve kıraatim arasına girdi; aklımı
karıştırıp beni şüpheye düşürüyor” dedim. Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.)
şöyle buyurdu: “Bu, kendisine Hanzeb denilen bir şeytandır. Onun geldiğini
hissettiğinde, hemen Allah’a sığın ve sol tarafına üç defa tükür.”
Osman der ki: Ben
böyle yaptım, Allah onu benden giderdi.[323]
ÖFKELENDİĞİNDE OKUNACAK DUA
* Süleyman b.
Sard (r.a.) anlatıyor. Bizler Hz. Peygamberin yanında otururken, iki adam onun
huzurunda birbirlerine sövmeye başladı. Biri diğerine öfkeyle söverken yüzü
kıpkırmızı olmuştu. Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Öyle
bir kelime biliyorum ki, bu adam onu söylerse bu hali kaybolur gider. O kelime
şudur: Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.”[324]
LÂT VE UZZA ADINA YEMİN EDENE NE
DENİLECEĞİ
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sizden her kim yemin
eder ve yemininde “Lât ve Uzza’ya andolsun” derse, hemen lâ ilâhe illallâh
desin. Kim de arkadaşına: “Gel, seninle kumar oynayalım” derse, hemen bir
sadaka versin.”[325]
Bu hadis,
Allah’tan başkası adına yemin etmenin haram olduğunu; bunu yapanın hemen
imanını yenilemesi gerektiğini ifade etmektedir. Hadis ayrıca, kumar oynamaya
davet etmenin haram olduğunu, bunu yapanın sadaka vermesi gerektiğini
bildirmektedir.
EVLİLİK
VE NİKAHLA İLGİLİ DUALAR
NİKAH DUASI
* Abdullah b.
Mes’ud (r.a.) anlatıyor. Söze başlama ve bitirmede Allah resulüne (s.a.v.) özlü
ve hayırlı bütün sözler verilmişti. O bize namaz duasını ve hutbe duasını öğretmişti.
Namaz (teşehhüd/tahiyyat)
duası şöyledir: “Bütün selamlar, dualar ve güzellikler Allah'a mahsustur. Ey
Peygamber! Sana selam olsun, Allah'ın rahmet ve bereketi senin üzerine olsun.
Selam ve esenlik bize ve Allah'ın salih kullarının üzerine de olsun. Şahitlik
ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. O, birdir ve ortağı yoktur. Ve yine şahitlik
ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve resulüdür."
Hutbe duası ise
şöyledir: “Şüphesiz hamd Allah’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve
bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden Allah’a
sığınırız. Allah kime hidayet ederse, artık onu saptıracak yoktur. Kimi de
saptırırsa, onu da hidayete erdirecek yoktur. Şahitlik ederim ki, Allah'tan
başka ilâh yoktur. O, birdir ve ortağı yoktur. Ve yine şahitlik ederim ki,
Muhammed O'nun kulu ve resulüdür.”
Hz. Peygamber
böyle söyledikten sonra hutbe duasını, Allah’ın kitabından şu üç ayetle
bağlardı[326]:
“Ey iman
edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can
verin.”[327]
“…Adını
kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına
riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.”[328]
“Ey iman
edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah
işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse
büyük bir kurtuluşa ermiş olur.”[329]
EVLENEN KİMSEYE
NE DENİLECEĞİ
* Enes b. Malik
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) Abdurrahman b. Avf’ın elbisesinde bir
sarılık görmüştü. Ona: “Bu da ne?” deyince, Abdurrahman: “Bir nevat (beş dirhem
ağırlığında altın) mehir verip bir kadınla evlendim” dedi. Bunun üzerine Allah
resulü (s.a.v.): “Allah sana mübarek kılsın; bir koyunla da olsa ziyafet ver”
buyurdu.[330]
* Cabir (r.a.),
evlendiğini Hz. Peygambere haber verdiğinde Allah resulünün kendisine şöyle
söylediğini rivayet ediyor: “Allah sana mübarek kılsın”.[331]
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bir kimse evlendiğinde ona şöyle derdi:
“Allah sana mübarek kılsın, üzerine bereket indirsin ve ikinizin arasını
hayırda birleştirsin.”[332]
EŞİNİN YANINA
GİRİNCE OKUNACAK DUA
* Abdullah b. Amr
b. Âs (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Biriniz bir
kadınla evlenince ya da bir hizmetçi satın alınca şöyle desin: “Allah’ım!
Senden bunun hayrını ve yaratılışındaki hayrını diliyorum. Onun şerrinden ve
yaratılışındaki şerden sana sığınıyorum.” Bir deve satın aldığında ise
hörgücünün tepesinden tutsun ve bunun gibi söylesin.”[333]
Ebû Saîd’in
rivayetinde şu ziyade vardır: “Sonra onun alnından tutsun, kadın veya
hizmetçinin bereketli olması için dua etsin.”
CİNSEL
İLİŞKİDE BULUNMAK İSTEYİNCE
OKUNACAK DUA
* İbn Abbas
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sizden biri eşiyle
cinsel ilişkide bulunmak isteyince: “Bismillah; Allah’ım! Bizi şeytandan uzak
tut; onu bize vereceğinden de uzak tut” derse, sonra da aralarındaki bu
ilişkiden bir çocuk takdir edilse, şeytan ona ebediyen zarar vermez.”[334]
YENİ DOĞAN ÇOCUK İÇİN DUA ETMEK
* Ebû Musa (r.a.)
anlatıyor. Bir erkek çocuğum oldu. Onu alıp Hz. Peygambere getirdim. Allah
resulü (s.a.v.) ona İbrahim adını koydu; bir hurma ezip çocuğun ağzına sürdü ve
ona bereketle dua ettikten sonra bana geri verdi. Bu, Ebû Musa’nın en büyük
çocuğu idi.[335]
* Esma (r.a.)
anlatıyor. Oğlum Abdullah b. Zübeyir doğunca onu getirip Allah resulünün
kucağına bıraktım. Allah resulü (s.a.v.) bir hurma istedi, onu ağzında çiğnedikten
sonra tükürüğünden çocuğun ağzına koydu. Abdullah’ın midesine inen ilk şEy
Allah’ın resulünün bu tükürüğü idi. Sonra o hurmayı çocuğun damağına sürdü,ona bereketle dua etti. (Hicretten sonra
Medine’de) Müslüman bir ailede doğan ilk çocuk bu idi.[336]
* İbn Abbas
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) Hasan ve Hüseyin’e dua eder ve şöyle
derdi: “Babanız (Hz. İbrahim) İshak ve İsmail’e şu sözlerle dua ederdi: Her
şeytandan, öldürücü zehir taşıyan her canlıdan ve her kem gözden[337] Allah’ın eksiksiz
kelimelerine sığınırım.”[338]
HZ. PEYGAMBERE (S.A.V.) SALAVAT GETİRMENİN FAZİLETİ
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim bana bir salavat
getirirse, Allah ona on salavat getirir.”[339]
* Abdurrahman b.
Avf (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) dışarı çıktı, ben de onu takip
ettim. Hz. Peygamber bir hurma bahçesine girdi ve secdeye kapandı. Secdeyi öyle
uzattı ki, ben, Allah’ın onun canını almış olmasından veya ölmüş olmasından
korktum. Bunun için yanına gidip kendisine bakınca, Allah resulü (s.a.v.)
başını kaldırdı ve: “Ne oluyor sana Ey Abdurrahman!” dedi. Ben de ona bu
korkumu söyleyince, şöyle buyurdu: “Cebrail (a.s.) gelip bana şöyle dedi: Sana
müjde vereyim mi? Yüce Allah şöyle buyuruyor: Kim sana bir salat getirirse, ben
de ona bir salat getiririm. Kim sana bir selam verirse, ben de ona bir selam
veririm.”
Başka bir
rivayette şu ziyade vardır: “Bunun üzerine şükür olarak Allah’a secde ettim.”[340]
* Ebû Bürde b.
Niyâr (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetimden her
kim kalbinden gelerek tam bir ihlasla bana bir salavat getirirse, Allah da buna
karşılık ona on salavat getirir, mertebesini on derece yükseltir, ona on
iyilik yazar ve on kötülüğünü siler.”[341]
* İbn Mes’ud
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şüphesiz Allah’ın
gezici melekleri vardır; onlar, ümmetimin selamını bana getirirler.”[342]
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir kimse bana salavat
getirdiğinde, selamına cevap vermem için Allah bana ruhumu mutlaka iade eder.”[343]
* Amir b. Rebîa,
babasından (r.a.) rivayetle anlatıyor. Allah resulünün hutbe verirken şöyle
söylediğini işittim: “Kim bana bir salavat getirirse, bana salavat getirdiği sürece
melekler de ona salavat getirirler. Bir kul, artık dilerse bundan az veya çok
söyler.”[344]
* Ubeyy b. Ka’b
(r.a.) anlatıyor. Gecenin dörtte biri geçince Allah resulü (s.a.v.) kalkar ve
şöyle derdi: “Ey insanlar! Allah’ı zikredin, Allah’ı zikredin! Racife (sarsıcı,
sura ilk üfürüş) gelmiştir, peşinden radife (takipçi, sura ikinci üfürüş) gelmiştir.
Ölüm içindekilerle birlikte gelmiştir, ölüm içindekilerle birlikte gelmiştir.”
Ubeyy şöyle
anlatmaya devam ediyor. Ben: “Ey Allah’ın resulü! Ben sana çok salavat
getiriyorum. (Duamda) sana ne kadar salavat getireyim” dedim.
Allah resulü:
“Dilediğin kadar!” buyurdu.
Ben: “Dörtte
bir!” dedim.
Allah resulü:
“Dilediğin kadar; eğer arttırırsan bu senin için daha hayırlı!” dedi.
Ben: “Yarısı!”
dedim.
Allah resulü: “Dilediğin
kadar; eğer arttırırsan bu senin için daha hayırlı!” dedi.
Ben: “Üçte
ikisi!” dedim.
Allah resulü: “Dilediğin
kadar; eğer arttırırsan bu senin için daha hayırlı!” dedi.
Ben: “Duamın
tamamını sana salat ve selam okumaya ayırayım!” deyince, Allah resulü (s.a.v.)
şöyle buyurdu: “O takdirde (dünyevi ve uhrevi) dileğin kabul edilir, günahın
bağışlanır.”[345]
İbn Kayyım der
ki: Üstadımız Ebü’l-abbas İbn Teymiyye’ye bu hadisin tefsiri soruldu. O da
şöyle dedi: Ubeyy b. Ka’b’ın, özel olarak kendisi için yaptığı bir dua vardı.
Allah resulüne, bu duanın dörtte birini kendisine salavat getirmek için
yeterli olup olmadığını sordu. O da kendisine: “Dilediğin kadar; eğer
arttırırsan bu senin için daha hayırlı!” diye cevap verdi. Bunun üzerine
“Yarısı!” dedi, Allah resulü (s.a.v.) aynı cevabı verdi. Sonunda Ka’b, “Duamın
tamamını sana salat ve selam okumaya ayırayım!” deyince, Allah resulü de
(s.a.v.): “O takdirde (dünyevi ve uhrevi) dileğin kabul edilir, günahın
bağışlanır” buyurdu. Çünkü kim Allah resulüne (s.a.v.) bir salavat okursa,
Allah da buna karşılık ona on salavat okur. Allah kime salavat okursa, onun
dünyevi ve uhrevi dileğini kabul eder, günahını bağışlar. Hadisin anlamı işte
budur.”[346]
* Evs b. Evs
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sizin en hayırlı
gününüz, Cuma günüdür. Çünkü Hz. Adem (a.s.) o gün yaratıldı, o gün vefat etti;
o gün sura üfürülecek ve o günde herkes ölecektir. Öyleyse bu günde bana çok
salavat getirin. Çünkü salavatlarınız bu günde bana arz olunur.” Oradakiler: “Ey
Allah’ın resulü! Sen ölmüş ve çürümüş olduğun halde salavatlarımız sana nasıl
arz olunur?” diye sorunca, Allah resulü (s.a.v.): “Yüce Allah, toprağa, peygamberlerin
bedenlerini yemeyi haram kıldı” buyurdu.[347]
* Ka’b b. Ucre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.): “Minberi getirin!” dedi. Bizler de
minberi getirdik. Allah resulü (s.a.v.) minberin birinci basmağına çıkınca:
“Amin” dedi. Sonra İkinci basamağına çıktı, yine “Amin” dedi. Sonra üçüncü
basamağına çıktı, yine “Amin” dedi. Allah resulü (s.a.v.) minberden indikten
sonra kendisine: “Ey Allah’ın resulü! Bugün senden daha önce duymadığımız bir
şey işittik!” dedik. Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Cebrail (a.s.) bana geldi ve: “Ramazan ayına yetişip de bağışlanmayan
(Allah’ın rahmetinden) uzak olsun!” dedi, ben de “Amin” dedim. İkinci basamağa
çıktığımda, Cebrail (a.s.): “Yanında zikredilince sana salavat getirmeyen
(Allah’ın rahmetinden) uzak olsun!” dedi, ben de “Amin” dedim. Üçüncü basamağa
çıkınca, Cebrail (a.s.): “Ana babasının ya da birisinin yaşlılığına yetişip de
cennete giremeyen (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun!” dedi, ben de “Amin”
dedim.”[348]
* Hz. Hüseyin
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Gerçek cimri,
yanında zikredildiğim halde bana salavat getirmeyendir.”[349]
HASTALIK VE ÖLÜMLE İLGİLİ DUALAR
HASTANIN KENDİ
İÇİN YAPACAĞI DUALAR
* Hz. Aişe (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) rahatsızlandığında (bir şikayeti olduğunda)
el-Felak ve en-Nâs surelerini okur, sonra üzerine üflerdi. Ancak ağrısı şiddetlenince,
bu sureleri ben onun üzerine okuyor, bereketini umut ederek ellerini bedenine
sürüyordum.[350]
* Osman b.
Ebi’l-Âs es-Sakafî (r.a.), Müslüman olduğundan beri bedeninde peydahlanan bir
acıdan dolayı Allah resulüne şikayette bulundu. Allah resulü (s.a.v.) kendisine
şöyle dedi: “Elini, vücudunun ağrıyan yerine koy; üç defa bismillah de; sonra
yedi defa şöyle söyle: Bedenimde çekmekte ve çekinmekte
olduğum şu hastalığın şerrinden Allah'ın izzet ve kudretine sığınıyorum.”[351]
* el-Eğarr Ebi Müslim anlatıyor. Ebû Saîd ve Ebû Hüreyre’nin şöyle
söylediklerine şahitlik ederim. Onlar da Allah resulünün (s.a.v.) şöyle
söylediğine şahitlik ettiler: “Her kim “Lâ ilâhe illallâh” (Allah’tan başka
ilah yoktur) derse, Rabbi de onu tasdik eder ve: “Gerçekten benden başka ilah
yoktur, ben en büyüğüm” der. Kul: “Lâ ilâhe illallâhu vahdeh” (Allah’tan başka
ilah yoktur, O tektir) derse, Allah da: “Gerçekten benden başka ilah yoktur,
ben tekim” der. Kul: “Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike leh” (Allah’tan başka
ilah yoktur, O tektir, ortağı yoktur) derse, Allah da: “Gerçekten benden başka
ilah yoktur, ben tekim, ortağım yoktur” der. Kul: “Lâ ilâhe illallâh,
lehu’l-mülkü velehu’l-hamdu” (Allah’tan başka ilah yoktur, mülk O’nundur, hamd
O’na aittir) derse, Allah da: “Gerçekten benden başka ilah yoktur, mülk
benimdir, hamd bana aittir) der. Kul: “Lâ ilâhe illallâh, ve lâ havle ve lâ
kuvvete illâ billâh” (Allah’tan başka ilah yoktur, Allah’tan başka güç ve
kuvvet sahibi yoktur) derse, Allah da: “Gerçekten benden başka ilah yoktur, benden
başka güç ve kuvvet sahibi yoktur) der. Hadisin devamında Allah resulü
(s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Kim hastalığında bunu söyler, sonra ölürse,
cehennem ateşi onu yemez (yani yakmaz).”[352]
HASTAYA DUA ETMEK
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) hastaya şöyle dua
ederdi: “Bismillah; arzımızın toprağı, kimimizin tükürüğü ve Rabbimizin izni
ile hastamız şifa bulsun.”[353]
Hafız İbn Hacer der ki: “Arzımızın toprağı” ifadesi ile yeryüzündeki
verimli toprak kastedilmektedir. “Kimimizin tükürüğü” ifadesi ise, dua ile
tedavi ederken tükürüldüğüne delalet etmektedir.
İmam Nevevî ise şöyle söyler: Hadis, Allah resulünün bir parça
tükürüğünü işaret parmağıyla alıp onu toprağın üzerine koyduğunu, parmağına
yapışan toprakla hasta veya yaranın bulunduğu yeri meshettiğini ve meshederken
yukarıda geçen sözleri söylediğini ifade etmektedir.
Kurtûbî de der ki: Bu hadis, bütün acıları (hastalıkları) dua
okuyarak tedavi etmenin (rukye yapmanın) caiz olduğuna; bunun, sahabeler arasında
yaygın olarak bilinen bir durum olduğuna delalet etmektedir. Allah resulünün
işaret parmağını toprağa sürdükten sonra onunla hasta veya yaralı yeri meshetmesi,
dua ile tedavi ederken böyle yapmanın müstehab olduğuna delalet eder.
Kurtûbî şöyle devam ediyor: Bazı alimlerimiz bunu şöyle yorumlamışlardır:
Böyle yapmadaki sır, toprağının serin ve kuru oluşunda saklıdır. Serin ve kuru
olan toprak, başka maddelerin yaraya yapışmasına engel olarak yarayı
iyileştirir; ayrıca yaranın kanamasını önleyip kurumasını sağlar.
Bu alimler tükürük için de şöyle söylemişlerdir: Tükürük, yaranın
çözülmesi, morarması, iyileşmesi ve şişkinliğinin önlenmesi için yararlıdır.
Bu, özellikle aç olan oruçlu için daha yararlıdır.
Kurtûbî, alimlerin bu görüşlerini şöyle değerlendirir: Bu
söylenenler, tedavi usulüne uygun olarak yapıldığında, toprak ve tükürüğün
miktarı gözetilerek ve zamanında uygulandığında belki geçerli olabilir. Aksi
halde işaret parmağını bir parça tükürükle birlikte toprağa koyup yaraya sürmenin
bir etkisi ve anlamı olmaz. Oysa burada asıl önemli olan, böyle yapmakla
Allah’ın isimleri ve Hz. Peygambere uymakla bereket ummaktır. Parmağın yerer
konmasında ise, belki özel bir anlam vardır; veya bilinen sebeplere temas
ederek Allah’ın kudretinin etkilerini gizleme hikmeti vardır.[354]
* Yine Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) ailesinden
bazı kimseleri dua okuyarak tedavi eder, ağrıyan yeri sağ eliyle meshederek
şöyle derdi: Ey insanların Rabbi olan Allah’ım! Acıyı gider; şifa ver, gerçek
şifa veren sensin; senin şifandan başka şifa yoktur. Geride hiçbir hastalık
bırakmayan bir şifa ver.”[355]
* İbn Abbas (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) hasta bir
bedeviyi ziyaret etti ve: “Bir şey yok, senin için temizliktir inşallah; Bir
şey yok, senin için temizliktir inşallah” dedi. Bedevi: “Temizlik mi?” dedin.
Aksine o, yaşlı ihtiyarı yakan ve onu ölüme götüren hummadır” dedi. Bunun üzerine
Allah resulü (s.a.v.): “Ne güzel o halde!” dedi.[356]
* Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) anlatıyor. Cebrail (a.s.) Hz.
Peygamberin yanına gelerek: “Ey Muhammed! Hastalandın mı?” diye sordu. Allah
resulü (s.a.v.): “Evet” deyince, Cebrail (a.s.) şöyle dua etti: “Allah’ın
adıyla, sana dua ediyorum. Sana eziyet veren her şeye karşı, her kötü nefse
veya hasetçe göze karşı sana okuyorum. Allah sana şifa versin; Allah’ın adıyla
sana dua ediyorum.”[357]
* İbn Abbas (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kim, eceli gelmemiş bir hastayı ziyaret eder ve yanında yedi defa şu duayı
okursa, Allah o kişinin bu hastalığına mutlaka şifa verir: “Yüce Allah’tan,
büyük arşın Rabbi olan Allah’tan sana şifa vermesini diliyorum.”[358]
* Abdullah b. Amr b. Âs (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.)
şöyle buyurdu: “Bir adam bir hastayı ziyaret etmeye gelince, şöyle desin:
“Allah’ım! Bu kuluna şifa ver, senin için bir düşmanı yaralasın (öldürsün) ve
senin için cenazenin peşinden yürüsün.”
Hakim’in rivayeti, “Senin için namaza yürüsün” şeklindedir.[359]
KENDİSİNE BİR YARA VEYA ÇIBAN İSABET
EDENE OKUNACAK DUA
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) hastaya şöyle
dua ederdi: “Bismillah; arzımızın toprağı, kimimizin tükürüğü ve Rabbimizin
izni ile hastamız şifa bulsun.”[360]
Müslim’in rivayeti şöyledir: Bir insan Allah resulüne hasta
olduğunu söylediğinde veya kendisine bir yara veya çıban isabet ettiğinde, Hz.
Peygamber (s.a.v.) işaret parmağının ucunu toprağa koyar, sonra onu kaldırıp şöyle
derdi: “Bismillah; arzımızın toprağı, kimimizin tükürüğü ve Rabbimizin izni
ile hastamız şifa bulsun.”
YILAN VE AKREP GİBİ HAYVANLARIN SOKTUĞU
KİMSEYE OKUNACAK DUA
* Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) anlatıyor. Allah resulünün sahabelerinden
bir grup bir sefere çıktı. Bir süre yol aldıktan sonra bir Arap kabilesinin yakınına
konakladılar ve onlardan kendilerini misafir etmelerini istediler. Ancak
kabile, onları misafir etmeyi reddetti. Derken kabilenin efendisi bir hayvan
tarafından sokuldu. Kabile, efendileri için yapılacak her şeyi yaptı, ancak
hiçbir şey ona fayda vermedi. Bunun üzerine kabileden bazıları: “Yakınımıza
konaklayan şu gruba gitsek, belki yanlarında faydalı bir şey vardır” dediler.
Bunun üzerine onların yanına geldiler ve: “Ey cemaat! Efendimizi bir hayvan
soktu. Onun için her şeyi yaptık ama hiçbir şey kendisine bir fayda vermedi.
İçinizde yanında yararlı bir şey olan biri var mı?” diye sordular. Gruptan
biri: “Evet, Allah’a andolsun var; ben onu tedavi edebilirim. Ancak siz, bizim
misafir etme talebimizi reddettiniz. Bu yüzden, bize bir ücret ödemedikçe onu
tedavi etmem” dedi. Sonunda bir koyun sürüsü üzerine anlaşınca, adam yola
çıktı. Sokulan efendinin yanına gelince, adam hafifçe tükürmeye ve Fatiha
suresini okumaya başladı. O okudukça kabilenin efendisi iyileşmeye başladı.
Öyle ki adam tüm bağlarından kurtulmuş halde dip diri olarak kalktı, hiç acısı
yokmuş gibi yürümeye başladı.
Bunun üzerine kabile, üzerinde anlaştıkları koyun sürüsünü gruba
verdi. Gruptakilerden bazılar: “Bunu paylaştırın” dediler. Ancak okuyarak
tedavi eden: “Hayır, Allah resulünün (s.a.v.) yanına gidinceye kadar bunu
yapmayın” dedi. Sonra Allah resulünün yanına geldiler ve durumu ona anlattılar.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) okuyarak tedavi edene: “Onun rukye (şifa)
olduğunu nereden bildin? Doğru yapmışsınız; paylaşın ve kendinizle birlikte
bana da bir pay ayırın” dedi.[361]
Okuyarak tedavi eden, hadisi rivayet eden Ebû Saîd el-Hudrî’nin
(r.a.) kendisidir. Bu, Tirmizî, Nesâi ve İbn Mâce’nin rivayetlerinde açık
olarak belirtilmiştir.
YANIKLARA OKUNACAK DUA
* Muhammed b. Hatıb (r.a.) anlatıyor. Bana ait olan bir kazanı tutunca,
ellerim yandı. Bunun üzerine annem beni oturan bir adamın yanına götürerek ona:
“Ey Allah’ın resulü! Emrine amadeyim, yardım et!” dedi. Sonra beni ona yaklaştırdı.
Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.) yanığın üzerine tükürmeye ve ne olduğunu
bilmediğim sözler okumaya başladı. Daha sonra anneme, Allah resulünün ne
okuduğunu sorduğumda şöyle dedi: Allah resulü (s.a.v.) şöyle diyordu: Ey
insanların Rabbi! Acıyı gider, şifa ver, gerçek şifa veren sensin, senden başka
şifa veren yoktur.”[362]
ÖLMEK ÜZERE OLANIN OKUYACAĞI DUA
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Ölmeden önce Allah resulüne (s.a.v.)
kulak verdim, sırtını dayayarak şöyle söylediğini işittim: “Allah’ım! Beni
bağışla, bana merhamet et ve beni refik-i alaya (yüce dosta) kavuştur.”[363]
Hadiste geçen ‘Refik-i ala' (yüce dost) teriminden maksat, “Kim Allah'a
ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Bunlar ne güzel arkadaştır!”[364] ayetinde geçen peygamberler,
sıddîkler, şehitler ve salih kişiler olduğu söylenmiştir. Nitekim Buhâri’nin
rivayetinde geçen “Sonra ‘Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler,
sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir’ ayetini okumaya başladı”
ifadesi, bunu teyit etmektedir.[365] Bilindiği gibi
hadislerin birbirini açıklama yönü vardır.
Kimi alimler de ‘Refik-i ala' terimiyle mukarreb (Allah’a en yakın) meleklerin kastedildiğini
söylemiş; “Onlar, artık mele-i a'lâ'ya (yüce topluluğa) kulak veremezler”[366] ayetinde geçen mele-i
ala'yı yani melekleri buna delil getirmişlerdir.
el-Cevherî ise,
refik-i ala'nın cennetin en üst mertebesi olduğunu söylemiştir. Doğrusunu Allah
bilir.
* Yine Hz. Aişe
(r.a.) anlatıyor. Allah resulünün önünde, içinde su olan bakır bir kap vardı.
Allah resulü (s.a.v.) elini suya batırıyor, onunla yüzünü meshederek şöyle
diyordu: “Allah’tan başka ilah yoktur, elbette ölüm sarhoşlukları (dalgınlıkları)
vardır.” Sonra ellerini kaldırdı ve ruhunu teslim edinceye kadar “Refik-i
ala'ya” dedi. Ruhu teslim olunca, elleri aşağı düştü.[367]
Tirmizî’nin rivayeti şöyledir: “Allah’ım! Ölümün baygınlıklarına
ve ölümün dalgınlıklarına karşı bana yardım et.”
* Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) ‘Lâ ilâhe illallâh’ demeyi telkin
ediniz.”[368]
* Muâz b. Cebel (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Kimin son sözü ‘Lâ ilâhe illallâh’ olursa, cennete girer.[369]
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Ölülerinize ‘Lâ ilâhe illallâh’ demeyi telkin ediniz. Çünkü ölüm anında
son sözü ‘Lâ ilâhe illallâh’ olan kimse, girmeden önce karşılaştığı şeyler ne
olursa olsun mutlaka bir gün cennete girer.”[370]
Allah resulünün “Ölülerinize ‘Lâ ilâhe illallâh’ demeyi telkin
edin” ifadesi hakkında alimler şunları söylemişlerdir:
İmam Nevevî der ki: Alimler bu telkinin yapılması üzerinde görüş
birliğine varmışlardır. Ancak ölünün, içinde bulunduğu sıkıntı ve zorluk
nedeniyle daha fazla rahatsız olmaması, onu kalbiyle reddedip uygun olmayan sözler
söylememesi için telkinin çokça, peş peşe ve ısrarlı bir şekilde yapılmasını mekruh
görmüş ve şöyle söylemişlerdir: Ölmekte olan kişi lâ ilâhe illallâh’ı bir defa
söyleyince ondan bunu tekrar etmesi istenmez. Ancak bundan sonra başka bir söz
söylemişse, son sözü olması için ona lâ ilâhe illallâh’ı tekrar etmesi telkin
edilir. Bu hadis, kendisine hatırlatmada bulunmak, yalnızlığını hissettirmemek
ve can verince gözlerini kapatmak gibi hakları yerine getirmek için can veren
kimsenin yanında hazır bulunmanın gerekliliğini ifade etmektedir. Bu da alimlerin
üzerinde görüş birliğine vardığı bir durumdur.[371]
Can verenin yanında hazır bulunanların, yanlarında su veya sıvı
şeyler bulundurmaları, bir pamuk parçasıyla dudaklarını ıslatmaları sünnettir.
Çünkü başına gelen şiddet ve zorluklar nedeniyle boğazı kurumuş ve bu yüzden
söz söylemekten aciz kalmış olabilir. Böyle yapmak onun başına gelen şiddeti
hafifletir ve şehadet kelimesini söylemesini kolaylaştırır.[372]
Derim ki: Can verenin etrafında bulunanların, hayırdan başka şey
konuşmamaları gerekir. Çünkü melekler, onların konuşmalarına “Amin” der ve
tasdik ederler. Ümmü Seleme’nin rivayet ettiği bir hadisi şerifte Allah resulü
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bir hastanın veya ölünün yanında hazır
bulunduğunuzda, hayır konuşun. Çünkü melekler, söylediklerinize “Amin” der.[373]
Nevevî der ki: Bu hadiste geçen “Hayır konuşun” ifadesinin
kapsamına, can vermekte olana dua etmek, Allah’tan bağışlanmasını, ona yumuşak
davranmasını ve acısını hafifletmesini dilemek de girer. Böylece orada bulunan
melekler, bu hayır dua ve güzel dileklere “Amin” derler.[374]
Hatırlatma: Bazı insanlar can verenin
yanında Yâ-sîn suresini okumakta; buna Ma’kil b. Yesâr’dan rivayet edilen şu
hadisi delil getirmektedirler. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ölülerinizin üzerine Yâ-sîn suresini okuyun”.[375]
Bu hadis zayıftır. İbnü’l-Kattan bu hadisin zayıf olduğunu söylemiştir.
Dârekutnî ise bu hadis hakkında şöyle söylemiştir: Bu hadisin isnadı zayıf,
metni meçhuldür. Bu konuda sahih olan bir hadis yoktur.
Ölünün yanında Yâ-sîn suresini okuyanlar, şu hadisi de delil
getirmektedirler. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ölürken yanında
Yâ-sîn suresi okunan kimseye Allah (ölümü) kolaylaştırır.”
Deylemî’nin el-Firdevs’te rivayet ettiği bu hadis de zayıftır.
Çünkü isnadında, hadis alimlerince zayıf kabul edilen Mervan b. Salim vardır.
Nitekim Malikiler, ölünün yanında Kur’an okumanın mekruh olduğunu
belirterek şöyle söylemişlerdir: Ölünün yanında Kur'an’dan bir şey okumak
mekruhtur. Çünkü bu, selefin yaptığı bir şey değildir. Onların ölünün yanındaki
tavrı, ölü için bağışlanma ve merhamet dileyerek dua etmek ve bu halden ibret
almaktı.[376]
ÖLÜNÜN GÖZLERİNİ KAPATIRKEN OKUNACAK
DUA
* Ümmü Seleme (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) Ebû
Seleme’nin yanına girdi; gözleri açık halde bulunuyordu. Gözlerini kapattıktan sonra:
“Ruh bedenden çıkınca, gözler onu takip eder” dedi. Bunun üzerine Ebû Seleme’nin
bazı akrabaları bağırıp çağırınca, Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kendinize hayır dua edin, beddua etmeyin. Çünkü melekler, sizin
söylediklerinize “Amin” derler.” Sonra Allah resulü şöyle dua etti: “Allah’ım!
Ebû Seleme’yi bağışla, hidayete erenler arasındaki derecesini yükselt, geride kalanlarına
hayırlı bir halef bırak. Ey alemlerin Rabbi! Bizi de onu da bağışla, kabrini ona
genişlet ve aydınlık yap!”.[377]
BİR ÖLÜSÜ OLANIN NE DEYİCEĞİ
* Ümmü Seleme (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Bir hastanın veya ölünün yanında hazır bulunduğunuzda, hayır
konuşun. Çünkü melekler, söylediklerinize “Amin” der.
Ümmü Seleme der ki: Ebû Seleme vefat edince, Allah resulünün
yanına geldim ve: “Ey Allah’ın resulü! Ebû Seleme öldü” dedim. Bunun üzerine
Allah resulü (s.a.v.) bana şöyle dua etmemi söyledi: “De ki: Allah’ım! Beni ve
onu bağışla! Ondan bana hayırlı bir halef bırak.”
Ümmü Seleme der ki: Ben, Allah resulünün söylediği bu duayı
okudum. Allah bana ondan daha hayırlı bir halef bıraktı. O, Muhammed (s.a.v.)
idi.[378]
* Yine Ümmü Seleme (r.a.) anlatıyor. Allah resulünün (s.a.v.)
şöyle söylediğini işittim: “Bir kul, başına bir musibet gelince: “Elbette biz,
Allah içiniz ve kesinlikle O’na döneceğiz. Allah’ım! Bana bu musibetimin
ecrini ver ve bana bunun arkasından daha hayırlısını ver!” derse, Allah ona o
musibetin ecrini ve onun arkasından daha hayırlısını mutlaka verir.”
Ümmü Seleme der ki: Ebû Seleme vefat edince, ben de Allah
resulünün bana emrettiği duayı okudum. Gerçekten Allah ondan daha hayırlısını bana
verdi. O, Allah resulü (s.a.v.) idi.[379]
* Ebû Musa el-Eş’arî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Bir kulun çocuğu ölünce, Allah meleklere:
“Kulumun çocuğunu aldınız?” der.
Melekler: “Evet” derler.
Allah: “Onun kalbinin meyvesini aldınız?” der.
Melekler: “Evet” derler.
Allah: “Peki kulum ne dedi?” der.
Melekler: “Sana hamd etti ve istircâda bulundu[380]” derler.
Bunun üzerine Yüce Allah şöyle buyurur: “O halde kuluma cennette
bir köşk yapın ve onu ‘Hamd evi’ adını verin”.[381]
TAZİYEDE NE DİYECEĞİ
* Üsame b. Zeyd (r.a.) anlatıyor. Allah resulünün kızı, “Bir oğlum
vefat etti, bize gel” demesi için birisini babasına gönderdi. Allah resulü
(s.a.v.) adamı geri gönderirken şöyle dedi: “Selam söyle ve de ki: Alan da
Allah, veren de Allah’tır. her şeyin O’nun katında belirlenmiş bir eceli
vardır. Sabretsin ve (sabrının) mükafatını Allah’tan beklesin.”[382]
İmam Nevevî ve Şevkanî der ki: Bu hadis, taziye sahibine
söylenecek en güzel sözdür.
Derim ki: İnsan, bu şekilde taziyede bulunmayı o esnada güzel
bulmuyorsa, ölenin akrabalarını sabretmeye, karşılığını Allah’tan beklemeye ve
isyan etmemeye teşvik eden sözler söylemelidir.
İbn Kudâme der ki: Bazı dostlarımız şöyle söylemişlerdir: Bir
Müslüman bir Müslüman’a taziyede bulunduğunda, şöyle desin: Allah, ecrini
büyütsün, acını hafifletsin ve ölene merhamet etsin.”[383]
CENAZE NAMAZINDA OKUNACAK DUA
* Avf b. Malik (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bir cenazenin
üzerine namaz kıldı. Yaptığı duadan şunu ezberledim: Allah’ım! Onu bağışla, ona
merhamet et, esenlik ver, hatalarını affet, makamını yücelt, girdiği yeri
genişlet; onu su, kar ve dolu ile yıka; beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi
onu da hatalarından temizle; ona bu yurdundan daha hayırlı bir yurt, bu
ailesinden daha hayırlı bir aile, bu eşinden daha hayırlı bir eş ver; onu cennete
koy, kabir azabından ve cehennem azabından koru!”.
Ravi der ki: “Öyle ki, o ölen keşke ben olsaydım diye temenni
ettim”.[384]
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bir
cenazenin üzerine namaz kıldı ve şöyle dua etti: “Allah’ım! Ölümüzü ve dirimizi,
büyüğümüzü ve küçüğümüzü, erkeğimizi ve kadınımızı, burada bulunanımızı ve bulunmayanımızı
bağışla. Allah’ım! Aramızdan yaşattıklarını iman üzere yaşat, öldürdüklerini de
İslam üzere öldür. Allah’ım! Bizi onun ecrinden mahrum etme ve bizi ondan
sonra fitneye düşürme.”[385]
* Vasıle b. Eskâ (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bize
Müslüman bir adamın cenaze namazını kıldırdı. Onun şöyle dua ettiğini işittim:
Allah’ım! Filan oğlu filan artık senin zimmetindedir, senin katına gelmiştir.
Onu, kabir fitnesinden ve cehennem azabından koru. Şüphesiz sen, hamd ve vefa
ehlisin. Allah’ım! Onu bağışla ve ona merhamet et, şüphesiz sen çokça
bağışlayan ve merhamet edensin.”[386]
Allah resulünün “Allah’ım! Filan oğlu filan” sözü hakkında
Şevkanî der ki: “Bu ifade, ölüyü kendi adı ve babasının adı ile zikretmenin
müstehab olduğuna delalet eder. Eğer ölü, tanınan ve bilinen biri ise böyle
denilir. Aksi halde bunun yerine, “Allah’ım! Bu kulun vb.” şeklinde söylenir. Hadisin
zahirinden anlaşıldığına göre, ölü ister erkek ister kadın olsun hadiste geçen
bu lafızlarla dua edilir. Ölünün kadın olması halinde, lafızlardaki erkek
zamirler dişi zamirlere çevrilmez. Çünkü her iki zamir ölüye dönmektedir. Buna
göre bu lafızlar erkek ve kadın bütün ölüler için söylenir.[387]
* Yezid b. Abdullah b. Rükâne b. Muttalib (r.a.) anlatıyor. Allah
resulü (s.a.v.) bir cenazenin üzerine namaz kılmak için kalktığında şöyle
derdi: “Allah’ım! Bu kulun ve kulunun oğlu, senin rahmetine muhtaç oldu. Sen
ona azap etmekten müstağnisin. Eğer bu kulun iyi biri ise, iyiliğini arttır;
kötü biri ise onu bağışla.”
Taberâni’nin rivayetinde şu ziyade vardır: “(Böyle söyledikten)
sonra, artık Allah’ın dilediği kadar dua eder.”[388]
“Artık Allah’ın dilediği kadar dua eder” cümlesi, “Cenazede hazır
bulunan kimse, ölü için dua ettikten sonra dilediği şekilde dua eder”
anlamındadır.
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bir
cenazenin üzerine namaz kıldıktan sonra şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Bu kulun
ve kulunun oğlu, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in senin kulun ve
resulün olduğuna şahitlik ederdi. Bunu benden daha iyi bilirsin. Eğer bu kul,
iyi biri ise onun iyiliğini arttır; eğer kötü biri ise, onu bağışla. Bizi onun
ecrinden mahrum etme ve bizi ondan sonra fitneye düşürme.”[389]
ÖLÜYÜ KABRE KOYARKEN OKUNACAK DUA
* İbn Ömer (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) ölüyü kabre
koyarken: “Bismillah ve ala sünneti rasûlillah” (Allah’ın adı ve resulünün
sünneti üzerine) derdi.[390]
ÖLÜYÜ DEFNETTİKTEN SONRA OKUNACAK DUA
* Hz. Osman (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) ölüyü
defnettikten sonra başında durur ve şöyle derdi: “Kardeşiniz için (Allah’tan)
istiğfarda bulunun ve sebat etmesi için dua edin. Çünkü şu an
sorgulanmaktadır.”[391]
Hatırlatma: Bazı insanlar, ölüyü
defnettikten sonra ona telkinde bulunmaktadırlar. Oysa ne Allah resulü (s.a.v.)
ne de sahabelerinden biri bu telkini yapmıştır. Allah resulü (s.a.v.) bir
hadislerinde şöyle buyurmuşlardır: “Kim bizim emrimizde (dinimizde) olmayan bir
amel işlerse, bu reddedilmiştir.”[392]
İbn Kayyım der ki[393]: “Allah resulü (s.a.v.)
kabrin başında oturup bir şey okumazdı. Günümüzde insanların yaptığı gibi ölüye
telkinde bulunmazdı. Taberâni’nin el-Mu’cem’de Ebû Ümame’den rivayet ettiği şu
hadis ise zayıftır. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kardeşlerinizden biri
öldüğünde, onu defnedip kabrinin üzerini toprakla kapattıktan sonra sizden biri
kabrinin başında durup: “Ey filan!” desin. Ölü bu sesi işitir ama cevap veremez.
Sonra: “Ey filan kadının oğlu filan!” desin. Bunun üzerine ölü, doğrulup
oturur. Sonra: “Ey filan kadının oğlu filan!” desin. Bunun üzerine ölü: “Bizi
irşat et, Allah sana merhamet etsin!” der, ama siz bunu hissetmezsiniz. Sonra
şöyle desin: “Bu dünyadan ayrıldığın şehadet kelimesini, ‘Allah’tan başka ilah
yoktur ve Muhammed O’nun kulu ve resulüdür’ sözünü hatırla. Allah’ı Rab,
İslam’ı din, Muhammed’i peygamber ve Kur'an’ı rehber olarak kabul etmiştin.”
Allah resulü (s.a.v.) şöyle devam ediyor: Bunun üzerine sorgu
melekleri münker ve nekir, birbirinin elini tutarak: “Hadi gidelim; biz, delili
kendisine telkin edilen kimsenin yanında oturmayız” derler. Böylece onlar değil
Allah onun delili olur.”
Bunun üzerine bir adam: “Ey Allah’ın resulü! Şayet ölünün
annesinin adını bilmezsek ne yapalım?” diye sorunca, Allah resulü (s.a.v.)
şöyle buyurdu: “O zaman Havva anasına nispet edilir ve ‘Ey Havva’nın oğlu
filan!’ denilir.[394]
KABİRLERİ ZİYARET EDİNCE OKUNACAK DUA
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle anlattı:
Cebrail (a.s.) yanıma geldi ve: “Allah sana Bakî kabristanına gidip orada
yatanlar için istiğfarda bulunmanı emrediyor” dedi. Ben: “Onlara nasıl
söyleyeyim Ey Allah’ın resulü!” dedim. Allah resulü (s.a.v.) şöyle dedi: “De
ki: “Müminlerin ve Müslümanların diyarına selam olsun. Allah bizden öne
geçenlere de geri kalanlara da merhamet etsin. İnşallah bizler de size
katılacağız.”[395]
* Büreyde (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) kabir ziyaretine
çıktıklarında kendilerine şöyle söylemeyi öğretmişti: “Müminlerin ve
Müslümanların diyarına selam olsun.[396] İnşallah bizler de size
katılacağız. Allah’tan, size ve bize esenlik dileriz.”[397]
* İbn Abbas (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) Medine
kabristanının yanından geçince, yüzünü onlara dönerek şöyle dedi: “Ey Kabir
ehli! Size selam olsun. Allah bizi de sizi de bağışlasın. Siz önden gidenler,
biz ise arkadan gelenleriz.”[398]
TAHARET,
NAMAZ, EZAN VE MESCİTLERLE
İLGİLİ DUALAR
TUVALETE GİRERKEN VE ÇIKARKEN
OKUNACAK DUA
* Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) tuvalete
girdiğinde şöyle derdi: “Allah’ım! Pislikten ve pisliklerden sana sığınırım.”[399]
Buhâri der ki: Ğunder’in Şu’be’den yaptığı rivayet, “Tuvalete
geldiğinde” şeklinde; Musa b. Hammad’ın rivayeti, “Girdiğinde” şeklinde; Saîd
b. Zeyd’in Abdulaziz’den yaptığı rivayet ise, “Tuvalete girmek istediğinde”
şeklindedir.
Buhâri, bu hadisin başlığını “Tuvalet yanında ne diyeceği”
şeklinde koymuştur.
Hafız İbn Hacer, bu başlığı, ‘Tuvalete girmek istediğinde ne
diyeceği’ şeklinde açıklamıştır.
el-Hattabî, hadiste geçen ‘Hubus’ (pislikler) sözcüğünü başka
şekilde okumanın caiz olmadığını söylemiş; ancak daha sonra ‘Hubs’ (pislik) şeklinde
okumanın da caiz olduğunu belirtmiştir.
İmam Nevevî der ki: Aralarında Ebû Ubeyde’nin de bulunduğu bazı
dilbilimciler bu sözcüğün ‘Hubs’ şeklinde olduğunu söylemişlerdir. Hubs,
habîs’in çoğulu; Habais ise, Habîse’nin çoğuludur. Bununla erkek ve dişi şeytanlar
kastedilmektedir. Yani hadis, “Allah’ım! Erkek ve dişi şeytanlardan sana
sığınırım” anlamındadır. el-Hattabî, İbn Hibban ve diğerleri bu görüştedir.
Allah resulü (s.a.v.) kulluğunu ortaya koymak için istiazede
bulunur (Allah’a sığınır), insanlara öğretmek için bunu açık bir şekilde
söylerdi.
el-Ömerî, bu hadisi Abdülaziz b. Muhtar ve Abdülaziz b. Süheyb
yoluyla emir lafzıyla rivayet etmiştir. Yani bu rivayete göre Allah resulü
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Biriniz tuvalete girdiğinde şöyle desin:
Bismillah, erkek ve dişi şeytanlardan (pislikten ve pisliklerden) Allah’a sığınırım.”
Bu rivayetin isnadı, Müslim’in şartına göre sahihtir. Ancak
besmele ziyadesi vardır. Besmeleyi, bu rivayetten başka rivayetlerde görmedim.[400]
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) tuvaletten
çıktığında şöyle derdi: “Ğufraneke” (Allah’ım! Bağışlamanı diliyorum!”.[401]
ABDEST ALIRKEN VE ABDESTTEN SONRA
OKUNACAK DUALAR
* Saîd b. Zeyd Amr b. Nufeyl (r.a.) anlatıyor. Allah resulünün
(s.a.v.) şöyle söylediğini işittim: “Allah’ın adını anmadan (besmele okumadan)
abdest alan kimsenin abdesti yoktur.”[402]
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Abdesti olmayanın namazı olmaz; Allah’ın adını anmadan abdest alanın
da abdesti olmaz.”[403]
Abdest Almada Besmelenin Hükmü
İmam Nevevî (r.h.) der ki: “Abdest alırken besmele çekmek, vacip
değil sünnettir. Bir kişi kasıtlı olarak besmeleyi terk ederse, abdesti
sahihtir. Bizim mezhebimiz –Şafii mezhebi- budur. İmam Malik, Ebû Hanife ve alimlerin
çoğunluğu bu görüştedir. İmam Ahmed’den yapılan iki rivayetten zahir olanı da
budur. Ondan yapılan diğer rivayete göre ise, abdest alırken besmeleyi
söylemek vaciptir. Tirmizî ve bazı dostlarımız, İshak b. Rahûye’nin de besmelenin
vacip olduğunu, kasıtlı olarak terk edenin abdestinin sahih olmadığını,
unutkanlık nedeniyle veya vacip olmadığına inandığı için terk edenin abdestinin
sahih olduğunu söylediğini rivayet etmişlerdir. el-Mehamili ve başka alimler,
zahiri mezhebi alimlerinin abdest alırken besmeleyi okumanın her halükarda
vacip olduğunu söylediklerini rivayet etmişlerdir. Ebû Hanife’den yapılan bir
rivayette, besmelenin müstehap olmadığı belirtilmiştir. Malik’ten yapılan bir
rivayette, bunun bidat olduğu; başka bir rivayette ise, onun mübah olduğu, okumanın
veya terk etmenin bir sevabı olmadığı belirtilmiştir.
Abdest alırken besmele okumanın vacip olduğunu söyleyenler,
“Allah’ın adını anmadan abdest alan kimsenin abdesti yoktur” hadisini delil
getirmiş; abdestin hadesle bozulan bir ibadet olduğunu, bu yüzden tıpkı namaz
gibi başlarken besmeleyi okumanın vacip olduğunu söylemişlerdir. Bizim
dostlarımız ise, “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi,
dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedip, topuklara kadar
ayaklarınızı da (yıkayın)”[404] ayeti ve Allah
resulünün, “Allah’ın sana emrettiği gibi abdest al” hadisi gibi abdest alma
hakkında rivayet edilen nasları delil getirmişlerdir. Bu naslarda besmelenin
vacip olduğunu belirten ifadeler yoktur.
İmam Nevevî
(r.h.), “Allah’ın adını anmadan abdest alan
kimsenin abdesti yoktur” hadisini delil getirenlere, “Bununla, mükemmel abdesti
yoktur” anlamının kastedildiğini söyleyerek cevap vermiştir. Doğrusunu Allah bilir.[405]
* Ukbe b. Amir (r.a.) anlatıyor. Develerin bakımını üslenmiştik.
Nöbet sırası bana gelince, görevimi yaptım ve akşama doğru develeri yerlerine
götürdüm. İşimi bitirdikten sonra hemen Allah resulünün (s.a.v.) yanına geldim;
ayakta insanlara konuşuyordu. Konuşmasından şunu anladım: “Bir Müslüman, abdest
alır ve bunu en güzel şekilde yapar, sonra yüzünü ve kalbini Allah’a dönerek
iki rekat namaz kılarsa, cennet ona mutlaka vacip olur.” Bunun üzerine ben: Bu
ne güzel!” dedim. Önümde oturan biri: “Bundan önceki daha güzeldi” dedi. Söyleyene
baktım, Hz. Ömer (r.a.) idi. Şöyle dedi: Az önce geldiğinde seni gördüm. Allah
resulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştu: “Sizden her kim abdest alır, bunu en güzel
şekilde yapar ve “Şahitlik ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed O’nun
kulu ve resulüdür” derse, mutlaka cennetin sekiz kapısı ona açılır, dilediği
kapıdan içeri girer.”[406]
Müslim ve Nesâi’de şu ziyade vardır: “Şahitlik ederim ki,
Allah’tan başka ilah yoktur; O, tektir ve ortağı yoktur. Yine şahitlik ederim
ki, Muhammed’in O’nun kulu ve resulüdür.”
Ebû Dâvud ve Nesâi’nin başka bir rivayetinde şu ziyade vardır: “En
güzel şekilde abdest alır, sonra bakışını göğe doğrultup şöyle derse…”
Tirmizî, bu hadisi Hz. Ömer’den (r.a.) muhtasar olarak rivayet
eder ve sonuna şu cümleyi ekler: “Allah’ım! Beni tevbe edenlerden eyle ve beni,
tertemiz olanlardan eyle!”.[407]
* Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Kim abdest alır, abdestini tamamladıktan sonra: “Allah’ım! Seni
tesbih ederim, sana hamd olsun. Şahitlik ederim ki, senden başka ilah yoktur.
Senden bağışlanma diliyor ve sana yöneliyorum” derse, (bu abdestin) üzeri
mühürle mühürlenir. Sonra Arş’ın altına kaldırılır, kıyamete kadar mührü
kırılmaz.”[408]
MESCİDE GİDERKEN, İÇERİ GİRERKEN VE
ÇIKARKEN OKUNACAK DUA
* Abdullah b. Abbas (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) namaza
çıkınca şöyle diyordu: “Allah’ım! Benim kalbimde bir nur, dilimde bir nur,
kulaklarımda bir nur, gözlerimde bir nur, arkamda bir nur, önümde bir nur,
üstümde bir nur, altımda bir nur kıl. Allah’ım! Bana bir nur ver.”[409]
* Ebû Humeyd veya Ebû Useyd (r.a.) anlatıyor. Allah resulü
(s.a.v.) şöyle buyurdu: “Biriniz mescide girdiği zaman: “Allah’ım! Bana rahmet
kapılarını aç!” desin; mescitten çıktığında ise: “Allah'ım! Senin fazlından
istiyorum!” desin.”[410]
Ebû Dâvud’un rivayeti şöyledir: “Biriniz mescide girdiği zaman,
peygambere selam versin, sonra şöyle desin: “Allah'ım! Bana…”.
* Hayve b. Şureyh anlatıyor. Ukbe b. Müslim ile karşılaştım. Ona:
“Bana ulaşan bir habere göre, Abdullah b. Amr b. Âs’tan şöyle rivayet etmişsin.
Allah resulü (s.a.v.) mescide girdiği vakit şöyle derdi: “Kovulmuş şeytandan,
Yüce Allah’a, O’nun güzel yüzüne ve ezeli hakimiyetine sığınırım.”
Ukbe: “Tamam mı?” dedi.
Ben: “Evet” dedim.
Ukbe, hadisi şöyle tamamladı: “Kişi böyle söylediğinde, şeytan:
“Günün kalan kısmında benden korundu” der.[411]
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Biriniz mescide girdiğinde, peygambere selam versin ve şöyle desin: “Allah'ım!
Bana rahmet kapılarını aç!”; çıktığında ise peygambere selam versin ve şöyle
desin: “Allah'ım! Kovulmuş şeytandan beni koru!”.[412]
* Hz. Fatıma (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) mescide
girdiği zaman şöyle derdi: “Allah’ın adıyla, Allah’ın resulüne selam olsun.
