NAHL SURESİ[1]

 

1- "Allah'ın emri gelmiştir."

Yani Allah'ın dini ve hükümleri geldi karar kıldı.

"Artık onu istemekte acele etmeyin."

Sakın onu alel acele yalanlamayınız. Bir rivayete göre Al­lah'ın vadettiği emri geldi sakın vuku bulması için acele et­meyiniz. Bir rivayete göre bundan murad Rasulullah'a (s.a.v.) gelen yardımdır.[2]

1- "Allah kendi emriyle melekleri indirir."

Er-Ruh Peygamberliği vahyetmedir?[3] Şu ayette oldu­ğu gibi:

"De ki: "Ruh, Allah'ın emrindedir."(Mii'min: 40/15) Bir rivayete göre er-Ruh bedenleri canlandıran maruf olan ruhtur.

5- "Onlarda sizin için ısıtıcı vardır."

Yani o hayvanlarda sizin için soğuklardan koruyucu yün ve ısı vardır.

6- "Onlarda bir güzellik vardır"

Yani hayvanları geceleyin su yöresindeki yataklarına götürürken.

"Sabahleyin salıverirken."

Yani o hayvanları sabahleyin salarken.

Huzeli şöyle demiş:

"Ey Umme Nevfel! Yanımdan ayrıl git ve sevinme, ot­lak veya mera havası elverişli olmayan, zararlı olan bir yerdir.

Kimin sürüsü oradan otlanıp tadarsa şişkinliğinden ölür. Ben söylediğim şeyi bilerek söylüyorum ve sözümün kefi­liyim."

EI-Merrar Fakasi de[4] şiirinde şerh kelimesini salmak manasında kullanmıştır:

"Yatağın kenarında ağırdır o ve onun malı, salıverildiğin-de taraftarlarına veya yardımcılarına hafif olur. Şayet öldü­ğünde ise hiçbir arkadaşı onun yerine acı çekmez, yok eğer yaşarsa devam edegelen adet üzere rahat olur."

7- "Bişıkki'l-enfusi."

Nefislerin cehd, gayret ve meşakkatiyle.

9- "Yolun doğrusu Allah'ındır."

Yani hakkın beyanı Allah'a aittir. Bir rivayete göre her­kesin varacağı yol Allah'adır. Kimsenin ondan kurtuluşu yoktur.                                                                :

Tufeyl el-Gunevi de bu manada kullanmıştır:

"Benim pişmanlıklarım birdir veya eşittir, ben onlara son verdim. Nasıl olur da içkiden tadarım yahut nasıl olur daiçerim. Onlara uğrayıp onları yapmak geçti mazide kal­dı aitık. Niyetlerin değişmesi tasarruf edilmesi erkeklerde maklub olur, döner."[5]

"Yolun eğrisi de vardır."

O yoldan, yani hak yoldan sapanlar da vardır.

"Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi."

Eğer Allah dileseydi hepinizi muztar olarak zorla hida­yete erdirirdi.[6]

10- "Onda hayvanlarınızı otlatacak bitkiler vardır." Hayvanlarınızı onda otlatıyorsunuz.[7]

12- "Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket eder."

Müekked olan[8] hal üzere (musahharat) nasbedilmiştir. Ayette olduğu gibi:

"O tasdik edici bir hak olmasına rağmen."

(Bakara: 2/91)

(Ve sahhara lekum) için İkinci mef'ul değildir. Çünkü musahhar olunan amade olmaz. Ancak başka bir fiil daha takdir edilebilir. Burada bu kavide takdir edildiği gibi şöy­le takdir edilebilir:

"Ceale'n-nucume musahharatin: Yıldızlan musahhar kılmıştır." Burada kavilde takdir ettiği gibi.

13- "Yeryüzünde sizin için yarattığı şeylerde." Yeryüzünde size amade kıldığı şeyler.

14- "Gemilerin denizde yara yara gittiklerini görüyor­sun."

Gemilerin denizi yararak akıp gitmeleridir. Rüzgarın yarıp gittiği gibi gemiler de yarıp gider. El-Maheru rüzgar esintisidir. El-Mahr su akıntı yönünün tersine, bir şeyle su­yu yarmaktır. Bir rivayete görede mevahir büyük gemiler­dir.

15- "Sizi sarsmaması için."

Yani "îi eÜa temide bikum."[9] sizi çalkalamasın, salla­masın diye.

27- "Kendileri hakkında düşman kesildiğiniz." Müslümanlara muhalefet ediyordunuz. Onların muhale­feti yine kendileri içindir.

28- "Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk, diyerek tes­lim oldular."

Azap meleklerine boyun eğip teslim oldular.

47- "Ev ye'huzehum ala tahavvufin."

