Hicretin
Yedıyuzıkıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Ebu'l-Abbas
Ahmed B. Ebu'l-Feth
Melikü'l-Âdil
Zeyneddin Kutboğa
Şeyh
Ebu İshak İbrahim B. Ahmed
Şeyh
Şemseddin Muhammed B. İbrahim B. Abdüsselam
Büyük
Emir Îzzeddîn Aybbk El-Hamevî
Bu
Tarihin Müellifi İbn Kesir'in Babasının Biyografisi
Hicretin
Yediyüzdördüncü Senesi
Hicretin
Yediyüzdöedüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Şeyh
Taceddin B. Şemseddin B. Rüfaî
Hicretin
Yediyüzbeşinci Senesi
İbn
Teymiye İle Ahmediler Arasında Cereyan Eden Üç Oturum
Şeyhü'l-İslâm
İbn Teymiye İçin Düzenlenen Üç Oturumun İlki
Hîcritîn
Yedîyüzbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Şeyh
Tsab. Şeyh Seyfeddîn Er-Rahbî
Şeyhimiz
Allame Burhaneddîn Ed-Dimyatî
Hicreitn
Yediyüzaltıncı Senesi
Hicretin
Yedîyüzaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Şeyh
Cemaleddin İbrahim B. Muhammed B. ' Sa'd
Et-Tibî
Hicretin
Yediyüzyedinci Senesi
Hicretin
Yediyüzyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Hicretin
Yediyüzsekizinci Senesi
Hicretin
Yediyüzsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Şeyh
Ebu'l-Hasan Ali B. Muhammed B. Kesir El-Harranî
Hicretin
Yediyüzdokuzuncu Senesi
Hicretin
Yediyüzdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Mısır
Hanbelîlerinin Kadısı Şerefüddün Ebu Muhammed
Emir
Şemseddin Sungur El-A'ser El-Mansurî
Emir
Cemaleddin Akkuş B. Abdullah Er-Resimî
Hicretin
Yediyüzonuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Kadilkudat
Şemseddin Ebu'l-Abbas
Şeyh
Kerimüdbin B. Hüseyin El-Eykî
Hicretin
Yediyüzonbirinci Senesi
Hicretin
Yediyüzonbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler
Şeyh
Şaban B. Ebu Bekir B. Ömer El-Erbilî
Şeyh
Nasirüddin Yahya B. İbrahim
Şaban ayının
onsekizinde aralarında Emir Rükneddin Baybars el-Caşnigir, Mansurî Sarayı'nın
üstadı olarak bilinen Emir Hüsameddin Laçin, Emir Seyfeddin Giray el-Mansurfnin
de bulunduğu bir grup Mısır askeri geldi. Bunlardan sonra da aralarında
Bedreddin Silahtar ve Aybek el-Haznedar'm da bulunduğu ikinci bir grup geldi.
Böylece gonüller rahatladı. İnsanlar güven duymaya başladılar. Ama o zamana
kadar Haleb, Hama, Humus ve o yörelerdeki bir çok insan göç etmiş, Haleb ve .
Hama askerleri Humus'a doğru gerilemişti. Bundan sonra Tatarların kendilerine
aniden baskın yapmasından korkarak şaban ayının beşinde pazar günü Merc'e
gelip konakladılar. Tatarlar da Humus ve Baal-bek'e ulaştılar. O arazide çok
bozgunlar yaptılar. Fesat çıkardılar. İnsanlar büyük bir tedirginliğe maruz
kalıp şiddetli derecede korkuya kapıldılar. Şehirde güvenlik altüst oldu.
Çünkü diğer askerlerle birlikte sultanın gelişi gecikmişti. Halk "Şam
askerleri, bu Mısırlılarla birlikte çok sayıdaki Tatar ordusuna karşı
koyamaz" diyordu. Tek çareleri konak, konak onlar karşısında ricat
etmeleriydi. İnsanlar uçurulan yaygaraları dillerine doladılar. Mezkur pazar
günü emirler meydanda toplanarak düşmana karşı koymak hususunda birbirlerine
yemin edip söz verdiler. Kendilerini cesaretlendirdiler. Şehirde duyuru
yaptırılarak hiç kimsenin başka yere göç etmemesi istenildi, insanlar sükunet
buldular. Kadılar camide oturarak fukaha ve halk tabakasından olan bir kısım
kimselere savaş hususunda yemin verdiler. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de
Hama'dan gelen askerlerin yanma gitti. Katia'da onlarla buluştu. Düşmana karşı
koyma hususunda ümeranın ve halkın yaptığı yemini onlara bildirdi. Onlar da
uygun bulup düşmana karşı kendilerinin de savaşacaklarına dair yemin ettiler.
Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye bu hususta emirlere ve insanlara yeminle teyid
ederek "Bu defa siz muzaffer olacaksınız" diyordu. Emirler de
kendisine "İnşaallah de" deyince o şu cevabı veriyordu : "Olursa
anlamında değilde, muhakkak olacak anlamında inşaallah diyorum"
Bu konuda
dinleyicilere Allah'ın kitabından bazı ayetleri okuyarak te'vil ediyordu.
Mesela şu ayet-i kerimeyi de onlara okumuştu:
«Kim kendisine verilen
kadar ceza verirse ve kendisine yine de sal-dırılırsa, and olsunki Allah ona,
yardım edecektir.» (el Hac, 60).
İnsanlar, Müslüman
olduklarını söyleyen ve imama karşı isyan etmeyen bu Tatarlarla hangi şer'i
hükme dayanılarak savaşılabileceği konusunu kendi aralarında tartışmaya
başlamışlardı. İmama karşı asi sayılmazlardı. Çünkü hiç bir zaman onun
itaatine girmemişlerdi ki sonra ona muhalefet etmiş sayılsınlar. Bunun üzerine
Şeyh Takiyyüddin "Bunlar Ali'ye ve Muaviye'ye karşı çıkan Haricilere
benzemektedirler. Çünkü hariciler, halifeliğe kendilerinin Ali'den de
Muaviye'den de daha lâyık oldukları görüşündeydiler. Bu Tatarlarsa kendilerini
Müslümanlara nisbetle hakkı yerine getirme hususunda daha yetkili görmektedirler,
işledikleri günah ve zulümlerden ötürü Müslümanları ayıplıyorlar, ama kendileri
kat kat fazlasını irtikab ediyorlatr" dedi. Alimler ve halk, Ibn
Teymiye'nin bu açıklamasıyla hakikati anladılar. İbn Teymiye sözüne devamla
şöyle diyordu : "Beni, onların tarafında başımda Mushaf-ı
Şerif bulunduğu halde
de görseniz yine Öldürün." bunun üzerine halk, Tatarlarla savaşma
hususunda cesaretlendi. Moralleri güçlendi. Azimleri bilendi. Allah'a hamd
olsun.
Şaban ayının
yirmidördüncü gününde Şam askerleri harekete geçti ve Kesve taraflarındaki
Cesvere'de ordugah kurdu. Beraberlerinde kadılar da vardı. Onlar hakkında iki
ayrı düşünce grubuna ayrıldılar. Kimi onların savaşmak için bir yer seçmek
üzere gittiklerini sanıyordu. Çünkü Merc'in her tarafının sular altında
kaldığını orada savaşılama-yacağım söylüyorlardı. Kimi de kaçıp sultana ulaşmak
amacıyla o taraflara gittiklerini söylüyordu. Perşembe gecesi Kesve tarafına
gittiler. Onların kaçtıkları hususunda insanların zannı kuvvetlendi. Tatarlar
da Kare'ye ulaşmışlardı. Başka bir rivayete göre ise Katia'ya ulaşmışlardı.
İnsanlar bu durumdan korkup paniğe kapıldılar. Köylerde ve kasabalarda hiç
kimse kalmadı. İnsanlar kaleye ve şehre doldular, evler ve yollar insanla dolup
taştı. İzdiham meydana geldi. Düzen bozuldu. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye bu
ayın perşembe gününün sabahında büyük bir zorlukla Babü'n-Nasır'dan gelebildi.
Beraberinde bir grup insan da yardı. Bunlar savaşmak istiyorlardı. Ama
başkaları, Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye'nin kaçmak için oradan çıktığını
zannetmişti. Bu yüzden bazı kimseler onu kınayarak "Sen bizi kaçmaktan men
ettin, ama sen kendin şehirdin kaçıyorsun. Bu nasıl iştir?" demiş, ancak
Şeyh Takiyyüddin onlara cevap vermemişti. Şehirde yönetici ve hakim
kalmamıştı, Hırsızlar ve serseriler evkre ve bahçekre dalarak tahrip ediyorlar,
ele geçirebildikleri malları yağmalıyorlar, olgunlaşmadan Önce erikleri,
baklaları, buğdayları ve sair sebzeleri devşiriyorlardı. İnsanlar ordudan
haber alamıyordu. Kesve'ye kadar yollar kesilmiş, şehirde ve kasabalarda
ıssızlık hakim olmuştu. İnsanların hiç işi gücü yoktu, sadece minarelere
çıkarak sağa sola ve Kesve taraflarına bakıyorlar, bazan "Bir toz bulutu
gördük" diyorlar ve bunun Tatarlara ait olmasından korkuyorlardı.
Sayılarının çokluğu, teçhizatlarının mükemmelliğine rağmen kaybolan
ordularından hayret ederek "Bunlar nereye gittiler?" diyorlar ve
Cenâb-ı Allah'ın onlara neler yaptığından habersizdiler. Ümitler kesildi.
İnsanlar dua ve niyazı sıklaştırdılar. Namazlarda, namaz dışında, her
halükârda Allah'a yalvarıp yakardılar. Günlerden şabanın yirmidokuzu ve
perşembe günü idi. İnsanlar korku ve panik içindeydiler. Bunu anlatmak adeta
imkânsızdır. Ama genişlik pek yakındaydı. Çokları bunu bilmiyordu. Nitekim Ebu
Rezî'nin hadisinde şöyle denilmiştir :
"Kulların
genişliğe kavuşması yakın iken ümitsizliğe düşmesinden Rabbin hayret eder.
Şiddetli ümitsizliğe kapıldığınız anda O, genişliğin yakın olduğunu bildiği
için size güler."
Bugünün akşamında
Dımaşk ümerasından Emir Fahreddin İyaz el-Merkibî Dımaşk'a geldi. İnsanlara
hayırlı müjdeyi verdi. Şöyle ki: "Sultan, Mısır ve Şam askerlerinin bir
araya geldiği vakitte ordugaha ulaştı ve şehirde Tatarlardan birinin bulunup
bulunmadığına bakmam, gerekli keşifleri yapmam için beni buraya gönderdi.
Görüyorum ki onun istediği gibi bir tek Tatar dahi burada yoktur ve buraya
onlardan hiç kimse gelmemiştir" dedi. Tatarlar Dımaşk'a gelirlerken Mısır
askerlerine doğru yönelmişler ve şehre girmemişler, şehirle ilgilenmemişlerdi.
Mısır askerlerine doğru yöneldiklerinde "Eğer galip olursak zaten Dımaşk
şehri bizim olacaktır. Ama mağlup olursak o zamanda Dımaşk şehrine zaten
ihtiyacımız kalmaz" demişlerdi. Emir Fahreddin İyaz'ın keşif için Dımaşk'a
gelmesi, halkın gönlünü rahatlatmak için şehirde duyuruldu. Sultanın da orduya
ulaştığı haberi halka ulaştırıldı. İnsanlar rahatlayıp kalbleri sakinleşti.
Cuma gecesi Kadı Takiyyüddin el-Hanbelî havanın bulutlu oluşu nedeniyle hilal
görülmediğinden ötürü ramazanın başladığını hükme bağladı, kandiller asıldı.
Teravihler kılındı. Ramazanın başlaması ve bu ayda bereketlerin çokluğu
sebebiyle insanlar sevindiler. Cuma günü ise insanlar şiddetli bir korkuya ve
tasaya kapıldılar. Çünkü onlar kendilerine gelen haberden bihaber idiler.
Onlar bu halde iken Emir Seyfeddin Gurlu ei-Adilî gelip kale naibiyle görüştü.
Sonra çabucak ordugaha döndü, İnsanlar onun kale naibine neler söylediğini
bilemediler. Bunun tizarin© halk arasında çeşitli dedikodular vg yalan
habsrlir dolaşmaya başladı. [1]
Cumartesi günü
insanlar hâlâ korku ve sıkıntı içinde sabahladılar. Minarelere çıktıklarında,
askerler ile düşmanın bulunduğu tarafta siyah bir toz bulutu gördüler. Savaşın
o günde yapılacağına kesin olarak kanaat getirdiler. Bunun üzerine mescitlerde
ve şehrin her tarafından Aziz ve Celil olan Allah'a dua edip niyazda
bulundular. Kadınlar ve küçükler de evlerin damlarına çıkarak saçlarını
başlarım yolup feryad-ü figan ettiler. Şehirde büyük bir velvele ve gürültü
meydana geldi. O günde şiddetli sağanak yağmurlar yağdı. Sonra insanlar
sakinleştiler. Öğleden sonra camide cumartesi gününün saat ikisinde Şam
askerleriyle Mısır askerlerinin Mercüssifir'de sultanın maiyetinde
toplandıklarına dair tezkere okundu. Tezkerede halkın dua etmesi, kaleyi
muhafaza etmesi, surlara bekçilik etmesi isteniliyordu. Bunun üzerine halk
minarelere ve şehrin her tarafına yayıldı. Gün böylece sonra erdi. O gün tedirginlik
verici korkunç bir gün olmuştu. Pazar günü sabahleyin insanlar Tatarların
bozguna uğradıklarından bahsetmeye başladılar. Halk Kes-ve tarafına gitti.
Döndüklerinde ellerinde epeyi ka^anç^e gelir vardı.
Ayrıca öldürülen
Tatarların kesik başlanın da getirmişlerdi. Tatarların kılıçtan
geçirildiklerine dair haberler peyder pey geliyordu. Nihayet bu işin kesinlik
kazandığı anlaşıldı. Ama insanlar şiddetli korkularından ve Tatarların
çokluğundan ötürü bu haberleri hâlâ doğrulamıyorlardı. Öğleden sonra sultanın
kale naibine gönderdiği mektup geldi. Bu mektupta cumartesi günü öğlen vakti
Şakhap'ta ve Kes ve'de askerlerin toplandığı bildiriliyordu. İkindiden sonra
sultanın naibi Cemaleddin Ak-kuş el-Efrem'den yine kale naibine bir tezkere
geldi. Bu tezkerede cumartesi günü ikindiden itibaren başlayan savaşın pazar
günü saat ikiye kadar devam ettiği, gece gündüz Müslüman askerlerin
kılıçlarının Tatar boynunu vurmaya devam ettiği, Tatarların kaçıp firar
ettikleri, dağlara ve yüksek tepelere sığındıkları, az bir kısmı müstesna
olmak üzere çoklarının kılıçtan kurtulamadığı bildiriliyordu. Akşam olunca
insanların kalbleri rahatlamış, gönülleri bir hoş olmuş, bu büyük fetih ve
kutlu zafer sebebiyle sevinmişlerdi. Mezkur günün sabahında da kalede sevinç
ve müjde davulları çalınmıştı. Öğleden sonra göçmenlerin kaleden çıkmaları
gerektiği, sultanın oraya konuk olacağı ilan edildi. Bunun üzerine göçmenler
kaleden çıkmaya başladılar.
Ayın dördünde pazartesi
günü insanlar Kesve'den Dımaşk'a döndüler. Halka zafer müjdesini verdiler.
Aynı günde Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de arkadaşlarıyla birlikte cihaddan
dönerek şehre girdiler. İnsanlar onun gelişine sevindiler. Ona dua ettiler.
Onun vasitasiyle Cenâb-ı Allah'ın Müslümanlara bahşettiği hayırdan dolayı
kendisini tebrik ettiler. Çünkü Şam askerleri, sultana gidip onu Dımaşk'a cihad
için gelmeye teşvik etmesi için rica etmişlerdi. O da sultanın yanma gitmiş;
Mısır'a dönmek üzere iken tekrar cihad için Dımaşk'a gelmeye teşvik etmişti. O
ve sultan birlikte Dımaşk'a gelmişlerdi. Sultan ondan, savaşta kendisinin
yanında kalmasını istemiş, Şeyh Takiyyüddin de ona "Kişinin kendi kavminin
bayrağının altında durması sünnet gereğidir. Biz Şam askerlerindeniz. Ancak
onların yanında dururuz" demişti. Sultanı savaşa teşvik etmiş, muzaffer
olacağını ona müjdelemiş ve yemin ederek "Kendisinden başka ilah
bulunmayan Allah'a yemin ederim ki bu defa siz muzaffer olacaksınız"
demişti. Emirler kendisine "Böyle derken inşaallah de" deyince o da
şu cevabı vermişti: "Olabilir anlamında değil de muhakkak olacak anlamında
inşaallah diyorum."
Böyle dedikten sonra
halka, savaştıkları sürece oruç tutmamalarını, oruçlu iseler oruçlarını
bozmalarını söyledi. Bu hususta fetva verdi. Kendisi de orucunu bozdu.
Askerlerin ve emirlerin yanına gidiyor. Elinde bulunan bir şeyi yiyordu ki,
oruçlarını açıp kuvvetlenmelerinin, savaş hususunda güçlenmelerinin oruçlu iken
başkalarına mağlup olmaktan daha faziletli olduğunu anlasınlar. Şamlılara da
şu hadisi okuyup manasını açıklıyordu : "Siz yarın düşmanın karşısına
çıkacaksınız.
Oruç bozmanız daha da
kuvvetlenmenize yarar."
Peygamber (s.a.v), Ebu
Said el-Hudrî'nin rivayet ettiği hadiste de anlatıldığı gibi Mekke fethi
senesinde sahabilerin cephede iken oruç tutmamalarım emretmişti. Halife Ebu
Rebî Süleyman, bu savaşta sultanın yanında bulunuyordu. Askerler saf düzenine
girip karşı karşıya geldiklerinde ve savaşa giriştiklerinde sultan büyük bir
sebat gösterdi. Kaçmasın diye atımn zincire vurulmasını emretti. Bu alanda
dururken yüce Allah'a be/at etti. Çok büyük olaylar cereyan etti. O günde
aralarında saltanat konağının üstadı Emir Hüsameddin Laçin er-Rumî'nin de bulunduğu,
önde gelen emirler öldürülmüşlerdi. Bu arada sekiz öncü komutanı, Selaheddin
b. Melik Said Kamil b. Said b. Salih İsmail ve diğer bir grup büyük komutanlar
da şehid edilmişlerdi. Bundan sonraki günde ikindiye yakın bir zamanda
Müslümanlar muzaffer oldular. Düşmana karşı galip oldular. Hamd ve minnet
Allah'adır.
Geceleyin Tatarlar
yüksek yerlere, tepelere ve dağlara sığındılar. Müslümanlar onları çembere
aldılar. Kaçmalarına mani oldular. Fecre kadar onlara ok yağdırdılar.
Sayılarını ancak Aziz ve Celil olan Allah'ın bildiği miktarda Tatar askerini
öldürdüler. Onları ipe bağlayıp getiriyor ve boyunlarını vuruyorlardı. Sonra
Tatarların bir kısmı kaçmaya yeltendi. Sadece az bir kısmı kurtulabildi. Sonra
Tatar askerleri vadilere ve ölüm çukurlarına yuvarlanmaya başladılar. Bir
kısmı da karanlık yüzünden Fırat'a düşüp boğuldu. Böylece Cenâb-ı Allah,
Müslümanların üzerindeki büyük bir sıkıntıyı giderdi. Hamd ve minnet
Allah'adır.
Sultan, ramazan ayının
başında salı günü Dımaşk'a girdi. Önünde halife gitmekteydi. Şehir
3üslennıişti. Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler bu duruma çok sevindiler.
Sultan, Kasr-ı Ablaka ve Meydana indi. Sonra perşembe günü kaleye intikal etti.
Orada cuma namazım kıldı. Beldelerin naiblerine hil'at giydirdi ve onlara,
beldelerine dönmelerini emretti. Gönüllerini aldı. Ümitsizlik gitti, insanlar
rahatladı. Kalbleri sakinleşti. Sultan, İbn Nahhas'ı Medine valiliğinden
azletti. Yerine Emir Alaeddin Aydoğdu Emir Alem'i tayin etti. Has valisi
San-müddin İbrahim'i Berr valiliğinden azlederek yerine Emir Küçük Hüsameddin
Laçin'i atadı. Sonra ramazan ayını bitirip Dımaşk'ta bayram ettikten sonra
şevvalin üçünde salı günü Mısır'a döndü.
Sufiler, Dımaşk naibi
Efrem'den kendileri için, Safiyyüddin el-Hindî'yi Şeyhü'ş-Şüyûhluk makamına
atamasını talep ettiler. O da bu talebi yerine getirdi. Safiyyüddin de şevvalin
altısında cuma günü Nası-rüddin b. Abdüsselam'ın yerine bu göreve başladı.
Sultan, şevvalin
yirmiüçünde salı günü Kahire'ye girdi, O gün mahşeri andıran ve görülmesi
gereken muazzam bir gündü. Kahire çok süslenmişti.
Bu senenin zilhicce
ayının yirmiüçünde perşembe safeahı büyük bir deprem meydana geldi. Depremin
şiddeti Mısır diyarında hissedilmişti. Bu yüzden denizler dalgalanmış, gemiler
kırılmış, evler yıkılmış, sayılarını ancak Allah'ın bildiği çok miktarda insan
ölmüş, duvarlar çatlamıştı. O çağlarda böylesine şiddetli bir deprem meydana
geldiği görülmemişti. Şam'da da biraz sarsıntı hissedilmişti. Ancak buradaki
sarsıntı diğer beldelere nisbetîe çok hafif olmuştu.
Zilhicce ayında Şeyh
Ebu'l-Velid b. Hac el-İşbilî el-Malikî, Şeyh Şemseddin Muhammed es-Sinhacî'nin
vefatından sonra Dımaşk Ca-mii'ndeki Malikîler mihrabının imamlığı görevine
başladı. [2]
Şeyh imam, alim,
allame, hafız, kadilkudat Takiyyüddin b. Daki-ku'l-İyd el-Kuşeyrî. Mısırlıydı.
Hicretin 625. senesinin şaban ayının yir-mibeşinde cumartesi günü Hicazın Yenbu
şehri kıyısında doğdu. Çok miktarda hadis dinledi. Hadis toplamak amacıyla
çeşitli beldelere seyahatlerde bulundu, Hadis tahriç etti. Bu hususta senet ve
metinleri ile birçok hadis musannafatı hazırladı. Bunlar eşsizi ve faydalı
eserlerdi. Kendi zamanında ilim reisliği payesini aldı. Akranlarının fekvine
çıktı. Başka yerlerden talebeler ders almak için yanma gelirlerdi. Birçok
mekânda ders verdi. Sonra hicretin 695. senesinde Mısır diyarının, kadılığına
ve Kâmiliye Darü'l^Hadisinin hocalığına atandı. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye
kendisiyle görüştü. Takıyüddin b. Dakikü'1-İyd ondaki ilimleri görünce ona;
"Senin gibi başka birinin yaratılacağını zannetmiyorum!" dedi. Ağır
başlı, az konuşan, çok faydalı, çok bilgili, birçok ilme vakıf, dindar ve
nezih bir kimseydi. Yüksek derecede şiir yazardı. Bu senenin safer ayının
onbirinde cuma günü vefat etti. Aynı günde cenaze manazı, Sukul-Hayl'de
kılındı. Cenaze merasiminde saltanat naibi ve emirler hazır bulundular. Küçük
Kurafa Mezarlığı'na defnedildi. Allah kendisine rahmet etsin. [3]
İbrahim b. Felah b.
Muhammed b. Hatim. Hadis dinledi. Dindar ve faziletli bir kimseydi. Hicretin
636. senesinde doğdu. Bu senenin şevval ayının yirmidördünde salı günü
altmışbeş yaşındayken vefat etti. Vefatından birkaç ay sonra şu meşhur zat da
vefat etmişti. [4]
Kırk seneden beri
sicil katipliği yapmaktaydı. Bu senede vefat etti. Yüce Allah kendisine rahmet
etsin, amin. [5]
Şeceresi şöyledir :
Ahmed b. Ebu'1-Feth Mahmud b. Ebi'1-Vahş Esed b. Sülame b. Fityan eş-Şeybanî.
Ebu'l-Abbas onun künyesiydi. Hayırlı,, seçkin, takvası güzel insanlardandı.
Kasyun Mezarlığındaki mağaranın altında bulunan türbelerine defnedildi.