Allah'ım! Günahlarımı bağışla ve bana rahmet kapılarını aç!”. Mescitten çıktığında
ise şöyle derdi: “Allah’ın adıyla, Allah’ın resulüne selam olsun. Allah'ım! Günahlarımı
bağışla ve bana fazilet kapılarını aç!”.[413]
* İbn Abbas (r.a.), “…Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından
mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selâm
verin…”[414]
ayetinde geçen ‘Evler’den maksadın, mescitler olduğunu söylemiş ve şöyle
demiştir: “Mescide girdiğinde şöyle de: “Bize ve Allah’ın salih kullarına selam
olsun!”.[415]
MESCİTTE
KAYBOLAN EŞYASINI ARAYAN VEYA ALIM SATIM YAPAN KİMSEYE NE DENİLECEĞİ
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Kim, bir kimsenin kaybolan eşyasını mescitte aradığını duyarsa şöyle
desin: “Allah onu sana iade vermesin! Çünkü mescitler böyle şeyler için inşa
edilmedi.”[416]
* Büreyde (r.a.) anlatıyor. Bir adam, kaybolan eşyasını mescitte
arayarak: “Kim kızıl deveyi gördü?” dedi. Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.):
“Bulamaz ol! Mescitler ne için inşa edilmişse sadece onun (ibadet) için inşa
edilmiştir.”[417]
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Mescitte alım veya satım yapan birini gördüğünüzde şöyle deyin:
“Allah bu alışverişini karlı yapmasın!”. Birinin, kayıp eşyasını orada
aradığını gördüğünüzde ise şöyle deyin: “Allah onu sana iade etmesin!”.[418]
EZANI İŞİTİNCE OKUNACAK DUA
* Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Ezanı işittiğinizde, müezzinin söylediği gibi söyleyin.”[419]
* Cabir b. Abdullah (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Kim, ezanı işitince: “Ey bu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın
Rabbi olan Allah'ım! Muhammed’e Vesile’yi ve fazileti ver; Onu, kendisine vaat
ettiğin makam-ı Mahmud’a (övülmüş makama) eriştir” derse, kıyamet günü şefaatim
ona mutlaka vacip olur.”[420]
* Ebû Ümame b. Sehl b. Hanif anlatıyor. Muaviye b. Ebi Süfyan
minber üzerinde otururken, müezzin “Allahu ekber, Allahu ekber” diye ezan
okumaya başlayınca, o da “Allahu ekber, Allahu ekber” dedi. Müezzin, “Eşhedü
en lâ ilâhe illallah" deyince, Muaviye, “Ben de” dedi. Müezzin, “Eşhedü
enne Muhammede’r-resulullah” deyince, Muaviye, “Ben de” dedi. Ezan
bittikten sonra Muaviye şöyle dedi: “Ey insanlar! Allah resulünün, bu mecliste
otururken müezzin ezan okumaya başlayınca, benden işittiğiniz bu sözleri söylediğini
işittim.”[421]
Hafız İbn Hacer der ki: “Bu hadis şu hükümleri içermektedir: İmam
minber üzerinde otururken, ilim öğrenme ve öğretmenin caiz olması; hatibin
minber üzerinde müezzinin sözlerini tekrarlaması; bir kimsenin, müezzinin
sözlerine “Ben de, ben de” diye cevap vermenin yeterli olması; hutbeye
başlamadan önce konuşmanın mübah olması.[422]
* Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Kim müezzini işitir ve: “Şahitlik ederim ki, Allah’tan başka ilah
yoktur, Muhammed O’nun kulu ve resulüdür. Rab olarak Allah’ı, peygamber olarak
Muhammed’i, din olarak İslam’ı kabul ettim” derse, günahı bağışlanır.”[423]
* Abdullah b. Amr b. Âs (r.a.) anlatıyor. Allah resulünün (s.a.v.)
şöyle söylediğini işittim: “Müezzini işittiğinizde, onun söylediği gibi
söyleyin; sonra bana salavat getirin. Çünkü kim bana bir salavat getirirse,
Allah ona buna karşılık on salavat getirir. Sonra benim için Allah’tan Vesile’yi
dileyin. Vesile, cennette bir makamdır; o, Allah’ın kullarından sadece biri
içindir. O kulun, ben olmasını dilerim. Kim benim için Vesile’yi dilerse,
şefaatim ona vacip olur.”[424]
* Hz. Ömer (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Müezzin “Allahu ekber, Allahu ekber” dediğinde, sizden biri de “Allahu ekber,
Allahu ekber” derse; müezzin “Eşhedü en lâ ilâhe illallâh” dediğinde, o da
“Eşhedü en lâ ilâhe illallâh” derse; müezzin “Eşhedü enne
Muhammede’r-resulüllah” dediğinde, o da “Eşhedü enne Muhammede’r-resulüllah”
derse; müezzin “Hayya ala's-salat” dediğinde, o da “La havle ve lâ kuvvete illa
billah” derse; müezzin “Hayya ala'l-felâh” dediğinde, o da “La havle ve lâ
kuvvete illa billah” derse; müezzin “Allahu ekber, Allahu ekber” dediğinde, o
da “Allahu ekber, Allahu ekber” derse; müezzin “Lâ ilâhe illallâh” dediğinde,
o da kalpten gelerek “Lâ ilâhe illallâh” derse, cennete girer.”[425]
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) müezzinin
şehadet kelimesini okuduğunu işitince, “Ben de, ben de” derdi.[426]
* Abdullah b. Ömer (r.a.) anlatıyor. Bir adam: “Ey Allah’ın
resulü! Müezzinler bizden daha fazla sevap alıyorlar!” deyince, Allah resulü
(s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sen de onların söylediği gibi söyle! Bitirdikten
sonra, iste verilirsin.”[427]
* Enes (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Ezan ile kamet arasında yapıla dua reddedilmez.”[428]
* Ümmü Seleme (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) akşam ezanı
okunurken bana şöyle söylemeyi öğretti: “Allah'ım! İşte akşam vakti geldi,
gündüz sona erdi. Bu, davetçilerinin sesidir; beni bağışla.”[429]
NAMAZA BAŞLAYINCA OKUNACAK DUA
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) namaza
başlayınca, başlangıç tekbiri ile kıraat arasında bir süre susuyordu. Ben:
“Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın resulü! Başlangıç tekbiri ile kıraat
arasındaki suskunlukta ne diyorsun?” diye sordum. Şöyle dedi: “Diyorum ki:
Allah'ım! Doğu ile batının arasını uzaklaştırdığın gibi benim ile hatalarımın
arasını da uzaklaştır. Allah’ım! Beyaz elbise kirden temizlendiği gibi beni de hatalarımdan
temizle. Allah’ım! Hatalarımı su, kar ve doluyla yıka.”[430]
* Hz. Ali (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) namaza kalktığı vakit şöyle derdi: “Şüphesiz ben, yüzümü bir hanîf olarak gökleri ve yeri yoktan
yaratan Allah'a çevirdim ve ben, müşriklerden değilim. Şüphesiz benim namazım, ibadetim,
hayatım ve ölümüm hepsi alemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun ortağı
yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim. Allah'ım! Sen
gerçek mülk
sahibisin. Senden başka ilah yoktur. Ben de Senin kulunum. Nefsime zulmettim ve
günahlarımı itiraf ettim. O halde bütün günahlarımı bağışla. Çünkü Senden
başka günahları bağışlayacak yoktur. Bana en güzel ahlak yolunu göster; çünkü
senden başka en güzel ahlak yolunu gösterecek yoktur. Kötü ahlakı benden
uzaklaştır; çünkü senden başka, kötü ahlakı benden uzaklaştıracak yoktur. Buyur
Allah’ım! Emrine amadeyim. Bütün iyilikler Senin elindedir. Senden hiçbir
kötülük gelmez. Ben Seninleyim ve Sana yöneliyorum. Sen ne büyük ve ne yücesin!
Senden bağışlanma diliyor ve yalnız Sana yöneliyorum.”[431]
“Ve
ben Müslümanların ilkiyim” ifadesi, emrolunduğu şeye boyun eğmede acele etme ve
hızlı davranma anlamındadır. “De ki: Eğer Rahmân'ın bir çocuğu
olsaydı, elbette ben (ona) kulluk edenlerin ilki olurdum!”[432]
ayeti ve Hz. Musa’nın “Ve ben, Müslümanların ilkiyim” sözü aynı şekilde bu
anlamdadır.
Tahaviyye şarihi
der ki: Şer (kötülük), hiçbir şekilde Allah’a nispet edilemez. Çünkü Yüce
Allah, mutlak manada şerri yaratmaz. O’nun yarattığı her şeyde mutlaka bir
hikmet vardır ve bu hikmet itibariyle her şey hayırdır. Ancak Allah’ın
yarattığı bazı şeylerde, bazı insanlar için şer olabilir. Fakat bu, cüzi ve
izafi bir şerdir. Allah, tamamıyla şer olan veya mutlak şerden münezzehtir. O’ndan
gelmeyen şer, işte budur.[433]
* Abdullah b. Abbas (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) geceleyin
teheccüt namazına kalktığında şöyle derdi: “Allah’ım! Hamd sana aittir; Sen,
göklerin ve yerin nurusun. Sana hamd olsun; Sen, göklerin ve yerin kayyumusun.
Sana hamd olsun; Sen, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbisin. Sen
Haksın, vaadin haktır, sözün haktır, seninle buluşmak haktır, cennet haktır, cehennem
haktır, kıyamet haktır. Allah’ım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana
dayandım, sana yöneldim, senin için mücadele ettim ve seni gerçek hakim bildim.
O halde yaptıklarımı ve yapmadıklarımı, açıktan ve gizliden yaptıklarımı
affet. Sen benim ilahımsın, senden başka ilah yoktur.”[434]
Farz namazlarda,
iftitah (başlangıç) tekbirinden sonra bu duayı okumak caizdir.
* Enes b. Malik
(r.a.) anlatıyor. Bir adam, nefes nefese gelerek safa girdi ve: “Allah’a çokça,
güzelce ve bereketli olarak hamd olsun” dedi. Allah resulü (s.a.v.) namazı bitirdikten
sonra: “Hanginiz o kelimeleri söyledi?” diye sordu. İnsanlar, korku ile
susunca, Allah resulü: “Hanginiz o kelimeleri söyledi? Onları söyleyen, fena
bir şey söylemedi” deyince, adam: “Nefes nefese gelince, ben söyledim” dedi.
Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ben, on iki meleğin onları
kapıp (Allah’ın huzuruna) yükseltmek için koştuklarını gördüm.”[435]
* Cübeyr b.
Mut’im (r.a.) anlatıyor. Allah resulünü (s.a.v.) bir namazı kılarken gördüm.
Şöyle diyordu: “Allahu ekber kebira, Allahu ekber kebira, Allahu ekber kebira;
elhamdülillahi kesira, elhamdülillahi kesira, elhamdülillahi kesira;
subhanallahi bükreten ve esila, subhanallahi bükreten ve esila, subhanallahi
bükreten ve esila; euzu billahi mineşşeytani, min nafhihi ve nefsihi ve
hemzihi.”
Anlamı: Büyük olan Allah en yücedir
(üç defa). Allah’a çokça hamd olsun (üç defa). Sabah ve akşam Allah daima en
yücedir (üç defa). Şeytandan, onun üflemesinden, kibrinden ve deliliğinden
Allah’a sığınırım.”[436]
* İbn Ömer (r.a.) anlatıyor.
Biz, Allah resulü ile birlikte namaz kılarken, cemaatten bir adam: “Allahu ekber kebira, velhamdülillahi kesira ve subhanallahi
bükreten ve esila” dedi. Namazdan sonra Allah resulü (s.a.v.): “Şu şu kelimeyi
kim söyledi?” diye sordu. Cemaatten bir adam: “Ben, ey Allah’ın resulü!”
deyince, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Bu kelimelere şaştım! Onlara göklerin
kapısı açıldı.”[437]
İbn Ömer der ki: “Allah
resulünün böyle söylediğini işittikten sonra, bu kelimeleri hiç terk etmedim.”
* Hz. Ömer’den (r.a.) rivayet
edilmiştir. Allah resulü (s.a.v.) namazda (iftitah tekbirinden sonra) şu duayı okurdu:
“Subhâneke allahümme ve bihamdike ve tebareke's-müke ve teala
ceddüke ve lâ ilâhe gayruke” (Allah'ım! Seni tesbih ederim, sana hamd olsun. İsmin
pek yüce, azametin pek büyüktür. Senden başka ilah yoktur).[438]
GECE NAMAZINA HANGİ DUA İLE BAŞLANACAĞI
* Ebû Seleme b. Abdurrahman b. Avf (r.a.) anlatıyor. Müminlerin
annesi Hz. Aişe’ye: “Allah resulü (s.a.v.) gece kalktığı vakit namaza hangi dua
ile başlardı?” diye sordum. Şöyle dedi: “Allah resulü (s.a.v.) gece kalktığı
vakit namaza şu dua ile başlardı: “Ey Cebrail, Mikail ve İsrafil’in Rabbi olan
Allah'ım! Gökleri ve yeri yaratan, görünen ve görünmeyen her şeyi bilen
Allah'ım! İhtilafa düştükleri konularda kullarının arasında sen hüküm verirsin.
Onların ihtilaf ettikleri hak konuda kendi izninle bana doğruyu göster; çünkü
sen, dilediğine dosdoğru yolu gösterirsin.”[439]
Farz namazlarda, iftitah tekbirinden sonra sübhaneke duası yerine
bu duayı okumak da caizdir.
* Asım b. Humeyd (r.a.) anlatıyor. Hz. Aişe’ye: “Allah resulü
(s.a.v.) gece namazına hangi dua ile başlardı?” diye sordum. Bana şöyle dedi:
“Senden önce kimsenin sormadığı bir soru sordun. Allah resulü (s.a.v.) gece
kalktığında, on defa Allahu ekber, on defa elhamdulillah, on defa sübhanallah,
on defa lâ ilâhe illallâh ve on defa estağfirullah der, sonra da: “Allah'ım!
Beni bağışla, bana doğruyu göster, beni rızıklandır ve bana esenlik ver” derdi.
Ardından kıyamet gününde makamının dar olmasından Allah’a sığınırdı.[440]
İSTİFTAH (BAŞLAMA) DUASININ HÜKMÜ
Alimlerin büyük çoğunluğu, istiftah duasını (sübhaneke vb. namaza
başlama dualarını) okumanın müstehab olduğu görüşündedir.
İmam Nevevî der ki: İmam ve imama uyan, erkek, kadın ve çocuk, misafir,
oturarak veya yan yatarak, farz veya nafile namaz kılan herkese, iftitah
tekbirinden sonra istiftah duasını okumak müstehaptır. Bir kimse yanılarak veya
kasten bu duayı okumaz ve euzü besmeleye başlarsa, okuma yeri kaçmış
olacağından ona geri dönmez. Diğer rekatlarda okuyarak onu tedarik etmez.”[441]
RÜKU VE SECDEDE OKUNACAK DUALAR
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) rüku ve
secdesinde, “Allah'ım! Seni tesbih ederim; Rabbimiz! Sana hamd olsun; Allah'ım!
Beni bağışla!” duasını çokça okurdu. Bu duayı okumakla, “O halde Rabbine hamd ederek O'nu
tesbih et ve O'ndan mağfiret dile”[442] emrine uyuyordu.[443]
Müslim’in rivayeti şöyledir: en-Nasr suresi kendisine indikten
sonra, Allah resulünün kıldığı her namazda mutlaka: “Rabbim! Seni tesbih
ederim, sana hamd olsun; Allah'ım! Beni bağışla!” duasını okuduğunu gördüm.
* Huzeyfe (r.a.) anlatıyor. Bir gece Hz. Peygamberle birlikte
namaz kıldım. el-Bakara suresini okumaya başladı. Ben kendi kendime: “Yüzüncü
ayette rükuya gider” dedim. Onu geçince, ben: “Onunla bir rekatı kılacak” dedim.
Onu da geçince, ben: “Rükuya gidecek” dedim. Ama o devam etti, Âl-i İmran suresine
başladı; onu bitirdikten sonra en-Nisâ suresini okudu. Okuyuşu sakin ve
yavaştı. İçinde tesbih olan bir ayet okuduğunda, durup tesbih ediyor; istek ve
dua geçen bir ayet olduğunda, dua ediyor; sığınma geçen bir ayet olduğunda,
Allah’a sığınıyordu. Sonra rükuya vardı ve: “Sübhane Rabbiyel azim” (Azamet
sahibi Rabbimi tesbih ederim) dedi. Rükuu, kıyamı gibi uzundu. Sonra,
“Semiallahu li men hamideh” (Allah, kendisine hamd edeni işitti) deyip rükudan
kalktı ve doğruldu. Rükudaki kadar uzun süre ayakta durdu. Sonra secdeye vardı,
secdede “Sübhane rabbiyel alâ” (Üstün olan Rabbimi tesbih ederim) dedi. Secdesi
de kıyamı kadar uzundu.”[444]
* Hz. Ali (r.a.) uzun bir hadiste anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.)
rükuya varınca şöyle derdi: “Allah’ım! Senin için eğildim. Sana inandım ve Sana teslim oldum.
Kulaklarım, gözlerim, etim, kemiklerim ve sinirlerim yalnız sana boyun eğdi”.
Secdeye vardığında ise şöyle derdi: “Allah’ım! Senin için secde ettim, Sana
inandım, Sana teslim oldum. Yüzüm, kendisini yaratan ve şekil verene, kendi güç
ve kudreti ile ona işitme ve görme duyusu verene secde etti. Yaratanların en
güzeli olan Allah, ne yücedir.”[445]
* Ukbe b. Amir (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) “Öyleyse ulu Rabbinin adını tesbih et”[446]
ayeti inince: “Bunu rükuunuzda söyleyin!” buyurdu; “Yüce Rabbinin adını
tesbih (ve takdis) et”[447]
ayeti inince: “Bunu da secdenizde söyleyin!” buyurdu.[448]
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) rükuunda ve secdesinde şöyle derdi: “Allah, Sübbûh ve kuddûs’tür;
meleklerin ve Ruh’un Rabbidir.”[449]
Nevevî der ki: Sübbûh, her
türlü eksiklikten, ortaklıktan ve ilahlığa yakışmayan her şeyden uzak olan; Kuddûs
ise, yaratıcıya yakışmayan her şeyden temiz ve yüce olan demektir.
el-Herevî, Kuddûs’ün ‘Mübarek’
anlamında olduğu söylenmiştir der.
Kadı Iyad der ki: Sübbûh, “Tesbih
ederim, anarım, yüceltirim, ibadet ederim” şeklinde açıklanmıştır. Ruh ise, büyük
melek veya Cebrail (a.s.) veya bizim melekleri görmediğimiz gibi meleklerin
görmediği yalnız Allah’ın bildiği varlıklar olduğu şeklinde açıklanmıştır.
Doğrusunu Allah bilir.
* Avf b. Malik el-Eşca’î
(r.a.) anlatıyor. Bir gece Hz. Peygamberle birlikte kalktım. Allah resulü
(s.a.v.) kıyamda el-Bakara suresini okudu. Bir rahmet ayeti geçtiğinde, mutlaka
durur ve Allah’tan merhamet isterdi. Bir azap ayeti geçtiğinde, mutlaka durur
ve ondan Allah’a sığınırdı. Sonra rükuya vardı, rükuu kıyamı kadardı. Rükuunda:
“Yücelik, ululuk, güç ve saltanat sahibi olan Allah’ı tesbih ederim” diyordu. Sonra
secdeye vardı, secdesi kıyamı kadar uzundu. Secdede, rükuda söylediğini söyledi.
Sonra kalktı ve Âl-i İmran suresini okumaya başladı. Sonra sure sure okumaya
devam etti.”[450]
Namaz kılana, rükuda
söylemesi vacip olan “Sübhane Rabbiyel azim”i bir defa
söylemektir. Vacip olan budur; birden fazla söylemek ise sünnettir. Sahih
hadislerde Allah resulünün bunu üç defa tekrar ettiği rivayet edilmiştir.
el-Harkî der ki: Üç defa “Sübhane Rabbiyel azim” der. Evla olanın en aşağısı budur. Bunu bir
defa söylese, bu da yeterlidir. İbn Kudâme ise şöyle der: Sadece bir defa “Sübhane Rabbiyel azim” derse, bu yeterlidir. Çünkü Allah resulü
(s.a.v.) Ukbe hadisinde, sadece tesbih etmeyi emretmiş, yeterli olan en az
sayıyı zikretmemiştir.[451]
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Bir gece Allah resulünü (s.a.v.)
yatakta bulamayınca, hemen onu aradım. Ellerim onun ayaklarının altına değdi.
Ayakları dikili halde ve secdedeydi. Şöyle diyordu: “Allah'ım! Senin gazabından
rızana ve cezalandırmandan affına sığınırım. Senden yine sana sığınırım. Senin
kendi nefsini övdüğün gibi ben seni övemem.”[452]
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) secdede
şöyle söylerdi: “Allah'ım! Benim büyük ve küçük, önceki ve sonraki, açık ve
gizli bütün günahlarımı bağışla!”.[453]
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Bir gece Allah resulünü kaybettim. Bazı
eşlerinin yanına gittiğini düşünerek onu aramaya başladım, sonra yerime
döndüm. Baktım ki, rükuda veya secdede şöyle diyor: “Allah'ım! Seni hamdinle
tesbih ediyorum.” Bunun üzerine: “Anam babam sana feda olsun; ben bir halde[454] sen başka bir haldesin”
dedim.[455]
TİLAVET SECDESİNDE[456]
OKUNACAK DUA
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) geceleyin
tilavet secdesi yaptığında şöyle derdi: “Yüzüm, kendisini yaratan ve şekil verene, kendi güç
ve kudreti ile ona işitme ve görme duyusu verene secde etti.”[457]
Hakim’in rivayetinde şu ziyade vardır: Yaratanların en güzeli olan
Allah, ne yücedir.”
* İbn Abbas (r.a.) anlatıyor. Bir adam Allah resulünün yanına
gelerek şöyle dedi: “Ey Allah’ın resulü! Bu gece rüyamda bir ağacın arkasında
namaz kıldığımı gördüm. Ben, secdeye varınca ağaç da secdeye vardı. Ağacın secdede
şöyle söylediğini işittim: “Allah'ım! Onunla bana kendi katında bir sevap yaz
ve benden bir günahı sil. Onu kendi katında bana bir azık yap ve kulun
Davud’dan kabul ettiğin gibi onu benden kabul et.”[458]
RÜKUDAN KALKINCA VE DOĞRULUNCA
OKUNACAK DUALAR
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “İmam ‘Semiallahu limen hamideh’ (Allah, kendisine hamd eden kulunu
işitti) deyince, siz de ‘Allahümme Rabbena lekel hamd’ (Ey Rabbimiz olan Allah'ım!
Sana hamd olsun) deyin. Çünkü kimin sözü meleklerin sözüne muvafık olursa,
geçmiş günahları affolunur.”[459]
Buhâri ve Müslim’in bir başka rivayeti, “Rabbena ve lekel hamd”
şeklindedir. Buhâri’nin bir diğer rivayeti ise: “Allahümme Rabbena ve lekel
hamd” şeklindedir.
Not: Bazı alimler, “İmama uyan kimse, imamın
“Semiallahu limen hamideh” sözünü tekrarlamaz” demişlerdir. Bu görüşlerine,
Allah resulünün “İmam, kendisine uyulmak içindir” hadisini ve “İmam
‘Semiallahu limen hamideh’ deyince, siz de ‘Rabbena lekel hamd’ deyin” hadisini
delil göstererek şöyle söylemişlerdir: Allah resulü (s.a.v.) bu hadiste, imama
uyanlara ‘Semiallahu limen hamideh’ demeyi emretmiyor. Aksine onlara sadece ‘Rabbena
lekel hamd’ demeyi emrediyor.
Ancak bu istidlalin iyi incelenmesi gerekir. Çünkü bu hadis, imam
ve imama uyanın burada ne söyleyeceğini açıklama siyakında gelmemiş; imama
uyanın hamd etmesinin, imamın ‘Semiallahu limen hamideh’ sözünden sonra olacağını
açıklama siyakında gelmiştir.
Ayrıca bu hadis, imamın da cemaatin ‘Rabbena lekel hamd’ sözüne
katılmayacağına delil gösterilmiştir. Çünkü Allah resulü (s.a.v.) “Siz de
‘Rabbena lekel hamd’ deyin” ifadesindeki hitabını, sadece imama uyanlarla
sınırlamıştır.
Bu istidlalin de iyi incelenmesi gerekir. Çünkü Allah resulünün
kendisi imamdı ve ikisini birlikte söylüyordu.
Hafız İbn Hacer der ki: Bu hadis, imamın ‘Rabbena lekel hamd’;
imama uyanın ise ‘Semiallahu limen hamideh’ demeyeceğine delil gösterilmiştir.
Bu, İmam Malik ve Ebû Hanife’nin görüşüdür. Fakat bu istidlalin iyi tetkik
edilmesi gerekmektedir. Çünkü bu hadiste, olumsuzluğa delalet eden bir durum
yoktur. Çünkü hadis, imama uyanın ‘Rabbena lekel hamd’ sözünün imamın
‘Semiallahu limen hamideh’ demesinden sonra olacağını belirtmektedir. Gerçekte
yapılan da böyledir. Çünkü imam, rükudan kalkarken ‘Semiallahu…’ demekte, imama
uyan ise rükudan tam olarak doğrulduktan sonra ‘Rabbena…’ demektedir.
Dolayısıyla imama uyanın sözü, hadiste belirtildiği gibi imamın sözünden sonra
gelmektedir. Bu konu, el-Fatiha suresinden sonra imama ‘Amin’ deme konusuna
benzer. Allah resulü (s.a.v.) bir hadislerinde: “İmam ‘Vele’d-dâllîn’ deyince,
siz de ‘Amin’ deyin” buyurmuştur. Bu hadis, imamın ‘Vele’d-dâllîn’ dedikten sonra
kendisinin ‘Amin’ demeyeceğine delalet etmez. Çünkü hadiste, imamın ‘Amin’
demeyeceğine delalet eden bir durum yoktur. Tıpkı bunun gibi, söz konusu hadiste
de imamın ‘Rabbena…’ demeyeceğine delalet eden bir durum yoktur. İmamın ‘Amin’
veya ‘Rabbena…’ deyip demeyeceği, başka sahih delillerden açık bir şekilde
çıkarılmıştır. Mesela bir hadis-i şerifte, Allah resulünün ‘Semiallahu…’
dedikten sonra ‘Rabbena…’ dediği ve ikisini bir arada söylediği rivayet edilmiştir.
İmamın ‘Rabbena…’, imama uyanın ise ‘Semiallahu…’ demeyeceği
görüşünde olanların, anlam olarak ileri sürdükleri bir başka delil şudur:
‘Semiallahu…’ sözü, hamd etmeyi isteme anlamı taşır; dolayısıyla imamın haline
daha uygundur. İmama uyana da ‘Rabbena…’ sözüyle bu isteğe cevap vermek
yakışır. Müslim ve başkalarının Ebû Musa el-Eş’arî’den rivayet ettikleri “İmam
‘Semiallahu limen hamideh’ deyince, siz de ‘Rabbena ve lekel hamd’ deyin; Allah
sizi dinler (işitir)” hadisi, bu anlamı pekiştirmektedir.
Bu delile şöyle cevap verilebilir: Zikrettiğiniz bu delilde,
imamın ‘Rabbena…’ demeyeceğine delalet eden bir durum yoktur. Çünkü imamın,
isteyen ve aynı zamanda cevap veren olmasına mani olan bir durum yoktur. Bu,
yukarda zikrettiğimiz ‘Amin’ meselesine benzer. İmamın talep eden, imama
uyanın ‘Amin’ diyen olması, imamın ‘Amin’ demesine mani değildir.