Yahut onları korku üzerinde alır. Yani kendilerinin kork­tukları, o kötü amelleridir. va da kaybolmasından kork­tukları dünya metaldir. Bir rivayete göre eksilterek alırlar. Yani fanilik onlara musallat edilir az zamanda çoğunu taru­mar eder. Mesela "Tehavveftu'ş-şey 'e: Bir şeyin etrafından, sağından, solundan alıp eksilttim." demektir. Ömer (r.a.) minberdeyken insanlara bunu sordu herkes suskun kaldı ceva^ veremedi. Huzeli'li bir şeyh kalkıp bu bizim lehçemi­ze göredir ve eksiltmek anlamındadır dedi. Ömer:

"Buna şahid var mıdır?" dedi.

Ebu Kubeyr'in şiiriyle şöyle denildi:

"Deve palanı devenin o sert hörgücünün sertliğini azalt­tı. Tıpkı yontma aletinin (keser vesaire) kara ağacın (kayın ağacı da denilir) kabuğunu sayarak ekşittiği gibi."

Bunun üzerine Ömer:

"Öyleyse arap şiiri olan divanınıza sahip çıkm zira onda ki­tabınızın tefsiri ve kelamınızın manaları[10] vardır." dedi.

Bundar b. Lurre de[11] şiir okudu:

"Malım beni eksiltti, sen yeni elde ettiğim ve güzide malımı götürdün, fakirlikle arkadaş oldum. Ben bir kuyu sa­hibi gibiydim, öyle ki dolu dolu olan suyunun çekilmesiy­le içindeki su dibine kadar çekilip kurudu.

Huzeli'lerin şiirinde de bu manada kullanılmıştır:

"Ona dedim ki: Kişi işinin emrinin maliki değildir. Ve ne aşiretinin aslına geri döner.

Aşiretin aslma üzüldüm, öyleki ondan; atılanlar ve kenar­da kıyıda kalanlar eksildi."[12]

Şu ayetteki lafzın "ev ye'huzehum ala tahavvuful" ma­nası bu ayettedir:

"Bizim, yeryüzüne gelip onu uçlarından eksilttiğimizi görmediler mi."                                           (Rad: 13/41)

Arazilerini etrafından alarak azaltıp duruyoruz.

48- "Gölgeleri dönüyor."

Yani gölgeleri meyledip dönüyor. Elfey'u zevalden son­raki gölgedir. Çünkü bir taraftan bir tarafa meylediyor. Bir arabi de şiirinde bu manada kullanmıştır:

"Bir beldeki biz orada yaşıyorduk ve tamamen boşaldı. Öyle ki onu katıkla birlikte kötü gözler gözetip koruyor. Gençliğimle saba ile orada dolaştım döndüm şimdi ise on­larla oun dalları arzu ettiği şekilde bana meylediyor."[13]

"Sağa sola."

Şemail cem yapılmıştır ki, yeminden murad olunan an­lam cins manası üzerine delalet etsin.

Veya çünkü gölge sağdan meyletmeye başladığı zaman tümden başlar ve sonra etraflarından azar azar eksilmeye baş­lar.

Şemail cem yapılması ezlal'ı (gölgeler) üzerine yapılmış­tır. Mana şudur; "Gölgenin başlangıcı, güneşin doğusuyla herşeyin arkasından başlar ve sonra sağdan ve soldan mey­lederek yükselip Ön tarafa batıya doğru kayar:

"Allah'ın emrine secde ederek."

Allah'ın emrine boyun eğer. Kimse onu amade kılındı­ğı şeyden ve tasarruf atından onu alıkoyamaz.

"Vehum dahirune."

Onda olan amadelikten ve tedbirin delillerinden dolayı Allah'a boyun eğerek dönüyorlar. Veya aynı şekilde bu durum eğer bir diriden, canlıdan seçilmiş olsaydı yine hor ve hakir bir şekilde boyun eğecekti.

50- "Onlar üstlerindeki Rablerinden korkarlar."

Rablerinin azap ve hükmünden korkmuyorlar. Bir riva­yete göre manası şudur: Allah'ın kudreti, kuvvet, güç ve her-sey bakımından düşünülenin en üstündedir. Mecaz üzerine şu ayette vardır:

"Kullarının üzerinde kahir olandır."      (En'am: 6/18)

52- "Din de O'na aittir."

Ona itaat vardır.

"Vasiben."

Devamlı[14] Bir rivayete göre halisane. El-vasb: Zor, güç bir amelin, işin, devamlılığıyla olan yorgunluktur, bii-taphktır.

56- "Bir de kendilerine rızik olarak verdiklerimizden, mahiyetini bilmedikleri şeylere pay arıyorlar."

Yani putları için ayırdıkları semere ve mallardır ki bun­lardan dolayı bunlar üzerine arazi ve develeri salıveriyorlar veya tasarufattan menediyorlar.

57- "Beğendikleri de kendilerinin oluyor." Halbuki onlar kendilerine erkek çocuk istiyorlar. 62- "Ve onlar terkolunacaklar."

Acele edilecekler.[15]Bir rivayete göre terkolunacaklar

"Lebib de şiirinde bu manada kullanmıştır:

"İhtiyaçları gideriyorum, şüphe ederek aceleyle terket-miyorum, yahut bir ihtiyaç hususunda onun kmayıcıları ta­rafından levm edilmesinde acele etmiyorum."[16]

66- "Karınlarından içiriyoruz."

