Hicretin.İkiyüzotuzbirinci
Senesi
Hicretin
İkiyüzotuzikinci Senesi
Mütevekkil
Alallah Cafer B. Mutasım'ın Halifeliği
Hicretin
İkiyüzotuzüçüncü Senesi
Hicretin
İkiyüzotuzdördüncü Senesi
Hicretin
İkiyüzotuzbeşincî Senesi
Hicretin
İkiyüzotuzaltıncı Senesi
Hicretin
Îkiyüzotuzyedînci Senesi
Hicretin
İkiyüzotuzsekizinci Senesi
Hicretin
İkiyüzotuzdokuzuncu Senesi
Hicretin
İkiyüzkırkıncı Senesi
Bu senenin muharrem
ayında Rumların elinde bulunan Müslü-man esirlerin fidyeleri hadim Emir Hakan
tarafından ödendi ve 4.362 Müslüman esir kurtarıldı.
Bu senede Ahmed b.
Nasr el-Huzaî öldürüldü. Allah ona rahmet etsin ve makamım yüce kılsın.
Öldürülmesinin sebebi şuydu:
Ahmed b. Nasr'm dedesi
Malik b. Heysem, Abbasilerin devletlerinin kurulması için propaganda
yapanların en önde gelenlerindendi. Abbasiler, onun bu oğlunu öldürdüler Ahmed
b. Nasr; itibarlı bir lider, şahsiyetli bir kimseydi. Babası Nasr b. Malik'in
yanına hadis ehli kimseler gelirlerdi. Hicretin 201. senesinde Me'mun'un
Bağdat'tan uzaklaşmış olduğu esnada, hırsız ve yankesicilerle yol kesenlerin çoğaldığı
ortamda iyiliği emredip kötülüğü menetmesi için halk ona bey'at etmişti. Bunun
adına Bağdat'ta, Nasr pazarı diye bir pazar kurulmuştu.
Ahmed b. Nasr; ilim,
diyanet, salih amel ve hayır ehli kimselerdendi. İyiliği emredip kötülüğü
meneden sünnet imamlanndandı. Allah'ın indirilen kelamının gayrı mahluk
olduğunu söylemeleri için halka çağrıda bulunanlardandı.
Halife Vasık ise
insanları, "Kur'ân mahluktur" demeye çağırıyor ve bu konuda şiddet
kullanıyordu. Bu çağrısını gece gündüz, gizli aşikar, her zaman yapıyordu.
Daha önce babasının ve amcası Me'mun'un delilsiz, bürhansız, hüccetsiz,
beyansız, sünnetsiz, Kur'ân'la alakasız olan bu iddialarına dayanarak kendisi
de aynı iddiaya sahip " çıktı, Ahmed b. Nasr ise, insanları Allah'a imana,
iyiliği emredip kötülüğü menetmeye ve Allah'ın indirilen kelamı Kur'ân'ın
mahluk olmadığını söylemeye ve daha birçok iyiliklere davet etti. Bağdat halkından
ve diğerlerinden birçok kişi onun etrafında birleştiler. Ebu Harun es-Serrac,
Bağdat'ın doğu yakasındaki insanları; Talib de batı yakasındaki insanları Ahmed
b. Nasr'ın yanında toplanmaya davet ettiler. Böylece etrafında binlerce insan
toplandı. Büyük bir cemaat meydana geldi.
Bu senenin şaban
ayında, iyiliği emredip kötülüğü menetmek üzere; bid'atçılığı ve insanları
Kur'ân'ın mahluk olduğunu söylemeye davet edişi nedeniyle insanları sultana
başkaldırmaya gizlice davet eden Ahmed b. Nasr el-Huzaî'ye bey'at edildi. Çünkü
sultan ve komutanlarıyla maiyeti; masiyet işliyor, fuhşiyatı irtikab ediyor ve
daha birçok kötülükler işliyorlardı.
Ahmed b. Nasr'ın
cemaatı, bu senenin şaban ayının üçüncü gecesinde, yani cuma gecesi karanlıkta
def çalmak ve randevulaştıkları yerde toplanmak üzere sözleştiler. Bunların
dinar dağıttığı kimseler arasında Beni Eşres kabilesinden içkici iki adam da
vardı. Perşembe gecesi olunca onlar kendi arkadaşlarıyla içki içtiler ve
sözleşilen gecenin o gece olduğunu sandılar. Oysa cuma gecesi toplanmaları
gerekiyordu. Bunlar perşembe gecesi arkadaşlarıyla içki içtikten sonra insanların
toplanmaları için kalkıp geceleyin def çalmaya başladılar. Hiç kimse onların bu
gürültüsüne gelmedi, düzen bozuldu. Emniyet görevlileri durumdan haberdar
olarak saltanat naibi Muhammed b.
İbrahim b. Mus'ab'ı
bilgilendirdiler. O, kardeşi İshak b. İbrahim'in yerine vekalet ediyordu. Kardeşi
Bağdat dışındaydı. İnsanlar sağa sola kaçışmaya başladılar. Saltanat naibi, o
iki kişinin huzura getirilmesini emretti. Onları işkenceye tabi tutunca, Ahmed
b. Nasr'ın adamları olduklarını itiraf ettiler. O da Ahmed b. Nasr'ı arattı.
Onun bir hizmetçisini yakalattı. Hizmetçi de o iki kişi gibi aynı ikrarda bulundu.
Şaban ayının sonunda,
Ahmed b. Nasr ile taraftarlarının elebaş-larmdan bir grup, Samarra'da bulunan
halifeye gönderildiler. Halife, onları sorgulayacağı meclise ayandan bir
cemaatı getirtip onları da hazır bulundurdu. Mutezile mezhebinden Kadı Ahmed b.
Ebi Duad da bu mecliste hazır bulundu.
Ahmed b. Nasr, huzura
getirildiğinde; bu yaptıklarından ve iyiliği emredip kötülüğü menetmek
hususunda halktan bey'at alışından Ötürü halife Vasık onu hiç azarlamadı. Bütün
bunları bir tarafa bırakıp ona şöyle bir soru yöneltti:
- Sen Kur'ân hakkında
ne diyorsun?
- O Allah
kelamıdır. .
- Kur'ân mahluk
mudur?.
- O Allah kelamıdır.
Ahmed b. Nasr ölmek
istiyordu. Kendini feda etmişti, ölmeyi göze alarak vücuduna hanut kokusu ve
nevre sürüp avret mahallerini örtecek giysiyi de sıkıca bağlayarak gelmişti.
Halife Vasık ona bu
defa şöyle bir soru yöneltti.
- Sen Rabbin hakkında
ne diyorsun, kıyamet günü onu görecek
misin?
- Ey mu minlerin
emiri, onu göreceğimi Kur'ân ve hadisler söylüyor. Bir ayet-i kerimede yüce
Allah şöyle buyurmuş: "O gün bir takım yüzler Rablerine bakıp
parlayacaktır." (ei-Kıyâme, 23.) Rasûlullah (s.a.v.) da bir hadis-i
şerifinde şöyle buyurmuştur: "Sizler bu Ay'ı gördüğünüz gibi Rabbinizi
göreceksiniz. O'nu görürken de sıkışıklığa maruz kalmayacaksınız." Bizler
Kur'ân ve hadisin haberlerine bağlıyız.
Hatib Bağdadî'nin
rivayetine göre halife Vasık ona şöyle demiş:
- Yazıklar olsun sana!
Allah, şekli şemaili belirli cisim suretinde hiç görülebilir mi? O bir mekana
sığar mı? Gören gözler onu göz çerçevesinde müşahede edebilir mi? Senin
anlattığın nitelikteki bir Rab-be ben inanmıyorum!
Ben derim ki: Vasık'ın
söyledikleri, caiz olmayan sözlerdir. Bu sözler karşı tarafı ilzam edici sözler
değildir ve onun bu sözleriyle sahih hadis reddedilemez. Doğrusunu Allah
bilir.
Sonra Ahmed b. Nasr,
Vasık'a şöyle cevap vermişti: «Süfyan, bana şu merfu hadisi nakletti:
"Ademoğlunun kalbi Allah'ın parmaklarından iki parmak arasındadır. Allah o
kalbi dilediği gibi evirip çevirir." Peygamber (s.a.v.) de bir duasında
Cenâb-ı Allah'a hitaben şöyle diyor: "Ey kalbleri evirip çeviren! Kalbimi
bu dinin üzere sabit kıl."
Orada bulunan İshak b.
İbrahim, Ahmed b. Nasr'a dönüp şöyle dedi: "Yazıklar olsun sana,
söylediklerine dikkat et!" Ahmed b. Nasr da ona: "Böyle söylememi sen
bana emretmiştin." deyince İshak bundan korktu ve: "Ben mi sana
emretmiştim?" diye sordu. O da şu cevabı verdi: "Evet, sen bana,
Vasık'a öğüt vermemi emretmiştin."
Vasık, çevresinde
bulunan adamlara: "Şunun hakkında ne diyorsunuz?" diye sordu. Orada
bulunanlar, onun hakkında çok şeyler söylediler. Bağdat'ın batı yakasının
kadılığını yapmakta olan ve azledilen ve daha önceleri Ahmed b. Nasr'ı seven
bir kimse olan Abdurrah-man b. İshak, halife Vasık'a: "Ey mü'minlerin
emiri, bunun kanı helaldir!" dedi. Ahmed b. Ebi Duad'ın arkadaşı Ebu
Abdillah el-Ermenî de halifeye: "Ey mü'minlerin emiri, bana şunun kanını
içir." dedi. Halife Vasık: "İstediğin kanın mutlaka akıtılması
gerekir." dedi. İbn Ebi Duad ise: "Bu kafirdir, tevbe etmesi
istenilsin, belki kendisinde bir hastalık veya akıl noksanlığı vardır."
dedi.
Vasık: "Üzerine
gitmek için yerimden kalktığımı görürseniz hiç kimse kalkıp da bana müdahale
etmesin. Ben adımlarımı hesaplıyorum." dedi. Sonra halifeliği zamanında
Musa el-Hadi'ye hediye edilmiş, alt tarafı çivili, büyülü ve enli bir kılıç
olan Amr b. Madikerib ez-Zübeydî'nin kılıcı Samsama'ya elini uzattı. Kılıcı
eline alıp Ahmed b. Nasr'm omuzuna, sonra başına, sonra karnına üç darbe vurdu.
İplere bağlanmış ve deri bir yaygı üzerinde bulunan Ahmed, can verip yere
düştü. Allah ona rahmet etsin. Doğrusu bizler Allah'a aidiz ve ona dönücüleriz.
Allah, Ahmed'e rahmet etsin, onu bağışlasın.
Sonra Sima ed-Dımışkî
kılıcını alıp Ahmed'in boynuna vurarak başını kesti. Gövdesini alıp Babek
el-Hürremî'nin asıldığı bahçeye götürdü ve orada astı. Ayaklarında çifte
bukağı, üzerinde bir gömlek ve şalvar vardı.
Kesik başı Bağdat'a
götürülerek doğu yakasında birkaç gün, batı yakasında da birkaç gün mızrak
üzerine dikildi. Kesik başının yanında gece gündüz bekçiler vardı. Kulağına,
şu ifadelerin yazılı olduğu bir kağıt asılmıştı:
"Bu kafir,
müşrik, sapık Ahmed b. Nasr el-Huzaî'nin başıdır. Abdullah Harun, mü'minlerin
emiri Vasık Billah'ın öldürdüğü bir kimsedir. Halife, kendisine karşı
Kur'ân'ın mahlukluğu, Allah'ı birşeye benzetmenin imkansızlığı hususunda hüccet
beyan ederek tevbe teklif edip hakka dönme fırsatı vermesine rağmen kendisi
inad edip küfrünü açıkça beyan ettikten sonra Öldürülmüştür, Onu Cehennem'e ve
elem verici azaba çabucak sevkeden ve küfrü nedeniyle azaplandıran
Allah'a hamdolsun.
Böylece onun kanı mü'minlerin emirine helal oldu. Allah ona lanet etsin."
Bundan sonra halife
Vasık, Ahmed b. Nasr'm adamlarının önde gelenlerini ve reislerini takip
ettirdi. Onlardan yirmidokuz kadar kişiyi yakalattı ve bunları zindana
attırdı. Kendilerine, zalimler adım verdi. İnsanların onları ziyaret etmeleri
yasaklandı, demir prangalara ve zincirlere vuruldular. Mahkumlara verilen
erzak onlara verilmedi. Bu da büyük bir haksızlık ve zulümdü.
Kendisinden
bahsettiğimiz Ahmed b. Nasr; iyiliği emredip kötülüğü meneden, ilmiyle amel
eden büyük âlimlerdendi. Hammad b. Zeyd, Süfyan b. Uyeyne ve Haşim b. Beşir'den
hadis dinledi. Yanında Haşim'in bütün eserleri vardı.- İmam Malik b. Enes'ten
sahih hadisler dinledi, ama onun hadislerinin çoğunu nakletmedi.
