Şakhap Savaşı'nın Başlangıcı 2

Şakhap Savaşı 4

Hicretin Yedıyuzıkıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 6

İbn Dakikü'l-İyd. 6

Şeyh Burhaneddin El-İskenderî 7

Sadır Cemaleddin B. Attar. 7

Ebu'l-Abbas Ahmed B. Ebu'l-Feth. 7

Melikü'l-Âdil Zeyneddin Kutboğa. 7

Hicretin Yediyüzüçüncü Senesi 8

Şeyh Ebu İshak İbrahim B. Ahmed. 9

Şeyh Şemseddin Muhammed B. İbrahim B. Abdüsselam.. 10

Hatip Ziyaeddin. 10

Şeyh Zeyneddin El-Farikî 10

Büyük Emir Îzzeddîn Aybbk El-Hamevî 11

Vezir Fethüddin. 11

Bu Tarihin Müellifi İbn Kesir'in Babasının Biyografisi 11

Hicretin Yediyüzdördüncü Senesi 14

Hicretin Yediyüzdöedüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 15

Şeyh Taceddin B. Şemseddin B. Rüfaî 15

Sadr Necmeddin B. Ömer. 15

Hicretin Yediyüzbeşinci Senesi 16

İbn Teymiye İle Ahmediler Arasında Cereyan Eden Üç Oturum.. 16

Şeyhü'l-İslâm İbn Teymiye İçin Düzenlenen Üç Oturumun İlki 17

Hîcritîn Yedîyüzbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 20

Şeyh Tsab. Şeyh Seyfeddîn Er-Rahbî 20

Melik Evhad. 20

Sadralaeddin. 20

Hatip Şerefüddin Ebu'l-Abbas. 21

Şeyhimiz Allame Burhaneddîn Ed-Dimyatî 21

Hicreitn Yediyüzaltıncı Senesi 21

Hicretin Yedîyüzaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 24

Kadıtaceddin. 24

Şeyh Ziyauddin Et-Tusî 25

Şeyh Cemaleddin İbrahim B. Muhammed B.  ' Sa'd Et-Tibî 25

Şeyh Seyfeddin.Er-Recihî 25

Emir Farisüddin Er-Revadî 25

Dımaşk Hatibi Şeyh Şemseddin. 25

Hicretin Yediyüzyedinci Senesi 26

Hicretin Yediyüzyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 29

Emir Rükneddin Baybars. 29

Şeyh Ahmedî Er-Rüfaî 29

Hicretin Yediyüzsekizinci Senesi 29

İbn Teymiye'nin Düşmanı Münbicî'nin Gayreti Sonucunda Melik Muzaffer Rükneddîn Baybars El-Caşnigir'in Sultan Olması 30

Hicretin Yediyüzsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 31

Şeyh Osman El-Halbunî 31

Şeyh Ebu'l-Hasan Ali B. Muhammed B. Kesir El-Harranî 31

Seyyid Şerif Zeyneddin. 31

Şeyhü'l-Celil Zahiruddin. 31

Hicretin Yediyüzdokuzuncu Senesi 32

Melikü'n-Nasır Muhammed B. Melikü'l-Manşur Kalavun'un Tahta Dönmesi Muzaffer Caşnîgir Baybarsın Ve Şeyhi Hulûlcü Nasır El-Menbicî'nin İktidardan Düşmeleri 34

Caşnigir'în Öldürülmesi 38

Hicretin Yediyüzdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 39

Hatip Nasiruddin Ebu'l-Huda. 39

Mısır Hanbelîlerinin Kadısı Şerefüddün Ebu Muhammed. 39

Şeyh Necmeddin Eyyup. 39

Emir Şemseddin Sungur El-A'ser El-Mansurî 40

Emir Cemaleddin Akkuş B. Abdullah Er-Resimî 40

Tac B. Saidü'd-Devle. 40

Şeyh Şihabüddin. 40

Hicretin Yediyüzonuncu Senesi 40

Hicretin Yediyüzonuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 43

Kadilkudat Şemseddin Ebu'l-Abbas. 43

Sahip Emînü'd-Devle. 43

Emir Seyfeddin Kıpçak. 43

Şeyh Kerimüdbin B. Hüseyin El-Eykî 43

Fakih İzzeddin Abdülcelil 44

İbn Rif'a. 44

Hicretin Yediyüzonbirinci Senesi 44

Hicretin Yediyüzonbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler. 47

Şeyh Reis Bedreddin. 47

Şeyh Şaban B. Ebu Bekir B. Ömer El-Erbilî 47

Şeyh Nasirüddin Yahya B. İbrahim.. 48

Şeyh Ebu Abdullah Muhammed. 48

Katip İbn Vahid. 48

 

Şakhap Savaşı'nın Başlangıcı

 

Şaban ayının onsekizinde aralarında Emir Rükneddin Baybars el-Caşnigir, Mansurî Sarayı'nın üstadı olarak bilinen Emir Hüsameddin Laçin, Emir Seyfeddin Giray el-Mansurfnin de bulunduğu bir grup Mı­sır askeri geldi. Bunlardan sonra da aralarında Bedreddin Silahtar ve Aybek el-Haznedar'm da bulunduğu ikinci bir grup geldi. Böylece gonüller rahatladı. İnsanlar güven duymaya başladılar. Ama o zamana kadar Haleb, Hama, Humus ve o yörelerdeki bir çok insan göç etmiş, Haleb ve . Hama askerleri Humus'a doğru gerilemişti. Bundan sonra Tatarların kendilerine aniden baskın yapmasından korkarak şaban ayının beşin­de pazar günü Merc'e gelip konakladılar. Tatarlar da Humus ve Baal-bek'e ulaştılar. O arazide çok bozgunlar yaptılar. Fesat çıkardılar. İn­sanlar büyük bir tedirginliğe maruz kalıp şiddetli derecede korkuya ka­pıldılar. Şehirde güvenlik altüst oldu. Çünkü diğer askerlerle birlikte sultanın gelişi gecikmişti. Halk "Şam askerleri, bu Mısırlılarla birlikte çok sayıdaki Tatar ordusuna karşı koyamaz" diyordu. Tek çareleri ko­nak, konak onlar karşısında ricat etmeleriydi. İnsanlar uçurulan yay­garaları dillerine doladılar. Mezkur pazar günü emirler meydanda top­lanarak düşmana karşı koymak hususunda birbirlerine yemin edip söz verdiler. Kendilerini cesaretlendirdiler. Şehirde duyuru yaptırılarak hiç kimsenin başka yere göç etmemesi istenildi, insanlar sükunet bul­dular. Kadılar camide oturarak fukaha ve halk tabakasından olan bir kısım kimselere savaş hususunda yemin verdiler. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de Hama'dan gelen askerlerin yanma gitti. Katia'da onlarla buluştu. Düşmana karşı koyma hususunda ümeranın ve halkın yaptığı yemini onlara bildirdi. Onlar da uygun bulup düşmana karşı kendileri­nin de savaşacaklarına dair yemin ettiler. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye bu hususta emirlere ve insanlara yeminle teyid ederek "Bu defa siz mu­zaffer olacaksınız" diyordu. Emirler de kendisine "İnşaallah de" deyince o şu cevabı veriyordu : "Olursa anlamında değilde, muhakkak olacak an­lamında inşaallah diyorum"

Bu konuda dinleyicilere Allah'ın kitabından bazı ayetleri okuyarak te'vil ediyordu. Mesela şu ayet-i kerimeyi de onlara okumuştu:

«Kim kendisine verilen kadar ceza verirse ve kendisine yine de sal-dırılırsa, and olsunki Allah ona, yardım edecektir.» (el Hac, 60).

İnsanlar, Müslüman olduklarını söyleyen ve imama karşı isyan et­meyen bu Tatarlarla hangi şer'i hükme dayanılarak savaşılabileceği ko­nusunu kendi aralarında tartışmaya başlamışlardı. İmama karşı asi sa­yılmazlardı. Çünkü hiç bir zaman onun itaatine girmemişlerdi ki sonra ona muhalefet etmiş sayılsınlar. Bunun üzerine Şeyh Takiyyüddin "Bunlar Ali'ye ve Muaviye'ye karşı çıkan Haricilere benzemektedirler. Çünkü hariciler, halifeliğe kendilerinin Ali'den de Muaviye'den de daha lâyık oldukları görüşündeydiler. Bu Tatarlarsa kendilerini Müslüman­lara nisbetle hakkı yerine getirme hususunda daha yetkili görmektedir­ler, işledikleri günah ve zulümlerden ötürü Müslümanları ayıplıyorlar, ama kendileri kat kat fazlasını irtikab ediyorlatr" dedi. Alimler ve halk, Ibn Teymiye'nin bu açıklamasıyla hakikati anladılar. İbn Teymiye sö­züne devamla şöyle diyordu : "Beni, onların tarafında başımda Mushaf-ı

Şerif bulunduğu halde de görseniz yine Öldürün." bunun üzerine halk, Tatarlarla savaşma hususunda cesaretlendi. Moralleri güçlendi. Azim­leri bilendi. Allah'a hamd olsun.

Şaban ayının yirmidördüncü gününde Şam askerleri harekete geç­ti ve Kesve taraflarındaki Cesvere'de ordugah kurdu. Beraberlerinde kadılar da vardı. Onlar hakkında iki ayrı düşünce grubuna ayrıldılar. Kimi onların savaşmak için bir yer seçmek üzere gittiklerini sanıyordu. Çünkü Merc'in her tarafının sular altında kaldığını orada savaşılama-yacağım söylüyorlardı. Kimi de kaçıp sultana ulaşmak amacıyla o taraf­lara gittiklerini söylüyordu. Perşembe gecesi Kesve tarafına gittiler. Onların kaçtıkları hususunda insanların zannı kuvvetlendi. Tatarlar da Kare'ye ulaşmışlardı. Başka bir rivayete göre ise Katia'ya ulaşmış­lardı. İnsanlar bu durumdan korkup paniğe kapıldılar. Köylerde ve ka­sabalarda hiç kimse kalmadı. İnsanlar kaleye ve şehre doldular, evler ve yollar insanla dolup taştı. İzdiham meydana geldi. Düzen bozuldu. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye bu ayın perşembe gününün sabahında büyük bir zorlukla Babü'n-Nasır'dan gelebildi. Beraberinde bir grup insan da yardı. Bunlar savaşmak istiyorlardı. Ama başkaları, Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye'nin kaçmak için oradan çıktığını zannetmişti. Bu yüzden bazı kimseler onu kınayarak "Sen bizi kaçmaktan men ettin, ama sen kendin şehirdin kaçıyorsun. Bu nasıl iştir?" demiş, ancak Şeyh Takiy­yüddin onlara cevap vermemişti. Şehirde yönetici ve hakim kalmamıştı, Hırsızlar ve serseriler evkre ve bahçekre dalarak tahrip ediyorlar, ele geçirebildikleri malları yağmalıyorlar, olgunlaşmadan Önce erikleri, baklaları, buğdayları ve sair sebzeleri devşiriyorlardı. İnsanlar ordu­dan haber alamıyordu. Kesve'ye kadar yollar kesilmiş, şehirde ve kasa­balarda ıssızlık hakim olmuştu. İnsanların hiç işi gücü yoktu, sadece minarelere çıkarak sağa sola ve Kesve taraflarına bakıyorlar, bazan "Bir toz bulutu gördük" diyorlar ve bunun Tatarlara ait olmasından kor­kuyorlardı. Sayılarının çokluğu, teçhizatlarının mükemmelliğine rağ­men kaybolan ordularından hayret ederek "Bunlar nereye gittiler?" di­yorlar ve Cenâb-ı Allah'ın onlara neler yaptığından habersizdiler. Ümit­ler kesildi. İnsanlar dua ve niyazı sıklaştırdılar. Namazlarda, namaz dı­şında, her halükârda Allah'a yalvarıp yakardılar. Günlerden şabanın yirmidokuzu ve perşembe günü idi. İnsanlar korku ve panik içindeydi­ler. Bunu anlatmak adeta imkânsızdır. Ama genişlik pek yakındaydı. Çokları bunu bilmiyordu. Nitekim Ebu Rezî'nin hadisinde şöyle denil­miştir :

"Kulların genişliğe kavuşması yakın iken ümitsizliğe düşmesinden Rabbin hayret eder. Şiddetli ümitsizliğe kapıldığınız anda O, genişliğin yakın olduğunu bildiği için size güler."

Bugünün akşamında Dımaşk ümerasından Emir Fahreddin İyaz el-Merkibî Dımaşk'a geldi. İnsanlara hayırlı müjdeyi verdi. Şöyle ki: "Sultan, Mısır ve Şam askerlerinin bir araya geldiği vakitte ordugaha ulaştı ve şehirde Tatarlardan birinin bulunup bulunmadığına bakmam, gerekli keşifleri yapmam için beni buraya gönderdi. Görüyorum ki onun istediği gibi bir tek Tatar dahi burada yoktur ve buraya onlardan hiç kimse gelmemiştir" dedi. Tatarlar Dımaşk'a gelirlerken Mısır askerle­rine doğru yönelmişler ve şehre girmemişler, şehirle ilgilenmemişlerdi. Mısır askerlerine doğru yöneldiklerinde "Eğer galip olursak zaten Dı­maşk şehri bizim olacaktır. Ama mağlup olursak o zamanda Dımaşk şehrine zaten ihtiyacımız kalmaz" demişlerdi. Emir Fahreddin İyaz'ın keşif için Dımaşk'a gelmesi, halkın gönlünü rahatlatmak için şehirde duyuruldu. Sultanın da orduya ulaştığı haberi halka ulaştırıldı. İnsan­lar rahatlayıp kalbleri sakinleşti. Cuma gecesi Kadı Takiyyüddin el-Hanbelî havanın bulutlu oluşu nedeniyle hilal görülmediğinden ötürü ramazanın başladığını hükme bağladı, kandiller asıldı. Teravihler kı­lındı. Ramazanın başlaması ve bu ayda bereketlerin çokluğu sebebiyle insanlar sevindiler. Cuma günü ise insanlar şiddetli bir korkuya ve ta­saya kapıldılar. Çünkü onlar kendilerine gelen haberden bihaber idiler. Onlar bu halde iken Emir Seyfeddin Gurlu ei-Adilî gelip kale naibiyle görüştü. Sonra çabucak ordugaha döndü, İnsanlar onun kale naibine ne­ler söylediğini bilemediler. Bunun tizarin© halk arasında çeşitli dediko­dular vg yalan habsrlir dolaşmaya başladı. [1]

 

Şakhap Savaşı

 

Cumartesi günü insanlar hâlâ korku ve sıkıntı içinde sabahladılar. Minarelere çıktıklarında, askerler ile düşmanın bulunduğu tarafta si­yah bir toz bulutu gördüler. Savaşın o günde yapılacağına kesin olarak kanaat getirdiler. Bunun üzerine mescitlerde ve şehrin her tarafından Aziz ve Celil olan Allah'a dua edip niyazda bulundular. Kadınlar ve kü­çükler de evlerin damlarına çıkarak saçlarını başlarım yolup feryad-ü figan ettiler. Şehirde büyük bir velvele ve gürültü meydana geldi. O gün­de şiddetli sağanak yağmurlar yağdı. Sonra insanlar sakinleştiler. Öğ­leden sonra camide cumartesi gününün saat ikisinde Şam askerleriyle Mısır askerlerinin Mercüssifir'de sultanın maiyetinde toplandıklarına dair tezkere okundu. Tezkerede halkın dua etmesi, kaleyi muhafaza et­mesi, surlara bekçilik etmesi isteniliyordu. Bunun üzerine halk minare­lere ve şehrin her tarafına yayıldı. Gün böylece sonra erdi. O gün tedir­ginlik verici korkunç bir gün olmuştu. Pazar günü sabahleyin insanlar Tatarların bozguna uğradıklarından bahsetmeye başladılar. Halk Kes-ve tarafına gitti. Döndüklerinde ellerinde epeyi ka^anç^e gelir vardı.

Ayrıca öldürülen Tatarların kesik başlanın da getirmişlerdi. Tatarların kılıçtan geçirildiklerine dair haberler peyder pey geliyordu. Nihayet bu işin kesinlik kazandığı anlaşıldı. Ama insanlar şiddetli korkularından ve Tatarların çokluğundan ötürü bu haberleri hâlâ doğrulamıyorlardı. Öğleden sonra sultanın kale naibine gönderdiği mektup geldi. Bu mek­tupta cumartesi günü öğlen vakti Şakhap'ta ve Kes ve'de askerlerin top­landığı bildiriliyordu. İkindiden sonra sultanın naibi Cemaleddin Ak-kuş el-Efrem'den yine kale naibine bir tezkere geldi. Bu tezkerede cu­martesi günü ikindiden itibaren başlayan savaşın pazar günü saat ikiye kadar devam ettiği, gece gündüz Müslüman askerlerin kılıçlarının Ta­tar boynunu vurmaya devam ettiği, Tatarların kaçıp firar ettikleri, dağ­lara ve yüksek tepelere sığındıkları, az bir kısmı müstesna olmak üzere çoklarının kılıçtan kurtulamadığı bildiriliyordu. Akşam olunca insanla­rın kalbleri rahatlamış, gönülleri bir hoş olmuş, bu büyük fetih ve kutlu zafer sebebiyle sevinmişlerdi. Mezkur günün sabahında da kalede se­vinç ve müjde davulları çalınmıştı. Öğleden sonra göçmenlerin kaleden çıkmaları gerektiği, sultanın oraya konuk olacağı ilan edildi. Bunun üzerine göçmenler kaleden çıkmaya başladılar.

Ayın dördünde pazartesi günü insanlar Kesve'den Dımaşk'a dön­düler. Halka zafer müjdesini verdiler. Aynı günde Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de arkadaşlarıyla birlikte cihaddan dönerek şehre girdiler. İnsanlar onun gelişine sevindiler. Ona dua ettiler. Onun vasitasiyle Cenâb-ı Allah'ın Müslümanlara bahşettiği hayırdan dolayı kendisini tebrik ettiler. Çünkü Şam askerleri, sultana gidip onu Dımaşk'a cihad için gelmeye teşvik etmesi için rica etmişlerdi. O da sultanın yanma git­miş; Mısır'a dönmek üzere iken tekrar cihad için Dımaşk'a gelmeye teş­vik etmişti. O ve sultan birlikte Dımaşk'a gelmişlerdi. Sultan ondan, sa­vaşta kendisinin yanında kalmasını istemiş, Şeyh Takiyyüddin de ona "Kişinin kendi kavminin bayrağının altında durması sünnet gereğidir. Biz Şam askerlerindeniz. Ancak onların yanında dururuz" demişti. Sul­tanı savaşa teşvik etmiş, muzaffer olacağını ona müjdelemiş ve yemin ederek "Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki bu defa siz muzaffer olacaksınız" demişti. Emirler kendisine "Böyle der­ken inşaallah de" deyince o da şu cevabı vermişti: "Olabilir anlamında değil de muhakkak olacak anlamında inşaallah diyorum."

Böyle dedikten sonra halka, savaştıkları sürece oruç tutmamaları­nı, oruçlu iseler oruçlarını bozmalarını söyledi. Bu hususta fetva verdi. Kendisi de orucunu bozdu. Askerlerin ve emirlerin yanına gidiyor. Elin­de bulunan bir şeyi yiyordu ki, oruçlarını açıp kuvvetlenmelerinin, savaş hususunda güçlenmelerinin oruçlu iken başkalarına mağlup ol­maktan daha faziletli olduğunu anlasınlar. Şamlılara da şu hadisi oku­yup manasını açıklıyordu : "Siz yarın düşmanın karşısına çıkacaksınız.

Oruç bozmanız daha da kuvvetlenmenize yarar."

Peygamber (s.a.v), Ebu Said el-Hudrî'nin rivayet ettiği hadiste de anlatıldığı gibi Mekke fethi senesinde sahabilerin cephede iken oruç tut­mamalarım emretmişti. Halife Ebu Rebî Süleyman, bu savaşta sultanın yanında bulunuyordu. Askerler saf düzenine girip karşı karşıya geldik­lerinde ve savaşa giriştiklerinde sultan büyük bir sebat gösterdi. Kaç­masın diye atımn zincire vurulmasını emretti. Bu alanda dururken yüce Allah'a be/at etti. Çok büyük olaylar cereyan etti. O günde aralarında saltanat konağının üstadı Emir Hüsameddin Laçin er-Rumî'nin de bu­lunduğu, önde gelen emirler öldürülmüşlerdi. Bu arada sekiz öncü ko­mutanı, Selaheddin b. Melik Said Kamil b. Said b. Salih İsmail ve diğer bir grup büyük komutanlar da şehid edilmişlerdi. Bundan sonraki gün­de ikindiye yakın bir zamanda Müslümanlar muzaffer oldular. Düşma­na karşı galip oldular. Hamd ve minnet Allah'adır.

Geceleyin Tatarlar yüksek yerlere, tepelere ve dağlara sığındılar. Müslümanlar onları çembere aldılar. Kaçmalarına mani oldular. Fecre kadar onlara ok yağdırdılar. Sayılarını ancak Aziz ve Celil olan Allah'ın bildiği miktarda Tatar askerini öldürdüler. Onları ipe bağlayıp getiri­yor ve boyunlarını vuruyorlardı. Sonra Tatarların bir kısmı kaçmaya yeltendi. Sadece az bir kısmı kurtulabildi. Sonra Tatar askerleri vadile­re ve ölüm çukurlarına yuvarlanmaya başladılar. Bir kısmı da karanlık yüzünden Fırat'a düşüp boğuldu. Böylece Cenâb-ı Allah, Müslümanla­rın üzerindeki büyük bir sıkıntıyı giderdi. Hamd ve minnet Allah'adır.

Sultan, ramazan ayının başında salı günü Dımaşk'a girdi. Önünde halife gitmekteydi. Şehir 3üslennıişti. Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler bu duruma çok sevindiler. Sultan, Kasr-ı Ablaka ve Meydana indi. Sonra perşembe günü kaleye intikal etti. Orada cuma namazım kıldı. Beldelerin naiblerine hil'at giydirdi ve onlara, beldelerine dönme­lerini emretti. Gönüllerini aldı. Ümitsizlik gitti, insanlar rahatladı. Kalbleri sakinleşti. Sultan, İbn Nahhas'ı Medine valiliğinden azletti. Yerine Emir Alaeddin Aydoğdu Emir Alem'i tayin etti. Has valisi San-müddin İbrahim'i Berr valiliğinden azlederek yerine Emir Küçük Hüsa­meddin Laçin'i atadı. Sonra ramazan ayını bitirip Dımaşk'ta bayram et­tikten sonra şevvalin üçünde salı günü Mısır'a döndü.

Sufiler, Dımaşk naibi Efrem'den kendileri için, Safiyyüddin el-Hindî'yi Şeyhü'ş-Şüyûhluk makamına atamasını talep ettiler. O da bu talebi yerine getirdi. Safiyyüddin de şevvalin altısında cuma günü Nası-rüddin b. Abdüsselam'ın yerine bu göreve başladı.

Sultan, şevvalin yirmiüçünde salı günü Kahire'ye girdi, O gün mahşeri andıran ve görülmesi gereken muazzam bir gündü. Kahire çok süslenmişti.

Bu senenin zilhicce ayının yirmiüçünde perşembe safeahı büyük bir deprem meydana geldi. Depremin şiddeti Mısır diyarında hissedilmişti. Bu yüzden denizler dalgalanmış, gemiler kırılmış, evler yıkılmış, sayı­larını ancak Allah'ın bildiği çok miktarda insan ölmüş, duvarlar çatla­mıştı. O çağlarda böylesine şiddetli bir deprem meydana geldiği görül­memişti. Şam'da da biraz sarsıntı hissedilmişti. Ancak buradaki sarsın­tı diğer beldelere nisbetîe çok hafif olmuştu.

