1-
"Allah'ın emri gelmiştir."
Yani Allah'ın dini ve
hükümleri geldi karar kıldı.
"Artık onu
istemekte acele etmeyin."
Sakın onu alel acele yalanlamayınız. Bir rivayete göre Allah'ın vadettiği emri geldi sakın vuku bulması için acele etmeyiniz.
Bir rivayete göre bundan murad Rasulullah'a
(s.a.v.) gelen yardımdır.[2]
1-
"Allah kendi emriyle melekleri indirir."
Er-Ruh Peygamberliği vahyetmedir?[3] Şu
ayette olduğu gibi:
"De ki:
"Ruh, Allah'ın emrindedir."(Mii'min: 40/15)
Bir rivayete göre er-Ruh bedenleri canlandıran maruf olan ruhtur.
5-
"Onlarda sizin için ısıtıcı vardır."
Yani o hayvanlarda
sizin için soğuklardan koruyucu yün ve ısı vardır.
6-
"Onlarda bir güzellik vardır"
Yani hayvanları
geceleyin su yöresindeki yataklarına götürürken.
"Sabahleyin
salıverirken."
Yani o hayvanları
sabahleyin salarken.
Huzeli şöyle demiş:
"Ey Umme Nevfel! Yanımdan ayrıl git
ve sevinme, otlak veya mera havası elverişli olmayan, zararlı olan bir yerdir.
Kimin sürüsü oradan
otlanıp tadarsa şişkinliğinden ölür. Ben söylediğim şeyi bilerek söylüyorum ve
sözümün kefiliyim."
EI-Merrar
Fakasi de[4]
şiirinde şerh kelimesini salmak manasında kullanmıştır:
"Yatağın
kenarında ağırdır o ve onun malı, salıverildiğin-de taraftarlarına veya
yardımcılarına hafif olur. Şayet öldüğünde ise hiçbir arkadaşı onun yerine acı
çekmez, yok eğer yaşarsa devam edegelen adet üzere
rahat olur."
7- "Bişıkki'l-enfusi."
Nefislerin cehd, gayret ve meşakkatiyle.
9-
"Yolun doğrusu Allah'ındır."
Yani hakkın beyanı
Allah'a aittir. Bir rivayete göre herkesin varacağı yol Allah'adır. Kimsenin
ondan kurtuluşu yoktur.
:
Tufeyl el-Gunevi de bu manada
kullanmıştır:
"Benim
pişmanlıklarım birdir veya eşittir, ben onlara son verdim. Nasıl olur da
içkiden tadarım yahut nasıl olur daiçerim. Onlara
uğrayıp onları yapmak geçti mazide kaldı aitık.
Niyetlerin değişmesi tasarruf edilmesi erkeklerde maklub
olur, döner."[5]
"Yolun eğrisi de
vardır."
O yoldan, yani hak
yoldan sapanlar da vardır.
"Allah dileseydi
hepinizi doğru yola iletirdi."
Eğer Allah dileseydi
hepinizi muztar olarak zorla hidayete erdirirdi.[6]
10-
"Onda hayvanlarınızı otlatacak bitkiler vardır." Hayvanlarınızı onda
otlatıyorsunuz.[7]
12-
"Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket eder."
Müekked olan[8] hal
üzere (musahharat) nasbedilmiştir.
Ayette olduğu gibi:
"O tasdik edici
bir hak olmasına rağmen."
(Bakara: 2/91)
(Ve sahhara lekum) için İkinci mef'ul değildir. Çünkü musahhar
olunan amade olmaz. Ancak başka bir fiil daha takdir edilebilir. Burada bu
kavide takdir edildiği gibi şöyle takdir edilebilir:
"Ceale'n-nucume musahharatin: Yıldızlan musahhar
kılmıştır." Burada kavilde takdir ettiği gibi.
13-
"Yeryüzünde sizin için yarattığı şeylerde." Yeryüzünde size amade
kıldığı şeyler.
14-
"Gemilerin denizde yara yara gittiklerini
görüyorsun."
Gemilerin denizi
yararak akıp gitmeleridir. Rüzgarın yarıp gittiği gibi gemiler de yarıp gider.
El-Maheru rüzgar esintisidir. El-Mahr
su akıntı yönünün tersine, bir şeyle suyu yarmaktır. Bir rivayete görede mevahir büyük gemilerdir.
15-
"Sizi sarsmaması için."
Yani "îi eÜa temide
bikum."[9] sizi
çalkalamasın, sallamasın diye.
27-
"Kendileri hakkında düşman kesildiğiniz." Müslümanlara muhalefet
ediyordunuz. Onların muhalefeti yine kendileri içindir.
28-
"Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk, diyerek teslim oldular."
Azap meleklerine boyun
eğip teslim oldular.
47- "Ev
ye'huzehum ala tahavvufin."
Yahut onları korku
üzerinde alır. Yani kendilerinin korktukları, o kötü amelleridir. va da kaybolmasından korktukları dünya metaldir. Bir
rivayete göre eksilterek alırlar. Yani fanilik onlara musallat edilir az
zamanda çoğunu tarumar eder. Mesela "Tehavveftu'ş-şey
'e: Bir şeyin etrafından, sağından, solundan alıp eksilttim." demektir.