Ahmed b. İbrahim
ed-Devrakî ile kardeşi. Yakub b. İbrahim ve Yahya b. Maîn de kendisinden hadis
rivayet ettiler. Yahya b. Maîn, bir gün Ahmed b. Nasr'ı andı, ona rahmet okudu
ve: "Allah onun son nefesini şehitlik mertebesiyle birlikte aldı."
dedi. Ahmed b. Nasr, hadis nakletmez ve: "Ben buna ehil değilim."
derdi. Yahya b. Maîn onu çok övmüştü. İmam Ahmed b. Hanbel bir gün onu andı ve
şöyle dedi: "Allah, Ahmed b. Nasr'a rahmet etsin. O, kendini Allah'a feda
etti. Nefsini feda etmekle büyük bir cömertlik yaptı."
Cafer b. Muhammed
es-Saiğ dedi ki: "Gözlerimle gördüm. Yalan söylüyorsam gözlerim çıksın.
Kulaklarımla duydum, yalan söylüyorsam kulaklarım sağır olsun ki, boynu
vurulduğu zaman Ahmed b. Nasr el-Huzaî'nin kesik başı "Lâ ilahe
illallah" diyordu. Kendisi ağaca asılı iken seyrine giden bazı kimseler
onun kesik başının şu ayet-i kerimeyi okuduğunu duymuşlardı:
«Elif, Lâm, Mim.
Andolsun, biz kendilerinden öncekileri de denemişken insanlar
"inandık" deyince, denenmeden bırakılacaklarını mı sanarlar?»
(ei-Ankebût, ı.) Bunun üzerine benim tüylerim ürperdi.»
Öldürülmesinden bir
süre sonra adamın biri onu rüyasında görmüş ve ona: "Ey Ahmed, Rabbin
sana nasıl muamele etti?" diye sormuş, Ahmed b. Nasr da ona şu cevabı
vermişti: "Benim öldürülmem sanki hafif bir uykuya dalmak gibiydi. Sonunda
Aziz ve Celil olan Allah'ın huzuruna vardım. O da bana bakıp güldü."
Adamın biri rüyasında
Rasûlullah (s.a.v.), Ebu Bekir ve Ömer'le birlikte Ahmed b. Nasr'm kesik
başının asılı olduğu ağacın yanından geçerlerken Rasûlullah (s.a.v.)'m, mübarek
yüzünü ondan başka tarafa çevirdiğini görmüş. Bunun üzerine kendisine:
"Ya Rasûlallah, neden yüzünü Ahmed b. Nasr'dan öte yana çevirdin?"
diye sorduklarında Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı vermiş: "Ehl-i beytimden
olduğunu iddia eden bir adam onu öldürdüğü için kendisinden utanıp yüzümü başka
tarafa çevirdim."
Ahmed b. Nasr'ın kesik
başı, hicretin 231. senesinin şaban ayının 28'i olan perşembe gününden,
hicretin 237. senesinin ramazan bayramının bir iki gün sonrasına kadar asılı
kalmıştı. Sonra başı ile gövdesi bir araya getirilerek Bağdat'ın doğu
yakasında Malikiye adıyla bilinen mezarlığa defnedildi. Allah ona rahmet
etsin.
Bu iş, kardeşi
Vasık'tan sonra halifeliğe geçen Mütevekkil Alal-lah'ın emri üzerine olmuştu.
"Kitabü'I-Hayde" adlı eserin sahibi Ab-dülaziz b. Yahya el-Kettanî,
halifelerin en hayırlılarından Mütevek-kil'in yanma gitti. Mütevekkil'e,
halifelerin en hayırlılarından dedik; çünkü o, kardeşi Vasık'm, babası
Mutasım'ın ve amcası Me'mun'un aksine Ehl-i Sünnet'e çok iyi davrandı. Oysa ki
Vasık; babası Muta-slm, amcası Me'mun, Ehl-i Sünnet'e çok kötülüklerde
bulunmuşlar, bid'atçı ve sapık Mutezililerle diğerlerini kendilerine yakın
tutmuşlardı, Abdülaziz, Mütevekkil'in yanma gidip bu konuyu anlatınca
Mütevekkil, Ahmed b. Nasr'ın asılı duran gövdesinin ve kesik başının indirilip
defnedilmesini emretti. Bu emri yerine getirildi. Mütevekkil, İmam Ahmed b.
Hanbel'e fazlasıyla ikramda bulunurdu. Nitekim bu mesele, yeri gelince de
anlatılacaktır.
Kasaca diyeceğimiz
şudur: "Kitabü'l-Hayde" adlı eserin sahibi Abdülaziz, halife
Mütevekkil'e şöyle demişti: "Ey mü'minlerin emiri! Va-sık'ın, Ahmed b. Nasr'ı
öldürmesinden daha acaip bir olay görmedim. Çünkü Ahmed defnedilinceye kadar
onun lisanı Kur'ân okuyordu."
Mütevekkil,
Abdülaziz'in bu sözlerinden korktu. Kardeşi Vasık hakkında duyduğu şeylerden
ötürü üzüldü. Vezir Muhammed b. Ab-dülmelik b. Zeyyad, huzuruna geldiğinde ona
şöyle dedi:
- Ahmed b. Nasr'ın
öldürülmesi hususunda kalbimde bir şüphe var.
- Ey mü'minlerin
emiri! Vasık onu kafir olarak öldürdü. Eğer yalan söylüyorsam Allah beni
ateşte yaksın!
Bundan sonra Herseme
huzura geldi. Halife Mütevekkil ona da şöyle sordu:
- Ahmed b. Nasr'ın
Öldürülmesi hususunda kalbimde bir şüphe var.
- Eğer o kafir olarak
öldürülmemişse Allah beni paramparça etsin!
Bundan sonra Kadı
Ahmed b. Ebi Duad huzura girdi. Halife Mütevekkil ona da aynı şeyi sorunca o
şu cevabı verdi:
- Eğer Vasık onu kafir
olarak öldürmemişse Allah beni felç etsin! Mütevekkil diyor ki: «İbn Zeyyad'ı
ben ateşte yaktım. Harseme'ye
gelince o kaçıp gitti.
Huzaa kabilesinin yanından geçerken kabileden bir adam onu tanıyıp
çevresindekilere şöyle seslendi: "Ey Huzaa topluluğu! Bu, amcanız oğlu
Ahmed b. Nasr'ı öldüren adamdır!" Adamın bu çağrısı üzerine kabilenin
adamları gelip onu parçaladılar, lime lime ettiler. Kadı İbn Ebi Duad'a
gelince, Cenâb-ı Allah, onu kendi cildine hapsetti. Yani onu felç etti. Allah,
onu ölümünden dört yıl önce bu felç illetine mübtela kıldı.»
İleride de
anlatılacağı üzere, onun çok miktarda malına el konuldu.
"Kitabu
1-Mesail" adlı kısımda Ebu Davud, Ahmed b. İbrahim ed-
Devrakî tariki ile
Ahmed b. Nasr'ın şöyle tlediğini rivayet etmiştir:
«"Kalpler
Allah'ın parmaklarından iki parmak arasındadır. Allah, pazarlarda kendisini
ananlara güler." Bu hadisi Süfyan b. Uyeyne'ye sorduğumda bana şöyle dedi:
"Siz bu hadisi hiç yorumlamadan olduğu gibi rivayet edin."»
Halife Vasık bu senede
hacca gitmeye niyetlendi. Hazırlığa başladı. Ama yolda suyun az olduğu
kendisine söylenince bu sene haccetmekten vazgeçti.
Bu senede Cafer b.
Dinar, Yemen valiliğine atandı. O da 4.000 süvari ile oraya gitti.
Bu senede halktan bazı
kimseler beytü'1-mala saldırdılar. Oradaki altın ve gümüşlerden birazını
aldılar. Bu kimseler yakalanıp zindana atıldı.
Bu senede Rebia
diyarında bir Harici ortaya çıkıp isyan hareketi başlattı. Musul valisi onunla
savaşarak mağlup etti, adamlarını bozguna uğrattı.
Bu senede hadim Vasıf,
yollarda fesat çıkarıp yolkesicüik yapan 500 kadar Kürdü zincire vurup getirdi.
Bu yararlı faaliyetinden ötürü halife ona 75.000 dinar verdi. Ayrıca ona bir
kaftan giydirdi.
Bu senede hadim Hakan,
Bizans'tan geldi. Bizanslılarla barış anlaşması yapmış ve esirlerin mübadelesi
hususunda onlarla anlaşmıştı. Ayrıca beraberinde sınır boylarının reislerinden
bir grubu da getirmişti. Halife Vasık, Kur'ân'ın mahluk olduğu ve Cenâb-ı
Allah'ın ahirette görülmeyeceği hususunda bunların imtihan edilmelerini emretti.
Bunların dördü dışında hepsi halifenin görüşüne göre cevap verdiler. Onun
görüşüne icabet etmeyen dört kişinin, "Kur'ân mahluktur ve Allah ahirette
görülmeyecektir." dememeleri halinde boyunlarının vurulmasını emretti.
Halife Vasık ayrıca
Frank esirleriyle mübadele yapılması hususunda anlaşmaya varılan Müslüman
esirlerin de Kur'ân'ın mahluklu-ğu ve Allah'ın ahirette görülmeyeceği hususunda
imtihan edilmelerini, bunlardan "Kur'ân mahluktur ve Allah ahirette
görülmeyecektir," diyenlerin fidyelerinin verilmesini, aksi takdirde
kafirlerin ellerinde bırakılmasını emretti. Bu da bomboş, kirli, körü körüne,
sağır; kitap ve sünnetten, sağlam akıldan dayanağı olmayan bir bid'atti. Aksine
kitap, sünnet, sağlam akıl, bunun hilannadır. Nitekim yeri gelince bu husus
anlatılacaktır. Yardımına başvurulacak olan yüce zat Allah'tır. Esir mübadelesi
veya esirlerin fidyelerinin ödenmesi işi Tarsus yakınındaki Selükiye yanında
akan Lames nehri kıyısında gerçekleşti. Her bir Müslüman erkek veya kadın esir
karşılığında Müslümanların elinde bulunan Rum ve zımmi bir erkek veya kadın
verilecekti. Her iki taraf da nehir üzerinde ayrı ayrı birer köprü kurdular.
Rumlar bir Müslüman kadın veya erkek esiri kendi köprülerine salıyor, bu esir
Müslümanların yanına ulaştığında tekbir alıyor, onunla birlikte diğer
Müslümanlar da tekbir alıyorlardı. Bundan sonra Müslümanlar ona karşılık olmak
üzere kendi köprülerine Rumlardan bir esiri salıyorlardı. Esir, Rumların yanına
ulaştığında onlar da tekbiri andıran bir şeyler söylüyorlardı. Bu karşılıklı
esir değişimi dört gün sürdü. Yine de hadim Hakan'ın yanında bir grup Rum esir
kalmıştı. O da Rumlara bir iyilik ve ihsan ölsün diye bu esirleri serbest
bıraktı. İbn Cerir dedi ki: «Bu senenin ramazan ayında Taberistan'da Ta-hir'in
kardeşi Hasan b. Hüseyin, Hattab b. Vechülfüls, şaban ayının 13'ünde çarşamba
günü, seksen yaşındaki Ebu Abdillah b. Arabi er-Raviye, Ali b. Musa er-Rıza'mn
kız kardeşi Ümmü Ebiha binti Musa, Muharik el-Muğnî, Asmaî'nin ravisi Ebu Nasr
Ahmed b. Hatim, Amr b. Ebi Amr eş-Şeybanî ve nahivci Muhanımed b. Sa'dan gibi
meşhur şahsiyetler vefat ettiler.»
Ben derim ki: Bu
senede ayrıca Ahmed b. Nasr el-Huzaî, İbrahim b. Muhammed b. Arare, Ümeyye b.
Bestan, bir kavle göre Ebu Tem-mam et-Taî, Kamil b. Talha, Muhammed b. Sellam
el-Cumahî, bunun kardeşi Abdurrahman, a'ma Muhammed b. Minhal (Haccac'ın kardeşi),
Harun b. Maruf, İmam Şafiî'nin arkadaşı ve Kur'ân'ın mahluk olduğunu söylemeye
yanaşmadığından ötürü zincire- bağlı olarak zindanda vefat eden Büveytî ve
İmam Malik'ten "Muvatta" adlı eserin ravisi Yahya b. Bükeyr gibi
meşhur şahsiyetler de vefat ettiler. [1]
Bu senede Yemame'de,
Beni Nümeyr kabilesi büyük bir karışıklık çıkardı. Vasık, Hicaz'da ikamet eden
Büyük Boğa'ya mektup yazarak bunların üzerine gitmesini emretti. O da
üzerlerine gidip savaştı ve onlardan bir topluluğu öldürdü. Diğerlerinden
bazısını esir aldı, bazısı da bozguna uğrayıp kaçtı. Sonra maiyetindeki 2.000
süvari ile Beni Temim kabilesinden 3.000 kişilik bir savaşçı grubuyla karşılaştı.