Kendilerine çok iyilik ve ihsanı dokunduğu için vefatı yüzünden insanlar çok
üzülmüşlerdi. Allah ona rahmet etsin. [6]
Bu senede Hama naibi iken
vefat etti. Daha önce Serhat valiliği yapmıştı. Kurban bayramı ve aynı zamanda
cuma günü vefat etti. Naşiri hankâhının batısında Adiliye denen Sefih
Mezarlığındaki türbesine nakledildi, Burası pencereli, kapılı, kuleli güzel
bir türbedir. Buraya bir çok gelir getirici vakıflar tahsis edilmişti. Kur'an
okuyan, ezan okuyan, imamlık yapan ve diğer görevleri ifa eden kimselerin
maaşları bu vakıflarca ödeniyordu. Zeyneddin Kutboğa, Mansuriye devleti zamanında
büyük emirlerdendi. Eşref Halil b. Mansur'un öldürülmesinden sonra ülkeye hakim
oldu. Sonra Laçin, hakimiyeti onun elinden aldı. Kendisi de Dımaşk kalesinde
oturdu. Daha sonra Serhad'a göçtü. La-çin'in öldürülmesine kadar orada kaldı.
Laçin öldürülünce Melik Nasır b. Kalavun tahta geçti ve Zeyneddin'i Hama
naibliğine tayin etti. Nihayet bu senede Hama naibi iken vefat etti. Hayırlı,
âdil, çokça ihsan eden, iyilik seven hükümdarlardan, emir ve naiblerdendi.
Allah rahmet etsin. [7]
Bu sene başında
yöneticiler, önceki senedekilerin aynı idiler. Safer ayında Şeyh Kemaleddin b.
Şerişî, Emevi Camii'nin nazırlığına atandı. Kendisine hil'at giydirildi. Güzel
bir törenle göreve başladı. İnsanlar arasında ayırım gözetmedi. Receb ayında bu
görevden istifa etti.
Safer ayında Şeyh Şemseddin
ez-Zehebî, Kefribatna hatipliğine atandı ve orada ikamete başladı. Bu senede
Belka taraflarında bulunan saltanat naibi Şeyh Zeyneddin el-Farikî bazı işleri
açığa çıkardı. Gelince Farikinin görevi hususunda sultanla konuştular. O da
hatipliğe Şere-füddin el-Fezari'yi tayin etti. Şamiyetü'1-Berraniye
Medresesi'nin müderrisliğine ve Darü'l-Hadis hocalığına Kemaledçlin b~7
Şerişî'yi atadı.
Bunu da Şeyh
Takiyyüddin b. Teymiyenin önerisi üzerine yapmıştı. Na-sıriye Medresesi'nin
müderrisliğini elinden alıp Şeyh Kemaleddin b. Zemlekâniye verdi. Bu konuda
fermanların yazılmasını emretti. Şeyh Şerefüddin de imamlık ve hatiplik
görevine başladı. İnsanlar onun bu görevlere atanmasına çok sevindiler. Çünkü
kıraati güzel, sesi hoş, hal ve hareketleri düzgündü. Rebiyülevvel ayının
yirmiikisinde pazartesi sabahı Mısırdan, Dımaşk'a Şeyh Sadreddin b. Vekilin
maiyetinde posta geldi. Elinde bulunan müderrislik görevine ek olarak Şeyh
Zeyneddin el-Farîkinin bütün görevlerinin kendisine verildiğine dair sultan
kararnamesi daha önceden çıkmıştı. Gidip sarayda salanat naibiyle görüştü.
Oradan çıkıp camiye gitti. Hitabet dairesinin kapısı açıldı. İçeri girdi. Halk
onu tebrike geldi. Kurralar ve müezzinler yanında hazır bulundular. İkindi
namazını cemaate kıldırdı. İmamlık görevini iki gün devam ettirince insanlar
onun imamlık ve hatipliğinden memnun olmadıklarını bildirdiler. Gidip saltanat
naibine şikayette bulundular. Saltanat naibi de Şeyh Sadreddin b. Vekili
hatiplikten alıkoydu. Onu sadece müd-derrislik ve Darü'l-Hadis hocalığı
görevlerinde bıraktı. Bu arada sultanın, Şerefüddin el-Fezarî'yi hatipliğe
atadığına dair fermanı geldi. O da cemaziyelevvel ayının onyedisinde cuma günü
bu göreve başladı. Bu münasebetle ona hil'at olarak taylesan giydirildi.
İnsanlar bu duruma çok sevindiler. Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî, Sadreddin b.
Vekilden Şamiyetü'l-Berraniye müderrisliği görevini cemaziyelevvel ayı başında
devraldı. Önceki iki medresesiyle birlikte Darü'l-Hadis, Sadreddin b. Vekilin
elinde kaldı. Zannediyorum ki o iki medrese Azraviye ile Şami-yetü'l-Cevvaniye
medreseleridir.
Cemaziyelevvel ayının
onikisinde posta Dımaşk'a ulaştı. Gelen emirde Sencerî'nin kale naibliğine iade
edildiği, kale naibi emir Seyfed-din Cevkenderanî'nin İzzeddin el-Hamevfnin
yerine Humus naibliğine atandığı bildiriliyordu. Çünkü İzzeddin el-Hamevî vefat
etmişti.
Ramazmm onkisinde
cumartesi günü Mısırdan 3.000 süvari geldi. Bunlara Dımaşk'ın 2.000 süvarisi de
eklendi. Hep birlikte yola koyuldular. Humus naibi Cevkendarinfyi de yanlarına
aldılar. Hama'ya ulaştılar. Hama naibi Emir Seyfeddin Kıpçak da onlara
katıldı. Trablus naibi İstedmür yanlarına gelip saflarına katıldı. Haleb naibi
Kara Sungur da bunlara katıldı. Sonra Haieb'de bu birleşik ordu ikiye ayrıldı.
Bir firkası Kıpçağın komutasında Malatya ve Rum kalesi tarafına diğer fırkası
ise Kara Sungur komutasında Derbent tarafına gitti. Derbent tarafina giden
Kara Sungur komutasındaki firka, Telhamdun'u kuşattı zilkade ayının üçünde uzun
bir kuşatmadan sonra şiddet kullanarak Telhamdun'u fethetti. Bu sebeple
Dımaşk'ta müjde davulları çalındı. Sis valisiyle de bir anlaşma yapıldı.
Anlaşma gereğince Ceyhan nehrinden Haleb'e ve Maveraünnehir'den kendi
taraflarına kadar olan araziler Müslümanların olacak ve buraların iki yıllık
geliri de peşin olarak Müslümanlara ödenecekti. Bu şart yerine getirildi ve
ateşkes yapıldı. Ama ateşkes yapılıncaya kadar Ermenilerden ve reislerinden çok
sayıda adam öldürülmüştü. Askerler güçlenmiş ve muzaffer olarak Dımaşk'a
döndüler. Sonra Mısır askerleri de komutanları Emir-i Silahın komutasında
Mısıra yöneldiler. Bu sene sonlarında Kazan han öldü. Yerine kardeşi Harbenda
geçti. Kazan hanın asıl adı Mahmud b. Ergun b. Abaka-dır. Bu senenin şevval
ayının dördünde yahut onbirinde veya onüçünde vefat etmişti. Hemedan yakınlarında
vefat etmiş, ancak Şam adı verilen Beyberindeki türbesine nakledilmişti.
Zehirlenerek öldürüldüğüne dair bir rivayet vardır. Kendisinden sonra yerine
kardeşi Harbenda Mu-hammed b. Ergun geçti. Ona Melik Giyaseddin lakabını
taktılar. Irak, Horasan ve oralara bağlı beldelerdeki minberlerde Melik
Giyaseddin adına hutbe okunmaya başladı.
Bu senede maiyetinde
kırk Emir bulunduğu halde Mısır naibi Emir Seyfeddin Salar, insanlara hac
ettirdi. Yanında emirlerin bütün çocukları da vardı. Onlarla birlikte Mısır
veziri Emir İzzeddin el-Bağdadî de hac etmişti. Bereke'de onun yerine
Nasirüddin Muhammed eş-Şeyhî vekâlet ediyordu. Salar cidden büyük bir alâyişle
yola çıktı. Mısırlıların hac kafilesinin başkanı Hacı İbak el-Hüsamî idi. Şeyh
Safiyyüddin, Şey-hü'ş-Şuyühluk görevini bıraktı. Bu göreve Kadı Abdülkerim b.
Kadilku-dat Muhammed b. Zeki atandı. Şeyhü'ş-Şüyûhluğa atanan Kadı Abdülkerim,
zilkade ayının onbirinde cuma günü hankâhta hazır bulundu. İbn Saserî, İzzeddin
el-Kalanisî Sahib İbn Meyser ve muhtesip ile bir topluluk da meclisinde hazır
bulunmuşlardı.
Bu senenin zilkade
ayında Tatarlardan kaçan kendiside bir Tatar komutanı olan Emir Bedreddin Cengi
b. Baba, İslâm ülkesine geldi. Beraberinde on kadar Tatar da vardı. Bunlar
camide cuma namazını kıldılar. Sonra Mısır'a doğru yola koyuldular. Mısır'da
kendilerine ikram edildi ve emir Bedreddin'e 1.000 kişinin komutanlığı verildi.
İkametgahı Amid beldesinde oldu. Sultanla samimi bir komutan olup onunla
mektuplaşırdı. Tatarların açık taraflarını ona haber verirdi. Bu sebeple
Nasıriye devletinde şanı yüceldi.
Bu senede vefat eden
Meşhur şahsiyetler arasında Tatar ham Kazan da vardır. [8]
Şeyh, önder, âbid Ebu
İshak İbrahim b. Ahmed b. Muhammed b. Meali b. Muhammed b. Abdülkerim.
Rakkalıydı. Hanbelî mezhebine mensuptu. Aslen şark beldelerindendir. Hicretin
647. senesinde-Rak-ka'da doğdu. İlim tahsil etti. Biraz hadis dinledi. Dımaşk'a
geldi. Emevi Camii'nin doğu minaresinin alt tarafında tuvaletlere yakın bir
yerde ailesiyle yaşamaya başladı. Avam ve havas tarafından saygı görürdü.
İbaresi fasih, ibadeti çok bir kimseydi. Kıt kanaat geçinen, meclisinde güzel
sözler sarfedilen, konuşması tatlı, Kur'an okuyuşu çok, teveccühü kuvvetli,
ender rastlanan alimlerden biriydi. Tefsir, hadis, fikıh, mantık ve kelamı iyi
bilirdi. Tasnif eserleri ve hutbeleri vardı. Güzel şiirler yazardı. Bu senenin
muharrem ayının onbeşinde cuma gecesi evinde vefat etti. Cuma namazından sonra
cenaze namazı kılındı. Şeyh Ebu Ömer'in Sefih Mezarlığı'ndaki türbesine
nakledildi. Cenazesine büyük bir kalabalık iştirak etmişti. Allah ona rahmet
etsin. Makamını da âli kılsın.
Bu senede Efrem'in
saray üstadı Emir Zeyneddin Karaca aynı ayda vefat etti ve Meydanı Hasa'daki
türbesine defnedildi. Bu meydanlık da nehrin kenarındaydı. [9]
İbn Hubla adıyla
tanınmıştır. Hayırlı insanlardandı. Haçlıların elinde bulunduğu zamanda
defalarca Akkâ'ya gider, orada birkaç gün kalır, Müslüman esirleri kurtarmaya
çalışırdı. Cenâb-ı Allah kendisine hayır mükafat versin. Onu Cehennem ateşinden
azâd eylesin ve rahme-tiyle onu Cennet'e koysun. Amin. [10]
Ziyaeddin Ebu Muhammed
Abdurrahman b. Hatip Cemaleddin Ebu'l-Ferec Abdülvahhap b. Ali b. Ahmed b.
Ukayl es-Sülemî. Babası ve kendisi yaklaşık altmış sene Baalbek hatipliği
yaptılar. Kendisi hicretin 614. senesinde doğdu. Çok miktarda hadis dinledi.
Kazvinî'den mün-ferid rivayetlerde bulundu. Kıraati güzel, büyük, âdil
şahsiyetlerden biri idi. Hicretin bu senesinin safer ayının üçünde pazartesi
gecesi vefat etti. Ve Babı Satha Mezarlığı'na defn edildi, [11]
Zeyneddin el-Farikî
Abdullah b. Mervan b. Abdullah b. Fihr b. Hasan Ebu Muhammed el-Farikî.
Şafiîlerin şeyhi idi. Hicretin 633. senesinde doğdu. Çok miktarda hadis
dinledi. İlim tahsil etti. Birçok medresede ders verdi. Uzunca bir süre fetva
verdi. Himmetli, şehametli, keskin görüşlü ve dirayetli bir kimseydi.
Vakıfların nazırlığını güzelce yürütürdü. Kazan han tarafından tahrip
edildikten sonra Darü'l-Hadisi kendisi onardı. Orada Nevavî'den sonra vefatına
kadar yirmiyedi sene
müddetle görev ifa
etti. Bununla birlikte Şamiyetul-Berraniye Medre-sesi'nin müderrisliğini ve
Emevi Camii'nin hatipliğini de dokuz ay müddetle ifa etti. Hatipliği vefatından
Önce devralmış ve dokuz ay sürdürmüştü. Darü'l-Hitabeye intikal etmiş ve cuma
günü ikindiden sonra orada vefat etmişti. Cumartesi günü kuşluk vakti de
cenaze namazı kılınmıştı. Namazım Babü'l-Hitabe yanında İbn Saserî
Süku'l-Haylde de Hanefîlerin Kadısı Şemseddin b. Harirî, Salihiye Camii'nin
yanında Hanbelîlerin Kadısı Takiyyüddin Süleyman kıldırmıştı. Şeyh Ebu Ömer
merhumun türbesinin şimalindeki aile türbesine defnedilmişti. Vefatından sonra
hatiplik görevine Şerefüddin el-Fessarî; DarÜ'l-Hadis şgyhliğin© di Bedrşddîn
ö, Vekil; Şamiyetü'l-Barraniys Msdrüisi'nin müderrisliğine is© İbn Zemlekânî
atmmıştı, [12]
Bir süre Dımaşk
naibliği yaptı. Sonra buradan alınarak Serhat na-ibliğine atandı. Vefatından
bir ay önce Humus naibliğine nakledildi. Bu senenin rebiyülahır ayının
yirmisinde oradayken vefat etti. İbn Kav-vam zaviyesinin batısında bulunan
mezarlıktaki türbesine nakledildi. Naibliği zamanında tamir ettirdiği.
Hammamül-Hamevî denen Mesci-dü'1-Kasbın yanındaki Hamam kendisine nisbet
edilir. [13]
Fethüddin Ebu Muhammed
Abdullah b. Muhammed b. Ahmet b. Halid b. Muhammed b. Nasr b. Sakar el-Kureşî
el-Mahzumî İbn Kayseranî. Edip, şair ve kıymetli bir alimdi. Riyaset ve
vezirlik ailesinden geliyordu. Bir süre Dımaşk vezirliği yaptı. Sonra Mısır'da
bir süre tevki divanının başkanlığını yaptı. Hadis ilimlerine ve hadis
dinlemeye itina gösterirdi. Buharî ve Müslimin sahihlerinde rivayetleri geçen
sa-habilerin adlarıyla ilgili bir eser tasnif etmiştir.
Onların rivayet ettiği
hadisleri iki büyük ciltte toplamış olup bu iki ciltlik eser Dımaşk'taki
Nasirîye Medresesi'ne vakfedilmiştir. Lafız ve mana bakımından mükemmel ve
güzel müzakereleri vardı. Hafız ed-Dimyatî ona icazet vermiştir. O, vezir
Fethüddin'in en son vefat eden
şeyhlerindendir.
Vezir Fethüddin, bu
senenin rebiyülahir ayının yirmibirinde cuma günü Kahire'de vefat etti. Aslen
Şam'a bağlı Kisariye'dendi. Dedesi Mu-vaffaküddin Ebu'1-Beka Halid, Şehid
Nureddin'in veziri idi. Güzel yazı yazan katiplerdendi. Cidden güzel, orjinal
bir yazı stili vardı. Sultan Selahaddin zamanında, yani hicretin 588. senesinde
vefat etti. Babası Muhammed b. Nasr b. Sakar, Haçlıların zaptedişinden önce
hicretin 478. senesinde Akkâ'da doğmuştu. Akkâ'mn hicrî 470. seneden sonra ele
geçirilmesinden sonra ailesi Haleb'e intikal etmişti. Orada ikamet ettiler.
Vnzir Fethüddin ünlü bir şairdi. Meşhur bir divanı vardır. Astrolojiye ve
astronomiye, bunlardan başka ilimlere de vukufu vardır. [14]
Bu senede babam Hatip
Şihabüddin Ebu Hafs Ömer b. Kesir b. Dav b. Kesir b. Dav b. Darı el-Kureşî
vefat etti. Beni Hasle kabilesindendir. Bu kabile şerefli ve soylu bir
kabiledir. Hocamız Mizzî bu kabile mensuplarından bazılarının üzerinde durmuş,
soylarını araştırmış ve takdir etmiş, çok da hoşuna gitmişti. Bu sebeple benim
nesebimden bahsederken Kureşî kelimesini kullanmıştır. Şirkûyiler Küresin,
Busra batısında Busra ile Ezriat arasında bir köy olduğunu söylemişlerdir. Babam
hicretin 640. senesinin hudutlarında orada doğmuş. Busrada dayıları Beni
Akabe'nin yanında ilim tahsil etmişti. Başlangıçta Ebu Hanîfe mezhebine göre
fikıh okumuş, Zücacî'nin Cemel adlı eserini ezberlemiş; nahiv, arapça ve
lügatle ilgilenmiş.
Arap şiirlerini ezberlemişti.
Hatta güzel ve yüksek derecede şiirler söylemeye, medihler yapmaya, mersiyeler
yazmaya, biraz da hiciv tarzında şiir söylemeye başlamıştı. Busra'nın birkaç
medresesinde ilim tahsil etmişti. Şehrin kuzeyinde Menzilü'n-Nake'de de ilim
tahsil etmişti ki orası ziyaret edilen, meşhur ve mübarek bir yerdir. Bunun
doğruluğunu yüce Allah daha iyi bilir. Bundan sonra babam Busra'nın doğusundaki
bir köyün hatipliğine başlamış, sonra da Şafiî nkhını öğrenmiş, o mezhebe
geçmişti. Nevavî'den ve Şeyh Takiyyüddin el-Fezarî'den Şafiî fıkhım öğrenmişti.
Hocamız Allame İbn Zemlekanî'nin bana anlattığına göre babam Şeyh Takiyyüddin
el-Fezarî'ye çok saygı gösterip ikramda bulunurmuş. Orada oniki sene kadar
kalmıştı. Sonra annemin köyü olan Müceydel köyünün hatipliğine tayin edilmiş;
ikisi orada uzun bir süre rahat bir hayat sürüp ikamet etmişler. Hayır içinde
bulunmuşlar, çokça Kur'an okumuşlardı. Babam cidden güzel hutbe irâd ederdi.
Halk tarafından itibar görürdü. Dindar, fasih ve tatlı konuşan bir kimse olduğundan
ötürü sözleri tesirliydi. Kendisine ve ailesine yumuşak muamele edildiği,
helal şeyleri bulduğu için bu beldelerde ikameti tercih ederdi. Annemden ve
üvey annemden birkaç çocuğu doğmuştu ki, bunların en büyüğü İsmail sonra Yunus
sonra İdris'ti. Bunlar, benim üvey kardeşle-rimdi. Annemden ise Abdülvehhab,
Abdülaziz Muhammed ve de bir kaç kız çocuk doğmuştu ki bunların en küçüğü
bendim. Bana da üvey kardeşim İsmail'in adını verdiler. Çünkü İsmail Dımaşk'a
gelmiş, orada Kur'an'ı ezberleyip hafız olduktan sonra babasından ilim tahsil
etmeye başlamış, nahve dair mukaddime adlı eseri okumuş, tenbih adlı eseri ve şerhini
Allame Taceddin el-Fezarî'den okuyup ezberlemiş, usul-u fıkha dair el-Muntehab
adlı kitabı da okumuştu. Şeyhimiz İbn Zemlekanî'nin bana anlattığına göre sonra
o kardeşim, Şamiyetü'l-Berraniye Medre-sesi'nin damından düşmüş. Birkaç gün
hasta yattıktan sonra vefat etmişti. Babam onun vefatına çok üzülmüş ve ona
birçok beyitlerle mersiyeler yazmıştı. İşte ben doğduğumda bana onun adını
takarak İsmail demişlerdi. Babamın en büyük oğlu İsmail olduğu gibi en
sonuncusu ve en küçüğü de İsmail'di. Allah büyük İsmail'e rahmet etsin. Hayatta
kalan küçük İsmail'in de akibetini hayreyleyip son nefeste imanla can vermeyi
nasip eylesin.
Babam, hicretin 703.
senesinin cemaziyelevvel ayında Müceydel köyünde vefat etti. Köyün şimal
tarafındaki mezarlığına zeytun ağacının yanma defnedildi. O zamanlar ben üç
yaşında bir çocuktum. Onu hayal meyal hatırlıyorum. Vefatından sonra hicretin
707. senesinde Ke-maleddin Abdülvehhabla birlikte Dımaşk'a göçtük. Kemaleddin
özkar-deşim olup bize karşı çok merhametli ve şefkatliydi. Hicretin 750. senesine
kadar yaşadı ve o senede vefat etti. Onun yanında ilim tahsil ettim. Cenâb-ı
Allah nasibimiz olan ilmi bize bahşetti. Zorları kolaylaştırdı. Doğrusunu Allah
bilir.
Şeyhimiz Hafız
Alemüddin el-Berzalî, el-Mucem adlı eserinde şöyle demiştir: Ömer b. Kesir
el-Kureşî (yani benim babam) Busra'ya bağlı bir köyün hatibi olup faziletli bir
insandı. Güzel nazımları vardı. Çokça luğaz (bilmece) ezberlemişti. Himmet ve
kuvvet sahibiydi. Hocamız Taceddin el-Fezarî'nin huzurunda onun şiirlerinden
bir kısmını yazdım. Hicretin 703. senesinin cemaziyelevvel ayında Busra'ya bağh
Müceydel köyünde vefat etti. Hatib Şihabüddin Ebu Hafs Ömer b. Kesir el-Kureşî
(sözünü ettiğimiz Müceydel köyünün hatibi) hicretin 687. senesinin şaban
ayının ortasında berat gecesinde kendi şahsı için şöyle bir şiir yazdığını
bize nakletti:
"Ey vecde
düşercesine aşka müptela olan aşık kardeş,
Uyku, kirpiklerimi
terkedip uzaklaştı. Ben de geceleri uykusuz kaldım.
Süreyya yıldızıyla
diğer yıldızlarla deliler gibi geceleyin sohbete başladım.
Deliliğimden ötürü
yıldızlan yerlerinde durgun sandım.
Aşk ve üzüntü yatağına
kendimi atmışım. Ne olur beni ziyaret etseniz.. Size ne zarar dokunur?
Aşkın elleri beni
secdeye düşürürcesine evirip çevriyor,
Onunla karşılaştığımda
ateşin soğuduğunu görüyorum.
Engelleyici bir
komşudan sonra sabrımın parçalandığım kalpte bir köz meydana getirip geceleyin
beni aşk ateşine düşürdüğünü görüyorum.
Göz yaşlarımı yağmur
gibi ona yağdırdım. Belki uğultu ve kükreyişi azrlır dedim.
>ysa gözyaşlarını
onun tutuşmasını dahada fazlalaştırıp alevlendirdi.
Uykusuz geçen gecemde
ben uzaklıkta iken,
Dostlarımın yanıma
geldiklerini görmüyorum.
Ey fecri uzayan gece,
Sanki senin ebediyete
kadar devam edeceğini sandım.
Öyle bir afka ve veede
düştüm ki, bunun miktarı balirlenamez.
Dudaklarından bal akın
ulvi boylu yumuşak tsnliyg düşkün oldum ben,
O dolunay gibi doğar,
cimali güzelleşir,
Alnındaki siyah
perçemi ile,
Selvî gibi ine© ve
uzun boyu ile Üzerime salınır,
Kirpiklerinden hind
yapısı keskin kılıçlar sıyrılıp çıkar,
Yanaklarının gülünde
ve şakaklarının parlaklığında,
Dişleri ışıldar. Ben
de artık dayanamıyor ve yok oluyorum.
Ona karşı bütün güzellikler
geride kalır.
Güzelliğin ilahesi
dahi onu birleyip tasdik eder.
Kendisiyle
karşılaşırsan, sana bir göz atıp seni sarsarsa,
Seni esir alır,. Ne
konuşabilirsin ne kımıldayabilirsin.
Onu tazim etmek ve
ikramda bulunmak için secdeye kapanırsın.
Yemin ederek
"güzellikte sen bir oldun" dersin.
Ey inkarcı kardeş,
onun güzelliğini düşün.
Senin gibi nice
inkarcılar onun azameti karşısında...
Teslim olup şehadet
getirdiler.
