Alfabetik
Sıraya Göre Bedir Mücahîdlerînin Adları
Bedir
Savaşına Katılan Sahabelerin Künyeleri
Bedir
Gazvesine Katılan Müslümanların Fazileti
Rasûlullah'ın
Kızı Zeyneb'in Muhacir Olarak Mekke'den Medine'ye Gelişi
Müşrik
Kadınlardan Müslüman Olanların Nikah Ve Îddetlerî
Büyük
Bedir Gazvesi Îçin Söylenen Şiirler
Hz.
Ali İle Hz. Fatıma'nın Gerdeğe Girmeleri
Hicretin
İkinci Senesinde Meydana Gelen Bazı Hadiseler
Ubey b. Ka'b
en-Neccarî Seyyidü'l-Kurra, Erkam b. Ebi'l-Erkam, Ebu'l-Erkam Abdumenaf b. Esed
b. Abdullah b. Amr b. Mahzum el-Mahzumî, Es'ad b. Yezid b. Fakih b. Yezid b.
Halde b. Amir b. Aclan, Es-ved b. Zeyd b. Salebe b. Ubeyd b. Ganm. Musa b. Ukbe
de böyle demiştir. el-Ümevî ise şöyle demiştir: Sevad b. Rizam b. Sa'lebe b.
Ubeyd b. Adiy (Bunda şüphe vardır.), Seleme b. Fadl, İbn İshak'tan şöyle bir
rivayette bulunmuştur: Sevad b. Zürayk b. Sa'lebe.
İbn Aiz ise, bunun
adının Sevad b. Zeyd olduğunu söylemiştir. Esir b. Amr el-Ensârî Ebu Salit
(Esir b. Amr b. Ümeyye b. Revzan b. Salik b. Sabit el-Hazrecî diyenler de
vardır. Ama Musa b. Ukbe bunun adını zik-retmemiştir.), Enes b. Katade b. Rebia
b. Halid b. Haris el-Evst Musa b. Ukbe'de bunu böyle adlandırmıştır. el-Ümevî
ise, "Siret" adlı eserinde bunun adının Enis olduğunu söylemiştir.
Ben derim ki: Enes b.
Malik, Peygamber (s.a.v.)'in hizmetkarı idi. Zira Ömer b. Şebbe en-Nümeyrî,
Sümame b. Enesin şöyle dediğini rivayet etmiştir. Enes b. Malik'e:
- Sen Bedir savaşma
katıldın mı? diye soruldu. O da şöyle cevap verdi.
- Anası ölesice, ben
Bedir'den nasıl uzak kalırım! Muhammed b. Sa'd, Enes b. Malik'in azadlısmdan
rivayette bulundu ki, Enes'e şöyle soruldu:
- Sen Bedir savaşma
katıldın mı?
- Anası ölesice, ben
Bedir savaşından nasıl uzak kalırım? Muhammed b. Abdullah el-Ensârî dedi
ki: "Enes b. Malik,
Rasûlullah'la birlikte
Bedir savaşına gitti. O zaman Enes, Rasûlullah'a hizmet eden bir çocuk
idi."
Şeyhimiz Hafız
Ebu'l-Haccac el-Mizzî, "Tehzib" adlı eserinde dedi ki: "Ensârî
de böyle dedi. Ama meğazi ashabından herhangi biri bunu anlatmış
değildir."
Enes b. Muaz b. Enes
b. Kays b. Ubeyd b. Zeyd b. Muaviye b. Amir b.Malik b. Neccar, Enese el-Habeşî
( Rasûlullah'm azadlısı), Evs b. Nabit b. Münzir en-Neccarî, Evs b. Havli b.
Abdullah b. Haris b. Ubeyd b. Malik b. Salim b. Ganm b. Avf b. Hazreç
el-Hazrecî.
Musa b. Ukbe dedi ki:
Evs b. Abdullah b. Haris b. Havlî, Evs b. Sa-mit el-Hazrecî (Ubade b. Samit'in
kardeşidir.), İyaz b. Bükeyr b. Abdi Yaleyl b. Naşib b. Gayre b. Sa'd b. Leys
b. Bekr (Beni Adiy b. Kaybın müttefikidir.). [1]
Büceyr b. Ebi Büceyr
(Neccar oğullarının müttefikidir.), Behhas b. Salebe b. Hazme b. Asrem b. Amr
b. Ammare el-Belevî (Ensâr'ın müttefikidir.), Besbes b. Amr b. Salebe b. Harşe
b. Zeyd b. Amr b. Said b. Züb-yan b. Rüşdan b. Kays b. Cüheyne el-Cühenî (Saide
oğullarının müttefikidir. Bu, Adiy b. Ebi'z-Zeğba ile birlikte casuslar
görevini yapan kişidir. Nitekim bu, önceki sayfalarda da anlatılmıştır.), Bişr b.
Bera b. Marur el-Hazrecî (Bu kişi, Hayber de zehirli koyundan yediği için
ölmüştü.), Beşir b. Sa'd b. Salebe el-Hazrecî (Numan b. Beşir'in babasıdır.
Denildiğine göre bu, Ebu Bekir es-Sıddık'a bey'at eden bir şahıstır.), Beşir
b. Abdi'l-Münzir Ebu Lübabe el-Evsî (Rasûlullah, bunu Revha'dan vali olarak
Medine'ye gönderdi. Savaşa katılmadığı halde ganimet payım ayırıp verdi.). [2]
Temim b. Year b. Kays
b. Adiy b. Ümeyye b. Cidare b. Avf b. Haris b. Hazreç, Temim (Hiraş b.
Samme'nin azadlısıdır.), Temim (Beni Ganm b. Es-Selm'in azadlısıdır. İbn
Hişam'm ifadesine göre bu, Sa'd b. Hayse-me'nin azadlısıdır.). [3]
Sabit b. Akrem b.
Salebe b. Adiy b. Aclan, Sabit b. Salebe (Bu Sale-be'ye şöyle denilir: El-Ceza'
b. Zeyd b. Haris b. Haram b. Ganm b. Ka'b b. Seleme.), Sabit b. Halid b. Numan
b. Hansa b. Üseyre b. Abd b. Avf b. Ğanm b. Malik b. Neccar en-Neccarî, Sabit
b. Hansa b. Amr b. Malik b. Adiy b. Amir b. Ğanm b. Adi^ b. Neccar en-Neccarî,
Sabit b. Amr b. Zeyd b. Adiy b. Sellad b. Malik b. Ğanm b. Adiy b. Neccar
en-Neccarî, Sabit b. Hezzal el-Hazrecî, Salebe b. Hatip b. Amr b. Ubeyd b.
Ümeyye b. Zeyd b. Malik b. Evs, Salebe b. Amr b. Ubeyd b. Malik en-Neccarî,
Salebe b. Amr b. Mihsan el-Hazrecî, Salebe b. Anme b. Adiy b. Nabi es-Sülemî,
Sakif b.
Amr (Bu, Beni jEiüleym
ailesinden Hacer oğullarından dır. Aym zamanda Beni Kesir b. Ğanm b. Dudan b.
Esed'in de müttefikidir.). [4]
Cabir b. Halid b.
Mesud b. Abdi'l-Eşhel b. Harise b. Dinar b. Neccar en-Neccarî, Cabir b.
Abdullah b. Riab b. Numan b. Sinan b. Ubeyd b. Adiy b. Ğanm b. Ka'b b. Seleme
es-Sülemî (Bu, Akabe bey'atma katılanlardandır.).
Ben derim ki: Cabir b.
Abdullah b. Amr b. Haram es-Sülemî'ye gelince, Buharı bunlar hakkında şöyle
bir rivayette bulunmuştur: Said b. Mansur, Ebu Süfyan'dan rivayet etti ki;
Cabir şöyle demiştir: «Bedir gününde arkadaşlarım için su çekiyordum.»
Muhammed b. Sa'd dedi
ki: Ben bunu Vakidî'ye anlattığım zaman o, bu hadisin Irak ehlinin uydurması
olduğunu ve Cabir'in Bedir savaşma katılmasının asılsız olduğunu söylemiştir.
İmam Ahmed b. Hanbel,
Ravh b. Ubade kanalı ile Cabir b. Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah (s.a.v.)'la birlikte ondokuz gazveye katıldım. Sadece Bedir ve
Uhud gazvelerine katılmadım. Babam beni engellemişti. Uhud gününde babam
öldürüldükten sonra artık hiçbir gazvede Rasûlullah'm yanından
ayrılmadım."
Bedir savaşma katılan
sahabelerden adları (Cim) harfiyle başlayanların isim sıralaması şöyle devam
ediyor:
Cebbar b. Sahr
es-Sülemî, Cebr b. Atik el-Ensârî, Cübeyr b. îyas el-Hazrecî. [5]
Haris b. Enes b. Rafı
el-Hazrecî, Haris b. Evs_b. Muaz (Bu, Sa'd b. Muaz el-Evsî'nin kardeşidir.),
Haris b. Hatip b. Amr b. Ubeyd b. Ümeyye b. Zeyd b. Malik b. Evs (Rasûlullah,
bunu yolda iken Medine'ye vali olarak göndermiş ve savaşa katılmadığı halde
ganimet payını ayırıp vermişti.), Haris b. Hazme b. Adiy b. Ebi Ğanm b. Salim
b. Avf b. Amr b. Avf b. Hazreç (Zeurab. Abdi'l-Eşhel oğullarının
müttefikidir.), Haris b. Samme el-Hazrecî (Rasûlullah bunu geri çevirmişti.
Çünkü yolda iken dayanıksızlığı ortaya çıkmıştı. Ama Rasûlullah ona ganimet
payını vermişti.), Haris b. Urfuce el-Evsî, Haris b. Kays b. Halde Ebu Halid
el-Hazrecî, Haris b. Numan b. Ümeyye el-Ensârî, Harise b. Süraka en-Neccarî
(Buna garb ağacından yapılma bir ok isabet etmişti. Gözcülük görevini yaparken
vurulmuştu. Firdevs Cennet'ine yükselmişti.), Harise b. Numan b. Rafi
el-Ensârî, Hatip b. Ebi Beltaa el-Lahmî (Beni Esed b. Abdü'1-Uzza b. Kusay'ın
müttefikidir.), Hatip b. Amr b. Ubeyd b. Ümeyye el-Eşcaî (Beni Dühman
kabilesindendir. İbn Hişam, İbn İshak ve başkasından bu şekilde nakilde
bulunmuştur. Vakidî ise şöyle demiştir: Hatip b. Amr b. Abdu'ş-Şems b. Abdi
Vüdd İbn A'iz'de, "Meğazi" adlı eserinde böyle demiştir. İbn Ebi
Hatim ise şöyle demiştir: Hatip b. Amr b. Abdu'ş-Şems. Ben bunu babamdan böyle
duydum. Ve o dedi M: Bu, bilinmeyen bir kişidir.), Hubab b. Münzir el-Hazrecî
(Bedir savaşında Haz-reçlilerin sancağım bu zatın taşıdığı söylenir.), Habib b.
Esved (Beni Hi-ram'ın azadlısı olup, Seleme oğullanndandır. Esved'in yerine Musa
b. Ukbe, Habib b. Sa'd'm ismini zikretmiştir. İbn Ebi Hatim ise, Habib b. Esved
yerine, Habib b. Eslem'in ismini zikretmiştir. Bu kişi, Ali Cüşem b. Hazrec'in
azadlısı olup Ensâr'dandır ve Bedir savaşma katılmıştır.), Hureys b. Zeyd b.
Salebe b. Abdi Rebbi el-Ensârî (Ezan rüyasını gören Abdullah b. Zeyd'in
kardeşidir.), Husayn b. Haris b. Muttalib b. Abdu-menaf, Hamza b. Abdülmuttalib
b. Haşim ( Rasûlullah (s.a.v.)'in amca-sıdar.). [6]
Halid b. Bükeyr
(îyas'm kardeşidir.), Halid b. Zeyd Ebu Eyyüb en-Neccarî, Halid b. Kays b.
Malik b. Aclan el-Ensârî, Harice b. Hümeyr (Hazreç'ten Beni Hansa'mn
müttefikidir. Adının Harise b. Hümeyr olduğunu söyleyenler de vardır. İbn A'iz
ise, adının Harice olduğunu söy-lemişdir. Doğrusunu Allah bilir.), Harice b.
Zeyd el-Hazrecî (Ebu Bekir es-Sıddık'm damadıdır.), Habbab b. Eret (Zühre
oğullarının müttefiki olup ilk Muhacirlerdendir. Aslında Teym oğullanndandır.
Huzaalılar-dan olduğu da söylenir.), Habbab (Utbe b. Gazvan'ın azadlısı olup
ilk Muhacirlerdendir.), Hiraş b. Simme es-Sülemî, Hübeyb b. İsaf b. İnebe
el-Hazrecî, Hureym b. Fatik, Halife b. Adiy el-Hazrecî, Huleyd b. Kays b. Numan
b. Sinan b. Ubeyd el-Ensârî es-Sülemî, Huneys b. Huzafe b. Kays b. Adiy b. Sa'd
b. Sehm b. Amr b. Husays b. Ka*b b. Lüey es-Sehmî (Bedir savaşında öldürüldü.
Zevcesi Hafsa binti Ömer b. Hattab dul kaldı.), Havvat b. Cübeyr el-Ensârî
(Bizzat savaşa katılmadığı halde kendisine ganimet payı verildi.), Havli b.
Ebi Havli el-îclî (İlk Muhacirlerden olup Beni Adiyy'in müttefikidir.), Hallad
b. Rafi, Hallad b. Süveyd, Hal-lad b. Amr b. Cemuh. Bunlar Hazreçlilerdir. [7]
Zekvan b. Abdi Kays
el-Hazrecî, Zu'ş-Şimaleyn b, Abd b. Amr b. Nadle (Ğibşan b. Süleym b. Melkan b.
Efsa b. Harise b. Amr b. Amir. Hu-zaalılardan olup Zühre oğullarının müttefikidir.
Bedir savaşında şehid düşmüştür. îbn Hişam dedi M: Adı Umeyr'dir. Ancak ona
Zu'ş-Şimaleyn denilmiştir. Çünkü o, yoksul bir kimse idi.). [8]
Rafi b. Haris el-Evsî,
Rafi b. Uncede (İbn Hişam dedi ki: Ünce de, bunun anasının adıdır.), Rafî b. Mualla
b. Levzan el-Hazrecî (Bedir savaşında Şehid düşmüştür.), Reb'a b. Rafi b.
Haris b. Zeyd b. Harise b. Ced b. Aclan b. Dubay'a (Musa b. Ukbe, bunun adının
şöyle olduğunu söylemiştir: Reb'a b. Ebi Rafî.), Rebi b: İyaz el-Hazrecî,
Rebia b. Eksem b. Sahbere b. Amr b. Lükeyz b. Amir b. Ganin, Dudan b. Esed b.
Hüzeyme (Beni Ab-du'ş-Şems, Beni Abdumenaf m müttefiki ve ilk
Muhacirlerdendir.), Ra-hile b. Salebe b. Halid b. Salebe b. Amr b. Beyada
el-Hazrecî, Rifaa b. Rafi ez-Zürkî (Halla b. Rafi'in kardeşidir.), Rifaa b.
Abdi Münzir b. Züneyr el-Evsî (Ebu Lübabe'nin kardeşidir.), Rufaa b. Amr b.
Zeyd el-Hazrecî. [9]
Zübeyr b. Avvam b.
Hüveylid b. Esed b. Abdu'1-Uzza b. Kusay ( Rasülullah (s.a.v.)'ın halası oğlu
olup yakın dostlarındandır.), Ziyad b. Amr (Musa b. Ukbe, bunun adımn şöyle
olduğunu söylemiştir: Ziyad b. Ahres b. Amr el-Cühenî. Vakidî ise bunun adının,
Ziyad b. KaTb b. Amr b. Adiy b. Amr b. Ez-Zibara b. Rüşdan b. Kays b. Cüheyne
olduğunu söyler.), Ziyad b. Lebid ez-Zürkî, Ziyad b. Müzeyyin b. Kays
el-Hazrecî, Zeyd b. Eşlem b. Sa'lebe b. Adiy b. Aclan b. Dubay'a, Zeyd b.
Harise b. Şurahbil ( Rasûlullah (s.a.v.)'m azadlısıdır.), Zeyd b. Hattab b.
Nüfeyl (Ömer b. Hattab'm kardeşidir.), Zeyd b. Sehl b. Esved b. Haram
en-Neccarî Ebu Talha. Allah hepsinden razı olsun. [10]
Salim b. Ümeyr
el-Evsî, Salim b. Ganm b. Avf el-Hazrecî, Salim b. Makil (Ebu Hüzeyfe'nin
azadlısıdır.), Saib b. Osman b. Maz'un el-Cumhî (Babasıyla birlikte savaşa
katılmıştır.), Sebf b. Kays b. Ayşetü'l-Hazrecîj Sebre b. Fatik, Süraka b. Amr
en-Neccarî, Süraka b. Ka'b en-Neccarî, Sa'd b. Havle (Beni Amr b. Lüey'yin
azadlısı olup ilk Muhacirlerdendir.), Sa'd b. Hayseme el-Evsî (Bedir savaşında
şehit düşmüştür.), Sa'd b. Rebi el-Hazrecî (Uhud savaşında şehid düşmüştür.),
Sa'd b. Zeyd b. Malik el-Evsî (Vakidî, bunun adının Sa'd b. Zeyd b. Fakih
el-Hazrecî olduğunu söyler.), Sa'd b. Süheyl b. Abdi'l-Eşhel en-Neccarî, Sa'd
b. Ubeyd el-Ensârî, Sa'd b. Osman b. Halde el-Hazrecî Ebu Ubade (İbn A'iz,
bunun künyesinin Ebu Ubeyde olduğunu söyler.), Sa'd b. Muaz el-Evsî (Evslilerin
sancağı bunun elinde idi.), Sa'd b.Ubade b. Düleym el-
Hazrecî. (Aralarında
Urve, Buharı, İbn Ebi Hatim ve Taberanî'nin de bulunduğu birçok kişi, Bedir
savaşına katılanlar arasında bu zatın adını zikretmişlerdir. Sahih-i Müslim'de
de buna delalet eden ibareler vardır. Rasûlullah (s.a.v.), Kureyş kervanını
karşılama hususunda sahabelerle istişare yaparken Sa'd b. Ubade şöyle demişti:
- Ya Rasûlallah! Sen
bu sözünle sanki bizi kastediyorsun!