Zilhicce ayında Şeyh Ebu'l-Velid b. Hac el-İşbilî el-Malikî, Şeyh Şemseddin Muhammed es-Sinhacî'nin vefatından sonra Dımaşk Ca-mii'ndeki Malikîler mihrabının imamlığı görevine başladı. [2]

 

Hicretin Yedıyuzıkıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

İbn Dakikü'l-İyd

 

Şeyh imam, alim, allame, hafız, kadilkudat Takiyyüddin b. Daki-ku'l-İyd el-Kuşeyrî. Mısırlıydı. Hicretin 625. senesinin şaban ayının yir-mibeşinde cumartesi günü Hicazın Yenbu şehri kıyısında doğdu. Çok miktarda hadis dinledi. Hadis toplamak amacıyla çeşitli beldelere seya­hatlerde bulundu, Hadis tahriç etti. Bu hususta senet ve metinleri ile birçok hadis musannafatı hazırladı. Bunlar eşsizi ve faydalı eserlerdi. Kendi zamanında ilim reisliği payesini aldı. Akranlarının fekvine çıktı. Başka yerlerden talebeler ders almak için yanma gelirlerdi. Birçok mekânda ders verdi. Sonra hicretin 695. senesinde Mısır diyarının, ka­dılığına ve Kâmiliye Darü'l^Hadisinin hocalığına atandı. Şeyh Takiy­yüddin b. Teymiye kendisiyle görüştü. Takıyüddin b. Dakikü'1-İyd onda­ki ilimleri görünce ona; "Senin gibi başka birinin yaratılacağını zannet­miyorum!" dedi. Ağır başlı, az konuşan, çok faydalı, çok bilgili, birçok il­me vakıf, dindar ve nezih bir kimseydi. Yüksek derecede şiir yazardı. Bu senenin safer ayının onbirinde cuma günü vefat etti. Aynı günde cenaze manazı, Sukul-Hayl'de kılındı. Cenaze merasiminde saltanat naibi ve emirler hazır bulundular. Küçük Kurafa Mezarlığı'na defnedildi. Allah kendisine rahmet etsin. [3]

 

Şeyh Burhaneddin El-İskenderî

 

İbrahim b. Felah b. Muhammed b. Hatim. Hadis dinledi. Dindar ve faziletli bir kimseydi. Hicretin 636. senesinde doğdu. Bu senenin şevval ayının yirmidördünde salı günü altmışbeş yaşındayken vefat etti. Vefa­tından birkaç ay sonra şu meşhur zat da vefat etmişti. [4]

 

Sadır Cemaleddin B. Attar

 

Kırk seneden beri sicil katipliği yapmaktaydı. Bu senede vefat etti. Yüce Allah kendisine rahmet etsin, amin. [5]

 

Ebu'l-Abbas Ahmed B. Ebu'l-Feth

 

Şeceresi şöyledir : Ahmed b. Ebu'1-Feth Mahmud b. Ebi'1-Vahş Esed b. Sülame b. Fityan eş-Şeybanî. Ebu'l-Abbas onun künyesiydi. Hayırlı,, seçkin, takvası güzel insanlardandı. Kasyun Mezarlığındaki mağara­nın altında bulunan türbelerine defnedildi. Kendilerine çok iyilik ve ih­sanı dokunduğu için vefatı yüzünden insanlar çok üzülmüşlerdi. Allah ona rahmet etsin. [6]

 

Melikü'l-Âdil Zeyneddin Kutboğa

 

Bu senede Hama naibi iken vefat etti. Daha önce Serhat valiliği yapmıştı. Kurban bayramı ve aynı zamanda cuma günü vefat etti. Naşiri hankâhının batısında Adiliye denen Sefih Mezarlığındaki türbe­sine nakledildi, Burası pencereli, kapılı, kuleli güzel bir türbedir. Bura­ya bir çok gelir getirici vakıflar tahsis edilmişti. Kur'an okuyan, ezan okuyan, imamlık yapan ve diğer görevleri ifa eden kimselerin maaşları bu vakıflarca ödeniyordu. Zeyneddin Kutboğa, Mansuriye devleti zama­nında büyük emirlerdendi. Eşref Halil b. Mansur'un öldürülmesinden sonra ülkeye hakim oldu. Sonra Laçin, hakimiyeti onun elinden aldı. Kendisi de Dımaşk kalesinde oturdu. Daha sonra Serhad'a göçtü. La-çin'in öldürülmesine kadar orada kaldı. Laçin öldürülünce Melik Nasır b. Kalavun tahta geçti ve Zeyneddin'i Hama naibliğine tayin etti. Niha­yet bu senede Hama naibi iken vefat etti. Hayırlı, âdil, çokça ihsan eden, iyilik seven hükümdarlardan, emir ve naiblerdendi. Allah rahmet etsin. [7]

 

Hicretin Yediyüzüçüncü Senesi

 

Bu sene başında yöneticiler, önceki senedekilerin aynı idiler. Safer ayında Şeyh Kemaleddin b. Şerişî, Emevi Camii'nin nazırlığına atandı. Kendisine hil'at giydirildi. Güzel bir törenle göreve başladı. İnsanlar arasında ayırım gözetmedi. Receb ayında bu görevden istifa etti.

Safer ayında Şeyh Şemseddin ez-Zehebî, Kefribatna hatipliğine atandı ve orada ikamete başladı. Bu senede Belka taraflarında bulunan saltanat naibi Şeyh Zeyneddin el-Farikî bazı işleri açığa çıkardı. Gelince Farikinin görevi hususunda sultanla konuştular. O da hatipliğe Şere-füddin el-Fezari'yi tayin etti. Şamiyetü'1-Berraniye Medresesi'nin mü­derrisliğine ve Darü'l-Hadis hocalığına Kemaledçlin b~7 Şerişî'yi atadı.

Bunu da Şeyh Takiyyüddin b. Teymiyenin önerisi üzerine yapmıştı. Na-sıriye Medresesi'nin müderrisliğini elinden alıp Şeyh Kemaleddin b. Zemlekâniye verdi. Bu konuda fermanların yazılmasını emretti. Şeyh Şerefüddin de imamlık ve hatiplik görevine başladı. İnsanlar onun bu görevlere atanmasına çok sevindiler. Çünkü kıraati güzel, sesi hoş, hal ve hareketleri düzgündü. Rebiyülevvel ayının yirmiikisinde pazartesi sabahı Mısırdan, Dımaşk'a Şeyh Sadreddin b. Vekilin maiyetinde posta geldi. Elinde bulunan müderrislik görevine ek olarak Şeyh Zeyneddin el-Farîkinin bütün görevlerinin kendisine verildiğine dair sultan karar­namesi daha önceden çıkmıştı. Gidip sarayda salanat naibiyle görüştü. Oradan çıkıp camiye gitti. Hitabet dairesinin kapısı açıldı. İçeri girdi. Halk onu tebrike geldi. Kurralar ve müezzinler yanında hazır bulundu­lar. İkindi namazını cemaate kıldırdı. İmamlık görevini iki gün devam ettirince insanlar onun imamlık ve hatipliğinden memnun olmadıkları­nı bildirdiler. Gidip saltanat naibine şikayette bulundular. Saltanat na­ibi de Şeyh Sadreddin b. Vekili hatiplikten alıkoydu. Onu sadece müd-derrislik ve Darü'l-Hadis hocalığı görevlerinde bıraktı. Bu arada sulta­nın, Şerefüddin el-Fezarî'yi hatipliğe atadığına dair fermanı geldi. O da cemaziyelevvel ayının onyedisinde cuma günü bu göreve başladı. Bu münasebetle ona hil'at olarak taylesan giydirildi. İnsanlar bu duruma çok sevindiler. Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî, Sadreddin b. Vekilden Şamiyetü'l-Berraniye müderrisliği görevini cemaziyelevvel ayı başında devraldı. Önceki iki medresesiyle birlikte Darü'l-Hadis, Sadreddin b. Vekilin elinde kaldı. Zannediyorum ki o iki medrese Azraviye ile Şami-yetü'l-Cevvaniye medreseleridir.

Cemaziyelevvel ayının onikisinde posta Dımaşk'a ulaştı. Gelen emirde Sencerî'nin kale naibliğine iade edildiği, kale naibi emir Seyfed-din Cevkenderanî'nin İzzeddin el-Hamevfnin yerine Humus naibliğine atandığı bildiriliyordu. Çünkü İzzeddin el-Hamevî vefat etmişti.

Ramazmm onkisinde cumartesi günü Mısırdan 3.000 süvari geldi. Bunlara Dımaşk'ın 2.000 süvarisi de eklendi. Hep birlikte yola koyuldu­lar. Humus naibi Cevkendarinfyi de yanlarına aldılar. Hama'ya ulaştı­lar. Hama naibi Emir Seyfeddin Kıpçak da onlara katıldı. Trablus naibi İstedmür yanlarına gelip saflarına katıldı. Haleb naibi Kara Sungur da bunlara katıldı. Sonra Haieb'de bu birleşik ordu ikiye ayrıldı. Bir firkası Kıpçağın komutasında Malatya ve Rum kalesi tarafına diğer fırkası ise Kara Sungur komutasında Derbent tarafına gitti. Derbent tarafina gi­den Kara Sungur komutasındaki firka, Telhamdun'u kuşattı zilkade ayının üçünde uzun bir kuşatmadan sonra şiddet kullanarak Telham­dun'u fethetti. Bu sebeple Dımaşk'ta müjde davulları çalındı. Sis vali­siyle de bir anlaşma yapıldı. Anlaşma gereğince Ceyhan nehrinden Ha­leb'e ve Maveraünnehir'den kendi taraflarına kadar olan araziler Müslümanların olacak ve buraların iki yıllık geliri de peşin olarak Müslü­manlara ödenecekti. Bu şart yerine getirildi ve ateşkes yapıldı. Ama ateşkes yapılıncaya kadar Ermenilerden ve reislerinden çok sayıda adam öldürülmüştü. Askerler güçlenmiş ve muzaffer olarak Dımaşk'a döndüler. Sonra Mısır askerleri de komutanları Emir-i Silahın komuta­sında Mısıra yöneldiler. Bu sene sonlarında Kazan han öldü. Yerine kar­deşi Harbenda geçti. Kazan hanın asıl adı Mahmud b. Ergun b. Abaka-dır. Bu senenin şevval ayının dördünde yahut onbirinde veya onüçünde vefat etmişti. Hemedan yakınlarında vefat etmiş, ancak Şam adı verilen Beyberindeki türbesine nakledilmişti. Zehirlenerek öldürüldüğüne da­ir bir rivayet vardır. Kendisinden sonra yerine kardeşi Harbenda Mu-hammed b. Ergun geçti. Ona Melik Giyaseddin lakabını taktılar. Irak, Horasan ve oralara bağlı beldelerdeki minberlerde Melik Giyaseddin adına hutbe okunmaya başladı.

Bu senede maiyetinde kırk Emir bulunduğu halde Mısır naibi Emir Seyfeddin Salar, insanlara hac ettirdi. Yanında emirlerin bütün çocuk­ları da vardı. Onlarla birlikte Mısır veziri Emir İzzeddin el-Bağdadî de hac etmişti. Bereke'de onun yerine Nasirüddin Muhammed eş-Şeyhî vekâlet ediyordu. Salar cidden büyük bir alâyişle yola çıktı. Mısırlıların hac kafilesinin başkanı Hacı İbak el-Hüsamî idi. Şeyh Safiyyüddin, Şey-hü'ş-Şuyühluk görevini bıraktı. Bu göreve Kadı Abdülkerim b. Kadilku-dat Muhammed b. Zeki atandı. Şeyhü'ş-Şüyûhluğa atanan Kadı Abdül­kerim, zilkade ayının onbirinde cuma günü hankâhta hazır bulundu. İbn Saserî, İzzeddin el-Kalanisî Sahib İbn Meyser ve muhtesip ile bir topluluk da meclisinde hazır bulunmuşlardı.

Bu senenin zilkade ayında Tatarlardan kaçan kendiside bir Tatar komutanı olan Emir Bedreddin Cengi b. Baba, İslâm ülkesine geldi. Be­raberinde on kadar Tatar da vardı. Bunlar camide cuma namazını kıldı­lar. Sonra Mısır'a doğru yola koyuldular. Mısır'da kendilerine ikram edildi ve emir Bedreddin'e 1.000 kişinin komutanlığı verildi. İkametga­hı Amid beldesinde oldu. Sultanla samimi bir komutan olup onunla mektuplaşırdı. Tatarların açık taraflarını ona haber verirdi. Bu sebeple Nasıriye devletinde şanı yüceldi.

Bu senede vefat eden Meşhur şahsiyetler arasında Tatar ham Ka­zan da vardır. [8]

 

Şeyh Ebu İshak İbrahim B. Ahmed

 

Şeyh, önder, âbid Ebu İshak İbrahim b. Ahmed b. Muhammed b. Meali b. Muhammed b. Abdülkerim. Rakkalıydı. Hanbelî mezhebine mensuptu. Aslen şark beldelerindendir. Hicretin 647. senesinde-Rak-ka'da doğdu. İlim tahsil etti. Biraz hadis dinledi. Dımaşk'a geldi. Emevi Camii'nin doğu minaresinin alt tarafında tuvaletlere yakın bir yerde ailesiyle yaşamaya başladı. Avam ve havas tarafından saygı görürdü. İbaresi fasih, ibadeti çok bir kimseydi. Kıt kanaat geçinen, meclisinde güzel sözler sarfedilen, konuşması tatlı, Kur'an okuyuşu çok, teveccühü kuvvetli, ender rastlanan alimlerden biriydi. Tefsir, hadis, fikıh, man­tık ve kelamı iyi bilirdi. Tasnif eserleri ve hutbeleri vardı. Güzel şiirler yazardı. Bu senenin muharrem ayının onbeşinde cuma gecesi evinde ve­fat etti. Cuma namazından sonra cenaze namazı kılındı. Şeyh Ebu Ömer'in Sefih Mezarlığı'ndaki türbesine nakledildi. Cenazesine büyük bir kalabalık iştirak etmişti. Allah ona rahmet etsin. Makamını da âli kılsın.

Bu senede Efrem'in saray üstadı Emir Zeyneddin Karaca aynı ayda vefat etti ve Meydanı Hasa'daki türbesine defnedildi. Bu meydanlık da nehrin kenarındaydı. [9]

 

Şeyh Şemseddin Muhammed B. İbrahim B. Abdüsselam

 

İbn Hubla adıyla tanınmıştır. Hayırlı insanlardandı. Haçlıların elinde bulunduğu zamanda defalarca Akkâ'ya gider, orada birkaç gün kalır, Müslüman esirleri kurtarmaya çalışırdı. Cenâb-ı Allah kendisine hayır mükafat versin. Onu Cehennem ateşinden azâd eylesin ve rahme-tiyle onu Cennet'e koysun. Amin. [10]

 

Hatip Ziyaeddin

 

Ziyaeddin Ebu Muhammed Abdurrahman b. Hatip Cemaleddin Ebu'l-Ferec Abdülvahhap b. Ali b. Ahmed b. Ukayl es-Sülemî. Babası ve kendisi yaklaşık altmış sene Baalbek hatipliği yaptılar. Kendisi hicre­tin 614. senesinde doğdu. Çok miktarda hadis dinledi. Kazvinî'den mün-ferid rivayetlerde bulundu. Kıraati güzel, büyük, âdil şahsiyetlerden bi­ri idi. Hicretin bu senesinin safer ayının üçünde pazartesi gecesi vefat etti. Ve Babı Satha Mezarlığı'na defn edildi, [11]

 

Şeyh Zeyneddin El-Farikî

 

Zeyneddin el-Farikî Abdullah b. Mervan b. Abdullah b. Fihr b. Ha­san Ebu Muhammed el-Farikî. Şafiîlerin şeyhi idi. Hicretin 633. sene­sinde doğdu. Çok miktarda hadis dinledi. İlim tahsil etti. Birçok medre­sede ders verdi. Uzunca bir süre fetva verdi. Himmetli, şehametli, kes­kin görüşlü ve dirayetli bir kimseydi. Vakıfların nazırlığını güzelce yü­rütürdü. Kazan han tarafından tahrip edildikten sonra Darü'l-Hadisi kendisi onardı. Orada Nevavî'den sonra vefatına kadar yirmiyedi sene

müddetle görev ifa etti. Bununla birlikte Şamiyetul-Berraniye Medre-sesi'nin müderrisliğini ve Emevi Camii'nin hatipliğini de dokuz ay müd­detle ifa etti. Hatipliği vefatından Önce devralmış ve dokuz ay sürdür­müştü. Darü'l-Hitabeye intikal etmiş ve cuma günü ikindiden sonra ora­da vefat etmişti. Cumartesi günü kuşluk vakti de cenaze namazı kılın­mıştı. Namazım Babü'l-Hitabe yanında İbn Saserî Süku'l-Haylde de Hanefîlerin Kadısı Şemseddin b. Harirî, Salihiye Camii'nin yanında Hanbelîlerin Kadısı Takiyyüddin Süleyman kıldırmıştı. Şeyh Ebu Ömer merhumun türbesinin şimalindeki aile türbesine defnedilmişti. Vefatından sonra hatiplik görevine Şerefüddin el-Fessarî; DarÜ'l-Hadis şgyhliğin© di Bedrşddîn ö, Vekil; Şamiyetü'l-Barraniys Msdrüisi'nin müderrisliğine is© İbn Zemlekânî atmmıştı, [12]

 

Büyük Emir Îzzeddîn Aybbk El-Hamevî

 

Bir süre Dımaşk naibliği yaptı. Sonra buradan alınarak Serhat na-ibliğine atandı. Vefatından bir ay önce Humus naibliğine nakledildi. Bu senenin rebiyülahır ayının yirmisinde oradayken vefat etti. İbn Kav-vam zaviyesinin batısında bulunan mezarlıktaki türbesine nakledildi. Naibliği zamanında tamir ettirdiği. Hammamül-Hamevî denen Mesci-dü'1-Kasbın yanındaki Hamam kendisine nisbet edilir. [13]

 

Vezir Fethüddin

 

Fethüddin Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed b. Ahmet b. Halid b. Muhammed b. Nasr b. Sakar el-Kureşî el-Mahzumî İbn Kayseranî. Edip, şair ve kıymetli bir alimdi. Riyaset ve vezirlik ailesin­den geliyordu. Bir süre Dımaşk vezirliği yaptı. Sonra Mısır'da bir süre tevki divanının başkanlığını yaptı. Hadis ilimlerine ve hadis dinlemeye itina gösterirdi. Buharî ve Müslimin sahihlerinde rivayetleri geçen sa-habilerin adlarıyla ilgili bir eser tasnif etmiştir.

Onların rivayet ettiği hadisleri iki büyük ciltte toplamış olup bu iki ciltlik eser Dımaşk'taki Nasirîye Medresesi'ne vakfedilmiştir. Lafız ve mana bakımından mükemmel ve güzel müzakereleri vardı. Hafız ed-Dimyatî ona icazet vermiştir. O, vezir Fethüddin'in en son vefat eden

şeyhlerindendir.

Vezir Fethüddin, bu senenin rebiyülahir ayının yirmibirinde cuma günü Kahire'de vefat etti. Aslen Şam'a bağlı Kisariye'dendi. Dedesi Mu-vaffaküddin Ebu'1-Beka Halid, Şehid Nureddin'in veziri idi. Güzel yazı yazan katiplerdendi. Cidden güzel, orjinal bir yazı stili vardı. Sultan Selahaddin zamanında, yani hicretin 588. senesinde vefat etti. Babası Muhammed b. Nasr b. Sakar, Haçlıların zaptedişinden önce hicretin 478. senesinde Akkâ'da doğmuştu. Akkâ'mn hicrî 470. seneden sonra ele geçirilmesinden sonra ailesi Haleb'e intikal etmişti. Orada ikamet ettiler. Vnzir Fethüddin ünlü bir şairdi. Meşhur bir divanı vardır. Astro­lojiye ve astronomiye, bunlardan başka ilimlere de vukufu vardır. [14]

 

Bu Tarihin Müellifi İbn Kesir'in Babasının Biyografisi

 

Bu senede babam Hatip Şihabüddin Ebu Hafs Ömer b. Kesir b. Dav b. Kesir b. Dav b. Darı el-Kureşî vefat etti. Beni Hasle kabilesindendir. Bu kabile şerefli ve soylu bir kabiledir. Hocamız Mizzî bu kabile men­suplarından bazılarının üzerinde durmuş, soylarını araştırmış ve tak­dir etmiş, çok da hoşuna gitmişti. Bu sebeple benim nesebimden bahse­derken Kureşî kelimesini kullanmıştır. Şirkûyiler Küresin, Busra batı­sında Busra ile Ezriat arasında bir köy olduğunu söylemişlerdir. Ba­bam hicretin 640. senesinin hudutlarında orada doğmuş. Busrada dayı­ları Beni Akabe'nin yanında ilim tahsil etmişti. Başlangıçta Ebu Hanîfe mezhebine göre fikıh okumuş, Zücacî'nin Cemel adlı eserini ezberlemiş; nahiv, arapça ve lügatle ilgilenmiş.

Arap şiirlerini ezberlemişti. Hatta güzel ve yüksek derecede şiirler söylemeye, medihler yapmaya, mersiyeler yazmaya, biraz da hiciv tar­zında şiir söylemeye başlamıştı. Busra'nın birkaç medresesinde ilim tahsil etmişti. Şehrin kuzeyinde Menzilü'n-Nake'de de ilim tahsil etmiş­ti ki orası ziyaret edilen, meşhur ve mübarek bir yerdir. Bunun doğrulu­ğunu yüce Allah daha iyi bilir. Bundan sonra babam Busra'nın doğusun­daki bir köyün hatipliğine başlamış, sonra da Şafiî nkhını öğrenmiş, o mezhebe geçmişti. Nevavî'den ve Şeyh Takiyyüddin el-Fezarî'den Şafiî fıkhım öğrenmişti. Hocamız Allame İbn Zemlekanî'nin bana anlattığı­na göre babam Şeyh Takiyyüddin el-Fezarî'ye çok saygı gösterip ikram­da bulunurmuş. Orada oniki sene kadar kalmıştı. Sonra annemin köyü olan Müceydel köyünün hatipliğine tayin edilmiş; ikisi orada uzun bir süre rahat bir hayat sürüp ikamet etmişler. Hayır içinde bulunmuşlar, çokça Kur'an okumuşlardı. Babam cidden güzel hutbe irâd ederdi. Halk tarafından itibar görürdü. Dindar, fasih ve tatlı konuşan bir kimse oldu­ğundan ötürü sözleri tesirliydi. Kendisine ve ailesine yumuşak muame­le edildiği, helal şeyleri bulduğu için bu beldelerde ikameti tercih ederdi. Annemden ve üvey annemden birkaç çocuğu doğmuştu ki, bunların en büyüğü İsmail sonra Yunus sonra İdris'ti. Bunlar, benim üvey kardeşle-rimdi. Annemden ise Abdülvehhab, Abdülaziz Muhammed ve de bir kaç kız çocuk doğmuştu ki bunların en küçüğü bendim. Bana da üvey karde­şim İsmail'in adını verdiler. Çünkü İsmail Dımaşk'a gelmiş, orada Kur'an'ı ezberleyip hafız olduktan sonra babasından ilim tahsil etmeye başlamış, nahve dair mukaddime adlı eseri okumuş, tenbih adlı eseri ve şerhini Allame Taceddin el-Fezarî'den okuyup ezberlemiş, usul-u fıkha dair el-Muntehab adlı kitabı da okumuştu. Şeyhimiz İbn Zemlekanî'nin bana anlattığına göre sonra o kardeşim, Şamiyetü'l-Berraniye Medre-sesi'nin damından düşmüş. Birkaç gün hasta yattıktan sonra vefat et­mişti. Babam onun vefatına çok üzülmüş ve ona birçok beyitlerle mersi­yeler yazmıştı. İşte ben doğduğumda bana onun adını takarak İsmail demişlerdi. Babamın en büyük oğlu İsmail olduğu gibi en sonuncusu ve en küçüğü de İsmail'di. Allah büyük İsmail'e rahmet etsin. Hayatta ka­lan küçük İsmail'in de akibetini hayreyleyip son nefeste imanla can ver­meyi nasip eylesin.

Babam, hicretin 703. senesinin cemaziyelevvel ayında Müceydel köyünde vefat etti. Köyün şimal tarafındaki mezarlığına zeytun ağacı­nın yanma defnedildi. O zamanlar ben üç yaşında bir çocuktum. Onu ha­yal meyal hatırlıyorum. Vefatından sonra hicretin 707. senesinde Ke-maleddin Abdülvehhabla birlikte Dımaşk'a göçtük. Kemaleddin özkar-deşim olup bize karşı çok merhametli ve şefkatliydi. Hicretin 750. sene­sine kadar yaşadı ve o senede vefat etti. Onun yanında ilim tahsil ettim. Cenâb-ı Allah nasibimiz olan ilmi bize bahşetti. Zorları kolaylaştırdı. Doğrusunu Allah bilir.

Şeyhimiz Hafız Alemüddin el-Berzalî, el-Mucem adlı eserinde şöy­le demiştir: Ömer b. Kesir el-Kureşî (yani benim babam) Busra'ya bağlı bir köyün hatibi olup faziletli bir insandı. Güzel nazımları vardı. Çokça luğaz (bilmece) ezberlemişti. Himmet ve kuvvet sahibiydi. Hocamız Ta­ceddin el-Fezarî'nin huzurunda onun şiirlerinden bir kısmını yazdım. Hicretin 703. senesinin cemaziyelevvel ayında Busra'ya bağh Müceydel köyünde vefat etti. Hatib Şihabüddin Ebu Hafs Ömer b. Kesir el-Kureşî (sözünü ettiğimiz Müceydel köyünün hatibi) hicretin 687. senesinin şa­ban ayının ortasında berat gecesinde kendi şahsı için şöyle bir şiir yazdı­ğını bize nakletti:

"Ey vecde düşercesine aşka müptela olan aşık kardeş,

Uyku, kirpiklerimi terkedip uzaklaştı. Ben de geceleri uykusuz kaldım.

Süreyya yıldızıyla diğer yıldızlarla deliler gibi geceleyin sohbete başladım.

Deliliğimden ötürü yıldızlan yerlerinde durgun sandım.

Aşk ve üzüntü yatağına kendimi atmışım. Ne olur beni ziyaret etse­niz.. Size ne zarar dokunur?

Aşkın elleri beni secdeye düşürürcesine evirip çevriyor,

Onunla karşılaştığımda ateşin soğuduğunu görüyorum.