Ömer (r.a.) minberdeyken insanlara bunu sordu herkes suskun kaldı ceva^ veremedi. Huzeli'li bir
şeyh kalkıp bu bizim lehçemize göredir ve eksiltmek anlamındadır dedi. Ömer:
"Buna şahid var mıdır?" dedi.
Ebu Kubeyr'in şiiriyle şöyle
denildi:
"Deve palanı
devenin o sert hörgücünün sertliğini azalttı. Tıpkı yontma aletinin (keser
vesaire) kara ağacın (kayın ağacı da denilir) kabuğunu sayarak ekşittiği
gibi."
Bunun üzerine Ömer:
"Öyleyse arap şiiri olan divanınıza sahip çıkm
zira onda kitabınızın tefsiri ve kelamınızın manaları[10]
vardır." dedi.
Bundar b. Lurre de[11] şiir
okudu:
"Malım beni
eksiltti, sen yeni elde ettiğim ve güzide malımı götürdün, fakirlikle arkadaş
oldum. Ben bir kuyu sahibi gibiydim, öyle ki dolu dolu
olan suyunun çekilmesiyle içindeki su dibine kadar çekilip kurudu.
Huzeli'lerin şiirinde de bu manada kullanılmıştır:
"Ona dedim ki:
Kişi işinin emrinin maliki değildir. Ve ne aşiretinin aslına geri döner.
Aşiretin aslma üzüldüm, öyleki ondan;
atılanlar ve kenarda kıyıda kalanlar eksildi."[12]
Şu ayetteki lafzın
"ev ye'huzehum ala tahavvuful"
manası bu ayettedir:
"Bizim, yeryüzüne
gelip onu uçlarından eksilttiğimizi görmediler mi." (Rad: 13/41)
Arazilerini etrafından
alarak azaltıp duruyoruz.
48-
"Gölgeleri dönüyor."
Yani gölgeleri
meyledip dönüyor. Elfey'u zevalden sonraki gölgedir.
Çünkü bir taraftan bir tarafa meylediyor. Bir arabi
de şiirinde bu manada kullanmıştır:
"Bir beldeki biz
orada yaşıyorduk ve tamamen boşaldı. Öyle ki onu katıkla birlikte kötü gözler
gözetip koruyor. Gençliğimle saba ile orada dolaştım döndüm şimdi ise onlarla oun dalları arzu ettiği şekilde bana meylediyor."[13]
"Sağa sola."
Şemail cem yapılmıştır
ki, yeminden murad olunan anlam cins manası üzerine
delalet etsin.
Veya çünkü gölge
sağdan meyletmeye başladığı zaman tümden başlar ve sonra etraflarından azar azar eksilmeye başlar.
Şemail cem yapılması ezlal'ı (gölgeler) üzerine yapılmıştır. Mana şudur;
"Gölgenin başlangıcı, güneşin doğusuyla herşeyin
arkasından başlar ve sonra sağdan ve soldan meylederek yükselip Ön tarafa
batıya doğru kayar:
"Allah'ın emrine
secde ederek."
Allah'ın emrine boyun
eğer. Kimse onu amade kılındığı şeyden ve tasarruf atından onu alıkoyamaz.
"Vehum dahirune."
Onda olan amadelikten
ve tedbirin delillerinden dolayı Allah'a boyun eğerek dönüyorlar. Veya aynı
şekilde bu durum eğer bir diriden, canlıdan seçilmiş olsaydı yine hor ve hakir
bir şekilde boyun eğecekti.
50-
"Onlar üstlerindeki Rablerinden korkarlar."
Rablerinin azap ve
hükmünden korkmuyorlar. Bir rivayete göre manası şudur: Allah'ın kudreti,
kuvvet, güç ve her-sey bakımından düşünülenin en
üstündedir. Mecaz üzerine şu ayette vardır:
"Kullarının
üzerinde kahir olandır." (En'am: 6/18)
52-
"Din de O'na aittir."
Ona itaat vardır.
"Vasiben."
Devamlı[14] Bir
rivayete göre halisane. El-vasb: Zor, güç bir amelin,
işin, devamlılığıyla olan yorgunluktur, bii-taphktır.
56-
"Bir de kendilerine rızik olarak
verdiklerimizden, mahiyetini bilmedikleri şeylere pay arıyorlar."
Yani putları için ayırdıkları semere ve mallardır ki bunlardan dolayı bunlar
üzerine arazi ve develeri salıveriyorlar veya tasarufattan
menediyorlar.
57-
"Beğendikleri de kendilerinin oluyor." Halbuki onlar kendilerine
erkek çocuk istiyorlar. 62- "Ve onlar terkolunacaklar."
Acele edilecekler.[15]Bir
rivayete göre terkolunacaklar
"Lebib de şiirinde bu manada kullanmıştır:
"İhtiyaçları
gideriyorum, şüphe ederek aceleyle terket-miyorum, yahut bir ihtiyaç hususunda onun kmayıcıları tarafından levm
edilmesinde acele etmiyorum."[16]
66-
"Karınlarından içiriyoruz."