Doğru kavle göre
Rasûlullah'a böyle diyen sahabe Sa'd b. Muaz'dır. Meşhur kavle göre Rasûlullah
(s.a.v.), Es'ad b. Ubade'yi yolda iken Medine'ye geri göndermiştir. Bazıları
onu, Medine'ye vali tayin ettiği için geri göndermiş olduğunu söylerken,
bazıları onu, yılan soktuğu için Medine'ye geri göndermiş olduğunu
söylemişlerdir. Bu sebeple Es'ad, Bedir savaşma katılma imkanım bulamamıştır.
Süheylî, îbn Kuteybe'den böyle bir nakilde bulunmuştur. Doğrusunu Allah bilir.)
Sa'd b. Ebi Vak-kas Malik b. Üheyb ez-Zuhrî (Sa'd, aşere-i mübeşşereden
biridir.), Sa'd b. Malik Ebu Sehl. (Vakidî dedi ki: Bu zat, sefere çıkmak için
hazırlandı ama sefere çıkmadan önce hastalanıp öldü.), Said b. Zeyd b. Amr b.
Nüfeyl el-Adevî (Hazreti Ömer'in amcası oğludur. Denildi ki: Bu zat,
Be-dir'den dönüşte Şam'dan gelmiş, Rasûlullah da onun için ganimet payı ayırıp
vermiştir.), Süfyan b. Bişr b. Amr el-Hazrecî, Seleme b. Eşlem b. Hüreyş
el-Evsî, Seleme b. Sabit b. Vakş b. Zağbe, Seleme b. Selame b. Vakş b. Zağbe,
Süleym b. Haris en-Neccarî, Süleym b. Amr es-Sülemî, Sülevm b. Kays b. Fehd
el-Hazrecî, Süleym b. Milhan (Haram b. Milhan en-Neccarî'nin kardeşidir.),
Simak b. Evs b. Harşe Ebu Dücane (Bunun adının, Simak b. Harşe olduğunu
söyleyenler de olmuştur.), Simak b. Sa'd b. Salebe el-Hazrecî (Bedir b. Sa'd'm
kardeşidir.),Sehl b. Hüneyf el-Evsî, Sehl b. Atik en-Neccarî, Sehl b. Kays
es-Sülemî, Süheyl b. Rafî en Neccarî (Mescidi Nebevî'nin arsasının maliki olan
iki kardeşten biridir.), Süheyl b. Vehb el-Fihrî (Beda adında bir kadının
oğludur.), Sinan b. Ebi Sinan b. Mihsan b. Harsan (Muhacirlerden biri olup Beni
Abdu'ş-Şems b. Abdumenaf in müttefikidir.), Sinan b. Sayfi es-Sülemî, Sevad b.
Zürayk b. Zeyd el-Ensârî (el-Ümevî'nin söylediğine göre bunun adı, Sevad b.
Rizam'dır.), Sevad b. Gaziyye b. Üheyb el-Belevî, Süveybit b. Sa'd b. Harmele
el-Abderî, Süveyd b. Mahşi Ebu Mahşi et-Taî (Beni Abdu'ş-Şems'in müttefikidir.
Denildiğine göre adı, Ezyed b. Hümeyr'dir.). [11]
Şüca' b. Vehb b. Rebia
el-Esedî, Esed b. Hüzeyme (Beni Abdu'ş-Şems'in müttefiki olup ilk Muhacirlerdendir.),
Şemmas b. Osman el-Mahzumî (İbn Hişam'ın ifadesine göre bunun adı, Osman b.
Osman'dır. Yakışıklı ve güzel bir kimse olup kilise hizmetçisine benzediği için
cahi-liyette kendisine kilise hizmetçisi anlamına gelen Şemmas adı verilmiş-
tir.), Rasûlullah'm
azadlısı Şakran. Vakidî dedi ki: Bunun için ganimet payı ayrılmamıştı. Bu,
esirler üzerine bekçi tayin edilmişti. Birer esir eline geçiren herkes, buna
bir miktar mâl vermişti. Böylece bunun payı diğerlerinin payından daha fazla
olmuştu. [12]
Süheyb b. Sinan
er-Rumî (İlk Muhacirlerdendir.), Safvan b. Vehb b. Rebia el-Fihrî (Süheyl b.
Beyda'nm kardeşidir. Bedir savaşında şehid düşmüştür.), Sahr b. Ümeyye b. Hansa
es-Sülemî. [13]
Dahhak b. Harise b.
Zeyd es-Sülemî; Dahhak b. Abdi Amr en-Neccarî, Damre b. Amr el-Cühenî (Musa b.
Ukbe dedi ki: Bunun adı, Damre b. Ka'b b. Amr'dır. Ensâr'm müttefikidir. Ziyad
b. Amr'm kardeşidir.). [14]
Talha b. Ubeydullah
et-Teymî (Aşere-i mübeşşereden biri olup Bedir dönüşlerinde Şam'dan gelmiştir.
Rasûlullah, onun için de ganimet payı ayırıp kendisine vermiştir.), Tufeyl b.
Haris b. Muttaîib b. Abdume-naf (Muhacirlerden olup Husayn ile Ubeyde'nin
kardeşidir.), Tufeyl b. Malik b. Hansa es-Sülemî, Tufeyl b. Numan b. Hansa
es-Sülemî (Bu, az önce adı geçen Tufeyl b. Malik'in amcası oğludur.), Tuleyb b.
Umeyr b. Vehb b. Ebi Kebir b. Abd b. Kusay. [15]
Züheyr b. Rafi
el-Evsî. Buharı, bunun adını Bedir mücahidleri arasında zikreder. [16]
Asım b. Sabit b.
Ebi'l-Aklah el-Ensârî (Reci vakasında Asım b. Adiy b. Ced b. Aclan Öldürüldüğü
sırada bal arıları bunu korumuştu. Rasûlullah, Revha'dan bunu Medine'ye geri
göndermiş ve ganimet payını ayırıp vermişti.), Asım b. Kays b. Sabit
el-Hazrecî, Akil b. Bükeyr (İyaz, Halid ve Amir'in kardeşidir.), Amir b. Ümeyye
b. Zeyd b. Hashas en-Neccarî, Amir b. Haris el-Fihrî (Seleme, İbn İshak ile İbn
Aiz'den nakilde bulunarak bu zatın ismini bu şekilde zikretmiştir. Musa b.
Ukbe ile Ziyad, İbn İshak'tan nakilde bulunarak bu zatın ismini; Amr b. Haris
şeklinde nakletmişlerdir.), Amir b. Rebia b. Malik el-Anzî (Muhacirlerden olup
Beni Adiy'nin müttefikidir.), Amir b. Seleme b. Amir b. Abdil-lah el-Belevî
el-Kudaî (Beni Salim b. Malik b. Salim b. Ğanm'm müttefikidir. İbn Hişam'ın
anlattığına göre adı Amr b. Seleme'dir.), Amir b.Ab-dillah b. Cerrah, b. Hilal
b. Üheyb b. Dabbe b. Haris b. Fihr Ebu Ubeyde b. Cerrah (Aşere-i mübeşşereden
biri olup ilk Muhacirlerdendir.), Amir b. Füheyre (Ebu Bekir'in azadlısıdır.),
Amir b. Mahled en-Neccarî, Aiz b. Maid b. Kays el-Hazrecî, Abbad b. Bişr b.
Vakş el-Evsî, Abbad b. Kays b. Amir el-Hazrecî, Abbad b. Kays b.
Ayşetü'l-Hazrecî (Sübey'in kardeşidir.), Abbad b. Haşhaş el-Kudaî, Ubade b.
Samit el-Hazrecî, Ubade b. Kays b. Ka'b b. Kays, Abdullah b. Ümeyye b. Urfuta,
Abdullah b. Salebe b. Hazme, (Bahhas'm kardeşidir.), Abdullah b. Cahş b. Riab
el-Esedî, Abdullah b. Cübeyr b. Numan el-Evsî, Abdullah b. Ced b. Kays
es-Sülemî, Abdullah b. Hak b. Evs es-Saidî (Musa b. Ukbe ile Vakidî ve îbn
Aiz'in anlattıklarına göre bu zatın adı Abdu Rabbih b. Hak'tır. İbn -Hişam'm
ifadesine göre ise adı Abdu Rabbih b. Hak'dır.).
Abdullah b. Himyer
(Beni Haram in müttefiki olup Harice b. Him-yer'in kardeşidir. Eş'ca
kabilesindendir.), Abdullah b. Rabi b. Kays el-Hazrecî, Abdullah b. Revaha
el-Hazrecî, Abdullah b. Zeyd b. Abdi Reb-bih b. Salebe el-Hazrecî, (Ezan
rüyasını gören zat budur.), Abdullah b. Süraka el-Adevî (Musa b. Ukbe, Vakidî
ve İbn Aiz, bu zatın adını Bedir mücahidleri arasında zikretmemişlerdir. Yalnız
İbn îshak ile diğer bazı siyerciler bunun adını zikretmişlerdir.), Abdullah b.
Seleme b. Malik el-Aclan (Ensâr'm müttefikidir.), Abdullah b. Sehl b. Rafi
(Beni Zaura'nın-kardeşidir.),Abdullah b. Süheyl b, Amr (Bu zat, babası ve
müşriklerle birlikte Müslümanlara karşı savaşa gelmişti. Sonra müşriklerin safları
arasından kaçıp Müslümanların saflarına katılmış ve onlarla birlikte Bedir
savaşında cihad etmişti.), Abdullah b. Tarık b. Malik el-Kudaî (Evs'in
müttefikidir.), Abdullah b. Amir (Beli kabilesindendir.), Abdullah b. Abdullah
b. Übey b. Selül el-Hazrecî (Babası, münafıkların reisi idi.), Abdullah b.
Abdi'1-Esed b. Hilal b. Abdillah b. Amr b. Mahzum Ebu Seleme (Ümmü
Seleme'nin kocasıdır. Bedir
savaşında şehid düşmüştür.),
Abdullah b. Abdumenaf b. Numan es-Sülemî, Abdullah b. Abes, Abdullah b. Osman
b. Amir b. Amr b. Ka'b b. Teym b. Mürre b. Ka'b Ebu Bekir es-Sıddık,Abdullah b.
Urfuta b. Adiy el-Hazrecî, Abdullah b. Amr b. Haram es-Sülemî Ebu Cabir,
Abdullah b. Umeyr b. Adiy el-Hazrecî, Abdullah b. Kays b. Halid en-Neccarî,
Abdullah b\ Kays b. Sahr b. Haram es-Sülemî, Abdullah b. Ka'b b. Amr b. Avf b.
Mebzul b. Amr b. Ganm b. Mazin b. Neccar (Bedir gününde Rasûlullah (s.a.v.),
Adiy b. Ebi'z-Zeğba ile birlikte bu zatı ganimetler üzerine bekçi olarak
görevlendirmişti.), Abdullah b. Mahreme b. Abdi'1-Uzza (İlk
Muhacirlerdendir.), Abdullah b. Mesud el-Hüzelî (İlk Muhacirlerden olup Beni
Zühre'nin müttefikidir.), Abdullah b. Maz'un el-Cümahî (İlk Muhacirlerdendir.),
Abdullah b. Numan b. Beldeme es-Sülemî, Abdullah b. Üneyse b. Nu-man es-Sülemî,
Abdurrahman b. Cebr b, Amr Ebu Übeys el-Hazrecî, Ab-durrahman b. Abdullah b.
Nuame Ebu Akil el-Kudai el-Belevî,Abdurrahman b. Avf b. Abdi'l-Haris b. Zühre
b. Kilab ez-Zührî (Aşere-i mübeş-şereden biridir.), Abs b. Amir b. Adiy
es-Sülemî, Ubeyd b. et-Teyyihan (Ebü'l-Heysem b. Teyyihan'ın kardeşidir. Bunun
adının Abid değil de Atik olduğunu söyleyenler de vardır.), Ubeyd b. Salebe
(Beni Ganm b. Malik kabilesindendir.), Ubeyd b. Zeyd b. Amir b. Amir b. Aclan
b. Amir, Ubeyd b. Ebi Ubeyd, Ubeyde b. Haris b. Muttalib b. Abdumenaf (Husayn
ile Tufeyl'in kardeşidir. Bedir gününde müşriklerle mübareze yapmak için ortaya
çıkan kimselerden biri olup eli kesilmiş, savaştan sonrada vefat etmiştir.),
Utban b. Malik b. Amr el-Hazrecî, Utbe b. Rebia b. Halid b. Muaviye el-Behranî (Beni
Ümeyye b. Levzan'm müttefikidir.),Utbe b. Abdillah b. Sahr es-Sülemî, Utbe b.
Gazvan b. Cabir (İlk Muhacirlerdendir.), Osman b. AfTan b. Ebi'l-As b. Ümeyye
b. Abdu'ş-Şems b. Abdumenaf el-Ümevî (Mü'minlerin emiri olup dört halifeden ve
aşere-i mübeşşe-reden biridir. Eşi ve Rasûlullah'ın kızı Rukiyye'nin hasta
bakıcılığını yaptığı için Bedir savaşma katılamadı. Bu sebeple Rasûlullah, onun
ganimet payını ayırıp kendisine verdi.), Osman b. Maz'un el-Cümahi Ebu's-Saib
(Abdulah ve Kudame'nin kardeşi olup ilk Muhacirlerdendir.), Adiy b.
Ebi'z-Zağba el-Cüheynî (Rasûlullah (s.a.v.), bunu ve Bes-bes b. Anır'ı önleri
sıra casus olarak göndermişti.), İsmet b. Huseyn b. Vebre b. Halid b. Aclan,
Usayme (Beni Haris b. Sıvarın müttefiki olup Eşca kabilesindendir. Beni Esed b.
Hüzeyme kabilesinden olduğu da söylenir.), Atiyye b. Nüveyre b. Amir b. Atiyye
el-Hazrecî, Ukbe b. Amir b. Nabi es-Sülemî, Ukbe b. Osman b. Halde el-Hazrecî
(Sa'd b. Osman'ın kardeşidir.), Ukbe b. Amr Ebu Mesud el-Bedrî (Sahih-i
Buharî'de anlatıldığına göre bu zat, Bedir savaşında şehid olmuştur. Ancak
meğazi kitaplarını yazanların çoğuna göre bu ihtilaflıdır. Bu sebeple Bedir1
de şehid düştüğünü söylememişlerdir.), Ukbe b. Vehb b. Rebia el-Esedî
(Hu-zeyme kabilesinin Esed kulundandır. Beni Abdu'ş-Şems'in müttefikidir. Şüca
b. Vehb'in kardeşidir. İlk Muhacirlerdendir.), Ukbe b. Vehb b. Kelde (Beni
Gatafan'ın müttefikidir.), Ukkaşe b. Mihsan el-Ganmî (İlk Muhacirlerden olup
kendisine hesap sorulmayacak kimselerdendir.), Ali b. Ebu Talib el-Haşimî
(Mü'minlerin emiri olup dört halifeden ve Bedirde müşriklerle mübareze yapan
üç kişiden biridir.), Ammar b. Yasir el-Ansî el-Mezhicî (İlk
Muhacirlerdendir.), Umara b. Hazm b. Zeyd en-Neccarî, Ömer b.Hattab
(Mü'minlerin emîri ve dört halifeden biri, kendilerine uyulan iki şeyhten
biridir.), Ömer b. Amr b. İyaz (Yemenli olup Beni Levzan b. Amr b. Salim'in
müttefikidir. Rebi ile Varaka'nın kardeşi olduğu da söylenir.), Amr b Salebe b.
Vehb b. Adiy b. Malik b. Adiy b. Amir Ebu Hakim, Amr b. Haris b. Züheyr b. Ebi
Şedad Rebia b. Hilal b. Üheyb b. Dabşe b. Haris b. Fihr el-Fihrî, Amr b. Süraka
el-Adevî (Muhacirlerdendir.), Amr b. Ebi Şerh el-Fihrî (Muhacirlerdendir.
Vakidî ile İbn Aiz, bu zatın adının Amr değil de Ma'mer olduğunu
söylemişlerdir.), Amr b. Talk b. Zeyd b. Ümeyye b. Sinan b. Ka'b b. Ğanm (Beni
Haram kabilesindendir.), Amr b. Cemuh b. Haram el-Ensârî, Amr b. Kays b. Zeyd
b. Sevad b. Malik b. Ganm (Vakidî ile Ümevî, bunun adını Bedir mücahidleri
arasında zikretmişlerdir.), Amr b. Kays b. Malik b. Adiy b. Hansa b. Amr b.
Malik b. Adiy b. Amir Ebu Harice (Musa b. Ukbe, bu zatın adını Bedir
mücahidleri arasında zikretmemiştir.), Amr b. Amir b. Haris el-Fihrî (Bedir
mücahidleri arasında bunun adını Musa b. Ukbe zikretmiştir.), Amr b. Mabed b.