Engelleyici bir komşudan sonra sabrımın parçalandığım kalpte bir köz meydana getirip geceleyin beni aşk ateşine düşürdüğünü görüyo­rum.

Göz yaşlarımı yağmur gibi ona yağdırdım. Belki uğultu ve kükreyi­şi azrlır dedim.

>ysa gözyaşlarını onun tutuşmasını dahada fazlalaştırıp alevlen­dirdi.

Uykusuz geçen gecemde ben uzaklıkta iken,

Dostlarımın yanıma geldiklerini görmüyorum.

Ey fecri uzayan gece,

Sanki senin ebediyete kadar devam edeceğini sandım.

Öyle bir afka ve veede düştüm ki, bunun miktarı balirlenamez.

Dudaklarından bal akın ulvi boylu yumuşak tsnliyg düşkün ol­dum ben,

O dolunay gibi doğar, cimali güzelleşir,

Alnındaki siyah perçemi ile,

Selvî gibi ine© ve uzun boyu ile Üzerime salınır,

Kirpiklerinden hind yapısı keskin kılıçlar sıyrılıp çıkar,

Yanaklarının gülünde ve şakaklarının parlaklığında,

Dişleri ışıldar. Ben de artık dayanamıyor ve yok oluyorum.

Ona karşı bütün güzellikler geride kalır.

Güzelliğin ilahesi dahi onu birleyip tasdik eder.

Kendisiyle karşılaşırsan, sana bir göz atıp seni sarsarsa,

Seni esir alır,. Ne konuşabilirsin ne kımıldayabilirsin.

Onu tazim etmek ve ikramda bulunmak için secdeye kapanırsın.

Yemin ederek "güzellikte sen bir oldun" dersin.

Ey inkarcı kardeş, onun güzelliğini düşün.

Senin gibi nice inkarcılar onun azameti karşısında...

Teslim olup şehadet getirdiler.

İsa'yı, haçı ve Meryem'i inkâr eden,

Muhammed'e düşman olduktan sonra çukura yuvarlanan,

Ey güzellik Kabe'si senin çevrende benim kalbim tavaf ediyor.

Feda olayım sana, bunda kurtuluş yok mudur?

Daha Önceleri ebedi bir vuslata razı değilken ben,

Şimdi ara sıra gelen hayalini görmeye kanaat ediyorum.

Haddini aşan bir özlem artık bana çok zor geliyor,

Haddi aşan, sınırı geçen bir Özlem de senin için yeterli oluyor,

Mutlaka bizim mahalleye uğramanı diliyorum, lütfederek gel.

Ey güzelliğin, çiğ ve kırağlann Rabbi (ilahesi).

Umulur ki gözlerimin yaşı kuruduktan sonra kirpiklerim sakinleşir,

Şimdiye kadar ayrılıktan ötürü dinmeyen kalbim rahatlar,

Beni terk etmekle hata yaptın.

Gerçek aşık olsaydın sen...

İftiracılar ve düşmanlar seni benden uzaklaştıramazlardı."

Bu yirmiüç beyittir. Cenâb-ı Allah bu şiirde yaptıklarından ötürü onu affetsin. [15]

 

Hicretin Yediyüzdördüncü Senesi

 

Bu sene başında Müslümanların halifesi, sultanı, hakimleri ve yö­neticileri, önceki senede adları anılan kimselerdi.

Rebiyülevvel ayının üçünde pazar günü Emir Baybars el-Caşniğir el-Mansurî'nin hicri 702. sene sonlarında Mısırda meydana gelen dep­rem yüzünden tahrip olan Hakim Camii'ni onarması neticesinde med­reselerde dersler vermeye başlandı. Dört mezhebin kadıları müderris­lik yaptılar. Şeyhü'l-Hadis Sadeddin el-Harisî, hadis dersini verdi. Na­hiv dersini Esirüddin Ebu Hayyan, kıraat-i seb'a dersini Şeyh Nureddin eş-Şatnufî, ifadetü'1-ulum dersini Şeyh Aîaeddin el-Konevî verdi.

Cemaziyelahir ayı,sonunda Emir Rükneddin Baybars ile Emir Sey-feddin Bektimur haciblik görevine Dımaşk'ta başladılar ve bunlar iki büyük hacib oldular.

Receb ayının içinde Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye'nin huzuruna büyük bir kürk giyen mücahid İbrahim el-Kattan adında ihtiyar biri ge­tirildi. Bunun geniş kürkü parçalandı. İnsanlar her taraftan bu parçala­rı kaçırıp götürdüler. Kürkten geride eser kalmadı. Saçı traş edildi. Çok uzamış tırnakları kesildi. Sünnete muhalif olarak ağzının üzerine sar­kan bıyıklan traş edildi. Fahiş sözler sarfettiğinden, aklı bozan esrarı iç­tiğinden, caiz olmayan haram şeyleri irtikâp ettiğinden tevbe ettirildi. Bundan sonra Şeyh Muhammed el-Habbaz el-Belasî, İbn Teymiye'nin huzuruna getirildi. Ona da haram şeyleri yiyişi, zimmilerin arasında oturup kalkması sebebiyle tevbe ettirildi. Artık ilmi ve bilgisi olmaksı­zın rüya tabirleri konusunda konuşmayacağına dair kendisinden taah­hütname alındı.

Aynı ayda Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye Mescidü't-Tarih'e gitti. Arkadaşlarım da yanına alarak bir kaç taş kesici ile birlikte Kalut nehri­ne gitti. Burada insanlar tarafından ziyaret edilen ve insanların korku­tulduğu nehirdeki bir kaya parçası parçalandı, Böylece Müslümanlar o taş yüzünden şirke bulaşmaktan kurtuldular. Şerri büyük olan bu taşın meydana getirdiği şüphe Müslümanlardan uzaklaştırılmış oldu. Bu ve buna benzer icraatleri sebebiyle İbn Teymiye'yi kıskandılar ve ona açık­ça düşman oldular. İbn Arabî ve müritleri hakkında söylediği sözler yü­zünden ona hased ettiler ve düşman oldular. Bununla birlikte İbn Tey-nıiye Allah yolunda yaptığı işlerden ötürü kimsenin kınamasına aldırış etmedi. Bunlar ona bir zarar da veremediler. En fazla onu hapse attıra-oüdiler. Bununla birlikte o araştırmalarından ne Mısır'da ne de Şam'da hiç geri durmadı. Onların yaptıkları çirkinliklere önem vermedi. Sadece ileride de açıklanacağı gibi- onu tutuklatıp hapse attırâbildiler. Halkın dönüşü Allah'adır. Hesaplarını görecek olan da Allah'tır.

Receb ayında Kadilkudat Necmeddin b. Saserî, Adiliyetü'1-Kebiri-ye Medresesi'nde oturdu. Medresenin onarımı yapıldıktan sonra orada oturmak için tahtlar da yapıldı. Kazan savaşından sonra harab olmasın­dan dolayı orada hiçbir kadı oturup hüküm vermiş değildi. Bu arada Şeyh Burhaneddin el-Fezarî'nin Beytü'1-mal vekilliğine atandığına dair ferman geldi. Ancak o, bu görevi kabul etmedi. Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî'nin hazine nazırlığına atandığına dair ferman geldi. O bu gö­revi kabul etti ve kendisine hil'at olarak bir taylesan verildi. Cuma günü bu göreve başladı. Bu iki görev daha önce Necmeddin b. Ebu't-Tib tara­fında yürütülmekteydi. Ancak o, Allah'ın rahmetine kavuşmuştu. Şa­ban ayında bir grup insan beraat gecesinde kandil yakmanın ruhsatını almaya çalıştılar. Bu hususta ulemanın olumlu görüşünü de aldılar. Gi­dip salatanat naibiyle konuştular. Fakat saltanat naibi buna müsaade etmedi. Bununla beraber kendileri yaktırılarak beraat gecesi namazını da kıldılar.

Ramazanın beşinde Şeyh Kemaleddin b. Şerişî Mısır'dan Dımaşk'a gelerek Beytü'1-mal vekilliği görevine başladı. Ramazanın yedisinde hil'at giydi. Şubakü'l-Kemali'de İbn Saserî'nin yanında hâzır bulundu. Şevvalin yedisinde Mısır veziri Nasiruddin b. Şeyhî azl edildi. îkta arazileri elinden alındı, Cezalandırıldı ve zilkade ayında vefat edinceye dek işkenceye tabi tutuldu. Vezirliğe Sadeddin Muhammed b. Muham-med b. Ata atandı. Kendisine hil'at giydirildi. Zilkadenin yirmiikisinde perşembe günü Kadilkudat Cemaleddin ez-Zevavî, Şems Muhammed b. Cemaleddin b. Abdurrahman el-Bacrikî'nin öldürülmesine, tevbe edip Müslümanlığını yenilese bile kanın akıtılmasına, şahitlerin şehadetin-den sonra suçu ve küfrü tesbit edilince öldürülmesine hüküm verdi. Onun aleyhinde şahitlik yapanlardan biri Şeyh Mecdüddin et-Tunisî en-Nahvî eş-Şafiî idi. Ancak Bacrikî Şark beldelerine kaçtı. Birkaç sene oralarda kaldı. Mezkur hakim Cemaleddin ez-Zevavî'nin ölümünden sonra yeniden Dımaşk'a döndü.

Zilkade ayında saltanat naibi avda bulunuyordu. Bedevilerden bir grup geceleyin ona hücum ettiler. Yanında bulunan ümera bu bedeviler­le savaştılar. Yarıya yakın kısmını öldürdüler. Seyfeddin Bahadır Ti­mur, Bedevileri önemsemeyerek savaşa daldı. Ancak bedevilerden biri ona bir mızrak darbesi vurup öldürdü. Bu defa ümera onlara tekrar hü­cum etti. Bir kısım bedeviyi daha Öldürdüler. Emir Seyfeddin'i öldürdü­ğünü iddia ettikleri bir bedeviyi yakalayarak kale altında idam ettiler. Mezkur emir de Sit Mezarlığına defnedildi.

Zilkade ayında Şeyh Şemseddin b. Nakip ve bir ulema topluluğu, Kavsiye ve Nuriye Darü'l-Hadisinin Şeyhi Alaeddin b. Attar'm verdiği bir fetva üzerinde konuşmaya başladılar. Bu fetvanın Şafiî mezhebine aykırı olduğunu, içinde çok karışıklıklar bulunduğunu söylediler. O da bundan korkuya kapılarak Hanefî'nin yanına gitti. Hanefî onun can gü­venliğini sağladı ve görevinde bıraktı. Bundan sonra saltanat naibi du­rumdan haberdar oldu. Onun fetvasını eleştirenleri reddetti. Aleyhle­rinde karar aldı. Sonra barıştılar. Saltanat naibi, fakihler arasında fit­nenin canlandırılmaması için gerekli kararı aldı. Zilhicce ayı başında beraberinde arkadaşlarından bir toplulukla birlikte Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye Cürd dağına ve Kesrevaniine gitti, yanında Nakibü'l-Eşraf Zeyneddin b. Adnan da vardı. Bunlar asilerden, tevbe etmelerini istedi­ler. İslâm şeriatının hükümlerine bağlı olmaları gerektiğini söylediler. Sonra da İbn Teymiye, güçlenmiş ve muzaffer olarak geri döndü. [16]

 

Hicretin Yediyüzdöedüncü Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Şeyh Taceddin B. Şemseddin B. Rüfaî

 

Ümmü Ubeyde'de uzun zamandan beri Ahmedüerin şeyhliğini ya­pıyordu. Fukaranın icazetleri hususunda yazdığı şey, kendisinden riva­yet edilmiştir. Bu senede vefat etti ve Betaih'te selefinin yanında defne­dildi. [17]

 

Sadr Necmeddin B. Ömer

 

Necmeddin b. Ömer b. Ebu'l-Kasım b. Abdül-Mün'inı b. Muham­med b. Hasan b. Ebu'l-Ketaib b. Muhammed b. Ebi Tîb. Beytü'1-mal ve­kili ve hazine Nazırı idi. Bir zamanlar Nuriye hastahanesinin nazırlığı­nı ve başka görevleri de ifa etmiştir. İdaresi güzel, mazbut bir insandı. Hadis dinlemiş ve rivayet etmiştir. Bu senenin cemaziyelahir ayının on-beşinde salı gecesi vefat etti ve Babü's-Sağır'deki türbesine defnedildi. [18]

 

Hicretin Yediyüzbeşinci Senesi

 

Bu sene başında Müslümanların halifesi Müstekfî, sultanları da Melik Nâsır'dı. Diğer yöneticilere gelince onlar da, adları geçen senede zikredilen kimselerdi.

Bu senede Tatarlardan bir grubun Haleb askerlerine karşı pusuya yattıkları, pusudan çıkarak bir grup Haleb askerini ve önde gelen şahsi­yetleri öldürdükleri haberi geldi. Bu yüzden Haleb'te ağıtlar çoğaldı.

Muharrem ayı başında Kadilkudat îmamuddin'in kardeşi Celaled-din el-Kazvinî, İbn Saseriye vekaleten hüküm verdi.

Muharremin ikisinde saltanat naibi yanında kalan Şamlı askerler­le birlikte sefere çıktı. Önünde bir grup asker ve İbn Teymiye de sefere çıkmışlardı. Bunlar Cürd, Rafd ve Teyamine beldelerine doğru yol aldı­lar. Şeyh İbn Teymiye'nin bizzat gazaya gelişi sebebiyle saltanat naibi Efrem de bu gazaya katılmıştı. Cenâb-ı Allah bunları düşmanlara karşı muzaffer kıldı. Düşmanlardan birçoğunu helak ettiler. Onların sapık fırkalarını yok ettiler. Onların ele geçirdikleri bir çok araziye ayak basıp hakim oldular. Saltanat naibi, beraberinde Şeyh İbn Teymiye ve asker­leri de olmak üzere Dımaşk'a döndü. Şeyh İbn Teymiye'nin bu gazaya katılması sebebiyle çok hayırlar elde edilmişti. Bu gazada Şeyh İbn Tey­miye ilim ve şecaatini ortaya koymuştu. Ama düşmanlarının kalbleri ona karşı haset ve gamla dolup taşmıştı.

Bu senenin cemaziyelevvel ayı başında Kadı Emirüddin Ebu Bekir b. Kadı Vecihüddin Abdü'1-Azim b. Rifakî el-Mısrî, İzzeddin b. Mübeş-şir'in yerine Dımaşk divanlarının nazırlığına başlamak üzere Kahi-re'den geldi. [19]

 

İbn Teymiye İle Ahmediler Arasında Cereyan Eden Üç Oturum

 

Bu senenin cemaziyelevvel ayının dokuzunda cumartesi günü bir gurup Ahmedî fakirleri (Ahmediye fırkası salikleri, müridleri) Ablak Sarayında saltanat naibinin huzurunda toplantılar. Bu toplantıya Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de katılmıştı. Bunlar, saltanat naibinden emir­lerin huzurunda da Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye'nin kendilerini yö­netmekten ve kendilerine emirlik yapmaktan vazgeçmesini, kendi ken­dilerini idare etme haklarını kendilerine vermesini istediler. Şeyh Ta­kiyyüddin b. Teymiye onlara şu cevabı verdi :

"Bu mümkün değildir. Herkesin kitap ve sünnetin hükmü altına girmesi gerekir. Sözünü ve fiilini kitaba ve sünnete uydurması icab eder. Her kim kitap ve sünnetin çerçevesi dışına çıkarsa ona karşı koy­mak vacip olur."

Bu cevap karşısında onlar, semalarında icra ettikleri şeytanî halle­rini orada da icra etmek istediler. Ancak Şeyh b. Taymiye bunlar, batıl ve şeytanî hallerdir. Bunların gösterdikleri harikaların çoğu hile ve bühtandır. Bunlardan ateşe girmek isteyen varsa önce hamama gidip bedenini tertemiz yıkasın. Sirke ve Çöven otuyla vücudunu ovalasın. Bundan sonra -eğer gerçekçi ise- ateşe girsin bakalım. Faraza yıkandık­tan sonra bid'at ehlinden biri ateşe girecek olsa bu onun salihliğini ve keramet ehli biri olduğunu ispatlamaz. Aksine bunun durumu- Şayet sahibi sünnete uymakta ise- Şeriate aykırı deccalî durumlardandır. He­le sünnete muhalif biri ise onun gösterdiği harikayı varın siz düşünün ve takdir edin" diye cevap verdi. Onların lideri Şeyh Salih hemen atılıp şu karşılığı verdi: "Bizim bu gösterdiklerimiz, Tatarların yanında geçer­liydi. Ama şeriatin yanında geçerli olmuyor" orada hazır bulunanlar onun bu sözünü zapta geçirdiler. Herkes onları protesto etti. Sonra bun­ların boyunlarındaki demir halkayı çıkarmaları, kitap ve sünnetin dışı­na çıkan bir kimse olursa boynunun vurulacağı hususunda ittifakla ka­rar alındı.

Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de Ahmediye tarikatına dair bir cüz

tasnif etti. Bu cüz'ünde onların hallerini gidişatlarını ve tahayüllerini açıkladı. Tarikatlarında kitaba uyan ve uymayan hususları anlattı. Cenâb-ı Allah onun vasıtasıyla sünneti ortaya koydu. Onların bid'atle-rini söndürdü. Hamd ve minnet Allah'adır. Bu ayın onu ile yirmisi ara­sında Celaleddin b. Mabed ile İzzeddin Hattab'a ve Bektaş el-Hüsa-nıî'nin kölesi Seyfeddin Bektimur'a emirlik hil'ati giydirildi. Binekleri­ne binerek resmi geçit yaptılar. Cürd dağı, Kesravan ve Bika halkı ken­dilerine selam verip tebrik ettiler.

Receb ayının üçünde perşembe günü halk Mizze çölüne yağmur du­asına çıktı. Orada minber kuruldu. Saltanat naibi, kadılar alimler ve yoksullar duaya geldiler. Muazzam bir toplantı düzenlendi. Beliğ bir hutbe irad edildi. Yağmur duası yapıldı. Ama o günde yağmur yağmadı. [20]

 

Şeyhü'l-İslâm İbn Teymiye İçin Düzenlenen Üç Oturumun İlki

 

Receb ayının sekizinde pazartesi günü aralarında Şeyh Takiyyüd­din b. Teymiye'nin de bulunduğu kadılar ve alimler sarayda saltanat naibinin huzurunda toplandılar. İbn Teymiye'nin Akidetü'l-Vasıtiye, adlı eseri okundu. Eserin bazı yerleri üzerinde duruldu. Tamamının okunması ikinci oturuma bırakıldı.

Ayın onikisinde cuma günü namazdan sonra tekrar oturum düzen­lendi. Oturumda Şeyh Safiyyüddin el-Hindî de hazır bulundu. İbn Tey­miye ile bu konularda çok konuştu. Ama nehir suyunu tarlaya aktaran dolap bu dgfa denizle karşılaşmıştı, Sonra hiç iltimas yapmaksızın ken­disini sorgulaması için Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî'nin muhakkik olarak tayin edilmesi hususunda anlaştılar. Ondan bahsettiler. İnsan­lar Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî'nin faziletlerini, zihninin mükem-meliğini, araştırmasının güzelliğini, sitayişle anlattılar. İbn Teymiye konuyu onunla tartıştı. Onunla konuştu. Sonra Akidetü'l-Vasıtiye adlı eserinin kabulü üzerinde anlaşmaya varıldı. Ve oturum böylece sona er­di. Şeyh b. Teymiye de saygı ve ikram görerek evine döndü. Duyduğuma göre halk, bu gibi hallerdeki adetleri üzerine İbn Teymiye için Babünna-sırdan Kassaine kadar olan mıntıkada onun için mum yakarak karşılama töreni düzenlemişti. Bu toplantıların yapılmasına sebep, sultanın bu konuda gönderdiği bir mektuptu. Malikîlerin kadısı İbn Mahluf, Şey-hü'1-Caşnigir Nasır el-Menbici ve diğer İbn Teymiye düşmanları bu mektubu yazmasını sultana önermişlerdi. Çünkü Şeyh İbn Teymiye Menbici'nin aleyhinde konuşuyor ve onun İbn Arabî itikadına mensup olduğunu söylüyordu. İbn Teymiyeyi çekemeyen bir fukaha grubu var­dı. Zira îbn Teymiye devlet erkânı nezdinde itibarlıydı. Sadece kendisi iyiliği emrediyor. Kötülüğü men ediyordu. İnsanlar da ona itaatta bulu­nuyorlardı. Onu çok seviyorlar, çok kimseler onun peşinde gidiyordu. Kendisi de hakkı yerine getiriyordu. İlim ve amel sahibiydi. Saltanat naibinin hazır bulunmayışı yüzünden Dımaşk'ta da çok karışıklıklar ve fitneler meydana gelmişti. İbn Teymiyenin arkadaşlarından bir toplu­luğu kadı efendi huzuruna çağırmış, bazısını cezalandırmıştı. Sonra Şeyh Cemaleddin el-Mizzî Nesir kubbesinin altında istiska (yağmur du­ası) sebebiyle yapılan toplantıdan sonra Sahih-i Buharî'deki Ef alü'l-İbad kitabının bir kısmını Cehmiye fırkasına reddiye olarak okumuş, orada hazır bulunan bazı fakihler kendisine kızmışlar ve onu Şafiî Kadı­sı İbn Saserî'ye şikâyet etmişlerdi. Şafiî Kadısı İbn Saserî'de Şeyh Mizzî'nin düşman: idi. Bu şikayet üzerine onu zindana attı. İbn Teymi­ye durumdan haberdar olunca çok üzüldü. Zindana gitti ve Şeyh Mizziyi kendi eliyle zindandan çıkardı. Saraya gitti. Kadı îbn Saserî'yi orada buldu. Şeyh Cemaleddin el-Mizzî'nin zindana atılması yüzünden tartış­tılar, îbn Saserî onu tekrar zindana geri göndermek zorunludur diye ye­min yetti. Şayet bunu yapmazsan kadılıktan istifa ederim dedi. Naib de onun gönlünü hoş tutmak için Şeyh Cemaleddin el-Mizzî'nin tekrar zin­dana götürülmesini emretti. Kavsiye de onu yanında birkaç gün tuttuk­tan sonra serbest bıraktı. Saltanat naibi Dımaşk'a geri geldiğinde İbn Teymiye kendisi ve arkadaşları hakkında onun yokluğunda yapılan haksızlıkları anlattı. Saltanat naibi bu duruma çok üzüldü. Şehirde bir duyuru yaptırarak hiç kimsenin akaid konusunda konuşmaması gerek­tiğini istedi. Şayet bu konuları ele alan olursa canı ve malı mubah olur, evi ve dükkânı yağmalanır, diye tehdit etti. Bunun üzerine ortalık sa-kinleşti. İbn Teymiye'nin bu üç oturumda cerayan eden münazaraların keyfiyetine dair yazdığı bir risaleyi gördü.

Sonra şaban ayının yedisinde sarayda üçüncü oturum düzenlendi. İbn Teymiye'nin Vasitî akidesi adlı kitabının makbul olduğu hususunda kanaat ve fikir birliği etti. Aynı günde mezkur oturumda bulunan Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî'nin yaptığı konuşmadan ötürü Kadı İbn Saserî görevinden istifa etti. Sonra şabanın yirmi altısında İbn Sase-rî'nin -Münbicinin önerisi üzerine- kadılığa yeniden atandığına dair sultan fermanı geldi. Sultanın gönderdiği bir mektupta da şunlar yazı­lıydı:

"Biz, İbn Teymiye hakkında düzenlenen oturumda nelerin konu­şulduğunu duyduk. Onun selefi mezhebinden olduğunu anladık. Bu oturumların düzenlenmesi ile biz onun kendisine isnad edilen şeylerden temize çıkarılmasını amaçlamıştık."