Sonuç olarak, imam her ikisini bir arada söyleyebilir. İmam Şafii,
İmam Ahmed, Ebû Yusuf, Muhammed ve alimlerin çoğunluğu bu görüştedir. Sahih
hadisler bu görüşe şahitlik etmektedir. İmam Şafii, bu görüşe şunu da eklemiştir:
“İmama uyan da, aynı şekilde ikisini bir arada söyleyebilir.”[460]
Derim ki: Tercih edilen görüş budur.
İmam Nevevî der ki: Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Benim namaz kıldığımı gördüğünüz gibi namaz kılın”. İmam Şafii ve arkadaşları
der ki: “İmam, imama uyan veya yalnız başına namaz kılan kimse, namazdaki bu
duaları bir arada okuması müstehaptır. Yani ‘Semiallahu…’ ve ‘Rabbena…’yı bir
arada söylemesi müstehaptır. Bizim mezhebimizde bu konuda herhangi bir ihtilaf
yoktur. Atâ, Ebû Bürde, Muhammed b. Sirîn, ishak ve Dâvud, bu görüştedir. Nitekim
Sahih-i Buhâri’de, Malik b. el-Huveyris’ten rivayet edilen bir hadiste Allah
resulü (s.a.v.): “Benim namaz kıldığımı gördüğünüz gibi namaz kılın”
buyurmuştur. Bu hadis, namaz kılan herkesin ‘Semiallahu…’ ve ‘Rabbena…’yı bir
arada söylemesi gerektiğini belirtmektedir.
Bu sözler, söylemesi imama müstehab olan zikirlerdendir.
Dolayısıyla, rüku ve secdedeki tesbihler gibi imama uyanların da bu sözleri
söylemeleri müstehaptır. Sonra namazda bir anın bile zikirsiz geçmemesi
gerekir. İmama uyanın rükudan kalkarken veya doğrulduktan sonra bu zikirleri
okumaması halinde, bu haller zikirsiz geçecektir. Bu da namazın amacına
aykırıdır.
Onların delil olarak getirdikleri, Hz. Peygamberin (s.a.v.) “İmam
‘Semiallahu limen hamideh’ deyince, siz de ‘Rabbena ve lekel hamd’ deyin”
hadisine, arkadaşlarımız şöyle cevap vermişlerdir: “Hz. Peygamberin ‘Rabbena ve
lekel hamd’ deyin” sözünün anlamı, onu ‘Semiallahu limen hamideh’ sözü ile
birlikte zikretmesinde saklıdır. Allah resulünün özellikle ve sadece “Rabbena
lekel hamd deyin” demesinin nedeni, açık bir şekilde okuduğu için onlar Allah
resulünün ‘Semiallahu…’ sözünü işitiyor ve biliyorlardı. Zaten bu sözü açık
söylemek sünnettir. Oysa Allah resulü (s.a.v.) ‘Rabbena lekel hamd’ sözünü
gizli okuduğu için bu sözü işitmiyorlardı. Bu yüzden Hz. Peygamber onlara:
“Rabbena lekel hamd deyin” buyurmuştur. Onlar da Hz. Peygamberin “Benim namaz
kıldığımı gördüğünüz gibi namaz kılın” hadisini ve ona mutlak manada uyma
kaidesini bildikleri için, herhangi bir emre gerek duymadan ‘Semiallahu…’
sözünde Allah resulüne muvafakat ediyorlardı. Oysa ‘Rabbena…’ sözünü bilmiyorlardı.
Bu yüzden onu söylemekle emrolundular.[461]
* Rifâ’a b. ez-Züraki (r.a.) anlatıyor. Bir gün Allah resulünün
arkasında namaz kılıyorduk. Başını rükudan kaldırınca: “Semiallahu limen
hamideh” dedi. Arkasında duran bir adam: “Rabbena ve lekel hamdu hamden kesiren
tayyiben mübareken fih” (Rabbimiz! Sana hamdolsun. Sana çokça, güzelce ve
bereketli olarak hamdolsun) dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) namazı bitirdikten
sonra: “Konuşan kimdi?” diye sordu. Adam: “Benim!” dedi. Bunun üzerine Allah
resulü (s.a.v.): “Hangisi önce yazacak diye otuz kusur meleğin koşuştuğunu
gördüm” dedi.[462]
* Abdullah b. Ebi Evfâ (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle derdi:
“Allah’ım! Gökler dolusunca, yer dolusunca ve bunlardan başka dilediğin şeyler
dolusunca sana hamd olsun. Allah’ım! Beni, kar, dolu ve soğuk su ile temizle.
Allah’ım! Beyaz elbise kirden temizlendiği gibi beni de hata ve günahlardan
temizle!”[463]
* Ebû Saîd
el-Hudrî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) başını rükudan kaldırınca
şöyle derdi: “Rabbimiz! Gökler dolusunca, yer dolusunca ve bunlardan başka dilediğin
şeyler dolusunca sana hamd olsun. Mutlak üstünlük ve övgü ehli sensin. Kulun
söylediği hak söz şudur: Hepimiz senin kulunuz. Allah'ım! Senin verdiğine mani
olacak, vermediğini de verecek yoktur. Varlıklı kimsenin sahip olduğu şeyler, Senin katında
bir yarar sağlamaz. Her varlık, Sendendir.”[464]
Kendi istek ve
arzusuna göre konuşmayan Hz. Peygamber (s.a.v.), “Kulun söylediği hak söz
şudur: Hepimiz senin kulunuz…” ifadesi ile kulun söylediği gerçek ve en doğru
sözün bu olduğunu haber vermektedir. Hepimiz Allah’ın kulu olduğumuz için bu
sözü iyi korumaya ve onu ihmal etmemeye çalışmamız gerekir. Kulun söylediği en
doğru söz budur; çünkü bu söz, her işi Allah’a havale etme, O’na boyun eğme,
O’nun birliğini ve Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi olmadığını kabul etme
anlamı içermektedir. Bu söz aynı zamanda, dünyaya önem vermeyip salih amellere
yönelmeye teşvik etmektedir.
“Varlıklı kimsenin sahip olduğu şeyler” ifadesi, kişinin
bu dünyadaki nasibini, zenginlik, saygınlık ve iktidarını kapsar. Yani kişinin
bu dünyada sahip olduğu mal, evlat, saygınlık ve iktidar her ne varsa, bunlar
Allah katında ona herhangi bir yarar sağlamaz ve onu kurtarmaz. Ona yarar
sağlayacak ve azaptan kurtaracak tek şey, işlediği iyilikler ve salih amellerdir.
Yüce Allah bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Servet ve oğullar, dünya
hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça
daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha layıktır.”[465]
İKİ SECDE ARASINDA OKUNACAK
DUA
* İbn Abbas (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) iki secde
arasında şöyle derdi: “Allah'ım! Beni bağışla, bana merhamet et, bana esenlik
ver, beni doğru yola ilet ve beni rızıklandır.”[466]
* Huzeyfe b. el-Yeman (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) iki
secde arasında şöyle söylerdi: “Rabbim! Beni bağışla!; Rabbim! Beni bağışla!”[467]
TAHİYYAT DUALARI
* Abdullah b. Mes’ud (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.)
elimden tuttu ve bana Kur'an’dan bir süre öğretir gibi tahiyyat duasını şöyle
öğretti:
“et-Tahiyyâtu
lillâhi ve’s-salavâtu ve't-tayyibâtu, es-selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyu ve
rahmetullâhi ve berekâtuhu, es-selâmu aleynâ ve alâ ibâdillâhi's-sâlihîn. eşhedü
en lâ ilâhe illallâhu ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhu.”
“Bütün selamlar, dualar ve
güzellikler Allah'a mahsustur. Ey Peygamber! Sana selam olsun, Allah'ın rahmet
ve bereketi senin üzerine olsun. Selam ve esenlik bize ve Allah'ın salih kullarının
üzerine de olsun. Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka bir ilâh yoktur. O,
birdir ve ortağı yoktur. Ve yine şahitlik ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve resulüdür."[468]
Tirmizî der ki: Tahiyyat
duası olarak Hz. Peygamberden rivayet edilen en sahih hadis budur. Bu yüzden
Hz. Peygamberin sahabeleri ve onlardan sonra gelen tabiinler arasında tahiyyat
duası olarak en çok bu dua okunmuştur. Süfyan-ı Sevri, İbn Mübarek, Ahmed ve
İshak’ın görüşü budur.
* İbn Abbas (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) Kur'an’dan bir sure öğretir gibi bize tahiyyat duasını
şöyle öğretirdi:
“et-Tahiyyâtu
el-mübârekâtü es-salavâtu et-tayyibâtu lillâhi, es-selâmu aleyke
eyyühe’n-nebiyyu ve rahmetullâhi ve berekâtuhu, es-selâmu aleynâ ve alâ ibâdillâhi's-sâlihîn.
Eşhedü en lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike lehu ve eşhedü enne Muhammeden abduhu
ve resuluhu.”
“Bereketli selamlar, bütün
dualar ve güzellikler Allah’a aittir. Ey Peygamber! Sana selam olsun… vd.”[469]
İmam Nevevî der ki: Bu
selamlar ve sonrakiler yalnız Yüce Allah içindir. Gerçek selam ve dualar,
Allah’tan başkası için geçerli değildir.
* İbn Ömer (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) teşehhütte şöyle dedi[470]:
“et-Tahiyyâtu lillâhi
ve’s-salavâtu ve't-tayyibâtu, es-selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyu ve rahmetullâhi
ve berekâtuhu, es-selâmu aleynâ ve alâ ibâdillâhi's-sâlihîn. Eşhedü en lâ
ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike lehu ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhu.”
Bu tahiyyat duasında “Ve berekatühü”
(Ve bereketi) ve “Vahdehu la şerike lehu” (O, tektir ve ortağı yoktur) ziyadesi
vardır.
İbn Ömer’in ilave ettiği bu
iki ziyadeyi, Hz. Peygamberin tahiyyat duasında okuduğu sabittir. İbn Ömer, bu
ziyadeleri kendi kendine duaya koymamıştır. O, böyle bir şey yapmaktan tamamen
uzaktır. O, bu ziyadeleri Hz. Peygamberden rivayet eden kendinden başka
sahabelerden de almış; onları, Hz. Peygamberden işittiği bu tahiyyat duasına
eklemiştir.
* Ebû Musa el-Eş’arî (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Biriniz namazda oturduğunda
ilk sözü şu olsun[471]:
“et-Tahiyyâtu
et-tayyibâtu es-salavâtu lillâhi, es-selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyu ve
rahmetullâhi ve berekâtuhu, es-selâmu aleynâ ve alâ ibâdillâhi's-sâlihîn.
Eşhedü en lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike lehu ve eşhedü enne Muhammeden
abduhu ve resuluhu.”
* Hz. Ömer (r.a.) minber
üzerinden insanlara tahiyyat duasını öğretir ve şöyle derdi: “Deyiniz ki:
“et-Tahiyyâtu
lillâhi, ez-zâkiyâtu lillâhi, et-tayyibâtu lillahi, es-Selâmu aleyke
eyyühe’n-nebiyyu…vd.”
Duanın gerisi İbn Mes’ud’un
tahiyyat duasındaki gibidir.[472]
Bu hadis, her ne kadar mevkuf
olsa da merfu hükmündedir. Bu rivayet için “Bu, onun kendi görüşüdür” denilemez.
Eğer bu onun kendi görüşü olsaydı, İbn Abdülberr’in söylediği gibi bu zikir
sözü başka zikir sözlerinden daha evla olmazdı.
* Kasım b. Muhammed
anlatıyor. Hz. Aişe (r.a.) eliyle işaret ederek bize tahiyyat duasını öğretiyor
ve şöyle diyordu:
“et-Tahiyyâtu, et-tayyibâtu
es-salavâtu, ez-zâkiyâtu lillâhi, es-Selâmu ala’n-nebi… vd.”
Duanın gerisi İbn Mes’ud’un
tahiyyat duasındaki gibidir.[473]
Hz. Aişe’nin (r.a.) ‘es-Selâmu
ala’n-nebi’ sözü, Allah resulünün (s.a.v.) vefatından sonradır. Nitekim
Sahih-i Buhâri’de, İbn Mes’ud’un tahiyyat duasından sonra şu ziyade vardır: “O
(s.a.v.) aramızda iken biz ‘es-Selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyu’ diyorduk. Ama
vefat edince ‘es-Selâmu ala’n-nebi’ demeye başladık.”
Hafız İbn Hacer der ki: “Bu
ziyadenin zahirinden, sahabelerin, Allah resulü (s.a.v.) hayatta iken
‘es-Selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyu’ dedikleri; vefat edince de bunu terk edip
‘es-Selâmu ala’n-nebi’ dedikleri anlaşılmaktadır.[474]
İbn Hacer, başka bir yerde
İbn Mes’ud’un tahiyyat duasını açıklarken şöyle der: “İbn Mes’ud hadisinin
bazı rivayetlerinde, Allah resulü hayatta iken söylenen ‘es-Selâmu aleyke’
ifadesinin, onun vefatından sonra ’es-Selâmu ala’n-nebi’ şeklinde değiştiği
belirtilmektedir. Bu rivayetlerden biri de, Sahih-i Buhâri’de Ebû Ma’mer tarikiyle
İbn Mes’ud’dan rivayet edilen teşehhüt hadisinden sonra gelen şu ifadedir: “O
(s.a.v.) aramızda iken biz ‘es-Selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyu’ diyorduk. Ama
vefat edince ‘es-Selâmu ala’n-nebi’ demeye başladık.”
Ayrıca Ebû Avâne, Sahih’inde;
es-Serrac, el-Cevzakî, Ebû Nuaym el-Isfahânî ve Beyhakî, çeşitli tariklerle
Buhâri’nin hocası Ebû Nuaym’a dayandırarak buna benzer rivayetler
zikretmişlerdir. Yine Ebubekir b. Ebi Şeybe de benzer bir rivayeti Ebû
Nuaym’dan rivayet etmiştir. es-Subkî, Şerhü’l-Minhac’ta, sadece Ebû Avâne
rivayetini zikrettikten sonra şöyle der: “Şayet sahabeden yapılan bu rivayet
sahih ise, bu, Allah resulünün vefatından sonra ‘es-Selâmu aleyke…’ demenin
vacip olmadığına; bunun yerine ‘es-Selâmu ala’n-nebi’ denileceğine delalet
eder.”
Derim ki (İbn Hacer): “Hiç
kuşkusuz bu rivayet, sahihtir. Çünkü onun sahih olduğuna delalet eden güçlü deliller
buldum. Abdurrezzak, İbn Cüreyc’ten, o da Atâ’dan rivayet ederek şöyle haber
vermiştir: “Sahabeler, Hz. Peygamber hayatta iken ‘es-Selâmu aleyke
eyyühe’n-nebiyyu’ diyorlardı. O, vefat edince ‘es-Selâmu ala’n-nebi’ dediler.”
Bu rivayetin isnadı, sahihtir. Saîd b. Mansur’un, Ebû Ubeyde b. Abdullah b.
Mes’ud’un, babasından rivayet ettiği “Allah resulü (s.a.v.) bize teşehhüt
(tahiyyat) duasını öğretti…” hadisi için İbn Abbas: “Biz Allah resulü (s.a.v.)
hayatta iken ‘es-Selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyu’ diyorduk” demiş; İbn Mes’ud
ise: “Biz böyle öğrendik ve böyle öğretiyoruz” demiştir. İbn Abbas’ın bu sözü
araştırıp inceleyerek söylediği, İbn Mes’ud’un ise herhangi bir araştırmaya
gerek duymadan söylediği açıktır. Fakat Ebû Ma’mer’in (yani Buhâri’nin)
rivayeti daha sahihtir. Çünkü Ebû Ubeyde, babasından hadis dinlememiştir. Bu
nedenle, kendisine isnad edilen bu rivayet zayıftır.[475]
el-Albanî der ki: Hafız İbn
Hacer’in bu sözünü, el-Kastalanî, ez-Zerkanî ve başka muhakkik alimler de nakletmişlerdir.
Bu alimler İbn Hacer’in bu görüşünü kabul ederek herhangi bir eleştirel yorumda
bulunmamışlardır. Dolayısıyla İbn Mes’ud’un “es-Selâmu ala’n-nebi dedik” sözü, mutlaka
Hz. Peygamberin tevkifiyle (belirlemesiyle) olmuştur.[476]
Ancak Şeyh İbn Useymin,
el-Albanî’nin bu görüşüne karşı çıkar ve İbn Mes’ud’un bu sözünün onun bir içtihadı
olduğunu söyler. İbn Useymin görüşünü şöyle dile getirir: Sahih-i Buhâri’de İbn
Mes’ud’dan rivayet edilen ve Hz. Peygamberin vefatından sonra ‘es-Selâmu
ala’n-nebi ve rahmetullahi ve berekatuhu’ dediklerini belirten rivayet, onun
kendi içtihadıdır. Ondan daha bilgili olan Hz. Ömer (r.a.) onun bu içtihadına
muhalefet etmiş; Allah resulünün minberi üzerinde insanlara hitap ederken
teşehhütte: “es-Selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyu ve rahmetullahi ve berekatuhu”
demiştir. İmam Malik bu rivayeti Muvattâ’da en sağlam senedle rivayet etmiştir.
Sonra Hz. Ömer bunu büyük bir sahabe topluluğu önünde söylemiş, onlar da bunu
kabul etmişlerdir. Allah resulü (s.a.v.) ümmetine bir şey öğretirken, onu en
iyi şekilde öğretirdi. Hatta İbn Mes’ud’a öğretirken, sözü daha iyi hatırlaması
için elini avucuna alıp öğretmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu duayı sahabelere
Kur'an’dan bir sure öğretir gibi öğretmiştir. Çünkü herkes gibi o da bir gün
vefat edeceğini biliyordu. Yüce Allah bu gerçeği şöyle haber veriyor: “Muhakkak
sen de öleceksin, onlar da ölecekler.”[477]
Sonra Allah resulü (s.a.v.),
benim vefatımdan sonra “es-Selâmu ala’n-nebi deyin” dememiş; aksine onlara,
Kur'an’dan bir sureyi lafzıyla öğretir gibi teşehhüt duasını öğretmiştir. Bu
yüzden, İbn Mes’ud’un içtihadıyla amel edilmez; teşehhütte ‘es-Selâmu aleyke
eyyühe’n-nebiyyu’ denilir.[478]
Sonuç olarak, bu mesele tartışma
konusu yapılmamalıdır. Doğrusunu Allah bilir.
NAMAZ KILANIN
ÇEŞİTLİ TAHİYYAT DUALARI KARŞISINDAKİ TAVRI
İmam Nevevî der ki: Şunu bil
ki, namazda bu zikredilen tahiyyat dualarından herhangi birini okumak caizdir.
İmamımız İmam Şafii ve diğer alimler böyle söylemişlerdir. İmam Şafii’ye göre
bu duaların en faziletlisi, İbn Abbas’ın tahiyyat duasıdır. Çünkü bu rivayette
‘el-Mübarekat’ sözcüğü fazladır.
Şeyh İbn Useymin der ki:
Teşehhüt (tahiyyat) duası ile ilgili pek çok hadisler rivayet edilmiştir. Tüm
bu rivayetler karşısında bizim tavrımız ne olmalıdır?
Cevap: Alimler, bu tür
rivayetler konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Ancak bunun, iki
zikir ve duayı aynı anda birlikte okuma imkanı olmadığı zaman geçerli olduğunu
bilmemiz gerekiyor. Eğer zikir ve duaları aynı anda birlikte okuma imkanı
varsa, bu durumda onları birlikte okumak daha evladır. Fakat bu da, istiftah
(Sübhaneke vb.) ve teşehhüt (tahiyyat) dualarında olduğu gibi her zikir ve
duanın yalnız başına okunacağına delalet eden bir karine olmadığında
geçerlidir. Allah resulü (s.a.v.) teşehhüt duasını İbn Mes’ud’a, İbn Abbas’a ve
diğer sahabelere öğretmiştir. Abdullah b. Mes’ud’un rivayeti Buhâri ve
Müslim’de; Abdullah b. Abbas’ın rivayeti ise Müslim’de bulunmaktadır. Buna
göre her iki rivayet de sahihtir. Aralarında sadece basit bir farklılık vardır.
Bu, her iki duanın yalnız başına okunacağına ve sünnetin bu basit farklılığı
kabul ettiğine delalet eder.
Kimi alimler bu dualardan
birini okumayı tercih etmiş; kimisi de ikisini okumayı tercih etmişlerdir. İbn
Mes’ud’un Buhâri ve Müslim’deki rivayetini tercih edenler, İbn Mes’ud’un
tahiyyat duasını seçip okumuşlardır. İkisini okumayı tercih edenler ise: “Her
iki rivayet de sahih olduğuna göre, bazen bunu bazen ötekini okurum”
demişlerdir.
Aslında bu görüş (yani
ikisini de okuma), ötekinden daha güzel ve daha evladır. Bazen biri, bazen
diğeri okunur. Şeyhülislam İbn Teymiyye de bu görüşü benimsemiştir. Bu yöntemi
izlemenin bazı faydaları da vardır. Şöyle ki:
a- Sünnete uymak. Çünkü Allah
resulü (s.a.v.) her iki şekli de sahabelere öğretmiştir. Şayet bu şekillerden biri
tercih edilse, sünnetin diğer şekliyle amel etmek terk edilmiş olur.
b- Bu yöntemi izlemek, bir
sünneti ihya etmektir. Çünkü bu sünnetle amel edilmediğinde unutulacak ve yok
olup gidecektir. Nitekim ilim talebelerinin pek çoğuna İbn Abbas’ın teşehhüt
duasının nasıl olduğunu sorsan, bunu bilmeyecektir. Çünkü onunla hiç amel
etmemiştir. Dolayısıyla onunla amel etmek, sünneti ihya etmektir.
c- Böyle yapmak (bazen
birini, bazen ötekini okumak), düşüncenin toplanıp kalbin daha hazır olmasını
sağlar. Çünkü bu durumda insan, şu duayı mı diğer duayı mı okuyayım diye bir
tercihte bulunacağından, düşüncesini toplayacak ve kalbini buna hazır hale
getirecektir. Oysa insan, zikir ve dualardan sadece birini tercih ettiğinde,
sanki bir adet ve gelenekmiş gibi herhangi bir duygu ve düşünce olmadan o
duayı okur.[479]
HZ. PEYGAMBERE SALAVAT
GETİRME ŞEKİLLERİ
Teşehhütte Hz. Peygambere
salavat getirme şekilleri hakkında çeşitli hadisler rivayet edilmiştir. Bu
şekillerden bazıları şöyledir:
Buhâri, Müslim ve Nesâi’nin
lafzı şöyledir: “Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed, kema
salleyte ala ali ibrahime inneke hamidün mecid. Allahümme barik ala Muhammedin
ve ala ali Muhammed, kema barekte ala ali ibrahime inneke hamidün mecid.”
Müslim’in bir rivayeti: “Ve
barik ala Muhammedin” şeklinde olup başında “Allahümme” yoktur.
Buhâri ve Nesâi’nin bir lafzı
da şöyledir: “Allahümme salli ala Muhammedin ve ali Muhammed, kema salleyte ala
ibrahime inneke hamidün mecid. Allahümme barik ala Muhammedin ve ali Muhammed,
kema barekte ala ali ibrahime inneke hamidün mecid.”[480]
Buhâri’nin bir rivayeti
şöyledir: “…kema salleyte ala ibrahime ve barik ala Muhammedin ve ali
Muhammedin, kema barekte ala ibrahime ve ali ibrahime”.
SON TEŞEHHÜTTEN SONRA
OKUNACAK DUALAR
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) namazda şöyle dua ederdi: “Allah'ım! Kabir azabından sana
sığınırım; Mesih Deccal’ın fitnesinden sana sığınırım; hayatın fitnesinden ve
ölümün fitnesinden sana sığınırım. Allah'ım! Günahtan ve borçtan sana
sığınırım.”
Bir kişi ona: “Borçtan ne
kadar çok sığınıyorsun?” deyince, Allah resulü (s.a.v.): “Bir kimse borçlu
olunca, konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz” buyurdu.[485]
* Hz. Ebubekir (r.a.)
anlatıyor. Allah resulüne (s.a.v.): “Bana, namazımda okuyacağım bir dua öğret!”
dedim. Allah resulü (s.a.v.) şöyle dedi: “De ki: Allah’ım! Ben gerçekten kendi
nefsime çok zulmettim. Günahları Senden başka bağışlayacak yoktur. O halde
kendi katından bir bağışlama ile beni bağışla ve bana merhamet et. Çünkü Sen,
gerçekten bağışlayan ve merhamet edensin.”[486]
* Ebû Hüreyre (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Biriniz teşehhütte bulunduğunda,
şu dört şeyden Allah’a sığınsın ve şöyle desin: Allah'ım! Cehennem azabından,
kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden ve Mesih Deccal fitnesinin
şerrinden sana sığınırım.”[487]
* Hz. Ali (r.a.), anlattığı
uzun bir hadiste şöyle diyor. Allah resulü (s.a.v.) teşehhüt ile selam
arasında okuduğu son dua şuydu: “Allah’ım! Önceki ve sonraki, gizliden ve
açıktan işlediğim günahlarımı, aşırılıklarımı ve benden daha iyi bildiğin
hatalarımı bağışla. Şüphesiz önde olan ve sonda olan Sensin. Senden başka ilah
yoktur.”[488]
* Mihcan b. el-Edra’ (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) mescide girdiğinde bir adamın, namazını
bitirmek üzere teşehhüde oturmuş olduğunu ve şöyle dua ettiğini gördü: “Ey
hiçbir benzeri olmayan, doğmayan ve doğurmayan, hiçbir şeye muhtaç olmayan,
bir ve tek olan Allah’ım! Senden günahlarımı bağışlamanı diliyorum. Şüphesiz
Sen, bağışlayan ve merhamet edensin.” Allah resulü, adamın böyle dua ettiğini
işitince üç defa “Günahları bağışlandı, günahları bağışlandı, günahları
bağışlandı” dedi.[489]
* Ebû Salih, Hz. Peygamberin
bazı sahabelerinden şöyle rivayet etmiştir. Allah resulü (s.a.v.) bir adama:
“Namazda ne diyorsun?” diye sordu. Adam: “Ben teşehhüt duasını okuduktan
sonra: “Allah'ım! Senden cenneti istiyor, cehennemden sana sığınırım” diyorum.