Ez'ar el-Evsî, Amr b. Muaz el-Evsî (Sa'd b. Muaz'm kardeşidir.), Umeyr b. Haris
b. Salebe (Bunun adının Amr b. Haris b. Leb'de b. Salebe es-Sülemî olduğu da
söylenir.), Umeyr b. Haram b. Cemuh es-Sülemî (İbn Aiz ile Vakidî, bunun adını
Bedir mücahidleri arasında zikretmişlerdir.), Umeyr b. Humam b. Cemuh (Az önce
adı geçen Umeyr b. Haram'm amcası oğludur. Bedir savaşında şehid olmuştur.),
Umeyr b. Amir b. Malik b. Hansa b. Mebzul b. Amr b. Ganm b. Mazin Ebu Davud
el-Mazinî, Umeyr b. Avf (Süheyl b. Amr'm azadlısıdır. el-Ümevî ile diğerleri,
bunun adının Amr b. Avf olduğunu söylemişlerdir. Ebu Ubeyde'nin Bahreyn'e
gönderilişini anlatan ve Buharî ile Müslim'de yer alan hadiste de böyle ifade
edilmiştir.), Umeyr b. Malik b. Üheyb ez-Zührî (Sa'd b. Ebi Vakkas'm kardeşi
olup Bedir savaşında şehid olmuştur-.), Antere (Beni Süleym'in azadlısıdır.
Onlardan biri olduğu da söylenir. Doğrusunu Allah bilir.), Avf b. Haris b.
Rifaa b. Haris en-Neccarî (Afra binti Ubeyd b. Salebe en-Neccarîye'nin oğlu
olup Bedir savaşında şehid olmuştur.), Uveym b. Saide el-Ensârî (Beni Ümeyye
b. Zeyd kabilesinderdir.), İyaz b. Ğanem el-Fihrî (İlk Muhacirlerdendir, Allah
hepsinden razı olsun.). [17]
Gannam b. Evs
el-Hazrecî. Vakidî bunun adını Bedir mücahidleri arasında zikretmiştir. Ancak
Bedir savaşma katıldığı hususunda ittifak yoktur. [18]
Fakih b. Bişr b. Fakih
el-Hazrecî, Ferve b. Amr b. Vedefe el-Hazrecî.
[19]
Katade b. Numan
el-Evsî, Kudame b. Maz'un el-Cümahî (Muhacirlerden olup Osman ve Abdullah'ın
kardeşidir.), Kutbe b. Amir b. Hadide es-Sülemî, Kays b. es-Seken en-Neccarî,
Kays b. Ebi Sa'sa'a Amr b. Zeyd el-Mazinî (Bedir gününde su taşıyıcılarının
başında amir idi.), Kays b. Muhsan b. Halid el-Hazrecî, Kays b. Muhalled b.
Sa'lebe en-Neccarî. [20]
Ka'b b. Himan (Bunun adının
Ka'b b. Cemnıar ya da Cemmaz olduğunu söyleyenler de olmuştur. İbn Hişam'ın
ifadesine göre adı Ka'b b. Gübşan'dır. Ka'b b. Malik b. Salebe b. Cemmaz
olduğuda söylenir, el-Ümevfnin ifadesine göre adı, Ka'b b. Salebe b. Hibale b.
Ğanm el-Ğassanî'dir. Beni Hazreç b. Saide'nin müttefîklerindendir.), Ka'b. b.
Zeyd b. Kays en-Neccarî, Ka'b b. Amr Ebu'1-Yüsr es-Sülemî, Kelefe b. Sa'lebe
(Bekkaîlerden biri olup Musa b. Ukbe tarafından adı zikredilmiştir.), Kennaz
b. Husayn b. Yerbu Ebu Mersed el-Ganevî (İlk Muhacirlerdendir,). [21]
Malik b. Duhşum (İbn
Duhşun el-Hazrecî olduğunu söyleyenler de olmuştur.), Malik b. Ebi Havla
el-Cu'fî (Beni Adiy kabilesinin müttefikidir.), Malik b. Rebia Ebu Useyd
es-Saidî, Malik b. Kudame el-Evsî, Malik b. Amr (Sakf b. Amr'ın kardeşidir.
îkiside Muhacirlerden olup Beni Temim b. Dudan b. Esed kabilesinin
müttefîklerindendir.), Malik b. Kudame el-Evsî, Malik b. Mesud el-Hazrecî,
Malik b. Sabit b. Nümeyle el-Müzenî (Beni Amr b. Avf m müttefikidir.), Mübeşşir
b. Abdi'l-Münzir b. Zember el-Evsî (Ebu Lübabe ile Rüfaa'nm kardeşidir. Bedir
savaşında şehid olmuştur.), Mücezzer b. Ziyad el-Belevî (Muhacirlerdendir.),
Muhriz b. Amr en-Neccarî, Muhriz b. Nadle el-Esedî (Beni Abdu'ş-Şenıs'in
müttefiki olup Muhacirlerdendir.), Muhammed b. Mesleme (Beni Abdü'l-Eşhel
kabilesinin müttefıkidir.),Müdliç -Midlaç diyenlerde vardır- b. Amr (Sakf
b.Amr'm kardeşi olup Muhacirlerdendir.), Mersed b. Ebi Mersed el-Ğanevî,
Mistah b. Üsase b. Abbad b. Abdülmuttalib b. Abdumenaf (İlk Muhacirlerdendir.
Adının Avf olduğunu söyleyenlerde olmuştur.), Mesud b. Evs el-Ensârî
en-Neccarî, Mesud b. Halde el-Hazrecî, Mesud b. Rebia el-Karî (Beni Zühre
kabilesinin müttefiki olup Muhacirlerdendir.), Mesud b. Sa'd -İbn Abdi Sa'd
olduğunu söyleyenler de vardır - b. Amir b. Adiy b. Cüşem b. Mecdaa b. Harise
b. Haris, Mesud b. Sa'd b. Kays el-Hazrecî, Mus'ab b. Ümeyr el-Abderî
(Muhacirlerdendir. Bedir savaşında İslâm ordusunun bayraktarı idi.), Muaz b.
Cebel el-Hazrecî, Muaz b. Haris en-Neccarî (Bu, İbn Afra'mn oğlu olup Avf ile
Muavviz'in kardeşidir.), Muaz b. Amr b. Cemuh el-Hazrecî, Muaz b. Ma-iz
el-Hazrecî (Aiz'in kardeşidir.), Mabed b. Abbad b. Kuşeyr b. Kizemm b. Salim b.
Ğanm (Mabed b. Ubade b. Kays olduğuda söylenir. Vakidî'nin ifadesine göre
Kuşeyr adının yerinde Kaş'ar adı yer almalıdır. İbn Hi-şam der ki: Kaş'ar Ebu
Hamişe künyesi ile künyelenmiştir.), Mabed b Kays b. Sahr es-Sülemî (Abdullah
b. Kays'm kardeşidir.), Muattib b. Ubeyd b. İyaz el-Belcvî el-Kudaî, Muattib b.
Avf el-Huzaî (Beni Mahzum kabilesinin müttefiki olup Muhacirlerdendir.),
Muattib b. Kuşeyr el-Evsî, Ma'kil b. Münzir es-Sülemî, Ma'mer b. Haris
el-Cümahî (Muhacirlerdendir.), Maan b. Adiy el-Evsî, Muavviz b. Haris
el-Cümahî (Afra'mn oğlu olup Muaz b. Avfm kardeşidir.), Muavviz b. Amr b. Cemuh
es-Sülemî (Belkide bu, Muaz b. Amr'm kardeşidir. ),Mikdad b. Amr el-Behranî
(Bu, Mikdad b. Esved olup ilk Muhacirlerdendir ve güzel söz söyleyen'bir
kimsedir. Bedir savaşında süvarilerden biri idi.), Müleyl b. Vebre el-Hazrecî,
Münzir b. Amr b. Hüneys es-Saidî, Münzir b. Kudame b. Arfece el-Hazrecî, Münzir
b. Muhammed b. Ukbe el-Ensârî (Beni Cah-cebi kabilesindendir.), Hz. Ömer'in
azadhsı olan Yemen asıllı Mihca' (Bu, Bedir savaşında Müslümanlardan şehid
düşen ilk şahıstır.). [22]
Nadr b. Haris b. Abdi
Rezah b. Zufur b. Ka'b, Numan b. Abdi Amr en-Neccarî (Dahhak'm kardeşidir.),
Numan b. Amr b. Rufaa en-Neccarî, Numan b. Asr b. Haris (Beni Evs kabilesinin
müttefikidir.), Numan b. Malik b. Salebe el-Hazrecî (Buna Kavkal da denir.),
Numan b. Yesar (Beni Ubeyd'in azadlısıdır. Bunun adının, Numan b. Sinan olduğu
da söylenir.), Nevfel b. Ubeydullah b. Nadle el-Hazrecî. [23]
Hani' b. Niyar Ebu
Bürde el-Belevî (Bera b. Azib'in dayısıdır.), Hilal b. Ümeyye el-Vakifî (Buharî
ve Müslim'in sahihlerinde bu zatın adı, Ka'b b. Malik'in kıssası anlatılırken
Bedir mücahidi erinin adları arasında geçmiştir. Ancak meğazi sahiplerinden
herhangi biri, bunun adını anmamıştır.), Hilal b. Mualla el-Hazrecî (Rafı b.
Mualla'nm kardeşidir.). [24]
Vakid b. Abdullah
et-Temimî (Muhacirlerden biri olup Beni Adiy
kabilesinin
müttefikidir.), Vedia b. Amr b. Cenad el-Cühenî (Vakidî ile İbn Aiz, bunun
adını Bedir mücahidleri arasında zikretmişlerdir.), Varaka b. İyas b. Amr
el-Hazrecî (Rebi b. İyas'm kardeşidir.), Vehb b. Sa'd b. Ebi Şerh (Musa b.
Ukbe, İbn A'iz ve Vakidî, bu zatın Beni Amir b. Lüey kabilesinden olduğunu
söylemişlerdir. İbn îshak ise, bunlardan bahsetmemiştir.). [25]
Yezid b. Ahnes b.
Cenab b. Habib b. Cerre es-Sülemî (Süheylî dedi ki: Bu ve babası ile oğlu Bedir
savaşma katıldılar. Sahabelerden buna denk bir kimse olduğu bilinmez.), Yezid
b. Haris b. Kays el-Hazrecî (Buna İbn Fushum denir. Fushum, anasının adıdır.
Bedir savaşında şehid olmuştur. ),Yezid b. Amir b. Hadide Ebu Münzir es-Sülemî,
Yezid b. Münzir b. Şerh es-Sülemî (Malik b. Münzir'in kardeşidir.) [26]
Ebu Üseyd Malik b.
Rebia, Ebül AVer b. Haris b. Zalim en-Neccarî (İbn Hişam dedi ki: Bunun künyesi
şöyledir: Ebü'l-A'ver el-Haris b. Zalim. Vakidî, dedi M: Bunun künyesi
şöyledir: Ebü'l-A'ver Ka*b b. Haris b. Cündep b. Zalim), Ebu Bekir es-Sıddık,
Abdullah b. Osman, Ebu Habbe b. Amr b. Sabit (Beni Sa'lebe b. Amr b. Avf
el-Ensâri kabilesindendir.), Ebu Hüzeyfe b. Utbe b. Rebia (Muhacirlerden olup
adının Mihşem olduğu söylenir.), Ebü'l-Hamra (Haris b. Rüfaa b. Afra'mn
azadhsıdır.), Ebu Hüzeyme b. Evs b. Asrem en-Neccarî, Ebu Sabre (Ebu Ruhm b.
Abdü'l-Uzza'mn azadlısı olup Muhacirlerdendir.), Ebu Sinan b. Mihsan b. Hur-san
(Ukkaşe'nin kardeşidir. Oğlu Sinan'la birlikte Bedir savaşına katılmıştı*.
Muhacirlerdendir.), Ebu's-Siyah b. Numan (Adının Ümeyr b. Sabit b. Numan b.
Ümeyye b. Îmru'1-Kays b. Sa'lebe olduğu söylenir. Yoldan geri dönmüş ve Hayber
gününde öldürülmüştür. Kendisine isabet eden bir taştan yaralandığı için geri
dönmüştür. Ama ganimet payı verilmiştir.), Ebu Arfece (Beni Cahcebi kabilesinin
müttefiklerinden-dir.), Rasûlullah'm azadlısı Ebu Kebşe, Ebu Lübabe Beşir b.
Abdi'l-Münzir, Ebu Mersed el-Ganevi Kennaz b. Hüseyn, Ebu Mesud el-Bedri Ukbe
b. Amr, Ebu Müleyl b. Ez'ar b. Zeyd el-Evsî. [27]
Bedir gazvesine
katılan Müslümanların toplam sayısı 314 kişidir. Başlarında Rasûlullah (s.a.v.)
bulunuyordu. Nitekim Buharı, Amr b. Halid kanalı ile Bera' b. Azib'in şöyle
dediğini rivayet eder: Muhammed (s.a.v.)'in Bedir gazvesine katılan ashabının
bana anlattıklarına göre onların sayısı, Talut'la birlikte nehri geçen
kimselerin sayısı kadar imiş, yani 310 küsur kişi imişler.
Bera' dedi ki: Hayır
vallahi, onunla birlikte nehri ancak mü'min kimseler geçmişti.
İbn Cerir dedi ki:
Selefin umumunun ifadesine göre Bedir savaşma katılan Müslümanların sayısı 310
kişidir.
Yine Buharî'nin
rivayetine göre Bera' şöyle demiştir:
"Ben ve îbn Ömer,
Bedir gazvesi yapılacağı zaman yaşımız küçük görüldü. Bedir gününde Muhacirler
altmış küsur, Ensâr ise 340 küsur kişi idiler."
İbn Cerir, İbn Abbas'm
şöyle dediğini rivayet eder:
"Bedir gününde
Muhacirler yetmiş kişi idiler. Ensâr ise 236 kişi idiler. Peygamber
(s.a.v.)'in sancağı Ebu Talib oğlu Ali'de idi. Ensâr'm sancağı ise Sa'd b.
Ubade'de idi." Bu da gösteriyor ki, Bedir gazvesine katılan Müslümanların
toplam sayısı 306'dır.
İbn Cerir'in ifadesine
göre Bedir gazvesine katılan Müslümanların toplam sayısının 307 kişi olduğu
söylenmiştir.
Ben derim ki:
Rasûlullah da sayıldığı takdirde 307 kişi, sayılmadığı takdirde 306 kişi
olurlar. Doğrusunu Allah bilir. Önceki sayfalarda da geçtiği gibi İbn îshak'tan
rivayet olunduğuna göre Muhacirler seksen üç kişi; Evsliler altmış bir kişi,
Hazreçliler ise 170 kişi idiler. Ancak bu sayı, Buharî'nin verdiği ve İbn
Abbas'm söylediği sayıya uymamaktadır. Doğrusunu Allah bilir.
Sahih hadiste Enes'ten
rivayet olunduğuna göre ona:
- Bedir gazvesine
katıldın mı? diye sorulmuş, O da:
- Ben o gazveye nasıl
katılmam? diye cevap vermişti.
Ebu Davud'un
Sünen'inde, Said b. Mansur kanalı ile Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram in
şöyle dediği rivayet olunur: «Bedir gününde arkadaşlarıma su çekiyor idim.»
Buharî ile Ziya, Bedir
mücahidleri arasında Enes ile Cabir'in adlarını zikr etmemişi erdir. Doğrusunu
Allah bilir.
Ben derim ki: İbn
îshak'm anlattığına göre Bedir ganimetinden pay alan ama mazereti yüzünden
gazveye katılmayan kimselerin sayısı sekiz veya dokuzdur. Adlan şöyledir:
Osman b. Affan. Bu zat, Rasûlul-lah'ın kızı Rukiyye'ye hasta bakıcılığı yaptığı
için savaşa katılamamış, ancak ganimet payı verilmiştir.
Said b. Zeyd b. Atnr
b. Nüfeyl. Bu zat, Şam'da idi. Ganimet payı verildi.
Talha b. Ubeydullah.
Bu zat, Şam'da idi. Ganimet payı verildi.
Ebu Lübabe Beşir b.
Abdu'l-Münzir. Rasûlullah (s.a.v.) Revha'da iken, kervanın Mekke'den çıkış
haberini aldığı esnada onu vali olarak Medine'ye göndermiş ve ganimet payını
vermiştir.
Haris b. Hatib b.
Ubeyd b. Ümeyye. Rasûlullah, bunu da yoldan geri çevirmiş ve ganimet payını
vermiştir.
Haris b. Simme.
Revha'da kırılmış, Medine'ye geri dönmüş, ganimet payı kendisine verilmiştir.
Vakidî'nin ifadesine göre kendisine ayrıca ücret de ödenmiştir.
Havvat b. Cübeyr.
Bedir gazvesine katılmamış, ücreti verilmiştir.
Ebu's-Siyah b. Sabit.
Rasûlullah'la birlikte yola çıkmış, ayağına taş isabet etmiş, yaralanmış, bu
yüzden Medine'ye geri dönmüştür. Pay ve ücreti ödenmiştir.
Vakidî dedi ki: Sa'd
Ebu Malik de sefere çıkmak için hazırlığını yaptı. Ama yola çıkmadan vefat
etti. Revha'da iken öldüğü de söylenir. Pay ve ücreti ayrılarak varislerine
verilmiştir.
Bedir gazvesinde
Müslümanlardan ondört kişi şehid düşmüştür. Bunların altısı Muhacirlerdendir ve
isimleri de şöyledir:
Ubeyde b. Haris b.
Muttalib. Ayağı kesildi. Safra mıntıkasında vefat etti. Allah ona rahmet
etsin.
Ümeyr b. Ebi Vakkas.
Bu zat, Sa'd b. Ebi Vakkas ez-Zührî'nin kardeşidir. As b. Said tarafından
öldürülmüştür. Onaltı yaşında iken şehid olmuştur. Denildiğine göre Rasûlullah
(s.a.v.), yaşının küçüklüğü yüzünden Bedir savaşma katılmaması ve geri
dönmesini emretmiştir. Ağlaması üzerine Rasûlullah, cihada gelmesine izin
vermiş, ancak o cephede şehid düşmüştür. Allah ondan razı olsun.