Seka ve eska aynı manadadır. İçirmek manasındadır. Lebid de şiirinde bu manada kullanmıştır:

"Kavmim olan beni Mecd'e içirdi ve Numeyr ve kabile­lere ise Hilal'den içirtti."[17]

"Karınlarından."

Kesai'ye göre miizekker yapılmasının sebebi (ma) lafzı­na dönmesi içindir. Ferra'nın dediğine göre (enniam)'a dönmesi içindir. Enneam velen'am eşanlamlıdır. Çünkü en-neam cins isimdir. Müzekkerlik ise lafız üzerinedir.1128 Bilmiyormusun ki sende (enneam) kelimesini el-En'am ni­yeti üzerine müennes yapabilirsin ve hakeza el-En'am ke­limesinin müzekkeri de en-Neam niyeti üzerinde yapabilir­sin.

Meerric'in1129 dediğine göre kinayeler birbirine döndü­rülmüştür. Yani (nuskikum mimma fi batuni hilleben.) Onun karnında olan sütten içiriyoruz. Çünkü her hayvanda içilecek süt bulunmaz.

67- "Ondan içecekler ediniyorsunuz."

Ondan güzel içkiler, şaraplar ve gıdalar ediniyorsunuz.

"Ve güzel rızık."

Güzel meyveler, rızıklar. Hasan'ın dediğine göre es-Se-keru; içtiğin şeydir. Er-Rizku'I-Hasen: Yediğin şeydir.[18] Bunun tefsiri üç şekilde yapılır.

1- Sıkılarak semerelerden elde etmekle.

2- Bir rivayete göre es-seker görüşümüze göre sarhoş da etse sirkeleştirilmiş şıralarladır.

3- Haram edilmeden önce, şarap veya içkiyle yapılırdı.

68- "Rabbin bal arısına vahyetti."

Yani Rabbin bal arısına ilham etti. Yani bal yapmasını onun tabiatından kıldı ve balı ondan çıkarttı.

69- "Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir."

Bal edinme yol ve vesileleri Allah tarafından kolaylaş­tırılmıştır. Bilmiyormusun ki bal arısı sabah erkenden nasıl çıkıp iş başı yapıyor ta akşam vaktinde dönüp geliyor. Her-bir arının iş taksimi emirleri tarafından taksim edilir, bal ya­pacak dişi arı, bal yapar, bazıları mumyasını yapar, bazıla­rı su döküp delikleri kapatır ve bal ile sıvar durur. Balını da ancak en yüksek yerlerde en muhafazalı yerde yapar ki gözlerden ırak ve geliş gidiş yerlerinden uzak kalsın da ra­hatsız etmesinler. Huzeli'nin dediği gibi:

"Güneş batı ufkunda saranp batmaya yüz tuttuğunda, bal arısının her akşam vaktinde yaptığı bal yapma vakti ya da anı gelirdi.

Bal arısı emirinin yaptığı bal ile yüksek bir bina gibi olur kakülü ise semada olur.

Onlar yediklerini yüksek dağların tepesinde çatlak, sarp, yalçın kısmında yazın çeşitli kısımlarda bal yaparlar."[19]

Ve yine şöyle demiş:

"Yapılan o beyaz ballar ki, anların kralı, yüksek dağla­rın tepesinde el ulaşılmayan ince, inişli çıkışlı hassas yerler­de yapar.

Kralları, balı ta yükseklere çıkarak bal yapmaya elveriş­li rahat, emin bir yerde karar kılıp yapar.[20]

"Onun karnından çıkar."

Arının karnından çıkanı şarap (içecek) diye isimlendir­miş. Çünkü ondan gelen çıkan şeyle içilecek, bal şerbeti el­de edilir.

Bu olayı ayıplayıp kusur bulana Cahiz şöyle diyor: Zira arılar ağızlarıyla balın üzerini kapatıp gizlerler ve ayrıca ba­lı kendi çehre ve şekillerine göre yaparlar. Böyle olduğu hal­de nasıl diyebilirler arı balı karnından çıkartıyor ve bal da karnında saklıdır diyorlar? Oysaki durum böyle değildir denildiği gibi, Bu kelam bal sahbi olan ve bu işle meşgul olan: Tıhame, Huzeyl ve Kenane bölgesinin etrafında olan insanlara hitap etmiştir. Oysa araplar bu durumda, sorulan her duyumu, her soruyu ve her kelimesinin nereden geldi­ğini daha iyi bilirler. Araplardan hiçbirini duydunuz mu ki, bu beyana itirazda bulunmuş veya bu yönden bir ayıp, bir eksiklik bulmuş?

"Onda insanlar için şifa vardır."[21]

Onda insanlar için şifa vardır. Çünkü bütün macunlar bal­la olur.