Ben ne senin mırıldanmalarını ne de Muaz’ın mırıldanmalarını bilmiyorum” dedi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber de: “Biz de aynı şeyler etrafında mırıldanıyoruz”
dedi.[490]
SELAMDAN SONRA OKUNACAK DUA
VE ZİKİRLER
* Muğire b. Şu’be (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) her namazdan sonra selam verdiğinde şöyle
derdi: “Allah’tan başka ilah yoktur. O tektir ve hiçbir ortağı yoktur. Mülk
O’nundur, hamd O’na aittir. O, her şeye kadirdir. Allah’ım! Senin verdiğine
mani olacak yoktur, vermediğini de verecek yoktur. Varlıklı kimsenin malı,
Senin katında hiçbir yarar sağlamaz. Her varlık, Sendendir.”[491]
Hafız İbn Hacer der ki:
Namazlardan sonra bu duayı okumak müstehaptır. Çünkü bu dua tevhid sözcüklerini
kapsamakta, bütün fiilleri, verme ve vermemeyi Allah’a nispet etmekte, O’nun
mutlak güç sahibi olduğunu ifade etmektedir.[492]
* Ebû Hüreyre (r.a.)
anlatıyor. Bazı yoksul sahabeler Hz. Peygamberin (s.a.v.) yanına gelerek şöyle
dediler: “Ey Allah’ın resulü! Varlıklı kimseler, sahip oldukları mallar sayesinde
yüksek dereceleri ve kalıcı nimetleri alıp götürdüler. Bizim namaz kıldığımız
gibi namaz kılıyor, oruç tuttuğumuz gibi oruç tutuyorlar. Mal sahibi oldukları
için bizden fazla sevap alıyorlar; çünkü bu mallarıyla haccediyor, umre yapıyor,
cihad ediyor, zekat ve sadaka veriyorlar”. Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.)
onlara şöyle dedi: “Size bir şey söyleyeyim mi? Bu şeyi yaptığınızda, sizi geçenlere
yetişirsiniz ve sizden sonra hiç kimse size yetişemez. Bu şeyin aynısını yapan
dışında, arasında bulunduğunuz herkesten daha hayırlı olursunuz. O şey, her
namazdan sonra otuz üç defa subhanallah, elhamdulillah ve Allahu ekber
demenizdir”.[493]
Hafız İbn Hacer der ki: Hadiste geçen “Otuz
üç” ifadesi, hepsinin toplamı olabilir. Bu durumda sayı üçe bölündüğünde, her
birine on bir defa düşer. Nitekim Süheyl b. Ebi Salih, bunu böyle anlamıştır.
Müslim, Süheyl’in bu görüşünü Ravh b. Kasım yoluyla rivayet etmiş; ancak onu
iyi incelememiştir. Ben de bu hadisin bütün tariklerini inceledim, ama
Bezzâr’ın rivayet ettiği ve senedi zayıf olan İbn Ömer hadisi dışında
hiçbirinde on bir rakamını görmedim. Dolayısıyla görünen o ki, otuz üç rakamı
her biri için ayrı ayrıdır. Yani her namazdan sonra otuz üç defa sübhanallah,
otuz üç defa elhamdulillah ve otuz üç defa Allahu ekber deyin.[494]
* Ebû Hüreyre (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim her namazdan sonra, otuz
üç defa sübhanallah, otuz üç defa elhamdulillah ve otuz üç defa Allahu ekber
der – ki bu, doksan dokuz eder- ve yüzüncü defada “Lâ ilâhe illallâhu vahdehu
lâ şerike leh, lehul mülkü ve lehul hamdu ve huve ala külli şeyin kadir” (Allah’tan
başka ilah yoktur. O birdir ve tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na
aittir. O, her şeye kadirdir) derse, deniz köpüğü kadar bile olsa hataları
bağışlanır.”[495]
* Ka’b b. Ucre (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Namazın takipçileri vardır. Her
farz namazdan sonra bunları söyleyen veya yapanlar, zarar etmezler. Bunlar,
otuz üç defa sübhanallah, otuz üç defa elhamdulillah ve otuz dört defa Allahu
ekber demektir.”[496]
* Ebû Hüreyre (r.a.)
anlatıyor. Bazı sahabeler dediler ki: “Ey Allah’ın resulü! Varlıklı kimseler,
yüksek dereceleri ve kalıcı nimetleri alıp götürdüler… Allah resulü onlara
şöyle dedi: “Size, kendisiyle sizden öncekilere yetişeceğiniz ve sizden
sonrakileri geçeceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Onun aynısını yapan
(söyleyen) dışında hiç kimse size yetişemez. O şey, her namazdan sonra on defa
sübhanallah, on defa elhamdulillah ve on defa Allahu ekber demenizdir.”[497]
* Abdullah b. Amr b. Âs
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İki şey vardır ki,
Müslüman bir kul bunlara devam ettiği zaman mutlaka cennete girer. Bunlar dile
kolay gelir, amel edene pek az gelir. Her namazdan sonra on defa sübhanallah,
on defa elhamdulillah ve on defa Allahu ekber denilir. Bu, dilde toplam yüz
elli eder, ancak mizanda bin beş yüz eder…”[498]
* Enes b. Malik (r.a.)
anlatıyor. Ümmü Süleym Hz. Peygamberin yanına gelerek: “Ey Allah’ın resulü!
Bana, namazımda kendisiyle dua edeceğim bazı kelimeler öğret!” dedi. Allah
resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “On defa sübhanallah, on defa elhamdulillah ve
on defa Allahu ekber de, sonra da Allah’tan ihtiyacını iste.”[499]
* Zeyd b. Sabit (r.a.) der
ki: Biz, her namazdan sonra otuz üç defa sübhanallah, otuz üç defa
elhamdulillah ve otuz dört defa Allahu ekber demekle emrolunduk. Daha sonra
Ensardan bir adam bir rüya gördü. Bize: “Allah resulü (s.a.v.) size, her
namazdan sonra otuz üç defa sübhanallah, otuz üç defa elhamdulillah ve otuz
dört defa Allahu ekber demeyi emretti, öyle mi?” diye sordu. Biz de: “Evet”
deyince, şöyle dedi: “Onları yirmi beş yapın ve tehlili de onlarla birlikte söyleyin”.
Adam böyle dedikten sonra, Hz. Peygamberin yanına gitti ve durumu anlattı.
Allah resulü de: “Öyle yapın!” dedi.[500]
“Tehlili de onlarla birlikte
söyleyin” ifadesi, “Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike leh, lehul mülkü ve
lehul hamdu ve huve ala külli şeyin kadir” cümlesini de yirmi beş defa söyleyin
demektir.
es-Sindî, Nesâi şerhinde der
ki: “Bu, peygamber olmayanların rüyaları ile amel etmek demek değildir. Aksine
Hz. Peygamberin “Öyle yapın!” sözü ile amel etmektir. Hz. Peygamber, kendisine
gelen bir vahiy, ilham veya başka bir yolla bu rüyanın hakikatini öğrenmiş
olabileceğinden “Öyle yapın!” demiştir. Doğrusunu Allah bilir.
* Sevban (r.a.) anlatıyor. Hz.
Peygamber (s.a.v.) namazı bitirip selam verince, üç defa istiğfarda bulunur, ardından
“Allahümme entesselamu ve minkesselam, tebarekte ya zel celali vel ikram” (Ey
Allah’ım! Sen Selam’sın. Selam Sendendir. Ey ikram ve büyüklük sahibi! Sen ne
yücesin.) derdi.
el-Velid der ki: İmam
el-Evzâi’ye, “İstiğfar nasıldır?” diye sordum. “Estağfirullah, estağfirullah,
estağfirullah” (Allah’tan bağışlanma dilerim) demektir dedi.[501]
* Abdullah b. Zübeyir (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) her namazdan sonra selam verince, şöyle derdi:
“Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike leh, lehul mülkü ve lehul hamdu ve huve
ala külli şeyin kadir. Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah. Lâ ilâhe illallâhu
ve lâ na’budu illa iyyah, lehun ni’metu ve lehul fadlu ve lehu senaul hasen, lâ
ilâhe illallâhu muhlisine lehud dine ve lev kerihel kafirun” (Allah’tan başka
ilah yoktur. O birdir ve tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na
aittir. O, her şeye kadirdir. Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur.
Allah’tan başka ilah yoktur, O’ndan başkasına ibadet etmeyiz. Bütün nimetler,
lütuflar ve en güzel övgüler yalnız O’na aittir. Allah’tan başka ilah yoktur.
İnkarcılar hoş görmese de biz, dini yalnız Allah’a has kılarak kulluk ederiz.”
İbn Zübeyir der ki: Allah
resulü (s.a.v.) her namazdan sonra bu kelimelerle tehlil getirirdi.[502]
* Ukbe b. Amir (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) her namazdan sonra bana el-İhlâs, el-Felak ve
en-Nâs surelerini okumayı emretti.[503]
* Ebû Ümame (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim, her farz namazından sonra
Âyete’l-kürsî’yi okursa, o kimsenin cennete girmesine ölümden başka hiçbir
engel yoktur.”[504]
* Hz. Ali (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) namazdan sonra selam verince şöyle derdi: “Allah’ım! Önceki
ve sonraki, gizliden ve açıktan işlediğim günahlarımı, aşırılıklarımı ve
benden daha iyi bildiğin hatalarımı bağışla. Şüphesiz önde olan ve sonda olan
Sensin; Senden başka ilah yoktur.”[505]
VİTİR NAMAZINDA OKUNACAK
SURELER
* Übeyy b. Ka’b (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) vitir namazında el-A'la, el-Kafirûn ve
el-İhlâs surelerini okurdu. Selam verince de, üç defa “Sübhanel
meliki’l-kuddus” (Her türlü kusur ve noksanlıktan uzak, gerçek mülk sahibi olan
Allah pek yücedir) der, üçüncüsünde sesini uzatır ve yükseltirdi.[506]
KUNUT DUASI
* Hasan b. ali (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bana, vitirde - İbn Cevvâs: kunut duası
olarak- okuyacağım bazı kelimeler öğretti. Bu kelimeler şunlardı: “Allah’ım!
Beni hidayete erenlerden, afiyet verdiklerinden ve işlerini üslendiklerinden
eyle. Verdiklerini bana bereketli kıl ve beni, verdiğin kararın şerrinden koru.
Çünkü sen, karar verensin; sana karar verilemez. Senin işini üslendiğin, asla
zelil olmaz. Rabbimiz! Sen pek yüce ve pek üstünsün.”[507]
Nesâi’nin
bir başka rivayetinde, “Ve senin düşmanlık yaptığın, asla aziz olamaz” cümlesi
vardır.
*
Ubeyd b. Umeyr (r.a.) anlatıyor. Hz. Ömer (r.a.) rükudan sonra kunut duası
olarak şunu okudu: “Allah'ım! Bizi, mümin erkekleri ve mümin kadınları, Müslüman
erkekleri ve Müslüman kadınları bağışla. Onların kalplerini kaynaştır ve
aralarını düzelt. Senin ve onların düşmanlarına karşı kendilerine yardım et.
Allah'ım! Senin yolundan alıkoyan, peygamberini yalanlayan ve dostlarınla
savaşan kafirlere lanet et. Allah'ım! Onların birliğini dağıt, ayaklarını
kaydır ve üzerlerine, suçlu topluluklardan geri çevirmediğin azabını indir.
Bismillâhirrahmânirrahîm, Allah'ım! Şüphesiz biz, yalnız senden yardım diliyor
ve bizi bağışlamanı istiyoruz. Çünkü biz sana hamd edip övgüde bulunuyor,
nankörlük etmiyor, sana karşı çıkıp günah işleyenden (veya seni yakışıksız
sıfatlarla niteleyenden) uzak duruyoruz. Bismillâhirrahmânirrahîm, Allah'ım!
Yalnız sana ibadet ediyor, senin için namaz kılıp secde ediyoruz. Senin için
çalışıyor ve sana koşuyoruz. Senin gerçek azabından korkuyor ve merhametini
umuyoruz. Çünkü senin gerçek azabın, kafirlere erişecektir.[508]
KADİR
GECESİNDE OKUNACAK DUA
*
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulüne (s.a.v.) dedim ki: “Ey Allah’ın
resulü! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilsem, nasıl dua edeyim?”. Allah
resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “De ki: Allah'ım! Hiç şüphe yok ki Sen affedensin,
affetmeyi seversin; beni affet!”[509]
ORUÇLA İLGİLİ DUALAR
İFTARINI AÇINCA OKUNACAK DUA
* Abdullah b. Ömer (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) iftarını açınca, şöyle derdi: “Susuzluk gitti,
damarlar ıslandı, inşallah sevap kesinleşti”.[510]
BİR TOPLULUĞUN YANINDA İFTAR
EDİNCE OKUNACAK DUA
* Abdullah b. Zübeyir (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) Sa’d b. Muaz’ın yanında iftar etti ve şöyle
dua etti: “Yanınızda oruçlular iftar etti,
yemeğinizi iyiler yedi ve melekler size dua etti.”[511]
ORUÇLU
İKEN YEMEK GETİRİLİNCE OKUNACAK DUA
* Enes b. Malik (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) Ümmü Süleym’in yanına geldi. Ümmü Süleym ona
hurma ve yağ getirince, Allah resulü (s.a.v.): “Yağınızı ve hurmanızı kaplarına
geri koyun! Çünkü ben, oruçluyum” dedi. Sonra evin bir köşesine gidip nafile
namaz kıldı. Ümmü Süleym ve ev halkına dua etti.[512]
* Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Biriniz yemeğe davet edildiğinde, davete
icabet etsin. Eğer oruçlu ise, namaz kılsın; oruçlu değilse, yemek yesin.”[513]
Hişam b. Hasan der ki:
“Hadiste geçen ‘Namaz kılsın’ ifadesi, dua etsin demektir. Nitekim Nesâi’nin
İbn Mes’ud’dan rivayet ettiği bir hadiste: “Eğer oruçlu ise, hayır ve bereketle
dua etsin” denilmektedir.
* İbn Ömer (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Biriniz bir düğün yemeğine davet
edildiğinde, davete icabet etsin. Eğer oruçlu ise, davet sahibine dua etsin ve
onu tebrik etsin; oruçlu değilse, yemek yesin.”[514]
HAC VE UMRE İLE İLGİLİ DUALAR
TELBİYE[515]
DUASI
* İbn Ömer (r.a.) anlatıyor.
Allah resulünün telbiyesi şöyleydi: “Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerike
leke lebbeyk, innel hamde ven ni’mete leke vel mülk, lâ şerike leke” (Buyur
Allah'ım buyur! Buyur! Senin ortağın yoktur. Buyur! Hamd, nimet ve mülk
senindir; senin ortağın yoktur.”[516]
el-Hattabi der ki: Lebbeyk
sözcüğü, bağlılık ve sadakat belirten, itaatkar oluşu ve emre amadeliği ifade
eden bir sözcüktür. Bu sözcüğün duada tekrar edilmesi, tekit ve kararlılık
anlamı içerir.
* Ebû Hüreyre (r.a.) der ki:
Allah resulünün telbiyesinde, “Lebbeyke ilahel hakki lebbeyke” (Buyur! Hak olan
ilah, buyur!) ifadesi de vardı.[517]
TAVAFTA OKUNACAK DUA
* İbn Abbas (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) bir deve üzerinde Kabe’yi tavaf etti. Rükn’e[518]
her geldiğinde, yanındaki bir şeyle işaret edip tekbir getirdi.[519]
*
Abdullah b. Sâib (r.a.) anlatıyor. Allah resulünün (s.a.v.) iki rükün arasında şöyle
söylediğini işittim:[520]
“Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem
azabından koru!”[521]
İmam Şafii, el-Ümm adlı
eserinde der ki: Benim için bu, tavafta ve hac sırasında okunacak en güzel ve
en sevimli duadır.
SAFA VE MERVE’DE OKUNACAK DUALAR
* Cabir b. Abdullah (r.a.),
Hz. Peygamberin (s.a.v.) haccını anlattığı uzun hadiste şöyle der: Allah
resulü (s.a.v.) Makam-ı İbrahim’in yanına geldi ve: “Siz de İbrahim'in makamından
bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın)”[522]
ayetini okudu. Sonra onu kendisiyle Kabe’nin arasına alarak iki rekat namaz
kıldı. Namazda el-İhlâs ve el-Kafirûn surelerini okudu. Sonra Rükn’e gelerek
selam verdi. Ardından kapıdan çıkarak Safa’ya yürüdü. Safa’ya yaklaşınca, “Şüphe
yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır”[523]
ayetini okudu. “Ben de Allah’ın başladığı ile başlıyorum” diyerek, Safa’dan
sâye başladı. Kabe’yi görecek şekilde Safa tepesinin üzerine çıktı. Burada
kıbleye yöneldi, Allah’ı birleyip tekbir getirdi. Şöyle tekbir getiriyordu:
“Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike leh, lehul mülkü ve lehul hamdu ve huve
alâ külli şeyin kadir. Lâ ilâhe illallâhu vahdeh, enceze va’deh ve nasare
abdeh, ve hezemel ahzabe vahdeh” (Allah’tan başka ilah yoktur, o tektir ve
ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na aittir. O, her şeye kadirdir. Allah’tan
başka ilah yoktur, o tektir; vaadini gerçekleştirdi, kuluna yardım etti ve
orduları tek başına yenilgiye uğrattı). Bu tekbirden sonra, dua etti. Bunu üç
defa yaptı.
Sonra Merve’ye indi. Ayakları
vadiye değer değmez hızlanmaya başladı. Biz yukarı çıkmaya başlayınca, o
Merve’ye gelinceye kadar yürüdü. Merve’de, Safa tepesinde yaptığı gibi yaptı.[524]
ARAFAT’A YÜRÜKEN OKUNACAK DUA
* Abdullah b. Amr (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) ile birlikte Mina’dan Arafat’a yürüdük.
Kimimiz telbiye (Lebbeyk) duasını okuyor, kimimiz de tekbir getiriyordu.[525]
ARAFAT’TA OKUNACAK DUA
* Abdullah b. Amr b. Âs
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “En hayırlı dua, arife
günü yapılan duadır. Benim ve benden önceki peygamberlerin söylediği en hayırlı
söz ise şudur: “Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike leh, lehul mülkü ve lehul
hamdu ve huve alâ külli şeyin kadir”.[526]
MEŞ’AR-I HARAMDA OKUNACAK DUA
* Cabir (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) Kusvâ adlı devesine bindi ve Meş’ar-ı harama geldi.
Burada kıbleye yönelip dua etti, tekbir getirdi, Allah’ı birleyip tevhid kelimesini
okudu. Sonra ortalık iyice aydınlanıncaya kadar orada durdu.”[527]
ŞEYTAN TAŞLAYINCAYA KADAR VE
TAŞLARKEN OKUNACAK DUA
* İbn Abbas (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) terkisine Fadl’ı almıştı. Fadl, Allah resulünün şeytan
taşlayıncaya kadar telbiye getirmeye devam ettiğini haber verdi.[528]
Hafız İbn Hacer der ki: “Bu
hadis, kurban kesme günü şeytan taşlayıncaya kadar telbiyenin devam etmesi gerektiğini
bildirmektedir.”[529]
* Abdullah b. Ömer (r.a.),
yedi çakıl taşı atarak küçük şeytanı taşlardı. Her çakılı attıktan sonra tekbir
getirir, sonra biraz ilerler ve yenisini atardı. Yedisini tamamladıktan sonra
kıbleye yönelir, uzun süre kıyamda durur ve ellerini kaldırıp dua ederdi. Sonra
aynı şekilde orta şeytanı taşlardı. Kabe’yi biraz soluna alarak bu taşlamaya başlardı.
Bu taşlama da tamamlandıktan sonra kıbleye yönelir, uzun süre kıyamda durur ve
ellerini kaldırıp dua ederdi. Sonra vadinin dibinden büyük şeytanı (Akabe
cemresi) taşlar, burada hiç beklemez ve: “Allah resulünün işte böyle yaptığını
gördüm” derdi.[530]
* Cabir (r.a.), yukarıda
geçen hadisinde der ki: Allah resulü (s.a.v.) ağacın yanındaki cemreye (taşlamaya)
geldi, ona yedi çakıl attı, her çakılı atarken tekbir getirdi.[531]
KABE’NİN İÇİNDE OKUNACAK DUA
* İbn Abbas (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) Mekke’ye gelince, içinde putlar bulunurken Kabe’ye girmekten
kaçındı. Önce putların dışarı çıkarılmasını emretti, bunun üzerine putlar
oradan çıkarıldı. Ellerinde fal okları bulunan Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in
resimleri de çıkarılınca, Allah resulü (s.a.v.): “Allah onları (müşrikleri)
kahretsin! Onlar, İbrahim ve İsmail’in böyle oklarla asla kısmet aramadıklarını
iyi biliyorlardı” dedi. Sonra Kabe’ye girdi ve her köşesinde tekbir getirdi.
Sonra dışarı çıktı ve içinde namaz kılmadı.[532]
Fal okları, cahiliyye dönemi
Araplarının kısmet aradıkları oklardı. Bu okların üzerine iyi ve kötü, emir ve
yasak işaretleri koyuyor; bir iş yapmak istediklerinde, bu oklardan birini çekiyor
ve üzerindeki işarete göre amel ediyorlardı.
* İbn Cüreyc anlatıyor.
Atâ’ya: “İbn Abbas’ın, ‘Siz Kabe’yi tavaf etmekle emrolundunuz, içine girmekle
emrolunmadınız’ dediğini işittin mi?” diye sordum. Şöyle dedi: O, Kabe’nin
içine girmeyi yasaklamazdı. Ancak onun şöyle söylediğini işittim: Üsame b.
Zeyd’in bana haber verdiğine göre, Allah resulü (s.a.v.) Kabe’nin içine
girince, bütün köşelerinde dua etti ve çıkıncaya kadar içinde namaz kılmadı.
Çıkınca, Kabe’nin kapısının yanında iki rekat namaz kıldı ve: “İşte kıble
budur” dedi. Ben: “Peki diğer tarafları ve köşeleri?” dedim. “Evet, Kabe’nin
her tarafı kıbledir” dedi.[533]
Başka bir rivayette şöyledir:
“Kabe’nin karşısında iki rekat namaz kıldı”.[534]
ZEMZEM SUYUNU İÇERKEN OKUNACAK DUA
* Süveyd b. Saîd anlatıyor. Mekke’de Abdullah b. Mübarek’i
gördüm. Zemzemin yanına geldi, ondan bir yudum içtikten sonra Kabe’ye
yönelerek: “Allah'ım! İbn Ebi’l-Mevâli, Muhammed b. Münkedir’den, o da
Cabir’den rivayet ederek Allah resulünün (s.a.v.) şöyle buyurduğunu bize
anlattı: “Zemzem suyu, içildiği şey içindir.” İşte ben, bunu kıyamet günü
susuzluğu için içiyorum” dedi. Sonra zemzem suyundan içti.[535]
HAC VEYA UMREDEN DÖNÜNCE OKUNACAK DUA
* Abdullah b. Ömer (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bir savaştan, hacdan veya umreden döndüğünde,
yoldaki her tepenin üstünde üç defa tekbir getirir, sonra şöyle derdi: “Allah’tan başka ilah yoktur. O, tektir ve ortağı yoktur.
Mülk ve hamd, yalnız O’na aittir. O, her şeye kadirdir. Dönüyoruz, tevbe ediyoruz, kulluk ediyoruz, Rabbimize hamd
ediyoruz. Allah, vaadini gerçekleştirdi, kuluna yardım etti ve orduları
tek başına mağlup etti.”[536]
CİHADLA
İLGİLİ DUALAR
ŞEHİT OLMAYI İSTEMEKLE İLGİLİ
RİVAYETLER
* Sehl b. Hanif (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim tam bir sadakatle şehit
olmayı isterse, yatağında ölse bile Allah onu şehitlerin mertebesine çıkarır.”[537]
* Enes (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim samimiyet ve içtenlikle şehit olmayı
dilerse, şehit olmasa da Allah ona onun sevabını verir.”[538]
* Muaz b. Cebel (r.a.)
anlatıyor. Allah resulünün (s.a.v.) şöyle söylediğini işittim: “Kim bir devenin
iki sağımı arasındaki süre kadar bile olsa Allah yolunda savaşırsa, cennet ona
vacip olur. Kim Allah’tan samimiyetle öldürülmeyi dilerse, sonra ölür veya
öldürülürse, ona bir şehidin sevabı vardır.”[539]
* İbn Ömer (r.a.) şöyle dua
etmiştir: “Allah'ım! Bana senin yolunda şehit olmayı nasip et! Canımı senin peygamberinin
beldesinde al!”[540]
SAVAŞACAK OLANA EMİRİN NE
DİYECEĞİ
* Büreyde (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) bir ordu veya birliğin başına bir komutan tayin
ettiğinde, özel olarak ona Allah’tan sakınmayı ve emrindeki Müslümanlara iyi
davranmayı vasiyet eder, şöyle derdi: “Allah yolunda Allah’ın adıyla savaşın!
Allah’ı inkar edenlerle savaşın. Onlarla çarpışın ama ganimete ihanet etmeyin,
haksızlık yapmayın, ölülerin organlarını kesip parçalamayın ve çocukları
öldürmeyin.”[541]
ORDUYU UĞURLARKEN NE DİYECEĞİ
* Abdullah b. Yezîd el-Hutami
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bir orduyu uğurladığında, Vedâ
tepesine kadar gelir ve şöyle derdi: “Dininizi,
emanetinizi ve işlerinizin akıbetini Allah’ın korumasına bırakıyorum.”[542]
SAVAŞANA
VEYA SAVAŞA YARDIM ETMEK İÇİN ÇALIŞANA NASIL DUA EDİLECEĞİ
* Enes (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) bir ara dışarı çıkıp kazılmakta olan hendeğin yanına
geldi. Muhacir ve Ensar’dan bazı kimselerin soğuk bir sabah vaktinde hendek
kazdıklarını gördü. Onların, bu işi kendi yerlerine yapacak köleleri yoktu.
Allah resulü (s.a.v.) onların üzerindeki açlık ve yorgunluğu görünce şöyle
dedi: “Allah'ım! Gerçek hayat ahiret hayatıdır, Ensar ve muhaciri bağışla!”.
Bunun üzerine onlar da Hz. Peygambere şu dizeyle karşılık verdiler: “Hayatta
kaldığımız sürece bizler, cihad üzere Muhammed’e biat edenleriz.”[543]
DÜŞMANLA
KARŞILAŞMAK İSTEYİNCE
OKUNACAK DUA
* Abdullah b. Ebi Evfâ (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) düşmanla karşılaştığı bazı günlerinde, güneşin
meyletmesini bekler; sonra kalkıp insanlara şöyle derdi: "Ey
insanlar! Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin, Allah'tan sağlık ve afiyet
dileyin. Fakat onlarla karşılaştığınızda, sabredin ve bilin ki, cennet
kılıçların gölgesi altındadır.”
Allah
resulü (s.a.v.) böyle söyledikten sonra şöyle dua ederdi: “Ey Kitab'ı indiren,
bulutları yürüten, orduları hezimete uğratan Rabbimiz! Bunları da hezimete
uğrat ve onlara karşı bize yardım et!"[544]
*
el-Berâ (r.a.) anlatıyor. Hendek günü Allah resulünün gördüm, toprak taşıyordu.
Öyle ki, toprak göğsünün üzerindeki kılları kapatmıştı. Allah resulü (s.a.v.)
kılı çok olan biriydi. İş yaparken Abdullah’ın şu dizelerini okuyordu:
Allah'ım!