Muhacirlerin müttefiki
Zu'ş-Şimaleyn b. Abdi Amr el-Huzaî, Saf-van b. Beyda, Akil b. Bükeyr el-Leysî
(Beni Adiy kabilesinin müttefikidir.), Ömer b. Hattab'm azadlısı Mihca
(Bedir'de Müslümanlardan öldürülen ilk şahıstır.)
Bedir'de Ensâr'dan
sekiz kişi şehid düşmüştü. Adları şöyledir.
Harise b. Süraka.
Habban b. Arke (Buna bir ok atmış, ok onun boğazına isabet etmiş ve düşüp şehid
olmuştur.), Muavviz ve Avf (Bunlar Af-ra'nın oğullarıdır.), Yezid b. Haris
(Buna İbn Fushum denir.), Umeyr b. Hammam, Rafi b. Muallab. Levzan b. Sa'd b.
Hayseme, Mübeşşir b. Ab-di'1-Münzir, Allah tamamından razı olsun.
Bedir gazvesinde
Müslümanların yanında yetmiş deve vardı.
ibn İshak dedi ki:
Müslümanların yanında iki at vardı.Birinin üzerinde Mikdad b. Esved vardı.
Atının adı Ba'zece idi. Sebha olduğu da söylenir. Diğer atın üzerinde ise
Zübeyr b. Avvam vardı. Atının adı
Ya'sub idi.
Müslümanların bir
bayrağı vardı. Bayraktarlığı Mus'ab b. Umeyr yapıyordu. İki de sancak vardı.
Biri Muhacirlerin olup Hz. Ali tarafin-dan taşınıyordu. Diğeri ise Ensâr'm olup
Sa'd b. Ubade tarafından taşınıyordu.
Muhacirlerin meşveret
lideri Ebu Bekir es-Sıddık idi. Ensâr'm meşveret lideri de Sa'd b. Muaz idi.
Müşrik topluluğuna
gelince, onlar hakkında söylenecek en güzel söz şudur: Onlar 900 ile 1000 kişi
arasında idiler. Urve ile Katade, onların 930 kişi olduklarını söylemişlerdir.
Vakidî de onların 930 kişi olduklarını söylemiştir. Ancak sayıyı bu şekilde
tahdit edebilmek için delile ihtiyaç vardır. Bazı hadislerde geçtiği gibi onlar
1000'den fazla imişler. Muhtemeldir ki hadislerde, onlara tabi olan kimseler de
kendilerinden sayılmıştır. Doğrusunu Allah bilir. Buharî'nin sahihinde de geçen
bir hadiste Bera'nm ifadesine göre müşriklerden yetmiş kişi öldürülmüş, yetmiş
kişi de esir alınmıştır. Bu, cumhurun kavlidir. Bu sebepledir ki Ka'b b. Malik,
bir kasidesinde şöyle demiştir:
"Tuz ve şab
sürülmüş deve yatağına, onlardan yetmiş kişi gelip durdu. Utbe ile Esved'de
onlardandır."
Vakidî, bu sayı
üzerinde icma bulunduğunu nakîetmiştir. Ancak onun bu sözü üzerinde ihtilaf
vardır. Çünkü Musa b. Ukbe ile Urve b. Zübeyr, buna muhalif şeyler
söylemişlerdir ki onlar da bu konuların otoriteleridirler. Bunların
katılmadığı bir konuda ittifak bulunduğunu söylemeye imkan yoktur. Her ne kadar
bunların sözleri sahih hadis kadar değilse de bu böyledir. Doğrusunu Allah
bilir.
İbn îshak ile
diğerleri, Bedir'de öldürülen müşriklerle esir edilen müşriklerin adlarını
sıralamışlardır. Hafız Ziya da, "Ahkam" adlı eserinde bunu güzelce
açıklamıştır.
Bu kıssa ile ilgili
açıklamalar meyanmda da belirtildiği gibi müşriklerden ilk öldürülen kişi,
Esved b. Abdü'1-Esed el-Mahzumî'dir. Onlardan ilk firar eden kişi, Halid b.
Alem el-Huzaî veya Ukaylî'dir. Bu, Beni Mahzum kabilesinin müttefikidir. Bu
kişi esir alınmıştır. Bir şiirinde şöyle demiştir:
"Yaralarımızdan
kan aktığı halde gerilerde kalmadık, Ama kan ayaklarımızın üzerine damlar
oldu."
Onun bu sözleri doğru
değildir.
Müşriklerden ilk esir
alınanlar ise, Ukbe b. Ebi Muayt ile Nadr b. Haris'tir. Rasülullah'ın önündeki
esirler arasından alınarak öldürüldüler. Bunlardan hangisinin' daha önce
öldürüldüğü hususunda ihtilaf vardır.
Ayrıca Rasûlullah
(s.a.v.)'m esirlerden bir grubu fîdyesiz olarak serbest bıraktığı da yukarıdaki
kıssa meyanında zikredilmiştir.Karşılıksız serbest bırakılan eserlerden
bazılarının adları şöyledir:
Ebu'l-Asb.er-Rebi
el-Ümevî, Muttalib b. Hunteb b. Haris el-Mahzumî, Sayfî b. Ebi Rifaa,
Ebü'1-Azze (şairdir),. Vehb b. Ümeyr b. Vehb el-Cemahl
Rasûlullah, öbür
esirleri fidye karşılığında serbest bıraktı. Hatta amcası Abbas'tan da fidye
almıştı. Diğer esirlere nisbetle ondan aldığı fidyenin miktarı daha çoktur.
Amcası olduğundan iltimas yapmamak için ondan daha fazla fidye almıştı. Onu
esir alan Ensâr, fidyesiz olarak serbest bırakılmasını istedikleri halde
Rasûlullah, fîyde almadan onu serbest bırakmayı kabul etmemiş ve: «Fidyesinin
bir dirheminden bile vazgeçmeyin.» demişti.
Esirlerden alman fidye
miktarları farklıydı. En az fidye 400 dirhemdi. Bazılarından ise, kırk okye
altın alınmıştı. Musa b. Ukbe'nin ifa-
desine göre Hz.
Abbas'tan kırk okye altın fidye alınmıştı. Kimisi de fidyesinin miktarı
karşılığında çalışmak üzere kiralanmış ve böylece serbest bırakılmıştı.
Nitekim İmam Ahmed b. Hanbel, îbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet eder:
"Bedir gününde
ele geçirilen bazı esirlerin verecek fidyeleri yoktu. Rasûlullah (s.a.v.),
bunların fidyeleri karşılığında Ensâr'm çocuklarına yazı Öğretmelerini emretti.
Günün birinde bir jçocuk ağlayarak annesine geldi. Annesi:
- Neyin var? diye
sordu. Çocuk:
- Öğretmenim beni
dövdü, dedi. Annesi:
- Habis adam! Demek
Bedir gününün intikamını almak istiyor. Vallahi artık onun yanma gitmeyeceksin,
dedi." [28]
Buharı, bu babla
ilgili olarak şöyle demiştir: Abdullah b. Muham-med, Muaviye b. Amr kanalı ile
Hümeyd'in şöyle dediğini rivayet eder: Enes'in şöyle dediğini işittim:
"Bedir gününde
Harise vuruldu. Annesi, Rasûlullah'm yanına gelip şöyle dedi:
- Ey Allah'ın Rasûlü,
Harise'nin benim nazarımda ne kadar kıymetli olduğunu bilirsin. Eğer Cennet'te
ise sabreder, mükafatını Allah'tan beklerim. Eğer başka bir yerde ise söyle ne
yapayım? Bunun üzerine Resûlullah:
- Yazıklar olsun sana,
delirdin mi sen? Sadece bir Cennet mi var? Birçok cennetler vardır ve o,
Firdevs Cennet indedir." dedi.
Sabit ile Katade'nin
Enes'ten yaptıkları ri-vayette de Harise'nin, Bedir gününde gözcülük yaptığı
ifade edilmiş ve Rasûlullah'm, annesine hitaben şöyle dediği nakledilmiştir:
«Senin oğlun Firdevs-i
A'la'yı ele geçirdi.»
Bu ifadelerde, Bedir
gazvesine katılan kimselerin faziletli kimseler olduğuna dair büyük bir işaret
vardır.
Savaş meydanında ve
kavganın kızgınlığı içinde bulunmayan, aksine uzakta bulunup gözcülük yapan,
havuzdan su içerken aldığı bir ok darbesi ile şehid olan bir kimse, en yüksek
Cennetlere nail olduğuna ve Cennetlerin ortasına yerleştiğine göre, sayı ve
teçhizat bakımından kendilerinin üç misli olan düşmanla boğaz boğaza çarpışan
kimselerin durumunun ne olacağını var sen tahmin et! O Cennetler ki içinden ırmaklar
fışkırır, yüce Allah, o cennetleri Rasûlünün ümmetine vadet-miştir. Bu ümmet,
birşey dileyeceği zaman Rabbinden bu cennetleri dilemekle emrolunmuştur.
Sonra Buharı ile
Müslim, Ebu Talib oğlu Ali (r.a.)'den şöyle bir rivayette bulunmuşlardır:
Hatib b. Ebi Beltaa, fetih senesinde Mekkelilere bir mektup göndermiş, bunun
üzerine Hz. Ömer, Allah ve Rasûlü ile mü'minlere hıyanette bulunmuş olduğunu
gerekçe göstererek Hatib'in boynunu vurmak için Rasûlullah'tan izin istemişti.
Rasûlullah ise, onun bu isteğine karşı şu cevabı vermiştir:
«O, Bedir savaşına
katılmıştır. Ne bilirsin, muhtemeldir ki, Cenâb-ı
Allah, Bedir ehlinin
gizliliklerine vakıf olmuş ve: "Dilediğinizi yapın. Doğrusu ben sizi
bağışlamışını." demiştir.» .
Buharî'nin bu rivayette kullandığı kelimeler şöyledir:
"O, Bedir
ehlinden değil midir? Belki de Cenab-ı Allah, Bedir ehlinin gizliliklerine
vakıf olmuş ve onlara şöyle demiştir: «Dilediğinizi yapın. Ben size Cennet'i
vacip kıldım -yada- muhakkak sizi bağışladım» demiştir.»
Rasûlullah'm bu
ifadeleri üzerine Hz.Ömer'in gözleri yaşarmış ve: "Allah ve Rasûlü daha
iyi bilirler." demiştir.
Müslim, Cabir'den
rivayet etti M; Hatib'in bir kölesi, Rasûlullah'a gelip Hatib'i şikayet ederek
şöyle dedi:
"- Ya Rasûlallah,
Hatib mutlaka ateşe girecektir.
-Yalan söyledin. O
ateşe girmez. Çünkü o, Bedir ve Hudeybiye'de hazır bulunmuştur."
İmam Ahmed b. Hanbel,
Süleyman b. Davud kanalı ile Cabir'den rivayet etti ki: Rasûlullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur:
«Bedir ya da
Hudeybiye'de hazır bulunan bir adam, ateşe asla girmeyecektir.»
İmam Ahmed b. Hanbel,
Yezid kanalı ile Ebu Hüreyre'den rivayet etti ki, Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
«Doğrusu yüce Allah,
Bedir ehline muttali olmuş ve onlara şöyle demiştir: «Dilediğinizi yapınız.
Şüphesiz ben sizi bağışlamışım dır.»
"Müsned"
adlı eserinde Bezzar, Muhammed b. Merzuk kanalı ile Ebu Hüreyre'den rivayet
etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
«Bedir'e katılan
kimsenin, inşaallah ateşe girmeyeceğini ümid ederim.»
Meleklerin Bedir
savaşında hazır bulunduklarıyla ilgili babta Buharı, Bedir savaşma katılmış
olan Rufaa b. Rafi ez-Zurkî'nin şöyle dediğini rivayet eder: «Cebrail,
Peygamber (s.a.v.)'e gelip şöyle bir soru yöneltti:
- Bedir ehlini
aranızda nasıl sayarsınız?
- Müslümanların en
faziletlilerinden sayarız. Cebrail de şöyle dedi:
- Bedir savaşında
hazır bulunan melekler de böyledirler. [29]
Zeynep, kocasının,
babası Hz. Peygamberle anlaştığı şartın gereği olarak Bedir va'kasmdan bir ay
sonra Medine'ye hicret edip gelmişti.
İbn İshak dedi ki:
Ebu'l-As, önceki sayfalarda da anlatıldığı gibi serbest bırakılıp Mekke'ye dönünce,
Rasûlullah (s.a.v.), Zeyd b. Harise île Ensâr'dan bir adamı gönderdi ve onlara:
«Yecec vadisinde bekleyin. Zeynep orada size uğrayacak, onu bana
getirirsiniz.» dedi. Onlar da bulunacakları o yere gittiler. Bu hadise,
Bedir'den bir ay veya bir aya yakın bir zaman sonra vuku bulmuştur. Ebu'l-As,
Mekke'ye geldiği zaman Zey-ııeb'e babasına gitmesini söyledi. Zeyneb de
hazırlanıp gitti.
îbn îshak, Abdullah b.
Ebi Bekr kanalı ile Zeyneb'in şöyle dediğini rivayet eder:
"Ben Mekke'ye,
babama gitmek için hazırlanırken Hind binti Utbe bana rastladı ve şöyle dedi:
- Ey Muhanımed'in
kızı, babanın yanma gitmek istediğini bilmiyor muyum? Ben de:
- Benim böyle bir
niyetim yok, dedim. Bunun üzerine o:
- Ey amcamın kızı,
çekinme, eğer yolculuğunda seninle beraber bulunması gereken eşyaya ya da
babana götüreceğin bir mala ihtiyacın varsa, o benim yanımda mevcudtur. Sana
veririm. Sakın benden çekinme. Çünkü erkekler arasında olan birşey kadınların
arasına girmez, dedi.
Zeyneb dedi M: Vallahi
bunu mutlaka yapmak için söylediğini anladım. Fakat ondan korktuğum için böyle
bir niyetim bulunduğunu inkar ettim.
İbn îshak dedi ki:
Zeyneb hazırlıklarını tamamladığında kaynı Ki-nane b. Rebi, ona bir deve
getirdi. Zeyneb bindi. Kinane, yayım ve okluğunu aldı. Sonra kendisine ait
mahfiline binerek Zeyneb ile gündüzün onu yederek yola çıktı. Kureyş'ten bir
takım adamlar bunu duydular. Onu yakalamak için yola çıktılar. Zi-Tuva
mevkiinde ona ulaştılar. Ona ilk ulaşan, Hebbar b. Esved b. Muttalib b. Esed b.
Abdil-Uzza el-Fihrî oldu. Hebbar, Zeyneb mahfilinde iken onu mızrak ile
korkuttu. İddia ettiklerine göre Zeynep hamile idi. Korktuğu için çocuğunu
düşürdü.
Kayın biraderi Kinane,
yere çömelip yayına oku yerleştirerek şöyle dedi: Vallahi bana yaklaşan herkese
bir ok yerleştiririm. Bunun üzerine onlar:
- Ey Kinane, okunu
bizden başka tarafa çevir. Seninle konuşacağız. O da ok atmayı bıraktı. Ebu
Süfyan geldi. Yanında durup şöyle dedi:
- Sen isabetli bir iş
yapmadın. Bir kadım milletin gözü önünde açıkça bir şekilde çıkarıp yola
koydun. Oysaki sen, çektiğimiz sıkıntı ve zorlukları, Muhammed'in başımıza
getirdiği şeyleri biliyorsun. Bu şekilde milletin gözü önünde, açıkça aramızdan
onun kızını çıkarıp götürdüğün zaman millet zannedecek ki, bu, önceki
musibetimizden doğarak bize isabet eden bir zelillik ve alçaklıktan dolayıdır.
Bunu bizim bir zaaf ve güçsüzlüğümüz olarak değerlendirecekler. Yemin ederim ki
Zeyneb'i, babasından alıkoymaya ihtiyacımız yoktur. Bu hususta intikam almak
gibi bir niyetimiz yoktu. Ama Zeyneb'le birlikte geri dön.
Dedikodular kesilince,
millet bizim Zeyneb'i geri çevirdiğimizi haber alınca, artık sen onu gizlice
çıkarıp götür ve babasına kavuştur.
Ravi dedi ki: Kaynı
Kinane, Zeyneb'i bilahare Rasûlullah'a götürüp teslim etti.
îbn İshak der ki:
Zeyneb'i geri getirenler Mekke'ye döndüklerinde Hind, onları kınayarak şöyle
dedi:
"Kabalık, şiddet
ve cefa bakımından barış halinde eşekler gibidirler.
Savaşta ise hayızlı
kadınları andırırlar."
Bir rivayete göre
Hind, bu sözleri, adamlarının bir kısmı öldükten sonra Bedir'den dönen
Kureyşlilere hitaben söylemiştir.
îbn îshak dedi M:
Zeyneb, Mekke'de sesler kesilinceye, dedikodular dininceye kadar birkaç gece
ikamet etti. Sonra Kinane, onu geceleyin çıkarıp yola koydu. Nihayet onu Zeyd
b. Harise ile arkadaşına teslim etti. Onlar da geceleyin onu götürüp Rasûlullah
(s.a.v.)'a teslim ettiler.
"Delail"
adlı eserde Beyhakî, Ömer b. Abdullah b. Urve b. Zübeyr kanalı ile Urve'den
rivayet etti M; «Hz. Aişe, Zeyneb'in Mekke'den Medine'ye geliş kıssasını ve
yolda iken Zeyneb'i yakalayıp Mekke'ye geri çevirişlerini, onunla karnındaki
çocuğu düşürüşünü, Zeyneb'i getirmesi için Rasûlullah'm Zeyd b. Harise'yi
Mekke'ye gönderişini anlatmıştır. Zeyd'i Mekke'ye gönderirken Rasûlullah, ona
bir yüzük vermişti ki, Zeyneb, onunla birlikte Medine'ye gelsin. Zeyd, bir
yolunu bulup o yüzüğü Mekkeli bir çobana verdi. Çoban da yüzüğü Zeyneb'e teslim
etti. Zeyneb, yüzüğü görünce tanıdı ve:
- Bunu sana kim verdi?
diye sordu. Çoban:
- Mekke dışında
bulunan bir adam verdi, dedi.