İsa'yı, haçı ve
Meryem'i inkâr eden,
Muhammed'e düşman
olduktan sonra çukura yuvarlanan,
Ey güzellik Kabe'si
senin çevrende benim kalbim tavaf ediyor.
Feda olayım sana,
bunda kurtuluş yok mudur?
Daha Önceleri ebedi
bir vuslata razı değilken ben,
Şimdi ara sıra gelen
hayalini görmeye kanaat ediyorum.
Haddini aşan bir özlem
artık bana çok zor geliyor,
Haddi aşan, sınırı
geçen bir Özlem de senin için yeterli oluyor,
Mutlaka bizim
mahalleye uğramanı diliyorum, lütfederek gel.
Ey güzelliğin, çiğ ve
kırağlann Rabbi (ilahesi).
Umulur ki gözlerimin
yaşı kuruduktan sonra kirpiklerim sakinleşir,
Şimdiye kadar
ayrılıktan ötürü dinmeyen kalbim rahatlar,
Beni terk etmekle hata
yaptın.
Gerçek aşık olsaydın
sen...
İftiracılar ve
düşmanlar seni benden uzaklaştıramazlardı."
Bu yirmiüç beyittir.
Cenâb-ı Allah bu şiirde yaptıklarından ötürü onu affetsin. [15]
Bu sene başında
Müslümanların halifesi, sultanı, hakimleri ve yöneticileri, önceki senede
adları anılan kimselerdi.
Rebiyülevvel ayının
üçünde pazar günü Emir Baybars el-Caşniğir el-Mansurî'nin hicri 702. sene
sonlarında Mısırda meydana gelen deprem yüzünden tahrip olan Hakim Camii'ni
onarması neticesinde medreselerde dersler vermeye başlandı. Dört mezhebin
kadıları müderrislik yaptılar. Şeyhü'l-Hadis Sadeddin el-Harisî, hadis dersini
verdi. Nahiv dersini Esirüddin Ebu Hayyan, kıraat-i seb'a dersini Şeyh
Nureddin eş-Şatnufî, ifadetü'1-ulum dersini Şeyh Aîaeddin el-Konevî verdi.
Cemaziyelahir
ayı,sonunda Emir Rükneddin Baybars ile Emir Sey-feddin Bektimur haciblik
görevine Dımaşk'ta başladılar ve bunlar iki büyük hacib oldular.
Receb ayının içinde
Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye'nin huzuruna büyük bir kürk giyen mücahid İbrahim
el-Kattan adında ihtiyar biri getirildi. Bunun geniş kürkü parçalandı.
İnsanlar her taraftan bu parçaları kaçırıp götürdüler. Kürkten geride eser
kalmadı. Saçı traş edildi. Çok uzamış tırnakları kesildi. Sünnete muhalif
olarak ağzının üzerine sarkan bıyıklan traş edildi. Fahiş sözler
sarfettiğinden, aklı bozan esrarı içtiğinden, caiz olmayan haram şeyleri
irtikâp ettiğinden tevbe ettirildi. Bundan sonra Şeyh Muhammed el-Habbaz
el-Belasî, İbn Teymiye'nin huzuruna getirildi. Ona da haram şeyleri yiyişi,
zimmilerin arasında oturup kalkması sebebiyle tevbe ettirildi. Artık ilmi ve
bilgisi olmaksızın rüya tabirleri konusunda konuşmayacağına dair kendisinden
taahhütname alındı.
Aynı ayda Şeyh
Takiyyüddin İbn Teymiye Mescidü't-Tarih'e gitti. Arkadaşlarım da yanına alarak
bir kaç taş kesici ile birlikte Kalut nehrine gitti. Burada insanlar
tarafından ziyaret edilen ve insanların korkutulduğu nehirdeki bir kaya
parçası parçalandı, Böylece Müslümanlar o taş yüzünden şirke bulaşmaktan
kurtuldular. Şerri büyük olan bu taşın meydana getirdiği şüphe Müslümanlardan
uzaklaştırılmış oldu. Bu ve buna benzer icraatleri sebebiyle İbn Teymiye'yi
kıskandılar ve ona açıkça düşman oldular. İbn Arabî ve müritleri hakkında
söylediği sözler yüzünden ona hased ettiler ve düşman oldular. Bununla
birlikte İbn Tey-nıiye Allah yolunda yaptığı işlerden ötürü kimsenin kınamasına
aldırış etmedi. Bunlar ona bir zarar da veremediler. En fazla onu hapse
attıra-oüdiler. Bununla birlikte o araştırmalarından ne Mısır'da ne de Şam'da
hiç geri durmadı. Onların yaptıkları çirkinliklere önem vermedi. Sadece ileride
de açıklanacağı gibi- onu tutuklatıp hapse attırâbildiler. Halkın dönüşü
Allah'adır. Hesaplarını görecek olan da Allah'tır.
Receb ayında
Kadilkudat Necmeddin b. Saserî, Adiliyetü'1-Kebiri-ye Medresesi'nde oturdu.
Medresenin onarımı yapıldıktan sonra orada oturmak için tahtlar da yapıldı.
Kazan savaşından sonra harab olmasından dolayı orada hiçbir kadı oturup hüküm
vermiş değildi. Bu arada Şeyh Burhaneddin el-Fezarî'nin Beytü'1-mal vekilliğine
atandığına dair ferman geldi. Ancak o, bu görevi kabul etmedi. Şeyh Kemaleddin
b. Zemlekanî'nin hazine nazırlığına atandığına dair ferman geldi. O bu görevi
kabul etti ve kendisine hil'at olarak bir taylesan verildi. Cuma günü bu göreve
başladı. Bu iki görev daha önce Necmeddin b. Ebu't-Tib tarafında
yürütülmekteydi. Ancak o, Allah'ın rahmetine kavuşmuştu. Şaban ayında bir grup
insan beraat gecesinde kandil yakmanın ruhsatını almaya çalıştılar. Bu hususta
ulemanın olumlu görüşünü de aldılar. Gidip salatanat naibiyle konuştular.
Fakat saltanat naibi buna müsaade etmedi. Bununla beraber kendileri
yaktırılarak beraat gecesi namazını da kıldılar.
Ramazanın beşinde Şeyh
Kemaleddin b. Şerişî Mısır'dan Dımaşk'a gelerek Beytü'1-mal vekilliği görevine
başladı. Ramazanın yedisinde hil'at giydi. Şubakü'l-Kemali'de İbn Saserî'nin
yanında hâzır bulundu. Şevvalin yedisinde Mısır veziri Nasiruddin b. Şeyhî azl
edildi. îkta arazileri elinden alındı, Cezalandırıldı ve zilkade ayında vefat
edinceye dek işkenceye tabi tutuldu. Vezirliğe Sadeddin Muhammed b. Muham-med
b. Ata atandı. Kendisine hil'at giydirildi. Zilkadenin yirmiikisinde perşembe
günü Kadilkudat Cemaleddin ez-Zevavî, Şems Muhammed b. Cemaleddin b.
Abdurrahman el-Bacrikî'nin öldürülmesine, tevbe edip Müslümanlığını yenilese
bile kanın akıtılmasına, şahitlerin şehadetin-den sonra suçu ve küfrü tesbit
edilince öldürülmesine hüküm verdi. Onun aleyhinde şahitlik yapanlardan biri
Şeyh Mecdüddin et-Tunisî en-Nahvî eş-Şafiî idi. Ancak Bacrikî Şark beldelerine
kaçtı. Birkaç sene oralarda kaldı. Mezkur hakim Cemaleddin ez-Zevavî'nin
ölümünden sonra yeniden Dımaşk'a döndü.
Zilkade ayında
saltanat naibi avda bulunuyordu. Bedevilerden bir grup geceleyin ona hücum
ettiler. Yanında bulunan ümera bu bedevilerle savaştılar. Yarıya yakın kısmını
öldürdüler. Seyfeddin Bahadır Timur, Bedevileri önemsemeyerek savaşa daldı.
Ancak bedevilerden biri ona bir mızrak darbesi vurup öldürdü. Bu defa ümera
onlara tekrar hücum etti. Bir kısım bedeviyi daha Öldürdüler. Emir Seyfeddin'i
öldürdüğünü iddia ettikleri bir bedeviyi yakalayarak kale altında idam
ettiler. Mezkur emir de Sit Mezarlığına defnedildi.
Zilkade ayında Şeyh
Şemseddin b. Nakip ve bir ulema topluluğu, Kavsiye ve Nuriye Darü'l-Hadisinin
Şeyhi Alaeddin b. Attar'm verdiği bir fetva üzerinde konuşmaya başladılar. Bu
fetvanın Şafiî mezhebine aykırı olduğunu, içinde çok karışıklıklar bulunduğunu
söylediler. O da bundan korkuya kapılarak Hanefî'nin yanına gitti. Hanefî onun
can güvenliğini sağladı ve görevinde bıraktı. Bundan sonra saltanat naibi durumdan
haberdar oldu. Onun fetvasını eleştirenleri reddetti. Aleyhlerinde karar aldı.
Sonra barıştılar. Saltanat naibi, fakihler arasında fitnenin canlandırılmaması
için gerekli kararı aldı. Zilhicce ayı başında beraberinde arkadaşlarından bir
toplulukla birlikte Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye Cürd dağına ve Kesrevaniine
gitti, yanında Nakibü'l-Eşraf Zeyneddin b. Adnan da vardı. Bunlar asilerden,
tevbe etmelerini istediler. İslâm şeriatının hükümlerine bağlı olmaları
gerektiğini söylediler. Sonra da İbn Teymiye, güçlenmiş ve muzaffer olarak geri
döndü. [16]
Ümmü Ubeyde'de uzun
zamandan beri Ahmedüerin şeyhliğini yapıyordu. Fukaranın icazetleri hususunda
yazdığı şey, kendisinden rivayet edilmiştir. Bu senede vefat etti ve Betaih'te
selefinin yanında defnedildi. [17]
Necmeddin b. Ömer b.
Ebu'l-Kasım b. Abdül-Mün'inı b. Muhammed b. Hasan b. Ebu'l-Ketaib b. Muhammed
b. Ebi Tîb. Beytü'1-mal vekili ve hazine Nazırı idi. Bir zamanlar Nuriye
hastahanesinin nazırlığını ve başka görevleri de ifa etmiştir. İdaresi güzel,
mazbut bir insandı. Hadis dinlemiş ve rivayet etmiştir. Bu senenin
cemaziyelahir ayının on-beşinde salı gecesi vefat etti ve Babü's-Sağır'deki
türbesine defnedildi. [18]
Bu sene başında
Müslümanların halifesi Müstekfî, sultanları da Melik Nâsır'dı. Diğer
yöneticilere gelince onlar da, adları geçen senede zikredilen kimselerdi.
Bu senede Tatarlardan
bir grubun Haleb askerlerine karşı pusuya yattıkları, pusudan çıkarak bir grup
Haleb askerini ve önde gelen şahsiyetleri öldürdükleri haberi geldi. Bu yüzden
Haleb'te ağıtlar çoğaldı.
Muharrem ayı başında
Kadilkudat îmamuddin'in kardeşi Celaled-din el-Kazvinî, İbn Saseriye vekaleten
hüküm verdi.
Muharremin ikisinde
saltanat naibi yanında kalan Şamlı askerlerle birlikte sefere çıktı. Önünde
bir grup asker ve İbn Teymiye de sefere çıkmışlardı. Bunlar Cürd, Rafd ve
Teyamine beldelerine doğru yol aldılar. Şeyh İbn Teymiye'nin bizzat gazaya
gelişi sebebiyle saltanat naibi Efrem de bu gazaya katılmıştı. Cenâb-ı Allah
bunları düşmanlara karşı muzaffer kıldı. Düşmanlardan birçoğunu helak ettiler.
Onların sapık fırkalarını yok ettiler. Onların ele geçirdikleri bir çok araziye
ayak basıp hakim oldular. Saltanat naibi, beraberinde Şeyh İbn Teymiye ve askerleri
de olmak üzere Dımaşk'a döndü. Şeyh İbn Teymiye'nin bu gazaya katılması
sebebiyle çok hayırlar elde edilmişti. Bu gazada Şeyh İbn Teymiye ilim ve
şecaatini ortaya koymuştu. Ama düşmanlarının kalbleri ona karşı haset ve gamla
dolup taşmıştı.
Bu senenin
cemaziyelevvel ayı başında Kadı Emirüddin Ebu Bekir b. Kadı Vecihüddin
Abdü'1-Azim b. Rifakî el-Mısrî, İzzeddin b. Mübeş-şir'in yerine Dımaşk
divanlarının nazırlığına başlamak üzere Kahi-re'den geldi. [19]
Bu senenin
cemaziyelevvel ayının dokuzunda cumartesi günü bir gurup Ahmedî fakirleri
(Ahmediye fırkası salikleri, müridleri) Ablak Sarayında saltanat naibinin
huzurunda toplantılar. Bu toplantıya Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de katılmıştı.
Bunlar, saltanat naibinden emirlerin huzurunda da Şeyh Takiyyüddin İbn
Teymiye'nin kendilerini yönetmekten ve kendilerine emirlik yapmaktan
vazgeçmesini, kendi kendilerini idare etme haklarını kendilerine vermesini
istediler. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye onlara şu cevabı verdi :
"Bu mümkün değildir.
Herkesin kitap ve sünnetin hükmü altına girmesi gerekir. Sözünü ve fiilini
kitaba ve sünnete uydurması icab eder. Her kim kitap ve sünnetin çerçevesi
dışına çıkarsa ona karşı koymak vacip olur."
Bu cevap karşısında
onlar, semalarında icra ettikleri şeytanî hallerini orada da icra etmek
istediler. Ancak Şeyh b. Taymiye bunlar, batıl ve şeytanî hallerdir. Bunların
gösterdikleri harikaların çoğu hile ve bühtandır. Bunlardan ateşe girmek
isteyen varsa önce hamama gidip bedenini tertemiz yıkasın. Sirke ve Çöven
otuyla vücudunu ovalasın. Bundan sonra -eğer gerçekçi ise- ateşe girsin
bakalım. Faraza yıkandıktan sonra bid'at ehlinden biri ateşe girecek olsa bu
onun salihliğini ve keramet ehli biri olduğunu ispatlamaz. Aksine bunun durumu-
Şayet sahibi sünnete uymakta ise- Şeriate aykırı deccalî durumlardandır. Hele
sünnete muhalif biri ise onun gösterdiği harikayı varın siz düşünün ve takdir
edin" diye cevap verdi. Onların lideri Şeyh Salih hemen atılıp şu
karşılığı verdi: "Bizim bu gösterdiklerimiz, Tatarların yanında geçerliydi.
Ama şeriatin yanında geçerli olmuyor" orada hazır bulunanlar onun bu
sözünü zapta geçirdiler. Herkes onları protesto etti. Sonra bunların
boyunlarındaki demir halkayı çıkarmaları, kitap ve sünnetin dışına çıkan bir
kimse olursa boynunun vurulacağı hususunda ittifakla karar alındı.
Şeyh Takiyyüddin b.
Teymiye de Ahmediye tarikatına dair bir cüz
tasnif etti. Bu
cüz'ünde onların hallerini gidişatlarını ve tahayüllerini açıkladı.
Tarikatlarında kitaba uyan ve uymayan hususları anlattı. Cenâb-ı Allah onun
vasıtasıyla sünneti ortaya koydu. Onların bid'atle-rini söndürdü. Hamd ve
minnet Allah'adır. Bu ayın onu ile yirmisi arasında Celaleddin b. Mabed ile
İzzeddin Hattab'a ve Bektaş el-Hüsa-nıî'nin kölesi Seyfeddin Bektimur'a emirlik
hil'ati giydirildi. Bineklerine binerek resmi geçit yaptılar. Cürd dağı,
Kesravan ve Bika halkı kendilerine selam verip tebrik ettiler.
Receb ayının üçünde
perşembe günü halk Mizze çölüne yağmur duasına çıktı. Orada minber kuruldu.
Saltanat naibi, kadılar alimler ve yoksullar duaya geldiler. Muazzam bir
toplantı düzenlendi. Beliğ bir hutbe irad edildi. Yağmur duası yapıldı. Ama o
günde yağmur yağmadı. [20]
Receb ayının sekizinde
pazartesi günü aralarında Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye'nin de bulunduğu kadılar
ve alimler sarayda saltanat naibinin huzurunda toplandılar. İbn Teymiye'nin
Akidetü'l-Vasıtiye, adlı eseri okundu. Eserin bazı yerleri üzerinde duruldu.
Tamamının okunması ikinci oturuma bırakıldı.
Ayın onikisinde cuma
günü namazdan sonra tekrar oturum düzenlendi. Oturumda Şeyh Safiyyüddin
el-Hindî de hazır bulundu. İbn Teymiye ile bu konularda çok konuştu. Ama nehir
suyunu tarlaya aktaran dolap bu dgfa denizle karşılaşmıştı, Sonra hiç iltimas yapmaksızın
kendisini sorgulaması için Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî'nin muhakkik olarak
tayin edilmesi hususunda anlaştılar. Ondan bahsettiler. İnsanlar Şeyh
Kemaleddin b. Zemlekanî'nin faziletlerini, zihninin mükem-meliğini,
araştırmasının güzelliğini, sitayişle anlattılar. İbn Teymiye konuyu onunla
tartıştı. Onunla konuştu. Sonra Akidetü'l-Vasıtiye adlı eserinin kabulü
üzerinde anlaşmaya varıldı. Ve oturum böylece sona erdi. Şeyh b. Teymiye de
saygı ve ikram görerek evine döndü. Duyduğuma göre halk, bu gibi hallerdeki
adetleri üzerine İbn Teymiye için Babünna-sırdan Kassaine kadar olan mıntıkada
onun için mum yakarak karşılama töreni düzenlemişti. Bu toplantıların
yapılmasına sebep, sultanın bu konuda gönderdiği bir mektuptu. Malikîlerin
kadısı İbn Mahluf, Şey-hü'1-Caşnigir Nasır el-Menbici ve diğer İbn Teymiye
düşmanları bu mektubu yazmasını sultana önermişlerdi. Çünkü Şeyh İbn Teymiye
Menbici'nin aleyhinde konuşuyor ve onun İbn Arabî itikadına mensup olduğunu
söylüyordu. İbn Teymiyeyi çekemeyen bir fukaha grubu vardı. Zira îbn Teymiye
devlet erkânı nezdinde itibarlıydı. Sadece kendisi iyiliği emrediyor. Kötülüğü
men ediyordu. İnsanlar da ona itaatta bulunuyorlardı. Onu çok seviyorlar, çok
kimseler onun peşinde gidiyordu. Kendisi de hakkı yerine getiriyordu. İlim ve
amel sahibiydi. Saltanat naibinin hazır bulunmayışı yüzünden Dımaşk'ta da çok
karışıklıklar ve fitneler meydana gelmişti. İbn Teymiyenin arkadaşlarından bir
topluluğu kadı efendi huzuruna çağırmış, bazısını cezalandırmıştı. Sonra Şeyh
Cemaleddin el-Mizzî Nesir kubbesinin altında istiska (yağmur duası) sebebiyle
yapılan toplantıdan sonra Sahih-i Buharî'deki Ef alü'l-İbad kitabının bir
kısmını Cehmiye fırkasına reddiye olarak okumuş, orada hazır bulunan bazı
fakihler kendisine kızmışlar ve onu Şafiî Kadısı İbn Saserî'ye şikâyet
etmişlerdi. Şafiî Kadısı İbn Saserî'de Şeyh Mizzî'nin düşman: idi. Bu şikayet
üzerine onu zindana attı. İbn Teymiye durumdan haberdar olunca çok üzüldü.
Zindana gitti ve Şeyh Mizziyi kendi eliyle zindandan çıkardı. Saraya gitti.
Kadı îbn Saserî'yi orada buldu. Şeyh Cemaleddin el-Mizzî'nin zindana atılması
yüzünden tartıştılar, îbn Saserî onu tekrar zindana geri göndermek zorunludur
diye yemin yetti. Şayet bunu yapmazsan kadılıktan istifa ederim dedi. Naib de
onun gönlünü hoş tutmak için Şeyh Cemaleddin el-Mizzî'nin tekrar zindana
götürülmesini emretti. Kavsiye de onu yanında birkaç gün tuttuktan sonra
serbest bıraktı. Saltanat naibi Dımaşk'a geri geldiğinde İbn Teymiye kendisi ve
arkadaşları hakkında onun yokluğunda yapılan haksızlıkları anlattı. Saltanat
naibi bu duruma çok üzüldü. Şehirde bir duyuru yaptırarak hiç kimsenin akaid
konusunda konuşmaması gerektiğini istedi. Şayet bu konuları ele alan olursa
canı ve malı mubah olur, evi ve dükkânı yağmalanır, diye tehdit etti. Bunun
üzerine ortalık sa-kinleşti. İbn Teymiye'nin bu üç oturumda cerayan eden
münazaraların keyfiyetine dair yazdığı bir risaleyi gördü.
Sonra şaban ayının
yedisinde sarayda üçüncü oturum düzenlendi. İbn Teymiye'nin Vasitî akidesi adlı
kitabının makbul olduğu hususunda kanaat ve fikir birliği etti. Aynı günde
mezkur oturumda bulunan Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî'nin yaptığı konuşmadan
ötürü Kadı İbn Saserî görevinden istifa etti. Sonra şabanın yirmi altısında İbn
Sase-rî'nin -Münbicinin önerisi üzerine- kadılığa yeniden atandığına dair
sultan fermanı geldi. Sultanın gönderdiği bir mektupta da şunlar yazılıydı:
"Biz, İbn Teymiye
hakkında düzenlenen oturumda nelerin konuşulduğunu duyduk. Onun selefi
mezhebinden olduğunu anladık. Bu oturumların düzenlenmesi ile biz onun
kendisine isnad edilen şeylerden temize çıkarılmasını amaçlamıştık."
Ramazanın beşinde
pazartesi günü sultanın bir başka mektubu geldi. Bu mektupta Caan'm döneminde
İbn Teymiye ile Kadı İmamed-din el-Kazvinî hakkında olup biten şeylerin açığa
çıkarılması, îbn Teymiye ile Kadı İbn Saserî'nin Mısır'a gönderilmesi
isteniliyordu. Bunun üzerine İbn Teymiye ile İbn Saserî posta arabasıyla
Mısır'a gönderildiler. İbn Teymiye yola çıkarken arkadaşlarından bir kısmı
yanında bulunuyorlardı. Düşmanlarının ona zarar vermesinden ötürü korkup ağladılar.
Saltanat naibi İbn Efrem ona, Mısır'a gitmemesini tavsiye etti ve "Bu
hususta ben sultana bir mektup yazarım. Meseleyi tatlıya bağlarım"
dediysede İbn Teymiye buna yanaşmadı. Mısır'a gitmesinde büyük yararlar ve çok
maslahatlar olacağını söyledi. Mısır'a yönelince onu görmek ve onunla
vedalaşmak için insanlar izdiham meydana getirdiler. Öyle ki evinin kapısından
Cesvere yakınlarına Dımaşk ile Kesve arasına büyük bir kalabalık halinde akın
ettiler. Kimi ağlıyor, kimi üzülüyor, kimi gezip dolaşıyor, kimi onun hakkında
aşın Övgüler yağdırıyor, izni-dam meydana getiriyorlardı. Cumartesi günü Şeyh
İbn Teymiye Gazze-ye girdi. Gazze Camii'nde büyük bir vaaz meclisi kurdu. Sonra
İbn Saserî ile birlikte Kahire'y© gitti. Gönüller onunla beraberdi. Gönüller
ona takılmıştı. İbn Saserî ile birlikte ramazanın ikisinde pazartesi günü
Mısır'a girdi. Bîr rivayette anlatıldığına göre perşembe günü girmişlerdir.
Mısırda cuma günü namazdan sonra kalede İbn Teymiye için bir oturum düzenlendi.
Bu oturumda kadılar ve devlet büyükleri de hazır bulundular İbn Teymiye adeti
üzere konuşmak istedi. Araştırma inceleme ve konuşma yapma imkânı bulamadı.