Aralarında muharebeler cereyan etti. Sonra Büyük Boğa onları mağlub etti. Bu
hadise, cemaziyelahir ayının ortalarında vuku bulmuştu. Bundan sonra mağlup
ettiklerinin elebaşılarını reis ve ayanlarını zincire vurup esir alarak
beraberinde Bağdat'a götürdü. Savaşlarda bu asi kabilelerin ayan tabakasından
2.000 kişi kadar öldürülmüştü. Bu 2.000 kişinin bir kısmı Beni Süleym, Beni
Nümeyr, Beni Mürre, Beni Kilab, Beni Fezare, Beni Salebe, Beni Tay, Beni Temim
kabilelerinden, bir kısmı da diğer kabilelerdendi.
Bu senede hac
dönüşleri esnasında hacılar şiddetli bir susuzluğa maruz kaldılar. Öyle ki, bir
içimlik su birçok dinara satılır oldu. İnsanlardan çoğu susuzluktan öldüler.
Bu senede halife
Vasık, denizlerde seyreden gemilerden onda birlik tahsilatın alınmamasını
emretti.
Bu senede halife Vasık
b. Muhammed el-Mutasım b. Harun er-Reşid, Ebu Cafer Harun el-Vasık, zilhicce
ayında istiska hastalığından Öldü. Bayram namazına gidemedi. Bayram namazını
kıldırmak üzere yerine Mutezile mezhebinden olan kadısı Ahmed b. Ebi Duad
el-Eyadî'yi vekil tayin etti. Zilhicce ayının bitimine altı gün kala vefat
etti. Hastalığı şiddetlenince sancıları dinsin diye ısıtılmış bir tandıra
oturtuldu. Böyle yapılınca sancıları azıcık dindi. Ertesi gün üzerine oturmakta
olduğu tandırın daha fazla ısıtılmasını emretti. Üzerine oturtuldu, sonra
çıkarılıp bir mahfeye yerleştirildi. Mahfesi, tandırın üzerine konuldu.
Etrafında emirler, vezirler ile kadısı da vardı. Mahfeye oturtulmuş halde iken
vefat etti. Başı mahfenin kenarına çarpmadan öldüğünü anlamamışlardı. Başı
yana düşüp mahfenin kenarına çarptığında Ölmüş olduğunu anladılar. Kadı
gözlerini yumdu. Cenazesini yıkayıp namazını kıldırdı ve onu Hadi Sarayı'na
defnetti. Allah, onun da Hadi'nin de müstahakkım versin.
. Vasık, beyaz tenli
idi, ama biraz pembemsi rengi vardı. Güzel görünümlüydü, ama kalbi murdardı.
Cismi güzeldi ama içi bozuktu. Sol gözü kızarıktı, içinde beyaz bir nokta
vardı.
Vasık, hicretin 196.
senesinde Mekke yolunda doğdu. Otuzaltı yaşındayken öldü. Beş sene dokuz ay
beş gün süreyle halifelik yaptı. Halifelik süresinin beş sene dokuz ay yedi gün
ve oniki saat olduğuna dair bir rivayet de vardır. Zulüm, fesat ve bid'at ehli
kimselerin ömrü
işte böyle kısa olur.
Hastalımı
şiddetlendiği zaman Vasık, müneccimleri yanında toplantıya çağırmıştı. Ahmed
b. Nasr el-Huzaî'yi öldürdükten sonra hastalığı şiddetlenmişti. Vasık,
müneccimlere, kendisinin doğum tarihine bakmalarım ve astroloji ilmine göre
halifelik süresinin ne kadar süreceğini tesbit etmelerini emretti. Aralarında
Hasan b. Sehl, Fadl b. İshak el-Haşimî, İsmail b. Nobaht, Mecusi Muhammed b.
Musa el-Harezmi el-Katrubelî, Muhammed b. Heysem'in arkadaşı Sind ve diğer
bazı müneccimlerin de bulunduğu bir grup Vasık'm yanında topIandilar. Doğum
tarihine baktılar. Kendilerine göre durumun icabını tesbit ettiler. Neticede
onun bir süre halife olarak yaşayacağı görüşünde karar kıldılar ve elli sene
daha halifelik yapacağını takdir ettiler. Şu basiretsizlerin hallerine bir bakın
hele! Oysa Vasık onların böyle demelerinden sonra ancak on gün daha yaşayabildi
ve sonra öldü, îmam Ebu Cafer b. Cerir et-Taberî bunu böyle anlatmıştır. Allah
ona rahmet etsin.
İbn Cerir dedi ki:
«Mutasım'm vefatından birkaç gün sonra, Va-sık'ın düzenlediği ilk oturumda
hazır bulunmuş olan Hüseyin b. Dah-hak dedi ki; Bu oturumda ilk olarak İbrahim
b. Mehdi'nin cariyesi Sariye şu şarkıyı okumuştu:
"Bu naşı
taşıyanlar farkında değillerdi;
Onu ölüme mi, yoksa
ebedi hayat sürmeye mi götürüyorlar.
Senin için ağlayan
ağıtçı kadınlar,
Sabah akşam ağıt
yaksınlar ve dilediklerini söylesinler."
Şariye'nin bu şarkısı
üzerine hem Vasık hem de biz ağlamaya başladık. Öyle ki, ağlamaktan ötürü
içinde bulunduğumuz hallerin tümünü unuttuk. Sonra mecliste bulunanlardan biri
şu şarkıyı okumaya başladı:
"Hüreyre ile
vedalaş. Çünkü kervan göçmek üzeredir. Ey adam, sen vedalaşacak güce sahip
inisin?"
Bu şarkıyı dinleyince
Vasık daha da ağladı ve şöyle dedi:
"Bugünkü gibi bir
başsağlığı mesajı dinlememiştim. Babamın Ölümünden ötürü nefis azdı."
Böyle dedikten sonra meclisi dağıttı.»
Hatib Bağdadî'nin
rivayetine göre şair Dabül b. Ali, Vasık'm hilafete geçmesi zamanında birkaç
tomarı eline alıp üzerine beyitler yazdı. Sonra hacibe gidip şiirlerin yazılı
olduğu o tomarları teslim etti ve şöyle dedi: Mü'minlerin emirine selam söyle
ve ona de ki: "Bu beyitle-riyle Dabül seni methetti."
Vasık o tomarları açıp
baktığında üzerlerinde şunlar yazılıydı:
"Allah'a
hamdolsun, ne sabra gerek var ne de mukavemete. Baş-sağılığına da ihtiyaç yok,
heva ve heves sahipleri mezara yattıkların-da;.
Bir halife öldü, kimse
onun için üzülmedi.
Bir başkası hilafete
geçti, kimse de bu nedenle sevinmedi.
Şu gitti; uğursuzluk
da peşi sıra gitti.
Bu geldi; bununla
beraber sıkıntı ve rezaletler de boy gösterdi."
Bunun üzerine Vasık,
olanca gücüyle onu arattırdı, ama ölünceye kadar onu yakalatamadı.
Başka bir rivayette
anlatıldığına göre Vasık, Ebu Duad'ı bayram gününde namaz kıldırmakla
görevlendirdiğinde, namazı kıldırdıktan sonra Vasık'ın yanına dönünce ona şöyle
sormuştu:
- Ey Abdullah'ın
babası, bayramınız nasıl oldu?
- Biz güneşi olmayan
bir gündeyiz.
- Ey Abdullah'ın
babası, ben de seni doğruluyorum, sana katılıyorum (Böyle diyerek güldü).
Hatib Bağdadî dedi ki:
İbn Ebi Duad, Vasık'ın üzerinde otorite kurdu ve onu Kur'ân'm mahluk olduğunu
benimsemeleri için insanlara zor kullanmaya teşvik etti. Anlatıldığına göre
Vasık, ölmeden önce bu görüşünden vazgeçmişti. Abdullah b. Ebi'l-Feth'in
Mehdi'den rivayet ettiğine göre Vasık, Kur'ân'm mahluk olduğu konusundaki
sözlerinden tevbe etmiş olarak öldü.
Bir rivayette
anlatıldığına göre bir gün hocası, Vasık'ın huzuruna girmiş, Vasık ona çok
ikramda bulunmuştu. Niçin bu kadar ikrama mazhar kıldığını sorduklarında şu
cevabı vermişti: "Bu adam dilimi ilk olarak Allah'ın zikri ile açan ve
beni Allah'ın rahmetine yaklaştıran kişidir."
Şairlerden biri
Vasık'a şu şiiri yazıp göndermişti:
"Nefsin daileri
beni zenginliği talep etmeye çekti ama ben ona, "Önemsiz şeyi taleb
etmekten kendini uzak tut" dedim.
Çünkü mü'minlerin
emiri değirmen taşı gibidir ki, rızıklar her zaman onun elinden insanların
üzerine akar."
Vasık, bu şiirin
yazılı olduğu kağıdın üzerinde şaire şu cevabı yazdı: "Nefsin seni,
kendini horlamandan uzak tuttu ve seni nefsini korumaya davet etti. Sen de
nefsinin istediği dünya malını bolca alabilirsin." Böyle dedikten sonra o
şaire bolca armağan verdi.
Vasık'ın şiirlerine şu
örnekleri verebiliriz:
"Kaderler kendi
yörüngelerinde akıp giderler. Sabret, kaderler için hiç bir halde sabır
olmaz."
"Çirkinden uzak
dur, onu isteme.
Bir kimseye ihsan
edersen, bu ihsanı ve iyiliği fazlalaştır.
Bu iyiliğin ve
ihsanın, seni düşmanının bütün tuzaklarından ko-
rur.
Düşmanın tuzak kurup
sen kurmadığın zaman korunursun."
Kadı Yahya b. Eksem
dedi ki: Abbasi halifeleri, Ebu Talib ailesine ne kadar da iyi
davranıyorlardı. Vasık da onlara iyilikte bulunmuştu. O vefat ederken Ebu
Talib ailesinden bir tek fakir kişi yoktu. Vasık vefat ederken şu iki beyiti
tekrarlıyordu:
"Ölüm, insanlar
arasında ortak bir özelliktir. Ondan ne halktan biri ne de hükümdar
kurtulabilir. Yokluk çekenlerin fakirlikleri, onlara bir zarar vermemiştir.
Zenginlerin de malları onları ölümden kurtaramamıştır."
Şu şiiri okuduktan
sonra altındaki yatağın dürülmesini emretti. Yatağı dürülüp kaldırıldı, sonra
yanağını yere koyup şöyle dua etti;
"Ey
hükümranlığına zeval olmayan yüce Allah! Hükümranlığı zeval bulana merhamet
et."
Vasık'ın ölümü
esnasında mecliste hazır bulunanlardan biri şöyle demiştir:
«Vasık can çekişirken
biz etrafında oturmuştuk. Bayıldı, aramızdan biri bir diğerine dedi ki:
"Bakın bakalım hele öldü mü?" Ben kalkıp yanına yaklaştım. Ölüp
ölmediğini anlamak istedim. Gözlerini açtı, bana baktı. Ben de korkuyla
gerisin geri döndüm. Kılıcımın ucu elbiseme takıldı. Ben de neredeyse ölecektim.
Kısa bir süre sonra Vasık öldü. İçinde bulunduğu odanın kapısı üzerine
kilitlendi. Cesedi içeride tek başına kaldı. İnsanlar, kardeşi Cafer
el-Mütevekkil'e bey'at ile meşgul oldukları için onun cenazesini hazırlamayı
biraz ertelediler. Ben kapıda nöbetçilik yapıyordum. O esnada içeriden bir
sesler duydum. Odaya girdiğimde kocaman bir tarla faresinin, Vasık'ın az Önce
bana baktığı gözünü ve iki yanağını yemekte olduğunu gördüm.»
Vasık, Samarra'daki
ikametgahı olan Kasr-ı Haruni'de hicretin 232. senesinin zilhicce ayının
bitimine altı gün kala, çarşamba günü vefat etti. Vefat ederken otuzaltı
yaşındaydı. Otuziki yaşındayken vefat ettiğine dair başka bir rivayet de
vardır. Beş sene dokuz ay beş gün süreyle halifelik yaptı. Beş sene iki ay
yirmibir gün süreyle halifelik yapmış olduğuna dair başka bir rivayet de
vardır. Cenaze namazını kardeşi Cafer el-Mütevekkil Alallah kıldırdı.