Ramazanın beşinde pazartesi günü sultanın bir başka mektubu geldi. Bu mektupta Caan'm döneminde İbn Teymiye ile Kadı İmamed-din el-Kazvinî hakkında olup biten şeylerin açığa çıkarılması, îbn Tey­miye ile Kadı İbn Saserî'nin Mısır'a gönderilmesi isteniliyordu. Bunun üzerine İbn Teymiye ile İbn Saserî posta arabasıyla Mısır'a gönderildi­ler. İbn Teymiye yola çıkarken arkadaşlarından bir kısmı yanında bulu­nuyorlardı. Düşmanlarının ona zarar vermesinden ötürü korkup ağla­dılar. Saltanat naibi İbn Efrem ona, Mısır'a gitmemesini tavsiye etti ve "Bu hususta ben sultana bir mektup yazarım. Meseleyi tatlıya bağla­rım" dediysede İbn Teymiye buna yanaşmadı. Mısır'a gitmesinde büyük yararlar ve çok maslahatlar olacağını söyledi. Mısır'a yönelince onu gör­mek ve onunla vedalaşmak için insanlar izdiham meydana getirdiler. Öyle ki evinin kapısından Cesvere yakınlarına Dımaşk ile Kesve arası­na büyük bir kalabalık halinde akın ettiler. Kimi ağlıyor, kimi üzülüyor, kimi gezip dolaşıyor, kimi onun hakkında aşın Övgüler yağdırıyor, izni-dam meydana getiriyorlardı. Cumartesi günü Şeyh İbn Teymiye Gazze-ye girdi. Gazze Camii'nde büyük bir vaaz meclisi kurdu. Sonra İbn Saserî ile birlikte Kahire'y© gitti. Gönüller onunla beraberdi. Gönüller ona takılmıştı. İbn Saserî ile birlikte ramazanın ikisinde pazartesi günü Mısır'a girdi. Bîr rivayette anlatıldığına göre perşembe günü girmişler­dir. Mısırda cuma günü namazdan sonra kalede İbn Teymiye için bir oturum düzenlendi. Bu oturumda kadılar ve devlet büyükleri de hazır bulundular İbn Teymiye adeti üzere konuşmak istedi. Araştırma incele­me ve konuşma yapma imkânı bulamadı. Şems b. Adnan ona hasbi ha­sım oldu. İbn Mahluf el-Malikî'nin huzurunda onun aleyhinde iddialar­da bulanarak onun "Allah hakikaten arşın  üstündedir. Allah ses ve harfle konuşur" dediğini ileri sürdü. Kadı da İbn Teymiye'den cevap is­tedi. İbn Teymiye Allah'a hamdü sena da bulunmaya başladı. Kendisine "Hutbe irad etmen için seni buraya getirmedik. Sen cevabım ver." denil­di- O da "Benim hakkımda hüküm verecek hakim kimdir?" diye sordu. Ona, hakimin Malikî kadısı olduğunu söylemeleri üzerine "Sen hası-nıimsın. Benim hakkımda nasıl hüküm verirsin?!" diye cevap verdi. Ha­kim çok öfkelendi. Rahatsız oldu. Aleyhinde tutuklama kararı verdi. Ka­lede birkaç gün hapsedildi. Sonra bayram gecesi Cüb diye bilinen meş­hur hapishaneye kardeşi Şerefüddin Abdullah ve Zeyneddin Abdurrah-manla birlikte nakledildi.

ibn Saserî'ye gelince o, Mısır hakimi Caşnigir'in Şeyhi Münbicî'nin tavsiyesi üzerine yeniden kadılığa atandı. Zilkade ayının altısında cuma günü Dımaşk'a döndü. Ama gönüller ona kızgın, nefisler ona karşı nefretle doluydu. Kadılığa atanma fermam Emevi Camii'nde okundu Daha sonra İbn Teymiye'yi yeren ve onun akideye muhalefet ettiğini bil­diren bir mektup okudu. Bu mektubun Şam beldelerine ilan edilmesi is­teniliyordu. Mezhebindeki kimselerin kendisine muhalefet etmeleri zo­runlu hale getiriliyordu. Bu durum Mısır'da da ayniyle vaki olmuştu. Caşnigir ile Şeyhi Nasr el-Münbicî, İbn Teymiye'nin aleyhinde bulun­muşlar. Bir grup fakih ve fukarada bu hususta onlara destek vermişler­di. Her tarafa yayılan bir çok fitne ve kargaşa meydana gelmişti. Fitne­lerden Allah'a sığınırız. Bu yüzden Mısır diyarında Hanbelîler çok tah­kir edildiler. Kadılarının ilmi az, sermayesi kıttı. Bu kadı, Şerefüddin el-Harranî idi. Bu sebeble arkadaşlarının başına gelen, kendilerinin de başına geldi. Halleri aynı oldu.

Ramazan ayında Harem-i Nebevî'deki hizmetkârların başkanın­dan sultana bir mektup geldi. Bu mektupta Babüsselam yanında abdest alma yerinin bitişiğinde bir minare yapımına para temin etmek için Ha­rem-i Nebevî'deki bir miktar kandilin satılması hususunda izin istenili­yordu. Sultan bu izni verdi. Kandiller arasında ağırlıkları 1.000 dinar olan iki altın kandil vardı. Bunlar satıldı. Minarenin yapımına başlandı. Haremin kadılığına Siraceddin Ömer hatiplik göreviyle birlikte atandı. Bu husus Rafizîlerin çok ağırına gitti.

Zilkade ayının onikisinde perşembe günü Mısır'dan posta geldi. Postanın getirdiği fermanlar arasında Şemseddin Muhammed b. İbra­him b. Davud el-Ezrar'ın, azledilen Şemseddin b. Hüseynî'nin yerine Hanefî kadılığına atandığına, Şeyh Burhaneddin b. Şeyh Taceddin el-Fezarî'nin de vefat eden amcası Şeyh Şerefüddin'in yerine Dımaşk ha­tipliğine atandığına dair fermanlar vardı. İkisine de bu görevleri için hil'at giydirildi. Zilkadenin onüçünde cuma günü görevlerine başladı­lar. Şeyh Burhaneddin güzel bir hutbe irad etti. Hutbesinde halk ve ayan tabakası hazır bulundular. Beş gün sonra hatiplik görevinden isti­fa etti. Elinden alınmak üzere çağırıldığını duyunca Bederaniye Medre-sesi'nin müderrisliği görevinde kalmayı tercih etti. Hatiplik makamı boş kaldı. Hatip naibi cemaata namaz kıldırıyor v© hutbe irad ediyordu. Kurban bayramı geldi. O zaman hâlâ hatiplik makamı boş bulunuyor­du. Saltanat naibi buraya bir görevli atanması için sultana bir mektup yazdı. Gelen cevabî mektupta Şeyh Burhaneddin'in bu görevi yapmakla yükümlü kılındığı bildiriyor ve şöyle deniliyordu : "Onun ehliyet ve yeterliliğini biliyoruz. Ayrıca Baderaniye Medresesi müderrisliğine de devam etmesi irademizdir"

Bu göreve Cemaleddin b. Rahbî el-Kaysî başladı. Baderaniye Med-resesi'nde çalıştı. Orayı ele geçirdi ve mütekaib senede sultanın ferma-nıyla bu medresenin müderrisliğine başladı. Bunun üzerine Şeyh Bur-

haneddin el-Fezarî hatiplikten istifa etti. Evine kapandı. Saltanat naibi hu hususta ona mektup yazdı. Ama o istifada kararlı olduğunu, hatipli­ce bir daha dönmeyeceğini, bu görevi ifa etmekten aciz kaldığını kesin olarak bildirdi. Saltanat naibi işin ciddi olduğunu anlayınca onu medre­sedeki müderrislik görevine iade etti. Zilhicce ayının ilk on gününde bu hususta ona bir resmî yazı yazdı. Şemseddin b. Hatirî'yi, İbn Zemle-kanî'nin yerine hazine nazırlığına atayıp hil'at giydirdi.

Bu senede Emir Şerefüddin Hasan b. Haydar insanlara hac ettirdi. [21]

 

Hîcritîn Yedîyüzbeşinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Şeyh Tsab. Şeyh Seyfeddîn Er-Rahbî

 

Şeyh îsa b. Ş©yh Şeyfeddin er-Rahbî b. Sabık b. Şeyh Yunus el-Kaysî. Bu senede vefat etti. Dımaşk'm kuzey doğusunda ve Varraka'nın batısında bulunan zaviyelerine defnedildi. Taziyet meclisi muharremin yedisinde salı günü kuruldu. [22]

 

Melik Evhad

 

Melik Evhad b. Melik Takiyyüddin Sadi b. Melik Zahir Mücirüddin Davud b. Melik Mücahid Esedüddin Şirkuh b. Nasirüddin Muhammed b. Esedüddin Şirkuh b. Sadi. Safer ayının ikisinde çarşamba günü akşa­ma doğru Cebel-i Cürdde vefat etti. Vefat ederken yetmişbeş yaşınday­dı. Sefh'teki türbelerine nakledildi. Hükümdarlar ve emirler tarafından saygı gören hayırlı bir hükümdar ve devlet adamıydı. Kur'ân'ı ezberle­mişti. İlimlerden payını almıştı. Fazilet sahibi bir kimseydi. [23]

 

Sadralaeddin

 

Alaeddin Ali b. Meâlî el-Ensarî. Harran'lıydı. Hesab alimiydi. İbn Zeriz adıyla tanınmıştır. Faziletli bir kimseydi. Hesab ilminde yüksek mertebelere ulaşmıştı. Bir cemaat kendisinden yararlanmıştır. Bu sene sonlarında vefat etti. Ani bir ölümle hayatı son buldu. Kasyun Mezarlı-gı'na defnedildi. Hadirî vasıtasıyla Alaaddin et-TeyurîJden hesab ilmini öğrenmişti. [24]

 

Hatip Şerefüddin Ebu'l-Abbas

 

Şerefüddin Ebu'l-Abbas Ahmed b. İbrahim b. Siba1 b. Ziya el-Fezarî. Şeyh, imam ve allame idi. Şafiîlerin Şeyhi Allame Taceddin Abdurrah-man'm kardeşidir. Hicretin 630. senesinde doğdu. Çok miktarda hadis inledi. Çağında yaşayan İbn Salah, İbn Sahavî gibi zatlardan ve diğer hadis alimlerinden yararlandı. Fıkıh dersleri aldı. Fetva verdi. Münaza­ra yaptı. İlimde yüksek makamlara çıktı. Akranlarının fevkine yüksel­di. Arapça, lügat, kıraat ve hadis iradı hususunda üstaddı. Hadis alim­lerinin yanma gelir, onlardan hadis dinler, huzurlarında hadis okurdu. İbaresi fasih, konuşması tatlı bir kimseydi. Meclisinde oturulmaktan bıkılmazdı. Tıbbiyede ve bir süre de Nasirî hankâhmda ders verdi. Son­ra Cerrah Camii'nin hatipliğine geçti. Oradanda hicretin 703. senesinde Farikî'den sonra Dımaşk Camii'nin hatipliğine intikal etti ve bu senenin şevval ayının dokuzunda çarşamba günü akşam üzeri yetmişbeş yaşın­dayken vefat etti. Perşembe sabahı Babü'l-Hatebe'de cenaze namazı kı­lındı. Babü's-Sağir Mezarlığı'nda babasının ve kardeşinin yanma def­nedildi. Allah hepsine rahmet etsin. Vefatından sonra hatipliğine kar­deşinin oğlu atandı. [25]

 

Şeyhimiz Allame Burhaneddîn Ed-Dimyatî

 

Büyük hadis hafızı, şeyh, imam, alim bir kimseydi. Muhaddislerin ustasıydı. Şeceresi şöyledir: Şerefüddin Ebu Muhammed Abdülmümin b. Halef b. Ebi'l-Hasen b. Şeref b. Hızır b. Musa ed-Dimyatî. Hadis ilmi­nin ve lügatin bayraktarlığını yapıyordu. Kendi zamanında yaşı ve kad­ri büyük idi. Rivayet ettiği hadisler âlî, senetli idi. Çokça hadis rivayet etmişti. Dirayeti sağlamdı. Güzel eserler tasnif etmiş bu eserleri her ta­rafa yayılmıştır. Çeşitli beldelerden talebeler yanına gelip ders alırlar­dı. Hicretin 613. senesinin sonlannda doğdu. İlk olarak hicretin 632. se­nesinde İskenderiye'de birçok ulemadan hadis dinledi. Hadis derlemek amacıyla çeşitli beldelere seyahatlerde bulundu. İlim tahsil etti. Hadis topladı ve topladığı ilmi anladı. Ne cimrilik etti ne de ilmini başkasından esirgedi. Aksine topladığı ilmi başkalarına dağıttı, öğretti, tasnif etti, il­mini yaydı. Mısır diyarında bazı makamlara atandı. Görevler ifa etti. İnsanlar kendisinden çok yararlandılar. Şam'da, Hicaz'da, Cezire'de, Irak'ta ve Mısır diyarında sayıları 1.300'ü aşan üstadlannm adlarını iki ciltte alfabetik olarak zikretti. Senetleri birbirine zıt kırk hadisi ve baş­ka eserleri de vardır. Salatü'l-Vusta adında çok faydalı bir kitabı ve şev­valin altı günlük orucuna dair faydalı bir eseri de vardır. Önceleri böyle bir eser tasnif edilmiş değildir. Kitabü's-Zikir ve Teşbih Akibe's-Sela, Kitabü't-Teselli fi-liğtibat bi sevabı men yakdimu minel ifrat ve benzeri faydalı güzel eserleri vardır. Bu senenin zilkade ayının onunda pazar günü Kahire'de oruçlu iken ümera meclisinde bulunduğu esnada bayı­lıp evine götürülmesi ve o anda vefat etmesine kadar hadis rivayet et­meğe devam etti. Ertesi günde Babü'n-Nasırdaki mezarlığa defnedildi. Cenazesine çok büyük bir kalabalık insan topluluğu iştirak etmişti. Yü­ce Allah kendisine rahmet etsin. [26]

 

Hicreitn Yediyüzaltıncı Senesi

 

Bu sene başında yöneticiler önceki senede adlan anılan kimselerdi. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye Cebel kalesindeki Cüb zindanmdaydı. Çarşamba günü hatipliğe Kilase imamı Şeyh Şemseddin'in atandığı postayla bildirildi. Aylardan da rebiyülevvel ayı idi. Bu sebeple adı ge­çen hatip tebrik edildi. Ama bu göreve atandığına memnun olmadığını ve bu hususta zayıf bir kimse olduğunu açığa vurdu. Saltanat naibinin avda bulunuşu yüzünden göreve başlamadı. Saltanat naibi gelince göre­ve başlamasına izin verdi. O da rebiyülevvel ayının yirmisinde cuma gü­nü göreve başladı. İlk olarak cuma günü sabah namazım kıldırdı. Sonra kendisine hil'at giydirildi. Aynı günde hutbe irad etti.

Rebiyülevvel ayının onsekizinde çarşamba günü, Taceddin b. Salih b. Tamir b. Han el-Caberî'nin yerine atanan ve Dımaşkî adıyla tanınan Kadı Necmeddin Ahmet b. Abdü'l-Muhsin b. Hasanın yerine vekaleten

hüküm verdi.

Şeyh Şemseddin uzun bir ömür yaşamış, çok eskilerden beri kötü­lüklerden el çekmiş, faziletleri çok, dindar, takvah, görevini güzelce ifa eden bir kimseydi. Hicretin 657. senesinde hakimliğe atanmıştı. İbn Saserî kadılığa atandığında onun naibliğinden hoşlanmamıştı.

Rebiyülahir ayının yirmisinde pazar günü Kahire'den posta geldi. Postanın getirdiği fermanlardan birinde Kadı Şemseddin el-Ezraî el-Hanefî'nin yeniden kadılığa atandığı bildiriliyordu. Halk, bu fermanın İbn Harirî'ye ait olduğunu zannederek postayla birlikte Zahiriye sem­tinde bulunan İbn Harirî'nin yanma tebrike gittiler. Adet üzere ferma­nın okunması için cemaat toplandı. Şeyh Alemüddin el-Berzalî, fermam okumaya başladı. İsim yerine geldiğinde fermanın İbn Harirî'ye değilde el-Ezraî'ye ait olduğunu anladı. Okumayı bıraktı halk da postacıyla bir­likte Ezraî'nin yanına gitti bu yüzden İbn Harirî'de ve orada hazır bulu­nanlarda bir kırgınlık ve mahcubiyet meydana geldi.

Postacı ayrıca bir mektup daha getirmişti. Bu mektupta Şeyh Ke-maleddin b. Zemlekanî Kahire'ye çağrılıyordu. Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî bundan kuşkulandı. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye'den taraf oluşu sebebiyle arkadaşları onun adına korktular. Ancak saltanat naibi ona lutufkâr davrandı. Onu idare etti. Nihayet Mısır'a çağrı emri iptal edildi. Allah'a hamd olsun.

Bu senenin cemaziyelevvel ayının dokuzunda perşembe günü Şeyh o. Burak Dıınaşk'a geldi. Beraberinde 100 fakir vardı ki bunların tama­mı sakallarını tıraş etmişler, bıyıklarım sünnete muhalif şekilde uzat­ışlardı. Başlarında da keçeden boynuzlar vardı. Yanlarında ziller, zor­lar, çöğenler, tahta bastonlar vardı. Menbic'e konuk oldular. Hanbelîîer revakmda cuma namazını kıldılar. Sonra Kudüs yoluna koyuldular.

Gidip orayı ziyaret ettiler. Daha sonra Mısır'a girme izni istediler. An­cak kendilerine bu izin verilmedi. Dımaşk'a döndüler. Ramazan orucu­nu orada tuttular. Sonra Dımaşk'ta kabul görmedikleri için şark belde­lerine döndüler. Şeyhleri Burak, Rum olup kırklardan sayılırdı. To­kat'ın koylerindendi. Kazan hanının yanında itibarlı idi. Çünkü Kazan han onun üzerine bir kaplanı musallat etmiş, kendisi kaplana bağırınca kaplan geri çekilmiş, ona ilişmemişti. Bu yüzden Kazan hanın yanında itibarlı biri olmuştu. Kazan han ona bir günde 30.000 dinar vermiş, o da bu paraların tamamını yoksullara dağıtınca Kazan han onu sevmeğe başlamıştı, Burak'ın adamlarının tarikat prensibine göri hiç biri nama­zı ttrk etmagdi. Namazı ttrk adine kırk değnik vururlardı. Kendini de tuttuğu yolu, kendi nefsini tahrip etmek için tuttuğunu iddia ederdi, Üzerindeki elbiselerin maskara elbisesi olduğunu, bunun dünyaya uy­gun olmadığım, ama amaçlarının iç alemi ve kalbi şenlendirmek oldu­ğunu söylerdi. Biz ancak zahire göre hüküm veririz, İnsanın içini ancak yüce Allah bilir.

Cemaziyelahir ayının altısında çarşamba günü Necibiye Medrese-si'nin müderrisi Bahaeddin Yusuf b, Kemaleddin Ahmed b. Abdülaziz el-Acemî el-Halebî, vefat eden Şeyh Ziyaeddin et-Tusfmn yerinde ders vermeye başladı. Dersinde Kadı İbn Saserî ile bir grup faziletli insan ha­zır bulundular. Aynı senede berat gecesinde Dımaşk Camii'nde namaz kılındı. İbn Teymiye bu gecede orada namaz kılınmasını kırk seneden beri iptal ettirmişti, ama berat gecesi olunca Hacib Rükneddin Baybars el-Alaî oraya geldi. İnsanların o gece camiye gelmelerini yasakladı. Ca-mii'nin kapılarını kapattırdı. İnsanların çoğu yollarda ağlamaya başla­dılar. Halk çok eziyet gördü. Hacibin amacı, cami karışıklıklardan, ora­da boş sözler söylemekten, günah kelimeler sarfedilmekten korumaktı. Ramazan ayının onyedisinde Kadı Takiyyüddin el-Hanbelî, Mu-hammed el-Bacrikî'nin canını bağışladı. Onun dokunulmaz olduğunu söyledi. Öldürülmesine hükmettiği zaman Maliki kadısının yanında aleyhinde şehadette bulanan altı şahit ile onun arasında düşmanlık bu­lunduğunu sicille tesbit etti. Aleyhinde şahitlik eden düşmanlarından bazıları şunlardı: Nasirüddin b. Abdüsselam, Zeyneddin b. Şerif Adnan, Kutbeddin b. Şeyhüssülamiye ve diğerleri.

Bu senede Kemaleddin b. Zemlekanî, ramazan ayının sonunda Şi-habeddin el-Hanefînin yerine Ümera mülkünün divan başkanlığı göre­vine başladı. Kendisine bir taylesan ve hil'at giydirildi ve yine ramazan ayında gidip adalet meclisinde oturdu.

Ramazan bayramı gecesinde Mısır naibi Emir Seyfeddin Solar, üç kadıyı ve bir grup fukahayı huzurunda topladı. Şafiî, Maliki ve Hanefî kadıları ile Bacî, Cezerî ve Nemravî adındaki fakihler toplantıya katıl­dılar. İbn Teymiye'nin hapisten çıkarılması konusunu görüştüler.

Toplantıda hazır bulunanlardan bazıları hapisten çıkarılması için İbn Teymiye'nin karşı olduğu akidenin bazı maddelerinden vazgeçmekle yükümlü kılınmasını istediler. Huzura gelmesi ve bu konuyu kendisiyle görüşmeleri için İbn Teymiye'ye haber saldılar. Ancak İbn Teymiye top­lantıya gelmek istemediğini kesin bir dille bildirdi. Elçiler altı kez yanı­na gittiler. Ama o toplantıya gelmeyeceğini kararlı bir şekilde bildirdi. Onlara iltifat etmedi ve hiç bir konuda da vaadte bulunmadı. Toplantı uzadı. Hiç bir sonuç elde edemeden dağıldılar. Şevval ayının ikisinde çarşamba günü saltanat naibi Efrem, vefat eden Kilase imamı, Şeyh Şemseddin'in yerine Dımaşk Camii'nde imam ve hatiplik yapması için Kadı Celaleddin Kazvinî'ye izin verdi. O da aynı günde öğle namazım ce­maate kıldırdı. Cuma günü hutbe irad etti. Bu atanması ile ilgili fermam Kahire'den gelinceye dek imam hatiplik görevini sürdürdü.

Zilkade ayı başında saltanat naibi, kadılar, emirler ve ayan tabaka­sına mensup kimseler, Dımaşk Camii'ne gelip onu dinlediler. Hutbesi güzel görüldü. Saltanat naibi Emir Cemaleddin Efrem'in Salihiye'deki Naşiri hankâhı yanında yaptırdığı caminin açılışı zilkade ayında yapıl­dı. Oraya cuma günleri hutbe irad etmek üzere Kadı Şemseddin Mu-hammed b. İz el-Hanefî maaşlı hatib olarak atandı. Hutbesini saltanat naibi ve kadılar dinlediler. Hutbesi güzel görüldü. Namazdan sonra mezkur camide sahip Şihabeddin el-Hanefî bir ziyafet verdi. Bu cami­nin onarımına çaba sarfeden kişi kendisiydi. Halkı buraya yardıma teş­vik etmişti. Cami gerçekten mükemmel bir şekilde ve de son derece gü­zel olarak yapılmıştı. Allah hayırlarını kabul buyursun.

Zilkade ayının içinde İbn Saserî, Dariya hatibi Kadı Sadreddin Sü­leyman b. Hilal b. Şebel el-Caberî'yi naib olarak tayin etti. Daha önce bu görevde Celaleddin el-Kazvinî bulunuyordu. Ancak o hatiplikle iştigal ettiğinden dolayı hüküm verme işini yapamıyordu.

Zilkade ayının yirmidokuzunda cuma günü Kadilkudat Sadreddin Ebu'l-Hasan Ali b. Şeyh Safıyyüddin el-Hanefî el-Basravî, Ezraî'nin ye­rine Hanefîlerin kadısı olmak için Kahire'den Dımaşk'a geldi. Ayrıca Nuriye ve Mukaddemiye medreselerinin müderrisliği de uhdesinde bu­lunuyordu. İnsanlar onu karşılamaya çıktılar. Kendisini tebrik ettiler. O da Nuriye Medresesinde hüküm vermeye başladı. Atanma fermanı Emevî Camii'nin doğu tarafındaki Maksuretü'l-Kindiye de okundu. Zil­hicce ayında Emir İzzeddin b. Sabure, Dımaşk divanlarının nazırlığına atanan Emir Cemalecfâin Akkuş er-Rüstenıî'nin boşalttığı Kibeliye bel­delerinin genel valiliği görevine başladı. Amcası oğlu Şerefüddin'in ye­rine reis İzzeddin b. Hamza el-Kalanisî'nin de vekalet görevine atandı­ğına dair sultan fermanı geldi. Ancak İzzeddin bundan hoşlanmadı.

Zilhicce ayının yirmis eki zinde saltanat naibi, İbn Teymiye'nin, bu­lunduğu Cüb Hapishanesinden bir mektup gönderdiği haberini verdi.

Bunun üzerine İbn Teymiye huzura çağırıldı. Huzura geldikten sonra mektubu cemaate okundu. Saltanat naibi de İbn Teymiye'yi Övmeye; il­minde , dindarlığından, şecaatmdan ve zahidliğinden sitayişle bahset­meye başladı ve "Ben bunun gibi birini görmedim" dedi. Mektubunda İbn Teymiye hapishanede iken Allah'a yöneldiğini, hiç kimseden bir şey kabul etmediğini, sultandan para, elbise ve benzeri bağışlan almadığı­nı, bu gibi kirlere bulaşmadığını bildiriyordu.

Zilhicce ayının yirmiye dişinde perşembe günü İbn Teymiye'nin kardeşleri Şerefüddin ile Zeyneddin, bulundukları hapishaneden salta­nat naibi Salar'ın huzuruna çağırıldılar. İbn Mahluf el-Malikî de huzura çağırıldı. Aralarında uzun konuşmalar cereyan etti. Şerefüddin, Maliki Kadısı İbn Mahluf a karşı aklî ve naklî deliller ileri sürdü. Bilgisiyle onu mağlup etti. Onun ileri sürdüğü batıl iddialardaki hatalarını ortaya koydu. Konu, Arş, kelam ve nüzul konusuydu.