Sen olmasaydın doğru yolu bulmazdık
Sadaka
vermez ve namaz kılmazdık
Üzerimize
huzur ve sükunet indir
Karşılaştığımızda,
ayaklarımızı sağlamlaştır
Düşmanlar,
bize karşı azdılar
Onlar
fitne istiyor, biz ise karşı çıkıyoruz.
Allah
resulü (s.a.v.) bu dizeleri yüksek sesle söylüyordu.[545]
DÜŞMANI
GÖRÜNCE OKUNACAK DUA
* Enes (r.a.), Hayber
seferine çıkışlarını anlattığı hadiste şöyle diyor: “Düşmanlar, Allah resulünü
(s.a.v.) görünce: “Vallahi, işte Muhammed ve ordusu!” dediler. Allah resulü
(s.a.v.) ise onları görünce: “Allah büyüktür, Allah büyüktür, Hayber yıkıldı.
Biz bir topluluğun yurduna girdiğimizde, “Uyarılanların (fakat yola
gelmeyenlerin) sabahı ne kötü olur!”[546]
dedi.”[547]
SAVAŞ SIRASINDA OKUNACAK DUA
Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:
“Câlût ve askerleriyle
savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Yüreğimizi sabırla doldur; bize direnme
gücü ver; kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler.”[548]
“Onların sözleri, sadece
şöyle demekten ibaretti: Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki
taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kâfirler topluluğuna
karşı bizi muzaffer kıl!”[549]
“Ey iman edenler! Herhangi
bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok anın ki
başarıya erişesiniz.”[550]
* el-Berâ b. Azib (r.a.)
anlatıyor. Huneyn günü Allah resulü (s.a.v.) katırından indi, dua etti ve
Allah’tan yardım istedi. Şöyle diyordu: “Hiç yalan yok, ben peygamberim; Abdulmuttalib’in
oğluyum. Allah'ım! Yardımını indir!”[551]
* Enes b. Malik (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) savaştığında şöyle derdi: “Allah'ım!
Yardımcım ve destekçim sensin. Seninle hareket eder, seninle saldırır ve seninle
birlikte savaşırım.”[552]
* Ebû Musa el-Eş’arî (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bir topluluktan korktuğunda şöyle derdi: “Allah'ım!
Onların karşısına seni koyuyor ve şerlerinden sana sığınıyoruz.”[553]
BİR YARA ALINCA OKUNACAK DUA
* Cabir (r.a.) anlatıyor.
Talha (r.a.), Uhud günü parmakları kopunca: “Güzel!” dedi. Bunun üzerine Allah
resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Eğer ‘Bismillah' deseydin, insanların bakışları
arasında melekler seni kaldırırlardı.”[554]
DÜŞMANLAR
YENİLGİYE UĞRAYINCA OKUNACAK DUA
* Rifâ’a b. ez-Züraki (r.a.) anlatıyor. Uhud günü müşrikler geri
çekilince Allah resulü (s.a.v.): “Dizilin, Rabbime hamd edip övgüde
bulunacağım” dedi. Bunun üzerine orada bulunanlar saflar haline Hz. Peygamberin
arkasına dizildiler. Allah resulü (s.a.v.) şöyle dua etti: “Allah'ım! Bütün
hamdler ve övgüler sanadır. Allah'ım! Senin yaydığını tutacak, tuttuğunu
yayacak yoktur; Senin saptırdığını hidayete erdirecek, hidayete erdirdiğini
saptıracak yoktur; mani olduğunu verecek, verdiğine mani olacak yoktur;
uzaklaştırdığını yakınlaştıracak, yakınlaştırdığını uzaklaştıracak yoktur.
Allah'ım! Üzerimize bereketini, rahmetini, lütuf ve ihsanını ve rızkını yay.
Allah'ım! Senden, kaybolmayan, yok olmayan, kalıcı ve sürekli nimetini
diliyorum. Allah'ım! Korku gününde senden huzur ve güvenlik istiyorum.
Allah'ım! Bize verdiğinin şerrinden ve vermediğinin şerrinden sana sığınıyorum.
Allah'ım! Bize imanı sevdir ve kalplerimizi onunla süsle; küfrü, isyanı ve
fasıklığı da bize çirkin göster; bizi doğru yolda olanlardan eyle! Allah'ım!
Canımızı, Müslüman olarak al, bizi Müslüman olarak yaşat ve bizi salihlerin
arasına kat. Bizi yenilen ve fitneye düşenlerden eyleme! Allah'ım! Peygamberini
yalanlayan ve senin yolundan alıkoyan kafirleri kahret! Ey gerçek ilah olan
Allah'ım! Azabını ve cezanı onların üzerine indir! Âmin.”[555]
SAVAŞTAN DÖNÜNCE OKUNACAK DUA
* İbn Ömer (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) bir savaştan, hacdan veya umreden döndüğünde, yoldaki
her tepenin üstünde üç defa tekbir getirir, sonra şöyle derdi: “Allah’tan başka ilah yoktur. O, tektir ve ortağı yoktur.
Mülk ve hamd, yalnız O’na aittir. O, her şeye kadirdir. Dönüyoruz, tevbe ediyoruz, kulluk ediyoruz, secde ediyoruz,
Rabbimize hamd ediyoruz. Allah, vaadini gerçekleştirdi, kuluna yardım etti ve orduları
tek başına mağlup etti.”[556]
SELAM VE MUSAFAHANIN FAZİLETİ
* Abdullah b. Amr b. Âs
(r.a.) anlatıyor. Bir adam Allah resulüne (s.a.v.): “Ey Allah’ın resulü!
İslam’da hangi amel daha hayırlıdır?” diye sordu. Allah resulü (s.a.v.): “Yemek
yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermen” buyurdu.[557]
* Ebû Hüreyre (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İman etmedikçe, cennete
giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (eksiksiz şekilde) iman etmiş
olmazsınız. Size, yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir amel söyleyeyim mi?
Aranızda selamı yaygınlaştırın.”[558]
* Abdullah b. Zübeyir (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sizden önceki milletlerin
hastalığı size de bulaştı: Haset (kıskançlık) ve kin (gizli düşmanlık). Kin,
kazıyıcıdır; saç kazıyıcısı değil, din kazıyıcısıdır. Nefsim kudret elinde
olan Zat’a yemin olsun ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi
sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Sizi birbirinize sevdirecek bir şeyi size
haber vereyim mi? Aranızda selamı yaygınlaştırın.”[559]
* el-Berâ b. Azib (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Selamı yaygınlaştırın,
kurtuluşa erersiniz.”[560]
* Abdullah b. Amr b. Âs
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Rahman’a ibadet edin,
selamı yaygınlaştırın ve yemek yedirin; cennetlere girersiniz.”[561]
* Ebû Şureyh (r.a.)
anlatıyor. Allah resulüne (s.a.v.): “Ey Allah’ın resulü! Bana cenneti vacip
kılacak bir şeyi haber ver!” dedim. Bana: “Güzel söz, çok selam ve yemek yedirmek”
dedi.[562]
* Ebû Hüreyre (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Müslüman’ın Müslüman
üzerindeki hakkı beştir: Selamını almak, hastalandığında ziyaretine gitmek,
cenazesine katılmak, davetine icabet etmek ve hapşırdığında ‘yerhamükallah’
demek.”[563]
* el-Ağarr Müzeyne (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bana, Ensar’dan bir adama bir miktar hurma
(borç) vermemi emretti. Adam ödemeyi geciktirince, durumu Allah resulüne
söyledim. Allah resulü (s.a.v.): “Ey Ebubekir! Git ve ona hurmalarını al!”
dedi. Bunun üzerine Hz. Ebubekir (r.a.), bana buluşacağımız yeri söyledi. Sabah
namazını kıldıktan sonra, Hz. Ebubekir’in buluşma yerinde olduğunu gördüm. Birlikte
yola çıktık. Hz. Ebubekir (r.a.) daha uzaktan birini görünce hemen ona selam
veriyordu. Bana: “Bu insanlara selam verme nedeniyle kazandığımız sevabı
görüyor musun? Selam vermede kimse seni geçmesin” dedi. Bu nedenle biz de bir
adamı uzaktan görünce, o bize daha selam vermeden biz ona selam veriyorduk.”[564]
* Ebi Ümame (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İnsanlar arasında Allah’a daha yakın olanı,
selam ile başlayandır.”[565]
* Cabir (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Binek üzerinde olan yürüyene, yürüyen
oturana selam verir. İki yürüyen ise, hangisi daha önce selama başlasa, o daha
faziletlidir.”[566]
* Enes b. Malik (r.a.)
anlatıyor. Biz Allah resulü ile birlikte yürürken, aramızı bir ağaç ayırınca
tekrar yan yana geldiğimizde birbirimize selam verirdik.[567]
* Ebû Hüreyre (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Biriniz bir meclise katıldığı
zaman selam versin, kalkıp gitmek istediğinde yine selam versin. Çünkü
birincisi sonrakinden daha üstün değildir.”[568]
* İmrân b. Husayn (r.a.)
anlatıyor. Bir adam Allah resulünün yanına geldi ve: “es-Selamu aleykum” dedi.
Allah resulü (s.a.v.) adamın selamı aldı. Adam oturunca Allah resulü (s.a.v.):
“On (sevap kazandı)” dedi. Sonra başka biri geldi ve: “es-Selamu aleykum ve
rahmetullah” dedi. Allah resulü (s.a.v.) onun da selamı aldı. Adam oturunca
Allah resulü: “Yirmi” dedi. Sonra başka bir adam geldi ve: “es-Selamu aleykum
ve rahmetullahi ve berekatuhu” dedi. Allah resulü (s.a.v.) onun selamını da
aldı. Adam oturunca Allah resulü: “Otuz” dedi.[569]
* İbn Ömer (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kırk iyilik vardır;
bunların en üstünü sağmal bir keçi bağışlamaktır. Her kim, sevabını ümit ederek
ve vaat edilen mükafatını tasdik ederek bu iyiliklerden birini yaparsa, Allah
bu ameli sebebiyle onu mutlaka cennete koyar.”
Ravilerden
(Hassan) der ki: "Keçi bağışı dışındaki amelleri saydık. Bunların
arasında, verilen selamı almak, hapşırana yerhamukallah demek, rahatsızlık
veren şeyleri yoldan temizlemek gibi amelleri saydık, ama on beşe bile ulaşamadık.”[570]
İbn
Hacer, hadisin ravilerinden Hassan’ın –ki asıl adı İbn Atiyye’dir- sözü
hakkında İbn Battal’ın özetle şunları söylediğini nakleder: Hassan’ın bu
sözünden, başka hayırlı amellerin bulunmadığı anlaşılmamalıdır. Çünkü Allah
resulü (s.a.v.) bu sözü, sayılamayacak kadar çok olan iyiliklere ve hayırlı
amellere teşvik etme babında söylemiştir. Bilindiği gibi Hz. Peygamber (s.a.v.)
zikredilen bu kırk iyiliği bilmekteydi. Ancak bunları açıkça zikretmesi halinde
sadece bunlarla yetinilip başka iyiliklerin terk edileceği korkusu ile bu kırk
iyiliği zikretmemiştir. Bana ulaşan bir habere göre, bazı kimseler bu
iyilikleri saymış ve sayılarının kırkı aştığını görmüşlerdir. Bunların
arasında, çalışana yardım etmek, yaptığını en iyi şekilde yapmak, ayakkabı
bağını vermek, bir Müslüman’ın ayıbını örtmek, ırzını korumak, onu sevindirmek,
mecliste yer vermek, iyiliğe teşvik etmek, güzel söz söylemek, ağaç dikmek,
ekim yapmak, şefaat etmek, hasta ziyaret etmek, musafahalaşmak, Allah için
sevip Allah için nefret etmek, Allah için ziyaretleşmek, öğütte bulunmak ve
merhamet etmek gibi ameller vardır. Tüm bu ameller, sahih hadislerde
geçmektedir.[571]
* Ebû
Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İnsanlar
arasında en aciz olanı, dua etmekten aciz olandır; en cimrisi ise, selam
vermede cimrilik edendir.”[572]
*
el-Berâ b. Azib (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İki
Müslüman karşılaşır ve birbiriyle musafaha ederlerse, ayrılmadan önce ikisinin
günahı da mutlaka affedilir.”[573]
* Huzeyfe
b. el-Yeman (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir mümin
bir müminle karşılaşır, ona selam verir ve elini tutup musafaha ederse, yaprakların
ağaçtan döküldüğü gibi ikisinin hataları da dökülür.”[574]
*
Enes (r.a.) anlatıyor. Hz. Peygamberin sahabeleri birbirleriyle
buluştuklarında musafaha eder; seferden döndüklerinde ise kucaklaşırlardı.[575]
*
Selman-ı Farisî (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir
Müslüman bir kardeşiyle buluşur ve elinden tutup musafahalaşırsa, rüzgarlı bir
günde yaprakların ağaçtan döküldüğü gibi hataları dökülür. Günahları, deniz köpüğü
kadar bile olsa affedilir.”[576]
*
Katâde anlatıyor. Enes b. Malik’e (r.a.): “Allah resulünün sahabeleri arasında
musafaha var mıydı?” diye sordum. “Evet, vardı” dedi.[577]
SEBEP VE OLAYLARA BAĞLI DUALAR
İSTİHARE
DUASI
*
Cabir b. Abdullah (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) Kur'an’dan bir sure
öğretir gibi bize her işte istihare yapmayı öğretiyor ve şöyle diyordu:
“Biriniz bir iş yapmak istediğinde, farz dışında iki rekat namaz kılsın, sonra
şöyle desin: Allah'ım! Senin bilginle hayır olanı talep ediyorum; Senin
gücünle güç istiyor ve Senin büyük fazlından diliyorum. Çünkü gerçekten senin
her şeye gücün yeter, benim gücüm yetmez; sen bilirsin ben bilmem ve sen, bütün
gayıbları bilirsin. Allah'ım! Eğer bu işin, benim dinim, yaşantım ve akıbetim
için –veya şu anda ve ilerde demişti- hayırlı olduğunu biliyorsan, onu bana
takdir et ve yapmamı kolaylaştır; sonra da onu benim için bereketli kıl. Eğer
bu işin, benim dinim, yaşantım ve akıbetim için –veya şu anda ve ilerde
demişti- şer olduğunu biliyorsan, onu benden beni de ondan uzaklaştır. Hayır
hangisinde ise bana onu takdir et, sonra da onu bana sevdir.”
Cabir
(r.a.) der ki: Bu duadan sonra yapacağı işi zikrederdi.[578]
SIKINTI VE ÜZÜNTÜ HALİNDE OKUNACAK
DUALAR
* İbn
Abbas (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) sıkıntı halinde şöyle derdi: “Halîm
ve azîm olan Allah’tan başka ilah yoktur. Büyük Arş’ın Rabbi olan Allah’tan
başka ilah yoktur. Göklerin ve yerin Rabbi, pek değerli Arş’ın Rabbi olan Allah’tan
başka ilah yoktur.”[579]
Buhâri’nin
rivayeti şöyledir: “Halîm ve alîm olan Allah’tan başka ilah yoktur. Büyük
Arş’ın Rabbi olan Allah’tan başka ilah yoktur. Göklerin ve yerin Rabbi, pek
değerli Arş’ın Rabbi olan Allah’tan başka ilah yoktur.”
Ebû
Avâne, bu rivayetin aynısını Müsned’inde rivayet ettikten sonra, hadisin
sonuna şu ziyadeyi ekler: “Sonra dua eder.”
* İbn
Abbas şöyle demiştir: “Hasbunallahu ve nimel vekil” sözünü, Hz. İbrahim ateşe
atılınca söyledi. Hz. Muhammed de, insanlar kendisine “Bir kısım insanlar, müminlere:
“Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının
onlardan!” dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve “Allah
bize yeter. O ne güzel vekîldir!” dediler”[580]
dediklerinde söyledi.[581]
Buhâri’nin
rivayeti şöyledir: “Ateşe atıldığında İbrahim’in söylediği son söz,
“Hasbiyellahu ve nimel vekil” (Allah bana yeter. O ne güzel vekîldir!) idi.
*
Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Müslüman
bir kimse, balığın karnında iken Zünnûn’un yaptığı “Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke
innî küntü mine'zzâlimîn” (Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten
ben zalimlerden oldum!)[582]
duasını (sıkıntılı bir şey için) okursa, Allah ona mutlaka icabet eder.”[583]
* Hz. Ali (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.), başıma bir sıkıntı geldiğinde okumam için bana şu duayı
öğretti: “Halîm ve kerîm olan Allah’tan başka ilah yoktur. O Allah,
her türlü noksanlıktan münezzehtir. Büyük Arş’ın Rabbi olan Allah pek yücedir.
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.”[584]
* Enes b. Malik (r.a.)
anlatıyor. Bir iş kendisini üzdüğünde, Allah resulü (s.a.v.) şöyle derdi: “Ya
hayyun ya kayyûm, birahmetike estağîs” (Ey Hayy ve Kayyûm! Rahmetinle senden
yardım diliyorum!).[585]
* Hz. Ebubekir (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sıkıntı duaları şunlardır:
“Allahümme rahmeteke ercû, felâ tekilnî ilâ nefsî tarfete ayn ve eslih lî şe’nî
kullehu, lâ ilâhe illâ ente” (Allah'ım! Rahmetini ümit ediyorum. O halde beni
bir an bile nefsimle baş başa bırakma ve her işimi düzelt. Senden başka ilah yoktur).[586]
* Abdullah b. Mes’ud (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir
kul, başına bir sıkıntı veya üzüntü geldiğinde: “Allah’ım! Ben senin kulunum,
senin erkek ve kadın kulunun çocuğuyum. Bütün işlerim senin elindedir; hakkımda
senin hükmün geçerlidir; benim hakkımda verdiğin karar adalettir. Allah’ım!
Senin kendini adlandırdığın veya kitabında indirdiğin veya yaratıklarından
birine öğrettiğin veya gayb aleminde kendi katında kalmasını tercih ettiğin her
isimle senden istiyorum. Kur’an-ı Kerim’i kalbimin baharı ve gözümün nuru kıl; onunla
kederimi gider ve üzüntümü yok et” duasını okursa, Allah mutlaka onun kederini
giderir, üzüntüsünün yerini sevinçle değiştirir.
Bunun üzerine
oradakiler: “Ey Allah’ın resulü! Öyleyse bu sözleri başkalarına da öğretmemiz
gerekiyor” dediler. Allah resulü (s.a.v.) de: “Evet, bu sözleri işiten onları
başkalarına da öğretmeli” buyurdu.[587]
BAŞINA BİR MUSİBET GELDİĞİNDE OKUNACAK DUA
* Ümmü Seleme (r.a.) anlatıyor. Allah resulünün (s.a.v.) şöyle söylediğini
işittim: “Bir kul, başına bir musibet gelince: “Elbette biz, Allah içiniz ve
kesinlikle O’na döneceğiz. Allah’ım! Bana bu musibetimin ecrini ver ve bana
bunun arkasından daha hayırlısını ver!” derse, Allah ona o musibetin ecrini ve
onun arkasından daha hayırlısını mutlaka verir.”[588]
BAŞINA BİR
BELA VEYA KÖTÜ DURUMUN
GELMESİNDEN ENDİŞE EDİNCE OKUNACAK DUA
* Ebû Musa (r.a.) anlatıyor. Hz.
Osman’a (r.a.), başına gelecek bir musibetten dolayı Allah resulünün (s.a.v.) kendisine
hayır dua ettiğini ve onu cennetle müjdelediğini haber verdiğimde, Hz. Osman
(r.a.) Allah’a hamd ettikten sonra: “Vellahü’l-müsteân” (Yardımı istenen,
yardımına sığınılan Allah’tır) dedi.[589]
ŞEYTAN
VEYA BAŞKA BİR ŞEYDEN KORKUNCA OKUNACAK DUA
* Süheyl (r.a.) anlatıyor.
Babam beni Hariseoğullarına gönderdi. Yanımda bir çocuk –veya bir arkadaş- vardı.
Derken duvarın arkasından birisi, onu kendi adı ile çağırınca, yanımda olan
duvarın üzerine çıkıp baktı. Fakat kimseyi göremedi. Ben dönünce, bu durumu
babama anlattım. Babam şöyle dedi: “Eğer bununla karşılaşacağını bilseydim,
seni göndermezdim. Ancak şunu bil ki, eğer bir ses işitirsen hemen namaza
çağır. Çünkü Ebû Hüreyre’nin Hz. Peygamberden rivayet ederek şöyle söylediğini
işittim: “Namaza çağırılınca, şeytan yellenerek (osurarak) arkasını döner
kaçar.”[590]
BİR
İŞİN ÜSTESİNDEN GELEMEYİNCE (BİR İŞE YENİK DÜŞÜNCE) OKUNACAK DUA
* Ebû Hüreyre (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah katında güçlü mümin
zayıf müminden daha hayırlı ve daha sevimlidir. Her ikisinde de hayır vardır.
Allah’tan yardım dileyerek sana yararlı olanı yapmaya çalış ve acizlik gösterme.
Eğer başına bir şey gelirse: “Şöyle yapsaydım şöyle olurdu” deme, “Allah
takdir etti ve dilediğini yaptı” de; çünkü “Eğer” sözcüğü, şeytanın işine kapı
açar.”[591]
BİR İŞ KENDİSİNE ZOR GELİNCE
OKUNACAK DUA
* Enes (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah'ım! Senin kolay kıldığından başka
kolaylık yoktur; eğer dilersen, engebeli araziyi düz arazi yaparsın (zor olanı
kolaylaştırırsın).”[592]
HERHANGİ BİR SEBEBE VE ZAMANA BAĞLI
OLMAYAN DUALAR
KUR'AN-I KERİM’DEN BAZI
DUALAR
Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:
“Onlardan bir kısmı da: Ey
Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından
koru! derler.”[593]
“Rabbimiz! Unutursak veya
hataya düşersek bizi sorumlu tutma!”[594]
“(Onlar şöyle yakarırlar:)
Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize
tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin. Rabbimiz! Gelmesinde şüphe
edilmeyen bir günde, insanları mutlaka toplayacak olan sensin. Allah asla
sözünden dönmez.”[595]
“Rabbimiz! Sen bunu boşuna
yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!”[596]
“Ey Rabbimiz! Bizi o
zalimler topluluğu için deneme konusu kılma! Ve bizi rahmetinle o kâfirler
topluluğundan kurtar!”[597]
“Rabbimiz! Bize tarafından
rahmet ver ve bize, (şu) durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla!”[598]
“Rabbimiz! Cehennem
azabını üzerimizden sav."[599]
“Rabbimiz! Bize gözümüzü
aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!”[600]
“Ey Rabbim! Beni, gerek
bana gerekse ana-babama verdiğin nimete şükretmeye ve hoşnut olacağın iyi işler
yapmaya muvaffak kıl. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat.”[601]
“Rabbim! Bana sâlihlerden
olacak bir evlat ver.”[602]
“Rabbim! Bana ve
ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı
temin et. Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm.
Ve elbette ki ben Müslümanlardanım.”[603]
* Enes (r.a.) anlatıyor. Hz.
Peygamberin duasının çoğu şuydu: Ey Rabbimiz olan Allah'ım! Bize dünyada da
iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!”.[604]
* Hz. Ebubekir (r.a.)
anlatıyor. Allah resulüne (s.a.v.): “Bana, namazımda okuyacağım bir dua öğret!”
dedim. Allah resulü (s.a.v.) şöyle dedi: “De ki: Allah’ım! Ben gerçekten kendi
nefsime çok zulmettim. Günahları Senden başka bağışlayacak yoktur. O halde
kendi katından bir bağışlama ile beni bağışla ve bana merhamet et. Çünkü Sen,
gerçekten bağışlayan ve merhamet edensin.”[605]
İbn Hacer der ki: “Nefsime
çok zulmettim” ifadesi, “Bir ceza veya sevabın azalmasını gerektirecek bir fiil
işledim” anlamına gelir. Bu ifade aynı zamanda, sıddîk olsa bile insanın
kusursuz olmadığına delalet eder.[606]
* Ebû Musa el-Eş’arî (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şu dua ile dua ederdi: “Allah'ım! Benim
hatalarımı, bilgisizliğimi, işimdeki aşırılığımı ve benden daha iyi bildiğin
günahlarımı affet. Allah'ım! Ciddi ve şaka olarak, kasıtlı ve yanlışlıkla
işlediğim bütün günahlarımı bağışla. Allah'ım! Yaptıklarımı ve yapmadıklarımı,
açıktan ve gizliden yaptıklarımı ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı
bağışla. Önde olan ve sonda olan sensin. Senden başka ilah yoktur.”[607]
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle derdi: “Allah'ım! Hatalarımı kar suyu ve dolu ile
yıka! Beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi beni de hatalarımdan temizle!
Doğu ile batının arasını uzaklaştırdığın gibi benimle de hatalarımın arasını
uzaklaştır.”[608]
* Abdullah b. Mes’ud (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle derdi: “Allah'ım! Senden hidayet, takva,
iffet ve zenginlik isterim.”[609]
* Abdullah b. Amr b. Âs
(r.a.) anlatıyor. Allah resulünün (s.a.v.) şöyle söylediğini işittim:
“İnsanoğlunun bütün kalpleri Rahman’ın iki parmağı arasında bir kalp gibidir.
Onu dilediği gibi evirip çevirir”. Allah resulü (s.a.v.) böyle söyledikten sonra
şöyle dua etti: “Ey kalpleri evirip çeviren Allah'ım! Kalplerimizi sana itaate
çevir.”[610]
* Hz. Ali (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle dua ederdi: “Allah'ım! Bana hidayet ve doğruluk
ver!”.[611] Hidayet
ile, yol göstermeyi; doğruluk ile de okun doğruluğunu kastederdi.
Başka bir rivayette ise Allah
resulü (s.a.v.) şöyle dua etmiştir: “Allah'ım! Senden hidayet ve doğruluk isterim.”