Seka ve eska aynı manadadır.
İçirmek manasındadır. Lebid de şiirinde bu manada
kullanmıştır:
"Kavmim olan beni
Mecd'e içirdi ve Numeyr ve
kabilelere ise Hilal'den içirtti."[17]
"Karınlarından."
Kesai'ye göre miizekker yapılmasının
sebebi (ma) lafzına dönmesi içindir. Ferra'nın dediğine göre (enniam)'a
dönmesi içindir. Enneam velen'am
eşanlamlıdır. Çünkü en-neam cins isimdir. Müzekkerlik
ise lafız üzerinedir.1128 Bilmiyormusun ki sende (enneam) kelimesini el-En'am niyeti
üzerine müennes yapabilirsin ve hakeza el-En'am kelimesinin
müzekkeri de en-Neam niyeti üzerinde yapabilirsin.
Meerric'in1129
dediğine göre kinayeler birbirine döndürülmüştür. Yani (nuskikum
mimma fi batuni hilleben.) Onun karnında olan sütten içiriyoruz. Çünkü her
hayvanda içilecek süt bulunmaz.
67-
"Ondan içecekler ediniyorsunuz."
Ondan güzel içkiler,
şaraplar ve gıdalar ediniyorsunuz.
"Ve güzel rızık."
Güzel meyveler, rızıklar. Hasan'ın dediğine göre es-Se-keru; içtiğin şeydir. Er-Rizku'I-Hasen: Yediğin şeydir.[18]
Bunun tefsiri üç şekilde yapılır.
1- Sıkılarak
semerelerden elde etmekle.
2- Bir
rivayete göre es-seker görüşümüze göre sarhoş da etse sirkeleştirilmiş
şıralarladır.
3- Haram
edilmeden önce, şarap veya içkiyle yapılırdı.
68-
"Rabbin bal arısına vahyetti."
Yani Rabbin bal
arısına ilham etti. Yani bal yapmasını onun tabiatından kıldı ve balı ondan
çıkarttı.
69-
"Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir."
Bal edinme yol ve
vesileleri Allah tarafından kolaylaştırılmıştır. Bilmiyormusun
ki bal arısı sabah erkenden nasıl çıkıp iş başı yapıyor ta akşam vaktinde dönüp
geliyor. Her-bir arının iş taksimi emirleri tarafından taksim edilir, bal yapacak
dişi arı, bal yapar, bazıları mumyasını yapar, bazıları su döküp delikleri
kapatır ve bal ile sıvar durur. Balını da ancak en yüksek yerlerde en
muhafazalı yerde yapar ki gözlerden ırak ve geliş gidiş yerlerinden uzak kalsın
da rahatsız etmesinler. Huzeli'nin dediği gibi:
"Güneş batı
ufkunda saranp batmaya yüz tuttuğunda, bal arısının
her akşam vaktinde yaptığı bal yapma vakti ya da anı gelirdi.
Bal arısı emirinin
yaptığı bal ile yüksek bir bina gibi olur kakülü ise semada olur.
Onlar yediklerini
yüksek dağların tepesinde çatlak, sarp, yalçın kısmında yazın çeşitli
kısımlarda bal yaparlar."[19]
Ve yine şöyle demiş:
"Yapılan o beyaz
ballar ki, anların kralı, yüksek dağların tepesinde el ulaşılmayan ince,
inişli çıkışlı hassas yerlerde yapar.
Kralları, balı ta
yükseklere çıkarak bal yapmaya elverişli rahat, emin bir yerde karar kılıp
yapar.[20]
"Onun karnından
çıkar."
Arının karnından
çıkanı şarap (içecek) diye isimlendirmiş. Çünkü ondan gelen çıkan şeyle
içilecek, bal şerbeti elde edilir.
Bu olayı ayıplayıp
kusur bulana Cahiz şöyle diyor: Zira arılar
ağızlarıyla balın üzerini kapatıp gizlerler ve ayrıca balı kendi çehre ve
şekillerine göre yaparlar. Böyle olduğu halde nasıl diyebilirler arı balı
karnından çıkartıyor ve bal da karnında saklıdır diyorlar? Oysaki durum böyle
değildir denildiği gibi, Bu kelam bal sahbi olan ve
bu işle meşgul olan: Tıhame, Huzeyl
ve Kenane bölgesinin etrafında olan insanlara hitap
etmiştir. Oysa araplar bu durumda, sorulan her
duyumu, her soruyu ve her kelimesinin nereden geldiğini daha iyi bilirler.
Araplardan hiçbirini duydunuz mu ki, bu beyana itirazda bulunmuş veya bu yönden
bir ayıp, bir eksiklik bulmuş?