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"Kimde eskiden kalma bir hastalık varsa» helal bir dirhem alıp onunla bal satın alsın ve balı yağmur suyuy­la beraber içsin, onda şifa vardır."[22]

Huzeli şöyle demiş:

"O beyaz bal ki, derisi onu birden emiyor içiyor ve ağaç vadisine süratle iner ve onun vadisinde ses gürültü çıkaran bulutların olduğu yerdedir. Öyle ki vadinin etraflarına her yanma ve tabanına iner.

Baş birnutfeye, daneye dönene kadar beriye Öteye gezi­nir, kanat çırpar. Onu karıştırır. Onun karışımı ve karışım­dan vusJat yapıp biriktirmesinde şifa vardır.[23]

71- "Bol rızık verilenler rizıklarım ellerinin altın­dakilere vermiyorlar."

Kendilerine fazla rızık verilenlerde, nzıklannı elleri al­tında bulunanlara vermiyorlar ki (hal böyleyken köle ve hizmetçilerini mallarına ortak etmeyenler, nasıl olur da, kudretim altında bulunan mülküme yarattıklarımı bana or­tak ediyorlar?!)[24] diyor Allahu Teala:

77- "Kıyametin kopması ise göz açıp kapama gibidir."

Yani kıyamet saati, emrettiğimiz zaman bir göz açıp ka­pamakla iş bitmiş olur. Bir rivayete göre bununla, fani ol­ma veya yeniden diriliş nafhası murad edilmiştir.

92- "Enkasen,"

Çözüp bozan şeyler yani (enkaden.)

"Aranızda fesat aracı edinerek."

Aranızda gurur ve hile edinerek. Bu şekilde sanki kalbin içi dışına veya kavlin zahirine uymuyor gibi.

"Bir toplum diğer toplumdan daha çok olduğu için."

Yani bir ümmet diğer bir ümmetten daha kuvvetli ve daha şiddetlidir. Çünkü onlar anlaşmayı önce yapıyorlardı, sonra da onlardan daha kuvvetli ve daha çok olan bir ümme­ti buldukları zaman ahidlerini bozup onlarla ahidleşirlerdi.

103- "Kendisine nisbet ettikleri kişinin dili ya­bancıdır."

Yani peygambere öğretiyor zannında bulundukları kim­senin dili yabancıdır. Yani ona meylediyorlar, gidiyorlar ve onu dinliyorlar.

Çünkü araplar Rasulullah'ı (s.a.v.) haberleri olma mari­fetiyle ilgili olarak, kitap okuyan bazı yabancılardan aldığıy­la itham etmişlerdi.[25]

112- "Allah da onlara korku ve açlık elbisesini tat­tırdı." .

Allah o şehir halkına, yaptıkları işler yüzünden açlık ve korku elbisesini giydirdi. Yani açlık ve korkuyu hissettiler. Bu kelam tam araplann mezhep ve lisanı üzerine gelmiştir. Şemmah'ın yay'ın sıfatı hakkında dediği gibi:

"Ona baktı ona yeterince yumuşak bir yön verdi ve on­da oku garkedip sonra atma ciheti de vardır."[26]

Yani ona bakıp gördü ve burada bakışı zevk olarak nite­lendirmiş. Bir rivayete göre (zaice) 'nin manası. Atmaklaonu denedi, tecrübe etti demektir. Hakeza ayette de (izaka)'nin manası deneme ve imtihan manasmdadır. Çünkü (ibtila ve tecrübe) bir birine yakın manalardadırlar. İbni Mulcbil bu­nun üzerine ziyade birşey koyarak tedavül manasındadır demiş:

"Onlar nimete ulaşmak için yürümek için sallanıp hare­kete geçiyorlar öyle ki kuşluk vaktinde uzun hurma ağaçla­rının salkımlarını salladılar. Yahut, Rudiniy'in, tüccarların elinde tedavül edip salladığı gibi onun metanetini yumuşat-tılar."[27]

Bundan da anlaşılıyor ki bu lafız çoğu kere şiddetlerde kullanılıyor. Çünkü bunun sahibi olaydan öyle zevk ali-yorki tıpkı yemeğin tadına bakanın tadmı, zevkini aldığı gi­bidir.[28] Hatta tadına bakan kişi yiyip sürekli içinden daha çok fazİa tadını zevkini alır. Bundan olsa gerek Allahu Te-ala ayette şöyle diyor:

"Tad bakalım çünkü sen kendince üstündün, şerefliy­din."                                                   (Duhan; 44/49)

Er-Raciz şöyle demiş:

"Elinle gizlediği şeyi al ve tad ve ben seni ikaz etmiştim. Ey ali Mustalık."[29]

Bazı mülhitler İbnil Arabi'ye bundan sorarlar ve derler ki araplar şöyle diyor: "Zuklu '1-libase?" Libası aldım tadı­na vardım. İbnul Arabi de Bunun üzerine o da o mülhide şöy­le cevap verir;

"Eğer yanında nema yoksa (Sen arapçadan ne anlarsın) bu şey arapça olmaz."

Bu cevap kusur bulup ayıplamak isteyeni ikna için kafidir. Arap mezhebi üzerine yaptığı tashihler zaten hüc­cet ve beyan mahiyetindedir.