* Ebû Hüreyre (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle derdi: “Allah'ım! Her işimin dayanağı
olan dinimi düzelt, içinde yaşadığım dünyamı düzelt, dönüş yerim olan ahiretimi
düzelt. Hayatı benim için, her hayırda bir artış kıl; ölümü de benim için her
kötülükten bir rahatlama (kurtuluş vesilesi) kıl.”[612]
* Tarık b. Eşyem el-Eşca’î
(r.a.) anlatıyor. Bir adamın, Allah resulünün (s.a.v.) yanına gelerek: “Ey
Allah’ın resulü! Rabbimden isterken nasıl söyleyeyim?” diye sorduğunu işittim.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle dedi: “De ki: Allah'ım! Beni bağışla, bana merhamet
et, bana afiyet ver ve beni rızıklandır!”. Allah resulü böyle söyledikten
sonra, baş parmak dışında parmaklarını topladı ve: “İşte bunlar, sana dünyanı
ve ahiretini bir araya toplar” buyurdu. Başka bir rivayette: “Bana doğru yolu
göster” ziyadesi vardır.[613]
* İbn Abbas (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle dua ederdi: “Allah'ım! Bana yardım et, aleyhime yardım
etme; bana zafer ver, aleyhime zafer verme; benim için tuzak kur, aleyhime
tuzak kurma; beni doğru yola ilet ve doğru yolu bana kolaylaştır. Bana isyan
edene karşı bana yardım et ve aleyhime tuzak kurma. Allah'ım! Beni, sana çokça
şükreden, çokça zikreden, senden çokça korkan, sana gönülden itaat eden, boyun
eğen, sana yönelen ve sana güvenip dayanan kullarından eyle. Rabbim! Tevbemi
kabul et, günahlarımı temizle, duamı kabul et, delilimi sağlamlaştır, dilimi
düzelt, kalbime hidayet ver ve içimdeki kini (nefreti ve tüm kötü duyguları)
çıkar.”[614]
* Enes b. Malik (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim üç defa Allah’tan cenneti
istese, cennet: “Allah'ım! Onu cennete koy!” der. Kim de üç defa cehennemden
Allah’a sığınsa, cehennem: “Allah'ım! Onu cehennemden koru!” der.”[615]
* Hz. Ebubekir (r.a.) minber üzerinde
ayağa kalktı ve şöyle dedi: Bir defasında Allah resulü (s.a.v.) minberin ilk
basamağı üzerinde durup şöyle dedi: “Allah’tan af ve afiyet dileyin. Çünkü hiç
kimseye, yakînden (kesin bilgi veya imandan) sonra afiyetten daha hayırlı bir
şey verilmemiştir.”[616]
* İbn Ömer (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) bir meclisten kalkarken, ashabı için şu duayı okumadan kalkmazdı;
o bu duayı nadiren terk ederdi: “Allah'ım! Bize, bizimle günahların arasına
girecek bir korku; bizi senin cennetine ulaştıracak bir itaat; dünyanın
musibetlerine dayanmayı kolaylaştıran bir yakîn ver. Allah'ım! Yaşattığın
sürece bizi, kulaklarımızdan, gözlerimizden ve kuvvetimizden yararlandır.
Onları bizden (sonrakilere) miras bırak. İntikamımızı, bize zulmedenlerin
almayı nasip et ve bize düşmanlık yapıp saldıranlara karşı bize yardım et.
Musibetimizi dinimizde kılma, dünyayı en büyük amacımız yapma, onu ilmimizin kazancı
yapma, bize merhamet etmeyenleri bize musallat etme.[617]
* İmrân
b. Husayn (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) babama: “Ey Husayn! Eğer
Müslüman olursan, sana yararlı olacak iki kelime öğretirim” dedi. Husayn
Müslüman olunca: “Ey Allah’ın resulü! Bana vaat ettiğin iki kelimeyi öğret!” dedi.
Bunun üzerine Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “De ki: Allah'ım! Bana
doğruyu ilham et ve beni nefsimin şerrinden koru!”.[618]
* Abbas b. Abdulmuttalib
(r.a.) anlatıyor. Hz. Peygambere: “Ey Allah’ın resulü! Bana, Allah’tan dileyeceğim
bir şey öğret!” dedim. Bana şöyle dedi: “Ey Abbas! Ey Allah’ın resulünün
amcası! Allah’tan, dünyada ve ahirette afiyet dile!”.[619]
* Muaz b. Cebel (r.a.)
anlatıyor. Bir sabah Allah resulü (s.a.v.) sabah namazına pek gecikti. Öyle ki
neredeyse güneşin doğuşunu görecektik. Derken Allah resulü (s.a.v.) hızlıca
çıktı, kamet getirildi ve hemen namaza başladı. Hz. Peygamber (s.a.v.) namazı
fazla uzatmadan kıldı. Selam verdikten sonra yüksek sesle: “Olduğunuz yerde
safta kalın!” dedi. Sonra bize yöneldi ve: “Sabah namazına geç kalmamın nedenini
size anlatacağım” diyerek şöyle anlattı:
Gece namazına kalktım, abdest
aldım ve Allah’ın takdir ettiği kadar namaz kıldım. Derken namazda uyuklamaya
başladım, öyle ki derin bir uykuya daldım. Bir de baktım ki, Yüce Allah ile
birlikteyim; en güzel surette idi.
Bana: “Ey Muhammed!” dedi.
“Buyur Rabbim!” dedim.
“Mele-i alâ (yüce meclis,
topluluk) kime hastır?” diye sordu.
“Bilmiyorum!” dedim.
Bu soruyu üç defa tekrarladı.
Her defasında aynı cevabı verdim. Bunun üzerine elini omuzlarımın üzerine
koydu. Parmaklarının soğukluğunu göğüslerimde hissediyordum. Her şey bana
tecelli olunca, cevabı bildim. Sonra bana:
“Ey Muhammed!” dedi.
“Buyur Rabbim!” dedim.
“Mele-i alâ kime hastır?”
diye sordu.
“Günahları örten ibadetlere
hastır, Rabbim” dedim.
“Onlar hangileridir?” diye
sordu.
“Cuma namazlarına gitmek,
namazlardan sonra mescitlerde (ibadet için) oturmak, zor zamanlarda en güzel
şekilde abdest almak” dedim.
“Sonra hangilerine?” diye
sordu.
“Yemek yedirmek, tatlı söz ve
insanlar uyurken namaz kılmak” dedim.
Sonra bana: “İste!” dedi. Ben
de şöyle dua ettim: “Allah'ım! Senden, iyilikler yapmayı, kötülükleri terk etmeyi,
yoksulları sevmeyi, beni bağışlamanı ve bana merhamet etmeni diliyorum. Şayet
bir topluluğa azap edecek olursan, onlara azap edilmeden canımı al. Allah'ım!
Senden, seni sevmeyi, seni seveni sevmeyi, senin sevgine yaklaştıran ameli
sevmeyi diliyorum.”
Allah resulü (s.a.v.) böyle
anlattıktan sonra şöyle buyurdu: “Bu rüya haktır. Onları okuyup ezberleyin ve (anlamlarını)
iyi öğrenin.”[620]
Hafız İbn Receb el-Hanbelî
der ki: Hz. Peygamberin bu hadiste Rabbini nitelediği bütün sıfatlar, haktır ve
doğrudur. Allah’ın kendisini nitelediği sıfatlara, herhangi bir benzetmede
bulunmadan inanmak vacip olduğu gibi bu sıfatlara da inanmak ve onları tasdik
etmek vaciptir. Bu sıfatlardan herhangi birini anlamada zorlanan veya kuşkuya
düşen bir kimse, Yüce Allah’ın ilimde derinleşenleri övdüğü ve onların
müteşabih ayetler için söylediği “Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır”[621]
sözünü söylesin; Hz. Peygamberin Kur’an hakkında söylediği “Ondan bilmediklerinizi
alimlere bırakın”[622]
emrine uysun. Çünkü kişi, bilmediğinden sorumlu tutulmaz. Ancak bunların peşine
düşenlerin helak olmasından korkulur.
İbn Abbas bir gün, bir adamın
Allah resulünden bu tür hadisleri rivayet ettiğini işitince, onu kınadı. Adam
da İbn Abbas’ı eleştirip kendisine karşı çıktı. Bunun üzerine İbn Abbas şöyle
dedi: “Şunlara ne oluyor ki, muhkem (anlamı açık) ayetlerle yetinmiyor,
müteşabih (anlamı açık olmayan) ayetlerle uğraşıp helak oluyorlar.”[623]
Bu nedenle müminler, bu tür müteşabih
bir söz (ayet veya hadis) işittiklerinde: “Allah ve resulünün bize haber verdiği
işte budur; “Allah ve Resûlü doğru söylemiştir. Bu, onların ancak
imanlarını ve Allah'a bağlılıklarını arttırdı”[624]
derler.”
Ayrıca bu hadis, meleklerden
ya da mukarreb meleklerden oluşan Mele-i alâ’nın, insanoğlunu Yüce Allah’a
yaklaştıran ve günahlarını örten güzel söz ve amelleri, Allah’ın katına
yükseltmek için birbirleriyle yarıştıklarına ve bu amelleri işleyenlere dua
ettiklerine delalet etmektedir. Nitekim Yüce Allah, bu meleklerin iman edenler
için bağışlanma talep edip onlara dua ettiklerini haber vermiştir. Sahih bir
hadiste Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah bir kulu sevdiğinde:
“Ben filan kulu seviyorum, onu sevin!” diye seslenir. Bunun üzerine Cebrail de
(a.s.) o kulu sever ve gökyüzüne: “Allah filan kulu seviyor, siz de onu sevin!”
diye seslenir. Bunun üzerine gökyüzündekiler de o kulu sever. Sonra okulun sevgisi
yeryüzüne iner.”
Ebû Hüreyre (r.a.) der ki:
Bir insan öldüğünde, insanlar: “Geride be bıraktı?” derler; melekler ise:
“Önden ne gönderdi?” derler.
Yani melekler, insanoğlunun
işlediği güzel amelleri sorarlar. Onlar bununla ilgilenir, buna önem verirler.[625]
* Şehr b. Havşeb anlatıyor.
Ümmü Seleme’ye (r.a.): “Ey Müminlerin annesi! Allah resulü (s.a.v.) senin yanında
iken en çok hangi duayı okurdu?” diye sordum. Şöyle dedi: Allah resulü (s.a.v.)
benim yanımda en çok şu duayı okurdu: “Ey kalpleri evirip çeviren! Kalbimi
senin dinin üzerine sabit kıl!”.
Allah resulü (s.a.v.) daha
sonra: “Ey Ümmü Seleme! Kalbi, Allah’ın iki parmağı arasında olmayan ademoğlu
yoktur. O, dilediğini sabit kılar, dilediğini kaydırır” dedi.[626]
Hadisin ravilerden Muaz,
sonra şu ayeti okudu: “Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra
kalplerimizi kaydırma. Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin.”[627]
* Ebû Hüreyre (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle dua ederdi: “Allah'ım! Beni, kulaklarım
ve gözlerimden yararlandır; onları benden (sonrakilere) miras bırak; bana zulmedene
karşı bana yardım et ve ondan intikamımı al!”[628]
* Rifâ’a b. ez-Züraki (r.a.) anlatıyor. Uhud günü müşrikler geri
çekilince Allah resulü (s.a.v.): “Dizilin, Rabbime hamd edip övgüde
bulunacağım” dedi. Bunun üzerine orada bulunanlar saflar haline Hz. Peygamberin
arkasına dizildiler. Allah resulü (s.a.v.) şöyle dua etti: “Allah'ım! Bütün
hamdler ve övgüler sanadır. Allah'ım! Senin yaydığını tutacak, tuttuğunu
yayacak yoktur; Senin saptırdığını hidayete erdirecek, hidayete erdirdiğini
saptıracak yoktur; mani olduğunu verecek, verdiğine mani olacak yoktur;
uzaklaştırdığını yakınlaştıracak, yakınlaştırdığını uzaklaştıracak yoktur.
Allah'ım! Üzerimize bereketini, rahmetini, lütuf ve ihsanını ve rızkını yay.
Allah'ım! Senden, kaybolmayan, yok olmayan, kalıcı ve sürekli nimetini
diliyorum. Allah'ım! Korku gününde senden huzur ve güvenlik istiyorum.
Allah'ım! Bize verdiğinin şerrinden ve vermediğinin şerrinden sana sığınıyorum.
Allah'ım! Bize imanı sevdir ve kalplerimizi onunla süsle; küfrü, isyanı ve
fasıklığı da bize çirkin göster; bizi doğru yolda olanlardan eyle! Allah'ım!
Canımızı, Müslüman olarak al, bizi Müslüman olarak yaşat ve bizi salihlerin
arasına kat. Bizi yenilen ve fitneye düşenlerden eyleme! Allah'ım!
Peygamberini yalanlayan ve senin yolundan alıkoyan kafirleri kahret! Ey gerçek
ilah olan Allah'ım! Azabını ve cezanı onların üzerine indir! Âmin.”[629]
* Enes b. Malik (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle derdi: “Allah'ım! Beni, bana
öğrettiğinden faydalandır ve bana, benim için yararlı olanı öğret. Beni, bana
yararlı olan bir ilimle rızıklandır!”[630]
* Kays b. Ubad anlatıyor.
Ammar (r.a.) bir topluluğa hafif bir namaz kıldırdı. Topluluk sanki bundan pek
hoşlanmadı. Bunun üzerine Ammar: “Rükuu ve secdeyi tam yapmadım mı?” diye
sordu. Onlar da: “Evet” dediler. Sonra Ammar şöyle dedi: “Ben, bu namazda Hz. Peygamberin
okuduğu şu duayı okudum: “Allah’ım! Gaybı bilmen ve varlıklar üzerindeki
kudretinle Senden diliyorum; benim için hayatın hayırlı olduğunu bildiğin
sürece beni yaşat; benim için ölümün hayırlı olduğunu bildiğinde de canımı al.
Gizli ve açık her yerde Senden sakınmayı diliyorum. Senden, öfke ve sevinçte
ihlaslı olmayı istiyorum. Senden, tükenmeyen bir nimet ve kesilmeyen göz
aydınlığı istiyorum. Kaza ve kadere razı olmayı, ölümden sonra rahat bir
yaşamı, yüzüne bakma lezzetini ve Sana kavuşma özlemi duymayı diliyorum. Kalıcı
iz bırakacak hastalık ve felaketlerden, doğru yoldan çıkaracak fitnelerden
Sana sığınırım. Allah’ım! Bizi, iman süsüyle güzelleştir ve bizi hidayete
erenlerden, başkalarının da hidayete ermelerine vesile olanlardan eyle![631]
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) bana şu duayı öğretti: “Allah'ım! Senden, kulunun ve peygamberinin
istediği hayrı istiyorum; kulunun ve peygamberinin sığındığı şerden sana
sığınıyorum. Allah'ım! Senden cenneti ve ona yaklaştıran söz ve ameli (yapma
gücü) istiyorum; cehennemden ve ona yaklaştıran söz ve amelden sana sığınıyorum.
Senden, benim için verdiğin her kararın bana hayırlı olmasını diliyorum.”[632]
* Büsr b. Ebi Ertât (r.a.)
anlatıyor. Allah resulünün (s.a.v.) şöyle söylediğini işittim: “Allah'ım! Bütün
işlerde akıbetimizi güzel yap; bizi dünyanın rezilliğinden ve ahiretin azabından
koru!”.[633]
* Osman b. Ebi’l-Âs ve
Kureyş’ten bir kadın anlatıyor. Allah resulünün (s.a.v.) şöyle söylediğini
işittik: “Allah'ım! Günahlarımı, yanlışlıkla ve kasıtlı olarak işlediklerimi bağışla!”.
Başka biri de şöyle rivayet
etmiştir. Allah resulünün (s.a.v.) şöyle söylediğini işittim: “Allah'ım!
İşlerimi düzeltmek için bana doğruyu göster; Allah'ım! Nefsimin şerrinden sana
sığınıyorum.”[634]
HZ. PEYGAMBERİN SIĞINMA
DUALARI
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle dua ederdi: “Allah'ım! Tembellikten, aşırı
ihtiyarlıktan, borçtan ve günahtan sana sığınırım. Allah'ım! Cehennem azabından
ve cehennem fitnesinden, kabir azabından ve kabir fitnesinden, zenginliğin
fitnesinden ve fakirliğin fitnesinden, Mesih Deccal’ın fitnesinin şerrinden
sana sığınırım. Allah'ım! Hatalarımı kar suyu ve dolu ile yıka! Beyaz elbisenin
kirden temizlendiği gibi beni de hatalarımdan temizle! Doğu ile batının arasını
uzaklaştırdığın gibi benimle de hatalarımın arasını uzaklaştır.”[635]
* Enes (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle derdi: “Allah'ım! Acizlikten, tembellikten,
korkaklıktan ve aşırı ihtiyarlıktan sana sığınırım; kabir azabından sana
sığınırım; hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım.”[636]
* İbn Abbas (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle derdi: “Allah'ım! Senin izzetine sığınırım; Senden
başka ilah yoktur. Sen asla ölmezsin, insanlar ve cinler ise ölürler.”[637]
Müslim’in rivayeti şöyledir:
“Allah'ım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana güvenip dayandım, sana yöneldim
ve senin için mücadele ettim. Allah'ım! Beni saptırmandan senin izzetine
sığınıyorum. Senden başka ilah yoktur. Sen asla ölmeyen, daima diri olansın;
insanlar ve cinler ise ölürler.
* Ebû Hüreyre (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle derdi: “Dayanılmaz beladan, mutsuzluğun
gelmesinden, kötü kaderden ve düşmanların sevinmesinden Allah’a sığının.”[638]
* Enes (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) Ebû Talha’ya: “Çocuklarınızdan, bana hizmet edecek birini
bulup getirin!” dedi. Bunun üzerine Ebû Talha, beni terkisine alarak Hz.
Peygambere getirdi. Artık Allah resulüne ben hizmet ediyordum. Konakladığı her
yerde çokça şöyle söylediğini işitiyordum: “Allah'ım! Üzüntü ve kederden,
acizlik ve tembellikten, cimrilik ve korkaklıktan, ağır borçtan ve insanların
baskın gelmesinden sana sığınırım.”[639]
* Mus’ab anlatıyor. Sa’d
(r.a.) bana beş şeyi emrediyor ve Allah resulünün de bu beş şeyi emrettiğini
söylüyordu. O beş şey şuydu: Allah'ım! Cimrilikten sana sığınırım, korkaklıktan
sana sığınırım, başkalarına muhtaç olacak kadar yaşlanmaktan sana sığınırım,
dünyanın fitnesinden –yani Deccal’ın fitnesinden- sana sığınırım, kabir
azabından sana sığınırım.”[640]
* Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) borçtan ve günahtan çokça sığınıyordu. Bunun üzerine kendisine:
“Borçtan ve günahtan ne kadar çok sığınıyorsun?” denilince, Allah resulü
(s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir kimse borçlu olunca, konuştuğunda yalan söyler,
söz verdiğinde sözünde durmaz.”[641]
* Yine Hz. Aişe (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) duasında şöyle derdi: “Allah'ım!
Yaptıklarımın şerrinden ve yapmadıklarımın şerrinden sana sığınırım.”[642]
* İbn Ömer (r.a.) anlatıyor.
Allah resulünün (s.a.v.) dualarından biri de şuydu: “Allah'ım! Nimetinin yok
olmasından, afiyetinin gitmesinden, cezanın ani gelmesinden ve bütün gazabından
sana sığınırım.”[643]
* Zeyd b. Erkam (r.a.)
anlatıyor. Size Allah resulünün (s.a.v.) söylediğinden başka bir şey
söylemiyorum. O şöyle diyordu: “Allah'ım! Acizlik ve tembellikten, cimrilik ve
korkaklıktan, aşırı ihtiyarlıktan ve kabir azabından sana sığınıyorum.
Allah'ım! Nefsime takvasını ver ve onu arındır. Zira onu en iyi şekilde ancak
sen arındırırsın. Onun mevlası ve yardımcısı sensin. Allah'ım! Faydasız
ilimden, korkmayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul edilmeyen duadan sana
sığınırım.”[644]
* Şekel b. Humeyd (r.a.)
anlatıyor. Hz. Peygambere: “Ey Allah’ın resulü! Bana kendisiyle sığınacağım bir
dua öğret!” dedim. Allah resulü (s.a.v.) elimden tuttu ve şöyle dedi: “De ki:
Allah'ım! Kulaklarımın şerrinden, gözlerimiz şerrinden, dilimin şerrinden,
kalbimin şerrinden ve menimin (avret yerlerimin) şerrinden sana sığınırım.”[645]
* Ebû Hüreyre (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle derdi: “Allah'ım! Fakirlikten,
muhtaçlıktan ve zilletten sana sığınırım; zulmetmekten veya zulme uğramaktan
sana sığınırım.”[646]
* Ebü’l-Yüsr (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle dua ederdi: “Allah'ım! Aşırı
ihtiyarlıktan sana sığınırım, perişanlıktan sana sığınırım; boğulmaktan,
yangından ve ihtiyarlıktan sana sığınırım. Ölüm anında şeytanın beni saptırmasından
sana sığınırım, senin yolunda savaştan kaçmaktan sana sığınırım, bir hayvanın
sokmasıyla ölmekten sana sığınırım.”[647]
* Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)
anlatıyor. el-Felak ve en-Nâs sureleri nazil oluncaya kadar, Allah resulü
(s.a.v.) insanların nazarından ve cinlerin nazarından Allah’a sığınırdı. Bu
sureler inince, Allah resulü (s.a.v.) bu surelerle sığınmaya başladı, bunların
dışındaki duaları terk etti.[648]
* Kutbe b. Malik (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle derdi: “Allah'ım! Kötü ahlaktan, kötü
amellerden ve kötü arzulardan sana sığınırım.”[649]
* Ebû Hüreyre (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) duasında şöyle derdi: “Allah'ım! İkamet
yurdunda kötü komşudan sana sığınırım. Çünkü göçebe komşu, çekip gider.”[650]
* Ukbe b. Amir (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle derdi: “Allah'ım! İkamet yurdunda, kötü
günden, kötü geceden, kötü saatten, kötü arkadaştan ve kötü komşudan sana
sığınırım.”[651]
* Abdullah b. Amr b. Âs
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şu kelimelerle dua ederdi: “Allah'ım!
Borcun galebe gelmesinden, düşmana mağlup olmaktan ve düşmanın sevinmesinden
sana sığınırım.”[652]
* Cabir (r.a.) anlatıyor.
Allah resulünün (s.a.v.) şöyle söylediğini işittim: “Allah'ım! Senden yararlı
ilim isterim, yararı olmayan ilimden sana sığınırım.”[653]
* Enes (r.a.) anlatıyor.
Allah resulü (s.a.v.) şöyle derdi: “Allah'ım! Faydalı olmayan ilimden,
yükseltilmeyen amelden, ürpermeyen kalpten ve dinlenmeyen sözden sana sığınırım.”[654]
* Zeyd b. Sabit (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bize yüzünü döndü ve: “Cehennem azabından
Allah’a sığının!” dedi. Biz de: “Cehennem azabından Allah’a sığınırız” dedik.
Sonra: “Kabir azabından Allah’a sığının!” dedi. Biz de: “Kabir azabından
Allah’a sığınırız” dedik. Sonra: “Açık ve gizli her türlü fitneden Allah’a
sığının!” dedi. Biz de: “Açık ve gizli her türlü fitneden Allah’a sığınırız”
dedik. Sonra: “Deccal’ın fitnesinden Allah’a sığının!” dedi. Biz de:
“Deccal’ın fitnesinden Allah’a sığınırız” dedik.[655]
* Esma bint Ebubekir (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle dedi: “Ben (kıyamette) havuzumun başında
duracağım ve sizden, kimlerin bana geldiğine bakacağım. Bana gelmemeleri için
bazı insanlar tutulacaklardır. Ben: “Rabbim! Onlar bendendir, benim
ümmetimdendir” diyeceğim. Bana: “Onların senden sonra neler yaptıklarını
biliyor musun? Allah’a andolsun ki onlar, çok geçmeden gerisin geriye döndüler”
denilir.
Bu yüzden İbn Ebi Melîke
şöyle dua ediyordu: “Allah'ım! Gerisin geriye (eski dinimize) dönmekten ve dinimiz
konusunda fitneye düşmekten sana sığınırız.”[656]
İSTİĞFAR
İSTİĞFARLA İLGİLİ BAZI
AYETLER
Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:
“Ve onlar, seher vaktinde
Allah'tan bağış dileyenlerdir.”[657]
“Yine onlar ki, bir
kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp
günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler.”[658]
“Ve Allah'tan mağfiret
iste, çünkü Allah, çok yarlığayıcı ve ziyadesiyle esirgeyicidir.”[659]
“Kim bir kötülük yapar yahut
nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok yarlığayıcı
ve esirgeyici bulacaktır.”[660]
“...onlar mağfiret
dilerlerken Allah onlara azap edici değildir.”[661]
“Ve Rabbinizden mağfiret
dileyin, sonra da ona tevbe edin. (Eğer bu emrolunanları yaparsanız), Allah
sizi, tayin edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır, fazlasını yapan
herkese de iyiliğinin karşılığını verir.”[662]
“Ey kavmim! Rabbinizden
bağış dileyin; sonra da O'na tevbe edin ki, üzerinize göğü (yağmuru) bol bol
göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın…”[663]
“(Habibim!) Hem kendinin
hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahlarının bağışlanmasını dile!”[664]
“Rabbinizden mağfiret
dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır. (Mağfiret dileyin ki, Allah) üzerinize
gökten bol bol yağmur indirsin, mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size
bahçeler ihsan etsin ve sizin için ırmaklar akıtsın.”[665]
“Allah'tan mağfiret
dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir.”[666]
İSTİĞFARLA İLGİLİ BAZI
HADİSLER
* Şeddad b. Evs
(r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Seyyidü’l-istiğfar
(istiğfarın efendisi) bir kulun şöyle demesidir: “Allah’ım! Benim Rabbim
Sensin. Senden başka ilah yoktur. Beni Sen yarattın ve ben, Senin kulunum.
Gücüm yettiğince Sana olan ahdime ve vaadime bağlıyım. Yaptıklarımın şerrinden
sana sığınırım. Üzerimdeki nimetlerini ve işlediğim günahları itiraf ediyorum.
O halde beni bağışla; çünkü günahları senden başka bağışlayacak yoktur.”
Allah resulü
(s.a.v.) dedi ki: Kim kesin inanarak bunu gündüz söyler ve akşama varmadan o
gün ölürse, o kişi cennet ehlindendir. Kim de kesin inanarak bunu gece söyler
ve sabaha varmadan o gece ölürse, o kişi cennet ehlindendir.[667]
* Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor. Allah resulünün şöyle söylediğini işittim: “Allah’a yemin
olsun ki ben, günde yetmiş defadan fazla Allah’a tevbe ve istiğfar ederim.”[668]
* el-Eğarr el-Müzeni (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kuşkusuz benim kalbime de
gaflet çöker. Ama ben, günde yüz defa Allah’a istiğfar eder (affımı diler)im.”[669]
* Abdullah b. Ömer (r.a.)
anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) bir defasında: “Ey Kadınlar topluluğu! Sadaka
verin ve çok istiğfarda bulunun. Çünkü ben, cehennem ehlinin çoğunun sizden
olduğunu gördüm” dedi. Bunun üzerine akıllı (veya cesaretli) bir kadın: “Ey
Allah’ın resulü! Bize ne oluyor ki cehennem ehlinin çoğunu biz oluşturuyoruz?”
diye sorunca, Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Siz çokça lanet okur ve
kocanıza nankörlük edersiniz. Aklı ve dini eksik olanlar arasında
akıl sahibi erkeklere üstün gelen sizden başkasını görmedim!" dedi. Kadın:
“Ey Allah’ın resulü! Akıl ve din eksikliği ne demek?” diye sorunca, Allah
resulü (s.a.v.) şöyle cevap verdi: “Akıl eksikliği, iki kadının şahitliğinin
bir erkeğin şahitliğine denk olmasıdır. Aklın eksik olması budur. Din eksikliği
ise, kadının (adet döneminde) günlerce namaz kılmaması ve Ramazan orucunu
tutmamasıdır. Dinin eksik olması da işte budur.”[670]
*
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Nefsim
kudret elinde olan Zat’a yemin olsun ki, eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah
sizi yok eder; yerinize, günah işleyen sonra da Allah’a istiğfar eden bir
topluluk getirir ve onları bağışlardı.”[671]
*
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) “Sünhanallahi ve bi hamdih,
estağfirullahe ve etûbu ileyh” (Allah’ım! Seni hamdinle tesbih ediyor, senden
bağışlanma diliyor ve sana tevbe ediyorum) cümlesini çokça söylüyordu. Bunun
üzerine ben: “Ey Allah’ın resulü! Bu sözü ne kadar çok söylediğini görüyorum?”
deyince, Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Rabbim bana, ümmetimde bir
alamet göreceğimi haber verdi. Ben o alameti görünce, bu sözü çokça söylemeye
başladım.”