Zeynep geceleyin
Mekke'den çıktı, gelip Zeyd'in yanına vardı. Zeyd'le birlikte bineğe binip
Medine'ye gitti."
Rasûhıllah (s.a.v.),
onun hakkında şöyle demişti:
- O, benim en
faziletli kızmadır. O benim uğruma musibete maruz kaldı.»
Bu hadis, Ali b.
Hüseyin b. Zeynelabidin'e ulaştığında o, Urve'nin yanma gelip şöyle sordu:
- Senin naklettiğini
duyduğum bir hadis var. Nedir o?
- Vallahi doğu ile batı arasındaki şeyler benim
olmaktansa, Fatıma'nın layık olduğu bir hakkı eksiltmek istemem. Bundan sonra
artık bu hadisi kimseye zikretmeyeceğim.
İbn îshak dedi ki:
Abdullah b. Revaba veya Ebu Hayseme (Beni Salim b. Avf m kardeşi) bu hususta
şöyle bir şiir söyler: İbn Hişam ise, bu şiirin Ebu Hayseme'ye ait olduğunu
söylemiştir:
"İnsanların
kadrini takdir edemedikleri kimse bana geldi, Zey-neb'den ötürü ki onların
içinde isyan ve günahlar vardır.
Onun savaş meydanına
çıkarılmasında, onun hakkında Muham-med zelil ve hakir olması, bizim aramızda
savaşın şiddeti varken.
Ebu Süfyan, Damdam ile
ittifak kurup bizimle savaştığından dolayı burnu yere sürüldü ve pişman oldu.
Oğlu Amr ile Mevla
yeminini, esirlere özgü zincirlere vurup bağladık. Yemin ettim ki bizden
askerler ayrılmasınlar, kalabalıklar arasında nişanlarıyla tanınan ordu
kumandanları,
Kureyş'i küfre doğru
sürdük, hatta onları burunlarının üstünde dağlama aletiyle nişanlamakla, onları
zelil ve kahrolunmuş kimseler kılarız.
Biz onları Necd'in ve
Nahle'nin kenarlarına indiririz.
Eğer atlarla ve yaya
olarak Tihame'ye aşağı inerlerse, onları Tiha-me'ye indiririz. Bu, zaman boyunca
böyle sürüp gider. Taki yolumuz sapmasın. Onları Ad ve Cürhüm'ün peşine
takarız.
Bir kavim ki
Muhammed'e itaat etmedi. Her zaman onlar pişmanlıkta olurlar.
Ebu Süfyan'a
rastlarsan ona de ki: Eğer sen secdeye ihlasla gelmez ve Müslüman olmazsan,
Hayatta acele olarak
zelil ve hakirlikle müjdelen. Cehennem'de ise ziftten bir gömlekle
müjdelen."
îbn îshak dedi ki:
Şiirde sözü edilen Ebu Süfyan'ın Mevla yemini, Amr b.Hadremî'dir.
ibn Hişam ise, Ukbe b.
Adil Haris b. Hadremî olduğunu söylemiştir. Amir b. Hadremî'ye gelince, o,
Bedir gününde öldürülmüştür.
îbn îshak, ,Yezid Ebi
Habib kanalı ile Ebu Hüreyre'nin şöyle dediği-
ni rivayet eder: Hz.
Peygamber, benim de aralarında bulunduğum bir seriyyeyi göreve gönderdi ve
şöyle dedi:
«Eğer Hebbar b.
Esved'i ve onunla birlikte Zeyneb'in üzerine gelen diğer adamları ele
geçirirseniz, onları ateşte yakın!»
Ertesi gün sabahleyin
Rasûlullah bize haber gönderdi ve şöyle dedi: «Ben size o iki adamı
yakalarsanız yakın, diye emretmiştim. Sonra Allah'tan başka hiçbir kimseye
ateşle azap etmek yakışmaz, diye düşündüm. Eğer onları yakalarsanız
öldürünüz.»
Buharı, Kuteybe, Leys
ve Bükeyr kanalı ile Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet eder:
Rasûlullah (s.a.v.),
bizi bîr seriyyeye gönderdi ve şöyle dedi:
- Eğer falan ve falanı
görürseniz, onları ateşte yakın! Sonra yola çıkmak istediğimiz zaman bize şöyle
dedi:
- Falan ve falanı
ateşte yakmanızı size emretmiştim. Ama düşündüm ki yüce Allah'tan başkasının,
ateşle azab etmesi doğru değildir. Eğer o kişileri görürseniz onları öldürünüz.»
îbn îshak dedi ki:
Ebu'l-As Mekke'de ikamet etti. Zeyneb ise, Medine'de babasının yanında ikamet
etti. Fetihten önce Ebu'l-As Kureyş'e ait bir ticaret kervanıyla sefere çıktı.
Şam dönüşünde Rasûlullah (s.a.v.)'m seriyyesi ona rastladı. Yanındaki malları
aldılar. O ise kaçıp onlardan kurtuldu. Kendisi de geceleyin gelip zevcesi
Zeyneb'e sığındı. Zeyneb onu yanma alıp korudu. Rasûlullah (s.a.v.), sabah
namazına çıkarken tekbir aldı. Müslümanlar da tekbir getirdiler. Zeynep,
kadınların sofasından şöyle bağırdı:
- Ey insanlar! Ben,
Ebu'l-As b. Rebi'i himayem altına aldım. Rasûlullah (s.a.v.), namazını
tamamlayıp selam verdiğinde halka
dönüp şöyle dedi:
-Ey insanlar, siz de
benim duyduğumu duydunuz mu? -Evet...
- Muhammed'in nefsi
elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, işte bunu duymadan önce hiçbir şeyden
haberim yoktu. Ve şunu bilesiniz ki Müslümanların en aşağı derecede bulunanları
bile başkalarım himayeleri altına alabilirler.
Sonra Rasûlullah
(s.a.v.), oradan ayrılıp gitti. Kızı Zeyneb'in yanına vardı. Ona şöyle dedi:
- Ey kızcağızım, onun
yerini güzel yap. Ama yanma sakın bırakma. Çünkü, sen ona helal değilsin!
Sonra Rasûlullah,
Ebu'l-As'm malını ele geçiren seriyyeye haber gönderdi. Ele geçirdikleri
malları, ona iade etmeye onları teşvik etti. Onlar da hiç birşey
kaytfetmeksizin malını olduğu gibi kendisine iade ettiler. Ebu'l-As, malım
alıp Mekke'ye döndü. Herkese hakkını verdi. Sonra şöyle dedi:
- Ey Kureyş topluluğu!
Kimsenin benden almadığı bir malı kaldı mı?
- Hayır, Allah sana
hayırlı mükafaatlar versin. Biz seni vefalı ve ke-remli bulduk. Bunun üzerine
o:
- Ben de şahadet
ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Muham-med de O'nun kulu ve elçisidir.
Vallahi ben, Medine'de Müslüman olurdum, ancak malınızı yemek istediğimi
zannetmenizden korktuğum için orada Müslüman olmadım. İşte Allah size
mallarınızı verdi. Ben zimmetten kurtuldum ve Müslüman oldum!
Sonra Mekke'den çıkıp
Rasûlullah (s.a.v.)'m yamna Medine'ye geldi.
Ibn İshak, Davud b.
Husayn kanalı ile İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), ilk nikah üzerine Zeyneb'i Ebu'1-As'a verdi ve yeni birşey
eklemedi."
Bu hadisi İmam Ahmed,
Ebu Davud, Tirmizî ve İbn Mace, Muham-med b. İshak'm hadisinden rivayet
etmişlerdir. Tirmizî, bu hadisin senedinde bir sakınca bulunmadığını ifade
etmiştir. Süheylî ise, bu hadisin herhangi bir fakih tarafından söylenmediğini
ifade etmiştir.
Bu hadisin birbaşka
varyantında da şöyle denmektedir: Rasûlullah altı seneden sonra Zeyneb'i
Ebu'1-As'a geri verdi.
İbn Cerir tarafından
rivayet edilen başka bir varyantta da iki seneden sonra ilk nikah üzerine
Rasûlullah'm, Zeyneb'i Ebu'1-As'a verdiği söylenmiştir. Başka bir rivayette de:
"Yeni bir nikah yapmadı." denmektedir.
Bu hadis, bir çok
âlime göre müşkildir. Çünkü bu âlimlere göre esas kural şudur: Bir kadın
Müslüman olur da kocası küfürde kalırsa, eğer ikisi henüz gerdeğe girmişler ise
iddetin bitimine kadar ayrılmaları ertelenir. Eğer iddet bekleme süresi içinde
kocası da Müslüman olursa, nikahları devam eder. Ama koca Müslüman olmazda
kadının iddeti tamamlanırsa, nikahları bozulmuş olur.
Resûlullah,
peygamberlik görevini aldığı zaman Zeyneb Müslüman olmuştu. Bedir harbinden bir
ay sonra da hicret etmişti. Müslüman kadınlar, hicretin altıncı senesi olan
Hudeybiye senesinde müşrik erkeklere haram kılınmışlardı. Ebu'l-As ise,
Mekke'nin fethinden önce hicretin sekizinci senesinde Müslüman olmuştur.
Resûlullah, Zeyneb'i
onun hicretinin altıncı senesinde Ebu'1-As'a iade etti, diyenlerin sözü
doğrudur. İki sene sonra yani Müslüman kadınların müşrik erkeklere haram
kılınmalarından iki sene sonra Rasûlullah, Zeyneb'i Ebu'1-As'a iade etti,
Rasûlullah, Zeyneb'i Ebu'l-As a iade etti, diyenlerin sözleri de doğrudur. Her
takdire göre zahir olan hüküm şudur ki; Bu müddet zarfında Zeyneb'in iddetinin
sona ennesinin en azı, haramlık emrinin nüzulünden iki sene sonradır veya buna
yakın bir zamandır. Şu halde Rasûlullah, Zeyneb'i nasıl olmuşta ilk nikah
üzerine Ebu'1-As'a iade etmiştir?
Bazıları demişler ki:
Zeyneb'in iddetinin tamamlanmamış olması muhtemeldir. Bu da ihtimal dahilinde
olan bir kıssadır. Diğerleri buna Ahmed, Tirmizi, ve İbn Mace'nin rivayet
ettikleri ilk hadisi ileri sürerek itiraz etmişlerdir. Bunların ileri
sürdükleri hadiste anlatıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.), Zeyneb'i yeni bir nikah
ve yeni bir mehir ile Ebu'l-As b. Rebia'ya geri vermiştir.
İmam Ahmed b. Hanbel
dedi ki: Bu hadis, zayıf ve boştur. Haccac, bunu Amr b. Şuayb'tan işitmemiş
tir. Ancak Muhammed b. Ubeydullah el-Arzemî'den işitmiştir. Arzemî'nin hadisi
ise hiç birşeye eşit değildir. Rivayet olunan en sahih hadis şudur ki;
Peygamber (s.a.v.), Zeyneb ile Ebu'l-As arasındaki eski nikahı geçerli
saymıştır. Dare Kutni de böyle demiştir. Şöyleki: Bu hadis sabit değildir.
Doğrusu İbn Abbas'm hadisidir ki, Rasûlullah (s.a.v.), Zeyneb'i ilk nikah ile
Ebul-As'a geri vermiştir.
Tirmizî dedi ki: Bu
hadisin senedi söz götürür. İlim ehline göre uyulan hüküm şudur: Kadın
kocasından önce Müslüman olurda kocası sonra Müslüman olursa, iddet süresi
içinde bulunulduğu müddetçe kocası onu almak hususunda başka erkeklerden daha
fazla hak sahibidir. Malik, Evzaî, Şafii, Ahmed ve îshak'm kavli budur.
Diğerleri demişlerki: Zahir olan, Zeyneb'in iddetinin sona ermiş olmasıdır.
Rasûlullah'm onu yeni bir nikahla Ebu'1-As'a verdiğini söyleyenlerin rivayetleri
zayıftır.
Halbuki Zeyneb'in
meselesinde şöyle bir delil ortaya çıkıyor: Kadın Müslüman olurda iddeti
tamamlanıncaya kadar kocasının Müslümanlığı gecikirse, nikahı sırf bu sebebten
neshe uğramaz. Aksine kadın muhayyer kalır. Dilerse başka bir erkekle evlenir,
dilerse kocasının İslâm'a girişini bekler. Bu durumda kadın başka bir erkekle
evlenmediği müddetçe kafir kocasının karısı olmakta devam eder.
Bu kavilde biraz
kuvvetlilik vardır. Fıkıh bakımından da payı vardır. Doğrusunu Allah bilir.
Buharî'nin,
"Müşrik kadınlardan Müslüman olanların nikah ve id-detleri"
başlığıyla zikrettiği izahlar, bu delile dayanak teşkil etmektedir. [30]
İbrahim b. Musa, Hişam
kanalı ile İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet eder: "Müşrikler,
Rasûlullah ile mü'minlere göre iki mertebede idiler. Müşriklerin bir kısmı
ehli harp olup Rasûlullah ve mü'minlerle savaşırlar, Rasûlullah ve mü'minler
de onlarla savaşırlardı. Müşriklerin bir kısmı ise zımmî olup Rasûlullah ve
mü'minlerle savaşmadıkları gibi Rasûlullah ve mü'minler de onlarla
savaşmazlardı. Ehl-i harpten müşrik bir kadın, hicret edip Müslümanların
arasına katıldığı zaman hayız görüp temizlenmedikçe kendisiyle evlenmeye talip
olunmazdı. Temizlendikten sonra onunla evlenmek helal olurdu. Başka bir erkekle
nikahlanmadan önce ilk kocası geldiği takdirde kocasına geri verilirdi.
Müşriklerden ehl-i harp olan bir köle ya da cariye İslâm diyarına hicret edip
geldiği takdirde hür olurlar ve Muhacirlerle aynı haklara sahip
olurlardı."
"Ehl-i harpten
bir kadın hicret edip Müslümanlar arasına geldiğinde hayız görüp
temizlenmedikçe, kendisiyle evlenmeye talip olunamazdı." sözünden
anlaşıldığına göre böyle bir kadın, bir hayız görmekle rahmini temizlerdi. Bu
ise üç temizlenmek demek değildir. Bir kavim, bu görüşe kail olmuşlardır.
"Başka bir erkekle nikahlanmadan önce kocası geldiği takdirde bu kadın,
kocasına geri verilirdi." sözünden de anlaşıldığına göre böyle bir kadın
istibra müddetini tamamladıktan, iddeti sona erdikten sonra başka bir erkekle
nikahlanmadıkça, ilk kocası geldiği takdirde ilk kocasına iade edilir. Nitekim
bu hüküm, Peygamber Efendi-miz'in kızı Zeyneb hadisesinde de açıkça cari
olmuştur. Ayrıca bazı âlimler de bu görüşe kail olmuşlardır. Doğrusunu Allah
bilir. [31]
İbn îshak'm
anlattığına göre Hamza b. Abdülmuttalib, bu hususta şöyle bir şiir söylemiştir:
Ancak îbn Hişam, böyle bir şiirin Hz. Ham-za'ya ait oluşunu kabul etmemiştir.
Şiir şudur:
"Zamanın acaib işlerinden
olan bir işi ve helak olmak için durumu açıklayan bir takım sebebler olduğunu
görüp bilmedin mi?
Bu, ancak isyanı ve
küfrü birbirine tavsiye eden bir kavmin, onları helak etmesinden, onların da bu
yüzden helak olmalarından ötürüdür.
Bir akşam üzeri hep
birlikte Bedir'e doğru yürüdüler ve Bedir'in örülmemiş su kuyusuna rehin
oldular.
Biz kafileyi
istiyorduk. Onu arıyorduk. Ondan başkasını istemiyorduk. Onlar bize doğru
yürüdüler ve kadere göre birbirimizle karşılaştık.
Karşılaştığımız zaman
bizim için esmer, dümdüz süngülerle vurmaktan başka dönüş ve ayrılış olmadı.
Yine renklerle
bezenmiş, yüzünün cevheri ve rengi açık seçik, bağları kesen demiri keskin bir
kılıç ile vurmaktan başka çare kalmadı.
Biz mahvolmuş Utbeyi
ve Şeybe'yi, ölülerin arasında geniş su kuyusuna düşmüş olarak kendi haline
terk ettik.
Amr da orada kalan
koruyucularının içinde kaldı ve ağlayıp dövü-nenlerin göğüsleri, Amr'ın üzerine
yarılıp açıldı.
Lüey b. Ğalib'ten olan
kadınların göğüsleri, Fihr'den olup yükseklere yücelen kerim kadınların
göğüsleri yarılıp açıldı.
Onlar sapıklıkları
uğruna öldürülen Ve görünürde muzafferiyeti bulunmayan sancak açan bir
kavimdirler.
Bir sapıklık ve
dalalet sancağı ki, İblis onun ehlini çekti ve onlara ihanet etti.
Çünkü murdarın yolu
ihanete doğru gider.
İşi açık seçik bir
vaziyette gördüğü zaman onlara dedi ki:
Sizden uzak oldum,
artık bugün benim sabrım kalmadı.
Çünkü ben sizin
göremediklerinizi görüyorum.
Ben, Allah'ın
azabından korkuyorum.
Allah, kahretmeye ve
galib gelmeye maliktir.
Böylece onları helake
sürükledi, onlar da helake düştüler,
O ise kavmin haberi
olmadığı şeyden haberdar idi.
Su kuyusunun sabahında
onlar 1000 kişi idiler.
Bizim topluluğumuz
ise, tıpkı beyaz erkek develer gibi 300 idi.
Bizim aramızda
Allah'ın askerleri vardı.
Allah, bize onlarla
bir makamda imdat ettiği zaman, orada açıkça
anılmıştı.
Cebrail, o askerleri
bizim sancağımızın altında onların ölülerinin içinde yüzdüğü savaş mevziinde
takviye etti."