"Onda insanlar
için şifa vardır."[21]
Onda insanlar için
şifa vardır. Çünkü bütün macunlar balla olur.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Kimde eskiden
kalma bir hastalık varsa» helal bir dirhem alıp onunla bal satın alsın ve balı
yağmur suyuyla beraber içsin, onda şifa vardır."[22]
Huzeli şöyle demiş:
"O beyaz bal ki,
derisi onu birden emiyor içiyor ve ağaç vadisine süratle iner ve onun vadisinde
ses gürültü çıkaran bulutların olduğu yerdedir. Öyle ki vadinin etraflarına her
yanma ve tabanına iner.
Baş birnutfeye, daneye dönene kadar
beriye Öteye gezinir, kanat çırpar. Onu karıştırır. Onun karışımı ve karışımdan
vusJat yapıp biriktirmesinde şifa vardır.[23]
71-
"Bol rızık verilenler rizıklarım
ellerinin altındakilere vermiyorlar."
Kendilerine fazla rızık verilenlerde, nzıklannı
elleri altında bulunanlara vermiyorlar ki (hal böyleyken köle ve
hizmetçilerini mallarına ortak etmeyenler, nasıl olur da, kudretim altında
bulunan mülküme yarattıklarımı bana ortak ediyorlar?!)[24]
diyor Allahu Teala:
77-
"Kıyametin kopması ise göz açıp kapama gibidir."
Yani kıyamet saati,
emrettiğimiz zaman bir göz açıp kapamakla iş bitmiş olur. Bir rivayete göre
bununla, fani olma veya yeniden diriliş nafhası murad edilmiştir.
92- "Enkasen,"
Çözüp bozan şeyler
yani (enkaden.)
"Aranızda fesat
aracı edinerek."
Aranızda gurur ve hile
edinerek. Bu şekilde sanki kalbin içi dışına veya kavlin zahirine uymuyor gibi.
"Bir toplum diğer
toplumdan daha çok olduğu için."
Yani bir ümmet diğer
bir ümmetten daha kuvvetli ve daha şiddetlidir. Çünkü onlar anlaşmayı önce
yapıyorlardı, sonra da onlardan daha kuvvetli ve daha çok olan bir ümmeti
buldukları zaman ahidlerini bozup onlarla ahidleşirlerdi.
103-
"Kendisine nisbet ettikleri kişinin dili yabancıdır."
Yani peygambere
öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Yani ona
meylediyorlar, gidiyorlar ve onu dinliyorlar.
Çünkü araplar Rasulullah'ı (s.a.v.)
haberleri olma marifetiyle ilgili olarak, kitap okuyan bazı yabancılardan
aldığıyla itham etmişlerdi.[25]
112-
"Allah da onlara korku ve açlık elbisesini tattırdı." .
Allah o şehir halkına,
yaptıkları işler yüzünden açlık ve korku elbisesini giydirdi. Yani açlık ve
korkuyu hissettiler. Bu kelam tam araplann mezhep ve
lisanı üzerine gelmiştir. Şemmah'ın yay'ın sıfatı
hakkında dediği gibi:
"Ona baktı ona
yeterince yumuşak bir yön verdi ve onda oku garkedip
sonra atma ciheti de vardır."[26]
Yani ona bakıp gördü
ve burada bakışı zevk olarak nitelendirmiş. Bir rivayete göre (zaice) 'nin manası. Atmaklaonu denedi, tecrübe etti demektir. Hakeza ayette de
(izaka)'nin manası deneme
ve imtihan manasmdadır. Çünkü (ibtila
ve tecrübe) bir birine yakın manalardadırlar. İbni Mulcbil bunun üzerine ziyade birşey
koyarak tedavül manasındadır demiş:
"Onlar nimete
ulaşmak için yürümek için sallanıp harekete geçiyorlar
öyle ki kuşluk vaktinde uzun hurma ağaçlarının salkımlarını salladılar. Yahut,
Rudiniy'in, tüccarların elinde tedavül edip salladığı
gibi onun metanetini yumuşat-tılar."[27]
Bundan da anlaşılıyor
ki bu lafız çoğu kere şiddetlerde kullanılıyor. Çünkü bunun sahibi olaydan öyle
zevk ali-yorki tıpkı yemeğin tadına bakanın tadmı, zevkini aldığı gibidir.[28]
Hatta tadına bakan kişi yiyip sürekli içinden daha çok fazİa
tadını zevkini alır. Bundan olsa gerek Allahu Te-ala ayette şöyle diyor:
"Tad bakalım çünkü sen kendince üstündün, şerefliydin."
(Duhan; 44/49)
Er-Raciz
şöyle demiş:
"Elinle gizlediği
şeyi al ve tad ve ben seni ikaz etmiştim. Ey ali Mustalık."[29]
Bazı mülhitler İbnil Arabi'ye bundan sorarlar ve derler ki araplar şöyle diyor: "Zuklu
'1-libase?" Libası aldım tadına vardım. İbnul Arabi de Bunun üzerine o da o mülhide şöyle cevap
verir;
"Eğer yanında
nema yoksa (Sen arapçadan ne anlarsın) bu şey arapça olmaz."
Bu cevap kusur bulup
ayıplamak isteyeni ikna için kafidir. Arap mezhebi üzerine yaptığı tashihler
zaten hüccet ve beyan mahiyetindedir.