Doğrusunu Allah bilir. [2]
Kardeşi Vasık'ın
zilhicce ayının bitimine altı gün kala çarşamba günü zeval vaktinde ölümünden
sonra kendisinin halifeliğine bey'at edildi. Türkler, daha önce Vasık'ın oğlu
Muhammed'i hilafete geçirmeye niyetlenmişler, ama yaşını küçük gördükleri için
onu bırakıp Cafer'i halifeliğe geçirmeye yöneldiler. Mütevekkil Alallah Cafer,
halifeliğe geçtiğinde yirmialtı yaşındaydı. Kendisine halifelik kaftanını
giydiren kişi, Kadı Ahmed b. Ebi Duad idi ve o, kendisine ilk halifelik
selamını verdi. Sonra havas ve avam tabakası ona bey'atlarını sundular.
Kendisine cuma günü sabahında Muntasır Billah adını vermeyi kararlaştırdılar.
Sonra İbn Ebi Duad dedi ki: "Ben halifeye Mütevekkil Alallah lakabının
verilmesini uygun gördüm." Onun böyle demesi üzerine hepsi, halifeye
Mütevekkil Alallah lakabını vermek hususunda görüş birliği yaptılar. Bu haber
İslâm ülkesinin her tarafına ulaştırıldı. Halife Mütevekkil, askerlerden
şakirîlere sekiz aylık, mağrib-lilere dört aylık, diğerlerine de üç aylık
bahşiş verilmesini emretti. Onun hilafetine halk çok sevindi.
Mütevekkil, kardeşi
Harun Vasık'ın sağlığında şöyle bir rüya görmüştü: Gökten üzerinde "Cafer
Mütevekkil Alallah" yazılı birşey inmiş. Bu rüyasını yakınlarına
anlattığında bunun halifeliğe işaret olduğunu kendisine söylemişlerdi. Kardeşi
Vasık bu olayı duyunca Mü-tevekkil'i bir süre hapse atmış, fakat daha sonra
serbest bırakmıştı.
Bu senede hac emiri
Muhammed b. Davud insanlara haccettirdi.
Bu senede Hakem b.
Musa, Amr b. Muhammed en-Nakid gibi meşhur şahsiyetler vefat ettiler. [3]
Bu senenin safer
ayının yedisinde çarşamba günü halife Mütevekkil Alallah, Vasık'ın veziri
Muhammed b. Abdülmelik b. Zeyyad'm yakalanmasını emretti. Mütevekkil, bazı
sebeplerden ötürü ona öfke duyuyordu. Şöyle ki: Kardeşi Vasık halife iken,
bazen Mütevekkil'e gazaplanır, İbn Zeyyad da onun bu gazabını artırmaya
çalışırdı. Bundan ötürü Mütevekkil ona kızgındı. Sonra Vasık'ı kendisine karşı
yumuşatan kişi de Kadı Ahmed b. Ebi Duad idi. Bu sebepledir ki, Kadı Ahmed,
Mütevekkil'in halifeliği zamanında yükseldi ve itibarına itibar kattı.
İbn Zeyyad, babasının
ölümünden sonra Vasık'ın halifeliğini tavsiye etmiş ve bu fikrini birçok
kimseler benimsemişti. Mütevekkil ise hilafet sarayının yambaşında ikamet
etmekteydi, ama ona iltifat edilmedi. Cafer Mütevekkil Alallah, İbn Zeyyad'a
rağmen halife oldu. Bu nedenle onun çabucak yakalanmasını emretti ve onu
arattırdı.
İbn Zeyyad, sabah
kahvaltısını yaptıktan sonra halifenin kendisine davetiye gönderdiğini sanarak
yola koyuldu. Görevliler kendisini muhafız kuvvetleri komutanı İtah'ın evine
götürdüler. Orada etrafı kuşatıldı, zincire vuruldu ve derhal evine adamlar
gönderilerek evindeki paralar, inciler, mücevherler, cariyeler ve diğer eşyalar
müsadere edildi. Kendisinin hususi meclisinde de içki malzemeleri ve eşyaları
görüldü. Mütevekkil ayrıca onun Samarra'daki mallarına el koydurmak için
görevlilere haber gönderdi. Oradaki mal ve eşyalarına da el konuldu. İfadesi
alınmaksızın işkence edilmesi emredildi. Kendisi uyumak istediği anda demir
çubuklarla vücuduna vuruluyor ve uyumasına izin verilmiyordu. Bundan sonra
tabanı tahta döşemeli ve üzeri çivili Bir tandıra konuldu. Orada hapsedildi,
oturmasına ve uyumasına müsaade edilmedi. Bu şekilde günlerce orada kaldı. Nihayet
bu halde iken Öldü
Başka bir rivayette
anlatıldığına göre, tandırdan çıkarılırken neredeyse ölmek üzereydi. Karnına
ve sırtına darbeler vuruldu, dayak altında öldü.
Yine bir rivayette
anlatıldığına göre vücudu yakılmış, sonra evladına teslim edilmişti, evladı da
onu defhetmişti. Köpekler, üzerine sürülmüş, vücudunda kalan et ve derileri
yemişlerdi. Bu senenin rebı-yülevvel ayının onbirinde Öldü. El konulan mîtiımn
kıymeti 90.000 dinar tutarındaydı.
Önceki kısımlarda da
anlattığımız gibi halife Mütevekkil ona Ahmed b. Nasr el-Huzaî'nin Öldürülmesini
sormuş, o da şu cevabı vermişti: "Ey mü'minlerin emiri, eğer Vasık onu
kafir olarak öldürme-mişse Allah beni ateşte yaksın!"
Mütevekkil demiş ki:
"Ben, İbri Zeyyad'ı ateşte yaktım." Bu senenin cenıaziyelevvel ayında
İbn Zeyyad'm Öldürülmesinden sonra Mutezile'den Kadı Ahmed b. Ebi Duad felç
oldu. Felç olduktan dört sene sonra da hasta halde öldü. Zaten Mütevekkil ona
Ahmed b. Nasr'm öldürülmesini sorduğunda o, kendi şahsına beddua ederek felç
olmasını istemişti.
Bundan sonra
Mütevekkil, bir grup katib ve amile gazaplandı. Onlardan bol miktarda mal ve
para aldı.
Bu senede halife
Mütevekkil, oğlu Muhammed el-Muntasır'ı Hicaz ve Yemen valiliğine tayin etti,
Bu senenin ramazan ayında onun için bir sancak hazırladı ve fermanını imzaladı.
Bu senede Bizans imparatoru
Mihail b. Tofil, annesi Tedvire'nin hapse atılmasını emretti. Onu güneş altında
bekletip işkence ettirdi ve sonra kiliseye kapattı. Annesi ile fuhuş yaptığı
iddia edilen adamı da öldürdü. Mihail, altı yıl süreyle imparatorluk yapmıştı.
Bu senede Mekke emiri
Muhammed b. Davud, insanlara haccettirdi.
Bu senede İbrahim b.
Haccac eş-Şamî, Hayyan b. Musa el-Arabî, Süleyman b. Abdurrahman ed-Dımışkî,
Sehl b. Osman el-Askerî, Kadı Muhammed b. Semma'a, Muhammed b. Aiz ed-Dımışkî
(Megazi adlı eserin sahibidir), Yahya el-Makabirî, cerh ve ta'dil ilminin imamlarından
Yahya b. Maîn gibi meşhur şahsiyetler vefat ettiler. Yahya, kendi zamanında
cerh ve ta'dilin üstadlarındandı. [4]
Bu senede
Azerbaycan'da Muhammed b. Buays b. Halbes, Müte-vekkil'in öldüğünü söyleyerek
isyan etti. O mıntıkaların ahalisinden bir cemaat etrafında toplandı. Sonra
kaçarak Merend şehrine sığındı, orada istihkam tedbirleri aldı. Mütevekkil,
onun üzerine arka arkaya askeri müfrezeler şevketti. Bulunduğu şehrin üzerine
her taraftan mancınıklarla taş yağdırdı. Büyük bir kuşatma altına aldı. O da
kendisine hücum eden askeri birliklerle korkunç bir şekilde savaştı, kendisi
ve adamları gerçekten büyük sabır gösterip direndiler. Boğa eş-Şa-rabî, onu
kuşatmaya gelmişti. Nihayet onu ele geçirdi, hareminde-ki kadınları esir aldı
ve mallarını yağmaladı. Adamlarının elebaşılarından bir kısmını öldürdü, bir
kısmını esir aldı. Böylece İbn Buays meselesi ortadan kaldırılmış oldu.
Bu senenin
cemaziyelevvel ayında Mütevekkil Medain'e gitti. Bu senede Mekke valisi ve
büyük komutanlardan biri olan İtah, insanlara haccettirdi. Kendisi için
minberlerde dua edildi. İtah, Hazarlı idi. Daha önce aşçıydı ve Sellam el-Ebraş
adındaki bir adamın kölesiydi. Mutasını, hicretin 199. senesinde onu
efendisinden satın aldı, kendisine kıymet verdi. Zamanla Mutasım'ın yanında
itibar sahibi oldu. Mutasım'dan sonra Vasık'ın zamanında da rütbesinin
yükselmesi devam etti. Vasık ona eski görevlerine ek birçok görevler de verdi.
Mütevekkil de bahadırlığından, yiğitliğinden ötürü onu maiyetinde çalıştırdı.
Bu senede bir gece
Mütevekkille İtah birlikte içki içtiler. Mütevekkil ona hakaretler yağdırdı.
İtah da onu Öldürmeye niyetlendi. Sabah olunca Mütevekkil ondan özür diledi. O
da Mütevekkile: "Sen benim babamsın, beni sen yetiştirdin." dedi
sonra Mütevekkil bazı adanılan araya koyarak İtah'a gönderdi. İtah'a, hacca
gitmek için Mütevekkilden izin almasını söylediler. O da gidip halife Mütevekkilden
hac izni istedi. Mütevekkil ona bu izni verdi ve uğrayacağı her beldeye onu
emir tayin ettiğini bildiren bir ferman yazdı. Komutanlar da yola çıktığı andan
itibaren hac yolunda ona hizmetçi olarak görevlendirildiler. Mütevekkil,
İtah'ın yerine hacib olarak hadim Vasıf ı görevlendirdi.
Bu senede önceki iki
senenin de hac emiri ve aynı zamanda Mekke valisi olan Muhammed b. Davud
insanlara haccettirdi.
Bu senede Ebu Hayseme
Züheyr b. Harb, hafızlardan Süleyman
b. Davud eş-Şarkanî,
Abdullah b. Muhammed en-Nüfeylî, Ebu Rebi' ez-Zehranî, hadis ilminde Buharî'nin
şeyhi olan Ali b. Abdullah b. Cafer el-Medinî, Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr,
Muhammed b. Ebi Bekr el-Makdemî, Muafa er-Resinî, İmam Malik'ten Muvatta'ı rivayet
eden Yahya b. Yahya el-Leysî gibi meşhur şahsiyetler vefat ettiler. [5]
Bu senenin
cemaziyelahir ayında İtah zindanda can verdi, îtah, hacdan dönerken halife ona
hediyelerini gönderdi. Şamar-ra'ya yaklaştığında -ki Mütevekkil orada
bulunuyordu- Bağdat valisi İshak b. İbrahim, halifenin emri üzerine ona haber
göndererek Bağdat'a gelmesini ve Haşimilerle halkın önde gelenlerinin onu
karşılayacaklarını söyledi. O da bu çağrı üzerine büyük bir debdebe ve gösterişle
Bağdat'a girdi. İshak b. İbrahim onu, oğulları Muzaffer ile Man-sur'u,
katipleri Süleyman b. Vehb ile Kudame b. Ziyad en-Nasranî'yi yakaladı.
İşkenceye tabi tutulan İtah, nihayet can verdi. Susuzluktan ölmüştü. Bir süre
aç bırakılmış, sonra kendisine çok yemek verilmiş, bu verilen yemeklerin tümünü
yedikten sonra su istemiş, ama kendisine su vermemişlerdi. Bu senenin
cemaziyelahir ayının beşinde çarşamba gecesi susuzluktan öldü. Oğulları,
halife Mütevekkilin hilafeti müddetince zindanda tutuldular. Mütevekkil'in oğlu
Muntasır halifeliğe geçince oğullarını zindandan çıkardı.
Bu senenin şevval
ayında Boğa, beraberinde Muhammed b. Bu-ays, kardeşleri Sakar ile Halit, naibi
Alâ ve ayrıca onların liderlerinden olan bir grupla -ki bunlar 180 kişi
kadardılar- Samarra'ya girdi. Bunlar halk tarafından görülsünler diye develere
bindirilerek şehire sokuldular.
Muhammed b. Buays,
halife Mütevekkil'in huzuruna çıkartıldığında Mütevekkil, onun boynunun
vurulmasını emretti. Kılıç ve deri yavgı getirildi. Cellatlar gelip Muhammed b.