Ebu Talib oğlu Ali de
büyük Bedir gazvesi hakkında şu şiiri söylemiştir: Ancak İbn Hişam, bu şiirin
ona ait oluşunu kabul etmemiştir:
"Görmezmisin ki
Allah, Rasûlünü iktidar sahibi, hatta fazl ve lütuf sahibi Aziz'in
nimetlendirmesiyle nimetlendirdi.
Sununla ki, kafirleri
zillet yurduna indirdi, onlar da esaret ve öldürülme gibi zillet ve hakaretle
karşılaştılar.
Rasûlullah, güçlü,
muzafferiyete ermiş olduğu halde akşamladı.
Rasûlullah, adalet ile
gönderilmişti.
O da Allah tarafından
indirilmiş, ayetleri akıl sahibi için beyan edici olan Furkan'ia, hakkı
batıldan ayırdeden bir kitapla geldi.
Bir takım kavimler,
ona mandalar ve onu tereddütsüz kabullendiler.
Böylece onlar, Allah'a
hamdolsun ki, dağınıklıkları gitmiş bir toplum haline geldiler.
Bir takım kavimler
ise, inkar ettiler ve onların kalbleri haktan uzaklaştı.
Böylece Arş'ın sahibi,
onlara fesad üstüne fesad artırdı.
Bedir gününde güçlü
olan, onlara karşı Rasûlüne kudret ve imkan verdi.
Onların ellerinde
hafif bir takım kılıçlar vardı ki, onlarla vurdular ve onları cilalayıp
yenilediler.
Meydana gelen çok
hamiyetli kimseleri ve onlardan yiğitlik sahibi gençleri dahi yıkılmış olarak
terkettiler.
Ağlayıp dövünenlerin
gözleri, onların üzerlerine geceliyorlar, zayıf yağmurlar ve bol yağmurlar gibi
çokça yağıyorlardı.
Şu dövünüp ağlayan
kadınları kastediyorum ki, onlar azgın Utbe ile oğlunun ölüm haberini
veriyorlar ve Şeybe'nin de, Ebu Cehl'in de ölüm haberini veriyorlar.
Ayağı kesilen Esved b.
Abdi'I-Esed haber veriyor ki: îbn Cüd'an, onların içinde siyah hırkayı
giyinmiş, kayboluşu açık seçik olarak hüzünden içi yanmıştır.
Savaşlarda, kıtlık ve
yoklukta onlardan şecaatti bir topluluk, Bedir kuyusunda kaldılar.
Onlardan azgın kişi,
çağırdığı kimseyi çağırdı.
O da onun çağrısına
icabet etti.
Azgınlık içinde
birleşmesi için ilişkisi zayıf bir çok sebebler vardır.
Cehennem yurdunun
yanında, çekişmeden, tartışmadan ve ayıla-madan, aşağılıkların aşağılığı içinde
kurtuluşa eremediler."
İbn îshak, bu şiirin
zıddını Haris'ten nakletmiştir ki, biz bu şiiri bilerek buraya almadık. Ka'b
b. Malik dedi ki:
"Allah'ın işine
şaştım, Allah murad ettiği şeyi yapmaya kadirdir.
Allah'a galib olan
hiçbir kimse yoktur.
Bedir gününde azmış,
şaşkınlıkta kalan bir insan topluluğu ile karşılaşmamızı Allah takdir etti.
Toplantılar ve onlara
dostluk eden insanlardan yardım dilediler ve derken onların topluluğu çoğaldı.
Hepsi birlikte bize
doğru yürüdüler. Bizden başkasına yürümek istemediler.
Ka'b ve Amir de
onlarla birlikteydiler.
Bizim aramızda
Rasûlullah vardı.
Evs ise, onun
etrafında, onun için bir sığınaktır.
Onlardan güçlü
olanlar, yardımcılar vardır.
Beni Neccar'm hepsi,
onun sancağı altında beyaz, yumuşak zırhların içinde yürütülürler. Toz da
kopmaktadır.
Onlarla
karşılaştığımızda her mücahid, karşısına çıkanlar için şe-caatli bir nefistir
ve sabırlıdır.
Şahadet ettik ki
Allah'tan başka hiçbir rab yoktur.
Rasûlullah da hak ile
ortaya çıkmıştır.
Onlar çevik, beyaz
kınından çıkarılmış kılıçlardır.
Sanki teşhircinin sana
gösterdiği ölçülerdir.
Onların topluluklarını
o kılıçlarla mahvettik, onlarla dağıldılar.
Günahkar, yoldan
çıkmış, yaramaz olanlar böylece mahvoldular.
Ebu Cehil yıkılmış
olarak yüzüstü bırakıldı.
Utbe'yi de düşmüş
olarak bıraktılar.
Onlar, kafirlerden
başka birşey değildirler.
Onlar, Cehennem'in
yerleştiği yerde ateşin yakıtı oldular.
Bütün kafirler
Cehennem'e doğru düşmeye meyillidirler.
Cehennem, onların
üzerlerine alevlendi.
Halbuki o Cehennem'in
ısısı, demir parçalarım ve taşları yakacak kadar kızgındır.
Rasûlullah onlara:
«Bize dönünüz.» dediğinde onlar yüz çevirip:
"Sen sadece bir
büyücüsün." demişlerdi.
Allah, onları helak
etmek istediği için böyle olmuştu. Allah'ın takdir buyurduğu bir işe mani
olacak kimse yoktur.'
Bedir günü hakkında
Kal) şöyle demiştir:
"Uzak diyardaki
Gassan'a haber geldi mi? İşten haberdar olan kişi, onu çok bilen kişidir.
Biliniz ki Maadd, bize
düşmanlıktan dolayı oklarım atınca, onun cahilleri ve aklı başmdakileri hep
birlikte yaptılar.
Çünkü bir Allah'a
ibadet ettik, O'ndan başkasını ummadık. Çünkü Cennet'in kefili bize gelmiştir.
O bir peygamberdir ki,
kavmi içinde soydan gelme izzeti vardır. Ve asılları doğruluktur.
Böylece onlar
yürüdüler, biz de yürüdük ve nihayet karşılaştığımızda sanki biz arslanlar
gibiydik.
Bir karşılaşma ile ki,
onun yaralısının kurtuluşu umulmaz.
Onlara vurduk ve bizim
hamle yerimizde Lüey kabilesinin büyüğünün boynu havaya uçtu.
Böylece onlar geri
döndüler. Biz ise, onları keskin kılıçlarla ayaklarımızın altında çiğnedik.
Bize karşı ister
onların müttefikleri gelmiş olsun, ister kendileri, fark etmez."
Bir başka şiirinde
yine Ka'b b. Malik şöyle demiştir:
"Ey Lüey
oğulları! Babanızın ömrüne yemin olsun ki, yanımızda Ölmeye ve kibirlenip
büyüklenmeye karşı,
Atlılarınız Bedir'de
savunmaya geçtikleri zaman, karşılaşma esnasında orada sabır göstermediler.
Oraya Allah'ın nuruyla
geldik ki; o nur, karanlığı ve perdeleri bizden açtı.
Rasûlullah, Allah'ın
emri ile bizi ileri sürdü. Hükmedip sağlamlaştırdı.
Sizin süvarileriniz
Bedir'de muzaffer olamadı ve size de tamamen geri gelemediler.
Ey Ebu Süfyan! Acele
etme ve atların iyilerim gözetle ki, Keda'dan çıkarlar.
Allah'ın yardımıyla
ki, Ruhu'l-Kudüs oradadır.
Mikail de oradadır.
Ey kavmin eşrafı ve
efendileri!"
Hassan b. Sabit de
şöyle bir şiir söyledi. İbn Hişam'm ifadesine göre bu şiirin Abdullah b. Haris
es-Sehmî'ye ait olduğu söylenmiştir:
"Zırhların
halkalarını çıplak bedenlerine geçiren kimseleri, tabiatı sert, kılıçlı ve
korkusuzca önlerinde gider.
Bununla, Allah'ın
Rasûlünü kastediyorum ki, onu yaratıklar üzerine takva ve cömertlik ile Rabb'i
üstün kıldı.
Korumanız gereken
kimseleri koruduğunuzu iddia ettiniz. Bedir suyunun başına gelinmeyeceğini
iddia ettiniz.
Sonra geldik, fakat
sizin sözlerinizi duymadık ve hatta az sayılmayacak şekilde kana kana o sudan
içtik.
Allah'ın,
kesilmeyen,sağlamlaştırılmış, uzatılmış iplerinden bir ipe sarılmış olduğumuz
halde...
Bizde Rasûl ve hak
vardır. Ölünceye kadar ona uyarız. Onun için, önlenmeyen bir yardım ve bir
muzafferiyet vardır.
O vefakardır, yoluna
devam eder.
Bedir'in, kendisiyle
ışıklandırıldığı bir şuledir. Bütün şereflileri aydınlatır."
Bir başka şiirinde yine
Hassan b. sabit şöyle demiştir:
"Keşke bir
bilsem, Mekke halkına zor zamanda kafirleri mahvettiğimiz haberi gelmedi mi?
Meydanlarda dolaşmamız
esnasında kavmin-liderlerini ve seçkin kişilerini öldürdük.
Böylece onlar, ancak
sırtları kırılmış olarak döndüler.
Ebu Cehil'i öldürdük.
Ondan Önce de Utbe'yi öldürdük.
Şeybe de boğazlanmak
için, kendisini boğazlayacaklann eline düşüyor.
Süveyd'i öldürdük.
Onun ardından da Utbe'yi öldürdük.
Yine Tumeyî de
tozların saçılıp yükseldiği bir esnada öldürdük.
Çok keremli, cömert
kimseleri öldürdük ki, onların kavimleri içinde asaleti sayılır.
Hatıraları meşhur,
şerefli kişilerdir onlar.
Onları, kurtlara ve
yırtıcı hayvanlara bıraktık.
Onlarda sırasıyla
gelip bunları yerler.
Hayatına yemin olsun
ki Melik'in süvarileri ve onların tabileri, Bedr'in yanında karşılaştığımız
zaman onu himaye edip kurtaramadılar."
Ubeyde b. Haris b.
Abdülmuttalib, Bedir gününde mübareze esnasında Utbe b. Rebia ile çarpışırken
ayağının kesilmesi ile ilgili olarak şöyle demiştir: O esnada Ali, Velid ile;
Şeybe de Hamza ile mübareze yapmıştı. Yalnız bu şiirin, Ubeyde b. Haris'e ait
olduğunu İbn Hişam kabul etmemiştir:
"Yakında bizden
Mekke halkına bir vak'anın haberi ulaşır M, oradan uzak olan kimse, o vak'a
hakkında uyanır.
Yüz çevirdiği zaman
Utbe'ye ve ondan sonra Şeybe'ye ve orada razı olan Utbe'nin iki oğluna
varacaktır.
Eğer benim ayağımı
keserseniz, ben Müslümamm.
O ayağımla Allah'a
yakın bir geçim temenni ederim.
Sağlam ve en güzel
şekilde yapılmış suretler gibi hurilerle beraber ve yücelere has Cennet-i A'la
ile beraber.
O ayakla bir geçim ve
sade bir yaşam satın aldım.
Ve yakınları
kaybedinceye kadar onun için çalıştım.
Rahman, lütfü ve
fazlıyla, İslâm elbisesini bana ikram etti.
O elbise,
çirkinlikleri örttü.
Onlarla savaşmaktan
hoşlanmaz olmadım.
Çağıran kişi,
sabahleyin büyükleri çağırdı.
Peygamber'den ikimizi,
üçümüzü istedikleri zaman, vermemezlik etmedi ve biz çağıran kimsenin yanında
bulunduk.
Süngümüzle arsîan
yerinden fırlar gibi fırlayarak onlarla karşılaştık.
Rahmanın yolunda asi
olan kimse ile savaşırız.
Üçümüzün bulunduğu
yerden ayaklarımız ayrılmayıp sabit oldu.
Ta ölüleri ziyaret
etmemize kadar."
Hassan b. Sabit, Bedir
gününde firar ettiği ve kavmini bırakıp onlar uğruna savaşmadığı için Haris b.
Hişam ı yererek şöyle demiştir:
"Uykuda, gönlümü
güzel, yumuşak bir cariye hasta etti.
O cariye, yanında
yatan kimseye soğuk bir su içirir.
Bir misk gibi M, o
cariye onu bir bulut suyu veya şarab ile karıştırır.
Kesilen bir hayvanın
kam gibi devamlı içilen bir şaraptır sanki.
Terkisi yükselmiş ve
birbiri üzerine yığılmış dalgın bir cariye, süratle yemin eden değildir.
Perti ile sırtı
arasında kurulmuş etten kemikler sanki bir fazlalık-mış gibi kaybolmuş.
O cariye oturduğu
zaman sanki üzerinde güzel koku dövülen bir mermer taşıydı.
Yatağına gelmeye
tembellik ediyor.
Yumuşak, güzel bir
yaratılış ve güzel endam içinde,
Gündüze varınca onu
anmayı bir an bile bırakmam.
Geceye gelince, benim
karışık rüyalarım onunla beni teşvik ediyor. Yemin ettim ki, o cariyeyi
unutayım ve onu anmayayım.
Taa kabir çukurunda
kemiklerim kayboluncaya dek.
Ey beni kınayan
cariye, sefahet içinde beni kınıyorsun.
Aşkımdan ötürü beni
kınayanlara isyan etmişimdir.
Uykudan ve savaşların
birbirine yakın meydana gelişinden sonra, tan yeri ağarmadan önceki seherde,
erkenden benim yanıma geldin.
Dedin ki; kişi, Ömrü
boyunca hüzünlenir.
Bu, deve bölüklerinin
dönüp birbirine kavuşması sebebiyle, sayılmasının mümkün olmaması demektir.
Ey cariye, eğer bana
haber verdiğin şey yalan ise ,Haris b. Hişam'm kurtulduğu yerde kurtulursun.
Dostlarını, yani kavim
ve kabilesinden öldürülen ve esir edilen kimseleri, onların kendileri
olmaksızın savaşmak üzere terketti ve hızlı atın baş ve yularıyla kurtuldu.
Uzun, süratli iyi
atları, otsuz-susuz bir yerde bırakır.
Sağlam bir ipe bağlı
kovanın kuyuya dalışı gibi,
Ellerinin ve
ayaklarının arasım onunla doldurdu ve onunla süratle gitti.
Ve onun dostları, kötü
bir yerde kaldılar.
Babasının oğulları ve
aşireti ise, bir savaş yerindedir.
Allah, onun yüzünden
İslâm ehline yardım etti.
Bir yakacakla yakılan
savaş ateşini yakarak onları öğüttü.
Allah emrini yerine
getirir.
Eğer ilah olmasaydı ve
o atlar koşmasaydı, elbette o atlar onu yırtıa hayvanlara yem olarak bırakır ve
tırnaklarının uçlarıyla ona basıp çiğnerlerdi.
Yolu tutulmuş esir ile
kılıçlan kıran doğan kuşu arasında ve yüksekten düşmeden, yere düşmüş insan
arasında.
Kılıçların
parlaklığını gördüğü zaman, açıkça bir utanç ve alçalma ile birşey yapmayı
istediğinde yapan, her efendiyi sevk eder.
Beyaz iki elle intisap
ettiği zaman, kasırların nesebi, onu efendi ve öncünün Önünde küçük düşürmez.
Kılıçlar, bir demirle
karşılaştığı zaman, her bulutun gölgesi altındaki yıldırım gibi sağır edici
olur."
İbn Hişam'm ifadesine
göre, bu şiire karşı Haris b. Hişam (Ebu Cehl'in kardeşi) şöyle bir şiir
söyler:
"Kavim daha iyi
bilir H atımı, kaymağı yükselmiş kanla himaye etmelerine kadar onların
savaşını terketmedim.
Eğer ben bir kimse ile
savaşırsam öldürüleceğimi, halime düşmanımın acımayacağını bilirim.
Dostlar onların
arasında iken onlara ifsad edici bir günün azabını onlardan giderdim."
Hassan bir başka
şiirinde şöyle demiştir:
"Ey Haris, savaş
esnasında ve soyların sayılıp döküldüğü zaman az-medici olmadığın halde
azmetmiş oldun.
Necip, koşması
süratli, böğürleri uzun bir ata biniyordun.
Kavmin uğruna
savaşmayı terk ettin. Kurtuluşu umuyordun. Halbuki kurtuluş gitmekte değildir.
Süngü ile ölüp,
teçhizatını kaybeden anan oğluna acısın ya!
Melik, onun için acele
etti ve onun kalabalığını zillet ve hakarete düşüren bir utanç ile
mahvetti."
Hassan b. Sabit, bir
başka şiirinde de Bedir gazvesi hakkında şöyle demiştir:
"Muhakkak Bedir
gününde Kureyşliler, esir olunup şiddetli öldürülmenin sabahında anladılar ki,
biz, süngülerin üst uçları birbirleriyle çatıştığı zaman Ebu'l-Velid gününde
harbin kızıştırıcılarıyız.
İki kat zırhın içinde
oldukları halde bize doğru yürüdükleri zaman Rebia'nın iki oğlunu öldürdük.
Neccar oğullarının, arslanlar gibi saldırdıkları ve savaş meydanında
dolaştıkları günde Hakim firar etti.
işte o esnada Fihr'in
toplulukları geri döndü ve Hüveyris, onları uzaktan yardımsız, yüzü koyun
bıraktı.
Zillete ve şah
damarının altına geçen süratli bir ölüm ile karşılaştınız.
Kavminin tamamı hep
birlikte yüz çevirdiler. Eski tarz üzere meyi etmediler."
Hind Binti Üsase b.
İbad b. Muttalib, Ubeyde b. Haris b. Muttalib için şu mersiyeyi dile
getirmişti:
"Mekke ve Medine
arasındaki Safra, şeref ve efendiliğini, asil hilmi ve kamil aklı için
almıştır.