Zilhicce ayının yirmiikisinde cuma günü Nasreddin Muhammed b. Şeyh Fahreddin, posta arabasıyla Mısır'dan Dımaşk'a geldi. Bu zat Ka-dilkudat Basravî'nin kardeşinin oğludur. Dımaşk muhtesipliğini Ce-maleddin Yusuf el-Acemîden devir almak karşılığında kızını gelin etti. Kendisine bir taylesan hil'at olarak verildi. Hü"atini giydi. Bu halde hic­ri 707. senesinin başında şehirde dolaştı.

Aynı senede 100.000 kadar kişi Mekke'de umre yaptı. Bu senede Şamlı hacılara Emir Rükneddin Baybars el-Mecnun hac ettirdi.[27]

 

Hicretin Yedîyüzaltıncı Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Kadıtaceddin

 

Taceddin Salih b. Ahmed b. Hamid b. Ali el-Cadî eş-Şafiî. Dımaşk'ta hakim naibi olup Nasiriye Medresesi'nde halka faydası dokunan bir mü­derristi. Sıka (güvenilir) bir hadis ravisi olup dindar, adil, zahid ve beğe­nilen bir kimseydi. Hicretin 657. senesinden itibaren kadılık görevine başladı. Faziletli ve bilgili bir kimseydi. Şekli şemaili güzeldi. Bu sene­nin rebiyülevvel ayında yetmişaltı yaşındayken vefat etti. Sefh Mezarlı-ğı'na defnedildi. Kendisinden sonra yerine Necmeddin ed-Dımaşkî atandı. [28]

 

Şeyh Ziyauddin Et-Tusî

 

Ziyauddin et-Tusî Ebu Muhammed Abdülaziz b. Muhammed b. Ali eş-Şafiî. Necibiye Medresesinin müderrisiydi. el-Havî ve İbn Hacib'in Muhtasarı gibi eserleri şerhetti. Faziletli, ilimde yüksek derecelere ulaşmış bir alimdi. Nasiriye Medresesi'nde de ders verdi. Bu senenin

cemaziyelevvel ayının ondokuzunda çarşamba günü hamamdan dön­dükten sonra vefat etti. Perşembe günü Babü'n-Nasır dışında cenaze namazı kılındı. Cenaze merasiminde saltanat naibi, bir grup ümera ve ayan tabakasına mensup kimseler hazır bulundular. Sufiye Mezarlı-ğı'na defnedildi. Vefatından sonra mezkur medresede Bahaeddin b. Acemî müderrislik yaptı. [29]

 

Şeyh Cemaleddin İbrahim B. Muhammed B.  ' Sa'd Et-Tibî

 

İbn Sevabilî diye tanınmıştır. Şark beldelerinde çok saygı gören bir kimseydi. Büyük tüccarlardandır. Bu senenin cemaziyelevvel ayında vefat etti. [30]

 

Şeyh Seyfeddin.Er-Recihî

 

Seyfeddin er-Recihî b. Sabık b. Hilal b. Yunus. Yunusî'lerin kendi­lerine ait makamlarında şeyhliklerini yapmıştır. Bu senenin receb ayı­nın altısında Dımaşk Camii'nde cenaze namazı kılındı. Sonra Turna ka­pışı dahilinde ikamet ettiği evine götürüldü. Orası Eminü'd-Devlenin evi diye bilinir. Oraya defnedildi. Cenaze merasiminde ayan tabakasına mensup birçok kirnse, kadılar ve ümera hazır bulundular. Devlet erkânı nezdinde çok saygı görürdü. Kafam çok iriydi. Saçını traş ederdi. Geride birçok mal ve evlat bıraktı. [31]

 

Emir Farisüddin Er-Revadî    

 

Bu senenin ramazan ayının yirmisi ile otuzu arasında vefat etti. Vefatından birkaç gün önce Peygamber (s.a.v)'ı rüyasında görmüş, Pey­gamber (s.a.v) ona "Sen bağışlanmışsın" demiş veya buna benzer bir söz söylemişti. Kendisi Hüsameddin Laçin'in maiyetinde çalışan emirler­dendi. [32]

 

Dımaşk Hatibi Şeyh Şemseddin

 

Şeyh Şemseddin Muhammed b. Şeyh Ahmed b. Osman. Ahlatlaydı. Kilase imamıydı. Görünüşü güzel, ibadeti çok, sükunetti, vakarlı güzel bir alimdi. Yaklaşık kırk sene müddetle Kilase Camii'nin imamlığını yaptı. Sonra kendisinin bir/istek ve talebi olmaksızın Dımaşk Camii'nin hatipliği kendisine teklif eÜilinee altıbuçuk ay süreyle gidip orada bu gö­revi çok güzel bir şekilde iiîTe'tti. Sesi güzel, nağmesi hoş bir kimseydi. Musiki sanatını iyi bilirdi. Bununla birlikte dindar ve ibadet ehli bir kimseydi. Hadis dinlemişti. Bu senenin şevval ayının sekizinde çarşam­ba günü Darul-Hitabe'de altmışiki yaşındayken ani bir ölümle vefat etti. Dımaşk Camii'nde cenaze namazı kılındı. Namazı kılınırken cami tıklım tıklım dolmuştu. Sonra Sukü'l-Hayl'de de cenaze namazı kılındı. Bu nai ;azda saltanat naibi, emirler ve halk hazır bulundu. Bu sebeple çarşılarda ve pazarlardaki iş yerleri kapanmıştı. Sonra cenazesi Kas-yun dağı eteklerinde Sefih Mezarhğı'na götürüldü. Allah kendisine rah­met etsin. [33]

 

Hicretin Yediyüzyedinci Senesi

 

Bu sene başında İslâm ülkesinin yöneticileri önceki senede adlan geçen kişilerdi. İbn Teymiye de Mısır'da Cebel kalesinde tutuklu olarak bulunuyordu.

Muharrem ayı başında Sultan Melik Nasır, Emir b. Salar ile Caşni-gir'e gazaplandı. Allame ile görüşmeye yanaşmadı. Kalenin kapılarını kilitledi. Orada tahkimat tedbirleri aldı. Bu iki emir de evlerine kapan­dılar. Ümeradan bir topluluk bunların etrafında toplandılar. Kale kuşa­tıldı, büyük olaylar cereyan etti. Çarşı kilitlendi. Sonra sultanla haber-leştiler. İşler yoluna girdi. Kalblerdeki nefret ve ateş dumanı üzerinde serler sakinleşti. Mezkur iki emir güçlendiler. Öncekine nisbetle daha da kuvvet sahibi oldular. Sultan resmî geçit yaptırdı ve sulh akd edildi.

Muharrem ayında Tatarlarla Geylan halkı arasında savaş meyda­na geldi. Şöyle ki: Tatar hanı, Geylanlılardan, askerlerine kendi ülkele­rinden geçit vermeleri talebinde bulundu. Geylanlılar buna yanaşmadı­lar. Bunun üzerine Tatar hanı Harbenda 60.000 savaşçıdan oluşan bü­yük bir orduyu bunların üzerine gönderdi. Bu 60.000 kişilik ordunun 40.000 savaşçısı Kutlu Şah komutasında, 20.000'i de çoban komutasın­da bulunuyordu. Bunlar Geylanlıların, ülkesine girdiler. Geylanlılar, onlara ülkelerinin ortalarına ulaşıncaya kadar göz yumdular. Sonra on­ları denizin boğazında yakaladılar. Üzerlerine neft attılar. Çokları suya batıp boğuldu. Diğerleri yandılar. Geylanhlar Kendi elleriyle de onların büyük bir kısmını öldürdüler. Tatarlardan az kişi hariç kurtulan hemen hemen olmadı. Öldürülenler arasında Tatarların büyük Emiri Kutlu Şah da vardı. Bu yüzden Harbenda han, Geylan halkına şiddetle gazap­landı. Ama Kutlu Şah'ın öldürülmesine sevindi. Kutlu Şah'ın kendisi Harbenda hanı öldürmek niyetindeydi. Böylece Harbenda kurtulmuş oldu. Daha sonra Bolay da öldürüldü. Sonra Tatar hanı, önceki sayfalar­da adı geçen Şeyh Burak'ı, Geylan halkına elçi olarak gönderdi. B11 onla­ra bir mesaj iletecekti. Onu öldürdüler ve insanları ondan kurtarıp ra­hata erdirdiler. Onların beldeleri en müstahkem beldelerdendi. En gü­zel mevkilerdendi. Oraya kolay kolay ulaşılamazdı. Geylanlılar ehli sünnet idiler. Bir çoğu Hanbelî mezhebine mensuptu. Bir bid'atçinin on­ların arasında barınması mümkün değildi.

Safer ayının ondördünde cuma günü Kadilkudat Bedreddin b. Ce-maa, Cebel kalesindeki Evhadî konağında Şeyh Takiyyüddin b. Teymi­ye ile görüştü. Uzunca konuştular. Namazdan Önce de ayrıldılar. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye zindandan çıkmaya kesin kararlıydı. Rebiyül-evvel aymm yirmiüçünde cuma günü Emir Hüsameddin Mühenna b. İsa, bizzat kaledeki zindana geldi ve İbn Teymiye'ye mutlaka zindandan çıkması için yemin verdirdi. İbn Teymiye zindandan çıkınca kendisiyle birlikte Emir Saiar'm evine gelmesi için de ona yemin verdirdi. Nihayet Emir Saiar'm konağına gittiler. Orada bazı fakihler, İbn Teymiye ile gö­rüştüler. Aralarında çok konuşmalar cereyan etti. Tartışmalarda bu­lundular. Sonra namaza gitmek üzere ayrıldılar. Namazdan sonra ak­şama kadar yine görüşmelerini sürdürdüler İbn Teymiye geceyi Emir Salar'ın konağında geçirdi. Sonra sultanın emri üzerine pazar gününü de akşama kadar münazara yapmakla geçirdiler. Oraya kadılardan herhangi biri gelmedi. Ama çok sayıda fakih gelmişti. Diğer günlerden daha fazla fakih pazar gününde orada toplanmıştı. Toplantıya gelen fa­kihler arasında Necmeddin b. Ref, Alaeddin et-Tacî, Fahreddin b. binti Ebi Sa'd, İzzeddin en-Nemravî, Şemseddin b. Adnan ve daha başka fu-kaha da vardı. Kadıların da toplantıya gelmeleri istenilmişti. Ama çeşit­li bahaneler ileri sürüp gelmediler. Kimi hasta olduğunu söyledi. Kimi de başka mazeretler beyan etti. Çünkü İbn Teymiye'nin çok bilgili ve de­lilli konuştuğunu, toplantıya gelenlerden hiçbirinin ona karşı koyamı-yacağını biliyorlardı. Saltanat naibi onların mazeretlerini kabul etti. Toplantıya gelmeleri sultanın emri olmasına rağmen mutlaka toplantı­ya gelmek mecburiyetinde bırakmadı. Onlar, ya toplantıya geleceklerdi ya da hayırlı bir şekilde oturuma son vereceklerdi. İbn Teymiye geceyi saltanat naibinin yanında geçirdi. Emir Hüsameddin Mühenna oraya gelerek Şeyh Takiyyüddin b, Teymiye'nin kendisiyle birlikte Dımaşk'a gelmesini istedi. Emir Salar, insanlar kendisinin fazilet ve ilmini gör­sünler, ondan yararlansınlar, ondan ilim tahsil etsinler diye İbn Teymi­ye'nin Mısır'da ikamet etmesi tavsiyesinde bulundu. İbn Teymiye de ba­şına gelen olayları anlatan bir mektup yazarak Şam'a gönderdi. Berzalî dedi ki : Bu senenin şevval ayında Kahire'de Sufıler, İbn Teymiye'yi şikâyet ederek onun İbn Arabi'yi ve diğer insanları eleştirdiğini devlete bildirdiler. Bu konuyu halletmesi için Şafiî kadısı görevlendirildi. Şafiî kadısı bu amaçla bir oturum düzenledi. İbn Atâ, İbn Teymiye aleyhinde bazı iddialarda bulundu, ama bu iddialarını ispatlayamadı. Yalnız İbn

Teymiye şöyle dedi:

"Allah'tan başkasından medet dilenmez. Kelimenin tam manasıyla Peygamber'den de medet dilenmez ama Peygamber, Allah'tan birşey, is­tenildiğinde aracı kılınabiBr_¥e onun vasıtasıyla Allah'tan birşey isteni-bilebilir. Şefaati fayda verir"

Orada hazır bulunanlardan biri "Onun bu konuda bir delili yoktur dedi. Kadı Bedreddin b. Cemâa, adamın böyle demesine karşı "İbn Tey-miye'nin, bu ifadelerinde sadece edep noksanlığı vardır" dedi. Gereği ya­pılmak üzere kadıya bir risale verildi. Bu risale ile ilgili olarak kadının, şeriatın emrini yerine getirmesi istenildi. Kadı da "Ben bu gibi durum­larda ne söylenmesi gerekiyorsa İbn Teymiye'ye söyledim" dedi. Bun­dan sonra devlet, İbn Teymiye'yi ya Dımaşk'a veya İskenderiye'ye gitme seçeneğinde serbest bıraktı. Ancak bunun için de bazı şartlar ileri sürül­dü. Bu şartları kabul etmemesi halinde hapse atılacağını söylediler. İbn Teymiye hapse geri dönmeyi tercih etti. Yalnız o esnada bir grup yanına gelerek şartlan yerine getirmesini ve Dımaşk'a gelmesini istediler. O da arkadaşlannın hatırlarını kırmamak için Dımaşk'a gitmeyi ve öne sü­rülen şartlan kabul etmeyi tercih etti. Şevvalin onsekizinde geceleyin posta atına bindi ve yola koyuldu. Yetkililer ertesi sabah peşine başka bir ulak gönderdiler. Onu geri getirdiler. Kadilkudat Bedreddin b. Cemâanın ve bir fukaha topluluğunun yanına getirdiler. Toplantıda bu­lunanlardan biri ona "Devlet senin sefere çıkmana izin vermiyor. Mut­laka hapse girmeni istiyor" dedi. Kadı da "Bunda senin için de yarar var­dır" dedi. Kadilkudat, Maliki Kadısı Şemseddin et-Tunisî'yi kendine ve­kil tayin ederek İbn Teymiye'nin hapse atılmasına hüküm vermesini is­tedi. Kadı Şemseddin bunu kabul etmedi "İbn Teymiye'nin bir suçu sa­bit olmadı ki...." diye diretti. Bunun üzerine Kadilkudat Bedreddin b. Cemaa, Malikî Kadısı Nureddin ez-Zevavfyi bu hususta görevlendirdi. O da şaştı. Ne yapacağım bilemedi. İbn Teymiye onlann kendisini hap­se atma hususunda dur aksadıklarını görünce "Ben kendim hapse gide­rim ve maslahatımın gereği neyse ona uyarım" dedi. Nureddin ez-Zevavî el-Malikî şöyle dedi : "O halde senin gibi kimselere layık olacak bir yerde tutuklu olarak bulunacaksın" dedi. Nureddin'e "Devlet ancak bunun hapishane diye bilinen yere konulmasına razı olur" denildiğinde de aldırış etmedi ve İbn Teymiye'yi zindana atıldığında Takiyyüddin bintü'l-Eazz'ın cezasını çektiği kadılar hapishanesine gönderdi ve yanı­na hizmet edecek birinin konulmasına izin verdi. Bütün bunları devlet­te itibar sahibi olan Nasır el-Münbicî'nin tavsiyesi üzerine yapmıştı. Çünkü Nasır el-Münbicî daha sonra saltanat süren Caşnigir'in aklını avucunun içine almış. Diğer devlet erkanına da hüküm etmişti. Sultan da onun dediğinin dışına çıkamıyordu. Nihayet İbn Teymiye hapse ko­nuldu. Hapishanede fetva vermeye devam etti. İnsanlar ziyaretine geli­yorlardı. Fukahanın, ümeranın ve insanların önde gelenlerinin hallede­medik problemli fetvalar da ona geliyor ve çözümü kendisinden istenili­yordu. O da akılları hayrete düşürecek derecede kitap ve sünnetten de­lillerle teyid ettiği fetvalannı yazıyordu. Bütün bunlardan sonra Salihi-ye'de İbn Teymiye için bir oturum düzenlendi. Şeyh İbn Teymiye Kahire'de İbn Şukayr'm evine misafir oldu. İnsanlar gece gündüz demeyip yanına geliyorlar, adeta üzerine abanıyorlardı.

Bu senin receb ayının altısıda Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî, vefat eden Yusuf el-Acemî'nin yerine hastahaneler divanının nazırlığına atandı. Kendisi bir süre Dımaşk'ta muhtesiplik yapmıştı. Bundan altı ay Önce mezkur görevini Necmeddin b. Basraviye devretmişti. Yusuf el-

Acemi, güvenilir bir kimseydi.

Bu senenin beraet gecesinde bid'at olduğundan beraet gecesi na­mazının kılınması iptal edildi. Emevi Camii'nde gürültü ve patırdılar son buldu. Cami korundu. Böylece çok hayırlar elde edildi. Hamd ve

minnet Allah'adır.

Ramazan ayında es-Sadr Necmeddin el-Basravî, Dımaşk'a geldi, Muhtasiplik görevine ek olarak Şemseddin Hatirinin yerine hazine na­zırlığına atandığına dair bir fermanı da beraberinde getirmişti. Rama­zan sonlannda şiddetli yağmurlar yağdı. Bir süreden beri insanlar yağ­mursuz kaldıklarından bu duruma çok sevindiler. Fiyatlar ucuzladı. Yağmurlann şiddetinden insanlar musallaya gitme imkânını bulama­dılar. Bayram namazını camide kıldılar. Saltanat naibi de bayram na­mazına geldi ve kendisine has mahfelinde namaz kıldı. Hac emiri o sene­de Seyfeddin Balaban el-Bedrî et-Tatarî idi.

Bu senede Kadı Şerefüddin el-Barizî Hamâ'dan hacca gitti.

Zilhicce ayında Zahiriye yakınlarında büyük bir yangın çıktı. Bu yangının başlangıç noktası Zahiriye karşısındaki Utiye fınnı idi. Sonra Cenâb-ı Allah lütfetti. Yangının kıvılcımları dindi. Şerri sonra erdi.

Ben derim ki: Bu senede babamın vefatından sonra Busra'dan Dı­maşk'a geldik. İlk olarak Toriyyin yanındaki eski kuyumcu çarşısının bitişiğinde İbn Ebi Heyca yolu denen Derb-i Sûurda ikamete başladık. Cenâb-ı Allah'tan güzel son ve akıbet diliyoruz. Amin. [34]

 

Hicretin Yediyüzyedinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Emir Rükneddin Baybars

 

Rükneddin Baybars el-Acemî es-Salihî. Calik adıyla tanınmıştır. Melik Salih Necmeddin Eyyup zamanında Camedarîler'in başı idi. Me­lik Zahir ona emirlik verdi. Devlet büyüklerinden olup çok servet sahibi idi. Remle'de vefat etti. Çünkü Remle, onun iktalan kapsamında idi. Vefatı bu senenin cemaziyelevvel ayında olmuştu. Kudüs'e nakledildi ve oraya defnedildi.     [35]            

 

Şeyh Ahmedî Er-Rüfaî

 

Meyenba şeyhi idi. Salih bir kimseydi. Dımaşk'a geldiklerinde Ta­tarlar ona saygı gösterip ikramda bulunuyorlardı. Tatar naibi Kutlu Şah geldiğinde ona konuk oldu. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye ile saray­da görüşürken şöyle demişti: "Bizim borumuz ancak Tatarların yanın­da ötüyor. Onlar tarafından kabul görüyoruz, ama Şeriat nezdinde ka­bul görmüyoruz." [36]

 

Hicretin Yediyüzsekizinci Senesi

 

Bu sene başında İslâm ülkesinin yöneticileri önceki senede adları geçen kimselerdi. İbn Teymiye hapisten çıkmış, insanlar kendisinden birşeyler öğrenmek, fetva almak veya başka faydalar sağlamak niyetiy­le etrafında toplanmışlardı.

Rebiyülevvel ayı başında Emir Necmeddin Hızır b. Melik Zahir de serbest bırakıldı. Kaleden çıkarıldı. Kahire'de Efrem'in konağına yer­leşti. Sonra receb ayının beşinde vefat etti.

Cemaziyelevvel ayının sonlarında Ümera mülkünün divan nazırlı­ğına îbn Zemlekanî'nin yerine Zeyneddin Şerif b. Adnan atandı. Daha sonra İbn Hatirî'nin yerine cami nazırlığı da ek olarak kendisine verildi. Necmeddin b. Dımaşkî, Necmeddin b. Hilal'in yerine öksüzlerin nazırlı­ğına atandı ramazan ayında Sahip Eminüddin er-Rifakî, Dımaşk'taki divanların nazırlığından azledildi ve Mısır'a göçtü.

Bu ayda Kemaleddin b. Şerişî Beytü'1-mal vekilliği görevinden isti­fa etti. Bir daha göreve dönmemeye kesin karar vermişti. Bu göreve tek­rar dönmesi teklif edildi. Ancak kabul etmedi. Görev başı yapanlara giy­dirilen hil'at kendisine gönderildi. Ancak hil'ati giymedi. Müteakip se­nenin aşura gününe kadar görevden uzak durdu. Ancak yeniden bu gö­reve atandığına dair ferman çıkarıldı ve yeni devlette kendisine hil'at giydirildi.

Bu senede Melikü'n-Nasır Muhammed b. Kalavun hacca gitmek üzere Mısır'dan yola çıktı. Kendisini uğurlamak için bir grup ümera da şehir dışına çıktılar. Ancak onlan geri çevirdi. Kerek önünden geçmekte iken şehre yöneldi. Kendisi için bir köprü kuruldu. Köprünün ortasına geldiğinde köprü çöktü. Önden gidenler kurtuldular. Atı sıçrayarak onu kurtardı. Fakat arkadan gelenler vadiye düştüler. Param parça oldular. Kerek naibi Emir Cemaleddin Akkuş mahcup oldu. Sultanın bu işi ken­disinin kasıtlı olarak yaptırdığından şüpheleneceğini düşünerek ve-himlendi. Sultan için 14.000 dinar sarfederek büyük bir ziyafet hazırla­mıştı. Ancak sultan kendisinin ve arkadaşlarının başına gelen belâ ile uğraştığından ziyafete katılamadı. Sonra naibe hil'at giydirdi ve Mısır'a gitmesine izin verdi. O da Mısır'a gitti. Sultan, Kerek'te yalnız başına memleket idaresiyle meşgul oldu. Adalet Sarayına gidiyor, işleri bizzat idare ediyordu. Karısı da Mısır'dan yanma gelmişti. İçinde bulundukla­rı sıkıntılı hali ve harçlıklarının azlığını kendisine anlattı. [37]

 

İbn Teymiye'nin Düşmanı Münbicî'nin Gayreti Sonucunda Melik Muzaffer Rükneddîn Baybars El-Caşnigir'in Sultan Olması

 

Melikün-Nasır Kerek'te oturup ikamete niyet ettiğinde Mısır'a bir mektup yazarak sultanlıktan istifa ettiğini bildirdi. Bu mektubu, Mı­sır'daki kadılara gösterilip tescil edildi. Sonra Şam kadılarına da gerekli tebligat yayıldı. Şevval ayının yirmiüçünde cumartesi günü ikindiden sonra Emir Seyfeddin Saların konağında devlet erkânı, ümera, ayan ve diğerlerinin hazır bulunduğu toplantıda Emir Rükneddin Baybars el-Caşnigir'in sultanlığına bey'at edildi. Ona Melik Muzaffer lakabıyla hi­tap edildi. Merasim alayıyla kaleye gitti. Emirler önünde yürüdüler. Ka­lede bulunan memleket tahtına oturdu. Sevinç davulları çalındı bu hu­sus posta vasıtasıyla diğer beldelere bildirildi.

Zilkade ayı başında Emir îzzeddin el-Bağdadî Dımaşk'a ulaştı. Sal­tanat naibi, kadılar, emirler ve ayan ile Ablak Sarayında görüştü. Na-sır'm, Mısırlılara gönderdiği mektubu onlara okudu. Nasır, mektubun­da sultanlıktan vazgeçtiğini bildiriyordu. Kadılar mektubu görüp tescil ettiler. Ancak Hanbelî kadısı bunu tescile yanaşmayıp şöyle dedi: "Hiç kimse sultanlığı kendi serbest iradesiyle terketmez. Eğer o sıkıştınlma-saydı sultanlığı terketmezdi. Aksine o, azledildi. Yerine başkası geçiril­di." Emir İzzeddin el-Bağdadî orada hazır bulunanlardan Melik Muzaf­fer adına yeminle bey'at aldı. Tuğrası kalenin üzerine yazıldı. Lakabları memleketin birçok mahalline nakşedildi. Sevinç davulları çalındı. Şe­hir süslendi. Melik Nasır'ın istifa mektubu sarayda ümeraya okundu­ğunda şu ifadeye rastlanıyordu :

"Ben, on sene müddetle halkı idare ettim. Sonra Kerek'te ikameti tercih ettim...." Bu kısım okunduğunda ümeradan bir topluluk ağlaştı-lar. Yeni sultana gönülsüz olarak bey'at ettiler.