Buays'm çevresinde durdular. Mütevekkil, Muhammed'e şöyle sordu: "Yazıklar
olsun sana, bu işleri yapmaya seni sevkeden sebep neydi?" Mütevekkil'in bu
sorusunu Muhammed şöyle cevaplamıştı: "Bedbahtlığım beni bu işe şevketti
ey mü'minlerin emiri, sen Allah ile kulları arasına uzatılmış bir ipsin ve ben
senin hakkında iki zanna sahibim. Bunlardan ilki ve öncelikli olanı daha
evvelden kalbime yerleşmiştir ki, o da senin affedici olmandır."
Böyle dedikten sonra
Muhammed irticalen şu şiiri okumaya başladı:
"Herkes bugün
beni senin öldüreceğini sanıyor. Fakat hidayetin ve affın önderi bir kimse için
affetmek daha güzeldir.
Eğer ben günahtan bir
dağ isem, Senin affın da nübüvvet nurundan yoğrulmuştur. Sen hayır yapanların
en zirvede olanısın. Şüphesiz ki hayır yapanların en iyisisin."
Onun bu sözleri
üzerine Mütevekkil: "Bu adamın edebiyatı güçlüdür." demiş, sonra onu
affetmişti.
Başka bir rivayette
anlatıldığına göre Mütevekkil'in oğlu Mutez onun için ricacı olmuş, Mütevekkil
de oğlunun bu ricasını kabul ederek Muhammed b. Buays'ı affetmişti. -
Anlatıldığına göre
Muhammed b. Buays, zincirlere vurulmuş olarak zindana atılmış ve firar
edinceye kadar zincirlere bağlı olarak zindanda kalmıştı. Firar ederken de şu
şiiri okumuştu:
"Başkalarının
ihmal ettiği nice işleri tamamladım, onlar susarak paralar elde etmişlerdi.
Bana yararlı olmayan
işleri yapmadığımdan Ötürü beni kınama; Bana ilişme, kader kalemi ilahi takdiri
yazmıştır. Darlıkta da genişlikte de malı telef ederim. Cömert kişi odur ki,
yoklukta da verir."
Bu senede halife
Mütevekkil zimmilere emir vererek giysileri, sarıkları ve elbiseleri
bakımından Müslümanlardan farklı giyinmelerini, bal rengi başlıklar
takmalarını, sarıkları üzerinde elbiselerinin renginden farklı ve önlü arkalı
yamalar bulunmasını, elbiselerini sıkı bağlayacak çiftçi kemeri gibi zünnarlar
bağlamalarını, boyunlarına tahtadan haçlar asmalarını, ata binmemelerini,
eğerlerinin tahtadan yapılmış olmasını ve buna benzer onları tahkir edici diğer
bazı hususlara riayet etmelerim; Müslümanlara tahakküm edemesinler diye resmi
dairelerde çalıştırılmamalarını, yapılan kiliselerinin yıkılmasını, geniş
evlerinin daraltılmasını, bu evlerinden öşür alınmasını, evlerinin geniş
kısımlarının yıkılıp mescid yapılmasını, mezarlarının yerle bir edilmesini
istedi ve bu hükmünü İslâm ülkesinin her tarafına, her beldeye ve her mıntıkaya
ulaştırdı.
Bu senede Mahmud b.
Ferec en-Nisaburî adında bir adam ortaya çıkarak isyan hareketi başlattı. O,
Babek'in asılı bulunduğu ağacın yanma gider, Samarra'daki hilafet sarayının
yakınındaki bu ağacın yanında otururdu. Kendisinin peygamber olduğunu iddia
ederdi. "Ben Zülkarneyn'im." diyordu. Bu sapıklığına ve cahilliğine
az sayıda insanlardan oluşan bir topluluk muvafakat etti. Etrafında toplanan
adamların sayısı yirmi dokuzdu. Kendine ait bir mushafta, cemaati için bazı
sözler düzenlemişti. Allah onu kahretsin. İddiasına göre bu mushafım Allah
katından kendisine Cebrail getirmişti.
Mahmud yakalandı,
durumu Mütevekkil'e bildirildi. Halife, onun huzuruna getirilip
kırbaçlatılmasmı emretti. Kırbaçlandıktan sonra, mensub olduğu davanın ve bağlı
olduğu yolun mevcudiyetini itiraf etti, ama güya bütün bunlardan vazgeçip
tevbe ettiği izlenimini verdi. Halife Mütevekkil de ona tabi olan yirmidokuz
kişiden her birine onu tokatlamalarını emretti. Onlar da ona onar tokat
vurdular. Yerin ve göklerin Rabbinin laneti onun ve adamlarının üzerine olsun.
Sonra o, bu senenin zilhicce ayının üçünde çarşamba günü öldü.
Bu senenin zilhicce
ayının bitimine üç gün kala cumartesi günü halife Mütevekkil Alallah
kendisinden sonraki dönem için oğulları Muhammed el^Muntasır, Ebu Abdillah
el-Mutez (bunun adı Muham-med'di, Zübeyr olduğu da söylenir), Müeyyed Billah
(bunun da adı İbrahim'di) için veliahtlık bey'atı aldı. Ama bunlardan Müeyyed
Billah İbrahim, halifeliğe geçemedi.
Halife Mütevekkil,
oğullarından herbirine, valilik yapacakları birer mıntıka verdi. Bunlar vali
oldukları mıntıkalarda kendi adlarına para bastırdılar.
İbn Cerir, onun
oğullarından her birinin nerelerde valilik yaptıklarını saymıştır.
Halife Mütevekkil,
oğullarından her biri için, biri veliahtlık için olmak üzere siyah, biri de
valilik için olmak üzere iki sancak hazırlatıp teslim etti. Kendilerinden razı
ve hoşnud olduğuna, ümeranın çoğunun onların veliahtlıklarına bey'at etmiş
olduklarına dair bir ferman yazdı. Bu, görülmesi gereken büyük bir gündü.
Bu senenin zilhicce
ayında Dicle nehrinin suyu üç gün süreyle sarı renge büründü. Sonra da bal
tortusu rengine bürünmüştü ki, halk bundan oldukça korkmuştu.
Bu senede ülkenin uzak
bir yerinde bulunan Yahya b. Ömer b. Zeyd b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebi
Talib, halife Mütevekkil'in huzuruna getirildi. Bunun etrafında Şiîlerden bir
grup oluşmuştu. Mütevekkil, onun dövülmesini emretti. Kendisine onsekiz değnek
vuruldu. Sonra müebbed hapse mahkum edildi.
Bu senede Muhammed b.
Davud insanlara haccettirdi. İbn Cerir dedi ki: «Bu senede zilhicce iyinin
bitimine yedi gün kala çarşamba günü Bağdat valisi İshak b. İbrahim vefat
etti. Yerine oğlu Muhammedi tayin etti. Ona beş hil'at giydirildi ve kılıç
kuşatıldı.»
Ben derim ki: Sözünü
ettiğimiz İshak b. İbrahim, Momun'un zaplanından beri Irak valiliği
yapmaktaydı. O, büyüklerine ve efendilerine uymaları için halka davette
bulunuyor ve Kur'ân'ın mahluk olduğu fikrini insanlara zorla kabul ettirmeye
çalışıyordu. Efendilerine uyuyordu. Oysa yüce Allah bir ayet-i kerimede böyle
kimseler hakkında şöyle buyurmuştur:
"Rabbimiz! Biz
yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik. Fakat onlar bizi yoldan
saptırdılar." (ei-Ahzâb, 67.)
İshak b. İbrahim,
Kur'ân'ın mahluk olup olmadığını söylemeleri hususunda insanları imtihan
ediyor, sonra da onları halife Memun'a gönderiyordu.
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında İshak b. Ma-han da bulunmaktaydı: [6]
İshak b. Mahan
el-Musilî. Edebiyatçıydı, babası da edebiyatçıydı. Kendi zamanlarında emsallerine
az rastlanırdı. Halifenin içki sofrasının müdavimlerindendi. Bütün ilimlerden
haberdardı. Zamanındaki insanlar onu bu yönüyle tanırlardı. Fıkıh, hadis,
cedel, kelam, lügat ve şiirden yana nasibini almıştı. Ama musiki ile daha çok
şöhret bulmuştu. Musikide dünyada onun bir benzeri yoktu.
Mutasım dedi ki:
"İshak şarkı okuduğu zaman, sanki mülküme mülk katılmış olduğunu hayal
ediyorum."
Memun da şöyle
demişti: "Musiki ile meşhur, olmasaydı; iffet, ne-zahet ve güvenirliğini
bildiğimden ötürü onu kadılığa tayin ederdim."
İshak'ın güzel
şiirleri ve "Divan-ı Kebir"i vardır. Her ilimle ilgili birçok
kitapları vardır. Bu senede vefat etti. Bundan bir sene önce veya bir sene
sonra vefat ettiğine dair muhtelif rivayetler de vardır.
İbn Asakir, onun
biyografisini geniş bir şekilde anlatmış, onun hakkında güzel şeyler, parlak
şiirler, dehşet verici hikayeler naklet-miştir ki, bunların tümünü burada
anlatmak çok yer işgal edecektir.
Bunların en garibi
şudur: İshak, bir gün Yahya b. Halid b. Ber-mek'in huzurunda bir şarkı okumuş,
Yahya da ona 1.000.000 dirhem vermişti. Yahya'nın oğulları Cafer ile Fadl da
ona birer milyon dirhem vermişlerdi. Bunun uzun bir hikayesi vardır.
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler arasında Şüreyh b. Yunus, Şeyban b. Ferruh, Ubeydullah b.
Ömer el-Kavarirî, Ebu Bekir b. Ebu Şeybe de vardır. Ebu Bekir; önder
şahsiyetlerden, İslâm imamlarından ve çeşitli eserlerin sahiplerindendir ki,
onun eserleri gibi kıymetli kitapları, kendisinden önce ve sonra tasnif
edebilen bir kimseye rastlanılmamıştır. [7]
Bu senede halife
Mütevekkil, Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib'in mezarının ve çevresindeki evlerin
yıkılmasını emretti. Halka: "Üç günden sonra burada bir kimse kalmasın,
burada üç günden sonra bir kimseye rastlayacak olursak onu yeraltı zindanına
götürürüz!" diye duyuru yapıldı. Bu duyuru üzerine herkes oradan
uzaklaştı. Orada kimse kalmadı. Orası, ekilen biçilen bir tarla haline
getirildi.
Bu senede
Mütevekkil'in oğlu Muhammed b. Muntasır insanlara haccettirdi.
Bu senede Muhammed b.
İbrahim b. Mus'ab vefat etti. Onu kardeşi oğlu Muhammed b. Mus'ab b. İbrahim
zehirlemiş ti. Muhammed b. ibrahim, büyük komutanlardandı.
Bu senede vezir Hasan
b. Sehl vefat etti. Bu, Memun'un zevcesi Boranın babasıydı. Değerli yöneticilerdendi.
Anlatıldığına göre musiki üstadlarından İshak b. İbrahim de bu senede vefat
etmiştir. Doğrusunu Allah bilir.
Bu senede Ebu Said
Muhammed b. Yusuf el-Mervezî, ani bir şekilde öldü. Yerine, oğlu Yusuf
vekaleten Ermeniye valiliğine geçti.
Bu senede İbrahim b.
Münzir el-Hirabî, Mus'ab b. Abdullah ez-Zübeyrî, Hedbe b. Halid el-Kaysî ve
zayıf ravilerden biri olan Ebu Salt el-Herevî gibi tanınmış kişiler de vefat
ettiler. [8]
Bu senede Ermeniye
valisi Yusuf b. Muhammed b. Yusuf, oradaki büyük Ermeni komutanını yakalayıp
halifenin naibine gönderdi. Onu yakalayıp gönderdikten sonra o bölgelere çok
kar yağdı. Halk, toplanıp geldiler ve Yusuf un bulunduğu beldeyi kuşattılar.
Yusuf, savaşmak için karşılarına çıkınca, onu ve beraberindeki Müslümanlardan
büyük bir topluluğu öldürdüler. İnsanların çoğu soğuğun şiddetinden telef
oldular.
Mütevekkil, meydana
gelen bu feci durumdan haberdar olunca o mıntıkaların ahalisi üzerine Büyük
Boğa'yı muazzam bir orduyla şevketti. Büyük Boğa oraya gitti ve Yusuf un
bulunduğu şehri kuşatan ahaliden 30.000 kadarım öldürdü, bir kısmını da esir
aldı. Sonra Bos-ferrecan'a bağlı Elbak mıntıkasına gitti. Birçok bölgeleri
katettikten sonra ülkeyi itaat altına aldı.
Bu senenin safer
ayında halife Mütevekkil, mazlumların davalarına bakan Mutezile mezhebine
mensub Kadı İbn Ebi Duad'a gazap- . landı. Onu bu görevden azletti. Yahya b.