120-
"Şüphesiz İbrahim bir ümmet idi."
Yani İbrahim,
insanların tabi olduğu bir imamdı.[30]
"İtaat
edici."
Devamlı ibadet
üzerineydi.
"Hanifen."
Namazlarında Kabe'ye
yönelmiş teslim olmuş müs-lümandı.
Zurrume de şiirinde hanifen
kelimesini bu anlamda kullanmıştır:
"Bukalemun, güneş
için ona gölge yapıyor. Öyle ki kütüğün üzerine meylediyor ancak o büyütmüyor.
Akşama doğru gölge
döndüğü zaman onun da meylettiğini görürsün ve kuşluk vaktindeyse
dikilir."[31]
Bukalemun sürekli
güneşe yönelir. Akşam güneş yönelip gittiğinde kıbleye dönüyordu.[32]
[1] İbni Abbas
şöyle demiş: O Mekki'dir. Yalnız üç ayeti, Rasu-lııllah (s.a.v.) Uhud'tan ayrılışında Mekke'yle Medine arasında nazil oldu.
[2] İbni Ebu
Hatera, Taberani, İbni Mürdeveyh ve Hakim'in sahih
görüp Ukbe b. Amir'den naklettiklerine göre şöyle
demiş:
"Rasulullah (s.a.v.) dedi ki:
"Kıyamet saatinden
Önce batı yönünden simsiyah bir bulut size doğru çıkar gelir ve bir şeye alamet
olan bîr sütun v eya dağ gibidir. Semanın her
tarafına yayılana kadar yükselip dağılır. Sonra müna-di
şöyle nida eder:
"Ey
insanlar!" İnsanlar birbirlerine yönelerek:
"Ne olduğnu duydunuz mu?" derler. Onlardan bazıları:
"Duyduk"
derler. Bazıları sekte, şüphede kalırlar. Sonra ikinci kez nida eder:
"Ey insanlar!"
der. Yine insanlar:
"Dydunuz nw?V derler.
"Evet" derler Sonra:
"Ey
insanlar!" diye nida edilerek: "Allah'ın emri geldi sakın onu, acele
edip istemeyiniz." der."
Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş:
"Nefsim elinde
olan Allah'a yemin ederim ki şu anda iki adam elbiselerini açacaklar,
neşredecekler ama bükmeye fırsat bulamayacaklar, adam havuzuna su dolduracak
ama ondan içemeyecek, kişi devesini sağacak ama sütünü içemeyecek ve insanlar
bu anda telaşlanacaklar ve meşgul olacaklar."
Durru'l-Mensur:
5/108.
[3] Bu Katade'nin görüşüdür.
Ondan, İbni Cerir, Abdurrezzak, İb-ni Münzir ve İbni
Ebu Hatem rivayet etmiştir.
Dehhak'tan nakledildiğine göre Kur'an'dır.
[4] Merrar b. Said el-Fak'asi'dir. Beni Esed'tendir. İslami bir şair ve
çok kısa boyluydu. Meanil Kebir: 1/574. Eddiden: Adet, örf vs.dir. Mahtutada
el-Mihad yerine el-misal gelmiş ve eddideniy silinmiş çıkmamıştır.
[5] Bununla müellif Mutezili
mezhebine göre gitmiştir. Ehli sünnete göre dileseydi kendi ihtiyarıyla
hepsini hidayete erdirirdi. Böyleİik-Ie Mutezile Allah'a bunu mecburi gereklilik olarak
atfederler. Ehli sünnet Allah'a bir şeyi-gerekli kılmamıştır. Dilediği şey
mutlaka olur. Onların yanında bu irade, kulun seçme hürriyetini nefyetmiyor.
Çünkü onun kesbetme durumu vardır. Zira kul, bir
fiili kesbeder. Allah onun yaratıcısıdır. Haşiyetu'l-Merzukiy Ala'l-Keşşaf: 2/323.
[6] İbni Abbas'tan
nakledildiğine göre Nafi b. Ezrak
bu ayet hakkında sorduğunda şöyle demiş:
"Orada otlatırsınız." O da tekrar: "Araplar bunu biliyor
mu?" der. O da: "Evet sen A'şa'nın şöyle
dediğini duymadın mı" der. "Kavim dayanılacak şey ile zebunluktan
çökmüş develere gittiler, damgalayan kendine geldi ve davar sürülen deynek nerdedir?" dedi.
[7] Eğani: 14/87. İkinci beyit
Lisan selefe Bahru'l-Muhit: 8/23; Şerh Edebu'l-Katib Cevaiiki
sn.: 75.
[8] (Musahharatin)'ni nasp ile bütün kıraatçılar okumuş. Hafs ve İbni Amr müstesna. Ref ayla (vennucumu musahhareten) şeklinde ikisi okumuş.
[9] Katade'den nakledildiğine
göre (Revasiye) için dağlardır demiş, (entemidebikum) yani yeryüzünü dağlarla sabitleştirdi. Öyle
olmasaydı insanlar ve yarattıklar üzerinde duramazlardı.