Yeni Sultan Emir Rükneddin Baybars el-Caşnigir'in eski makamı­na Emir Seyfeddin b. Ali; Ter'aki'nin eski makamına Seyfeddin Benhas; Benhas'ın yerine de eski Kerek naibi Emir Cemaleddin Akkuş atandı. Cuma günü Dımaşkin ve diğer beldelerin minberlerinde Sultan Muzaf­fer adına hutbe okundu. Hutbeyi dinlemeye saltanat naibi Efrem ve kadılar geldiler. Hil'atler ve saltanat naibinin atanma fermanı zilkade ayının ondokuzunda Dımaşk'a ıılaştı. Saltanat naibinin atanma ferma­nını Sır katibi Kadı Muhyiddi^b. Fedlullah sarayda ümeranın huzu­runda okudu. Hepsi hil'atlerini giymişlerdi.

Sultan Muzaffer, halifenin gönderdiği siyah hil'ati ve yuvarlak sa­rığı giydi. Zilkade ayının yedisinde cumartesi günü hepsi de hü'atlerini giymiş olarak devlet erkânı önünde yaya yürüdüler. Sahip Ziyaeddin en-Nesayî, halife tarafından gönderilen sultan fermanını siyah bir atlas kese içinde taşıyordu. Fermanın baş kısımında şunlar yazılıydı :

"O, gerçek Süleyman'dandır. Ve o, hakikaten Rahman ve Rahim

gündü. Muzaffer sadece bir kaç gün sevinebilmişti. Şeyhi Münbicî de ay­nı şekilde kısa bir süre safa sürmüştü, ama sonra Cenâb-ı Allah çabucak nimetlerini yok etti.

Bu senede İbn Cemâa kalede hutbe irad etti. Şeyh Alaeddin el-Konevî de Şerifıye Medresesi'ndeki müderrislik görevine başladı. [38]

 

Hicretin Yediyüzsekizinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Şeyh Osman El-Halbunî

 

Salih bir insandı. Aslen Mısır'a bağlı Said bölgesindendir. Bjr süre Halbun'da ve o taraflara bağlı mıntıkalarda ikamet etti. Bir müddet ek­mek yemedi. Bir grup mürid etrafında toplandılar. Kendisi bu senenin muharrem ayının sonlarında Berare köyünde vefat etti. Oraya defnedil­di. Cenaze merasiminde Şam naibi, kadılar ve ayandan olan kimseler hazır bulundular. [39]

 

Şeyh Ebu'l-Hasan Ali B. Muhammed B. Kesir El-Harranî

 

Salih bir insandı. Hanbelî mezhebine mensuptu. Atiye mescidinin imamı idi. İbn Mukrî adıyla tanınmıştır. Hadis rivayet etti. Hanbelî-îerin medreselerinde fakihlik yaptı. Hicretin 634. senesinde Harran'da doğdu. Bu senenin ramazan ayının yirmisinden sonra Dımaşk'ta vefat etti. Kasyun Mezarlığı'na defnedildi. Kendisinden önce Şeyh Zeyneddin el-Harranî Gazze'de vefat etmişti. Şeyh Ebu'l-Hasan Ali'nin taziyet meclisi Dımaşk'ta kuruldu. Allah ikisine de rahmet etsin. [40]

 

Seyyid Şerif Zeyneddin

 

Seyyid Şerif Zeyneddin Ebu Ali Hasan b. Muhammed b. Adnan el-Hüseynî. Nakibü'l-Eşraftı. Faziletli, yüksek derecede alim, fesahat sahibi ve kelama bir kimse idi. Mutezilîlerin yolunu bilir, İmamiye mez­hebinin meselelerini incelerdi. Münazaralar yapardı. Vefatından kısa bir süre önce caminin nazırlığına ve Efrem divanının nazırlığına başla­dı. Zilkade ayının beşinde ellibeş yaşındayken vefat etti. Babü's-Sa-ğir'deki aile mezarlığına defnedildi. [41]

 

Şeyhü'l-Celil Zahiruddin

 

Şeyhü'l-Celil Zahiruddin Ebu Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Ebu'1-Fadl b. Men'a, Bağdatlıydı. Mekke'de amcası Afifüddin Mansur b. Men'adan sonra Harem-i Şerif şeyhi oldu. Hadis dinledi. Uzun bir süre Bağdat'ta ikamet etti. Sonra amcası vefat edince Mekkeye göçtü ve Ha­rem şeyhliğine atandı. Vefatına kadar bu görevi sürdürdü. Bu senede vefat etti. [42]

 

Hicretin Yediyüzdokuzuncu Senesi

 

Bu sene başında Müslümanların halifesi Müstekfî b. Hakim bi-Em-rillah el-Abbasî, ülkenin sultanı Melik Muzaffer Rükneddin Baybars el-Caşnigir, Mısır'daki naibi Emir Seyfeddin Salar, Şam'daki naibi Emir Akkuş el-Efrem idi. Mısır ve Şam'ın kadılarına gelince bunlar da önceki senede adları anılan kimselerdi.

Safer ayının son gecesinde Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye, Emir Mu­kaddemle birlikte Kahire'den İskenderiye'ye gitmek üzere yola koyul­du. Emir Mukaddem onu sultanın konağında geniş bir burca yerleştirdi. Bulunduğu yer gerçekten rahat ve genişti. İnsanlar ziyaretine geliyor­lar. Kendisinden çeşitli ilimleri tahsil etmeğe çalışıyorlardı. Bundan sonra cumalara gitti. Adetini sürdürerek camilerde toplantılar yapıp vaazlar verdi. İskenderiye'ye pazar günü ulaşmıştı. On gün sonra İsken­deriye'ye ulaştığına dair haber Dımaşk'a ulaştı. Halk onun için üzüldü. Caşnigir ile Şeyhi Menbicî'nin ona bir tuzak kurmasından korktular. Onun için çok dualar ettiler. Çünkü Caşnigir ile Şeyhi Menbicî, İskendi-reyeye gidişinde İbn Teymiye'ye, arkadaşlarından hiçbirinin refakat et­mesine izin vermemişlerdi. Dostları onun için üzüldüler. Çünkü düşma­nı olan Nasır el-Menbicî ona zarar verme fırsatını ele geçirmişti. Ona düşman olmasının sebebi; İbn Teymiye'nin Caşnigir ile Caşnigir'in Şey­hi Nasr el-Menbicî'nin aleyhinde konuşması ve "Artık Caşnigir'in ikti­darı sona erdi. Reisliği son buldu. Eceli yaklaştı" demesi; İbn Arabi ile Muridlerini eleştirmesi idi. Onu sürgüne gönderir gibi İskenderiye'ye göndermek istemişlerdi. "Ola ki İskenderiye halkından biri cür'et göste­rip de suikast yaparak onu öldürür" dediler. Ama onu İskenderiye'ye göndermeleri halkın ona olan sevgisini, yakınlığını daha da artırdı. Halk, ondan yararlandı. İlim tahsil etti. Ona daha çok meyil gösterdiler, ikramda bulundular. Bu arada Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye'nin kardeşinin yazdığı mektup Dımaşk'a ulaştı. Mektupta şunlar yazılıydı:

"Kıymetli kardeşim, korunmuş olan İskenderiye limanına sanki ci-had nöbeti tutmak niyetiyle geldi. Allah'ın düşmanları onu buraya gön­dermekte kendisine, İslâm'a ve Müslümanlara tuzak kurmayı amaçla­mışlardı; ama bu bizim hakkımızda uaha iyi oldu. Onlar Şeyh İbn Tey-miye'nin böylece helak olacağını zannetmişlerdi. Ama kötü maksatları geri tepti. Her bakımdan beklediklerinin aksi durumlarla karşılaştılar. Allah katında ve arif insanlar nezdinde yüzleri karardı. Hasret çekme­ye, pişman olmaya, yaptıklarından ötürü eseflenmeye başladılar. Bü­tün İskenderiye halkı kardeşim İbn Teymiye'ye yöneldi. Ona saygı, gös­terdiler. O da her zaman Allah'ın kitabını ve Rasûlunun sünnetini, göz­leri doyuracak, müminlerin gözünü aydınlatacak derecede yayıyor; bu da düşmanların boğazına bir düğüm gibi çöküyor. İskenderiye'de yu­murtlayan, yavrulayan, fırkaların ve Arapların yolunu saptıran bir İb-lis'e rastlandı. Ama Cenâb-ı Allah'ın, kardeşim şeyhi oraya getirmesi se­bebiyle onların düzeni bozuldu. Adamları tarumar oldular. Sırlan açığa çıktı. Perde aralandı. Rezil rüsvay oldular. Onların çoğundan tevbe et­meleri istenildi. Reislerinden biri de tevbe etti. Müminlerin avam ve ha­vasının emir, kadı ve fakihlerinin, müftü ve şeyhlerinin, müctehidler ce­maatinin huzurunda -sadece cahil zelil ve alçak kimseler hariç- Şeyh İbn Teymiye'nin sevgisi, saygısı karşı konulmaz bir hüküm gibi yerleşti. Sözü kabul edildi emir ve yasaklarına uyuldu. Allah'ın kelimesi böylece Allah ve Rasûlunun düşmanlarına karşı yüceldi. Allah ve Rasûlunun düşmanları gizli aşikâr lanetlendiler. Hem de her yerde ve adlarıyla la­netlendiler. Yerinde çöküp kalan Nasr el-Menbicî'nin yanında da bu du­rum gerçekleşti. Kelimelerle ifade edilemeyecek derecede korkuya ka­pıldı. Alçalıp zillete maruz kaldı......"

Bu mektupta daha bir çok sözler söyleniyor ve durumlar anlatılı­yordu.

Kısaca demek istediğimiz şudur ki; Şeyh Takiyyüddin İbn Teymi-ye, iskenderiye liman şehrinde sekiz ay ikamet etti. İkametgahı geniş, güzel ve temiz bir kale burcuydu. İki penceresi vardı. Pencerelerden biri deniz tarafına diğeri de şehir tarafına bakıyordu. İsteyen herkes ziyare­tine gidiyor, devlet büyükleri, fakihler ve ayan tabakasına mensup kim­seler yanına gidip geliyorlardı. Kendisinden ilim tahsil ediyorlar, ya­nında kitap okuyorlar ve istifade ediyorlardı. O da rahat bir yaşam sürü­yor rahat ve huzur içinde günlerini geçiriyordu.

Rebiyülevvel ayı sonlarında Menbicî'nin tavsiyesi üzerine -İbn Teymiye taraftarı olmakla suçlanan- Şeyh Kemaleddin b. Zemlekanî, Maristan nazırlığından azledildi. Yerine Şemseddin Abdulkadir b. Hatirî atandı.

Rebiyülahir ayının üçünde sah günü Mısır'da Hanbelîlerin kadılıgına Mısır Şeyhti' 1-Hadisi Şeyh İmanı, Hafız Sadeddin Ebu Mahmut Mes'ud b. Ahmet b= Mes'ud b. Zeyneddin el-Harisî atandı. Daha önce bu görevde bulunan Kadı Şerefüddin Ebu Muhammed Abdülgani b. Yahya b. Muhammed b. Abdullah b. Nasr b. Ebu Bekir el-Harranî vefat etmişti. Cemaziyelevvel ayında Sultan Muzaffer'in buyruğu ve fermanı sa­hil beldelerine gönderildi. Bu fermanda içki içmenin yasaklanması, meyhanelerin yıkılması, meyhanecilerin ve içkicilerin sürgün edilmesi yetkililere emrediliyordu. Emir yerine getirildi. Müslümanlar buna çok

sevindiler.

Cemaziyelahir ayı başında Dımaşk'taki Hanbelîlerin kadılığına Şeyh Şihabeddin Ahmed b. Şerifüddin Hasan b. Hafız Cemaleddin Ebu Musa Abdullah b. Hafız Abdülgani el-Makdisî'nin atandığına dair fer­man postayla geldi. Daha önce bu görevde Taki Süleyman b. Hamza bu­lunuyordu. Bu zat, Melik Nasırın tahttan inişini diline doladığı onun kendi iradesiyle, değil zorla tahttan indirildiğini söylediği için -ki bu söyledikleri doğruydu- görevden azledilmişti.

Cemaziyelahir ayının yirmisinde divan nazırlığına Rüstemî'nin ye­rine Emir Seyfeddin Bektimur el-Hacibî'nin atandığına dair ferman postayla Dımaşk'a geldi. Ancak Emir Seyfeddin bu görevi kabul etmedi. Yine aynı postayla Emir İzzeddin Ahmed b. Zeyneddin Muhammed b. Ahmed b. Mahmud İbn Kalanisî'nin hazine nazırlığına atandığına dair ferman da geldi. Bu zat mezkur göreve başladı. Kendisinden önce anılan görevde bulunan şehir muhtesibi Basravî azledildi.

Yine bu ayda Kadilkudat Bedreddin b. Cemaa, Sufilerin talebi üze­rine Kahire'de Saidü's-Suada Şeyhliği görevine başladı. Cuma günü yanlarında bir kez hazır bulunması sebebiyle kendisinden hoşlanmış-lardı. Daha önce bu görevde bulunan Şeyh Kerimüddin el-Eykî azledil­di. Çünkü o, Saidü's-Suada hankâhmdaki şahitleri oradan uzaklaştır-mıştı. Bu yüzden kendisine karşı harekete geçtiler. Dine sığmayan bazı suçları olduğunu dilekçeyle ilgili makama bildirdiler. Şikâyetçi oldular. Bu sebepten o da bu görevden uzaklaştırıldı. Halka yaptığı, yoluna gel­di. Zira bu kişi, Şeyhü'l-İslâm İbn Teymiye'ye karşı harekete geçmiş, ona iftiralarda bulunmuştu. Oysa kendisi cahil ve takvası az bir kimsey­di. İşte bu iftirası yüzünden Cenâb-ı Allah onu kendi arkadaşları ve dostları vasıtasıyla rezil rüsvay etti. Bu da onun yaptığının tanı karşılı­ğı olan bir ceza idi.

Receb ayında Dımaşk'ta korkular çoğaldı insanlar şehir dışından içerilere doğru akın ettiler. Bunun sebebi de şuydu : Sultan Melikü'n-Nasır Muhammed b. Kalavun, Dımaşk'a gelmek üzere Kerek'ten yola çıkmıştı. Tekrar tahta geçmeyi istiyordu. Ümeradan bir grup onunla ittifak kurmuşlar, gizlice mektup yazarak kendisinin samimi yandaşla­rı olduklarım bildirmişlerdi. Mısırlı ümeradan bir grup da onun tarafına geçmişlerdi. İnsanlar Dımaşk naibi Efrem'in Kahire'ye gitmiş olması ve büyük kitlenin onunla birlikte olması yüzünden tedirgin oldular. Şehrin kapılarını kuşluk vaktine kadar açmadılar. İşler karman çor-man oldu. Kadılar ve ümeranın çoğu sarayda toplanarak Melik Muzaf-fer'e beyitlerini yenilediler. Cumartesi günü akşama doğru şehrin ka­pıları kilitlendi. Babü'n-Nasır önünde bulunan insanlar izdiham mey­dana getirdiler ve büyük bir yorgunluk ve bezginlik meydana geldi. Köy­den gelen insanlar sebebiyle şehirde kalabalık meydana geldi. Melik Nasır'ın Human'a ulaştığına dair haber postayla Dımaşk'a ulaştı. Şam naibi bundan rahatsız oldu. Melik Nasırla savaşacağını ve şehre girme­sine engel olacağını bildirdi. Emir Rükneddin Baybars el-Mecnun ile Baybars el-Alemî onun yanma gittiler. Ona iltihak ettiler. Başhacib Emir Seyfeddin Bektimur da yanına giderek geri dönmesini önerdi ve Mısırlılarla savaşacak gücü olmadığını söyledi. Emir Seyfeddin Baha­dır da yanma gidip aynı öneride bulundu. Sonra receb ayının beşinde sa­lı günü Dımaşk'a döndü. Sultan Melik Nasırın Kerek'e döndüğünü hal­ka bildirdi. İnsanlar sakinleştiler. Saltanat naibi saraya döndü. İnsan­ların bir kısmı evlerine döndü. Nizam sağlandı. [43]

 

Melikü'n-Nasır Muhammed B. Melikü'l-Manşur Kalavun'un Tahta Dönmesi Muzaffer Caşnîgir Baybarsın Ve Şeyhi Hulûlcü Nasır El-Menbicî'nin İktidardan Düşmeleri

 

Şaban ayının onüçünde, Melik Nasır'ın Dımaşk'a geldiğine dair ha­ber geldi. Emir Seyfeddin Kutlubek ve Hacı Bahadır, Kerek'e gittiler. Onun Dımaşk'a gelmesi için teşvikte bulundular. Bunun üzerine Dı­maşk naibi paniğe kapıldı. Şaban ayının onaltısında kendisine tabi olan bir cemaatla birlikte yola koyuldu. Beraberinde Şakif Arnun beldesinin sahibi İbn Sabh da vardı. Dımaşk'ta saltanat merasimi için gerekli ha­zırlıklar yapıldı. Kösler çalınmaya başladı. İnsanlar toplandı. Sultan Melik Nasır Muhammed de büyük bir debdebe ile Kerek'ten hareket et­ti. Emir Akkuş el-Efrem'e eman verdiğini bildirdi. Şaban ayının onyedi-sinde pazartesi gecesi minarelerde müezzinler ona dua ettiler. Sabah olunca halk ona dua edip sevindi. Adı amhnca insanlar ferahladı. Halka eman verdiği duyuruldu. İnsanların dükkanlarını açmaları, yerlerinde, evlerinde, ticarethanelerinde güven içinde olmaları istenildi. Halk etra­fı süslemeye başladı. Sevinç davulları çalındı. İnsanlar şehre girdiği es­nada sultanı görebilmek için sah gecesi evlerinin damlarında uyumaya başladılar. Sultanı karşılamak için kadılar, emirler ve ayan tabakasına mensup kimseler yola çıktılar.

Sultanın katibi İbn Kesir dedi ki: "Sultanın salı günü gün ortasında büyük bir alayişle şehre girdiğini müşahede ettim. Musalla yanında kendisi için halı serildi, yoluna sergiler konuldu. Saltanat debdebesiyle geliyordu. Yoluna ipek halılar serildi. Her bir halının üzerinden geçtik­ten sonra halı duruluyor, tekrar Ön tarafına seriliyordu. Gayet ciddiyet ve vakar sahibiydi. Sağında, solunda silahtarlar, önünde muhafızlar yürüyorlardı. İnsanlar ona yüksek sesle dua ediyorlardı. Dua sesleriyle her taraf çınlıyordu. O gün görülmeye değer muazzam bir gündü."

Şeyh Alemüddin el-Berzalî dedi ki: "O gün sultan beyaz bir sarık sarmıştı. Kırmızı bot giymişti. Başının üzerinde şemsiyesini Hacı Baha­dır taşıyordu. Sultanın üzerinde kıymetli bir kürk vardı ki altın sırma­lıydı. Kaleye ulaştığında kendisi için köprü kuruldu. Kale naibi Emir Seyfeddin es-Sencerî yanına geldi. Huzurunda yer öptü. Sultan ona "Ben şimdi buraya girmeyeceğim" dedi ve atını ablak kasrı tarafına çe­virdi. Emirler önündeydiler. Cuma günü kendisi için hutbe okundu."

Şaban ayının yirmiikisinde cumartesi günü Emir Celaleddin Ak­kuş el-Efrem itaatini sunmak üzere Dımaşk'tan geldi. Huzurunda yer öptü. Sultan ona ikramda bulunmak için atından indi ve eskiden olduğu gibi yine Dımaşk naibliğine devam etmesine izin verdi. İnsanlar, Ef­rem'in sultana itaatini arzetmesine çok sevindiler. Hama naibi Emir Seyfeddin Kıpçak da sultanın yanma geldi. Şaban ayının yirmidördün-de pazartesi günü Trablus naibi Emir Seyfeddin İstedmür de geldi. İn­sanlar bunları karşılamaya çıktılar. Sultan Efrem'i karşıladığı gibi bun­ları da karşıladı. Aynı günde sultan, Hanbelîlerin kadılığına yeniden Takiyyüddin Süleyman'ın atanmalına karar verdi. İnsanlar Takiyyüd-din'i tebrik ettiler. O da saraya sultanın huzuruna çıktı. Ona selam verdi ye Cevziye medresesine geçti. Orada üç ay müddetle hakimlik yaptı. İkinci cumada, Meydanı Ahbarda namaz kılındı. Burada sultan ve kadı­lar da hazır bulundular. Büyük emirler, devlet erkânı ve halktan büyük bir kalabalık burada namaz kıldı. Aynı günde Haleb naibi Emir Kara Sungur el-Mansurî, sultanın yanına geldi. Ramazanın dördünde per­şembe günü sultanın tahtırevanı çıkarıldı. Sultan tahtırevana bindi. Kadılar ve kurralar da yanında bulunuyorlardı. Vakit, ikindi vaktiydi. Ramazanın beşinde cuma namazı yine Meydan-ı Ahbar'da kılındı. Sonra ramazanın dokuzunda salı günü sultan Dımaşk'tan ayrıldı. Bera­berinde İbn Saserî Kadıasker Sadreddin el-Hanefî, Hatip Celaleddin, Şeyh Kemaleddin b. Zemlekânî de bulunuyordu. Tevki divanının görev­lileri, ordu divanı ve bütünüyle Şam askerleri beldelerinden naibleri ve emirleriyle birlikte gelip orada toplandılar. Sultan, Gazze'ye büyük bir alâyişle vasıl oldu. Emir Seyfeddin Bahadır ile bir grup Mısır ümerası onu karşıladılar. Melik Muzafferin, sultanlıktan feragat ettiğini ona bildirdiler. Sonra Mısır'dan emirler peş peşe gelmeye devam ettiler. Sultanla görüştüler bu durumu ona bildirdiler. Şamlılar bu haberler üzeri­ne rahatladılar ve sevindiler. Sevinç davulları çalındı. Sultan Melikü'n -Nasır Muhammed'in tahta oturuşuna dair haberi, Dımaşk'a geç geldi

Bayram gününde hatip naibi Şeyh Takiyyüddin el-Cezerî el-Mak-day, adet üzere sancaklarla Musalla'ya gitti. Şeyh Mecdüddin et-Tunisî'yi vekil olarak bıraktı. Bunlar Musalla'ya vardıklarında Musalla hatibinin namaza başladığım gördüler. Musalla' nın sahnına sancaklar dikildi. Sancaklar arasında Takiyyüddin el-Makday namaz kıldırdı Sonra hutbe irad etti. Aynı şekilde İbn Hassan da , Musalla dahilinde namaz kıldırıp, hutbe irad etti. Böylece bayram gününde iki bayram na­mazı kılındı ve iki hutbe irad edildi. Bildiğimiz kadarıyla o güne dek böy­le bir durum yaşanmamıştı.

Sultan Melikü'n-Nasır bu senenin ramazan bayramının son gününde Cebel kalesine girdi Saların, Sübek'e gitmesini emretti. Sıfd naibi Emir Seyfeddin Bektimur el-Cogendar'ı, Mısır'a naib tayin etti. Şam'a da naib olarak Emir Kara Sungur el-Mansurî'yi görevlendirdi: Bu fermanının tarihi şevvalin yirmisiydi Sahib Fahreddin el-Halefî'yi bundan iki gün sonra vezirliğe tayin etti. Bahaeddin Abdullah b. Ahmed b. Ali Muzaffer el-Hillî, şevval ayının onunda cuma gecesi vefat etmişti. Ondan sonra Kadı Fahreddin, Mısır'da ordu nazırlığı görevine başladı. Bu zat Mısırlıların Önde gelen vezirlerinden ve büyük şahsiyetlerinden-di. Biraz hadis rivayet etmişliği de vardır. Emir Cemaleddin Akkuş el-Efrem, serhat naibliğine atandı. Divanların nazırlığına Emir Zeyned-din Kutboğa atamp Dımaşk'a geldi. Bu zat ayrıca Seyfeddin Akcaba'nm yerine saray üstadlığına da atanmıştı. Devlet yönetiminde büyük bir de­ğişiklik meydana gelmişti.

Şeyh Alemüddin el-Berzalî dedi ki: "Sultan, ramazan bayramında Mısır'a girer girmez, Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye'yi saygın ve mü-kerrern olarak İskenderiye'den çağırttı. Şeyh de şevval ayının sekizinde geldi. Beraberinde bir grup İskenderiyeli onunla yola çıkmış ve onu uğurlamışlardı. Cuma günü sultanla görüştü. Sultan ona ikramda bu­lundu. Kalabalık bir mecliste onu karşıladı. Bu mecliste Mısırlıların ve Şamlıların kadıları da vardı. İbn Teymiye'yi onlarla barıştırdı ve bun­dan sonra Şeyh İbn Teymiye Kahire'ye indi. Meşhed-i Hüseyin yakının­da bir meskene yerleşti. İnsanlar ziyaretine geliyorlardı. Emirler, as­kerler, birçok fakih ve kadılar da yanma geliyorlar, kimi kendisine karşı sergiledikleri tavırlarından ötürü özür diliyor, kimi de bu işlerle ilgileri olmadığını söylüyordu. Ama Şeyh İbn Teymiye "Bana eziyet eden herke­se hakkımı helal ettim" dedi.