Eksem'i çağırdı. Onu başka-dılığa ve haksızlığa uğrayanların davalarını
halletme işine (mezalim
mahkemesi) bakan mahkemenin
reisliğine atadı.
Bu senenin
rebiyülevvel ayında halife Mütevekkil, Kadı İbn Ebi Duad'm mallarına el
konulmasını emretti. Oğlu Ebü'l-Velid Muham-med'i de, bu senenin rebiyülahır
ayının üçünde cumartesi günü hapse attı. Mallarının müsadere edilmesini
emretti. 120.000.000 dinarı ayrıca yirmi dinar değerindeki nefis mücevherleri
müsadere edildi. Sonra 16.000.000 dirhem vermesi hakkında kendisiyle anlaşma
cihetine
gidildi.
Önceki kısımlarda da
anlattığımız gibi Kadı İbn Ebi Duad, felç olmuştu. Sonra ailesi horlanarak
Samarra'dan Bağdat'a sürgün edildi.
İbn Cerir'in
rivayetine göre şair Ebü'l-Atahiye bu konuda şöyle bir şiir söylemiştir:
"Eğer doğru
görüşe mensub isen, azmin de sağlam ise başarı yolundasın.
Fıkıh sana yeterlidir,
eğer onunla kanaat edersen, Allah'ın kitabı
mahluktur demene gerek
kalmaz.
Bu seni ne
ilgilendirir! Teferruatla ilgili hükümleri dinin aslı bir araya getiriyor ki, o
da fıkıhtır; ama cahillik ve ahmaklık olmasa!"
Bu senenin ramazan
bayramında halife Mütevekkil, idam edilen Ahmed b. Nasr el-Huzaî'nin kesik başı
ile gövdesinin bir araya getirilerek akrabalarına teslim edilmesini emretti.
Bu olay üzerine insanlar çok sevindiler. Ahmed'in cenazesine büyük bir
kalabalık iştirak etti. Tabutunun tahtalarına el sürüyorlardı. Bu, cidden
görülmesi gereken büyük bir gündü. Sonra insanlar, onun asılı bulunduğu ağacın
yanına gittiler, bu ağaca da el sürmeye başladılar. Halk büyük bir heyecana
kapıldı. Aynı zamanda çok sevinip mutlu oldular. Halife Mütevekkil, naibine
mektup yazarak halkı bir insan için bu kadar aşırı derecede saygı göstermekten
menetmesini istedi.
Daha sonra Mütevekkil,
ülkenin her tarafına mektup göndererek kelam konularına dalmaktan ve Kur'ân'm
mahluk olduğunu söylemekten insanların mene dilmelerini istedi. Kelam ilmini
öğrenen kimselerin bu konuda konuşmamalarını emretti. Şayet kelamdan
bahse-dilirse, edenlerin Ölünceye kadar zindana mahkum edileceklerini bildirdi.
İnsanların ancak kitap ve sünnetle meşgul olmalarını, başka şeylerle meşgul
olmamalarını emretti.
Sonra Mütevekkil, İmam
Ahmed b. Hanbel'e saygı ve ikramını izhar etti. Bağdat'tan yanma gelmesini
istedi. O da gidip halifeyle görüştü. Mütevekkil kendisine ikramda bulundu.
Kıymetli armağanlar verilmesini görevlilere emretti, ama İmam Ahmed bunları
kabul etmedi. Ona kendi kaftanlarından kıymetli bir kaftan giydirdi. İmanı
Ahmed utandığı için
giydi, ama kendi evine gidince şiddetli bir şekilde üzerinden çıkarıp attı,
ağlamaya başladı. Allah ona rahmet etsin.
Halife Mütevekkil ona
kendi özel yemeğinden her gün gönderiyor ve İmam Ahmed'in bunları yediğini
sanıyordu. Oysa İmam Ahmed yemek yemiyor, aksine o günlerde aç olarak visal
orucu tutuyordu. Çünkü helal olduğuna inandığı bir yiyecek bulamıyordu. Fakat
oğlu Salih ile Abdullah, kendisinin haberi olmadan gönderilen armağanları
kabul ediyorlardı. Eğer Bağdat'a çabuk dönmemiş olsalardı, İmam Ahmed'in
açlıktan ölmesinden korkulurdu.
Mütevekkil'in
halifeliği zamanında sünnetin şanı gerçekten yükseldi. Allah onu affetsin.
İmam Ahmed'e danışmadan hiçbir yöneticiyi tayin etmiyordu. İbn Ebi Duad'ın
yerine Yahya b. Eksem'i başkadılı-ğa tayin ederken de İmam Ahmed'e danışmış ve
onun olumlu görüşünü almıştı.
Yahya b. Ekseni,
sünnet imamlarından ve insanların âlimlerin-dendi. Fıkhı ve hadisi tazim eder,
sahabelerin kavline uyardı. Kendisi de Hibban b. Bişr'i Bağdad'm doğu yakası
kadılığına; Süvvar b. Abdullah'ı ise batı yakası kadılığına tayin etmişti. Bu
ikisi de tek gözlü idiler. İbn Ebi Duad'ın arkadaşlarından biri bu hususta
şöyle bir şiir söylemişti:
"Büyük acaipliklerden
sayılan iki kadı gördüm ki; Her biri dünyanın bir tarafında masaldı. Onların
her biri körlüğü yarı yarıya paylaşmıştı; Aynen ülkenin iki tarafının
kadılığını paylaştıkları gibi. Her birinin miras taksimi ve dinde hüküm vermek
için, Başım (bilgisizlikten) salladığını görürsün. Onların her ikisi kaza
işlerini iki tek gözlü ile açan, Yahya'nın ölümü ile başlayan zamanın
fallarıdır."
Bu senenin yaz
mevsiminde Ali b. Yahya el-Ermeni, gazaya gitti. Bu senede Hicaz valisi Ali b.
İsa b. Cafer b. Ebi Cafer el-Mansur, insanlara haccettirdi.
Bu senede Hatim
el-Asam, Abdüla'lâ b. Hammad, Ubeydullah b. Muaz el-Anberî, Ebu Kamil Fudayl b.
Hasan el-Cahderî gibi meşhur şahsiyetler vefat ettiler. [9]
Bu senenin
rebiyülevvel ayında Büyük Boğa, Tiflis şehrini kuşatma altına aldı. Öncü
kuvvetlerinin başında Zeyrek et-Türkî vardı. Tiflis valisi İshak b. İsmail
karşı çıkıp onunla savaştı. Boğa, onu esir aldı, boynunun vurulmasını ve
sehpaya asılmasını emretti. Ayrıca neftli bezlere ateş vererek şehrin birçok
tarafını yaktı. Tiflis'in binalarının çoğu, çam ağacından yapılmış ahşap
binalardı. Bu sebeple şehrin birçok yerleri yandı. 50.000 kadar insan ateşte
yanarak can verdi. Bundan iki gün sonra yangın söndürülebildi. Çünkü çam ateşi
kalıcı olmaz. Bundan sonra Boğa'nın askerleri şehre girdiler. Hayatta kalanları
esir aldılar, mallarını ve davarlarını yağmaladılar. Bundan sonra Boğa,
Tiflislilerle işbirliği içinde bulunan diğer şehirlerin üzerine gitti.
Ermeniye valisi Yusuf b. Muhammed b. Yusuf u öldürenlerden intikam aldı. Bu
işe cür'et edenleri şiddetle cezalandırdı.
Bu senede 300 kadar
süvari Frank askeri, Dimyat tarafından Mısır'a hücum edip ansızın şehre
girdiler. Halkın bir kısmını öldürdüler. Büyük Cami'yi ve minberini yaktılar.
600 kadar kadını esir aldılar. Bu kadınlardan 125'i Müslüman, diğerleri ise
Kıpti idi. Cidden çok miktarda mal, eşya ve silah aldılar. Halk, bunların
karşısında çil yavrusu gibi dağılıp çeşitli yerlere gittiler. Bunların esir
aldıklarından daha fazla sayıda insan Tenis gölünde boğuldu. Franklar daha
sonra Hamiye'ye döndüler.-Karşılarına çıkan kimse olmadı. Nihayet kendi
ülkelerine döndüler. Allah onlara lanet etsin.
Bu senede Ali b. Yahya
el-Ermenî, Bizans'a, gazaya gitti. Daha önceki senenin hac emiri, bu yıl da
insanlara haccettirdi.
Bu senede büyük İslâm
âlimlerinden ve meşhur müctehidlerden-biri olan İshak b. Raheveyh, Hanefi
fıkıhçısı Bişr b. Velid, Talun b. Abbad, Muhammed b. Bekkar b. Zeyyad, Muhammed
b. Cürcanî ve Muhammed b. Ebi Sırri el-Askalanî gibi meşhur şahsiyetler vefat
ettiler. [10]
Bu senenin muharrem
ayında halife Mütevekkil, farklı giysiler giymeleri hususunda zimmilere daha
ağır ve şiddetli davrandı. İslâm döneminde yapılan kiliselerinin yıkılmasını emretti.
Bu senede halife
Mütevekkil, Ali b. Cehm'i Horasan'a sürgün etti.
Bu senede
Hristiyanların paskalyadan önceki pazar günü şaa-neyn denilen ve Hz. İsa
(a.s.)'nm Kudüs'e girişinin anıldığı bayramları ile nevruz günü aynı güne
tesadüf etti. Bu iki bayram bu senenin zilkade ayının 20. pazar gününe denk
geldi. Hristiyanlar, İslâm tarihinde bu seneden başka bu iki bayramın aynı
günde bir araya gelmediğini iddia ettiler.
Ali b. Yahya
el-Ermenî, bu sene de Bizans'a gazaya gitti. Bu senede yine Mekke valisi
Abdullah b. Muhammed b. Davud insanlara haccettirdi.
İbn Cerir dedi ki: «Bu
senede Ebü'l-Velid Muhammed b. Kadı Ah-med b. Ebi Duad el-Eyadi el-Mutezilî
vefat etti.»
Ben derim ki: Bu
senede vefat eden meşhur şahsiyetler arasında Davud b. Reşid, Şamlıların
müezzini Safvan b. Salih, Maliki fıkıhçısı ve meşhur âlimlerden biri olan
Abdülmelik b. Habib, tefsir ve meşhur "Müsned"in sahibi Osman b. Ebi
Şeybe, Muhammed b. Mehran er-Razî, Mahmud b. Gaylan ve Vehb b. Nüfeyh de
vardır.
Bu senede vefat eden
meşhur şahsiyetler içerisinde Ahmed b. Asım el-Antakî de vardır: [11]
Ahmed b. Asım
el-Antaki Ebu Ali. Vaizdi, zahidti. Büyük abid ve zahidlerden biriydi. Zühdle
ilgili güzel sözleri vardır. Kalplerin muamelesine dair güzel açıklamaları
olmuştur, Ebu Abdirrahman es-Sü-lemî'nin ifadesine göre Ahmed b. Asım; Haris
el-Muhasibî ve Bişr el-Hafî gibi zahidlerin sınıfindandir. Ebu Süleyman
ed-Daranî, ferasetinin keskinliğinden ötürü ona, "Kalplerin casusu"
demişti.
Ahmed b. Asım, âmâ Ebu
Muaviye'den rivayetlerde bulunmuş olup onun sınıfındadır. Ahmed b.
Ebi'l-Havarî, Mahmud b. Halid, Ebu Zür'a ed-Dımışkî ve diğerleri de kendisinden
rivayetlerde bulunmuşlardır.
Ahmed b.
Ebi'l-Havarî'nin rivayetine göre Ahmed b. Asım el-Antakî, Hişanı b. Hassan'm
şöyle dediğini nakletmiş tir:
«Hasan-ı Basrî'nin
yanına gittim. Oturmaktaydı, vakit seher vaktiydi. Kendisine şöyle dedim:
"Ey Said'in babası! Senin gibi biri bu vakitte ne diye otursun?"
Hasan-ı Basrî bana şu cevabı verdi: "Abdest aldım, namaz kılmak istedim,
ama nefsim bana karşı geldi. İlla da uyumak istedi. Ben de uyumamaya
çalışıyorum, işte onun için oturuyorum."»
Ahmed b. Asım'ın şu
güzel sözlerini de nakletmekte yarar görüyorum:
"Kalbini
düzeltmek istersen, önce organlarını muhafaza et.
Gönlü serinleten
ganimetlerden biri şudur ki, baki kalan ömrünü düzelt, geçen günahlarını
böylece affettir.
Azıcık yakıni bir
inanç, kalpteki bütün şüpheleri çıkarıp atar. Azıcık bir şüphe, kalpteki bütün
yakıni inancı söküp atar.
Allah'a karşı içi
karanlık olandan daha korkunç birini bilmiyorum.