Ubeyde ye, gurbetin
konuklan ve yüzü yokluktan değişmiş bir kimseye aşık olan dul kadınlardan
dolayı ağla. O tıpkı sabit köklü ağaç gibidir.
Ona, göğün ufukları
kıtlıktan kızardığı zaman, her kıtlık zamanı ağla.
Yine ona şiddetli ve
süratli yürüyen rüzgarların olduğu ve uzun zaman kaynayıp kaymağım atan
çömleğin altının yakıldığı bir sırada yetimler için ağladı.
Ateşlerin ışığı sönmüş
hale geldiğinde, kalın odunla onları yakıyor-
Gece yürüyen ve konuğa
takdim edileni bulmaya çalışan ve yolunu bulmak için köpekler gibi havlayan ve
kuşluk vakti, onun yanında yumuşaklık üzere olan için ağla."
el-Ümevî,
"Megazi" adlı eserinde Abdülmuttalib kızı Atike'nin, gördüğü rüya
hakkında Bedir'i anarak şöyle dediğini rivayet eder:
"Rüyam gerçek
olmadı mı, tevili size gelmedi mi ki hezimete uğrayan kavim kaçtı.
Baş gözü ile yakinen
gören kimse, size geldi. Kesici kılıçlar iftira etmezler.
Siz dediniz, ben size
karşı yalan söylemiyorum.
Beni ancak doğru
söylediğim halde, yalancı kişi yalanlar.
Yolunu kaybeden akıllı
kişi,ölüm korkusundan ötürü kaçıp geldi.
Keskin kılıçlar
başlarınızın üzerinde durdu.
Gençlik ve bahadırlığı
taşıyan mızraklar üzerinizde yükseldi.
Saldırgan arslanlann
kılıç sallaması esnasında kılıçların ucu, yangındaki alevler gibi parıldadı.
Savaş ortasında garbi
okları firlatıldığında, karşılaşma gününde Muhammed'e babam kurban olsun.
Güney rüzgarlarının
bulutlardan yere su döktürdüğü gibi, kılıçlarla canlarınızdan kan döktürdüler.
Kılıçlan, nice
hükümdarları öldürüp bedenlerini soğuttu, peşpeşe sarstı ve sonra sertleşti.
Bedir kuyusuna gömülen
leşlerin durumu nedir, onlar gibi bir o kadarı daha vardır kardeşinin oğlu
yanında. Emsalleri olan kimseler ona esir oldular.
O esirler
kadınlaştılar mı yoksa Allah katından onlara helak mı geldi? Helak, onların
başına toplandı.
Karşılaşma esnasında
amcası oğulları Muhammed'i nasıl gördüler. Savaşta tecrübeler konuşur.
Darbelerle sizi
köreltmedi mi? O darbeler ki, karşısında korkaklar şaşkına dönerler.
Gündüzleri, mücahidler
yıldızlar gibi meydana çıktılar.
Yemin ettim ki, eğer
onlar cepheden dönerlerse onları denizlere atarız. O denizler ki, onlarda
yelkenliler yüzüp giderler.
Tıpkı güneş ışığı gibi
kılıçların uçları parıldar. O kılıçların parıltısı karşısında kaşlarla
kirpikler birbirine karışır."
el-Ümevî'nin
rivayetine göre Atike, bir başka şiirinde de şöyle demiştir:
«Bedir'de Muhammed'e
ve kavgaya girişenlere karşı hakkıyla sabretseydiniz ya!
Keskin kılıçların
önünden kaçıp dönemediniz.Onlar, mü'minlerin ellerinde sanki yangın aleti gibi
olup kesici idiler.
Miğferlerine karşı da
dayanamadınız. Azıcık kalabildiniz. Mü'min-lerin ellerinde şiarlar vardı.
Kaçıp geldiniz, oysa
savaşçı bahadırlar, silahın tesirinden geri dönüp kaçmazlar.
Muhanımed, kendisinden
Önceki peygamberlerin getirdiklerini size getirdi.
Kardeşim oğlu doğru
sözlüdür. İyi bir kimsedir. Şair değildir. Peygamberiniz'e karşı yaptığınız
kusurlar yetti artık. Ona, Amr ve Amir kabileleri yardım ederler."
Talib b. Ebi Talib,
Rasûlullah (s.a.v.)'ı methedip kendi kavminden olan Kureyşli maktullerin kuyuya
atılmaları üzerine mersiye olarak şu şiiri söylemiştir. Şiiri söylerken henüz müşrik
idi:
"Biliniz ki
gözümün yaşı akarak tükendi. Kab'a ağlıyoruz, gözüm Kab'ı göremiyor.
Biliniz ki Ka'b,
savaşlarda yardımsız kaldı ve bu felek, onları helak etti. Onlar günah
kazandılar
Amir de dünya
musibetlerine ağlıyor, keşke bilseydim ki onların yakınlığını görecek miyim?
O ikisi, benim
kardeşlerimdir. Gayri meşru ve elbette nesebsiz sayılmazlar. Elbette onların
komşusu gasbedilmez.
Ey Abdu'ş-Şems ve
Nevfel, kardeşlerimiz size feda olsun. Aramıza artık savaşı sokmayın.
Dostluk, sevgi ve
ülfetten sonra onlann arasında bir takım olaylar çıkartan kimseler olmayın.
Hepiniz zamanın açtığı
yaralardan şikayet ediyorsunuz.
Dahis savaşında Ebu
Yeksüm'ün karargahında olanları bilmiyor musunuz?
Onlar boğazı
doldurmuşken... Eğer Allah'ın savması olmasaydı, elbette milletinizi
kurtaramazdınız.
Kureyş'in içinde
toprağa ayak basanların seçkinini himaye etmemizden başka bir suç işlemedik.
Musibetlerde,
güvenilir bir kardeştir, kerem sahibidir. Âlicenaptır, ne cimri, ne de
bozuktur.
İyi işler yapmak
isteyenler, onun etrafında dolaşsınlar. Onun kapı-smm etrafını kuşatsınlar.
Deniz gibi ne azalma,
ne de eksilme olur.
Allah'a yemin ederim
ki, Hazreçlilere iyi bir darbe vurmadığınız sürece üzgünlüğüm devam' edecek,
yatağımda da rahat uyuyamıyacagım. [32]
İbn îshak, müşriklerin
Bedir gazvesinde vurulan ölüleri üzerine son derece sanatkarane mersiyeler dile
getirdiklerini nakletmiştir. Bilahare Müslüman olan Dirar b. Hattab b. Mirdas
(Beni Muharib b. Fihr)'m şiiri buna örnek olarak gösterilebilir.
Süheylî de
"Ravz" aldı eserinde bilahare Müslüman olanların şiirlerinden
bahseder:
"Evs'in övünüp
böbürlenmesine şaştım. Halbuki ölüm başlarına gelecektir.
Beni Neccar'm övünüp
böbürlenmesine de şaşarım ki, şayet bir topluluk Bedir'de musibete
uğradılarsa, onların hepsi orada sabırlı idiler.
Şayet bizim
adamlarımızdan olan ölüler, terk olundularsa onlardan sonra biz bırakılacağız.
Yüksek vasıflı, kısa
tüylü, süratli, uzun atlar bizi, ey Beni Evs, sizin ortanıza süratle götürüyor
ve böylece intikamcılar intikamlarını alıyorlar.
Beni Neccar'm içine de
götürüyorlar.
Yakında o üstün
vasıflı atlarla yük taşıyıcıları oldukları halde onlara süngüler ve zırhlarla
hamle yapıp saldırırız.
Onları, etraflarında
kuşlar bölük bölük toplanmış oldukları ve onlar için batıl temennilerden başka
bir yardımcı olmadığı halde yıkılmış olarak terk ederiz.
Yesrib halkından bir
takım kadınlar onlara ağlıyorlardı ki, o kadınlar için orada uykusuz geçen bir
gece vardır.
Çünkü bizim
kılıçlarımız o kadınlarla, onların savaşanlarından bir kan akar olduğu halde
devam eder.
Eğer Bedir gününde
galib olduysanız, çaba ve gayretiniz ancak Ah-med ile oldu, bu açıktır.
Yine hayırlı bir
topluluk ile oldu ki, onlar onun dostlarıdırlar ki, onu şiddet zamanı ölüm de
gelmiş olduğu halde korurlar.
Ebu Bekir ve Hamza
onların arasındadır. Ali ise senin hatırında olan kimselerin arasında çağrılır.
Ebu Hafs'da çağrılır. Osman'da onlardandır.
Sa'd'de harpte hazır
bulunduğu zaman onlardandır.
İşte onlar, Beni Evs
ve Beni Neccar övündükleri zaman onların diyarında doğan kimseler değillerdir.
Nesebler sayıldığı
zaman onların babalan Lüey b. Galip'ten Ka*b Amir'dir.
Harbin kuşluk
zamanında her bir harp yerinde atları dürtenler, güzel ve temiz olan çoğunlukta
bulunanlar onlardır."
Ka'b b. Malik, önceki
sayfalarda bahsini yaptığımız şu kasidesi ile onlara cevap vermiştir:
"Allah'ın işine
şaştım. Allah, murad ettiği şeyi yapmaya muktedirdir. Allah'a galip olacak
hiçbir kimse yoktur."
Buharî'nin anlattığına
göre Hz. Ebu Bekir es-Sıddık, karısını boşa-dığında boşamış olduğu kadınla
Şeddad b. Esved b. Şuub evlenmiştir. Bu da Cenâb-ı Allah'ın, müşrik kadınları
Müslüman erkeklere haram kıldığı zamanda olmuştu. Hz. Ebu Bekir'in boşadığı
kadının adı Ümmü * Bekir idi. Evet, Ümmü Bekir'le evlenen Ebu Bekir b. Esved b.
Şuub (Şedr dad b. Esved) bir mersiyesinde şöyle demiştir:
"Bekr'in anası
Selamet ile selam verir, acaba benim kavmimden sonra benim için selam var
mıdır?
Bedir'in kuyusuna
atılan ve kızların üzerlerine ağladığı âlicenâb kimseler ne haldedirler?
Bedir kuyusuna atılan
ölülerin atıldıkları o su kuyularında devenin sırt etleriyle gülümseyen
çanaktan yiyenlerden kimler vardır?
Deve sürülerinden ve
onların mer'aya bırakılanlarından, Bedir kuyusunda nelerin vardır?
Bedir kuyusunda senin
için ne kadar menfaat ve büyük bahşişler vardır?
Kadehler kardeşi
Ali'nin babası, iyi olan adamın arkadaşlarından kim vardır?
Eğer sen, Ebu Akil'i
görseydin ve tepeleri andıracak kadar çok sayıdaki davar sahiplerini buseydin,
onlara karşı vecde gelirdin. Tıpkı yavrusunu arayan yeni doğurmuş dişi devenin
vecdi gibi.
Muhammed, bize haber
verir ki kabirde yaşayacağız.
Şada kuşlanyla ham
kuşları nasıl karşılaşırlar!"
Ümeyye b. Ebu's-Salt,
Bedir gazvesinde Kureyşlilerden öldürülen kimseler için şu mersiyeyi dile
getirmiştir:
"Kerim oğlu kerim
oğullarına, övülmüşlere ağlamaz mısın? Girift ağaçların üst kısımlarındaki
güvercinlerin, eğilmiş dallardaki ağlaması gibi...
Tevazudan başını eğen
hüzünlü kadınlar, akşamla beraber yürürler.
Onların emsali, yüksek
sesle ağlayan kadınlardır.
Onlara ağlayan kimse,
hüzün üzerine ağlar ve her öveni doğrulukla haber verir.
Bedir'de ne vardır.
. Efendilerin reislerinden meydana
gelmiş kum tepeleri.
Sellerin ittiği
yerler, Avaşih tarafındaki kum tepeleri.
Kendilerine beyaz
saçların karıştığı kimseler, efendi kişiler, çok akınlar yapan demir gibi canlı
kimseler.
Benim gördüğüm şeyleri
görmez misin? Her kılıcı kesmiş tir. Mekke'nin karnı değişmiştir. O vadiler
boş kalmıştır.
Her bir kumandandan,
temiz sevgi sahibi bir kumandana.
Meliklerinin
kapılarından suya dalan kurtçuklar ve sahrayı kate-den fatihler gibi sık sık
içeri girerler.
Geniş boğazlılardan,
şişman ve uzunlardan, efendilerden, işlerinde ve güçlerinde başarılı
olanlardan.
Her iyi şeyi konuşup
yapanlardan ve emredenlerden, Ekmeğin üstünde köknar gibi bir iç yağını
yedirenlerden.
Tıpkı havuzlar gibi
büyük çanaklardan, büyük çanağa naklediciler.
İyiliği isteyenler
için derin olmaksızın geniştir.
Misafir için sonra
yine bir misafir ve uzun, geniş kilimler için.
Yüklü develerden
yüzlercesini yüzlercesine katıp hibe edenler.
Belaih'den dönen bir
çok develeri yerlerine sevketmek için.
Kerim kimselerin
üstünde kerim kimseler için, ağır basan tartıların ağırlığınca meziyetler
vardır.
Ellerde meyleden büyük
terazilerle batmanların ağırlıklarını ölçmek gibi,
Onlar, açılıp
saçılmış, avret mahallerini korurlarken bir topluluk onları yardımsız bıraktı.
Geniş Hint
kılıçlarıyla ordunun önünde yürüyenler.
Onların su isteme ve
çağırmak arasında çeşitli durumlardaki sesleri bana meşakkat verdi.
Ali oğullarının
yaptıkları iş, Allah için çok iyidir.
Onların ister
bekarları olsun, ister evlileri olsun, eğer her uluyanı dilediğine tıkayacak
bir şekilde evlere yakın ve uzak mesafelere giden ve dik başlı atlarla dağınık
ve uzatılmış akınlar yapmazlarsa,
Genç atlardan başlarım
kaldıran atlara kadar, suratları asık ve köpeklere benzeyen arslanlara kadar,
Musafaha yapanın,
musafaha yapana doğru yürümesi gibi, savaşta güçlü bir kimse, güçlü bir
kimseyle karşılaşır.
Zırhlılar ile
süngülüler arasında olan biner kişilik iftiharlı bir karşılaşma ile."
İbn Hişam dedi ki:
İçinde Rasûlullah'm ashabına dil uzattığı için bu şairin kasidesinin son iki
beytini çıkarıp attık.
Ben derim ki: İşte bu,
terk edilmiş, makûs talihli ve menkûs adamın işidir ki, cehaletinin çokluğu,
akimin kıtlığı onu, müşrikleri övmeye, mü'minleri de yermeye sevk etmiştir.
Mekke'de iken Ebu Cehil b. Hişam ile emsali olan alçak kafirlerden ve aşağılık
cahillerden ürküp uzaklaşmış ama Allah'ın kulu, Rasûlü, sevgilisi, dostu,
beşeriyetin medarı iftiharı, yüzü aydan daha aydınlık olan, mükemmel ilmin,
kapsamlı aklın sahibi olan Muhammed (s.a.v.)'den; onu derhal tasdike koşan,
hayırlı işlere ve kıymetli fiillere acelece giden, yüzlerce, binlerce, malını
göklerle yerin Rabbine taat uğruna harcayan dostu Ebu Bekir es-Sıddık'tan ürküp
kaçmamıştır. Aynı şekilde küfür ve cehalet diyarını bırakıp ilim ve İslâm
diyarına hicret eden parlak yüzlü, kıymetli diğer sahabelerden de ürküp
kaçmamıştır.Gecelerle gündüzler birbirlerini izledikleri, karanlıkla aydınlık
birbirlerine karıştıkları sürece Allah, onlardan razı olsun.
Konuyu daha fazla
dağıtmamak ve okuyucuyu bıktırmamak maksadıyla îbn İshak'm nakletmiş olduğu
şiirlerin çoğunu burada nakletmedik. Ancak yeterli miktarda şiirleri
naklettik. Hamd ve minnet Allah'adır.
el-Umevî, "Meğazi"
adlı eserinde babası kanalı ile Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), cahiliye dönemi şiirinden vazgeçmiş ve onları affetmiştir,".
Süleyman, Zühri'nin
şöyle dediğini rivayet eder: «"Rasûlullah, cahiliye dönemi şiirlerini affetmiş,
sadece iki kasideyi affetmemiştir. Bunlardan biri, Ümeyye'nin kasidesidir ki,
bu kasidesinde o, Bedirfe katılanları anmışlar. Diğeri de A'şa'nın kasidesidir
ki, onda Ahvas'tan söz etmiştir."
Bu, garip bir
hadistir. Ravisi Süleyman b. Erkam ise, metruk bir kimsedir. Doğrusunu Allah bilir. [33]
Bu gazve, hicretin
ikinci senesinde yapılmıştır.
îbn îshak dedi ki:
Rasûlullah (s.a.v.), Bedir gazvesini ramazan ayının veya şevval ayının sonunda
tamamladı. Medine'ye geldiğinde orada sadece yedi gece kaldı. Sonra ordu ile
Beni Süleym oğullan üzerine gitti.
İbn Hişam dedi kî: Bu
sefere çıkarken Medine'de yerine Subah b. Urfuta el-Gifarî'yi, ya da âmâ olan
îbn Ümmü Mektum'u vali olarak bıraktı.
ibn îshak dedi ki:
Rasûlullah (s.a.v.), onların sularından bir suya vardı. O suya Kudr denilir.
Orada üç gece kaldı. Sonra Medine’ye geri döndü. Herhangi bir tuzakla
karşılaşmadı. Şevval ayının geri kalan bir kısmı ile zilkade ayını Medine'de
geçirdi. İşte bu ikameti esnasında Ku-reyşlilerden alman esirlerin büyük
kısmını fidye karşılığında serbest bıraktı. [34]
Bu gazve, hicretin
ikinci senesinin zilhicce ayında yapılmıştır ki, buna Karkaratü'1-Kedr gazvesi
denir.
Süheylî dedi ki:
"Karkara", düz araziye denir. Kedr ise, renginde bulanıklık bulunan
bir kuşun adıdır.