Şems b. Adnan ona hasbi hasım oldu. İbn Mahluf el-Malikî'nin huzurunda onun aleyhinde
iddialarda bulanarak onun "Allah hakikaten arşın üstündedir. Allah ses ve harfle konuşur"
dediğini ileri sürdü. Kadı da İbn Teymiye'den cevap istedi. İbn Teymiye
Allah'a hamdü sena da bulunmaya başladı. Kendisine "Hutbe irad etmen için
seni buraya getirmedik. Sen cevabım ver." denildi- O da "Benim
hakkımda hüküm verecek hakim kimdir?" diye sordu. Ona, hakimin Malikî
kadısı olduğunu söylemeleri üzerine "Sen hası-nıimsın. Benim hakkımda
nasıl hüküm verirsin?!" diye cevap verdi. Hakim çok öfkelendi. Rahatsız
oldu. Aleyhinde tutuklama kararı verdi. Kalede birkaç gün hapsedildi. Sonra
bayram gecesi Cüb diye bilinen meşhur hapishaneye kardeşi Şerefüddin Abdullah
ve Zeyneddin Abdurrah-manla birlikte nakledildi.
ibn Saserî'ye gelince
o, Mısır hakimi Caşnigir'in Şeyhi Münbicî'nin tavsiyesi üzerine yeniden
kadılığa atandı. Zilkade ayının altısında cuma günü Dımaşk'a döndü. Ama
gönüller ona kızgın, nefisler ona karşı nefretle doluydu. Kadılığa atanma
fermam Emevi Camii'nde okundu Daha sonra İbn Teymiye'yi yeren ve onun akideye
muhalefet ettiğini bildiren bir mektup okudu. Bu mektubun Şam beldelerine ilan
edilmesi isteniliyordu. Mezhebindeki kimselerin kendisine muhalefet etmeleri
zorunlu hale getiriliyordu. Bu durum Mısır'da da ayniyle vaki olmuştu. Caşnigir
ile Şeyhi Nasr el-Münbicî, İbn Teymiye'nin aleyhinde bulunmuşlar. Bir grup
fakih ve fukarada bu hususta onlara destek vermişlerdi. Her tarafa yayılan bir
çok fitne ve kargaşa meydana gelmişti. Fitnelerden Allah'a sığınırız. Bu
yüzden Mısır diyarında Hanbelîler çok tahkir edildiler. Kadılarının ilmi az,
sermayesi kıttı. Bu kadı, Şerefüddin el-Harranî idi. Bu sebeble arkadaşlarının
başına gelen, kendilerinin de başına geldi. Halleri aynı oldu.
Ramazan ayında Harem-i
Nebevî'deki hizmetkârların başkanından sultana bir mektup geldi. Bu mektupta
Babüsselam yanında abdest alma yerinin bitişiğinde bir minare yapımına para
temin etmek için Harem-i Nebevî'deki bir miktar kandilin satılması hususunda
izin isteniliyordu. Sultan bu izni verdi. Kandiller arasında ağırlıkları 1.000
dinar olan iki altın kandil vardı. Bunlar satıldı. Minarenin yapımına başlandı.
Haremin kadılığına Siraceddin Ömer hatiplik göreviyle birlikte atandı. Bu husus
Rafizîlerin çok ağırına gitti.
Zilkade ayının
onikisinde perşembe günü Mısır'dan posta geldi. Postanın getirdiği fermanlar
arasında Şemseddin Muhammed b. İbrahim b. Davud el-Ezrar'ın, azledilen
Şemseddin b. Hüseynî'nin yerine Hanefî kadılığına atandığına, Şeyh Burhaneddin
b. Şeyh Taceddin el-Fezarî'nin de vefat eden amcası Şeyh Şerefüddin'in yerine
Dımaşk hatipliğine atandığına dair fermanlar vardı. İkisine de bu görevleri
için hil'at giydirildi. Zilkadenin onüçünde cuma günü görevlerine başladılar.
Şeyh Burhaneddin güzel bir hutbe irad etti. Hutbesinde halk ve ayan tabakası
hazır bulundular. Beş gün sonra hatiplik görevinden istifa etti. Elinden
alınmak üzere çağırıldığını duyunca Bederaniye Medre-sesi'nin müderrisliği
görevinde kalmayı tercih etti. Hatiplik makamı boş kaldı. Hatip naibi cemaata
namaz kıldırıyor v© hutbe irad ediyordu. Kurban bayramı geldi. O zaman hâlâ
hatiplik makamı boş bulunuyordu. Saltanat naibi buraya bir görevli atanması
için sultana bir mektup yazdı. Gelen cevabî mektupta Şeyh Burhaneddin'in bu
görevi yapmakla yükümlü kılındığı bildiriyor ve şöyle deniliyordu : "Onun
ehliyet ve yeterliliğini biliyoruz. Ayrıca Baderaniye Medresesi müderrisliğine
de devam etmesi irademizdir"
Bu göreve Cemaleddin
b. Rahbî el-Kaysî başladı. Baderaniye Med-resesi'nde çalıştı. Orayı ele geçirdi
ve mütekaib senede sultanın ferma-nıyla bu medresenin müderrisliğine başladı.
Bunun üzerine Şeyh Bur-
haneddin el-Fezarî
hatiplikten istifa etti. Evine kapandı. Saltanat naibi hu hususta ona mektup
yazdı. Ama o istifada kararlı olduğunu, hatiplice bir daha dönmeyeceğini, bu
görevi ifa etmekten aciz kaldığını kesin olarak bildirdi. Saltanat naibi işin
ciddi olduğunu anlayınca onu medresedeki müderrislik görevine iade etti.
Zilhicce ayının ilk on gününde bu hususta ona bir resmî yazı yazdı. Şemseddin
b. Hatirî'yi, İbn Zemle-kanî'nin yerine hazine nazırlığına atayıp hil'at
giydirdi.
Bu senede Emir
Şerefüddin Hasan b. Haydar insanlara hac ettirdi. [21]
Şeyh îsa b. Ş©yh
Şeyfeddin er-Rahbî b. Sabık b. Şeyh Yunus el-Kaysî. Bu senede vefat etti.
Dımaşk'm kuzey doğusunda ve Varraka'nın batısında bulunan zaviyelerine
defnedildi. Taziyet meclisi muharremin yedisinde salı günü kuruldu. [22]
Melik Evhad b. Melik
Takiyyüddin Sadi b. Melik Zahir Mücirüddin Davud b. Melik Mücahid Esedüddin
Şirkuh b. Nasirüddin Muhammed b. Esedüddin Şirkuh b. Sadi. Safer ayının
ikisinde çarşamba günü akşama doğru Cebel-i Cürdde vefat etti. Vefat ederken
yetmişbeş yaşındaydı. Sefh'teki türbelerine nakledildi. Hükümdarlar ve emirler
tarafından saygı gören hayırlı bir hükümdar ve devlet adamıydı. Kur'ân'ı
ezberlemişti. İlimlerden payını almıştı. Fazilet sahibi bir kimseydi. [23]
Alaeddin Ali b. Meâlî
el-Ensarî. Harran'lıydı. Hesab alimiydi. İbn Zeriz adıyla tanınmıştır.
Faziletli bir kimseydi. Hesab ilminde yüksek mertebelere ulaşmıştı. Bir cemaat
kendisinden yararlanmıştır. Bu sene sonlarında vefat etti. Ani bir ölümle
hayatı son buldu. Kasyun Mezarlı-gı'na defnedildi. Hadirî vasıtasıyla Alaaddin et-TeyurîJden
hesab ilmini öğrenmişti. [24]
Şerefüddin Ebu'l-Abbas
Ahmed b. İbrahim b. Siba1 b. Ziya el-Fezarî. Şeyh, imam ve allame idi.
Şafiîlerin Şeyhi Allame Taceddin Abdurrah-man'm kardeşidir. Hicretin 630.
senesinde doğdu. Çok miktarda hadis inledi. Çağında yaşayan İbn Salah, İbn
Sahavî gibi zatlardan ve diğer hadis alimlerinden yararlandı. Fıkıh dersleri
aldı. Fetva verdi. Münazara yaptı. İlimde yüksek makamlara çıktı. Akranlarının
fevkine yükseldi. Arapça, lügat, kıraat ve hadis iradı hususunda üstaddı.
Hadis alimlerinin yanma gelir, onlardan hadis dinler, huzurlarında hadis
okurdu. İbaresi fasih, konuşması tatlı bir kimseydi. Meclisinde oturulmaktan
bıkılmazdı. Tıbbiyede ve bir süre de Nasirî hankâhmda ders verdi. Sonra Cerrah
Camii'nin hatipliğine geçti. Oradanda hicretin 703. senesinde Farikî'den sonra
Dımaşk Camii'nin hatipliğine intikal etti ve bu senenin şevval ayının dokuzunda
çarşamba günü akşam üzeri yetmişbeş yaşındayken vefat etti. Perşembe sabahı
Babü'l-Hatebe'de cenaze namazı kılındı. Babü's-Sağir Mezarlığı'nda babasının
ve kardeşinin yanma defnedildi. Allah hepsine rahmet etsin. Vefatından sonra
hatipliğine kardeşinin oğlu atandı. [25]
Büyük hadis hafızı,
şeyh, imam, alim bir kimseydi. Muhaddislerin ustasıydı. Şeceresi şöyledir:
Şerefüddin Ebu Muhammed Abdülmümin b. Halef b. Ebi'l-Hasen b. Şeref b. Hızır b.
Musa ed-Dimyatî. Hadis ilminin ve lügatin bayraktarlığını yapıyordu. Kendi
zamanında yaşı ve kadri büyük idi. Rivayet ettiği hadisler âlî, senetli idi.
Çokça hadis rivayet etmişti. Dirayeti sağlamdı. Güzel eserler tasnif etmiş bu
eserleri her tarafa yayılmıştır. Çeşitli beldelerden talebeler yanına gelip
ders alırlardı. Hicretin 613. senesinin sonlannda doğdu. İlk olarak hicretin
632. senesinde İskenderiye'de birçok ulemadan hadis dinledi. Hadis derlemek
amacıyla çeşitli beldelere seyahatlerde bulundu. İlim tahsil etti. Hadis
topladı ve topladığı ilmi anladı. Ne cimrilik etti ne de ilmini başkasından
esirgedi. Aksine topladığı ilmi başkalarına dağıttı, öğretti, tasnif etti, ilmini
yaydı. Mısır diyarında bazı makamlara atandı. Görevler ifa etti. İnsanlar
kendisinden çok yararlandılar. Şam'da, Hicaz'da, Cezire'de, Irak'ta ve Mısır
diyarında sayıları 1.300'ü aşan üstadlannm adlarını iki ciltte alfabetik olarak
zikretti. Senetleri birbirine zıt kırk hadisi ve başka eserleri de vardır.
Salatü'l-Vusta adında çok faydalı bir kitabı ve şevvalin altı günlük orucuna
dair faydalı bir eseri de vardır. Önceleri böyle bir eser tasnif edilmiş
değildir. Kitabü's-Zikir ve Teşbih Akibe's-Sela, Kitabü't-Teselli fi-liğtibat
bi sevabı men yakdimu minel ifrat ve benzeri faydalı güzel eserleri vardır. Bu
senenin zilkade ayının onunda pazar günü Kahire'de oruçlu iken ümera meclisinde
bulunduğu esnada bayılıp evine götürülmesi ve o anda vefat etmesine kadar
hadis rivayet etmeğe devam etti. Ertesi günde Babü'n-Nasırdaki mezarlığa
defnedildi. Cenazesine çok büyük bir kalabalık insan topluluğu iştirak etmişti.
Yüce Allah kendisine rahmet etsin. [26]
Bu sene başında
yöneticiler önceki senede adlan anılan kimselerdi. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye
Cebel kalesindeki Cüb zindanmdaydı. Çarşamba günü hatipliğe Kilase imamı Şeyh
Şemseddin'in atandığı postayla bildirildi. Aylardan da rebiyülevvel ayı idi. Bu
sebeple adı geçen hatip tebrik edildi. Ama bu göreve atandığına memnun
olmadığını ve bu hususta zayıf bir kimse olduğunu açığa vurdu. Saltanat
naibinin avda bulunuşu yüzünden göreve başlamadı. Saltanat naibi gelince göreve
başlamasına izin verdi. O da rebiyülevvel ayının yirmisinde cuma günü göreve
başladı. İlk olarak cuma günü sabah namazım kıldırdı. Sonra kendisine hil'at
giydirildi. Aynı günde hutbe irad etti.
Rebiyülevvel ayının
onsekizinde çarşamba günü, Taceddin b. Salih b. Tamir b. Han el-Caberî'nin
yerine atanan ve Dımaşkî adıyla tanınan Kadı Necmeddin Ahmet b. Abdü'l-Muhsin
b. Hasanın yerine vekaleten
hüküm verdi.
Şeyh Şemseddin uzun
bir ömür yaşamış, çok eskilerden beri kötülüklerden el çekmiş, faziletleri
çok, dindar, takvah, görevini güzelce ifa eden bir kimseydi. Hicretin 657.
senesinde hakimliğe atanmıştı. İbn Saserî kadılığa atandığında onun
naibliğinden hoşlanmamıştı.
Rebiyülahir ayının
yirmisinde pazar günü Kahire'den posta geldi. Postanın getirdiği fermanlardan
birinde Kadı Şemseddin el-Ezraî el-Hanefî'nin yeniden kadılığa atandığı
bildiriliyordu. Halk, bu fermanın İbn Harirî'ye ait olduğunu zannederek
postayla birlikte Zahiriye semtinde bulunan İbn Harirî'nin yanma tebrike
gittiler. Adet üzere fermanın okunması için cemaat toplandı. Şeyh Alemüddin
el-Berzalî, fermam okumaya başladı. İsim yerine geldiğinde fermanın İbn
Harirî'ye değilde el-Ezraî'ye ait olduğunu anladı. Okumayı bıraktı halk da
postacıyla birlikte Ezraî'nin yanına gitti bu yüzden İbn Harirî'de ve orada
hazır bulunanlarda bir kırgınlık ve mahcubiyet meydana geldi.
Postacı ayrıca bir
mektup daha getirmişti. Bu mektupta Şeyh Ke-maleddin b. Zemlekanî Kahire'ye
çağrılıyordu. Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî bundan kuşkulandı. Şeyh Takiyyüddin
b. Teymiye'den taraf oluşu sebebiyle arkadaşları onun adına korktular. Ancak
saltanat naibi ona lutufkâr davrandı. Onu idare etti. Nihayet Mısır'a çağrı
emri iptal edildi. Allah'a hamd olsun.
Bu senenin
cemaziyelevvel ayının dokuzunda perşembe günü Şeyh o. Burak Dıınaşk'a geldi.
Beraberinde 100 fakir vardı ki bunların tamamı sakallarını tıraş etmişler,
bıyıklarım sünnete muhalif şekilde uzatışlardı. Başlarında da keçeden
boynuzlar vardı. Yanlarında ziller, zorlar, çöğenler, tahta bastonlar vardı.
Menbic'e konuk oldular. Hanbelîîer revakmda cuma namazını kıldılar. Sonra Kudüs
yoluna koyuldular.
Gidip orayı ziyaret
ettiler. Daha sonra Mısır'a girme izni istediler. Ancak kendilerine bu izin
verilmedi. Dımaşk'a döndüler. Ramazan orucunu orada tuttular. Sonra Dımaşk'ta
kabul görmedikleri için şark beldelerine döndüler. Şeyhleri Burak, Rum olup
kırklardan sayılırdı. Tokat'ın koylerindendi. Kazan hanının yanında itibarlı
idi. Çünkü Kazan han onun üzerine bir kaplanı musallat etmiş, kendisi kaplana
bağırınca kaplan geri çekilmiş, ona ilişmemişti. Bu yüzden Kazan hanın yanında
itibarlı biri olmuştu. Kazan han ona bir günde 30.000 dinar vermiş, o da bu
paraların tamamını yoksullara dağıtınca Kazan han onu sevmeğe başlamıştı,
Burak'ın adamlarının tarikat prensibine göri hiç biri namazı ttrk etmagdi.
Namazı ttrk adine kırk değnik vururlardı. Kendini de tuttuğu yolu, kendi
nefsini tahrip etmek için tuttuğunu iddia ederdi, Üzerindeki elbiselerin
maskara elbisesi olduğunu, bunun dünyaya uygun olmadığım, ama amaçlarının iç
alemi ve kalbi şenlendirmek olduğunu söylerdi. Biz ancak zahire göre hüküm
veririz, İnsanın içini ancak yüce Allah bilir.
Cemaziyelahir ayının
altısında çarşamba günü Necibiye Medrese-si'nin müderrisi Bahaeddin Yusuf b,
Kemaleddin Ahmed b. Abdülaziz el-Acemî el-Halebî, vefat eden Şeyh Ziyaeddin
et-Tusfmn yerinde ders vermeye başladı. Dersinde Kadı İbn Saserî ile bir grup
faziletli insan hazır bulundular. Aynı senede berat gecesinde Dımaşk Camii'nde
namaz kılındı. İbn Teymiye bu gecede orada namaz kılınmasını kırk seneden beri
iptal ettirmişti, ama berat gecesi olunca Hacib Rükneddin Baybars el-Alaî oraya
geldi. İnsanların o gece camiye gelmelerini yasakladı. Ca-mii'nin kapılarını
kapattırdı. İnsanların çoğu yollarda ağlamaya başladılar. Halk çok eziyet
gördü. Hacibin amacı, cami karışıklıklardan, orada boş sözler söylemekten,
günah kelimeler sarfedilmekten korumaktı. Ramazan ayının onyedisinde Kadı
Takiyyüddin el-Hanbelî, Mu-hammed el-Bacrikî'nin canını bağışladı. Onun
dokunulmaz olduğunu söyledi. Öldürülmesine hükmettiği zaman Maliki kadısının
yanında aleyhinde şehadette bulanan altı şahit ile onun arasında düşmanlık bulunduğunu
sicille tesbit etti. Aleyhinde şahitlik eden düşmanlarından bazıları şunlardı:
Nasirüddin b. Abdüsselam, Zeyneddin b. Şerif Adnan, Kutbeddin b. Şeyhüssülamiye
ve diğerleri.
Bu senede Kemaleddin
b. Zemlekanî, ramazan ayının sonunda Şi-habeddin el-Hanefînin yerine Ümera
mülkünün divan başkanlığı görevine başladı. Kendisine bir taylesan ve hil'at
giydirildi ve yine ramazan ayında gidip adalet meclisinde oturdu.
Ramazan bayramı
gecesinde Mısır naibi Emir Seyfeddin Solar, üç kadıyı ve bir grup fukahayı
huzurunda topladı. Şafiî, Maliki ve Hanefî kadıları ile Bacî, Cezerî ve Nemravî
adındaki fakihler toplantıya katıldılar. İbn Teymiye'nin hapisten çıkarılması
konusunu görüştüler.
Toplantıda hazır
bulunanlardan bazıları hapisten çıkarılması için İbn Teymiye'nin karşı olduğu
akidenin bazı maddelerinden vazgeçmekle yükümlü kılınmasını istediler. Huzura
gelmesi ve bu konuyu kendisiyle görüşmeleri için İbn Teymiye'ye haber saldılar.
Ancak İbn Teymiye toplantıya gelmek istemediğini kesin bir dille bildirdi.
Elçiler altı kez yanına gittiler. Ama o toplantıya gelmeyeceğini kararlı bir
şekilde bildirdi. Onlara iltifat etmedi ve hiç bir konuda da vaadte bulunmadı.
Toplantı uzadı. Hiç bir sonuç elde edemeden dağıldılar. Şevval ayının ikisinde
çarşamba günü saltanat naibi Efrem, vefat eden Kilase imamı, Şeyh Şemseddin'in
yerine Dımaşk Camii'nde imam ve hatiplik yapması için Kadı Celaleddin Kazvinî'ye
izin verdi. O da aynı günde öğle namazım cemaate kıldırdı. Cuma günü hutbe
irad etti. Bu atanması ile ilgili fermam Kahire'den gelinceye dek imam hatiplik
görevini sürdürdü.
Zilkade ayı başında
saltanat naibi, kadılar, emirler ve ayan tabakasına mensup kimseler, Dımaşk
Camii'ne gelip onu dinlediler. Hutbesi güzel görüldü. Saltanat naibi Emir
Cemaleddin Efrem'in Salihiye'deki Naşiri hankâhı yanında yaptırdığı caminin
açılışı zilkade ayında yapıldı. Oraya cuma günleri hutbe irad etmek üzere Kadı
Şemseddin Mu-hammed b. İz el-Hanefî maaşlı hatib olarak atandı. Hutbesini
saltanat naibi ve kadılar dinlediler. Hutbesi güzel görüldü. Namazdan sonra
mezkur camide sahip Şihabeddin el-Hanefî bir ziyafet verdi. Bu caminin
onarımına çaba sarfeden kişi kendisiydi. Halkı buraya yardıma teşvik etmişti.
Cami gerçekten mükemmel bir şekilde ve de son derece güzel olarak yapılmıştı.
Allah hayırlarını kabul buyursun.
Zilkade ayının içinde
İbn Saserî, Dariya hatibi Kadı Sadreddin Süleyman b. Hilal b. Şebel el-Caberî'yi
naib olarak tayin etti. Daha önce bu görevde Celaleddin el-Kazvinî bulunuyordu.
Ancak o hatiplikle iştigal ettiğinden dolayı hüküm verme işini yapamıyordu.
Zilkade ayının
yirmidokuzunda cuma günü Kadilkudat Sadreddin Ebu'l-Hasan Ali b. Şeyh
Safıyyüddin el-Hanefî el-Basravî, Ezraî'nin yerine Hanefîlerin kadısı olmak
için Kahire'den Dımaşk'a geldi. Ayrıca Nuriye ve Mukaddemiye medreselerinin
müderrisliği de uhdesinde bulunuyordu. İnsanlar onu karşılamaya çıktılar.
Kendisini tebrik ettiler. O da Nuriye Medresesinde hüküm vermeye başladı.
Atanma fermanı Emevî Camii'nin doğu tarafındaki Maksuretü'l-Kindiye de okundu.
Zilhicce ayında Emir İzzeddin b. Sabure, Dımaşk divanlarının nazırlığına
atanan Emir Cemalecfâin Akkuş er-Rüstenıî'nin boşalttığı Kibeliye beldelerinin
genel valiliği görevine başladı. Amcası oğlu Şerefüddin'in yerine reis
İzzeddin b. Hamza el-Kalanisî'nin de vekalet görevine atandığına dair sultan
fermanı geldi. Ancak İzzeddin bundan hoşlanmadı.
Zilhicce ayının yirmis
eki zinde saltanat naibi, İbn Teymiye'nin, bulunduğu Cüb Hapishanesinden bir
mektup gönderdiği haberini verdi.
Bunun üzerine İbn
Teymiye huzura çağırıldı. Huzura geldikten sonra mektubu cemaate okundu.
Saltanat naibi de İbn Teymiye'yi Övmeye; ilminde , dindarlığından, şecaatmdan
ve zahidliğinden sitayişle bahsetmeye başladı ve "Ben bunun gibi birini
görmedim" dedi. Mektubunda İbn Teymiye hapishanede iken Allah'a
yöneldiğini, hiç kimseden bir şey kabul etmediğini, sultandan para, elbise ve
benzeri bağışlan almadığını, bu gibi kirlere bulaşmadığını bildiriyordu.
Zilhicce ayının
yirmiye dişinde perşembe günü İbn Teymiye'nin kardeşleri Şerefüddin ile
Zeyneddin, bulundukları hapishaneden saltanat naibi Salar'ın huzuruna
çağırıldılar. İbn Mahluf el-Malikî de huzura çağırıldı. Aralarında uzun
konuşmalar cereyan etti. Şerefüddin, Maliki Kadısı İbn Mahluf a karşı aklî ve
naklî deliller ileri sürdü. Bilgisiyle onu mağlup etti. Onun ileri sürdüğü
batıl iddialardaki hatalarını ortaya koydu. Konu, Arş, kelam ve nüzul
konusuydu.
Zilhicce ayının
yirmiikisinde cuma günü Nasreddin Muhammed b. Şeyh Fahreddin, posta arabasıyla
Mısır'dan Dımaşk'a geldi. Bu zat Ka-dilkudat Basravî'nin kardeşinin oğludur.
Dımaşk muhtesipliğini Ce-maleddin Yusuf el-Acemîden devir almak karşılığında
kızını gelin etti. Kendisine bir taylesan hil'at olarak verildi. Hü"atini
giydi. Bu halde hicri 707. senesinin başında şehirde dolaştı.
Aynı senede 100.000
kadar kişi Mekke'de umre yaptı. Bu senede Şamlı hacılara Emir Rükneddin Baybars
el-Mecnun hac ettirdi.[27]
Taceddin Salih b.