Dünyanda senin en
hayırlı arkadaşın kederdir, o seni dünyadan koparıp ahiretine kavuşturur."
Ahmed b. Asım'ın şu
güzel şiirleri de vardır:
"Niyetlendim ama
azmetmedim; eğer doğru biri olsaydım, Azmederdim, fakat sütten kesilmek çocuğa
zor gelir. Aklım ve kesin bir inancım olsaydı, Doğru yoldan sapmazdım.
Eğer doğru yola
koyulmaktan başka bir arzum olsaydı, Sağlam inancım ve aklım olduğunda yine
doğru yoldan sapmazdım.
Ama kaderlerden nasıl
uzaklaşabilirim?"
"Şaşkın ve mütereddit
halde kaldık.
Doğruluğu istiyoruz
ama onun yolunu bulamıyoruz.
Heveslere muhalefet
etmek bize zor geliyor.
Birçok yerde doğruluk
kayboldu.
Öyle ki, bugün
doğruluğu tasvir etmek için bile bir delil bulamıyoruz.
Korkulu bir kimseyi
göremiyoruz, korku ise bizden ayrılmıyor.
Söylediği söze
gerçekten sahip çıkan doğru bir kimseyi de göremiyoruz."
"Rahat ol,
kederlenme; her işin bir sonu vardır.
Üzerindeki keder
bulutlarını bırak, onlar açılıp gider.
Her kederin sonunda
bir rahatlama vardır.
Her sıkıntı daraldıkça
genişler.
Bela her ne kadar uzun
sürse bile;
Ölüm onu keser ya da
kendiliğinden kopup gider."
Hafız İbn Asakir,
Ahmed b. Asım el-Antaki'nin biyografisini uzun uzadıya anlatmış, ama vefat
tarihini bildirmemiştir. Ben onun vefat tarihini burada yaklaşık bir şekilde
anlattım. Doğrusunu Allah bilir. [12]
Bu senede Humuslular,
eşraftan bir adamı öldürdüğünden ötürü valileri Ebü'1-Gays Musa b. İbrahim
er-Rafikî'ye karşı saldırıya geçtiler. Adamlarından bir kısmını öldürerek
valiyi Humus dışına çıkardılar. Mütevekkil de Humuslulara yeni bir vali
gönderdi. Valinin beraberindeki elçiye: "Eğer kabul ederlerse ne âlâ.
Aksi takdirde durumu bana bildir." dedi. Humuslular, atanan yeni valiyi
kabul ettiler. O da onlara hayret verici muamelelerde bulundu ve onları son
derece tahkir etti.
Bu senede halife
Mütevekkil, Yahya b. Eksem'i başkadılıktan azlederek 80.000 dinar tutarındaki
malına el koydu. Ayrıca Basra'daki birçok arazilerini de elinden aldı. Yerine
başkadılığa (kadi'l-kudatlı-ğa) Cafer b. Abdülvahid b. Cafer b. Süleyman b.
Ali'yi tayin etti.
İbn Cerir dedi ki: «Bu
senenin muharrem ayında Ahmed b. Ebi Duad, oğlundan yirmi gün sonra vefat
etti.» Şimdi onun biyografisini verelim: [13]
Babası Ebu Duad'ın
asıl adı Ferec'di. Da'mi olduğu da söylenir. Sahih rivayete göre Ebu Duad, onun
hem adı hem de künyesiydi. İyad kabilesindendi. Mutezile mezhebine mensuptu.
İbn Hallikan, onun
nesebini şöyle nakletmiştir: Ebu Abdillah Ahmed b. Ebi Duad Ferec b. Cerir b.
Malik b. Abdullah b. Abbad b. Sel-lam b. Abdi Hind b. Abdi Necm b. Malik b.
Feyz b. Men'a b. Bürcan b. Devs el-Hüzeli b. Ümeyye b. Huzeyfe b. Züheyr b.
İyad b. Ed b. Maad b. Adnan.
Hatib Bağdadî dedi ki:
«İbn Ebi Duad, Mutasını'm, sonra Vasık'ın zamanlarında kadi'l-kudatlık yaptı.
Cömertlik ve eli açıklıkla nitelenmişti. Güzel ahlak sahibiydi, edepli bir
insandı. Şu var ki o, Cehmiye mezhebine mensub olduğunu ilan etti. Sultan onu,
Kur'ân'ın mahluk olduğu ve Allah'ın ahirette görülmeyeceği hususunda insanları
imtihan etmekle görevlendirdi.»
Solî dedi ki:
«Bermekilerden sonra onun kadar halife tarafından ikram gören başka bir kimse
yoktu. İnsanları Kur'ân'ın mahlukluğu ve Allah'ın ahirette görülmeyeceği
safsatasında sıkıntıya sokmuş olmasaydı, bütün insanlar onun etrafında
toplanırlardı.»
Anlatıldığına göre
Ahmed b. Ebi Duad hicretin 160. senesinde doğmuştur. Yahya b. Eksem'den yirmi
yaş daha büyüktü.
İbn Hallikan'm
ifadesine göre Kinnesrin şehrindendir. Babası tacirdi, Şam'a gelip giderdi.
Sonra Irak'a uğramaya başladı. Oğlu Ah-med'i beraberinde Irak'a götürdü. Orada
ilimle meşgul oldu. Vasıl b. Ata'nın arkadaşlarından Heyyac b. Alâ
es-Sülemî'nin sohbetine katıldı. Ondan dersler almaya başladı. İşte böylece
Mutezile mezhebinin esaslarını ondan aldı. Anlatıldığına göre o, Kadı Yahya b.
Eksem'le de bir arada bulunur, ondan ilim tahsil ederdi.
İbn Hallikan,
"el-Vefeyat" adlı kitabında onun biyografisini uzun uzadıya
nakletmiştir.
Şairlerden biri Ahmed
b. Ebi Duad'ı Överek onun hakkında şöyle
demiştir:
"Rasûlullah ve
halifeler bizdendir, Ahmed b. Ebi Duad da bizdendir."
Bir başka Şair de ona
şu reddiyeyi yazmıştı:
"Nizarlılara
karşı övünenlere de ki: Onlar yeryüzünde kulların
efendileridirler.
Rasûlullah ve
halifeler bizdendir. Beni İyad'ın veledi zinalarından uzağız. Ahmed b. Ebi
Duad'ın fikirlerini benimserlerse, İşte o zaman İyad bizden değildir."
Kadı Ahmed b. Ebi
Duad, bu şairin kendisini hicvettiğini duyunca: "Eğer cezalandırmayı
nahoş bir hareket olarak görmüş olmasaydım bu şairi, hiç kimsenin şimdiye
kadar cezalandırmadığı bir şekilde cezalandırırdım." dedi ve şairi
affetti.
Hatib Bağdadî, Cerir
b. Ahmed b. Ebu Malik'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Ahmed b. Ebi Duad,
namaz kılacağı zaman ellerini semaya kaldırıp Rabbino hitab eder ve şöyle
derdi:
"Sen zayıf bir
sebep değilsin,
İşler ancak kuvvetli
sebeplerle başarılır.
Bu gün sana
ihtiyacımız vardır.
Tabip ancak sancılı
saatlerde davet edilir."»
Tbnkesîr
Hatib Bağdadî'nin
rivayetine göre şair Ebu Temraam, bir gün Ah-med b. Ebi Duad'ın yanma gitmişti.
Ahmed ona şöyle demişti: -- Öyle sanıyorum ki beni kınayacaksın.
- Kişi ancak bir tek
ferdi kınayabilir, oysa sen bütün insanlıksın.
- Bunu da nereden
çıkarıyorsun?
- Şair Ebu Nevvas'ın
şu sözünden çıkarıyorum:
"Bütün âlemi bir
kişinin vücudunda toparlamak ve bir araya getirmek Allah'ın yapamayacağı bir
iş değildir."
Yine şair Ebu Temmam,
bir gün Ahmed b. Ebi Duad'i şu sözlerle övmüştü:
"Ahmed b. Ebi
Duad'ın iyilik, ve ihsanları,
Zamanın bütün
üzüntülerini ve kötülüklerini unutturdu.
Ülkenin her neresine
sefer yapacak olursam,
Ey Ahmed, bineğimdeki
azıkların senin cömertliğinin sayesinde elde edilmiştir.
Senin hakkında çok
güzel zanlarım ve ümitlerim vardır. Her ne kadar muzdarip ve mütereddid bir
şekilde ülkenin bazı yerlerine yolculuğa çıksam da..."
Ahmed b. Ebi Duad,
Şair Ebu Temmam'a bu şiiriyle ilgili olarak "Bunu sen kendi düşüncenin
ürünü olarak mı söyledin, yoksa başkasından mı esinlendin?" diye sordu.
Ebu Temmam şöyle dedi: "Bu şiir tamamen bana aittir. Yalnız Ebu Nüvas'ın
şu sözlerinden esinlendim:
"Şayet bir gün
sürç-i lisan ederek bir başkasını övecek olursam; Bilesin ki, övmek istediğim,
sensin."
Muhammed b. Solî dedi
ki: Şair Ebu Temnıam'm, Ahmed b. Ebi Duad'a yaptığı methiyelerin en
seçkinlerinden biri de şudur:
"Ey Ahmed!
Hasedçiler çoktur,
Alicenâb kimselerin
sayımı yapılacak olursa senin bir benzerin ve dengin yoktur.
Öyle bir makama
oturdun ki; faziletlisin, herkesten öndesin, şerefe ve çok eskiye dayalı
övünce sahip olan gururlu birisin.
Bütün zengin veya
yoksul herkes göğe yükselseler bile sana muhtaçtırlar.
Her taraftan şeref
gelip sende son bulur, senin bir adım dahi ötene gidemez.
Sen İyad kabilesinin
dolunayısın, bunu onlar da inkar etmiyorlar. İyad kabilesinin fertleri de halk
için birer dolunaydırlar. Tevazuundan ötürü sana emir denilmesini istemedin;
Oysa emir diye çağırılanların emirisin sen. Bütün eller sana açılıp bir şeyler
ister senden. Bütün yükseklikler de hep seni gösterir."
Ben derim ki: Şair, bu
beyitlerde çok büyük hatalar yapmış, aşın mübalağalara yönelmiştir. Bu şair böylesine
zayıf, miskin, sapık ve saptırıcı bir mahluk hakkında ancak makam olarak
Cehennem'i düşünmeliydi.
İbn Ebi Duad, bir gün
adamın birine şöyle demiş:
- Niçin benden birşey
istemiyorsun?
- Eğer senden birşey
isteyecek olsaydım sana bu dostluğun bedelini de ödemem gerekirdi.
- Doğru söyledin.
Böyle dedikten sonra
Ahmed b. Ebi Duad o adama 5.000 dirhem para göndermişti.
İbn Arabî dedi ki:
«Adamın biri Ahmed b. Ebi Duad'dan kendisini bir bineğe bindirmesini istemiş,
Ahmed de kölesine şu emri vermişti: "Ey köle; şu adama bir deve, bir
katır, bir beygir, bir at ve bir de cariye ver." Kölesine bu emri
verdikten sonra kendisinden deve isteyen adama şöyle demişti: "Eğer sana
verilmesini emrettiğim bu hayvanlardan başka bir binek çeşidi bulunduğunu
bilseydim onu da sana verirdim."»
Hatib Bağdadî, Ahmed
b. Ebi Duad'ın cömertliğine, fesahatma, edebiyatına, yumuşak huyluluğuna ve
ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılamada gayretli ve çabuk davranışına,
halifeler nezdindeki makamının yüksekliğine delâlet eden haberleri, bir
cemaatten senetleriyle birlikte rivayet etmiştir.
Muhammed el-Mehdi b.
Vasık'tan rivayet olunduğuna göre; adamın biri bir gün Vasık'ın huzuruna girip
selam vermiş, Vasık ise selamını almamış, aksine ona şöyle demişti:
- Allah seni salim kılmasın.
- Ey müminlerin emiri!
Hocan seni ne kötü terbiye etmiş? Yüce Allah bir ayet-i kerimede şöyle
buyurmuş: "Size bir selam verildiği zaman, ondan daha iyisiyle selam verin
veya aynıyla ona mukabele edin." (en-Nisâ, 86.) Sen bana selamımdan daha
güzeli ile mukabele etmediğin gibi aynıyla da mukabelede bulunmadın.
Orada hazır bulunan
Kadı Ahmed b. Ebi Duad, halife Vasık'a:
- Ey mü'minlerin
emiri, bu adam kelamcıdır, deyince Vasık:
- Onunla münazara yap,
dedi.
Ahmed b. Ebi Duad, o
adama şöyle sordu:
- Ey şeyh, Kur'ân
hakkında ne dersin? Kur'ân mahluk mudur değil midir?