120- "Şüphesiz İbrahim bir ümmet idi."

Yani İbrahim, insanların tabi olduğu bir imamdı.[30]

"İtaat edici."

Devamlı ibadet üzerineydi.

"Hanifen."

Namazlarında Kabe'ye yönelmiş teslim olmuş müs-lümandı.

Zurrume de şiirinde hanifen kelimesini bu anlamda kul­lanmıştır:

"Bukalemun, güneş için ona gölge yapıyor. Öyle ki kütüğün üzerine meylediyor ancak o büyütmüyor.

Akşama doğru gölge döndüğü zaman onun da meylet­tiğini görürsün ve kuşluk vaktindeyse dikilir."[31]

Bukalemun sürekli güneşe yönelir. Akşam güneş yönelip gittiğinde kıbleye dönüyordu.[32]

 

 



[1] İbni Abbas şöyle demiş: O Mekki'dir. Yalnız üç ayeti, Rasu-lııllah (s.a.v.) Uhud'tan ayrılışında Mekke'yle Medine arasında nazil oldu.

[2] İbni Ebu Hatera, Taberani, İbni Mürdeveyh ve Hakim'in sa­hih görüp Ukbe b. Amir'den naklettiklerine göre şöyle demiş:

"Rasulullah (s.a.v.) dedi ki:

"Kıyamet saatinden Önce batı yönünden simsiyah bir bulut size doğru çıkar gelir ve bir şeye alamet olan bîr sütun v eya dağ gibidir. Semanın her tarafına yayılana kadar yükselip dağılır. Sonra müna-di şöyle nida eder:

"Ey insanlar!" İnsanlar birbirlerine yönelerek:

"Ne olduğnu duydunuz mu?" derler. Onlardan bazıları:

"Duyduk" derler. Bazıları sekte, şüphede kalırlar. Sonra ikinci kez nida eder:

"Ey insanlar!" der. Yine insanlar:

"Dydunuz nw?V derler. "Evet" derler Sonra:

"Ey insanlar!" diye nida edilerek: "Allah'ın emri geldi sakın onu, acele edip istemeyiniz." der."

Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş:

"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki şu anda iki adam el­biselerini açacaklar, neşredecekler ama bükmeye fırsat bulamayacak­lar, adam havuzuna su dolduracak ama ondan içemeyecek, kişi de­vesini sağacak ama sütünü içemeyecek ve insanlar bu anda telaşla­nacaklar ve meşgul olacaklar."

Durru'l-Mensur: 5/108.

[3] Bu Katade'nin görüşüdür. Ondan, İbni Cerir, Abdurrezzak, İb-ni Münzir ve İbni Ebu Hatem rivayet etmiştir. Dehhak'tan nakledildiği­ne göre Kur'an'dır.

[4] Merrar b. Said el-Fak'asi'dir. Beni Esed'tendir. İslami bir şa­ir ve çok kısa boyluydu. Meanil Kebir: 1/574. Eddiden: Adet, örf vs.dir. Mahtutada el-Mihad yerine el-misal gelmiş ve eddideniy silinmiş çıkma­mıştır.

[5] Bununla müellif Mutezili mezhebine göre gitmiştir. Ehli sün­nete göre dileseydi kendi ihtiyarıyla hepsini hidayete erdirirdi. Böyleİik-Ie Mutezile Allah'a bunu mecburi gereklilik olarak atfederler. Ehli sün­net Allah'a bir şeyi-gerekli kılmamıştır. Dilediği şey mutlaka olur. On­ların yanında bu irade, kulun seçme hürriyetini nefyetmiyor. Çünkü onun kesbetme durumu vardır. Zira kul, bir fiili kesbeder. Allah onun ya­ratıcısıdır. Haşiyetu'l-Merzukiy Ala'l-Keşşaf: 2/323.

[6] İbni Abbas'tan nakledildiğine göre Nafi b. Ezrak bu ayet hakkında sorduğunda şöyle demiş:

"Orada otlatırsınız." O da tekrar: "Araplar bunu biliyor mu?" der. O da: "Evet sen A'şa'nın şöyle dediğini duymadın mı" der. "Kavim dayanılacak şey ile zebunluktan çökmüş develere gittiler, damgalayan kendine geldi ve davar sürülen deynek nerdedir?" dedi.

[7] Eğani: 14/87. İkinci beyit Lisan selefe Bahru'l-Muhit: 8/23; Şerh Edebu'l-Katib Cevaiiki sn.: 75.

[8] (Musahharatin)'ni nasp ile bütün kıraatçılar okumuş. Hafs ve İbni Amr müstesna. Ref ayla (vennucumu musahhareten) şeklinde iki­si okumuş.

[9] Katade'den nakledildiğine göre (Revasiye) için dağlardır de­miş, (entemidebikum) yani yeryüzünü dağlarla sabitleştirdi. Öyle ol­masaydı insanlar ve yarattıklar üzerinde duramazlardı.