Ahmed b. Hamid b. Ali el-Cadî eş-Şafiî. Dımaşk'ta hakim naibi olup Nasiriye
Medresesi'nde halka faydası dokunan bir müderristi. Sıka (güvenilir) bir hadis
ravisi olup dindar, adil, zahid ve beğenilen bir kimseydi. Hicretin 657.
senesinden itibaren kadılık görevine başladı. Faziletli ve bilgili bir
kimseydi. Şekli şemaili güzeldi. Bu senenin rebiyülevvel ayında yetmişaltı
yaşındayken vefat etti. Sefh Mezarlı-ğı'na defnedildi. Kendisinden sonra yerine
Necmeddin ed-Dımaşkî atandı. [28]
Ziyauddin et-Tusî Ebu
Muhammed Abdülaziz b. Muhammed b. Ali eş-Şafiî. Necibiye Medresesinin
müderrisiydi. el-Havî ve İbn Hacib'in Muhtasarı gibi eserleri şerhetti. Faziletli,
ilimde yüksek derecelere ulaşmış bir alimdi. Nasiriye Medresesi'nde de ders
verdi. Bu senenin
cemaziyelevvel ayının
ondokuzunda çarşamba günü hamamdan döndükten sonra vefat etti. Perşembe günü
Babü'n-Nasır dışında cenaze namazı kılındı. Cenaze merasiminde saltanat naibi,
bir grup ümera ve ayan tabakasına mensup kimseler hazır bulundular. Sufiye
Mezarlı-ğı'na defnedildi. Vefatından sonra mezkur medresede Bahaeddin b. Acemî
müderrislik yaptı. [29]
İbn Sevabilî diye
tanınmıştır. Şark beldelerinde çok saygı gören bir kimseydi. Büyük
tüccarlardandır. Bu senenin cemaziyelevvel ayında vefat etti. [30]
Seyfeddin er-Recihî b.
Sabık b. Hilal b. Yunus. Yunusî'lerin kendilerine ait makamlarında
şeyhliklerini yapmıştır. Bu senenin receb ayının altısında Dımaşk Camii'nde
cenaze namazı kılındı. Sonra Turna kapışı dahilinde ikamet ettiği evine
götürüldü. Orası Eminü'd-Devlenin evi diye bilinir. Oraya defnedildi. Cenaze
merasiminde ayan tabakasına mensup birçok kirnse, kadılar ve ümera hazır
bulundular. Devlet erkânı nezdinde çok saygı görürdü. Kafam çok iriydi. Saçını
traş ederdi. Geride birçok mal ve evlat bıraktı. [31]
Bu senenin ramazan
ayının yirmisi ile otuzu arasında vefat etti. Vefatından birkaç gün önce
Peygamber (s.a.v)'ı rüyasında görmüş, Peygamber (s.a.v) ona "Sen
bağışlanmışsın" demiş veya buna benzer bir söz söylemişti. Kendisi
Hüsameddin Laçin'in maiyetinde çalışan emirlerdendi. [32]
Şeyh Şemseddin
Muhammed b. Şeyh Ahmed b. Osman. Ahlatlaydı. Kilase imamıydı. Görünüşü güzel,
ibadeti çok, sükunetti, vakarlı güzel bir alimdi. Yaklaşık kırk sene müddetle
Kilase Camii'nin imamlığını yaptı. Sonra kendisinin bir/istek ve talebi
olmaksızın Dımaşk Camii'nin hatipliği kendisine teklif eÜilinee altıbuçuk ay
süreyle gidip orada bu görevi çok güzel bir şekilde iiîTe'tti. Sesi güzel,
nağmesi hoş bir kimseydi. Musiki sanatını iyi bilirdi. Bununla birlikte dindar
ve ibadet ehli bir kimseydi. Hadis dinlemişti. Bu senenin şevval ayının
sekizinde çarşamba günü Darul-Hitabe'de altmışiki yaşındayken ani bir ölümle
vefat etti. Dımaşk Camii'nde cenaze namazı kılındı. Namazı kılınırken cami
tıklım tıklım dolmuştu. Sonra Sukü'l-Hayl'de de cenaze namazı kılındı. Bu nai
;azda saltanat naibi, emirler ve halk hazır bulundu. Bu sebeple çarşılarda ve
pazarlardaki iş yerleri kapanmıştı. Sonra cenazesi Kas-yun dağı eteklerinde
Sefih Mezarhğı'na götürüldü. Allah kendisine rahmet etsin. [33]
Bu sene başında İslâm
ülkesinin yöneticileri önceki senede adlan geçen kişilerdi. İbn Teymiye de
Mısır'da Cebel kalesinde tutuklu olarak bulunuyordu.
Muharrem ayı başında
Sultan Melik Nasır, Emir b. Salar ile Caşni-gir'e gazaplandı. Allame ile
görüşmeye yanaşmadı. Kalenin kapılarını kilitledi. Orada tahkimat tedbirleri
aldı. Bu iki emir de evlerine kapandılar. Ümeradan bir topluluk bunların
etrafında toplandılar. Kale kuşatıldı, büyük olaylar cereyan etti. Çarşı
kilitlendi. Sonra sultanla haber-leştiler. İşler yoluna girdi. Kalblerdeki
nefret ve ateş dumanı üzerinde serler sakinleşti. Mezkur iki emir güçlendiler.
Öncekine nisbetle daha da kuvvet sahibi oldular. Sultan resmî geçit yaptırdı ve
sulh akd edildi.
Muharrem ayında
Tatarlarla Geylan halkı arasında savaş meydana geldi. Şöyle ki: Tatar hanı,
Geylanlılardan, askerlerine kendi ülkelerinden geçit vermeleri talebinde
bulundu. Geylanlılar buna yanaşmadılar. Bunun üzerine Tatar hanı Harbenda
60.000 savaşçıdan oluşan büyük bir orduyu bunların üzerine gönderdi. Bu 60.000
kişilik ordunun 40.000 savaşçısı Kutlu Şah komutasında, 20.000'i de çoban
komutasında bulunuyordu. Bunlar Geylanlıların, ülkesine girdiler. Geylanlılar,
onlara ülkelerinin ortalarına ulaşıncaya kadar göz yumdular. Sonra onları
denizin boğazında yakaladılar. Üzerlerine neft attılar. Çokları suya batıp
boğuldu. Diğerleri yandılar. Geylanhlar Kendi elleriyle de onların büyük bir
kısmını öldürdüler. Tatarlardan az kişi hariç kurtulan hemen hemen olmadı.
Öldürülenler arasında Tatarların büyük Emiri Kutlu Şah da vardı. Bu yüzden
Harbenda han, Geylan halkına şiddetle gazaplandı. Ama Kutlu Şah'ın
öldürülmesine sevindi. Kutlu Şah'ın kendisi Harbenda hanı öldürmek
niyetindeydi. Böylece Harbenda kurtulmuş oldu. Daha sonra Bolay da öldürüldü.
Sonra Tatar hanı, önceki sayfalarda adı geçen Şeyh Burak'ı, Geylan halkına
elçi olarak gönderdi. B11 onlara bir mesaj iletecekti. Onu öldürdüler ve
insanları ondan kurtarıp rahata erdirdiler. Onların beldeleri en müstahkem
beldelerdendi. En güzel mevkilerdendi. Oraya kolay kolay ulaşılamazdı.
Geylanlılar ehli sünnet idiler. Bir çoğu Hanbelî mezhebine mensuptu. Bir
bid'atçinin onların arasında barınması mümkün değildi.
Safer ayının
ondördünde cuma günü Kadilkudat Bedreddin b. Ce-maa, Cebel kalesindeki Evhadî
konağında Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye ile görüştü. Uzunca konuştular. Namazdan
Önce de ayrıldılar. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye zindandan çıkmaya kesin
kararlıydı. Rebiyül-evvel aymm yirmiüçünde cuma günü Emir Hüsameddin Mühenna b.
İsa, bizzat kaledeki zindana geldi ve İbn Teymiye'ye mutlaka zindandan çıkması
için yemin verdirdi. İbn Teymiye zindandan çıkınca kendisiyle birlikte Emir
Saiar'm evine gelmesi için de ona yemin verdirdi. Nihayet Emir Saiar'm konağına
gittiler. Orada bazı fakihler, İbn Teymiye ile görüştüler. Aralarında çok
konuşmalar cereyan etti. Tartışmalarda bulundular. Sonra namaza gitmek üzere
ayrıldılar. Namazdan sonra akşama kadar yine görüşmelerini sürdürdüler İbn
Teymiye geceyi Emir Salar'ın konağında geçirdi. Sonra sultanın emri üzerine
pazar gününü de akşama kadar münazara yapmakla geçirdiler. Oraya kadılardan
herhangi biri gelmedi. Ama çok sayıda fakih gelmişti. Diğer günlerden daha
fazla fakih pazar gününde orada toplanmıştı. Toplantıya gelen fakihler
arasında Necmeddin b. Ref, Alaeddin et-Tacî, Fahreddin b. binti Ebi Sa'd,
İzzeddin en-Nemravî, Şemseddin b. Adnan ve daha başka fu-kaha da vardı.
Kadıların da toplantıya gelmeleri istenilmişti. Ama çeşitli bahaneler ileri
sürüp gelmediler. Kimi hasta olduğunu söyledi. Kimi de başka mazeretler beyan
etti. Çünkü İbn Teymiye'nin çok bilgili ve delilli konuştuğunu, toplantıya
gelenlerden hiçbirinin ona karşı koyamı-yacağını biliyorlardı. Saltanat naibi
onların mazeretlerini kabul etti. Toplantıya gelmeleri sultanın emri olmasına
rağmen mutlaka toplantıya gelmek mecburiyetinde bırakmadı. Onlar, ya
toplantıya geleceklerdi ya da hayırlı bir şekilde oturuma son vereceklerdi. İbn
Teymiye geceyi saltanat naibinin yanında geçirdi. Emir Hüsameddin Mühenna oraya
gelerek Şeyh Takiyyüddin b, Teymiye'nin kendisiyle birlikte Dımaşk'a gelmesini
istedi. Emir Salar, insanlar kendisinin fazilet ve ilmini görsünler, ondan
yararlansınlar, ondan ilim tahsil etsinler diye İbn Teymiye'nin Mısır'da
ikamet etmesi tavsiyesinde bulundu. İbn Teymiye de başına gelen olayları
anlatan bir mektup yazarak Şam'a gönderdi. Berzalî dedi ki : Bu senenin şevval
ayında Kahire'de Sufıler, İbn Teymiye'yi şikâyet ederek onun İbn Arabi'yi ve
diğer insanları eleştirdiğini devlete bildirdiler. Bu konuyu halletmesi için
Şafiî kadısı görevlendirildi. Şafiî kadısı bu amaçla bir oturum düzenledi. İbn
Atâ, İbn Teymiye aleyhinde bazı iddialarda bulundu, ama bu iddialarını
ispatlayamadı. Yalnız İbn
Teymiye şöyle dedi:
"Allah'tan
başkasından medet dilenmez. Kelimenin tam manasıyla Peygamber'den de medet
dilenmez ama Peygamber, Allah'tan birşey, istenildiğinde aracı kılınabiBr_¥e
onun vasıtasıyla Allah'tan birşey isteni-bilebilir. Şefaati fayda verir"
Orada hazır
bulunanlardan biri "Onun bu konuda bir delili yoktur dedi. Kadı Bedreddin
b. Cemâa, adamın böyle demesine karşı "İbn Tey-miye'nin, bu ifadelerinde
sadece edep noksanlığı vardır" dedi. Gereği yapılmak üzere kadıya bir
risale verildi. Bu risale ile ilgili olarak kadının, şeriatın emrini yerine
getirmesi istenildi. Kadı da "Ben bu gibi durumlarda ne söylenmesi
gerekiyorsa İbn Teymiye'ye söyledim" dedi. Bundan sonra devlet, İbn
Teymiye'yi ya Dımaşk'a veya İskenderiye'ye gitme seçeneğinde serbest bıraktı.
Ancak bunun için de bazı şartlar ileri sürüldü. Bu şartları kabul etmemesi
halinde hapse atılacağını söylediler. İbn Teymiye hapse geri dönmeyi tercih
etti. Yalnız o esnada bir grup yanına gelerek şartlan yerine getirmesini ve
Dımaşk'a gelmesini istediler. O da arkadaşlannın hatırlarını kırmamak için
Dımaşk'a gitmeyi ve öne sürülen şartlan kabul etmeyi tercih etti. Şevvalin
onsekizinde geceleyin posta atına bindi ve yola koyuldu. Yetkililer ertesi
sabah peşine başka bir ulak gönderdiler. Onu geri getirdiler. Kadilkudat
Bedreddin b. Cemâanın ve bir fukaha topluluğunun yanına getirdiler. Toplantıda
bulunanlardan biri ona "Devlet senin sefere çıkmana izin vermiyor. Mutlaka
hapse girmeni istiyor" dedi. Kadı da "Bunda senin için de yarar vardır"
dedi. Kadilkudat, Maliki Kadısı Şemseddin et-Tunisî'yi kendine vekil tayin
ederek İbn Teymiye'nin hapse atılmasına hüküm vermesini istedi. Kadı Şemseddin
bunu kabul etmedi "İbn Teymiye'nin bir suçu sabit olmadı ki...."
diye diretti. Bunun üzerine Kadilkudat Bedreddin b. Cemaa, Malikî Kadısı
Nureddin ez-Zevavfyi bu hususta görevlendirdi. O da şaştı. Ne yapacağım
bilemedi. İbn Teymiye onlann kendisini hapse atma hususunda dur aksadıklarını
görünce "Ben kendim hapse giderim ve maslahatımın gereği neyse ona
uyarım" dedi. Nureddin ez-Zevavî el-Malikî şöyle dedi : "O halde senin
gibi kimselere layık olacak bir yerde tutuklu olarak bulunacaksın" dedi.
Nureddin'e "Devlet ancak bunun hapishane diye bilinen yere konulmasına
razı olur" denildiğinde de aldırış etmedi ve İbn Teymiye'yi zindana
atıldığında Takiyyüddin bintü'l-Eazz'ın cezasını çektiği kadılar hapishanesine
gönderdi ve yanına hizmet edecek birinin konulmasına izin verdi. Bütün bunları
devlette itibar sahibi olan Nasır el-Münbicî'nin tavsiyesi üzerine yapmıştı.
Çünkü Nasır el-Münbicî daha sonra saltanat süren Caşnigir'in aklını avucunun
içine almış. Diğer devlet erkanına da hüküm etmişti. Sultan da onun dediğinin
dışına çıkamıyordu. Nihayet İbn Teymiye hapse konuldu. Hapishanede fetva
vermeye devam etti. İnsanlar ziyaretine geliyorlardı. Fukahanın, ümeranın ve
insanların önde gelenlerinin halledemedik problemli fetvalar da ona geliyor ve
çözümü kendisinden isteniliyordu. O da akılları hayrete düşürecek derecede
kitap ve sünnetten delillerle teyid ettiği fetvalannı yazıyordu. Bütün
bunlardan sonra Salihi-ye'de İbn Teymiye için bir oturum düzenlendi. Şeyh İbn
Teymiye Kahire'de İbn Şukayr'm evine misafir oldu. İnsanlar gece gündüz demeyip
yanına geliyorlar, adeta üzerine abanıyorlardı.
Bu senin receb ayının
altısıda Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî, vefat eden Yusuf el-Acemî'nin yerine
hastahaneler divanının nazırlığına atandı. Kendisi bir süre Dımaşk'ta
muhtesiplik yapmıştı. Bundan altı ay Önce mezkur görevini Necmeddin b.
Basraviye devretmişti. Yusuf el-
Acemi, güvenilir bir
kimseydi.
Bu senenin beraet
gecesinde bid'at olduğundan beraet gecesi namazının kılınması iptal edildi.
Emevi Camii'nde gürültü ve patırdılar son buldu. Cami korundu. Böylece çok
hayırlar elde edildi. Hamd ve
minnet Allah'adır.
Ramazan ayında es-Sadr
Necmeddin el-Basravî, Dımaşk'a geldi, Muhtasiplik görevine ek olarak Şemseddin
Hatirinin yerine hazine nazırlığına atandığına dair bir fermanı da beraberinde
getirmişti. Ramazan sonlannda şiddetli yağmurlar yağdı. Bir süreden beri
insanlar yağmursuz kaldıklarından bu duruma çok sevindiler. Fiyatlar ucuzladı.
Yağmurlann şiddetinden insanlar musallaya gitme imkânını bulamadılar. Bayram
namazını camide kıldılar. Saltanat naibi de bayram namazına geldi ve kendisine
has mahfelinde namaz kıldı. Hac emiri o senede Seyfeddin Balaban el-Bedrî
et-Tatarî idi.
Bu senede Kadı
Şerefüddin el-Barizî Hamâ'dan hacca gitti.
Zilhicce ayında
Zahiriye yakınlarında büyük bir yangın çıktı. Bu yangının başlangıç noktası
Zahiriye karşısındaki Utiye fınnı idi. Sonra Cenâb-ı Allah lütfetti. Yangının
kıvılcımları dindi. Şerri sonra erdi.
Ben derim ki: Bu
senede babamın vefatından sonra Busra'dan Dımaşk'a geldik. İlk olarak Toriyyin
yanındaki eski kuyumcu çarşısının bitişiğinde İbn Ebi Heyca yolu denen Derb-i
Sûurda ikamete başladık. Cenâb-ı Allah'tan güzel son ve akıbet diliyoruz. Amin. [34]
Rükneddin Baybars
el-Acemî es-Salihî. Calik adıyla tanınmıştır. Melik Salih Necmeddin Eyyup
zamanında Camedarîler'in başı idi. Melik Zahir ona emirlik verdi. Devlet
büyüklerinden olup çok servet sahibi idi. Remle'de vefat etti. Çünkü Remle,
onun iktalan kapsamında idi. Vefatı bu senenin cemaziyelevvel ayında olmuştu.
Kudüs'e nakledildi ve oraya defnedildi.
[35]
Meyenba şeyhi idi.
Salih bir kimseydi. Dımaşk'a geldiklerinde Tatarlar ona saygı gösterip ikramda
bulunuyorlardı. Tatar naibi Kutlu Şah geldiğinde ona konuk oldu. Şeyh
Takiyyüddin b. Teymiye ile sarayda görüşürken şöyle demişti: "Bizim
borumuz ancak Tatarların yanında ötüyor. Onlar tarafından kabul görüyoruz, ama
Şeriat nezdinde kabul görmüyoruz." [36]
Bu sene başında İslâm
ülkesinin yöneticileri önceki senede adları geçen kimselerdi. İbn Teymiye
hapisten çıkmış, insanlar kendisinden birşeyler öğrenmek, fetva almak veya
başka faydalar sağlamak niyetiyle etrafında toplanmışlardı.
Rebiyülevvel ayı
başında Emir Necmeddin Hızır b. Melik Zahir de serbest bırakıldı. Kaleden
çıkarıldı. Kahire'de Efrem'in konağına yerleşti. Sonra receb ayının beşinde
vefat etti.
Cemaziyelevvel ayının
sonlarında Ümera mülkünün divan nazırlığına îbn Zemlekanî'nin yerine Zeyneddin
Şerif b. Adnan atandı. Daha sonra İbn Hatirî'nin yerine cami nazırlığı da ek
olarak kendisine verildi. Necmeddin b. Dımaşkî, Necmeddin b. Hilal'in yerine
öksüzlerin nazırlığına atandı ramazan ayında Sahip Eminüddin er-Rifakî,
Dımaşk'taki divanların nazırlığından azledildi ve Mısır'a göçtü.
Bu ayda Kemaleddin b.
Şerişî Beytü'1-mal vekilliği görevinden istifa etti. Bir daha göreve dönmemeye
kesin karar vermişti. Bu göreve tekrar dönmesi teklif edildi. Ancak kabul
etmedi. Görev başı yapanlara giydirilen hil'at kendisine gönderildi. Ancak
hil'ati giymedi. Müteakip senenin aşura gününe kadar görevden uzak durdu.
Ancak yeniden bu göreve atandığına dair ferman çıkarıldı ve yeni devlette
kendisine hil'at giydirildi.
Bu senede
Melikü'n-Nasır Muhammed b. Kalavun hacca gitmek üzere Mısır'dan yola çıktı.
Kendisini uğurlamak için bir grup ümera da şehir dışına çıktılar. Ancak onlan
geri çevirdi. Kerek önünden geçmekte iken şehre yöneldi. Kendisi için bir köprü
kuruldu. Köprünün ortasına geldiğinde köprü çöktü. Önden gidenler kurtuldular.
Atı sıçrayarak onu kurtardı. Fakat arkadan gelenler vadiye düştüler. Param
parça oldular. Kerek naibi Emir Cemaleddin Akkuş mahcup oldu. Sultanın bu işi
kendisinin kasıtlı olarak yaptırdığından şüpheleneceğini düşünerek
ve-himlendi. Sultan için 14.000 dinar sarfederek büyük bir ziyafet hazırlamıştı.
Ancak sultan kendisinin ve arkadaşlarının başına gelen belâ ile uğraştığından
ziyafete katılamadı. Sonra naibe hil'at giydirdi ve Mısır'a gitmesine izin
verdi. O da Mısır'a gitti. Sultan, Kerek'te yalnız başına memleket idaresiyle
meşgul oldu. Adalet Sarayına gidiyor, işleri bizzat idare ediyordu. Karısı da
Mısır'dan yanma gelmişti. İçinde bulundukları sıkıntılı hali ve harçlıklarının
azlığını kendisine anlattı. [37]
Melikün-Nasır Kerek'te
oturup ikamete niyet ettiğinde Mısır'a bir mektup yazarak sultanlıktan istifa
ettiğini bildirdi. Bu mektubu, Mısır'daki kadılara gösterilip tescil edildi.
Sonra Şam kadılarına da gerekli tebligat yayıldı. Şevval ayının yirmiüçünde
cumartesi günü ikindiden sonra Emir Seyfeddin Saların konağında devlet erkânı,
ümera, ayan ve diğerlerinin hazır bulunduğu toplantıda Emir Rükneddin Baybars
el-Caşnigir'in sultanlığına bey'at edildi. Ona Melik Muzaffer lakabıyla hitap
edildi. Merasim alayıyla kaleye gitti. Emirler önünde yürüdüler. Kalede
bulunan memleket tahtına oturdu. Sevinç davulları çalındı bu husus posta
vasıtasıyla diğer beldelere bildirildi.
Zilkade ayı başında
Emir îzzeddin el-Bağdadî Dımaşk'a ulaştı. Saltanat naibi, kadılar, emirler ve
ayan ile Ablak Sarayında görüştü. Na-sır'm, Mısırlılara gönderdiği mektubu
onlara okudu. Nasır, mektubunda sultanlıktan vazgeçtiğini bildiriyordu.
Kadılar mektubu görüp tescil ettiler. Ancak Hanbelî kadısı bunu tescile
yanaşmayıp şöyle dedi: "Hiç kimse sultanlığı kendi serbest iradesiyle
terketmez. Eğer o sıkıştınlma-saydı sultanlığı terketmezdi. Aksine o,
azledildi. Yerine başkası geçirildi." Emir İzzeddin el-Bağdadî orada
hazır bulunanlardan Melik Muzaffer adına yeminle bey'at aldı. Tuğrası kalenin
üzerine yazıldı. Lakabları memleketin birçok mahalline nakşedildi. Sevinç
davulları çalındı. Şehir süslendi. Melik Nasır'ın istifa mektubu sarayda
ümeraya okunduğunda şu ifadeye rastlanıyordu :
"Ben, on sene
müddetle halkı idare ettim. Sonra Kerek'te ikameti tercih ettim...." Bu
kısım okunduğunda ümeradan bir topluluk ağlaştı-lar. Yeni sultana gönülsüz
olarak bey'at ettiler.
Yeni Sultan Emir
Rükneddin Baybars el-Caşnigir'in eski makamına Emir Seyfeddin b. Ali;
Ter'aki'nin eski makamına Seyfeddin Benhas; Benhas'ın yerine de eski Kerek naibi
Emir Cemaleddin Akkuş atandı. Cuma günü Dımaşkin ve diğer beldelerin
minberlerinde Sultan Muzaffer adına hutbe okundu. Hutbeyi dinlemeye saltanat
naibi Efrem ve kadılar geldiler. Hil'atler ve saltanat naibinin atanma fermanı
zilkade ayının ondokuzunda Dımaşk'a ıılaştı. Saltanat naibinin atanma fermanını
Sır katibi Kadı Muhyiddi^b. Fedlullah sarayda ümeranın huzurunda okudu. Hepsi
hil'atlerini giymişlerdi.
Sultan Muzaffer,
halifenin gönderdiği siyah hil'ati ve yuvarlak sarığı giydi. Zilkade ayının yedisinde
cumartesi günü hepsi de hü'atlerini giymiş olarak devlet erkânı önünde yaya
yürüdüler. Sahip Ziyaeddin en-Nesayî, halife tarafından gönderilen sultan
fermanını siyah bir atlas kese içinde taşıyordu. Fermanın baş kısımında şunlar
yazılıydı :
"O, gerçek
Süleyman'dandır. Ve o, hakikaten Rahman ve Rahim
gündü. Muzaffer sadece
bir kaç gün sevinebilmişti. Şeyhi Münbicî de aynı şekilde kısa bir süre safa
sürmüştü, ama sonra Cenâb-ı Allah çabucak nimetlerini yok etti.
Bu senede İbn Cemâa
kalede hutbe irad etti. Şeyh Alaeddin el-Konevî de Şerifıye Medresesi'ndeki
müderrislik görevine başladı. [38]
Salih bir insandı.