- Sen bana insaflı
davranmadm. Benim sana sormam gerekir.
- Sor bakalım.
- Senin bu söylediğin
şey hakkında Rasûlullah, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali de bilgi sahibiydiler.
Onlar senin bu dediğini bilmiyorlar mıydı yoksa?
- Evet bilmiyorlardı.
- Demek ki, sen
onların bilmediklerini biliyorsun öyle mi? Adamın bu cevabı karşısında Kadı
Ahmed.b. Ebi Duad utandı ve
sustu. Sonra da şöyle
dedi:
- Beni affet.
Gerçekten onlar biliyorlardı.
- Peki, senin
insanları Kur'ân'ın mahlukluğunu kabule davet ettiğin gibi onlar niye davette
bulunmadılar? Yoksa onlara yeterli olan bilgi sana yeterli olmadı mı?
Kadı Ahmed utandı,
sustu. Halife Vasık o adama 400 dinar kadar ödül verilmesini görevlilere emretti-
Fakat adam, verilen bu ödülü kabul etmedi.
Mehdi dedi ki: «Babam
eve geldi. Sırtüstü uzandı ve o adamın söylediği; "Onlara yeterli olan
bilgi sana yeterli olmadı mı?" sözü kendi kendine tekrarlamaya başladı.
Sonra adamı serbest bıraktı, ona 400 dinar para verip kendi memleketine
gönderdi. Bundan sonra Kadı Ahmed b. Ebi Duad, babamın gözünden düştü. Artık
onu bu konuda başkalarını imtihan etmekle görevlendirmedi.»
Sa'leb, Ebu Haccac
el-Arabî'nin Kadı Ahmed b. Ebi Duad hakkında şöyle bir şiir söylediğini
rivayet etmiştir:
"Ey İbn Ebi Duad,
dini başaşağı çevirdin.
Sana uyanlar nıürted
oldular.
Rabbinin kelamının
mahluk olduğunu iddia ettin.
Senin Rabbin nezdinde
buluşacağın bir gün yok mudur?
Kur'ân, Allah'ın
kelamıdır. Onu kendi ilmi ile;
Cebrail vasıtası ile
kulların en hayırlısına indirdi.
Senin kapına konuk
olan kişi,
Çölde azıksız olarak
mola veren kişi gibidir.
Ey İbn Ebi Duad!
"Ben İyadlı bir
adamım" demekle ahmaklık ettin."
Hatib Bağdadî,
Muhammed b. Yahya es-Solî'den rivayet etti ki; şairin biri Ahmed b. Ebi Duad'ı
şu şiiriyle hicvetmiştir:
"Eğer sen doğru
bir görüşe sahip olsaydın, Azmin de sağlam olsaydı başarılı olurdun..."
Bu şiir, önceki
kısımlarda da nakledilmişti.
Hatib Bağdadî, Ahmed
b. Muvaffak'tan Yahya el-Cela'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Vakifilerden bir
adam, Kur'ân'ın mahluk olup olmadığı hususunda benimle münazara yaptı. Hoşuma
gitmeyen sözler sarfetti. Akşam olunca karımın yanına gittim. Önüme akşam
yemeği koydu, ama bir-şey yiyemedim, sonra uyudum. Rüyamda Rasûlullah (s.a.v.)'ı,
Büyük Canıi'de gördüm. İçeride iki ders halkası vardı. Birinde Ahmed b. Hanbel
ile arkadaşları, diğerinde de Kadı Ahmed b. Ebi Duad ders veriyorladı.
Rasûlullah, Kadı Ahmed b. Ebi Duad'm halkasını göstererek: "Kafirler
onları inkar ederlerse..." ayetini okudu. Sonra İmam Ahmed b. Hanbel ve
arkadaşlarının bulunduğu ders halkasını göstererek: "İnkar etmeyecek bir
milleti onlara vekil kılarız." (ei-Enâm, 89.) ayet-i kerimesini okudu.»
Adamın biri dedi ki:
«Rüyada bir kimsenin: "Bu gece Kadı Ahmed b. Ebi Duad öldü!" dediğini
gördüm. Kendisine: "Onun ölüm sebebi neydi?" diye sorduğumda bana şu
cevabı verdi: "Cenâb-ı Allah'ı kızdıracak bir iş yaptı ve Cenâb-ı Allah
da yedi kat göğün üzerinden ona
gazaplandı!"»
Bir başkası dedi ki:
«Ahmed b. Ebi Duad'm öldüğü gecede büyük bir ateşin uğuldadığını ve o ateşten
alev çıktığını gördüm. Bu nedir, diye sordum. Bana: "Bu ateş, Kadı Ahmed
b. Ebi Duad için tutuşturuldu" denildi.»
Kadı Ahmed b. Ebi
Duad, bu senenin muharrem ayının bitimine yedi gün kala cumartesi günü Öldü.
Cenaze namazını oğlu Abbas kıldırdı. Bağdat'taki evine defnedildi. Seksen
yaşındaydı. Ölmeden dört sene önce Cenâb-ı Allah onu felç hastalığıyla müptela
kıldı. Ölünceye kadar kımıldayamayacak şekilde yatağında kaldı. Yiyecek ve
içeceklerin lezzetinden, cinsel ilişkinin tadından ve diğer bazı arzulardan
mahrum kaldı.
Hasta yatıyorken
adamın biri yanma gitti. Ona; "Vallahi seni ziyarete gelmedim, yalnız
gebereceğin için seni teselli etmeye geldim ve hapis cezasından daha ağır bir
ceza olan vücudun krmıldayamaz hale gelişi gibi bir hastalığa seni müptela
kıldığından ötürü Allah'a hamd ediyorum." dedi. Sonra beddua ederek
Allah'ın, onun hastalığını arttırmasını ve içinde bulunduğu kötü durumu
hafifletmemesini dileyerek yanından çıkıp gitti. Bu da onun hastalığım daha da
arttırdı.
Ölmesinden bir sene
önce, kendisinden çok miktarda para alınıp müsadere edildi. Şayet işkenceye
dayanabilecek durumu olsaydı hali-
fe Mütevekkil ona
işkence de edecekti.
İbn Hallikan dedi ki:
«Ahmed b. Ebi Duad, hicretin 160. senesinde doğdu.»
Ben derim ki: Bu
duruma göre Ahmed b. Ebi Duad, İmam Ahmed b. Hanbel'den de Yahya b. Eksem'den
de yaşlıdır. Yahya b. Eksem ki, İbn Hallikan'ın ifadesine göre onu halife
Me'mun ile tanıştırmış, böylece o, Me'mun'un yanında itibar sahibi olmuştu.
Me'mun, onu kardeşi Mutasım'a tavsiye etmiş, bu tavsiye üzerine Mutasım da onu
kadılığa ve haksızlığa uğrayan insanların haklarını teslim eden mahkemenin
reisliğine atamıştı. Vezir İbn Zeyyad ona öfke duyardı. İkisinin arasında
rekabet ve hicivleşme cereyan etmişti. Halife ona danışmadan hiçbir işe kesin
karar vermezdi. İbn Eksem, kadılıktan azledildi. Yerine Ahmed b. Ebi Duad
atandı. İşte bundan sonra Kadı Ahmed b. Ebi Duad, insanlara zulümler yaptı.
Fitne kapılarının açılmasına neden oldu.
Sonra İbn Hallikan,
Kadı Ahmed b. Ebi Duad1 n felç olduğunu ve kendisinden epey miktarda mal ve
paranın müsadere edildiğini, oğlu Ebü'l-Velid ftluhammed'den de 1.200.000
dinarın müsadere edildiğini ve onun, babasından bir ay önce vefat ettiğini
anlatmıştır.
İbn Asakir'e gelince;
o, Kadı Ahmed b. Ebi Duad'ın biyografisini bütün tafsilatıyla uzun uzadıya
anlatmış ve güzel açıklamalarda bulunmuştur. Ahmed b. Ebi Duad; edebiyatçı,
fesahatti, âlicenâb, cömert, övgüye layık bir kimse olup, vermeyi vermemeye tercih
ederdi. Mal dağıtmayı biriktirmeye yeğlerdi.
İbn Asakir'in
rivayetine göre Ahmed b. Ebi Duad, bir gün bazı arkadaşlarıyla oturarak halife
Vasık'ın gelmesini bekliyormuş. O esnada Ahmed b. Ebi Duad şöyle demiş:
- Şu iki beyit benim
çok hoşuma gidiyor;
"Benim öyle bir
bakışım var ki, eğer bakış nedeniyle dişiler gebe kalsalardı benim bu
bakışımdan ötürü bir kadın benden gebe kalırdı.
Ve o kadın dokuz ay
sonra bir çocuk doğursaydı, bilesiniz ki o çocuk benim sulbümden
olacaktı!"
Bu senede vefat eden meşhur
şahsiyetler arasında tanınmış fikıh-çılardan Ebu Sevr İbrahim b. Halid el-Keibî
vardı. İmam Ahmed b. Hanbel: "Bizim nazarımızda o, Sevrî'nin derecesinde
bir fıkıhçıdır." demiştir.
Bu senede tarih
âlimlerinden Halife b. Hayyat, Süveyd b. Sa'd el-Hadnanî, Süveyd b. Nasr,
tanınmış Maliki fıkıhçılarından ve Sahnun lakabıyla bilinen Ebü's-Selam b.
Said, Abdülvahid b. Gıyas, imamların ve sünnetin şeyhi Kuteybe b. Said,
Abdullah b. Tahir'in katibi ve şairi olup lügat ilminden iyi anlayan, lügatla
ilgili çeşitli eserleri bulunan Ebu Umeysil Abdullah b. Halid gibi meşhur
şahsiyetler de bu senede vefat ettiler.
Ebu Umeysil, Abdullah
b. Tahir'i şu şiirinde övmüştü:
"Ey sıfatlarının
Abdullah'ın sıfatları gibi olması için uğraş veren kişi, sus ve dinle:
Sana bazı hususlarda
öğüt vereceğim ki, o öğütlere meraklıları yönelirler. Bunlara kulak ver ya da
bir tarafa at:
Doğru sözlü ol,
iffetli ol, iyiliksever ol, sabırlı ol, mütehammil ol.
Bağışlayıcı ol,
iyiliğe karşı iyilikle mukabelede bulun, insanlara idare-i maslahatla muamele
et, yumuşak huylu ol, şecaatli ol.
Lütufkar ol, yumuşak
davran, insanlara süre tanı, merhametli ol ve ağırbaşlı davran.
Akıllı ol, ciddiyetli
davran, himayekar ol, başkalarının yükünü omuzlan ve başkalarını savun.
Sana nasihat verdim,
eğer kabul edersen.
Böylece geniş ve doğru
yola kavuşmuş olursun." [14]
Adı, Ebu Said
Abdüsselam b. Said b. Cündeb b. Hassan b. Hilal b. Bekkar b. Rebia et-Tenühî
olup "Müdevvene" adlı eserin sahibidir. Aslı Humus şehrindendir.
Babası, askerleriyle birlikte onu Mağrib ülkesine götürdü. Orada ikamet etti.
Mağrib ülkesinde Maliki mezhebinin reisliği kendisinin eline geçti. Ali b.
el-Kasım'dan fıkıh öğrendi. Şöyle ki: İmam Malik'in arkadaşı Esed b. Furat,
Arap beldelerinden Mısır ülkesine geldi. Orada Abdurrahman b. Kasım'ı bulup ona
birçok sorular sordu. O da bu sorularını cevapladı. Bu cevapları aklında tutup
Mağrib ülkesine gitti, Sahnun da bu cevapları ondan alıp istinsah etti. Sonra
Mısır'a, İbn Kasım'm yanına geldi. Ona tekrar bazı sorular sordu, sorularının
üzerine ilaveler yaptı. Eski sorularından bazılarını yinelemedi. Yeni bilgiler
alarak geri döndü. Sahnun, bunları da bir tertip halinde kayda geçirdi. Mağrib
ülkesine döndü. Onunla birlikte İbn Kasım, Esed b. Furat'a bir mektup yazarak bu
nüshasının Sahnun'unki ile karşılaştırmasını, bazı düzeltmeler yapmasını istedi,
ama Esed bunu kabul etmedi. Bu nedenle İbn Kasım, Esed b. Furat'a beddua etti.
O da bu kitabından yararlanamadı. Sonra Sah-nun'un yanına gitti. O,
"Müdevvene" adlı eserini hazırladı. Zamanının ahalisinin reisi oldu.
Kayrevan'da kadılık makamına geçti ve bu senede seksen yaşında vefat edinceye
kadar kadılık görevinde kaldı. Allah ona ve bize rahmet etsin. [15]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/509-516.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/516-520.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/520-521.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/521-523.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/523-524.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/524-527.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/527-528.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/528.
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/528-530.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/530-531.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/531-532.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/532-533.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/534.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/534-541.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/541.