Ben derim ki : "Kadı Cemaleddin b. Kalanisî bu meclislerde cereyan eden konuşmaları, sultanın ve mecliste hazır bulunanların şeyhe gös­terdikleri saygı ve ikramı, ondan sitayişle bahsedilmesini, onun övülmeşini, bütün tafsilatıyla anlatmıştır. Aynı şekilde Kadilkudat Mansu-rüddin el-Hanefî de buna bu oturumlar hakkında geniş bilgiler vermiş­ti. Ancak İbn Kalanisî'nin verdiği bilgiler daha tafsilatlıydı. Çünkü o, o zamanda kadıaskerlik yapıyordu. İkiside o mecliste hazır bulunmuşlar­dı. Bana anlatıldığına göre Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye meclise git­tiğinde sultan ayağa kalkarak onu karşılamıştı. Görür görmez hemen eyvanın ucuna kadar onun için yürümüş, eyvanın baş tarafında onunla birlikte uzaklaştıktan sonra sultan onu alıp, penceresi bahçeye bakan bir salona götürmüştü. Orada oturup bir süre başbaşa konuşmuşlardı. Sonra İbn Teymiye'nin eli sultanın elinde olarak meclise gelip oturmuş­lardı. Sultanın sağ tarafında Mısır Kadısı Bedreddin b. Cemaa, sol tara­fında Vezir İbn Halilî, alt tarafında İbn Sasesî, sonra Sadreddin Ali el-Hanefî oturmuşlardı. Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye de sultanın önün­de halının ucunun üzerinde oturmuştu. Vezir, zimmilerin tekrar işaret­li beyaz sarık takmalarına müsaade edilmesini istedi. Ödemekte olduk­ları paraya ek olarak yıllık 700.000 dinar daha vermeyi üstlendiklerini söyledi. Mecliste bulunanlar sustular. Orada Mısır ve Şam'ın kadıları, aralarında İbn Zemlekanî'nin de bulunduğu Mısırlı ve Şamlı büyük alimler vardı. Ben, sultanın meclisinde İbn Zemlekânfnin yan tarafın­da oturuyordum. Alimlerden, kadılardan hiç biri bu hususta konuşma­dı. Sultan, kendilerinden fetva isteyerek "Bu konuda ne diyorsunuz" di­ye sordu. Hiç biri konuşmadı. Ancak Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye diz üstü çöküp bu konuda sultanla sertçe konuştu. Vezirin söylediklerini sert bir dille reddetti. Sesini yükseltti. Sultan da gayet yumuşak ve sa­kin bir tarzda onu susturmaya çalışıyordu. Ancak İbn Teymiye çok ileri gitti. Kimsenin söyleyemeyeceklerini söyledi. Kimsenin yapamayacağı­nı yaptı. Bu konuya sıcak bakanları da şiddetlice azarladı ve sultana de­di ki: "Saltanat tahtına oturduktan sonra kurduğun ilk mecliste fani dünya metaı uğruna zimmilere yardım etmeyeceğine inanıyorum. Hâşâ sen böyle bir şey yapacak biri değilsin. Tahtını sana geri veren Allah'ın sana bahşettiği nimeti an. Düşmanını yüz üstü düşürdü. Seni düşman­larına karşı muzaffer kıldı. Bu kapıyı zimmîlere açan ilk kişi Caşnigir ol­muştur. O da elbetteki senin fermanına dayanarak bunu yapmıştı. Çün­kü o zaman o senin naibindi"

Sultan bu duruma şaştı ve onların tekrar beyaz sank, giymelerine müsaade etmedi. Anlatımı burada uzun sürecek çok detaylı konuşmalar cereyan etti.

Sultan, mecliste hazır bulunanların tamamından daha çok ibn Teymiye'yi tanıyordu. Onun dindar, şecaatti, hakkı yerine getiren iyi bir insan olduğunu elbetteki biliyordu.

Şeyh Takiyyüddin îbn Teymiye'nin sultanla başbaşa oturdukların­da aralarında geçen konuşmaları anlattığını duydum. Sultan, kendisinin aleyhinde bulundukları, tahttan indirilip Çaşnigir'e bey'at edilmesi hususunda fetva vermiş olan bazı kadıların öldürülmesi hususunda İbn TeymiyeY m olumlu fetva vermesini istemiş, ibn Teymiye buna karşı çı­kınca ona "Bunlar senin de aleyhinde bulunmuşlar ve sana eziyet etmiş­lerdi demiş ve bazılarının öldürülmesi hususunda fetva vermesi için İbn Teymiye'yi kışkırtmıştı. Sultanın o kadılara kızmasının sebebi, kendisi­nin azledilmesi ve Çaşnigir'e bey'at edilmesi için göstermiş oldukları ça­balardan ötürüydü. Şeyh İbn Teymiye, sultanın maksadını anladı, kadı­ları ve alimleri tazimle anmaya başladı. Onlara kötülük yapacak olan kimseleri yerdi ve sultana "Eğer bunları öldürecek olursan bunlardan sonra böyle büyük alimleri bulamazsın" dedi. Sultan ona "Bunlar sana eziyet ettiler dedi. Defalarca seni öldürmek istediler!" deyince Şeyh İbn Teymiye "Bana eziyet edene hakkımı helal ettim. Ama Allah ve Rasûlu-ne eziyet edenlere gelince Allah onlardan intikam alır. Ben kendi öcümü almam" diye karşılık verip sultana nasihatlerde bulundu. Nihayet sul­tan yumuşadı ve onları bağışladı.

Maliki Kadısı İbn Mahluf şöyle demişti: "İbn Teymiye gibisini gör­medik. Biz, hükümdarları ona karşı kışkırtıyorduk ama yine de ona güç yetiremiyorduk. O bize karşı güçlendiği zaman bizi bağışladı ve bizi sa­vundu."

Şeyh İbn Teymiye, sultanla görüştükten sonra Kahire'ye indi. İlim yaymaya devam etti. Halk kendisine yöneldi. Uzak diyarlardan yanma gelerek kendisinden ilim tahsil ettiler. Fetvalar sordular. O da yazılı ve şifahî olarak onlara cevap verdi. Fakihler yanma gelerek kendisi hak­kında sergiledikleri olumsuz tutumlardan Ötürü özür dilediler, o da "Ben herkese hakkımı helal ettim" dedi.

Şeyh İbn Teymiye, ailesine bir mektup yazıp gönderdi. Mektubun­da Allah'ın kendisine bahşettiği nimetleri ve çok hayırları andı. Ailesin­den, kendisine ait bir kısım kitapları göndermelerini talep etti. Bu hu­susta Cemaleddin el-Mizzî'nin yardımına başvurmalarını istedi: "Çün­kü o benim istediğim kitapları nereden ve nasıl çıkaracağını bilir" dedi. Mektubunda devamla şöyle demişti :

"Hakka ait olan her şey yükselir, artar ve muzaffer olur. Batıl ise sürekli alçalır, sefil olur, izmihlale uğrar. Cenâb-ı Allah, hasımların bo­yunlarını büktü. Onların büyükleri, anlatımı, burada uzun sürecek şe­kilde banş talebinde bulundular. Biz de İslâm'ın ve sünnetin yücelmesi­ne vesile olacak şartları onlara karşı ileri sürdük. Bu şartlar sebebiyle batıl ve bid'at parçalanacaktır. Onlar bütün bu şartlara uyacaklarını bildirdiler. Biz de bunu fiilen gerçekleştirmelerine kadar onlara karşı ihtiyatlı durduk. Sözlerine ve ahidlerine güvenmedik. Şartları gerçek-leştirinceye kadar taleplerini yerine getirmedik, söylediklerini mutlaka yerine getirmelerini bekledik. Böylece avam ve havas için İslâm'ın ve sünnetin izzeti ortaya çıkacaktır ki, bu da onların kötülüklerini yok ede­cek güzelliklerdir....."

Ayrıca Yahudileri ve Hristiyanlan ezip zelil etmek, onları zillet ve küçüklükleri içinde bırakmak hususunda sultanla yaptığı konuşmaları içeren uzun ifadeleri de yazmıştı. Doğrusunu, noksanlıklardan münez­zeh olan yüce Allah daha iyi bilir.

Şevval ayında sultan, yirmiye yakın emiri tutukladı. Şevvalin onaltısmda Havranlüardan olan Kays ve Yünın kabileleri arasında ça­tışma çıktı. İki taraftan da yaklaşık 1.000 kişi kadar sevda (veya Süvey-de) yakınlarında öldürüldü. Buna Süveyda savaşı denilmiştir. En fazla zayiat veren Yümn kabilesi hezimete uğradı. Bunlar Kayslılarm Önün­den kaçtılar. Çokları da perişan ve zayıf halde Dımaşk'a girdiler. Kayslı-lar da devletten kortukları için kaçtılar. Bu yüzden köyleri boş ekinleri sahipsiz kaldı. İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciun (Doğrusu biz Allah'a ai­diz ve O'na dönücüleriz).

Zilkade ayının altısında çarşamba günü Haleb'e naib olarak ata­nan Emir Seyfeddin Kıpçak el-Mansurî, bir grup Mısır ümerasiyle bir­likte Dımaşk'a uğradı. Sonra beraberindeki ümera ve askerlerle birlikte Haleb yoluna koyuldu. Emir Seyfeddin Bahadır da naib olarak atandığı Trablusa ve Dımaşk'ın sahil beldelerine gitmekte iken Dımaşk'a uğra­dı. Kendisinden önce orada naib olarak Emir Seyfeddin İstedmür bulu­nuyordu.

Sultanla birlikte Mısır'a gitmiş olan bir grup insan, zilkade ayında Mısır'a ulaştılar. Aralarında Hanefi'lerin Kadildukatı Sadreddin, Mu-hiddin b. Fadlullah ve diğerleri de vardı. Mısır'a gelişinden sonra bir gün kalkıp Kadı Sadreddin el-Hanefî'nin yanma gittim. Bana "İbn Teymiye-yi severmisin?" diye sorunca ben "Evet diye cevap verdim. O da gülerek şu karşılığı verdi : "Vallahi çok güzel birşeyi sevmişsin" sonra da İbn Kalanîsî'nin anlattıklarına yakın şeyleri anlattı. Ama İbn Kalanîsinin anlattıkları daha tam ve mükemmeldi. [44]

 

Caşnigir'în Öldürülmesi

 

Habis herif, arkadaşlarından bir grupla kaçmıştı. Emir Seyfeddin Kara Sungur el-Mansurî, Efrem'in yerine Mısır'dan Şam naibliğine gel­mek üzere yola çıktığında Gazze yakınlarında zilkade ayının yedisinde bir av halkası kurdu. Caşnigir de 300 kadar arkadaşıyla bu çemberin içi­ne düşünce etrafı sarıldı. Adamları dağılıp onu yalnız bıraktılar. Emir Seyfeddin Kara Sungur da onu yakaladı ve onu alıp arkadaşı Seyfeddin Bahadırla birlikte develere binerek Mısır'a geri dönüş yoluna koyuldu. Ancak Hattara'ya vardıklarında Emir İstedmür onları karşıladı. Caşni-giri onlardan teslim alıp Mısır'a götürdü. Seyfeddin Kara Sungur ile Seyfeddin Bahadır da askerlerinin başına döndüler. Emir İstedmür, Çaşnigir'i sultanın huzuruna çıkardı. Sultan onu kınayıp azarladı. Bu, onur sultanla son görüşmesi oldu. Sonra Öldürülerek Kurafe Mezarlı­ğı'na defnedildi. Şeyhi Menbicî kendisine fayda vermediği gibi malı mül­kü de kendisini kurtarmadı. Aksine feci bir şekilde öldürüldü.

Emir Seyfeddin Kara Sungur el-Mansurî, zilkade ayının yirmibe-şinde pazartesi günü Dımaşk'a girdi. Saraya yerleşti. Beraberinde İbn Saserî, İbn Zemlekânî, İbn Kalanisî, Alaaddin b. Ganim, bir grup Mısırlı ve Şamlı Ümera vardı. Hatip Celaleddin el-Kazvinî onlardan önce aynı ayın yirmiikisinde perşembe günü Dımaşk'a gelmiş, cuma günü adeti üzere hutbe irad etmişti. İkinci cuma günü ayın yirmidokuzu idi. O za­manda Dmıaşk Camii'nde Kadı Bedreddin Muhammed b. Osman b. Yu­suf b. Haddad el-Hanbelî, saltanat naibinin izniyle hutbe irad etti. Atan­ma fermanı namazdan sonra kadıların, ekâbirin ve ayanın huzurunda okundu. Daha sonra kendisine kıymetli bir hil'at giydirildi. Kırkiki gün süreyle İmam Hatiplik görevini yürüttü. Sonra hatip Celaleddin, sultan fermamyla bu görevine iade edildi ve müteakip senenin onikisinde per­şembe günü göreve başladı.

Zilhicce ayında Kemaleddin b. Şirazî, Şamiyetü'l-Berraniye Med-resesi'nde ders verdi. Bu görevi îstednıür'ün de yardımıyla Şeyh Kema­leddin b. Zemlekanî'den devraldı.

Bu senede Tatar hanı Harbenda, kendi ülkesinde Rafızîliği destek­leyerek ortaya koydu. Hatiplere, hutbelerinde ilk olarak Hz. Ali'nin ve ehli beytin adlarım anmalarını emretti. Ezec beldesinin hatibi, hutbe­nin bu kısmına geldiğinde hıçkıra hıçkira ağlamaya başladı. Cemaat de onunla birlikte ağladı. Hutbeyi tamamlayamadan minberden indi. Onun yerine bir başkası minbere çıkarılarak hutbe tamamlattırıldı. O kişi namazı da kıldırdı. O ülkede bid'atçiler, ehli sünnete egemen oldu­lar. İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciun (Doğrusu biz Allah'a aidiz ve O'na dönücüleriz).

Bu senede devletteki düzensizlik ve ihtilafların çokluğu yüzünden Şamlılardan hiç kimse hacca gidemedi. [45]

 

Hicretin Yediyüzdokuzuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Hatip Nasiruddin Ebu'l-Huda

 

Ahmed b. Hatip Bedreddin Yahya b. Şeyh İzzeddin b. Abdüsselam. Akibe hatibi idi. Emevî Camii'nin nazırlığını da yaptı. Başka görevlerde de bulundu. Bu senenin muharrem ayının ortasında çarşamba günü Akibe'deki evinde vefat etti. Akibe Camii'nde cenaze namazı kılındı.

gabü's-Sağir Mezarlığı'na babasının yanına defnedildi. Hadis rivayet etmiş, babası Bedreddin'den sonra hatiplik yapmıştı. Cenaze merasi­minde saltanat naibi, kadılar ve ayan tabakasına mensup insanlar ha­zır bulundular. [46]

 

Mısır Hanbelîlerinin Kadısı Şerefüddün Ebu Muhammed

 

Şerefüddin Ebu Muhammed Abdülgani b. Yahya b. Muhammed b. Abdullah b. Nasır b. Ebu Bekir el-Harranî. Hicretin 645. senesinde Har­ran'da doğdu. Hadis dinledi. Mısır'a geldi. Hazine nazırlığı, Salihiye Medresesi'nin müderrisliği, sonrada kadılık yaptı. Yönetimi güzel bir kimseydi. Güzel hasletleri vardı. Rebiyülevvel ayının ondördünde cuma gecesi vefat etti ve Kurafe Mezarlığı'na defnedildi. Vefatından sonra Sa-deddin el-Harisî onun yerine geçti. Nitekim bu husus önceki kısımlarda da anlatılmıştı. [47]

 

Şeyh Necmeddin Eyyup

 

Şeyh Necmeddin Eyyup b. Süleyman b. Muzaffer el-Mısrî Müez-zin-ü Necibi adıyla meşhur olmuştur. Dımaşk Camii'ndeki müezzinle­rin reisi ve hatiplerin de nakibi idi. Sureti güzel, sesi gürdü. Bu hususi­yetleri elli sene kadar devam etti. Nihayet bu senenin cemaziyelevvel ayı başında vefat etti. Allah rahmet etsin. [48]

 

Emir Şemseddin Sungur El-A'ser El-Mansurî

 

Mısır'da divan nazırlığıyla birlikte vezirlik görevini yürüttü. Şam'da da bir kaç kez divanların başkanlığım yaptı. Dımaşk'ta meşhur bir evi ve bahçesi vardır. Himmetli, gayretli ve servet sahibi bir kimsey­di. Bu senenin cemaziyelevvel ayında Mısır'da vefat etti. [49]

 

Emir Cemaleddin Akkuş B. Abdullah Er-Resimî

 

Dımaşk'taki divanların başıydı. Daha Önceleri Şerifî'den sonraki dönemde Kibeliye beldelerinin genel valiliğini yapmıştı. Otoriter bir yö­neticiydi, Bu senenin cemaziyelevvel ayının ondokuzunda pazar günü vefat etti. Kuşluk vakti, Raslan kubbesinin karşısında yaptırmış olduğu kubbeye defnedildi. Tecrübeli ve ehliyetli bir yöneticiydi. Kendisinden sonra divan başkanlığına Akbaca atandı. [50]

 

Tac B. Saidü'd-Devle

 

Müslüman bir kimseydi. Devlet sefiri idi. Caşnigir'in yanında itibarh biriydi. Çünkü kendisi, Caşnigir'in Şeyhi Nasr el-Menbicî'nin soh­betinde bulunan ve onunla arkadaşlık yapan biriydi. Kendisine vezirlik teklif edilmiş, ancak o bunu kabul etmemişti. Vefat edince görevini kız-kardeşinin oğlu Kerimüddin el-Kebir üstlendi. Bu senenin şaban ya da receb ayında vefat etti. [51]

 

Şeyh Şihabüddin

 

Şeyh Şihabuddin Ahmed b. Muhammed b. Ebu'l-Mekarim b. Nasr el-İsfahanî. Emevi Camii'ndeki müezzinlerin reisiydi. Hicretin 602. se­nesinde doğdu. Hadis dinledi. Hicretin 645. senesinde müezzinlik göre­vine başladı. Bu senenin zilkade ayının beşinde salı gecesi vefat edince­ye dek bu görevi sürdürdü. Mazbut bir insandı. Doğrusunu noksanlık­lardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [52]

 

Hicretin Yediyüzonuncu Senesi

 

Bu sene başında, zamanın halifesi Müstekfi Billah Ebu Rebi Süley­man el-Abbasî, ülkenin Sultanı Melik Nasır Muhammed b. Mansur Ka-lavun idi. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de saygı ve ikram görerek Mı­sır'da ikamet etmekteydi. Mısır naibi Emir Seyfeddin Bektimur, Emir-Haznedardı. Kadılar da önceki senede adları anılan kimselerdi. Sadece Hanbelî kadısı değişmişti. Yenisi Saadeddin el-Harisî idi. Mısır veziri Fahreddin el-Halilî, ordu komutanı Fahreddin Katibül-Memalik, Şam naibi Kara Sungur el-Mansurî idi. Dımaşk kadıları ise önceki senede ad­ları anılan kimselerdi. Haleb naibi Kıpçak, Trablus naibi Hacı Bahadır,

Serhat naibi de Efremdi.

Bu senenin muharrem ayında Hişam Mescidi'nin İmamı ve Bey-tü'l-mal vekili Şeyh Eminüddin Salim b. Ebi'd-Derin Şamiyetü'l-Cevva-niye Medresesi'nde ders vermeye başladı. Şeyh Sadreddin Süleyman b. Musa el-Kürdî, Azraviye Medresesi'nde ders vermeye başlaaı. Bu zatlar mezkur görevleri, Mısır'a gidip orada ikamet eden İbn Vekilden devir al­mışlardı. İbn Vekil, Mısır'a Sultan Muzafferin yanına gitmiş, Sultan Muzaffer de ona, Menbicî'ye yakınlığı sebebiyle, maaş bağlamıştı. An­cak daha sonra sultanın fermanı ile Dımaşk'taki iki medresesinin başı­na dönmüş, orada bir ay ya da yirmiyedi gün süreyle kalmış, bir süre sonra bu medreseler tekrar elinden alınarak Emin Salim ile Sadr el-Kürdî'ye verilmişti. Hatip Celaleddin, muharrem ayının onyedisinde hatipliğe döndü. Hatip Bedir b. Haddad görevden azledildi. Sahip Şem-seddin de pazartesi günü Emevi Camii'nin nazırlığına, öksüzlerin ve bü­tün vakıfların nazırlığına atandı. Sonra kendisine hiVat giydirildi. Şere-füdiin b. Saserî de Emevi Camii'nin nazırlığı görevinde ona ortak oldu. Daha önce kendisi bu görevde müstakildi. Aşura gününde Emir İsted-nıür naib olarak atandığı Hama'ya gitmek üzere Dımaşk'a uğradı. Yedi

gün sonra Hama'ya gitti.

Muharrem ayında Bedreddin b. Haddad, Şemseddin b. Hatir'in ye­rine Maristan nazırlığı görevine atandı. Sadreddin b. Merhal ile Sadr Süleyman el-Kürdî arasında Azraviye Medresesi'nin müderrisliği yü­zünden çekişme çıktı. Bunlar Vekil'e bir mektup yazarak İbn Vekil'in ırtikâb ettiği çirkinlikleri, rezaletleri ve küfür hallerini bildirdiler, İbn Vekil de Kadı Takiyyüddin b. Süleyman el-Hanbelî'nin yanma gitti. Ka­dı el-Hanbelî onun Müslüman olduğuna, dokunulmazlığına hükmetti. Cezalandırılmaması gerektiğine, makamlara layık olduğuna karar ver­di. Bu Takiyyüddin b. Süleyman el-Hanbelî'nin bir hatasıydı. Ancak yi­nede Azraviye Medresesi Süleyman el-Kürdiye, Şamayitü'l-Cevvaniye Medresesi de Emin Salim'e verildi. İbn Vekil'in elinde Eşrefîye Darü'l-Hadisi'nin şeyhliğinden başka bir görev kalmadı.

Safer ayının yedisinde pazartesi gecesi Necm Muhammed b. Os­man el-Basravî, Şam vezirliğine atanmış olarak Mısır'dan geldi. Bera­berinde kardeşi Fahreddin Süleymanın da muhtesipliğe atandığına da­ir fermanı getirmişti. Her ikiside Emevi Camii'nde göreve başladılar. Sonrada Derbi İbn Ebi Heycâ denen Derb-i Süfun'a gidip konaklarına yerleştiler. Daha sonra vezir, Babülberi ol yanındaki Darü'l-A'ser'e inti­kal etti. Şeyh Celaleddin'in kardeşi İzzeddin Ahmed b. Kalanisî de hazi­ne nazırlığı görevine devam etti.

Rebiyülevvel ayı başında Kadı Cemaleddin ez-Zer'i, Mısırda İbn Cemaa'nm yerine kadilkudatlık görevine başladı. Zilhicce ayında İbn Cemaa'nın şeyhü'ş-şuyûhluk görevi elinden alınıp Kerim el-Eykiye ve­rilmişti. Hatiplik görevi de elinden alınmıştı.

Posta Şam'a gelerek Kadı Şemseddin b. Harirî'nin, Mısır diyarının kadılığına atanmak üzere Mısır'a davet edildiği haberini getirdi. O da rebiyülevvel ayının yirmisinde yola koyuldu. Bir topluluk onu uğurlayıp kendisiyle vedalaştı. Mısır'da sultanın huzuruna çıktığında sultan ken­disine ikramda bulunup saygı gösterdi. Onu Hanefî kadılığına, Nasıriye ve Salihiye medreselerinin müderrisliğine ve Hakim Camii'nin İmam Hatipliğine atadı. Kadı Şemseddin es-Surucî'yi ise görevden azletti. O da birkaç gün daha yaşadıktan sonra vefat etti.

Rebiyülevvel ayının ortasında Dımaşk'ta yedi tane, Kahire'de de ondört tane emir tutuklandı. Rebiyülahir ayında sultan, Emir Seyfed-din Salar'ı yanına getirtmek ve sorgulamak istedi. Sonra bizzat kendisi onun yanma gidip onu azarladı ve kınadı. Sonra da malını ve mülkünü bir aylık süre zarfında elinden aldı. Bundan bir süre sonra Emir Seyfed-din öldürüldü. Sayılamayacak derecede malı, mülkü, hayvanı, silahı, kölesi, katırı, merkebi, sağmal davarları, mücevherleri, altınları ve gü­müşleri görüldü. Hülasa o Beytü'l-maldan ve Müslümanların malların­dan büyük bir kısmını, kendine ayırmıştı. Anlatıldığına göre bununla birlikte o, insanlara çokça bağışta bulunan, devlet erkânı ve halk tara­fından çok sevilen bir kimseymiş. Doğrusunu Allah bilir.

Hicretin 698. senesinden beri Mısır'da sultan naibliği yapmaktay­dı. Nihayet rebiyülahir ayının yirmidördünde çarşamba günü bu görev­de iken öldürüldü. Perşembe gecesi Kurafe'deki türbesine defnedildi. Allah kendisini bağışlasın.