Aslen Mısır'a bağlı Said bölgesindendir. Bjr süre Halbun'da ve o taraflara
bağlı mıntıkalarda ikamet etti. Bir müddet ekmek yemedi. Bir grup mürid
etrafında toplandılar. Kendisi bu senenin muharrem ayının sonlarında Berare
köyünde vefat etti. Oraya defnedildi. Cenaze merasiminde Şam naibi, kadılar ve
ayandan olan kimseler hazır bulundular. [39]
Salih bir insandı.
Hanbelî mezhebine mensuptu. Atiye mescidinin imamı idi. İbn Mukrî adıyla
tanınmıştır. Hadis rivayet etti. Hanbelî-îerin medreselerinde fakihlik yaptı.
Hicretin 634. senesinde Harran'da doğdu. Bu senenin ramazan ayının yirmisinden
sonra Dımaşk'ta vefat etti. Kasyun Mezarlığı'na defnedildi. Kendisinden önce
Şeyh Zeyneddin el-Harranî Gazze'de vefat etmişti. Şeyh Ebu'l-Hasan Ali'nin
taziyet meclisi Dımaşk'ta kuruldu. Allah ikisine de rahmet etsin. [40]
Seyyid Şerif Zeyneddin
Ebu Ali Hasan b. Muhammed b. Adnan el-Hüseynî. Nakibü'l-Eşraftı. Faziletli,
yüksek derecede alim, fesahat sahibi ve kelama bir kimse idi. Mutezilîlerin
yolunu bilir, İmamiye mezhebinin meselelerini incelerdi. Münazaralar yapardı.
Vefatından kısa bir süre önce caminin nazırlığına ve Efrem divanının
nazırlığına başladı. Zilkade ayının beşinde ellibeş yaşındayken vefat etti.
Babü's-Sa-ğir'deki aile mezarlığına defnedildi. [41]
Şeyhü'l-Celil
Zahiruddin Ebu Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Ebu'1-Fadl b. Men'a,
Bağdatlıydı. Mekke'de amcası Afifüddin Mansur b. Men'adan sonra Harem-i Şerif
şeyhi oldu. Hadis dinledi. Uzun bir süre Bağdat'ta ikamet etti. Sonra amcası
vefat edince Mekkeye göçtü ve Harem şeyhliğine atandı. Vefatına kadar bu
görevi sürdürdü. Bu senede vefat etti. [42]
Bu sene başında
Müslümanların halifesi Müstekfî b. Hakim bi-Em-rillah el-Abbasî, ülkenin
sultanı Melik Muzaffer Rükneddin Baybars el-Caşnigir, Mısır'daki naibi Emir
Seyfeddin Salar, Şam'daki naibi Emir Akkuş el-Efrem idi. Mısır ve Şam'ın
kadılarına gelince bunlar da önceki senede adları anılan kimselerdi.
Safer ayının son
gecesinde Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye, Emir Mukaddemle birlikte Kahire'den
İskenderiye'ye gitmek üzere yola koyuldu. Emir Mukaddem onu sultanın konağında
geniş bir burca yerleştirdi. Bulunduğu yer gerçekten rahat ve genişti. İnsanlar
ziyaretine geliyorlar. Kendisinden çeşitli ilimleri tahsil etmeğe
çalışıyorlardı. Bundan sonra cumalara gitti. Adetini sürdürerek camilerde
toplantılar yapıp vaazlar verdi. İskenderiye'ye pazar günü ulaşmıştı. On gün
sonra İskenderiye'ye ulaştığına dair haber Dımaşk'a ulaştı. Halk onun için üzüldü.
Caşnigir ile Şeyhi Menbicî'nin ona bir tuzak kurmasından korktular. Onun için
çok dualar ettiler. Çünkü Caşnigir ile Şeyhi Menbicî, İskendi-reyeye gidişinde
İbn Teymiye'ye, arkadaşlarından hiçbirinin refakat etmesine izin
vermemişlerdi. Dostları onun için üzüldüler. Çünkü düşmanı olan Nasır
el-Menbicî ona zarar verme fırsatını ele geçirmişti. Ona düşman olmasının
sebebi; İbn Teymiye'nin Caşnigir ile Caşnigir'in Şeyhi Nasr el-Menbicî'nin
aleyhinde konuşması ve "Artık Caşnigir'in iktidarı sona erdi. Reisliği
son buldu. Eceli yaklaştı" demesi; İbn Arabi ile Muridlerini eleştirmesi
idi. Onu sürgüne gönderir gibi İskenderiye'ye göndermek istemişlerdi. "Ola
ki İskenderiye halkından biri cür'et gösterip de suikast yaparak onu
öldürür" dediler. Ama onu İskenderiye'ye göndermeleri halkın ona olan
sevgisini, yakınlığını daha da artırdı. Halk, ondan yararlandı. İlim tahsil
etti. Ona daha çok meyil gösterdiler, ikramda bulundular. Bu arada Şeyh
Takiyyüddin İbn Teymiye'nin kardeşinin yazdığı mektup Dımaşk'a ulaştı. Mektupta
şunlar yazılıydı:
"Kıymetli
kardeşim, korunmuş olan İskenderiye limanına sanki ci-had nöbeti tutmak
niyetiyle geldi. Allah'ın düşmanları onu buraya göndermekte kendisine, İslâm'a
ve Müslümanlara tuzak kurmayı amaçlamışlardı; ama bu bizim hakkımızda uaha iyi
oldu. Onlar Şeyh İbn Tey-miye'nin böylece helak olacağını zannetmişlerdi. Ama
kötü maksatları geri tepti. Her bakımdan beklediklerinin aksi durumlarla
karşılaştılar. Allah katında ve arif insanlar nezdinde yüzleri karardı. Hasret
çekmeye, pişman olmaya, yaptıklarından ötürü eseflenmeye başladılar. Bütün
İskenderiye halkı kardeşim İbn Teymiye'ye yöneldi. Ona saygı, gösterdiler. O
da her zaman Allah'ın kitabını ve Rasûlunun sünnetini, gözleri doyuracak,
müminlerin gözünü aydınlatacak derecede yayıyor; bu da düşmanların boğazına bir
düğüm gibi çöküyor. İskenderiye'de yumurtlayan, yavrulayan, fırkaların ve
Arapların yolunu saptıran bir İb-lis'e rastlandı. Ama Cenâb-ı Allah'ın,
kardeşim şeyhi oraya getirmesi sebebiyle onların düzeni bozuldu. Adamları
tarumar oldular. Sırlan açığa çıktı. Perde aralandı. Rezil rüsvay oldular.
Onların çoğundan tevbe etmeleri istenildi. Reislerinden biri de tevbe etti.
Müminlerin avam ve havasının emir, kadı ve fakihlerinin, müftü ve şeyhlerinin,
müctehidler cemaatinin huzurunda -sadece cahil zelil ve alçak kimseler hariç-
Şeyh İbn Teymiye'nin sevgisi, saygısı karşı konulmaz bir hüküm gibi yerleşti.
Sözü kabul edildi emir ve yasaklarına uyuldu. Allah'ın kelimesi böylece Allah
ve Rasûlunun düşmanlarına karşı yüceldi. Allah ve Rasûlunun düşmanları gizli
aşikâr lanetlendiler. Hem de her yerde ve adlarıyla lanetlendiler. Yerinde
çöküp kalan Nasr el-Menbicî'nin yanında da bu durum gerçekleşti. Kelimelerle
ifade edilemeyecek derecede korkuya kapıldı. Alçalıp zillete maruz
kaldı......"
Bu mektupta daha bir
çok sözler söyleniyor ve durumlar anlatılıyordu.
Kısaca demek
istediğimiz şudur ki; Şeyh Takiyyüddin İbn Teymi-ye, iskenderiye liman şehrinde
sekiz ay ikamet etti. İkametgahı geniş, güzel ve temiz bir kale burcuydu. İki
penceresi vardı. Pencerelerden biri deniz tarafına diğeri de şehir tarafına
bakıyordu. İsteyen herkes ziyaretine gidiyor, devlet büyükleri, fakihler ve
ayan tabakasına mensup kimseler yanına gidip geliyorlardı. Kendisinden ilim
tahsil ediyorlar, yanında kitap okuyorlar ve istifade ediyorlardı. O da rahat
bir yaşam sürüyor rahat ve huzur içinde günlerini geçiriyordu.
Rebiyülevvel ayı
sonlarında Menbicî'nin tavsiyesi üzerine -İbn Teymiye taraftarı olmakla
suçlanan- Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî, Maristan nazırlığından azledildi.
Yerine Şemseddin Abdulkadir b. Hatirî atandı.
Rebiyülahir ayının
üçünde sah günü Mısır'da Hanbelîlerin kadılıgına Mısır Şeyhti' 1-Hadisi Şeyh
İmanı, Hafız Sadeddin Ebu Mahmut Mes'ud b. Ahmet b= Mes'ud b. Zeyneddin
el-Harisî atandı. Daha önce bu görevde bulunan Kadı Şerefüddin Ebu Muhammed
Abdülgani b. Yahya b. Muhammed b. Abdullah b. Nasr b. Ebu Bekir el-Harranî
vefat etmişti. Cemaziyelevvel ayında Sultan Muzaffer'in buyruğu ve fermanı sahil
beldelerine gönderildi. Bu fermanda içki içmenin yasaklanması, meyhanelerin
yıkılması, meyhanecilerin ve içkicilerin sürgün edilmesi yetkililere
emrediliyordu. Emir yerine getirildi. Müslümanlar buna çok
sevindiler.
Cemaziyelahir ayı
başında Dımaşk'taki Hanbelîlerin kadılığına Şeyh Şihabeddin Ahmed b. Şerifüddin
Hasan b. Hafız Cemaleddin Ebu Musa Abdullah b. Hafız Abdülgani el-Makdisî'nin
atandığına dair ferman postayla geldi. Daha önce bu görevde Taki Süleyman b.
Hamza bulunuyordu. Bu zat, Melik Nasırın tahttan inişini diline doladığı onun
kendi iradesiyle, değil zorla tahttan indirildiğini söylediği için -ki bu
söyledikleri doğruydu- görevden azledilmişti.
Cemaziyelahir ayının
yirmisinde divan nazırlığına Rüstemî'nin yerine Emir Seyfeddin Bektimur
el-Hacibî'nin atandığına dair ferman postayla Dımaşk'a geldi. Ancak Emir
Seyfeddin bu görevi kabul etmedi. Yine aynı postayla Emir İzzeddin Ahmed b.
Zeyneddin Muhammed b. Ahmed b. Mahmud İbn Kalanisî'nin hazine nazırlığına
atandığına dair ferman da geldi. Bu zat mezkur göreve başladı. Kendisinden önce
anılan görevde bulunan şehir muhtesibi Basravî azledildi.
Yine bu ayda
Kadilkudat Bedreddin b. Cemaa, Sufilerin talebi üzerine Kahire'de
Saidü's-Suada Şeyhliği görevine başladı. Cuma günü yanlarında bir kez hazır
bulunması sebebiyle kendisinden hoşlanmış-lardı. Daha önce bu görevde bulunan
Şeyh Kerimüddin el-Eykî azledildi. Çünkü o, Saidü's-Suada hankâhmdaki
şahitleri oradan uzaklaştır-mıştı. Bu yüzden kendisine karşı harekete geçtiler.
Dine sığmayan bazı suçları olduğunu dilekçeyle ilgili makama bildirdiler.
Şikâyetçi oldular. Bu sebepten o da bu görevden uzaklaştırıldı. Halka yaptığı,
yoluna geldi. Zira bu kişi, Şeyhü'l-İslâm İbn Teymiye'ye karşı harekete
geçmiş, ona iftiralarda bulunmuştu. Oysa kendisi cahil ve takvası az bir kimseydi.
İşte bu iftirası yüzünden Cenâb-ı Allah onu kendi arkadaşları ve dostları
vasıtasıyla rezil rüsvay etti. Bu da onun yaptığının tanı karşılığı olan bir
ceza idi.
Receb ayında Dımaşk'ta
korkular çoğaldı insanlar şehir dışından içerilere doğru akın ettiler. Bunun
sebebi de şuydu : Sultan Melikü'n-Nasır Muhammed b. Kalavun, Dımaşk'a gelmek
üzere Kerek'ten yola çıkmıştı. Tekrar tahta geçmeyi istiyordu. Ümeradan bir
grup onunla ittifak kurmuşlar, gizlice mektup yazarak kendisinin samimi
yandaşları olduklarım bildirmişlerdi. Mısırlı ümeradan bir grup da onun
tarafına geçmişlerdi. İnsanlar Dımaşk naibi Efrem'in Kahire'ye gitmiş olması ve
büyük kitlenin onunla birlikte olması yüzünden tedirgin oldular. Şehrin
kapılarını kuşluk vaktine kadar açmadılar. İşler karman çor-man oldu. Kadılar
ve ümeranın çoğu sarayda toplanarak Melik Muzaf-fer'e beyitlerini yenilediler.
Cumartesi günü akşama doğru şehrin kapıları kilitlendi. Babü'n-Nasır önünde
bulunan insanlar izdiham meydana getirdiler ve büyük bir yorgunluk ve
bezginlik meydana geldi. Köyden gelen insanlar sebebiyle şehirde kalabalık
meydana geldi. Melik Nasır'ın Human'a ulaştığına dair haber postayla Dımaşk'a
ulaştı. Şam naibi bundan rahatsız oldu. Melik Nasırla savaşacağını ve şehre
girmesine engel olacağını bildirdi. Emir Rükneddin Baybars el-Mecnun ile
Baybars el-Alemî onun yanma gittiler. Ona iltihak ettiler. Başhacib Emir
Seyfeddin Bektimur da yanına giderek geri dönmesini önerdi ve Mısırlılarla
savaşacak gücü olmadığını söyledi. Emir Seyfeddin Bahadır da yanma gidip aynı
öneride bulundu. Sonra receb ayının beşinde salı günü Dımaşk'a döndü. Sultan
Melik Nasırın Kerek'e döndüğünü halka bildirdi. İnsanlar sakinleştiler.
Saltanat naibi saraya döndü. İnsanların bir kısmı evlerine döndü. Nizam
sağlandı. [43]
Şaban ayının onüçünde,
Melik Nasır'ın Dımaşk'a geldiğine dair haber geldi. Emir Seyfeddin Kutlubek ve
Hacı Bahadır, Kerek'e gittiler. Onun Dımaşk'a gelmesi için teşvikte bulundular.
Bunun üzerine Dımaşk naibi paniğe kapıldı. Şaban ayının onaltısında kendisine
tabi olan bir cemaatla birlikte yola koyuldu. Beraberinde Şakif Arnun
beldesinin sahibi İbn Sabh da vardı. Dımaşk'ta saltanat merasimi için gerekli
hazırlıklar yapıldı. Kösler çalınmaya başladı. İnsanlar toplandı. Sultan Melik
Nasır Muhammed de büyük bir debdebe ile Kerek'ten hareket etti. Emir Akkuş
el-Efrem'e eman verdiğini bildirdi. Şaban ayının onyedi-sinde pazartesi gecesi
minarelerde müezzinler ona dua ettiler. Sabah olunca halk ona dua edip sevindi.
Adı amhnca insanlar ferahladı. Halka eman verdiği duyuruldu. İnsanların
dükkanlarını açmaları, yerlerinde, evlerinde, ticarethanelerinde güven içinde
olmaları istenildi. Halk etrafı süslemeye başladı. Sevinç davulları çalındı.
İnsanlar şehre girdiği esnada sultanı görebilmek için sah gecesi evlerinin
damlarında uyumaya başladılar. Sultanı karşılamak için kadılar, emirler ve ayan
tabakasına mensup kimseler yola çıktılar.
Sultanın katibi İbn
Kesir dedi ki: "Sultanın salı günü gün ortasında büyük bir alayişle şehre
girdiğini müşahede ettim. Musalla yanında kendisi için halı serildi, yoluna
sergiler konuldu. Saltanat debdebesiyle geliyordu. Yoluna ipek halılar serildi.
Her bir halının üzerinden geçtikten sonra halı duruluyor, tekrar Ön tarafına
seriliyordu. Gayet ciddiyet ve vakar sahibiydi. Sağında, solunda silahtarlar,
önünde muhafızlar yürüyorlardı. İnsanlar ona yüksek sesle dua ediyorlardı. Dua
sesleriyle her taraf çınlıyordu. O gün görülmeye değer muazzam bir gündü."
Şeyh Alemüddin
el-Berzalî dedi ki: "O gün sultan beyaz bir sarık sarmıştı. Kırmızı bot
giymişti. Başının üzerinde şemsiyesini Hacı Bahadır taşıyordu. Sultanın
üzerinde kıymetli bir kürk vardı ki altın sırmalıydı. Kaleye ulaştığında
kendisi için köprü kuruldu. Kale naibi Emir Seyfeddin es-Sencerî yanına geldi.
Huzurunda yer öptü. Sultan ona "Ben şimdi buraya girmeyeceğim" dedi
ve atını ablak kasrı tarafına çevirdi. Emirler önündeydiler. Cuma günü kendisi
için hutbe okundu."
Şaban ayının
yirmiikisinde cumartesi günü Emir Celaleddin Akkuş el-Efrem itaatini sunmak
üzere Dımaşk'tan geldi. Huzurunda yer öptü. Sultan ona ikramda bulunmak için
atından indi ve eskiden olduğu gibi yine Dımaşk naibliğine devam etmesine izin
verdi. İnsanlar, Efrem'in sultana itaatini arzetmesine çok sevindiler. Hama
naibi Emir Seyfeddin Kıpçak da sultanın yanma geldi. Şaban ayının
yirmidördün-de pazartesi günü Trablus naibi Emir Seyfeddin İstedmür de geldi.
İnsanlar bunları karşılamaya çıktılar. Sultan Efrem'i karşıladığı gibi bunları
da karşıladı. Aynı günde sultan, Hanbelîlerin kadılığına yeniden Takiyyüddin
Süleyman'ın atanmalına karar verdi. İnsanlar Takiyyüd-din'i tebrik ettiler. O
da saraya sultanın huzuruna çıktı. Ona selam verdi ye Cevziye medresesine
geçti. Orada üç ay müddetle hakimlik yaptı. İkinci cumada, Meydanı Ahbarda
namaz kılındı. Burada sultan ve kadılar da hazır bulundular. Büyük emirler,
devlet erkânı ve halktan büyük bir kalabalık burada namaz kıldı. Aynı günde
Haleb naibi Emir Kara Sungur el-Mansurî, sultanın yanına geldi. Ramazanın
dördünde perşembe günü sultanın tahtırevanı çıkarıldı. Sultan tahtırevana
bindi. Kadılar ve kurralar da yanında bulunuyorlardı. Vakit, ikindi vaktiydi.
Ramazanın beşinde cuma namazı yine Meydan-ı Ahbar'da kılındı. Sonra ramazanın
dokuzunda salı günü sultan Dımaşk'tan ayrıldı. Beraberinde İbn Saserî
Kadıasker Sadreddin el-Hanefî, Hatip Celaleddin, Şeyh Kemaleddin b. Zemlekânî
de bulunuyordu. Tevki divanının görevlileri, ordu divanı ve bütünüyle Şam
askerleri beldelerinden naibleri ve emirleriyle birlikte gelip orada
toplandılar. Sultan, Gazze'ye büyük bir alâyişle vasıl oldu. Emir Seyfeddin
Bahadır ile bir grup Mısır ümerası onu karşıladılar. Melik Muzafferin, sultanlıktan
feragat ettiğini ona bildirdiler. Sonra Mısır'dan emirler peş peşe gelmeye
devam ettiler. Sultanla görüştüler bu durumu ona bildirdiler. Şamlılar bu
haberler üzerine rahatladılar ve sevindiler. Sevinç davulları çalındı. Sultan
Melikü'n -Nasır Muhammed'in tahta oturuşuna dair haberi, Dımaşk'a geç geldi
Bayram gününde hatip
naibi Şeyh Takiyyüddin el-Cezerî el-Mak-day, adet üzere sancaklarla Musalla'ya
gitti. Şeyh Mecdüddin et-Tunisî'yi vekil olarak bıraktı. Bunlar Musalla'ya
vardıklarında Musalla hatibinin namaza başladığım gördüler. Musalla' nın
sahnına sancaklar dikildi. Sancaklar arasında Takiyyüddin el-Makday namaz
kıldırdı Sonra hutbe irad etti. Aynı şekilde İbn Hassan da , Musalla dahilinde
namaz kıldırıp, hutbe irad etti. Böylece bayram gününde iki bayram namazı
kılındı ve iki hutbe irad edildi. Bildiğimiz kadarıyla o güne dek böyle bir
durum yaşanmamıştı.
Sultan Melikü'n-Nasır
bu senenin ramazan bayramının son gününde Cebel kalesine girdi Saların, Sübek'e
gitmesini emretti. Sıfd naibi Emir Seyfeddin Bektimur el-Cogendar'ı, Mısır'a
naib tayin etti. Şam'a da naib olarak Emir Kara Sungur el-Mansurî'yi
görevlendirdi: Bu fermanının tarihi şevvalin yirmisiydi Sahib Fahreddin
el-Halefî'yi bundan iki gün sonra vezirliğe tayin etti. Bahaeddin Abdullah b. Ahmed
b. Ali Muzaffer el-Hillî, şevval ayının onunda cuma gecesi vefat etmişti. Ondan
sonra Kadı Fahreddin, Mısır'da ordu nazırlığı görevine başladı. Bu zat
Mısırlıların Önde gelen vezirlerinden ve büyük şahsiyetlerinden-di. Biraz hadis
rivayet etmişliği de vardır. Emir Cemaleddin Akkuş el-Efrem, serhat naibliğine
atandı. Divanların nazırlığına Emir Zeyned-din Kutboğa atamp Dımaşk'a geldi. Bu
zat ayrıca Seyfeddin Akcaba'nm yerine saray üstadlığına da atanmıştı. Devlet
yönetiminde büyük bir değişiklik meydana gelmişti.
Şeyh Alemüddin
el-Berzalî dedi ki: "Sultan, ramazan bayramında Mısır'a girer girmez, Şeyh
Takiyyüddin İbn Teymiye'yi saygın ve mü-kerrern olarak İskenderiye'den
çağırttı. Şeyh de şevval ayının sekizinde geldi. Beraberinde bir grup
İskenderiyeli onunla yola çıkmış ve onu uğurlamışlardı. Cuma günü sultanla
görüştü. Sultan ona ikramda bulundu. Kalabalık bir mecliste onu karşıladı. Bu
mecliste Mısırlıların ve Şamlıların kadıları da vardı. İbn Teymiye'yi onlarla
barıştırdı ve bundan sonra Şeyh İbn Teymiye Kahire'ye indi. Meşhed-i Hüseyin
yakınında bir meskene yerleşti. İnsanlar ziyaretine geliyorlardı. Emirler, askerler,
birçok fakih ve kadılar da yanma geliyorlar, kimi kendisine karşı
sergiledikleri tavırlarından ötürü özür diliyor, kimi de bu işlerle ilgileri
olmadığını söylüyordu. Ama Şeyh İbn Teymiye "Bana eziyet eden herkese
hakkımı helal ettim" dedi.
Ben derim ki :
"Kadı Cemaleddin b. Kalanisî bu meclislerde cereyan eden konuşmaları,
sultanın ve mecliste hazır bulunanların şeyhe gösterdikleri saygı ve ikramı,
ondan sitayişle bahsedilmesini, onun övülmeşini, bütün tafsilatıyla
anlatmıştır. Aynı şekilde Kadilkudat Mansu-rüddin el-Hanefî de buna bu
oturumlar hakkında geniş bilgiler vermişti. Ancak İbn Kalanisî'nin verdiği
bilgiler daha tafsilatlıydı. Çünkü o, o zamanda kadıaskerlik yapıyordu. İkiside
o mecliste hazır bulunmuşlardı. Bana anlatıldığına göre Şeyh Takiyyüddin İbn
Teymiye meclise gittiğinde sultan ayağa kalkarak onu karşılamıştı. Görür
görmez hemen eyvanın ucuna kadar onun için yürümüş, eyvanın baş tarafında
onunla birlikte uzaklaştıktan sonra sultan onu alıp, penceresi bahçeye bakan
bir salona götürmüştü. Orada oturup bir süre başbaşa konuşmuşlardı. Sonra İbn
Teymiye'nin eli sultanın elinde olarak meclise gelip oturmuşlardı. Sultanın
sağ tarafında Mısır Kadısı Bedreddin b. Cemaa, sol tarafında Vezir İbn Halilî,
alt tarafında İbn Sasesî, sonra Sadreddin Ali el-Hanefî oturmuşlardı. Şeyh
Takiyyüddin İbn Teymiye de sultanın önünde halının ucunun üzerinde oturmuştu.