O
alamet, “Allah'ın
yardımı ve zaferi (fethi) gelip de insanların bölük bölük Allah'ın dinine
girmekte olduklarını gördüğün vakit Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve
O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir”[672]
ayetlerini içeren en-Nasr suresidir.
Ayette geçen fetihten maksat, Mekke’nin
fethidir.[673]
*
İbn Ömer (r.a.) anlatıyor. Biz, Allah resulünün bir tek oturuşta yüz defa
“Rabbi’ğ-fir lî ve tüb aleyye, inneke ente’t-tevvabü’r-rahîm” (Rabbim! Beni
bağışla ve tevbemi kabul et; çünkü sen, gerçekten tevbeleri kabul eden ve
merhamet edensin!) dediğini sayardık.[674]
*
Hz. Peygamberin azatlı kölesi Zeyd (r.a.) anlatıyor. Allah resulünün (s.a.v.)
şöyle söylediğini işittim: “Kim ‘Estağfirullahe ellezi lâ ilâhe illâ huvel
hayyül kayyume ve etûbu ileyh’ (Kendisinden başka ilah olmayan, hayy ve kayyûm
olan Allah’tan bağışlanma diliyor, O’na tevbe ediyorum!) derse, savaştan
kaçmış olsa bile günahı affedilir.”[675]
*
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kul bir
günah işlediğinde, kalbinde (siyah) bir nokta oluşur. Eğer kişi o hatayı
bırakır, bağışlanma diler ve tevbe ederse, kalbi cilalanır (o siyah nokta
silinir). Eğer aynı günaha tekrar dönerse, o siyah nokta giderek büyür; öyle ki
bütün kalbini kaplar. İşte Yüce Allah’ın “Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları
(kötülükler) kalplerini kirletmiştir”[676]
ayetinde belirttiği ‘Rân’ (kir, pas) budur.[677]
Varlığın Yüce Yaratıcısı ve
gerçek sahibine hamd olsun!
[1] Âl-i İmran,
[2] en-Nisâ,
[3] el-Ahzâb,
[4] el-Ahzâb,
[5] el-A'raf,
[6] el-A'raf,
[7] el-Haşr,
[8] el-Enfal,
[9] el-Ahzâb,
[10] el-Münafikûn,
[11] el-Bakara,
[12] el-Ankebût,
[13] el-Bakara,
[14] el-Bakara,
[15] en-Nisâ,
[16] el-Cum'a,
[17] Âl-i İmran,
[18] Tâ-Hâ,
[19] el-Enfal,
[20] Cümdân, Eslem kabilesinin ikamet bölge olan Küdeyr ve Usfân arasında
bulunan bir dağdır.
[21] İbn Arabî der ki: Müferrid, dini bilgiye sahip olunca bunları uygulamak
için insanlardan uzaklaşan, emir ve yasakları gözeterek yalnız başına kalan
kişiye denilir. el-Ezherî ise der ki: Müferridler, insanlar arasında Allah’ı
çok zikretmekle bilinen kimselerdir. Kurtûbî de der ki: Allah resulünün
(s.a.v.) ‘İşte Cümdân’ dedikten sonra bunu zikretmesinin özel bir anlamı
vardır. Cümdân, o bölgede tek olan ve çevresinde kendisine benzer bir dağ olmayan
bir dağdır. Bu dağ Allah resulüne müferridleri hatırlatmış, onların da bunun
gibi benzersiz olduklarını bildirmiştir. Doğrusunu Allah bilir.
[22] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[23] Müslim, dua ve zikir,
[24] Müslim, zikir ve dua,
[25] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[26] Bu hadis sahihtir. Ahmed,
[27] Bu hadis, hasen li ğayrihidir. Tirmizî,
[28] Buhâri, daavat,
[29] Müslim, salat,
[30] Müslim, zikir ve dua,
[31] Bu hasen hadistir. Bkz. Ebû Dâvud,
[32] Buhâri,
[33] el-Beğavî, şerhü’s-sünne,
[34] A.g.e.,
[35] Fethü’l-bâri,
[36] Bu hadis, sahihtir. Bkz. Hafız İbn Hacer’in zevaidleri, el-Bezzâr,
[37] Bu hadis, sahihtir. Bkz. Ahmed,
[38] Şevkanî, Tühfetü’z-zakirin, s.
[39] et-Tevbe,
[40] Bu hadis, hasendir. Tirmizî, tefsir,
[41] Buhâri, zikir ve dua,
[42] Bu hadis, hasendir. Taberâni, el-Kebir,
[43] Bu hadis, hasendir. Taberâni, el-Mecma,
[44] el-Bakara,
[45] en-Nisâ,
[46] el-İsrâ,
[47] Tâ-Hâ,
[48] el-Mü'min,
[49] Buhâri,
[50] Âl-i İmran,
[51] Buhâri,
[52] Müslim,
[53] Müslim,
[54] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[55] el-Mü'min,
[56] el-Mü'min,
[57] Şevkani, Tühfetü’z-zakirin, s.
[58] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[59] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[60] Bu hadis, hasen li ğayrihidir. Tirmizî,
[61] er-Ra'd,
[62] el-Fatır,
[63] el-En'âm,
[64] Şevkanî, a.g.e., s.
[65] Bu hadis, hasendir. Tirmizî,
[66] ez-Zâriyât,
[67] el-Hucurât,
[68] Kâf,
[69] Bu hadis, hasendir. Tirmizî,
[70] el-Mü'min,
[71] en-Nisâ,
[72] el-Mü'min,
[73] en-Neml,
[74] el-Bakara,
[75] Şevkanî, a.g.e., s.
[76] Bu hadis, hasendir. Tirmizî,
[77] Bu hadis, sahihtir. Tirmizî,
[78] Bu hadis, sahihtir. Tirmizî,
[79] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[80] Şevkanî, a.g.e., s.
[81] Bu hadis, sahihtir. Tirmizî,
[82] Şevkanî, a.g.e., s.
[83] el-Ankebût,
[84] ez-Zümer,
[85] Fussilet,
[86] Yunus,
[87] Bu hadis, hasen li ğayrihidir. Tirmizî,
[88] Müslim,
[89] Müslim,
[90] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[91] Âl-i İmran,
[92] Buhâri,
[93] Buhâri,
[94] Buhâri,
[95] Müslim,
[96] el-Enfal,
[97] Müslim,
[98] Buhâri,
[99] Buhâri,
[100] Buhâri,
[101] Müslim,
[102] İbrahim,
[103] el-Maide,
[104] Müslim,
[105] Bu hadis, sahihtir. Hakim,
[106] el-A'raf,
[107] et-Tevbe,
[108] el-Enbiya,
[109] el-Kasas,
[110] Hz. Aişe’ye yapılan iftira olayı.
[111] Hz. Aişe (r.a.) bu hadisi uzun olarak rivayet eder. Buhâri,
[112] Buhâri,
[113] Buhâri,
[114] Lokman,
[115] İbrahim,
[116] el-A'raf,
[117] Yusuf,
[118] Buhâri,
[119] Müslim,
[120] Müslim,
[121] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[122] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[123] Ebû Avâne, Müsned. Hadisin bir kısmı Buhâri,
[124] el-A'raf,
[125] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[126] Âl-i İmran,
[127] el-A'raf,
[128] el-Ahzâb,
[129] el-A'raf,
[130] el-A'raf,
[131] el-Kasas,
[132] Hud,
[133] Kamer,
[134] Meryem,
[135] eş-Şuara,
[136] Müslim,
[137] el-En'âm,
[138] el-En'âm,
[139] el-A'raf,
[140] el-A'raf,
[141] Meryem,
[142] el-A'raf,
[143] Buhâri,
[144] el-İsrâ,
[145] Buhâri,
[146] İbn Ebi Şeybe, el-Musannef,
[147] Müslim,
[148] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[149] el-Enbiya,
[150] Buhâri, daavât,
[151] el-Hicr,
[152] Fethü’l-Bârî,
[153] Müslim, zikir,
[154] Buhâri,
[155] Buhâri,
[156] Buhâri,
[157] Müslim,
[158] Müslim,
[159] Müslim,
[160] Buhâri, daavat,
[161] Fethü’l-Bârî,
[162] el-Mü'minûn,
[163] el-Bakara,
[164] Müslim,
[165] Buhâri,
[166] Bu hadis, sahihtir. Tirmizî,
[167] el-A'raf,
[168] Buhâri,
[169] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[170] Ebû Dâvud,
[171] İbrahim,
[172] el-İsrâ,
[173] el-Mü'min,
[174] Muhammed,
[175] el-Haşr,
[176] Nuh,
[177] Buhâri,
[178] Müslim,
[179] Müslim,
[180] el-Kehf,
[181] Bu hadis sahihtir. Ebû Dâvud,
[182] Buhâri, cihad,
[183] Bu hadis, sahihtir. Tirmizî,
[184] Taberâni, dua,
[185] el-Ahzâb,
[186] el-Mü'min,
[187] Kâf,
[188] İbn Kayyım, el-Vâbilü’s-Sayyib mine’l-kelimi’t-Tayyib, s.
[189] Buhâri,
[190] Fethü’l-Bârî,
[191] Müslim,
[192] Humma, akrep vb. hayvanların sokmasıyla ortaya çıkan ateş, hararet;
zehirin etkisi veya zehirin kendisi.
[193] Ebû Dâvud, Kur’an,
[194] Buhâri,
[195] Müslim,
[196] Şerhü’n-Nevevi ala Sahih-i Müslim,
[197] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[198] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[199] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[200] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[201] Bu hadis, diğer şahitleriyle birlikte hasendir. Ebû Dâvud,
[202] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[203] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[204] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[205] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[206] Bu hadis, hasendir. Nesâi, es-Sünenü’l-kübrâ,
[207] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[208] Buhâri,
[209] Müslim,
[210] Buhâri,
[211] Buhâri,
[212] Bu hadis, hasendir. Tirmizî,
[213] Şerhu riyazü’s-salihin.
[214] Buhâri,
[215] Buhâri,
[216] Buhâri,
[217] Buhâri, vekalet,
[218] Müslim,
[219] Müslim,
[220] Müslim,
[221] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[222] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[223] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[224] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[225] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[226] Buhâri,
[227] Buhâri,
[228] Buhâri,
[229] Buhâri,
[230] Müslim,
[231] Buhâri,
[232] Bu hadis, sahihtir. Nesâi, Amelü’l-yevmi ve’l-leyle,
[233] Buhâri,
[234] Âl-i İmran,
[235] Buhâri,
[236] Bu hadis, hasen liğayrihi’dir. Ebû Dâvud,
[237] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[238] Bu hadis, sahihtir. Hakim,
[239] Müslim,
[240] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[241] Bu hadis, hasendir. Tirmizî,
[242] Buhâri,
[243] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[244] Bu hadis, hasendir. Tirmizî,
[245] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[246] Bu hadis, hasendir. Tirmizî,
[247] ez-Zuhruf,
[248] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[249] Bu hadis, hasendir. İbn Hibban,
[250] “Manzaranın üzüntü vermesinden” ifadesi ile, seferden dönünce ailesinde
kendisine üzüntü verecek bir manzarayla karşılaşma kastedilmektedir.
[251] Müslim,
[252] Müslim,
[253] Buhâri,
[254] Buhâri,
[255] Bu hadis, sahihtir. Nesâi, Amelü’l-yevmi ve’l-leyle,
[256] Bu hadis, hasendir. Nesâi, Amelü’l-yevmi ve’l-leyle,
[257] Müslim,
[258] el-Hattabi bu ifade hakkında der ki: Bu, haber lafzıyla gelen emirdir.
Buna göre ifade, “İşiten, nimetlerine karşılık Allah’a hamd ettiğimizi işitsin
ya da şahitlik etsin” anlamındadır.
[259] Müslim,
[260] Buhâri,
[261] Buhâri,
[262] Buhâri,
[263] Müslim,
[264] Müslim,
[265] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[266] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[267] Bu hadis, bir önceki hadisin devamıdır.
[268] Buhâri,
[269] Müslim,
[270] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[271] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[272] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[273] Bu hadis, sahihtir. Nesâi, Amelü’l-yevmi ve’l-leyle,
[274] Vatîa, çekirdeği çıkarılmış hurmanın sütle yoğrulmasıyla elde edilen
bir tür yiyecek.
[275] Müslim,
[276] Müslim,
[277] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[278] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[279] Buhâri,
[280] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[281] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[282] Bu hadis, sahihtir. Nesâi, Amelü’l-yevmi ve’l-leyle,
[283] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[284] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[285] Buhâri,
[286] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[287] Bu hadis, sahihtir. Tirmizî,
[288] Bu hadis, sahihtir. Buhâri, el-Edebü’l-müfred,
[289] Bu hadis, mevkûf olarak sahihtir. Malik, Muvattâ,
[290] Buhâri,
[291] Bu hadis, hasendir. Tirmizî,
[292] Bu hadis, hasendir. Tirmizî,
[293] Bu hadis, hasendir. Ebû Ya’la,
[294] Buhâri,
[295] Müslim,
[296] Buhâri,
[297] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[298] Buhâri,
[299] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[300] Neylü’l-evtâr,
[301] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[302] Buhâri,
[303] Buhâri,
[304] Bu hadis, sahihtir. Nesâi, Amelü’l-yevmi ve’l-leyle,
[305] Buhâri,
[306] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[307] Muhammed,
[308] Müslim,
[309] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[310] Bu hadis, sahihtir. Tirmizî,
[311] Buhâri,
[312] Buhâri,
[313] Müslim,
[314] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[315] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[316] Müslim,
[317] Bu hadis, sahihtir. Tirmizî,
[318] Müslim,
[319] Bu hadis, sahihtir. İbn Mâce,
[320] Sabîr dağı, Ürdün’de Amman ile Seyraf arasında kıyıda bulunan bir
dağdır.
[321] Bu hadis, hasendir. Tirmizî,
[322] Buhâri,
[323] Müslim,
[324] Buhâri,
[325] Buhâri,
[326] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[327] Âl-i İmran,
[328] en-Nisâ,
[329] el-Ahzâb,
[330] Buhâri,
[331] Buhâri,
[332] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[333] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[334] Buhâri,
[335] Buhâri,
[336] Buhâri,
[337] Bakılana zarar veren kötü bakış, nazar.
[338] Buhâri,
[339] Müslim,
[340] Bu hadis, hasendir. Ahmed,,
[341] Bu hadis, hasendir. Nesâi, Amelü’l-yevmi ve’l-leyle,
[342] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[343] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[344] Bu hadis, hasendir. Ahmed,,
[345] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[346] Celâü’l-efham, s.
[347] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[348] Bu hadis, sahih li ğayrihidir. Hakim,
[349] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[350] Buhâri,
[351] Müslim,
[352] Bu hadis, sahihtir. Tirmizî,
[353] Buhâri,
[354] Fethü’l-Bârî,
[355] Buhâri,
[356] Buhâri,
[357] Müslim,
[358] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[359] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[360] Buhâri,
[361] Buhâri,
[362] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[363] Buhâri,
[364] en-Nisâ,
[365] Buhâri,
[366] es-Saffât,
[367] Buhâri,
[368] Müslim,
[369] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[370] Bu hadis, sahihtir. İbn Hibban, ihsan,
[371] Şerhu’n-nevevî ala sahih-i Müslim,
[372] İbn Kudâme, el-Muğni,
[373] Müslim,
[374] Şerhu’n-nevevî ala sahih-i Müslim,
[375] Bu hadis, zayıftır. Ebû Dâvud,
[376] eş-Şerhu’s-sağir,
[377] Müslim,
[378] Daha önce tahrici geçti.
[379] Müslim,
[380] Yani “İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn” (Elbette
biz, Allah içiniz ve kesinlikle O’na döneceğiz) dedi.
[381] Bu hadis, muhtelif rivayet yolları ile hasendir. Ahmed,
[382] Buhâri,
[383] el-Muğni,
[384] Müslim,
[385] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[386] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[387] Neylü’l-evtar,
[388] Bu hadis, sahihtir. Hakim,
[389] Bu hadis, sahihtir. İbn Hibban,
[390] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[391] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[392] Buhâri ve Müslim.
[393] Zâdü’l-meâd,
[394] Bu hadis, gerçekten çok zayıftır. Taberâni, el-Kebir,
[395] Müslim,
[396] Bu, Ebubekir’in rivayetidir. Züheyr’in rivayeti şöyledir: Ey Müminlerin ve Müslümanların diyarı! Size selam olsun.
[397] Müslim,
[398] Bu hadis, hasendir. Tirmizî,
[399] Buhâri,
[400] Fethü’l-Bârî,
[401] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[402] Bu hadis, hasendir. Tirmizî, taharet,
[403] Bu hadis, hasen li ğayrihidir. Ahmed,
Ancak Saîd b. Zeyd hadisi, bu
hadisi teyit etmektedir. Bu hadis ayrıca Hz. Aişe, Ebû Saîd el-Hudrî, Sehl b.
Sa'd es-Sâidî, Ebû Sebre ve Enes b. Malik’ten de rivayet edilmiştir. Tüm bu
rivayetler eleştiriden uzak değildir, ancak birbirlerini teyit ettikleri
açıktır. Bkz. Nasbü’r-râye,
[404] el-Maide,
[405] El-Mecmû’,
[406] Müslim,
[407] Başka rivayetlerle teyit edildiği için bu hadis hasendir. Tirmizî,
taharet,
[408] Bu hadis, sahihtir. Nesâi, Amelü’l-yevmi ve’l-leyle,
[409] Buhâri,
[410] Müslim,
[411] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[412] Bu hadis, sahihtir. Nesâi, Amelü’l-yevmi ve’l-leyle,
[413] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[414] en-Nûr,
[415] Bu hadis, sahihtir. Hakim,
[416] Müslim,
[417] Müslim,
[418] Bu hadis, sahihtir. Tirmizî,
[419] Buhâri,
[420] Buhâri,
[421] Buhâri,
[422] Fethü’l-Bârî,
[423] Müslim,
[424] Müslim,
[425] Müslim,
[426] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud, salat,
[427] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud, salat,
[428] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[429] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[430] Buhâri,
[431] Müslim,
[432] ez-Zuhruf,
[433] Şerhu akidetü’t-tahaviye,
[434] Buhâri,
[435] Müslim,
[436] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[437] Müslim,
[438] Müslim, Hz. Ömer’den,
[439] Müslim,
[440] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[441] el-Mecmû,
[442] en-Nasr,
[443] Buhâri,
[444] Müslim,
[445] Müslim,
[446] el-Vâkıa,
[447] el-A'la,
[448] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[449] Müslim,
[450] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[451] el-Muğnî,
[452] Müslim,
[453] Müslim,
[454] Yani kıskançlık içindeyim.
[455] Müslim,
[456] Tilavet secdesi, Kur'an’da geçen secde ayetlerini okuyunca yapılan
bir secdedir. Ç.
[457] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[458] Bu hadis, hasendir. Tirmizî,
[459] Buhâri, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Hibban ve diğerleri.
[460] Fethü’l-Bârî,
[461] el-Mecmû,
[462] Buhâri,
[463] Müslim,
[464] Müslim,
[465] el-Kehf,
[466] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[467] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[468] Buhâri,
[469] Müslim,
[470] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[471] Müslim,
[472] Bu hadis, sahihtir. Malik, Muvattâ,
[473] Bu hadis, sahihtir. İbn Ebi Şeybe,
[474] Fethü’l-Bârî,
[475] Fethü’l-Bârî,
[476] Sıfatu salati’n-nebi, s.
[477] ez-Zümer,
[478] eş-Şerhü’l-mümta,
[479] eş-Şerhü’l-mümta,
[480] Buhâri,
[481] Buhâri,
[482] Buhâri,
[483] Müslim,
[484] Bu hadis, sahihtir. Nesâi, Amelü’l-yevmi ve’l-leyle,
[485] Buhâri,
[486] Buhâri,
[487] Buhâri,
[488] Müslim,
[489] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[490] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[491] Buhâri,
[492] Fethü’l-Bârî,
[493] Buhâri,
[494] Fethü’l-Bârî,
[495] Müslim,
[496] Müslim,
[497] Buhâri,
[498] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[499] Bu hadis, hasendir. Nesâi,
[500] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[501] Müslim,
[502] Müslim,
[503] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[504] Bu hadis, hasendir. Nesâi, Amelü’l-yevmi ve’l-leyle,
[505] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[506] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[507] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[508] Bu hadis, sahihtir. Beyhakî, es-Sünenü'l-kübra,
[509] Bu hadis, sahihtir. Tirmizî,
[510] Bu hadis, hasendir. Dârekutnî,
[511] Bu hadis, sahihtir. İbn Mâce,
[512] Buhâri,
[513] Müslim,
[514] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[515] Hac sırasında ‘Lebbeyk Allahümme lebbeyk…’ demek.
[516] Buhâri,
[517] Bu hadis, sahihtir. Nesâi,
[518] Kabe’de Hacerü’l-esved’in konulduğu köşe.
[519] Buhâri,
[520] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[521] el-Bakara,
[522] el-Bakara,
[523] el-Bakara,
[524] Müslim,
[525] Müslim,
[526] Bu hadis, hasen li ğayrihidir. Tirmizî,
Hadisi, Taberâni de rivayet
etmiştir. Bkz. Taberâni,
Sonuç olarak, tüm bu
rivayetlerin birbirini teyit etmesi hadisi güçlendirmektedir.
[527] Müslim,
[528] Buhâri,
[529] Fethü’l-Bârî,
[530] Buhâri,
[531] Müslim,
[532] Buhâri,
[533] Müslim,
[534] İmam Nevevî, Şerhu Müslim,
[535] Bu rivayet sahihtir. Hatîb el-Bağdadî, Tarihu Bağdad,
[536] Buhâri,
[537] Müslim,
[538] Müslim,
[539] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[540] Buhâri,
[541] Müslim,
[542] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[543] Buhâri,
[544] Buhâri,
[545] Buhâri,
[546] es-Saffât,
[547] Buhâri,
[548] el-Bakara,
[549] Âl-i İmran,
[550] el-Enfal,
[551] Buhâri,
[552] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[553] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[554] Bu hadis, sahihtir. Nesâi, es-Sünenü'l-kübra,
[555] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[556] Buhâri,
[557] Buhâri,
[558] Müslim,
[559] Bu hadis, hasendir. Bezzâr, hadis no:
[560] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[561] Bu hadis, sahihtir. Tirmizî,
[562] Bu hadis, hasendir. Buhâri, el-Edebü'l-müfred,
[563] Buhâri,
[564] Bu hadis, hasendir. Taberâni, el-Kebir,
[565] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[566] Bu hadis, hasendir. Bezzâr,
[567] Bu hadis, hasendir. Taberâni, el-Evsat,
[568] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[569] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[570] Buhâri,
[571] Fethü’l-Bârî,
[572] Bu hadis, hasendir. Taberâni, el-Evsat,
[573] Bu hadis, hasendir. Ebû Dâvud,
[574] Bu hadis, hasendir. Taberâni, el-Evsat,
[575] Bu hadis, hasendir. Taberâni, el-Evsat,
[576] Bu hadis, hasendir. Taberâni, el-Kebir,
[577] Buhâri,
[578] Buhâri,
[579] Buhâri,
[580] Âl-i İmran,
[581] Buhâri,
[582] el-Enbiya,
[583] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[584] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[585] Bu hadis, hasendir. Tirmizî,
[586] Bu hadis, hasendir. İbn Hibban,
[587] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[588] Müslim,
[589] Buhâri,
[590] Müslim,
[591] Müslim,
[592] Bu hadis, sahihtir. İbn Hibban,
[593] el-Bakara,
[594] el-Bakara,
[595] Âl-i İmran,
[596] Âl-i İmran,
[597] Yunus,
[598] el-Kehf,
[599] el-Furkan,
[600] el-Furkan,
[601] en-Neml,
[602] es-Saffât,
[603] el-Ahkâf,
[604] Buhâri,
[605] Buhâri,
[606] Fethü’l-Bârî,
[607] Buhâri,
[608] Buhâri,
[609] Müslim,
[610] Müslim,
[611] Müslim,
[612] Müslim,
[613] Müslim,
[614] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[615] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[616] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[617] Bu hadis, hasendir. Tirmizî,
[618] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[619] Bu hadis, hasen li ğayrihidir. Ahmed,
[620] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[621] Âl-i İmran,
[622] Ahmed, Nesâi ve diğerleri.
[623] Abdurrezzak bunu, Ma’mer’den, o da İbn Tavus’tan, o da babasından, o
da İbn Abbas’tan rivayet ederek kitabında zikretmiştir.
[624] el-Ahzâb,
[625] İhtiyarü’l-evlâ fi şerh-i ihtisami’l-a’lâ, s.
[626] Bu hadis, hasendir. Ahmed,
[627] Âl-i İmran,
[628] Bu hadis, hasendir. Tirmizî, Tuhfetü’l-ahvezî,
[629] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[630] Bu hadis, sahihtir. Nesâi, es-Sünenü'l-kübra,
[631] Nesâi,
[632] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[633] Bu hadis, hasendir. İbn Hibban,
[634] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[635] Buhâri,
[636] Buhâri,
[637] Buhâri,
[638] Buhâri,
[639] Buhâri,
[640] Buhâri,
[641] Buhâri,
[642] Müslim,
[643] Müslim,
[644] Müslim,
[645] Ebû Dâvud,
[646] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[647] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[648] Bu hadis, sahihtir. Tirmizî,
[649] Bu hadis, sahihtir. Tirmizî,
[650] Bu hadis, hasendir. Buhâri, el-Edebü'l-müfred,
[651] Bu hadis, sahihtir. Taberâni, el-Kebir,
[652] Bu hadis, hasendir. Hakim,
[653] Bu hadis, hasendir. İbn Hibban,
[654] Bu hadis, sahihtir. Ahmed,
[655] Müslim, sıfatü’l-cenneti ve’n-nar,
[656] Buhâri,
[657] Âl-i İmran,
[658] Âl-i İmran,
[659] en-Nisâ,
[660] en-Nisâ,
[661] el-Enfal,
[662] Hud,
[663] Hud,
[664] Muhammed,
[665] Nuh,
[666] el-Müzzemmil,
[667] Buhâri,
[668] Buhâri,
[669] Müslim,
[670] Müslim,
[671] Müslim,
[672] en-Nasr,
[673] Müslim,
[674] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[675] Bu hadis, sahihtir. Ebû Dâvud,
[676] el-Mutaffifîn,
[677] Bu hadis, hasendir. Tirmizî,