[10] Bu kıssa: Tefsiri Kurtubi.:
10/110; Ruhu'I-Meani:
14/152'de varid olmuştur. Beyit Şerh Divan Huzeliyin: 3/1336; Tefsiri Keşşaf: 2/230. Kıssayla beraber
Emali'1-Kali: 2/112. Lisanu'l-Arabhavefe îbni Mukbil'e nisbet etmiş ama
vehimden ibarettir. Seferden dolayı hörgiicün
yüksekliğinde eksiklik oluşan deveyi vasfediyor. Tamiken: Yüksekçe es-Sefenu: Ağaç
yontma aleti. Suluben yerine Kariden de rivayet
edilir. Heysem b. Adiy'den nakledildiğine göre; bir
gün Hammad er-raviyete'ye
şöyle dedim demiş: İstediğin şiiri bana söyle sana açıklıyayım.
Güldü ve bana şöyle dedi: Maden Öyle; Mezahim es-Simali'nin şu sözünün anlamı nedir?" dedi. Seyr'der. dolayı devenin yüksek hörgücü sıyrıla yontula eksildi,
tıpkı yontma aletinin ağacın kabuğunu soyarak eksilttiği gibi. Bunun üzerine ne
diyeceğimi bilemedim., Ve bana dedi ki: ' Tahavvefe:
Eksiltti demektir. Allahu Teala
ayette şöyle belirtmiş: "Ev ye'hu zehıım ala tahavvufin". Yani
eksilterek Heysem şöyle dedi: Hî.mmad
gibi arap kelamından anlayıp bilen görmedim. Eğani: 5/157.
[11] O, Bundar b. Abdulhamid Ebu Amr el-Kerhiy el-Esbaha-ni'dir. İbni Lurre adıyla bilinir. Lügatçıdır, şiir ve haberlerin ravisidir.
Çokça arap eserleri (haberleri) ve nevadirlerinin hafızıydı. lbnu'1-Enba-ri şöyle demiş: Bundar, yedi yüz
kaside ezberlemişti. Her kasidenin evveli "Banet
suadu" İledir.
Mub,errid ondan şöyle söz etmiş:
Arap şairlerinin divanlarını rivayet söz etmede zamanının tek adamıydı. Hatta
ve hatta pek azı müstesna ca-hiliyye
ve islam şairlerinin şiirleri, hıfzında bir sazlık
olmazdı.
Kasım b. Sellam'dan almış, ondan da İbni Keysan almış. Ve ondan; el-Kali, Emali adlı eserinde Bağdadi
ise Hazane'de nakletmiş, almış. Onun (Maani'ş-şiir ve camîu'İ-luga) adlı eserleri vardır. Belki maani'ş-şür kitabında bulunan iki beyit de onun olabilir.
[12] Beyit Usame b. Haris Huzeli'nindir. Şerh Eş'aru'l-Huzeliyin: 3/296. Eseytu mahzun
oldum. Ecizm asidir. Divanda: Tehavvefe
yerine tekavvcre gelmiş.
[13] Emali'l-Murteda:
2/151. Ve Esmai'nin arkadaşı, bir arabi
için söylemiş der ve zikreder.
[14] Elvakıf vel-ibtida İbni Enbari'nin
İbni Abbas'tan naklettiğine
göre Nafi b. Ezrak bu ayet
hakkında ona sorduğunda şöyle demiş: Devam eden, devamlı manasmdadır.
Bu konuda Umeyye b. Ebu Salt
şiirde şöyle demiş: "Onun sürekli, devamlı olan dini, mülkü vardır ve her
halükarda yapılan hamd vardır."
[15] Katade ve Hasan'a göre onlar
alel acele ateşe götürülüp ilk önce atılacaklar.
[16] Beyit Muallakat'ındadır.
Şerh Muallaka! Nuhas: 1/160. Divanı: 174.
[17] Tefsiri Kurtubi: 10/123; Meani'l-Ferra: 2/108; Hasais: 3/370; Ruhu'l-Meani: 14/177; Divan Lebid sh.: 110.
[18] Beyitle, EbuZüeybHuzelİ'nindir.
Ve diyor ki, bu şaraplar bal
karışımlıdır. El-Eriy: BaPdır.
Yaasib: Ya'sub'ım cemidir,
anların kralıdır. Teerri eş-Şuufe:
Dağların tepesinde ba] yapar. Cevarisuha:
Yedikleri şeylerdir. Mahtutada: Bieriyy:
yerine tariy gelmiş hatadır. Şerh Eş'aru'l-Huzeiiyin: 1/48; Menai'l-Kebîr:
2/617. İkincisi: Lisan'da zeebe üçüncüsü Kerube'de.
[19] Bu iki beyit de Ebu Zueyb'indir. Ed-Dareb: Beyaz bal'dır. Et-Tanef:
dağın tepelerinden biri. Tenemma: Yükselir. El-Me'lef: Uygun gördüğü mekan. el-Mebaetu:
Menzil, yer.
İki beyit te Menai'l-Kebir: 2/620; Şerh Eş'arul Huzeliyin: 1/142-143.