Vezir, zimmilerin tekrar işaretli beyaz sarık takmalarına müsaade edilmesini
istedi. Ödemekte oldukları paraya ek olarak yıllık 700.000 dinar daha vermeyi
üstlendiklerini söyledi. Mecliste bulunanlar sustular. Orada Mısır ve Şam'ın
kadıları, aralarında İbn Zemlekanî'nin de bulunduğu Mısırlı ve Şamlı büyük
alimler vardı. Ben, sultanın meclisinde İbn Zemlekânfnin yan tarafında
oturuyordum. Alimlerden, kadılardan hiç biri bu hususta konuşmadı. Sultan,
kendilerinden fetva isteyerek "Bu konuda ne diyorsunuz" diye sordu.
Hiç biri konuşmadı. Ancak Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye diz üstü çöküp bu konuda
sultanla sertçe konuştu. Vezirin söylediklerini sert bir dille reddetti. Sesini
yükseltti. Sultan da gayet yumuşak ve sakin bir tarzda onu susturmaya
çalışıyordu. Ancak İbn Teymiye çok ileri gitti. Kimsenin söyleyemeyeceklerini
söyledi. Kimsenin yapamayacağını yaptı. Bu konuya sıcak bakanları da
şiddetlice azarladı ve sultana dedi ki: "Saltanat tahtına oturduktan
sonra kurduğun ilk mecliste fani dünya metaı uğruna zimmilere yardım
etmeyeceğine inanıyorum. Hâşâ sen böyle bir şey yapacak biri değilsin. Tahtını
sana geri veren Allah'ın sana bahşettiği nimeti an. Düşmanını yüz üstü düşürdü.
Seni düşmanlarına karşı muzaffer kıldı. Bu kapıyı zimmîlere açan ilk kişi
Caşnigir olmuştur. O da elbetteki senin fermanına dayanarak bunu yapmıştı. Çünkü
o zaman o senin naibindi"
Sultan bu duruma şaştı
ve onların tekrar beyaz sank, giymelerine müsaade etmedi. Anlatımı burada uzun
sürecek çok detaylı konuşmalar cereyan etti.
Sultan, mecliste hazır
bulunanların tamamından daha çok ibn Teymiye'yi tanıyordu. Onun dindar,
şecaatti, hakkı yerine getiren iyi bir insan olduğunu elbetteki biliyordu.
Şeyh Takiyyüddin îbn
Teymiye'nin sultanla başbaşa oturduklarında aralarında geçen konuşmaları
anlattığını duydum. Sultan, kendisinin aleyhinde bulundukları, tahttan
indirilip Çaşnigir'e bey'at edilmesi hususunda fetva vermiş olan bazı kadıların
öldürülmesi hususunda İbn TeymiyeY m olumlu fetva vermesini istemiş, ibn
Teymiye buna karşı çıkınca ona "Bunlar senin de aleyhinde bulunmuşlar ve
sana eziyet etmişlerdi demiş ve bazılarının öldürülmesi hususunda fetva
vermesi için İbn Teymiye'yi kışkırtmıştı. Sultanın o kadılara kızmasının
sebebi, kendisinin azledilmesi ve Çaşnigir'e bey'at edilmesi için göstermiş oldukları
çabalardan ötürüydü. Şeyh İbn Teymiye, sultanın maksadını anladı, kadıları ve
alimleri tazimle anmaya başladı. Onlara kötülük yapacak olan kimseleri yerdi ve
sultana "Eğer bunları öldürecek olursan bunlardan sonra böyle büyük
alimleri bulamazsın" dedi. Sultan ona "Bunlar sana eziyet ettiler
dedi. Defalarca seni öldürmek istediler!" deyince Şeyh İbn Teymiye
"Bana eziyet edene hakkımı helal ettim. Ama Allah ve Rasûlu-ne eziyet
edenlere gelince Allah onlardan intikam alır. Ben kendi öcümü almam" diye
karşılık verip sultana nasihatlerde bulundu. Nihayet sultan yumuşadı ve onları
bağışladı.
Maliki Kadısı İbn
Mahluf şöyle demişti: "İbn Teymiye gibisini görmedik. Biz, hükümdarları
ona karşı kışkırtıyorduk ama yine de ona güç yetiremiyorduk. O bize karşı
güçlendiği zaman bizi bağışladı ve bizi savundu."
Şeyh İbn Teymiye,
sultanla görüştükten sonra Kahire'ye indi. İlim yaymaya devam etti. Halk
kendisine yöneldi. Uzak diyarlardan yanma gelerek kendisinden ilim tahsil
ettiler. Fetvalar sordular. O da yazılı ve şifahî olarak onlara cevap verdi.
Fakihler yanma gelerek kendisi hakkında sergiledikleri olumsuz tutumlardan
Ötürü özür dilediler, o da "Ben herkese hakkımı helal ettim" dedi.
Şeyh İbn Teymiye,
ailesine bir mektup yazıp gönderdi. Mektubunda Allah'ın kendisine bahşettiği
nimetleri ve çok hayırları andı. Ailesinden, kendisine ait bir kısım kitapları
göndermelerini talep etti. Bu hususta Cemaleddin el-Mizzî'nin yardımına
başvurmalarını istedi: "Çünkü o benim istediğim kitapları nereden ve
nasıl çıkaracağını bilir" dedi. Mektubunda devamla şöyle demişti :
"Hakka ait olan
her şey yükselir, artar ve muzaffer olur. Batıl ise sürekli alçalır, sefil
olur, izmihlale uğrar. Cenâb-ı Allah, hasımların boyunlarını büktü. Onların
büyükleri, anlatımı, burada uzun sürecek şekilde banş talebinde bulundular.
Biz de İslâm'ın ve sünnetin yücelmesine vesile olacak şartları onlara karşı
ileri sürdük. Bu şartlar sebebiyle batıl ve bid'at parçalanacaktır. Onlar bütün
bu şartlara uyacaklarını bildirdiler. Biz de bunu fiilen gerçekleştirmelerine
kadar onlara karşı ihtiyatlı durduk. Sözlerine ve ahidlerine güvenmedik.
Şartları gerçek-leştirinceye kadar taleplerini yerine getirmedik,
söylediklerini mutlaka yerine getirmelerini bekledik. Böylece avam ve havas
için İslâm'ın ve sünnetin izzeti ortaya çıkacaktır ki, bu da onların
kötülüklerini yok edecek güzelliklerdir....."
Ayrıca Yahudileri ve
Hristiyanlan ezip zelil etmek, onları zillet ve küçüklükleri içinde bırakmak
hususunda sultanla yaptığı konuşmaları içeren uzun ifadeleri de yazmıştı.
Doğrusunu, noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir.
Şevval ayında sultan,
yirmiye yakın emiri tutukladı. Şevvalin onaltısmda Havranlüardan olan Kays ve
Yünın kabileleri arasında çatışma çıktı. İki taraftan da yaklaşık 1.000 kişi
kadar sevda (veya Süvey-de) yakınlarında öldürüldü. Buna Süveyda savaşı
denilmiştir. En fazla zayiat veren Yümn kabilesi hezimete uğradı. Bunlar
Kayslılarm Önünden kaçtılar. Çokları da perişan ve zayıf halde Dımaşk'a
girdiler. Kayslı-lar da devletten kortukları için kaçtılar. Bu yüzden köyleri
boş ekinleri sahipsiz kaldı. İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciun (Doğrusu biz
Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz).
Zilkade ayının
altısında çarşamba günü Haleb'e naib olarak atanan Emir Seyfeddin Kıpçak
el-Mansurî, bir grup Mısır ümerasiyle birlikte Dımaşk'a uğradı. Sonra
beraberindeki ümera ve askerlerle birlikte Haleb yoluna koyuldu. Emir Seyfeddin
Bahadır da naib olarak atandığı Trablusa ve Dımaşk'ın sahil beldelerine
gitmekte iken Dımaşk'a uğradı. Kendisinden önce orada naib olarak Emir
Seyfeddin İstedmür bulunuyordu.
Sultanla birlikte
Mısır'a gitmiş olan bir grup insan, zilkade ayında Mısır'a ulaştılar.
Aralarında Hanefi'lerin Kadildukatı Sadreddin, Mu-hiddin b. Fadlullah ve
diğerleri de vardı. Mısır'a gelişinden sonra bir gün kalkıp Kadı Sadreddin
el-Hanefî'nin yanma gittim. Bana "İbn Teymiye-yi severmisin?" diye
sorunca ben "Evet diye cevap verdim. O da gülerek şu karşılığı verdi :
"Vallahi çok güzel birşeyi sevmişsin" sonra da İbn Kalanîsî'nin
anlattıklarına yakın şeyleri anlattı. Ama İbn Kalanîsinin anlattıkları daha tam
ve mükemmeldi. [44]
Habis herif,
arkadaşlarından bir grupla kaçmıştı. Emir Seyfeddin Kara Sungur el-Mansurî,
Efrem'in yerine Mısır'dan Şam naibliğine gelmek üzere yola çıktığında Gazze
yakınlarında zilkade ayının yedisinde bir av halkası kurdu. Caşnigir de 300
kadar arkadaşıyla bu çemberin içine düşünce etrafı sarıldı. Adamları dağılıp
onu yalnız bıraktılar. Emir Seyfeddin Kara Sungur da onu yakaladı ve onu alıp arkadaşı
Seyfeddin Bahadırla birlikte develere binerek Mısır'a geri dönüş yoluna
koyuldu. Ancak Hattara'ya vardıklarında Emir İstedmür onları karşıladı.
Caşni-giri onlardan teslim alıp Mısır'a götürdü. Seyfeddin Kara Sungur ile Seyfeddin
Bahadır da askerlerinin başına döndüler. Emir İstedmür, Çaşnigir'i sultanın
huzuruna çıkardı. Sultan onu kınayıp azarladı. Bu, onur sultanla son görüşmesi
oldu. Sonra Öldürülerek Kurafe Mezarlığı'na defnedildi. Şeyhi Menbicî
kendisine fayda vermediği gibi malı mülkü de kendisini kurtarmadı. Aksine feci
bir şekilde öldürüldü.
Emir Seyfeddin Kara
Sungur el-Mansurî, zilkade ayının yirmibe-şinde pazartesi günü Dımaşk'a girdi.
Saraya yerleşti. Beraberinde İbn Saserî, İbn Zemlekânî, İbn Kalanisî, Alaaddin
b. Ganim, bir grup Mısırlı ve Şamlı Ümera vardı. Hatip Celaleddin el-Kazvinî
onlardan önce aynı ayın yirmiikisinde perşembe günü Dımaşk'a gelmiş, cuma günü
adeti üzere hutbe irad etmişti. İkinci cuma günü ayın yirmidokuzu idi. O zamanda
Dmıaşk Camii'nde Kadı Bedreddin Muhammed b. Osman b. Yusuf b. Haddad
el-Hanbelî, saltanat naibinin izniyle hutbe irad etti. Atanma fermanı namazdan
sonra kadıların, ekâbirin ve ayanın huzurunda okundu. Daha sonra kendisine
kıymetli bir hil'at giydirildi. Kırkiki gün süreyle İmam Hatiplik görevini
yürüttü. Sonra hatip Celaleddin, sultan fermamyla bu görevine iade edildi ve
müteakip senenin onikisinde perşembe günü göreve başladı.
Zilhicce ayında
Kemaleddin b. Şirazî, Şamiyetü'l-Berraniye Med-resesi'nde ders verdi. Bu görevi
îstednıür'ün de yardımıyla Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî'den devraldı.
Bu senede Tatar hanı
Harbenda, kendi ülkesinde Rafızîliği destekleyerek ortaya koydu. Hatiplere,
hutbelerinde ilk olarak Hz. Ali'nin ve ehli beytin adlarım anmalarını emretti.
Ezec beldesinin hatibi, hutbenin bu kısmına geldiğinde hıçkıra hıçkira
ağlamaya başladı. Cemaat de onunla birlikte ağladı. Hutbeyi tamamlayamadan
minberden indi. Onun yerine bir başkası minbere çıkarılarak hutbe
tamamlattırıldı. O kişi namazı da kıldırdı. O ülkede bid'atçiler, ehli sünnete
egemen oldular. İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciun (Doğrusu biz Allah'a aidiz
ve O'na dönücüleriz).
Bu senede devletteki
düzensizlik ve ihtilafların çokluğu yüzünden Şamlılardan hiç kimse hacca
gidemedi. [45]
Ahmed b. Hatip
Bedreddin Yahya b. Şeyh İzzeddin b. Abdüsselam. Akibe hatibi idi. Emevî
Camii'nin nazırlığını da yaptı. Başka görevlerde de bulundu. Bu senenin
muharrem ayının ortasında çarşamba günü Akibe'deki evinde vefat etti. Akibe
Camii'nde cenaze namazı kılındı.
gabü's-Sağir
Mezarlığı'na babasının yanına defnedildi. Hadis rivayet etmiş, babası
Bedreddin'den sonra hatiplik yapmıştı. Cenaze merasiminde saltanat naibi,
kadılar ve ayan tabakasına mensup insanlar hazır bulundular. [46]
Şerefüddin Ebu
Muhammed Abdülgani b. Yahya b. Muhammed b. Abdullah b. Nasır b. Ebu Bekir
el-Harranî. Hicretin 645. senesinde Harran'da doğdu. Hadis dinledi. Mısır'a
geldi. Hazine nazırlığı, Salihiye Medresesi'nin müderrisliği, sonrada kadılık
yaptı. Yönetimi güzel bir kimseydi. Güzel hasletleri vardı. Rebiyülevvel ayının
ondördünde cuma gecesi vefat etti ve Kurafe Mezarlığı'na defnedildi. Vefatından
sonra Sa-deddin el-Harisî onun yerine geçti. Nitekim bu husus önceki kısımlarda
da anlatılmıştı. [47]
Şeyh Necmeddin Eyyup
b. Süleyman b. Muzaffer el-Mısrî Müez-zin-ü Necibi adıyla meşhur olmuştur.
Dımaşk Camii'ndeki müezzinlerin reisi ve hatiplerin de nakibi idi. Sureti
güzel, sesi gürdü. Bu hususiyetleri elli sene kadar devam etti. Nihayet bu
senenin cemaziyelevvel ayı başında vefat etti. Allah rahmet etsin. [48]
Mısır'da divan
nazırlığıyla birlikte vezirlik görevini yürüttü. Şam'da da bir kaç kez
divanların başkanlığım yaptı. Dımaşk'ta meşhur bir evi ve bahçesi vardır.
Himmetli, gayretli ve servet sahibi bir kimseydi. Bu senenin cemaziyelevvel
ayında Mısır'da vefat etti. [49]
Dımaşk'taki divanların
başıydı. Daha Önceleri Şerifî'den sonraki dönemde Kibeliye beldelerinin genel
valiliğini yapmıştı. Otoriter bir yöneticiydi, Bu senenin cemaziyelevvel
ayının ondokuzunda pazar günü vefat etti. Kuşluk vakti, Raslan kubbesinin karşısında
yaptırmış olduğu kubbeye defnedildi. Tecrübeli ve ehliyetli bir yöneticiydi.
Kendisinden sonra divan başkanlığına Akbaca atandı. [50]
Müslüman bir kimseydi.
Devlet sefiri idi. Caşnigir'in yanında itibarh biriydi. Çünkü kendisi,
Caşnigir'in Şeyhi Nasr el-Menbicî'nin sohbetinde bulunan ve onunla arkadaşlık
yapan biriydi. Kendisine vezirlik teklif edilmiş, ancak o bunu kabul etmemişti.
Vefat edince görevini kız-kardeşinin oğlu Kerimüddin el-Kebir üstlendi. Bu
senenin şaban ya da receb ayında vefat etti. [51]
Şeyh Şihabuddin Ahmed
b. Muhammed b. Ebu'l-Mekarim b. Nasr el-İsfahanî. Emevi Camii'ndeki
müezzinlerin reisiydi. Hicretin 602. senesinde doğdu. Hadis dinledi. Hicretin
645. senesinde müezzinlik görevine başladı. Bu senenin zilkade ayının beşinde
salı gecesi vefat edinceye dek bu görevi sürdürdü. Mazbut bir insandı.
Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [52]
Bu sene başında,
zamanın halifesi Müstekfi Billah Ebu Rebi Süleyman el-Abbasî, ülkenin Sultanı
Melik Nasır Muhammed b. Mansur Ka-lavun idi. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de
saygı ve ikram görerek Mısır'da ikamet etmekteydi. Mısır naibi Emir Seyfeddin
Bektimur, Emir-Haznedardı. Kadılar da önceki senede adları anılan kimselerdi.
Sadece Hanbelî kadısı değişmişti. Yenisi Saadeddin el-Harisî idi. Mısır veziri
Fahreddin el-Halilî, ordu komutanı Fahreddin Katibül-Memalik, Şam naibi Kara
Sungur el-Mansurî idi. Dımaşk kadıları ise önceki senede adları anılan kimselerdi.
Haleb naibi Kıpçak, Trablus naibi Hacı Bahadır,
Serhat naibi de
Efremdi.
Bu senenin muharrem
ayında Hişam Mescidi'nin İmamı ve Bey-tü'l-mal vekili Şeyh Eminüddin Salim b.
Ebi'd-Derin Şamiyetü'l-Cevva-niye Medresesi'nde ders vermeye başladı. Şeyh
Sadreddin Süleyman b. Musa el-Kürdî, Azraviye Medresesi'nde ders vermeye
başlaaı. Bu zatlar mezkur görevleri, Mısır'a gidip orada ikamet eden İbn
Vekilden devir almışlardı. İbn Vekil, Mısır'a Sultan Muzafferin yanına gitmiş,
Sultan Muzaffer de ona, Menbicî'ye yakınlığı sebebiyle, maaş bağlamıştı. Ancak
daha sonra sultanın fermanı ile Dımaşk'taki iki medresesinin başına dönmüş,
orada bir ay ya da yirmiyedi gün süreyle kalmış, bir süre sonra bu medreseler
tekrar elinden alınarak Emin Salim ile Sadr el-Kürdî'ye verilmişti. Hatip
Celaleddin, muharrem ayının onyedisinde hatipliğe döndü. Hatip Bedir b. Haddad
görevden azledildi. Sahip Şem-seddin de pazartesi günü Emevi Camii'nin
nazırlığına, öksüzlerin ve bütün vakıfların nazırlığına atandı. Sonra
kendisine hiVat giydirildi. Şere-füdiin b. Saserî de Emevi Camii'nin nazırlığı
görevinde ona ortak oldu. Daha önce kendisi bu görevde müstakildi. Aşura
gününde Emir İsted-nıür naib olarak atandığı Hama'ya gitmek üzere Dımaşk'a
uğradı. Yedi
gün sonra Hama'ya
gitti.
Muharrem ayında
Bedreddin b. Haddad, Şemseddin b. Hatir'in yerine Maristan nazırlığı görevine
atandı. Sadreddin b. Merhal ile Sadr Süleyman el-Kürdî arasında Azraviye
Medresesi'nin müderrisliği yüzünden çekişme çıktı. Bunlar Vekil'e bir mektup
yazarak İbn Vekil'in ırtikâb ettiği çirkinlikleri, rezaletleri ve küfür
hallerini bildirdiler, İbn Vekil de Kadı Takiyyüddin b. Süleyman el-Hanbelî'nin
yanma gitti. Kadı el-Hanbelî onun Müslüman olduğuna, dokunulmazlığına
hükmetti. Cezalandırılmaması gerektiğine, makamlara layık olduğuna karar verdi.
Bu Takiyyüddin b. Süleyman el-Hanbelî'nin bir hatasıydı. Ancak yinede Azraviye
Medresesi Süleyman el-Kürdiye, Şamayitü'l-Cevvaniye Medresesi de Emin Salim'e
verildi. İbn Vekil'in elinde Eşrefîye Darü'l-Hadisi'nin şeyhliğinden başka bir
görev kalmadı.
Safer ayının yedisinde
pazartesi gecesi Necm Muhammed b. Osman el-Basravî, Şam vezirliğine atanmış
olarak Mısır'dan geldi. Beraberinde kardeşi Fahreddin Süleymanın da
muhtesipliğe atandığına dair fermanı getirmişti. Her ikiside Emevi Camii'nde
göreve başladılar. Sonrada Derbi İbn Ebi Heycâ denen Derb-i Süfun'a gidip
konaklarına yerleştiler. Daha sonra vezir, Babülberi ol yanındaki
Darü'l-A'ser'e intikal etti. Şeyh Celaleddin'in kardeşi İzzeddin Ahmed b.
Kalanisî de hazine nazırlığı görevine devam etti.
Rebiyülevvel ayı
başında Kadı Cemaleddin ez-Zer'i, Mısırda İbn Cemaa'nm yerine kadilkudatlık
görevine başladı. Zilhicce ayında İbn Cemaa'nın şeyhü'ş-şuyûhluk görevi elinden
alınıp Kerim el-Eykiye verilmişti. Hatiplik görevi de elinden alınmıştı.
Posta Şam'a gelerek
Kadı Şemseddin b. Harirî'nin, Mısır diyarının kadılığına atanmak üzere Mısır'a
davet edildiği haberini getirdi. O da rebiyülevvel ayının yirmisinde yola
koyuldu. Bir topluluk onu uğurlayıp kendisiyle vedalaştı. Mısır'da sultanın
huzuruna çıktığında sultan kendisine ikramda bulunup saygı gösterdi. Onu
Hanefî kadılığına, Nasıriye ve Salihiye medreselerinin müderrisliğine ve Hakim
Camii'nin İmam Hatipliğine atadı. Kadı Şemseddin es-Surucî'yi ise görevden
azletti. O da birkaç gün daha yaşadıktan sonra vefat etti.
Rebiyülevvel ayının
ortasında Dımaşk'ta yedi tane, Kahire'de de ondört tane emir tutuklandı.
Rebiyülahir ayında sultan, Emir Seyfed-din Salar'ı yanına getirtmek ve
sorgulamak istedi. Sonra bizzat kendisi onun yanma gidip onu azarladı ve
kınadı. Sonra da malını ve mülkünü bir aylık süre zarfında elinden aldı. Bundan
bir süre sonra Emir Seyfed-din öldürüldü. Sayılamayacak derecede malı, mülkü,
hayvanı, silahı, kölesi, katırı, merkebi, sağmal davarları, mücevherleri,
altınları ve gümüşleri görüldü. Hülasa o Beytü'l-maldan ve Müslümanların
mallarından büyük bir kısmını, kendine ayırmıştı. Anlatıldığına göre bununla
birlikte o, insanlara çokça bağışta bulunan, devlet erkânı ve halk tarafından
çok sevilen bir kimseymiş. Doğrusunu Allah bilir.
Hicretin 698.
senesinden beri Mısır'da sultan naibliği yapmaktaydı. Nihayet rebiyülahir
ayının yirmidördünde çarşamba günü bu görevde iken öldürüldü. Perşembe gecesi
Kurafe'deki türbesine defnedildi. Allah kendisini bağışlasın.
Rebiyülahir ayında
Kadı Şemseddin b. Muiz el-Hanefî, Şemseddin el-Harirî'nin yerine Zahiriye de
ders vermeye başladı. Dersinde dayısı Sadr Ali ile diğer kadılar ve ayan
tabakasına mensup kimseler hazır bulundular. Bu ayda Emir Seyfeddin İstedmür,
bazı işlerini görmek üzere Dımaşk'a gelmişti. Şeyh Sadreddin b. Vekil'i çok
severdi. Darul-Hadis nazırlığına ve Azraviye Medresesi'nin müderrisliğine
atanması için sultandan bir ferman almıştı. Ancak İstedmür yola koyulmadan
Şeyh Sadreddin bu göreve başlamadı. Bundan iki gün sonra da Salihiye'de İbn
perbasın evinde başından şöyle bir olay geçti: Anlatıldığına göre çirkin bir iş
yaparken yakalanmış ve Salihiye halkından bir cemaat, Hanbelî-ler ve
diğerleriyle birlikte etrafında toplanmışlar. Aleyhinde şahit olmuşlar ve bu
durumu saltanat naibine bildirilmişlerdi. Salanat naibi de onun hakkında ne
yapılacağını sormak üzere sultana mektup yazmıştı. Gelen cevapta onun dinî
görevlerden azledilmesi emrediliyordu. Bunun üzerine Eşrefîye Darü'l-Hadisi'nin
nazırlığından azledildi. Dımaşk'ta görevsiz kaldı. Ramazan ayı sonunda Haleb'e
göçtü. Haleb naibi İstedmür camide onun için bir görev ayarladı. Sonra onu
oradaki bir medreseye atadı ve kendisine ihsanda bulundu. Emir İstedmür,
Cemaziyela-hir ayı sonunda vefat eden Seyfeddin Kıpçak'ın yerine Haleb
naibliğine intikal etmişti. Kendisinden sonra Hama melikliğine İmaddüddin İsmail
b. Efdal Ali b. Mahmud b. Takiyyüddin Ömer b. Şahinşah b. Eyyup tayin edilmiş
ve göreve başlamıştı. Cemaleddin Akkuş el-Efrem de Ser-hat'ten, Hacı Bahadır'm
yerine Trablus naibliğine intikal etmişti. Şaban ayının onaltısmda perşembe
günü Şeyh Kemaleddin b. Zemlekânî, İbn Vekil'in yerine Eşrefiye Daru
1-Hadisi'nin şeyhliğine atandı. Tefsir, hadis ve fıkıh dersleri verdi. Burada
sadece onbeş gün görev yaptı. Sonra Kemaleddin b. Serişi bu görevi kendisinden
devir alarak ramazan ayı-nm üçünde pazar günü yeni görevine başladı. Şaban
ayında Şam naibi Kara Sungur, Maksure'nin genişletilmesini kararlaştırdı.