[10] Bu kıssa: Tefsiri Kurtubi.: 10/110; Ruhu'I-Meani: 14/152'de varid olmuştur. Beyit Şerh Divan Huzeliyin: 3/1336; Tefsiri Keşşaf: 2/230. Kıssayla beraber Emali'1-Kali: 2/112. Lisanu'l-Arabhavefe îbni Mukbil'e nisbet etmiş ama vehimden ibarettir. Seferden dolayı hörgiicün yüksekliğinde eksiklik oluşan deveyi vasfediyor. Tamiken: Yüksekçe es-Sefenu: Ağaç yontma aleti. Suluben yerine Kariden de rivayet edilir. Hey­sem b. Adiy'den nakledildiğine göre; bir gün Hammad er-raviyete'ye şöy­le dedim demiş: İstediğin şiiri bana söyle sana açıklıyayım. Güldü ve ba­na şöyle dedi: Maden Öyle; Mezahim es-Simali'nin şu sözünün anlamı nedir?" dedi. Seyr'der. dolayı devenin yüksek hörgücü sıyrıla yontula ek­sildi, tıpkı yontma aletinin ağacın kabuğunu soyarak eksilttiği gibi. Bunun üzerine ne diyeceğimi bilemedim., Ve bana dedi ki: ' Tahavvefe: Eksiltti demektir. Allahu Teala ayette şöyle belirtmiş: "Ev ye'hu zehıım ala tahavvufin". Yani eksilterek Heysem şöyle de­di: .mmad gibi arap kelamından anlayıp bilen görmedim. Eğani: 5/157.

[11] O, Bundar b. Abdulhamid Ebu Amr el-Kerhiy el-Esbaha-ni'dir. İbni Lurre adıyla bilinir. Lügatçıdır, şiir ve haberlerin ravisidir. Çokça arap eserleri (haberleri) ve nevadirlerinin hafızıydı. lbnu'1-Enba-ri şöyle demiş: Bundar, yedi yüz kaside ezberlemişti. Her kasidenin ev­veli "Banet suadu" İledir.

Mub,errid ondan şöyle söz etmiş: Arap şairlerinin divanlarını rivayet söz etmede zamanının tek adamıydı. Hatta ve hatta pek azı müstesna ca-hiliyye ve islam şairlerinin şiirleri, hıfzında bir sazlık olmazdı.

Kasım b. Sellam'dan almış, ondan da İbni Keysan almış. Ve ondan; el-Kali, Emali adlı eserinde Bağdadi ise Hazane'de nakletmiş, almış. Onun (Maani'ş-şiir ve camîu'İ-luga) adlı eserleri vardır. Belki maani'ş-şür kitabında bulunan iki beyit de onun olabilir.

[12] Beyit Usame b. Haris Huzeli'nindir. Şerh Eş'aru'l-Huzeliyin: 3/296. Eseytu mahzun oldum. Ecizm asidir. Divanda: Tehavvefe yerine tekavvcre gelmiş.

[13] Emali'l-Murteda: 2/151. Ve Esmai'nin arkadaşı, bir arabi için söylemiş der ve zikreder.

[14] Elvakıf vel-ibtida İbni Enbari'nin İbni Abbas'tan naklettiği­ne göre Nafi b. Ezrak bu ayet hakkında ona sorduğunda şöyle demiş: De­vam eden, devamlı manasmdadır. Bu konuda Umeyye b. Ebu Salt şiirde şöyle demiş: "Onun sürekli, devamlı olan dini, mülkü vardır ve her ha­lükarda yapılan hamd vardır."

[15] Katade ve Hasan'a göre onlar alel acele ateşe götürülüp ilk ön­ce atılacaklar.

[16] Beyit Muallakat'ındadır. Şerh Muallaka! Nuhas: 1/160. Diva­nı: 174.

[17] Tefsiri Kurtubi: 10/123; Meani'l-Ferra: 2/108; Hasais: 3/370; Ruhu'l-Meani: 14/177; Divan Lebid sh.: 110.

[18] Beyitle, EbuZüeybHuzelİ'nindir. Ve diyor ki, bu şaraplar bal

karışımlıdır. El-Eriy: BaPdır. Yaasib: Ya'sub'ım cemidir, anların kralı­dır. Teerri eş-Şuufe: Dağların tepesinde ba] yapar. Cevarisuha: Yedikle­ri şeylerdir. Mahtutada: Bieriyy: yerine tariy gelmiş hatadır. Şerh Eş'aru'l-Huzeiiyin: 1/48; Menai'l-Kebîr: 2/617. İkincisi: Lisan'da zeebe üçüncü­sü Kerube'de.

[19] Bu iki beyit de Ebu Zueyb'indir. Ed-Dareb: Beyaz bal'dır. Et-Tanef: dağın tepelerinden biri. Tenemma: Yükselir. El-Me'lef: Uygun gör­düğü mekan. el-Mebaetu: Menzil, yer.

İki beyit te Menai'l-Kebir: 2/620; Şerh Eş'arul Huzeliyin: 1/142-143.