îbn İshak dedi ki:
Muhammed b. Cafer b. Zübeyr ile Yezid b. Ruman ve kendilerini yalancılıkla
itham edemiyeceğim bazı kimseler, Ensâr'm en bilgilisi olan Abdullah b. Ka'b b.
Malik'in şöyle dediğini bana naklettiler: Ebu Süfyan, Mekke'ye döndüğü ve
hezimete uğrayan Kureyş kavmi de Bedir'den döndüğü zaman, cünüplükten ötürü
başına su deydirme-meye yemin etti. Muhammed'le savaşmcaya kadar yıkanmamaya
and içti.
Bunun üzerine 200
Kureyşli süvari ile birlikte -yeminini yerine getirmek için- yola çıktı ve
yüksek yerlerden yola devam etti. Medine'den bir berid yada buna yakın bir
mesafe ötede Seyb denilen bir dağa doğru kazılmış bir çukurun başına gelip
durdu.Orada mola verdi. Sonra geceleyin yola çıktı ve gece karanlığı içinde
Beni Nadir'e geldi. Hüyey b. Ah-tab'a uğradı. Kapısını çaldı. O ise, kapısını
açmaya yanaşmadı ve korktu. Bunun üzerine oradan ayrılarak Sellam b. Mişkem'e
doğru gitti. Bu Sellam, o zaman Beni Nadir'in lideri ve ihtiyaç anında
kullanılmak üzere topladıkları mallarının bakıcısı idi. Ondan izin istedi. O
da izin verdi. Ona yedirip içirdikten sonra halkın haberlerine dair
gizledikleri sırları ona bildirdi. Sonra gecenin sonlarına doğru çıkıp
arkadaşlarına gitti. Kureyş'ten bir takım adamları Medine'ye gönderdi. Onlar da
oraya yakın bir yere geldiler. Ve bir hurmalıktaki bazı hurma ağaçlarım yaktılar.
Orada Ensâr'dan bir adamı ve onun bir müttefikini kendilerine mahsus ekili bir
tarlada bulunca Öldürdüler. Sonra dönüp oradan ayrıldılar. Medine halkı
durumlarını etrafa bildirdiler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), onları
aramaya çıktı. Medine'de -İbn Hişam'ui ifadesine göre- yerine vali olarak Ebu
Lü^abe Beşir b. Abdi'l-Münzir'i bıraktı.
'İbn İshak dedi ki:
Rasûlullah (s.a.v.), Karkaratü'1-Kedre ulaştı. Sonra geri döndü. Ebu Süfyan ve
adamları kaçıp kurtulmuşlardı. Rasûlullah (s.a.v.)'m ashabı orada birçok azık
buldular. Müşrikler yüklerini hafifletip kaçabilmek için oraya bırakmışlardı.
Bıraktıkları azığın çoğunluğunu kavrulmuş un oluşturuyordu. Bu sebeple o gazveye,
kavrulmuş un gazvesi manasına gelen Gazvetü'1-Sevik adı verildi.
Müslümanlar:
- Ya Rasûlallah, bunun
bizim için bir gazve olmasını arzulamıyor musun? diye sordular. O da:
- Evet, diye cevap
verdi.
İbn îshak dedi ki: Ebu
Süfyan, bu iş için Sellam b. Mişkem adındaki Yahudiyi övüp şöyle demişti:
"Ben Medine'den
bir kimseyi müttefiklik için seçtim ve pişmanda olmadım. Kınanacak bir duruma
da düşmedim.
Sellam b. Mişkem bana,
hemen bir konuk sofrası olarak Kümeyt ve Mudame denilen şarabı kana kana içirdi.
Ordu geri döndüğünde
tabii ona sıkıntı verecek değilim ya!
Dedim ki: İzzet ve
ganimetle sana müjde olsun!
Düşün, çünkü kavim
halistir ve onlar Lüeyy'in süzülmüşleridirler.
Cürhüm'ün karışıkları
değillerdir.
Gecenin bir yansında
binekli kişi, ihtiyaç ve yokluk izhar etmeksizin koşarak geldi." [35]
Bedir vak'asmdan sonra
hicri ikinci senede Hz. Ali ile Hz. Fatıma evlenip gerdeğe girdiler. Buharî ile
Müslim bu konuda, Hz. Ali'nin şöyle dediğini rivayet ederler: "Bedir
ganimetinde payım olarak bana bir deve verilmişti. Peygamber (s.a.v.), yine o
gün humus payından bana bir deve daha vermişti. Peygamber (s.a.v.)'in kızı
Fatıma ile gerdeğe girmek istediğimde Kaynuka' oğullarından kuyumcu bir adamla
sözleşmiştim. Benimle birlikte yolculuğa çıkacak ve birlikte izhir otu
getirecektik. O otu kuyumculara satmayı düşünmüştüm. Böylece düğün yemeğinin
masrafını karşılayacaktım. Bir ara ben develerimi, Ensâr'dan bir adamın evinin
yanma ıhtırıp çöktürmüştüm. Develer için semer, çuval ve ip temin etmeye
çalışıyordum. Bunları bulup getirdiğimde bir de ne göreyim! Develerimin
hörgüçleri kesilmiş, böğürleri yarılmış, ciğerlerinden birer parça alınmış! Bu
Manzarayı görünce gözlerimi tutamadım. Ağlamaya başladım. Ve: "Bunu kim
yaptı?" diye sordum. Abdülmuttalib oğlu Ham-za'nnı yaptığını söylediler.
O, o esnada bitişikteki bir evde Ensâr'dan biri ile içki alemindeydi. Yanında
arkadaşları ve şarkıcı bir kadın vardı. Şarkıcı kadın, bir şarkısında şöyle
demişti:
"Ey Hamza,
Uzaktaki develere yönel!"
Bunun üzerine Hamza,
kılıcını alıp develerin yanma koşmuş, hör-güçlerini kesmiş, böğürlerini yarmış,
ciğerlerini almıştı.
Koşup Peygamber
(s.a.v.)'in yanma gittim. Yanında Zeyd b. Harise vardı. Peygamber (s.a.v.) ne
ile karşılaştığımı anladı ve:
- Neyin var? diye
sordu. Ben de dedim ki:
- Ya Rasûlallah,
bugünkü gibi bir durumla karşılaşmadım! Hamza, develerime saldırmış,
hörgüçlerini kesmiş, böğürlerini yarmış ve o şu anda bir evde içki alemindedir!
Peygamber (s.a.v.),
abasını getirmelerini istedi. Getirdiler, abasını giydi. Sonra yürümeye
başladı. Ben ve Zeyd b. Harise de arkasından onu izledik. Kendileri, Hamza'nm
içinde bulunduğu eve vardı. İçeri girme iznini istedi. Giriş izni verildi.
Girdikten sonra Hamza'yı -bu yaptığından ötürü- kınamaya başladı. Ama Hamza
sarhoş olmuştu. Gözleri kızarmıştı. Peygamber (s.a.v.)'e baktı. Sonra
gözlerini onun başına doğru kaldırdı. Sonra dizlerine baktı, sonra yine başına
baktı. Yüzünü seyretti.
Ve şöyle dedi:
"Siz benim
babamın kölelerisiniz!"
Peygamber (s.a.v.),
onun sarhoş olduğunu anladı. Sonra geri döndü. Biz de onunla birlikte çıkıp
gittik."
Bu rivayet, Bedir
ganimetlerinin beşe bölündüğünü ve beşte birlik payın Rasûlullah'a verildiğini
isbatlayan bir delildir. Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam'm, "Kitabu'l-Emval"
adlı eserinde iddia ettiği gibi humusla ilgili hüküm, Bedir ganimetlerinin
taksiminden sonra nazil olmuş değildir. Bu hususta aralarında Buharî ve İbn
Cerir'in de bulunduğu bir cemaat, Ebu Ubeyd'e muhalefet etmişlerdir. Onun
yanlış görüşe sahip olduğunu tefsirimizde beyan ettik. Doğrusunu Allah bilir.
Hamza ve
arkadaşlarının böyle bir olaya karışmaları, içkinin haram kılınmasından önce
olmuştu. Nitekim ileride de açıklanacağı gibi Hamza, Uhud savaşında şehid
olmuştur ki, bu da içkinin haram kılınmasından öncedir. Doğrusunu Allah bilir.
Bu hadis, bizim için
şöyle bir delil teşkil etmektedir ki; sarhoşun ifadeleri hükümsüzdür.
Boşanmalarda, ikrarda ve benzeri hususlarda geçerliliği yoktur. Nitekim bazı
âlimler de bu görüştedirler. Bu husus, "Kitabü'l-Ahkam"da yerleşmiş
bir hükümdür.
İmam Ahmed b. Hanbel,
Süfyan kanalı ile Hz. Ali'nin şöyle dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah
(s.a.v.)'dan kızı Fatıma'yı eş olarak bana vermesini istediğimde kendi
kendime: «Benim bir şeyim yok ki isteyebileyim." dedim. Ama sonra onun
lütuf, iyilik ve akrabalık bağını hatırladım. Gidip Fatıma'yı ondan istedim. O
da bana:
- Bir şeyin var mıdır?
diye sordu. Ben de:
- Hayır, dedim.
Rasûlullah:
- Hutamhlarm yaptığı
ve falanca günde sana vermiş olduğum o zırh nerede? diye sordu.
Ben de:
- O zırh yammdadır,
dedim. Rasûlullah:
- Onu bana ver, dedi.
Ben de zırhı ona verdim.»
Ebu Davud, İshak b.
İsmail et-Talikanî kanalı ile İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet eder: «Ali,
Fatıma ile evlenirken Rasûlullah (s.a.v.), ona: «Fatıma'ya birşey ver.» dedi.
Ali: «Yanımda bir şey yokki,» deyince, Rasûlullah:
- Hutamhlarm yaptığı
zırhın nerede? diye sordu.»
Ebu Davud, Kesir b.
Ubeyd el-Hımsî kanalı ile Muhammed b. Abdurrahman b. Sevban'dan rivayet etti
ki, ashabtan bir adam şöyle demiştir: Ali, Râsûlullah'ın kızı Fatıma ile
evlendiğinde gerdeğe girmek istedi, ama Rasûlullah, onu, Fatıma'ya birşey
verinceye dek gerdeğe girmekten menetti. O da: "Ya Rasûlallah, birşeyim
yokki." dedi. Bunun üzerine Rasûlullah: "Zırhını ona ver." dedi.
Ali'de zırhını Fatıma'ya verdi. Sonra onunla gerdeğe girdi.
"Delail"
adlı eserde Beyhakî, Ebu Abdillah el-Hafız kanalı ile Hz. Ali'nin şöyle
dediğini rivayet eder: Fatıma'yı Rasûlullah (s.a.v.)'dan isteyeceğim zaman,
azatlı bir cariyem bana şöyle demişti:
- Biliyor musun,
Fatıma'yı Rasûlullah'tan istemişler?
- Bilmiyorum.
- Evet, istenmiştir.
Peki sen gidip Rasûlullahtan istesene. İstersen o Fatıma'yı sana verir.
- Evlenmek için
verebileceğim birşeyim yok ki!
- Eğer sen
Rasûlullah'a gidersen, o Fatıma1 yla seni evlendirir. Hz. Ali diyor ki: Azadlım
beni o kadar ümitlendirdi ki, nihayet
Rasûlullah'm yanma
vardım. Huzurunda oturduğumda Allah'a yemin ederim ki, onun azamet ve
heybetinden ötürü konuşamadım. O dedi ki:
- Niçin geldin? Bir
ihtiyacın mı var?
Ben sustum, birşey
demedim. O buyurduki:
- Belki de Fatıma'yi
istemek için gelmişsindir, değil mi? -Evet.
- Onu sana helal
kılmak için verebilecek birşeyin var mı?
- Hayır vallahi, ey
Allah'ın Rasûlü.
- Sana silah olarak
verdiğim zırhı ne yaptın?
Ali'nin nefsi elinde
bulunan Allah'a yemin ederim M, o zırh, Hutamhlarm yaptığı bir zırhtı ki,
kıymeti ancak dört dirhem kadardı. Rasûlullah'a dedim ki:
- Zırh yammdadır.
- Öyleyse Fatıma'yı
sana eş olarak verdim. Zırhı ona gönder ve o zırh karşılığında onu kendine
helal edin.» Evet o zırh, Râsûlullah'ın kızı Fatıma'nm mehri oldu.
îbn îshak dedi ki:
«Fatıma, Ali'ye, Hasan, Hüseyin, Muhsin, Ümmü Külsüm ve Zeynep adında çocuklar
doğurdu. Ancak Muhsin, küçük yaşta öldü.»
Sonra Beyhakî, Ata b.
Saib kanalı ile Hz. Ali'nin şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasûlullah
(s.a.v.), Fatıma'ya, kadife bir yaygı, bir kırba ve içinde izhir otu bulunan
deri bir yastığı çeyiz olarak verdi."
Ebu Abdullah b.
Mendeh'in "Ritabü'1-M arife "sinden nakilde bulunan Beyhakî demiş
ki, Hz. Ali, hicretten bir sene sonra Fatıma'yla nikahlandı, bir sene sonrada
gerdeğe girdi.
Ben derim ki: Bu
ifadeye göre Hz. Ali'nin Fatıma'yla gerdeğe girişi hicri üçüncü sene başlarında
olmuştur. Hz. Ali'nin develerinin Hz' Hamza tarafından kesilmesinden bahseden
hadisteki ifadelerden anlaşıldığına göre bu hadise, Bedir vak'asmdan kısa bir
süre sonra vuku bulmuştur. Daha önce anlattığımız gibi bu hadise, hicri ikinci
sene sonlarında meydana gelmiştir. Doğrusunu Allah bilir. [36]
Daha önce de
anlattığımız gibi Rasûlullah (s.a.v.), bu süre içinde mü'minlerin annesi Hz.
Aişe ile evlenmiştir. Yine daha önce belirttiğimiz gibi bu süre zarfında bazı
meşhur gazveler yapılmıştır. Mü'minler-den ve müşriklerden bazı meşhur
şahıslarda, bu süre içinde ölmüşlerdir. Bu süre içinde Ölen Müslümanlar Bedir
şehidleri idi ki, bunlar on-dört kişi idiler. Muhacir ve Ensâr'dan ondört kişi,
Bedir savaşında şehid olmuştu ki, adlarım önceki sayfalarda naklettik. Yine Bedir
savaşında müşriklerden yetmiş kişi öldürülmüştü. Bedir vak'asından kısa bir
süre sonra Ebu Leheb Abdu'1-Uzza b. Abdülmuttalib'de ölmüştü. Allah ona lanet
etsin.
Zeyd b. Harise ile
Abdullah b. Revaha, Medinelilere Cenâb-ı Allah'ın müşriklerin başına indirdiği
hezimeti ve mü'minlere müyesser kıldığı fethi müjdelediklerinde gördüler ki,
Rasûlullah'm kızı Rukiyye vefat etmiştir. Artık onu defnedip üzerini toprakla
örttüler. Kocası Osman b. Afîan, onun hasta bakıcılığını yapmak için
Rasûlullah'm emri ile yanında kalmıştı. Bu sebeple Bedir ganimetindeki payı
kendisine verilmişti. Sevabı da kıyamet gününde Allah katında olacaktır. Sonra
Rasûlullah (s.a.v.), diğer kızı Ümmü Külsüm'ü Osman'a eş olarak verdi. Bu
yüzden Osman b. Aifan'a iki nur sahibi anlamına gelen "Zinnureyn"
denilmiştir. Ve yine denilmişki: Bir peygamberin iki kızına peşpeşe ondan
başka sahip olan bir kimse olmamıştır. Allah ondan razı olsun ve onu hoşnud
kılsın.
Hicretin ikinci
senesinde kıble, Kudüs'ten Kaleye çevrilmiş ve ikamet halindeki namaz
rekatlarının sayısı artırılmıştır. Oruç.farz kılınmış, nisaba sahip olan
kimselerin zekat vermeleri emrolunmuştur. Yine bu süre zarfında sadaka-i fitır
meşru kılınmıştır.
Bu dönemde Medineli
müşriklerle Kaynuka oğulları, Nadir oğulları, Kurayza oğulları ve Harise
oğullarından oluşan Yahudiler Müslümanlara boyun eğmişlerdir. Müşriklerle
Yahudilerin bir çoğu kalben münafık oldukları halde Müslüman olduklarım izhar
etmişlerdir. Bunlardan kimi esli dinlerinde kalmış, kimi de tümden çözüntüye
uğrayarak ortada mütereddid halde kalmışlardır. Ne kafirlere dönmüşler, ne
Müslümanlara gelmişlerdi. Nitekim Cenâb-ı Allah, Kur'ân-ı Kerim'de onları böyle
vasıflandırmışlar.
İbn Cerir dedi ki: Bu
dönemde Rasûlullah (s.a.v.i Kureyşlilerle Ensâr'm kendi aralarında diyet ödeme
hususunda yardımlaşmalarım hükme bağladı.
Denildiğine göre Hz.
Ali'nin oğlu Hasan da bu dönemde doğmuştur. Vakidî demiş ki: Hicretin ikinci
senesinin zilhicce ayında Hz. Ali ile Fatuna gerdeğe girmişlerdir. Eğer bu
rivayet sahih ise, birinci kavil asılsızdır. [37]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/474-475.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/475.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/475.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/475-476.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/476
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/476-477.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/477.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/477-478..
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/448.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/478.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/478-479.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/479-480.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/480.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/480.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/480.
[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/480.
[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/480-483.
[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/483.
[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/483.
[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/484.
[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/484.
[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/484-485.
[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/485.
[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 3/485.
[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/485-486.
[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/486.
[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/487.
[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/487-491.
[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/492-493.
[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/494-499.
[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/499-500.
[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/501-511.
[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/511-514.
[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/514-515.
[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/515-516.
[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/517-520.
[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları:
3/521-522.