İkincisi: Lisan'da asel. Birincisi Esasu'l-Belağa: 285. Mahtutada: Da-reb yerine dazen. Tıınef yerine Taneb el-mubae yerine el-Munare gelmiş hepsi de hatadır. Ve orada: Tenemma yerine temenna el Yasub
yerine el-Buayreb gelmiş o da hatadır.
[20] İbni Abbas'tan
nakledildiğine göre es-Seker üzüm veya hurma sırasıdır. Er-Rızku'1-hasen: Kuru üzüm, sirke, üzüm ve faydalandır. Yine ondan
gelen bir rivayette şöyle demiş: Bundan sonra Allahu Teala es-Seker'i haram kıldı
içkiyi haram kılmasıyla beraber, çünkü seker de içkidendir. Ve daha sonra (nzken) demiş diyor ki o da: Sirke, kuru üzüm ve şıra gibi
helal olan şeylerdir. Allahu Teala
bunlar üzerinde karar kılıp müslümanlara helal
etmiş. Katade'den nakledildiğine göre (tettehizu-ne minhu sekeren)'den kasıt yabancıların, acemlerin içki ve
şaraplarıdır. Maide suresinde nesh
edilmiştir. Hatıb, Ebu Hureyre'den naklettiğine göre Rasulullah
(s.a.v.) şöyle dedi demiş:
"Üzümde sizin için bazı şeyler vardır. Onu üzüm olarak yersiniz.
Kurumadığı sürece onun şerbetinden (pekmez) içersiniz, ondan kuru üzüm ve şıra
elde edersiniz." Allah daha iyi bilir.
[21] İbni Mace,
Hakim sahih görmüş ve Beyhaki'nin Şuabu'l-İman'da
İbni Mesud'tan naklettiğine
göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş:
"Şu iki şeyde şifa
vardır onları alın: Bal ve Kur'an."
Sünen İbni Mace rakam: 3452; Müstedrek: 4/403.
Sahihayn'da Ebu Said
el-Hudri'den nakledildiğine göre bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek:
"Ya Rasulallah!" dedi. Benim
kardeşimin karnı ishal olmuş bozulmuş" dedi. Rasulullah
da (s.a.v.) "Ona bal şertebini içir."dedi.
Gitti içiı,r ve daha sonra gelip şöyle dedi:
"Gittikçe ishalim fazlalaştırdı." Bunun üzerien
Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:
"Allah doğru
söyledi ama kardeşinin karnı yalancıdır, yalan söyledi. Git ona bal şerbetini
içirin" dedi.
Gitti tekrar içirdi ve
şifa buldu.
Fethu'1-Bari: 10/68; Kitabu Tıp Müslim rakam: 2217.
İbni Mace: 3450 rakamıyla, İbni Sünni ve Beyhaki'nin Şuabu'l-İman'da Ebu Hureyre'den çıkardıktan rivayette Rasulullah
(s.a.v.) şöyle dedi:
"Kimkİ her ayda üç vakit birer kaşık bal yerse büyük
afetlerden, belalardan kurtulur."
Senedinde metruk
vardır.
tbni Ömer bal'ı yaraların üzerine koyar ve süratle
iyileşirdi. Böyle olduğuna dair İbni Ömer hakkında
bir beyit söylemiştir. Şeyh Habibullah Sanki ti:
"Efendimiz Faruk'a saygı duyarız, bir kimsede bir yara gördüğü zaman
hemen onun üzerine bal sürerdi."
[22] Hafız İbni Kesir şöyle
demiş: Ali b. Ebu Talib'ten
rivayet ettiğimiz rivayette şöyle diyor:
"Biriniz birşeyden şifa bulmak istediğinde, Allah'ın kitabından herhangi
bir ayeti yazsın, onu yağmur suyuyla yıkasın, hanımının rızasıyla içinden
gelerek ondan bir dirhem alsın onunla bal satın alsın ve bu niyetle bununla
beraber içsin bunda şifa vardır.
İbni Ebu Hatem tefsirinde hasen bir lafızla şöyle rivayet etmiş. Birinizde bir
şikayet hasıl olduğunda, hanımının mehrinden hanımından
bir miktar hibe olarak istesin ve onunla bal satın alsın sonra alıp yağmur suyuyla
karıştırsın ve onda mübarek bir şifa olur. Kadının mehri
daha çok helal olduğundan mehri tercih etmiştir.
Hakeza yağmur suyu da böyledir. Za'dul-Müslim:
1/224; Durru'I-Mensur: 5/145; Tefsiri İbni Kesir: 2/498.
[23] Beyitler: Saide b. Cüeyye Huzeli'nindir. Ed-Debub: Deridir. Arvan: Vadidir. El-Keras:
Ağaçtır. Deym: vadidir. Mucelcel:
İçinde ses, gürültü vardır. EI-Habiyy: Yağmur
yağdıran bulutlar. Edarre yaklaştı. EI-Edvac, vadinin etrafları, kenarları. Şerh Eşaru'I-Huzeliyin: 3/1138-1140. Mahtutada: Zenubeha: Mufrevan ve istatefe gelmiş ve
ha-tadır.Divan'da fesaffekeha yerine feşerreceha gelmiş. Birincisi lisan mad:
Davm, Meani'l-Kebir:
2/623'tedir.