İkincisi: Lisan'da asel. Birincisi Esasu'l-Belağa: 285. Mahtutada: Da-reb yerine dazen. Tıınef yerine Taneb el-mubae yerine el-Munare gelmiş hepsi de hatadır. Ve orada: Tenemma yerine temenna el Yasub yerine el-Buayreb gelmiş o da hatadır.

[20] İbni Abbas'tan nakledildiğine göre es-Seker üzüm veya hur­ma sırasıdır. Er-Rızku'1-hasen: Kuru üzüm, sirke, üzüm ve faydalandır. Yine ondan gelen bir rivayette şöyle demiş: Bundan sonra Allahu Teala es-Seker'i haram kıldı içkiyi haram kılmasıyla beraber, çünkü seker de içkidendir. Ve daha sonra (nzken) demiş diyor ki o da: Sirke, kuru üzüm ve şıra gibi helal olan şeylerdir. Allahu Teala bunlar üzerinde karar kı­lıp müslümanlara helal etmiş. Katade'den nakledildiğine göre (tettehizu-ne minhu sekeren)'den kasıt yabancıların, acemlerin içki ve şaraplarıdır. Maide suresinde nesh edilmiştir. Hatıb, Ebu Hureyre'den naklettiğine gö­re Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi demiş:

"Üzümde sizin için bazı şeyler vardır. Onu üzüm olarak yersiniz. Kurumadığı sürece onun şerbetinden (pekmez) içersiniz, ondan ku­ru üzüm ve şıra elde edersiniz." Allah daha iyi bilir.

[21] İbni Mace, Hakim sahih görmüş ve Beyhaki'nin Şuabu'l-İman'da İbni Mesud'tan naklettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş:

"Şu iki şeyde şifa vardır onları alın: Bal ve Kur'an."

Sünen İbni Mace rakam: 3452; Müstedrek: 4/403.

Sahihayn'da Ebu Said el-Hudri'den nakledildiğine göre bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek:

"Ya Rasulallah!" dedi. Benim kardeşimin karnı ishal olmuş bozulmuş" dedi. Rasulullah da (s.a.v.) "Ona bal şertebini içir."dedi. Gitti içiı,r ve daha sonra gelip şöyle dedi: "Gittikçe ishalim fazlalaştırdı." Bunun üzerien Rasulullah (s.a.v.) şöy­le dedi:

"Allah doğru söyledi ama kardeşinin karnı yalancıdır, yalan söyledi. Git ona bal şerbetini içirin" dedi.

Gitti tekrar içirdi ve şifa buldu.

Fethu'1-Bari: 10/68; Kitabu Tıp Müslim rakam: 2217.

İbni Mace: 3450 rakamıyla, İbni Sünni ve Beyhaki'nin Şuabu'l-İman'da Ebu Hureyre'den çıkardıktan rivayette Rasulullah (s.a.v.) şöy­le dedi:

"Kimkİ her ayda üç vakit birer kaşık bal yerse büyük afetlerden, belalardan kurtulur."

Senedinde metruk vardır.

tbni Ömer bal'ı yaraların üzerine koyar ve süratle iyileşirdi. Böyle ol­duğuna dair İbni Ömer hakkında bir beyit söylemiştir. Şeyh Habibullah Sanki ti:

"Efendimiz Faruk'a saygı duyarız, bir kimsede bir yara gördüğü za­man hemen onun üzerine bal sürerdi."

[22] Hafız İbni Kesir şöyle demiş: Ali b. Ebu Talib'ten rivayet et­tiğimiz rivayette şöyle diyor:

"Biriniz birşeyden şifa bulmak istediğinde, Allah'ın kitabından her­hangi bir ayeti yazsın, onu yağmur suyuyla yıkasın, hanımının rızasıyla içinden gelerek ondan bir dirhem alsın onunla bal satın alsın ve bu niyet­le bununla beraber içsin bunda şifa vardır.

İbni Ebu Hatem tefsirinde hasen bir lafızla şöyle rivayet etmiş. Biri­nizde bir şikayet hasıl olduğunda, hanımının mehrinden hanımından bir miktar hibe olarak istesin ve onunla bal satın alsın sonra alıp yağmur su­yuyla karıştırsın ve onda mübarek bir şifa olur. Kadının mehri daha çok helal olduğundan mehri tercih etmiştir. Hakeza yağmur suyu da böyle­dir. Za'dul-Müslim: 1/224; Durru'I-Mensur: 5/145; Tefsiri İbni Kesir: 2/498.

[23] Beyitler: Saide b. Cüeyye Huzeli'nindir. Ed-Debub: Deri­dir. Arvan: Vadidir. El-Keras: Ağaçtır. Deym: vadidir. Mucelcel: İçin­de ses, gürültü vardır. EI-Habiyy: Yağmur yağdıran bulutlar. Edarre yaklaştı. EI-Edvac, vadinin etrafları, kenarları. Şerh Eşaru'I-Huzeliyin: 3/1138-1140. Mahtutada: Zenubeha: Mufrevan ve istatefe gelmiş ve ha-tadır.Divan'da fesaffekeha yerine feşerreceha gelmiş. Birincisi lisan mad: Davm, Meani'l-Kebir: 2/623'tedir.