Müezzin nıahfelini iki rüknün arka tarafına Nesir kubbesinin altına aldırdı.
Bir kaç gün müddetle cenazelerin camiye girmelerini yasakladı. Sonra cenazelerin
camiye konularak namazlarının içeride kılınmasına izin verdi.
Ramazan ayının beşinde
Rum kalesinin naibi Fahreddin İyas, Zey-neddin Kutboğa el-Mansurî'nin yerine
Dımaşk divanlarının başkanlığına atanıp Dımaşk'a geldi.
Şevval ayında Şeyh
Alaeddin Ali b. İsmail Kerim b. Hüseyin el-Eykî'nin yerine Mısır diyarının
şeyhüş-şüyuhluğu görevine başladı. Hirnmetli, mazbut bir kimseydi. Bu görevi
sebebiyle Konevî Saidüs-Sü-
ada da hazır bulundu.
Zilkade ayının üçünde
perşembe günü Şam da Sahip İzzeddin el-Kalanisî'ye vezirlik hil'atı giydirildi.
Daha önce bu görevde bulunan
Necm el-Basravî
vezirlikten vazgeçmiş, kendisine iktalar verilmişti.
Zilkadenin onaltısında
çarşamba günü Şeyh Kemaleddin b. Zemle-kanî, Şamiyetü'l-Berraniye
Medresesi'ndeki müderrislik görevine döndü. Aym günde Takiyyüddin b. Sahip
Şemseddin b. Sel'us Emevi Camii'-nin nazırlığı görevine atanması sebebiyle
hü'at giydi. Haleb naibi Emir Seyfeddin Istedmür de zilhiccenin ikisinde
tutuklanarak Mısır'a götürüldü. Aynı şekilde birkaç gece soma Bire naibi
Seyfeddin Durgan da tutuklandı. [53]
Şemseddin Ebu'l-Abbas
Ahmed b. İbrahim b. Abdülganî es-Sürucî. Hanefî Mezhebine mensuptu. el-Hidaye
adlı eseri şerhetmiştir. Çeşitli ilimlerde yükselmiş bir alimdi. Bir süre
Mısır'da hakimlik yaptı. Vefatından birkaç gün önce azledildi. Rebiyülahir
ayının onikisinde perşembe günü vefat etti. Şafiî'nin yakınına defnedildi.
İlm-i kelamda İbn Tey-miye'ye karşı itirazları vardı. Ancak bu itirazlarında
kendini gülünç duruma düşürmüştü. İbn Teymiye de ona birkaç ciltlik cevaplar
vermiş ve reddiye yazmıştı. Delillerini de iptal etmişti.
Bu senede Salar
katledildi. Nitekim bu husus önceki kısımlarda da anlatılmıştır. [54]
Sahip Eminü'd-Devle
Ebu Bekir b. Vecih Abdülazim b. Yusuf. İbn Rukakî adıyla meşhur olmuştur. Bu
senede vefat etti.
Bu senede Trablus
naibi Hacı Bahadır da Trablus'ta vefat etti. [55]
Haleb naibi idi.
Haleb'te vefat etti ve cemaziyelahir ayının ikisinde Hama'daki türbesine
defnedildi. Şehametli ve şecaatli bir kimseydi. La-çin zamanında Dımaşk
naibliğine atanmıştı. Sonra Laçin'den korktuğu için Tatarların yanına kaçmıştı.
Daha sonra Tatarlarla birlikte gelmişti. Onun vasıtasıyla Kazan savaşının
yapıldığı senede Müslümanlar rahatlamışlar ve genişliğe kavuşmuşlardı. Nitekim
bu hususu Önceki kısımlarda da anlatmıştık. Daha sonra durumu değişti. Nihayet
bu senede Haleb'te vefat etti. Kendisinden sonra yerine İstedmür atandı. O da
bu senenin sonunda vefat etti. [56]
Mısır Şeyhü'ş-Şuyuh'u
idi. Emirlerle irtibatı vardı. Bir defasında seyhü'ş-şuyuhluktan azledildi.
Yerine İbn Cemaa atandı. Bu senenin şevval ayının yedisinde cumartesi gecesi
Saidü's-Süada hankâhmda vefat etti. Kendisinden sonra bu göreve Şeyh Alaeddin
el-Konevî atandı. [57]
İzzeddin Abdülcelil
en-Nemravî eş-Şafiî. Faziletli ve yüksek derecede bir alimdi. Mısır naibi
Salar ile arkadaşlığı vardı. Onun sayesinde dünyada yüksek makamlara ulaştı. [58]
İmam, allame,
Necmeddin Ahmed b. Muhammed. et-Tenbih adlı eseri şerh etmiştir. Başka eserleri
vardır. Fakih, faziletli ve birçok ilimde imamdı. Allah rahmet etsin. [59]
Bu sene başında İslâm
ülkesinin yöneticileri, Önceki senede adlan anılan kimselerdi. Yalnız Mısır
veziri azledilerek yerine Seyfeddin Bek-timur atanmıştı. Necm el-Basravî de
azledilmiş, yerine İzzeddin el-Kalanisî atanmıştı. İbn Teymiye'nin sultana
önermesi üzerine Efrem Trablus naibliğine nakledilmişti. Hama naibi Melik
Müeyyed İmadüd-, din, seleflerinin kaidesine uygun olarak görevinin başında
bulunuyordu.
Haleb naibi İstedmür
vefat etmiş, buranın naibliği münhal bulunuyordu. Ergun ed-Devaddar en-Nasirî,
Dımaşk'a ulaşmıştı. Çünkü orada naib olarak bulunan Kara Sungur Haleb'e sevk
edilmiş, Seyfeddin Giray da Dımaşk naibliğine getirilmişti. Haleb'teki
askerlerin ve Arabî-lerin büyük bir kısmı beldenin etrafını çembere almışlardı.
Muharrem ayının üçünde Kara Sungur el-Mansurî bütün malı, mülkü, eşyası, maiyeti
ve adamlarıyla birlikte Dımaşk'tan ayrılmıştı. Askerler onu uğur-lamıştı.
Kendisini Haleb'e yerleştirmek için Ergun da beraberinde gitmişti. Kale naibi
Emir Seyfeddin Bahadır es-Sencerî'ye sultandan bir ferman geldi. Bu fermanla
sultan ona, Dımaşk'a naib gelinceye kadar beldelerin işleri konusunda
kendisiyle konuşmasını ve kendisiyle mu-hatab olmasını emrediyordu. Vezir ve
tevki divanının görevlileri yanında hazır bulundular. Naiblik görevine
başladı. Kuvveti arttı. Vezirin de Şevket ve iktidarı güçlendi. Nihayet o,
birkaç göreve adam atama yetkisine sahip oldu. Kardeşinin oğlu İmamüddin'i
sırlar nazırlığına atadı ve bu görev onun elinde kaldı. Saltanat naibi
Seyfeddin Giray el-Mansurî naib olarak Dımaşk'a geldi.
Muharremin
yirmibirinde perşembe günü halk onu karşılamaya çıktı. Mumlar yakıldı.
Muharremin yirmidordünde hatip mahfeli eski yerine konuldu. İnsanlar rahatça
gezip dolaşmaya başladılar. Necin el-Basravî de safer ayının üçünde perşembe
günü emirlik hil'ati giydi. Vezirlerin kaidesine göre taylasanı da omuzuna
attı. Büyük tabılhane emirleri gibi kendisine iktalar verildi. Rebiyülevvel
ayının onyedisinde çarşamba günü birbirlerine iftira atıp yalan uydurmaları
yüzünden şahitlerin ve sicil katiplerinin hakkında karar vermek üzere dört
mezhebin kadıları Emevi Camii'nde toplandılar. Saltanat naibi bu durumdan
haberdar olmuş, gazaplanmış ve bunlar hakkında bir toplantı yapılarak
durumlarının görüşülmesini, haklarında karar alınmasını emretmişti. Ancak
toplantı neticesinde herhangi bir değişiklik olmadı ve önemli bir
karar da alınmadı.
Aynı gün Şerif
Nakibü'l-Eşraf Eminüddin Cafer b. Muhammed b. Muhyiddin, Adnan, Şihabüddin
el-Vasıtî'nin yerine divanların nazırlığına atandı. Takiyyüddin b. Zeki,
yeniden şeyhü'ş-şüyuh oldu.
Aynı günde İbn Cemâa,
Kahirede Nasıriye Medresesi'nin müderrisliğine atandı. Ziyaeddin en-Nesaî de
Şafiî Medresesi'nin müderrisliğine atandı. Ziyaeddin en-Nesaî aynı zamanda
Tulon Camii'nin vaizliğine ve hapishanelerin nazırlığına da atanmıştı.
Eminü'1-Mülk Ebu Said, Hacip Seyfeddin Bektimur'un yerine rebiyülahir ayında
Mısır vezirliğine atandı. Aynı ayda Dımaşk'ta vezir İzzeddin b. Kalanisî göz
altına alındı. İki ay müddetle tutuklu kalmasına hükmedildi. Saltanat naibi ona
çok kızgındı. Sonra hapishaneden salıverildi.
Rebiyülahir ayının
onbirinde Bedreddin b. Cemaa, Mısır diyarının hakimliğine iade edildi. Ayrıca Kâmiliye
Darü'l-Hadisinin müderrisliği, Tulon Camii'nin Salihiye ve Nasiriye
medreselerinin müderrisliği de kendisine verildi. Sultan kendisine çok ikbal
gösterdi. Cemaleddin ez-Zer'i, kadı askerlikte ve Hakim Camii'nin
müderrisliğinde kaldı. Hanefî ve Hanbelî kadılarının arasında adalet saraymca
sultanın yanında oturmasına karar verildi.
Cemaziyelevvel ayı
başında İbn Saserî'nin naibi Kadı Necmeddin ed-Dımaşkî, Ramsa, Şevce ve
Fisaliyede Mansurî'nin terekesinden satın almış olduğu malların satış akdinin
batıllığma dair itirafta bulundu. Çünkü bu malların emsal değerini Ödemeksizin
satın almış olduğunu bildirdi. Ama diğer hakimler bu alış verişin geçerli
olduğunu söyleyerek akdi onayladılar. İbn Kalanisî'yi Dârüssaâde'ye getirdiler.
O da bu malların gelirlerinin Necmeddin ed-Dımaşkî tarafından Ödenmesi
gerektiği iddiasında bulundu ve bu şekilde hüküm verdi. Sonra Kadilkudat Takiyyüddin
el-Hanbelî, bu alış verişin sıhhatine hükmetti. Dımaşkî'nin verdiği hükmü bozdu
sonra diğer hakimler de Hanbelî'nin hükmünü tasdik ettiler.
Bu ayda Dımaşkhların
1.500 süvari hazırlamaları kararlaştırıldı.
Her süvariye de 500
dirhem vermeleri emredildi. Mülklere ve vakıflara vergi tarhedildi. İnsanlar
bundan çok elem duydular. Durum hatip Ce-laleddin'e iletildi. O da bunu kadılara
aktardı. Ayın onüçünde pazartesi günü sabahleyin insanlar bir araya gelip
toplandılar. Hz. Osman'ın mushafım, Peygamberin emanetini, halifenin sancağını
da beraberlerinde getirmişlerdi. Giray onları görünce çok öfkelendi. Kadı ve
hatibe sövmeye başladı. Mecdüddin et-Tunisî'yi dövdü. Onları göz altına aldı.
Sonra kefalet karşılığında serbest bıraktı. İnsanlar bundan çok elem duydular.
Allah da Giraya mühlet vermedi. Sadece on günlük bir aradan sonra aniden emir
geldi. Görevden azledilip hapse atıldı. İnsanlar bu duruma çok sevindiler.
Anlatıldığına göre Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye, Şamlıların başına gelen bu
belayı duyunca durumu sultana iletmiş, sultan da hemen görevlileri Şam'a
gönderek Giray'ı çok kötü halde yakalatmıştı. Şöyle kr Emir Seyfeddin Ergun
ed-Devaddar gelip saraya inmiş, cemaziyelevvel ayının yirmiüçünde perşembe günü
Emir Seyfeddin Giray'a kıymetli bir hil'at giydirmiş, o da bu hil'ati giyip
eşik öpmüş, merasime gelmiş, büyük bir ziyafet vermişti. Tam sofrada iken
Seyfeddin Ergun onu emirlerin huzurunda zincire vurup bağlamış ve posta
vasıtasıyla Gurlu el-Adilî ile Baybars el-Mecnun refakatinde Ke-rek'e
sevketmişti. İzzeddin el-Kalanisî Darüssaâde'deki törenden çıkmış, öğlen
namazını Emevî Camii'nde kılmış sonra konağına dönmüştü. O esnada kendisi için
mumlar yakılmış ve insanlar ona dua etmişlerdi. Sonra Eşrefîye Darü'l-Hadisine
dönmüş ve Kerek naibi Emir Cemaled-din'in gelişine kadar yaklaşık yirmigün
orada kalmıştı.
Bu ayda Sıfd naibi
Emir Seyfeddin Bektimur Emir-i Haznedar tutuklanmış yerine Kerek'te bulunan
Baybars ed-Devaddar el-Mansurî atanmıştı. Gazze naibi de tutuklanarak yerine
Çavlı atanmıştı. Bunlar Kerek hapishanesinde Haleb naibi İstedmür, Mısır naibi
Bektimur, Dı-maşk naibi Giray, Sıfd naibi Kutlubek ve Gazze ile Binhas'ın naibi
Kıl-tutmaz ile bir araya gelmişlerdi. Kerek naibi Cemaleddin Akkuş el-Mansurî
rebiyülahir ayının ondordünde çarşamba günü Dımaşk'a naib olarak geldi.
İnsanlar mumlar yakarak onu karşıladılar. Beraberinde kendisini naiblik
makamına yerleştirmek için Hatirî de gelmişti. Bu zat hicretin 690. senesinden
hicretin 709. senesine kadar Kerek naiblîği yapmıştı. Orada gerçekten güzel
eserler bırakmıştı, İzzeddin b. Kalanisî naibi karşılamak üzere şehir dışına
kadar çıkmıştı. Cuma günü sultanın mektubu, naibin kadıların ve ayan
tabakasına mensup olan kimselerin huzurunda sarayın kapısında okundu. Mektupta
halka iyi kavranılması, Giray zamanında üzerlerine ağır vergiler tarhedilen bu vergileri
ödeyemediklerinden ötürü de zindanda tutulan insanların salıverilmesi
emrediliyordu. Bu mektubu sebebiyle sultana çokça dualar edildi. İnsanlar
sevindiler.
Ayın ondokuzunda
pazartesi günü Emir Seyfeddin Bahadır As'a Sıfd naibliğine atanması sebebiyle
hil'at giydirildi. O da eşik öperek salı günü Sıfd'a gitti. Aynı günde Dımaşk
divanlarının nazırlığına atanması münasebetiyle Sadr Bedreddin b. Ebi'l-Fevaris
de hil'at giydi. Bu zat Şerif b. Adnan'a ortak olarak bu göreve atanmıştı. İki
gün sonra İzzeddin b. Kalanisî'ye hoşlanmadığı için vezirlikten affedildiğine,
ama sultan vekaleti görevine de devam etmesine dair ferman geldi.
Receb ayında İbn
Sel'us, Şemseddin Adnan'ın yerine vakıflar nazırlığı görevine başladı.
Şaban ayında saltanat
naibi hapishanelerin kapılarına giderek oralardaki mahpusları serbest bıraktı.
Çarşılarda pazarlarda ve diğer yerlerde bu yaptığından dolayı kendisine çokça
dualar edildi. Aynı günde Sahip İzzeddin b. Kalanisî Mısır'dan geldi. Naible
görüştü, ona hil'at giydirdi. Beraberinde ona bir mektup da getirmişti.
Mektupta ona saygı ve ikram ifadeleri kullanıldıktan sonra sultan vekilliğine,
has nazırlığına devam etmesi, Dımaşk'ta aleyhine tesbit edilen şeylerinse red
edildiği bildiriliyordu. Sultanın bu hususları bilmediği ve bu hususlarda da
kendisine vekâlet vermediği söyleniyordu. Bu konuda kendisine yardım edecek
olan kişi Kerimüddin'di. O da sultanın has nazın idi. Aynca Emir Seyfeddin
Ergun ed-Devaddar da kendisine yardım edecekler, deniliyordu.
Şaban ayında İbn
Saserî, şahitleri ve akdedicileri kendi cihetinden reddetti. Bunların
şahitliklerine ve akidlerine itibar etmeyeceğini bildirdi. Diğer kadılar da
böyle yaptılar. Malikî kadısı onları redetti.
Ramazan ayında
Zeyneddin Kutboğa el-Mansurî'nin hacipler ha-cipliğine, Emir Bedreddin Maltubat
el-Karamanî'nin de Doğan'ın yerine divanların başkanlığına atandığına dair
ferman posta vasıtasıyla geldi. İkisine de hil'at giydirildi.
Yine ramazan ayında
Dımaşk kalesinin naibi Bahadır es-Sencerî posta arabasıyla Mısır'a gitti. Kale
naibliğine Seyfeddin Balaban el-Bedrî geçti. Sonra akşama doğru Sencerî, Bire
naibliğine döndü. Oraya gitti. Bağdat'ta bir grup Müslüman tüccann gözaltına
alındığına dair haber geldi. Bunlardan İbn Akkab ile îbn Bedir öldürülmüş,
Ubeyde kurtulmuş ve salimen gelmişti. Şevval ayında hacca gitmek üzere Emi-rin
tahtırevanı görüldü. O senede hac emiri de Alaeddin Tayboğa idi. Alaeddin,
Bahadır As'ın kardeşiydi.
Zilkade ayı sonunda
Emir Kara Sungur'un Birketü Zira'yâ ulaştıktan sonra Hicaz yolundan geri
döndüğü, Mühenna b. İsa'nın yanma giderek canından korktuğu için ondan eman dilediğine
dair haber Şam'a geldi. Kara Sungurun beraberinde has adamlarından bir topluluk
da vardı. Sonra oradan, Tatarların yanına gitti. Efrem ve Zerdkeş de onunla
beraberdiler.
Zilkade ayının
yirmisinde Emir Seyfeddin Ergun 5.000 askerle Dı-maşk'a ulaştı. Oradan da Humus
taraflarına ve o havaliye yöneldiler. Zilhicce ayının yedisinde Şeyh Kemaleddin
b. Şerişî Mısır'dan Şam'a geldi. Vekâlet görevine devam etmesiyle birlikte Şam
kadıaskerliğine de atandığına dair fermanım getirmişti. Arefe gününde kendisine
hil'at giydirildi. Aynı günde Seyfeddin Milli komutasında 3.000 kişilik bir
askerî birlik Şam'a geldi. Bunlar Önceki 5.000 kişilik birliğin peşinden
gelmişler ve şimal beldelerine doğru yönelmişlerdi.
Ay sonunda Kahire'den
gelen Şihabeddin el-Kaşengerî Şam'a ulaştı. Beraberinde şeyhü'ş-şüyûhluk
makamına atandığına dair fermam da getirmişti. Hankâha konuk oldu. Kadıların ve
ayan tabakasına mensup kimselerin huzurunda bu göreve başladı. Eski
Şeyhü'ş-Şüyûh İbn
Zeki ise görevden
ayrıldı.
Bu ayda Sadr Alaeddin
b. Taceddin b, Esir, Mısır'daki sır katipliği görevine başladı. Daha önce bu
görevde bulunan Şerefüddin b. Fadlul-lah bu görevden ayrılarak Drmaşk sır
katipli|ine kardeşi Muhiddin'in yerine atandı. Muhiddin ise normal yazı işleri
katipliğine devam etti. Doğrusunu Allah bilir.
[60]
Bedreddin Muhammed b.
Reisül-Etibba Ebu İshak İbrahim b. Mu-hammed b. Turhan el-Ensarî. Sa'd b. Muaz
es-Süveydî sülale sindendir. Burada adı geçen Süveyd, Havran'a bağlı
süveydadır. Reis Bedreddin hadis dinledi. Tıp ilminde yükseldi. Bu senenin
rebiyülevvel ayında Şe-beliye yakınındaki bahçesinde vefat etti. Kendi
yaptırdığı türbesinin üzerindeki kubbenin alt tarafına defnedildi. Vefat ederken
altmış yaşındaydı. [61]
Emevi Camii'ndeki
Halebiye Şeyhi idi. Salih ve mübarek bir insandı. Kendisinde çok hayırlar
vardı. Çokça ibadet eder, yoksullara iyiliği dokunurdu. Cenaze merasimine büyük
bir kalabalık kitle iştirak etmişti. Cenaze namazı receb ayının yirmidokuzunda
cumartesi günü öğleden sonra Emevi Camii'nde kılındı. Sufıye Mezarlığı'na
defnedildi. Vefat ederken seksenyedi yaşındaydı. Biraz hadis rivayet etmişti.
Ekâbir'in hazır
bulunduğu bir merasimde, hadis şeyhliği unvanım almıştı. Allah kendisine
rahmet etsin. [62]
Şeyh Nasirüddin Yahya
b. İbrahim b. Muhammed b. Abdülaziz el-Osmanî, otuz sene kadar süreyle Hz.
Osman'ın mushafinm hizmetkârlığını yapmıştır. Bu senenin ramazan ayının
yedisinde cuma günü namazdan sonra cenaze namazı kılındı Sufıye Mezarlığına
defnedildi. Saltanat naibi Efrem ona çok inanırdı. Vefatı ile büyük bir kayba
uğramıştı. Şeyh Nasirüddin vefat ederken altmışbeş yaşındaydı. [63]
Şeyh, salih, kıymetli
ve önder bir zat olup şeceresi şöyledir : Ebu Abdullah Muhammed b. Şeyh Kudre
İbrahim b. Şeyh Abdullah el-Emevî. Bu senenin ramazan ayının yirmisinde vefat
etti. Kasyun Mezarlığı'na defnedildi. Cenaze merasiminde emirler, kadılar ve
devlet erkânı hazır bulundular. Cenaze namazı Muzafferi Camii'de kılındı. Sonra
babasının yanına defnedildi. O gün Salihiye çarşısı onun cenaze merasimi sebebiyle
kapanmıştı. Halk nezdinde itibarı ve hatırı vardı. Bir işe aracılık yaptığında
ricası kabul edilirdi. Faziletli ve sevecen bir kimseydi. Sahih hadislere dair
birkaç cüz toplamıştı. Hadis dinlemişti. Vefat ederken yetmiş yaşma
yaklaşmıştı. Allah kendisine rahmet, etsin. [64]
Sadr Şerefüddin Ebu
Abdullah Muhammed b. Şerif b. Yusuf ez-Zer'î. İbn Vahid adıyla tanınmıştır.
Kahire'de tevki divanında çalışırdı. İnşa yazısına dair bilgisi vardı. Kendi
zamanında katiplikte son merhaleye ulaşmıştı. İnsanlar kendisinden
yararlanmışlardı. Faziletli, atılgan ve şecaatli bir kimseydi. Bu senenin
şevval ayının onaltısmda Mısır'ın Mansurî H ast ananesinde vefat etti. [65]
[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/70-73.
[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/73-76.
[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/76.
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/76.
[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/77.
[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/77.
[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/77.
[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/77-79.
[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/79-80.
[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/80.
[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/80.
[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/80-81.
[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/81.
[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/81-82.
[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/82-85.
[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/85-87.
[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/87.
[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/87.
[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/87-88.
[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/88-89.
[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/89-93.
[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/93.
[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/93.
[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/93.
[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/93-94.
[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/94.
[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/95-98.
[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/98.
[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/98-99.
[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/99.
[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/99.
[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/99.
[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/99-100.
[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/100-103.
[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/103.
[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/104.
[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/104-105.
[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/105-106.
[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/106.
[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/106.
[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/106-107.
[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/107.
[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/107-110.
[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/110-115.
[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/115-116.
[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/116-117.
[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/117.
[48] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/117.
[49] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/117.
[50] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/117.
[51] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/117-118.
[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/118.
[53] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/119-122.
[54] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/122.
[55] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/122.
[56] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/122.
[57] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/123.
[58] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/123.
[59] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/123.
[60] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/123-127.
[61] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/127.
[62] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/127-128.
[63] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/128.
[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/128.
[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları:
14/128.