[24] Bu kıssadan murad olunan şey
şudur: Mahlukatından bazılarını Allah'a ortak koştuklarından dolayı o kimseler
için tevbih (azarlama ikaz etme)'dir.
Ve bir serzeniştir. Ve ayrıca yaptıkları fiillerinin çirkin olduğuna dair tenbihtir. Sanki şöyle demiş gibidir: Siz, kölelerinizin
size ortak olmalarına hiç bir şeyinizde razı olmuyorsunuz. Bilakis Allah sizi
de onları da nzıkl andırıyor. Onlar ki istihkak
hususunda sizinle eşittirler, beşeriyet bakımından ve yaratılış bakımından
Allah'a kullukları sizden farklı değildir sizin emsallerinizdir. Halböyleyken nasıl onlan Allah'a
ortak koşuyorsunuz ki bu sadece uluhiyet bakımından
ancak Alah'm şanına layık olmayan bir husustur.. Celle celaluhu mabudiyetîn hususiy-yeti yalnız
Allah'ın zatı içindir. Ki ortak koştuklarınız Allah'ın nazarında itibar bile
edilmiyor. Ruhu'l-Meani:
14/189.
[25] İbni Cerir'in:
14/177'de ve İbni Mürdeveyh'in
zayıf bir sened-le İbni Abbas'tan çıkardıkları
haberde şöyle demiş: Rasulullah (s.a.v.) Mekke'de Bel'am isimli bir demirciye bir şeyler öğretiyordu. Ve kendisi
acemdi. Müşrikler ise Rasulullah'ın (s.a.v.) onun
yanma girip çıkarken görüyorlardı. Bunun üzerine dediler ki "Bel'am ona, bu söylediklerini Öğretiyor." Bunun
Üzerine ayet nazil oldu. Hakim'in çıkarıp sahih gördüğü ve Beyhaki'nin
Şuabu'l-İman'da İbni Abbas'tan naklettiğine göre bu hususta şöyle demiş:
"Ancak olsa olsa Muhammed'e kitap sahibi olan Abedete b. Hadremi öğretiyor
bunları." dediler. Bunun üzerine ayet geldi.
[26] Beyit, Lisan'da zeveka'da Dİvanu Şemmah: 190. Meani'1-Ke-bir: 2/1042; Hayavan: 5/29;
Tevil Müşkili'l-Kur'an:
125. Yani garkolma-sını
engelleyen bir etken, parça vardır. Yani onda yumuşaklık ve sertlik vardır.
[27] Beyit Lisanu'1-Arap Zevaka:
10/112; Şir'uş-Şuara sh.: 299; CemheretEşanTİ-Arab: 2/864; Emali'1-Kali: 1/229;
Divanı sh.: 327.
[28] Zamahşeri şöyle demiş: El-izaketu'ya gelince, bela ve şid-det'lerde yaygın o)arak kullanıldığından ve insanlara
bunlardan dokunduğundan dolayı bu lafız onların yanında artık hakikat
mecrasına girmiştir ve diyorlar ki zake fulanun eJ-Beuse
veddarre: Falancaya kötülük ve zarar isabet etti. Ve ezakehu'l-azabe: Ve ona azabı
tattırdı. Burada, zarar ve elem'in verdiği eser veya izin idrak edilmesi, acı
ve korkunç şey-Jerin verdiği tadın idrak edilmesine
benzetilmiş. Keşşaf: 2/346.
[29] Er-Ricz, İbni
Esir'in Kamil'inde: 3/509. Bu beyil, oğlunu hilafete
getirdiğinden dolayı Muavİye'ye tasviren
söylenmiş. Tamamı şöyledir:
"Ey Ali Mustalik ben seni daha önce ikaz etmiştim. Ve ey Amr dedim: Bana itaat et, kurtul serbest kal. Eğer sen,
beni güç yetirmediğim-le sorumlu tutarsan, benden
dolayı sende olan susur sana zarar verebilir. Dilinle sulamak istediğini al ve tad bakalım.
Er-Ricz Amir b. HaHd
b. Cafer'indir. Vahşiyat: 51. EUştikak:
297. Muhakkik Abdusselam Harun bunu nisbet etmemiş.
[30] Abdurrezzak, Taberanİ ve Hakim'in sahih gördüğü İbnİ
Mes'ud'tan çıkardıklarına göre, İbni
Mes'ud'tan ümmetin ne olduğu sorulduğunda şöyle cevap
verir: "İnsanlara hayrı öğretendir." Bu kez el-kanıt nedir dediler o
da "Allah ve Rasulune itaat edendir." der..
[31] Divanı sh.: 229; Faslu'l-Mekal sh.:
350; El-Hayavan: 6/364; Şerh Mekamat
Haririy: 2/132. İkinci beyit Tefsiri Kurtubi: 2/140; Mecazu'l-Kur'an: 1/58. El-lisan (havale.).
[32] Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları: 1/530-546.