[24] Bu kıssadan murad olunan şey şudur: Mahlukatından bazıla­rını Allah'a ortak koştuklarından dolayı o kimseler için tevbih (azarlama ikaz etme)'dir. Ve bir serzeniştir. Ve ayrıca yaptıkları fiillerinin çirkin ol­duğuna dair tenbihtir. Sanki şöyle demiş gibidir: Siz, kölelerinizin size ortak olmalarına hiç bir şeyinizde razı olmuyorsunuz. Bilakis Allah si­zi de onları da nzıkl andırıyor. Onlar ki istihkak hususunda sizinle eşit­tirler, beşeriyet bakımından ve yaratılış bakımından Allah'a kullukları siz­den farklı değildir sizin emsallerinizdir. Halböyleyken nasıl onlan Allah'a ortak koşuyorsunuz ki bu sadece uluhiyet bakımından ancak Alah'm şanına layık olmayan bir husustur.. Celle celaluhu mabudiyetîn hususiy-yeti yalnız Allah'ın zatı içindir. Ki ortak koştuklarınız Allah'ın nazarın­da itibar bile edilmiyor. Ruhu'l-Meani: 14/189.

[25] İbni Cerir'in: 14/177'de ve İbni Mürdeveyh'in zayıf bir sened-le İbni Abbas'tan çıkardıkları haberde şöyle demiş: Rasulullah (s.a.v.) Mekke'de Bel'am isimli bir demirciye bir şeyler öğretiyordu. Ve kendisi acemdi. Müşrikler ise Rasulullah'ın (s.a.v.) onun yanma girip çıkarken görüyorlardı. Bunun üzerine dediler ki "Bel'am ona, bu söylediklerini Öğ­retiyor." Bunun Üzerine ayet nazil oldu. Hakim'in çıkarıp sahih gördüğü ve Beyhaki'nin Şuabu'l-İman'da İbni Abbas'tan naklettiğine göre bu husus­ta şöyle demiş: "Ancak olsa olsa Muhammed'e kitap sahibi olan Abedete b. Hadremi öğretiyor bunları." dediler. Bunun üzerine ayet geldi.

[26] Beyit, Lisan'da zeveka'da Dİvanu Şemmah: 190. Meani'1-Ke-bir: 2/1042; Hayavan: 5/29; Tevil Müşkili'l-Kur'an: 125. Yani garkolma-sını engelleyen bir etken, parça vardır. Yani onda yumuşaklık ve sertlik vardır.

[27] Beyit Lisanu'1-Arap Zevaka: 10/112; Şir'uş-Şuara sh.: 299; CemheretEşanTİ-Arab: 2/864; Emali'1-Kali: 1/229; Divanı sh.: 327.

[28] Zamahşeri şöyle demiş: El-izaketu'ya gelince, bela ve şid-det'lerde yaygın o)arak kullanıldığından ve insanlara bunlardan dokun­duğundan dolayı bu lafız onların yanında artık hakikat mecrasına girmiş­tir ve diyorlar ki zake fulanun eJ-Beuse veddarre: Falancaya kötülük ve zarar isabet etti. Ve ezakehu'l-azabe: Ve ona azabı tattırdı. Burada, za­rar ve elem'in verdiği eser veya izin idrak edilmesi, acı ve korkunç şey-Jerin verdiği tadın idrak edilmesine benzetilmiş. Keşşaf: 2/346.

[29] Er-Ricz, İbni Esir'in Kamil'inde: 3/509. Bu beyil, oğlunu hilafete getirdiğinden dolayı Muavİye'ye tasviren söylenmiş. Tamamı şöy­ledir:

"Ey Ali Mustalik ben seni daha önce ikaz etmiştim. Ve ey Amr de­dim: Bana itaat et, kurtul serbest kal. Eğer sen, beni güç yetirmediğim-le sorumlu tutarsan, benden dolayı sende olan susur sana zarar verebilir. Dilinle sulamak istediğini al ve tad bakalım.

Er-Ricz Amir b. HaHd b. Cafer'indir. Vahşiyat: 51. EUştikak: 297. Muhakkik Abdusselam Harun bunu nisbet etmemiş.

[30] Abdurrezzak, Taberanİ ve Hakim'in sahih gördüğü İbnİ Mes'ud'tan çıkardıklarına göre, İbni Mes'ud'tan ümmetin ne olduğu sorulduğunda şöyle cevap verir: "İnsanlara hayrı öğretendir." Bu kez el-kanıt nedir dediler o da "Allah ve Rasulune itaat edendir." der..

[31] Divanı sh.: 229; Faslu'l-Mekal sh.: 350; El-Hayavan: 6/364; Şerh Mekamat Haririy: 2/132. İkinci beyit Tefsiri Kurtubi: 2/140; Mecazu'l-Kur'an: 1/58. El-lisan (havale.).

[32] Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları: 1/530-546.