Rebiyülahir ayında Kadı Şemseddin b. Muiz el-Hanefî, Şemseddin el-Harirî'nin yerine Zahiriye de ders vermeye başladı. Dersinde dayısı Sadr Ali ile diğer kadılar ve ayan tabakasına mensup kimseler hazır bu­lundular. Bu ayda Emir Seyfeddin İstedmür, bazı işlerini görmek üzere Dımaşk'a gelmişti. Şeyh Sadreddin b. Vekil'i çok severdi. Darul-Hadis nazırlığına ve Azraviye Medresesi'nin müderrisliğine atanması için sul­tandan bir ferman almıştı. Ancak İstedmür yola koyulmadan Şeyh Sad­reddin bu göreve başlamadı. Bundan iki gün sonra da Salihiye'de İbn perbasın evinde başından şöyle bir olay geçti: Anlatıldığına göre çirkin bir iş yaparken yakalanmış ve Salihiye halkından bir cemaat, Hanbelî-ler ve diğerleriyle birlikte etrafında toplanmışlar. Aleyhinde şahit ol­muşlar ve bu durumu saltanat naibine bildirilmişlerdi. Salanat naibi de onun hakkında ne yapılacağını sormak üzere sultana mektup yazmıştı. Gelen cevapta onun dinî görevlerden azledilmesi emrediliyordu. Bunun üzerine Eşrefîye Darü'l-Hadisi'nin nazırlığından azledildi. Dımaşk'ta görevsiz kaldı. Ramazan ayı sonunda Haleb'e göçtü. Haleb naibi İsted­mür camide onun için bir görev ayarladı. Sonra onu oradaki bir medre­seye atadı ve kendisine ihsanda bulundu. Emir İstedmür, Cemaziyela-hir ayı sonunda vefat eden Seyfeddin Kıpçak'ın yerine Haleb naibliğine intikal etmişti. Kendisinden sonra Hama melikliğine İmaddüddin İs­mail b. Efdal Ali b. Mahmud b. Takiyyüddin Ömer b. Şahinşah b. Eyyup tayin edilmiş ve göreve başlamıştı. Cemaleddin Akkuş el-Efrem de Ser-hat'ten, Hacı Bahadır'm yerine Trablus naibliğine intikal etmişti. Şa­ban ayının onaltısmda perşembe günü Şeyh Kemaleddin b. Zemlekânî, İbn Vekil'in yerine Eşrefiye Daru 1-Hadisi'nin şeyhliğine atandı. Tefsir, hadis ve fıkıh dersleri verdi. Burada sadece onbeş gün görev yaptı. Sonra Kemaleddin b. Serişi bu görevi kendisinden devir alarak ramazan ayı-nm üçünde pazar günü yeni görevine başladı. Şaban ayında Şam naibi Kara Sungur, Maksure'nin genişletilmesini kararlaştırdı. Müezzin nıahfelini iki rüknün arka tarafına Nesir kubbesinin altına aldırdı. Bir kaç gün müddetle cenazelerin camiye girmelerini yasakladı. Sonra ce­nazelerin camiye konularak namazlarının içeride kılınmasına izin ver­di.

Ramazan ayının beşinde Rum kalesinin naibi Fahreddin İyas, Zey-neddin Kutboğa el-Mansurî'nin yerine Dımaşk divanlarının başkanlığı­na atanıp Dımaşk'a geldi.

Şevval ayında Şeyh Alaeddin Ali b. İsmail Kerim b. Hüseyin el-Eykî'nin yerine Mısır diyarının şeyhüş-şüyuhluğu görevine başladı. Hirnmetli, mazbut bir kimseydi. Bu görevi sebebiyle Konevî Saidüs-Sü-

ada da hazır bulundu.

Zilkade ayının üçünde perşembe günü Şam da Sahip İzzeddin el-Kalanisî'ye vezirlik hil'atı giydirildi. Daha önce bu görevde bulunan

Necm el-Basravî vezirlikten vazgeçmiş, kendisine iktalar verilmişti.

Zilkadenin onaltısında çarşamba günü Şeyh Kemaleddin b. Zemle-kanî, Şamiyetü'l-Berraniye Medresesi'ndeki müderrislik görevine dön­dü. Aym günde Takiyyüddin b. Sahip Şemseddin b. Sel'us Emevi Camii'-nin nazırlığı görevine atanması sebebiyle hü'at giydi. Haleb naibi Emir Seyfeddin Istedmür de zilhiccenin ikisinde tutuklanarak Mısır'a götü­rüldü. Aynı şekilde birkaç gece soma Bire naibi Seyfeddin Durgan da tu­tuklandı. [53]

 

Hicretin Yediyüzonuncu Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Kadilkudat Şemseddin Ebu'l-Abbas

 

Şemseddin Ebu'l-Abbas Ahmed b. İbrahim b. Abdülganî es-Sürucî. Hanefî Mezhebine mensuptu. el-Hidaye adlı eseri şerhetmiştir. Çeşitli ilimlerde yükselmiş bir alimdi. Bir süre Mısır'da hakimlik yaptı. Vefa­tından birkaç gün önce azledildi. Rebiyülahir ayının onikisinde perşem­be günü vefat etti. Şafiî'nin yakınına defnedildi. İlm-i kelamda İbn Tey-miye'ye karşı itirazları vardı. Ancak bu itirazlarında kendini gülünç du­ruma düşürmüştü. İbn Teymiye de ona birkaç ciltlik cevaplar vermiş ve reddiye yazmıştı. Delillerini de iptal etmişti.

Bu senede Salar katledildi. Nitekim bu husus önceki kısımlarda da anlatılmıştır. [54]

 

Sahip Emînü'd-Devle

 

Sahip Eminü'd-Devle Ebu Bekir b. Vecih Abdülazim b. Yusuf. İbn Rukakî adıyla meşhur olmuştur. Bu senede vefat etti.

Bu senede Trablus naibi Hacı Bahadır da Trablus'ta vefat etti. [55]

 

Emir Seyfeddin Kıpçak

 

Haleb naibi idi. Haleb'te vefat etti ve cemaziyelahir ayının ikisinde Hama'daki türbesine defnedildi. Şehametli ve şecaatli bir kimseydi. La-çin zamanında Dımaşk naibliğine atanmıştı. Sonra Laçin'den korktuğu için Tatarların yanına kaçmıştı. Daha sonra Tatarlarla birlikte gelmiş­ti. Onun vasıtasıyla Kazan savaşının yapıldığı senede Müslümanlar ra­hatlamışlar ve genişliğe kavuşmuşlardı. Nitekim bu hususu Önceki kı­sımlarda da anlatmıştık. Daha sonra durumu değişti. Nihayet bu sene­de Haleb'te vefat etti. Kendisinden sonra yerine İstedmür atandı. O da bu senenin sonunda vefat etti. [56]

 

Şeyh Kerimüdbin B. Hüseyin El-Eykî

 

Mısır Şeyhü'ş-Şuyuh'u idi. Emirlerle irtibatı vardı. Bir defasında seyhü'ş-şuyuhluktan azledildi. Yerine İbn Cemaa atandı. Bu senenin şevval ayının yedisinde cumartesi gecesi Saidü's-Süada hankâhmda ve­fat etti. Kendisinden sonra bu göreve Şeyh Alaeddin el-Konevî atandı. [57]

 

Fakih İzzeddin Abdülcelil

 

İzzeddin Abdülcelil en-Nemravî eş-Şafiî. Faziletli ve yüksek dere­cede bir alimdi. Mısır naibi Salar ile arkadaşlığı vardı. Onun sayesinde dünyada yüksek makamlara ulaştı. [58]

 

İbn Rif'a

 

İmam, allame, Necmeddin Ahmed b. Muhammed. et-Tenbih adlı eseri şerh etmiştir. Başka eserleri vardır. Fakih, faziletli ve birçok ilim­de imamdı. Allah rahmet etsin. [59]

 

Hicretin Yediyüzonbirinci Senesi

 

Bu sene başında İslâm ülkesinin yöneticileri, Önceki senede adlan anılan kimselerdi. Yalnız Mısır veziri azledilerek yerine Seyfeddin Bek-timur atanmıştı. Necm el-Basravî de azledilmiş, yerine İzzeddin el-Kalanisî atanmıştı. İbn Teymiye'nin sultana önermesi üzerine Efrem Trablus naibliğine nakledilmişti. Hama naibi Melik Müeyyed İmadüd-, din, seleflerinin kaidesine uygun olarak görevinin başında bulunuyor­du.

Haleb naibi İstedmür vefat etmiş, buranın naibliği münhal bulunu­yordu. Ergun ed-Devaddar en-Nasirî, Dımaşk'a ulaşmıştı. Çünkü orada naib olarak bulunan Kara Sungur Haleb'e sevk edilmiş, Seyfeddin Gi­ray da Dımaşk naibliğine getirilmişti. Haleb'teki askerlerin ve Arabî-lerin büyük bir kısmı beldenin etrafını çembere almışlardı. Muharrem ayının üçünde Kara Sungur el-Mansurî bütün malı, mülkü, eşyası, mai­yeti ve adamlarıyla birlikte Dımaşk'tan ayrılmıştı. Askerler onu uğur-lamıştı. Kendisini Haleb'e yerleştirmek için Ergun da beraberinde git­mişti. Kale naibi Emir Seyfeddin Bahadır es-Sencerî'ye sultandan bir ferman geldi. Bu fermanla sultan ona, Dımaşk'a naib gelinceye kadar beldelerin işleri konusunda kendisiyle konuşmasını ve kendisiyle mu-hatab olmasını emrediyordu. Vezir ve tevki divanının görevlileri yanın­da hazır bulundular. Naiblik görevine başladı. Kuvveti arttı. Vezirin de Şevket ve iktidarı güçlendi. Nihayet o, birkaç göreve adam atama yetki­sine sahip oldu. Kardeşinin oğlu İmamüddin'i sırlar nazırlığına atadı ve bu görev onun elinde kaldı. Saltanat naibi Seyfeddin Giray el-Mansurî naib olarak Dımaşk'a geldi.

Muharremin yirmibirinde perşembe günü halk onu karşılamaya çıktı. Mumlar yakıldı. Muharremin yirmidordünde hatip mahfeli eski yerine konuldu. İnsanlar rahatça gezip dolaşmaya başladılar. Necin el-Basravî de safer ayının üçünde perşembe günü emirlik hil'ati giydi. Ve­zirlerin kaidesine göre taylasanı da omuzuna attı. Büyük tabılhane emirleri gibi kendisine iktalar verildi. Rebiyülevvel ayının onyedisinde çarşamba günü birbirlerine iftira atıp yalan uydurmaları yüzünden şa­hitlerin ve sicil katiplerinin hakkında karar vermek üzere dört mezhe­bin kadıları Emevi Camii'nde toplandılar. Saltanat naibi bu durumdan haberdar olmuş, gazaplanmış ve bunlar hakkında bir toplantı yapılarak durumlarının görüşülmesini, haklarında karar alınmasını emretmişti. Ancak toplantı neticesinde herhangi bir değişiklik olmadı ve önemli bir

karar da alınmadı.

Aynı gün Şerif Nakibü'l-Eşraf Eminüddin Cafer b. Muhammed b. Muhyiddin, Adnan, Şihabüddin el-Vasıtî'nin yerine divanların nazırlı­ğına atandı. Takiyyüddin b. Zeki, yeniden şeyhü'ş-şüyuh oldu.

Aynı günde İbn Cemâa, Kahirede Nasıriye Medresesi'nin müder­risliğine atandı. Ziyaeddin en-Nesaî de Şafiî Medresesi'nin müderrisli­ğine atandı. Ziyaeddin en-Nesaî aynı zamanda Tulon Camii'nin vaizliği­ne ve hapishanelerin nazırlığına da atanmıştı. Eminü'1-Mülk Ebu Said, Hacip Seyfeddin Bektimur'un yerine rebiyülahir ayında Mısır vezirliği­ne atandı. Aynı ayda Dımaşk'ta vezir İzzeddin b. Kalanisî göz altına alındı. İki ay müddetle tutuklu kalmasına hükmedildi. Saltanat naibi ona çok kızgındı. Sonra hapishaneden salıverildi.

Rebiyülahir ayının onbirinde Bedreddin b. Cemaa, Mısır diyarının hakimliğine iade edildi. Ayrıca Kâmiliye Darü'l-Hadisinin müderrisli­ği, Tulon Camii'nin Salihiye ve Nasiriye medreselerinin müderrisliği de kendisine verildi. Sultan kendisine çok ikbal gösterdi. Cemaleddin ez-Zer'i, kadı askerlikte ve Hakim Camii'nin müderrisliğinde kaldı. Hanefî ve Hanbelî kadılarının arasında adalet saraymca sultanın yanında oturmasına karar verildi.

Cemaziyelevvel ayı başında İbn Saserî'nin naibi Kadı Necmeddin ed-Dımaşkî, Ramsa, Şevce ve Fisaliyede Mansurî'nin terekesinden sa­tın almış olduğu malların satış akdinin batıllığma dair itirafta bulundu. Çünkü bu malların emsal değerini Ödemeksizin satın almış olduğunu bildirdi. Ama diğer hakimler bu alış verişin geçerli olduğunu söyleyerek akdi onayladılar. İbn Kalanisî'yi Dârüssaâde'ye getirdiler. O da bu mal­ların gelirlerinin Necmeddin ed-Dımaşkî tarafından Ödenmesi gerektiği iddiasında bulundu ve bu şekilde hüküm verdi. Sonra Kadilkudat Ta­kiyyüddin el-Hanbelî, bu alış verişin sıhhatine hükmetti. Dımaşkî'nin verdiği hükmü bozdu sonra diğer hakimler de Hanbelî'nin hükmünü tasdik ettiler.

Bu ayda Dımaşkhların 1.500 süvari hazırlamaları kararlaştırıldı.

Her süvariye de 500 dirhem vermeleri emredildi. Mülklere ve vakıflara vergi tarhedildi. İnsanlar bundan çok elem duydular. Durum hatip Ce-laleddin'e iletildi. O da bunu kadılara aktardı. Ayın onüçünde pazartesi günü sabahleyin insanlar bir araya gelip toplandılar. Hz. Osman'ın mushafım, Peygamberin emanetini, halifenin sancağını da beraberle­rinde getirmişlerdi. Giray onları görünce çok öfkelendi. Kadı ve hatibe sövmeye başladı. Mecdüddin et-Tunisî'yi dövdü. Onları göz altına aldı. Sonra kefalet karşılığında serbest bıraktı. İnsanlar bundan çok elem duydular. Allah da Giraya mühlet vermedi. Sadece on günlük bir ara­dan sonra aniden emir geldi. Görevden azledilip hapse atıldı. İnsanlar bu duruma çok sevindiler. Anlatıldığına göre Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye, Şamlıların başına gelen bu belayı duyunca durumu sultana iletmiş, sultan da hemen görevlileri Şam'a gönderek Giray'ı çok kötü halde yakalatmıştı. Şöyle kr Emir Seyfeddin Ergun ed-Devaddar gelip saraya inmiş, cemaziyelevvel ayının yirmiüçünde perşembe günü Emir Seyfeddin Giray'a kıymetli bir hil'at giydirmiş, o da bu hil'ati giyip eşik öpmüş, merasime gelmiş, büyük bir ziyafet vermişti. Tam sofrada iken Seyfeddin Ergun onu emirlerin huzurunda zincire vurup bağlamış ve posta vasıtasıyla Gurlu el-Adilî ile Baybars el-Mecnun refakatinde Ke-rek'e sevketmişti. İzzeddin el-Kalanisî Darüssaâde'deki törenden çık­mış, öğlen namazını Emevî Camii'nde kılmış sonra konağına dönmüştü. O esnada kendisi için mumlar yakılmış ve insanlar ona dua etmişlerdi. Sonra Eşrefîye Darü'l-Hadisine dönmüş ve Kerek naibi Emir Cemaled-din'in gelişine kadar yaklaşık yirmigün orada kalmıştı.

Bu ayda Sıfd naibi Emir Seyfeddin Bektimur Emir-i Haznedar tu­tuklanmış yerine Kerek'te bulunan Baybars ed-Devaddar el-Mansurî atanmıştı. Gazze naibi de tutuklanarak yerine Çavlı atanmıştı. Bunlar Kerek hapishanesinde Haleb naibi İstedmür, Mısır naibi Bektimur, Dı-maşk naibi Giray, Sıfd naibi Kutlubek ve Gazze ile Binhas'ın naibi Kıl-tutmaz ile bir araya gelmişlerdi. Kerek naibi Cemaleddin Akkuş el-Mansurî rebiyülahir ayının ondordünde çarşamba günü Dımaşk'a naib olarak geldi. İnsanlar mumlar yakarak onu karşıladılar. Beraberinde kendisini naiblik makamına yerleştirmek için Hatirî de gelmişti. Bu zat hicretin 690. senesinden hicretin 709. senesine kadar Kerek naiblîği yapmıştı. Orada gerçekten güzel eserler bırakmıştı, İzzeddin b. Kalanisî naibi karşılamak üzere şehir dışına kadar çıkmıştı. Cuma gü­nü sultanın mektubu, naibin kadıların ve ayan tabakasına mensup olan kimselerin huzurunda sarayın kapısında okundu. Mektupta halka iyi kavranılması, Giray zamanında üzerlerine ağır vergiler tarhedilen bu vergileri ödeyemediklerinden ötürü de zindanda tutulan insanların sa­lıverilmesi emrediliyordu. Bu mektubu sebebiyle sultana çokça dualar edildi. İnsanlar sevindiler.

Ayın ondokuzunda pazartesi günü Emir Seyfeddin Bahadır As'a Sıfd naibliğine atanması sebebiyle hil'at giydirildi. O da eşik öperek salı günü Sıfd'a gitti. Aynı günde Dımaşk divanlarının nazırlığına atanması münasebetiyle Sadr Bedreddin b. Ebi'l-Fevaris de hil'at giydi. Bu zat Şe­rif b. Adnan'a ortak olarak bu göreve atanmıştı. İki gün sonra İzzeddin b. Kalanisî'ye hoşlanmadığı için vezirlikten affedildiğine, ama sultan ve­kaleti görevine de devam etmesine dair ferman geldi.

Receb ayında İbn Sel'us, Şemseddin Adnan'ın yerine vakıflar nazır­lığı görevine başladı.

Şaban ayında saltanat naibi hapishanelerin kapılarına giderek oralardaki mahpusları serbest bıraktı. Çarşılarda pazarlarda ve diğer yerlerde bu yaptığından dolayı kendisine çokça dualar edildi. Aynı gün­de Sahip İzzeddin b. Kalanisî Mısır'dan geldi. Naible görüştü, ona hil'at giydirdi. Beraberinde ona bir mektup da getirmişti. Mektupta ona saygı ve ikram ifadeleri kullanıldıktan sonra sultan vekilliğine, has nazırlığı­na devam etmesi, Dımaşk'ta aleyhine tesbit edilen şeylerinse red edildi­ği bildiriliyordu. Sultanın bu hususları bilmediği ve bu hususlarda da kendisine vekâlet vermediği söyleniyordu. Bu konuda kendisine yar­dım edecek olan kişi Kerimüddin'di. O da sultanın has nazın idi. Aynca Emir Seyfeddin Ergun ed-Devaddar da kendisine yardım edecekler, de­niliyordu.

Şaban ayında İbn Saserî, şahitleri ve akdedicileri kendi cihetinden reddetti. Bunların şahitliklerine ve akidlerine itibar etmeyeceğini bil­dirdi. Diğer kadılar da böyle yaptılar. Malikî kadısı onları redetti.

Ramazan ayında Zeyneddin Kutboğa el-Mansurî'nin hacipler ha-cipliğine, Emir Bedreddin Maltubat el-Karamanî'nin de Doğan'ın yeri­ne divanların başkanlığına atandığına dair ferman posta vasıtasıyla geldi. İkisine de hil'at giydirildi.

Yine ramazan ayında Dımaşk kalesinin naibi Bahadır es-Sencerî posta arabasıyla Mısır'a gitti. Kale naibliğine Seyfeddin Balaban el-Bedrî geçti. Sonra akşama doğru Sencerî, Bire naibliğine döndü. Oraya gitti. Bağdat'ta bir grup Müslüman tüccann gözaltına alındığına dair haber geldi. Bunlardan İbn Akkab ile îbn Bedir öldürülmüş, Ubeyde kurtulmuş ve salimen gelmişti. Şevval ayında hacca gitmek üzere Emi-rin tahtırevanı görüldü. O senede hac emiri de Alaeddin Tayboğa idi. Alaeddin, Bahadır As'ın kardeşiydi.

Zilkade ayı sonunda Emir Kara Sungur'un Birketü Zira'yâ ulaştık­tan sonra Hicaz yolundan geri döndüğü, Mühenna b. İsa'nın yanma gi­derek canından korktuğu için ondan eman dilediğine dair haber Şam'a geldi. Kara Sungurun beraberinde has adamlarından bir topluluk da vardı. Sonra oradan, Tatarların yanına gitti. Efrem ve Zerdkeş de onun­la beraberdiler.

Zilkade ayının yirmisinde Emir Seyfeddin Ergun 5.000 askerle Dı-maşk'a ulaştı. Oradan da Humus taraflarına ve o havaliye yöneldiler. Zilhicce ayının yedisinde Şeyh Kemaleddin b. Şerişî Mısır'dan Şam'a geldi. Vekâlet görevine devam etmesiyle birlikte Şam kadıaskerliğine de atandığına dair fermanım getirmişti. Arefe gününde kendisine hil'at giydirildi. Aynı günde Seyfeddin Milli komutasında 3.000 kişilik bir askerî birlik Şam'a geldi. Bunlar Önceki 5.000 kişilik birliğin peşinden gelmişler ve şimal beldelerine doğru yönelmişlerdi.

Ay sonunda Kahire'den gelen Şihabeddin el-Kaşengerî Şam'a ulaş­tı. Beraberinde şeyhü'ş-şüyûhluk makamına atandığına dair fermam da getirmişti. Hankâha konuk oldu. Kadıların ve ayan tabakasına men­sup kimselerin huzurunda bu göreve başladı. Eski Şeyhü'ş-Şüyûh İbn

Zeki ise görevden ayrıldı.

Bu ayda Sadr Alaeddin b. Taceddin b, Esir, Mısır'daki sır katipliği görevine başladı. Daha önce bu görevde bulunan Şerefüddin b. Fadlul-lah bu görevden ayrılarak Drmaşk sır katipli|ine kardeşi Muhiddin'in yerine atandı. Muhiddin ise normal yazı işleri katipliğine devam etti. Doğrusunu Allah bilir. [60]

 

Hicretin Yediyüzonbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler

 

Şeyh Reis Bedreddin

 

Bedreddin Muhammed b. Reisül-Etibba Ebu İshak İbrahim b. Mu-hammed b. Turhan el-Ensarî. Sa'd b. Muaz es-Süveydî sülale sindendir. Burada adı geçen Süveyd, Havran'a bağlı süveydadır. Reis Bedreddin hadis dinledi. Tıp ilminde yükseldi. Bu senenin rebiyülevvel ayında Şe-beliye yakınındaki bahçesinde vefat etti. Kendi yaptırdığı türbesinin üzerindeki kubbenin alt tarafına defnedildi. Vefat ederken altmış ya­şındaydı. [61]

 

Şeyh Şaban B. Ebu Bekir B. Ömer El-Erbilî

 

Emevi Camii'ndeki Halebiye Şeyhi idi. Salih ve mübarek bir insan­dı. Kendisinde çok hayırlar vardı. Çokça ibadet eder, yoksullara iyiliği dokunurdu. Cenaze merasimine büyük bir kalabalık kitle iştirak etmiş­ti. Cenaze namazı receb ayının yirmidokuzunda cumartesi günü öğle­den sonra Emevi Camii'nde kılındı. Sufıye Mezarlığı'na defnedildi. Vefat ederken seksenyedi yaşındaydı. Biraz hadis rivayet etmişti.

Ekâbir'in hazır bulunduğu bir merasimde, hadis şeyhliği unvanım al­mıştı. Allah kendisine rahmet etsin. [62]

 

Şeyh Nasirüddin Yahya B. İbrahim

 

Şeyh Nasirüddin Yahya b. İbrahim b. Muhammed b. Abdülaziz el-Osmanî, otuz sene kadar süreyle Hz. Osman'ın mushafinm hizmetkâr­lığını yapmıştır. Bu senenin ramazan ayının yedisinde cuma günü na­mazdan sonra cenaze namazı kılındı Sufıye Mezarlığına defnedildi. Saltanat naibi Efrem ona çok inanırdı. Vefatı ile büyük bir kayba uğra­mıştı. Şeyh Nasirüddin vefat ederken altmışbeş yaşındaydı. [63]

 

Şeyh Ebu Abdullah Muhammed

 

Şeyh, salih, kıymetli ve önder bir zat olup şeceresi şöyledir : Ebu Ab­dullah Muhammed b. Şeyh Kudre İbrahim b. Şeyh Abdullah el-Emevî. Bu senenin ramazan ayının yirmisinde vefat etti. Kasyun Mezarlığı'na defnedildi. Cenaze merasiminde emirler, kadılar ve devlet erkânı hazır bulundular. Cenaze namazı Muzafferi Camii'de kılındı. Sonra babası­nın yanına defnedildi. O gün Salihiye çarşısı onun cenaze merasimi se­bebiyle kapanmıştı. Halk nezdinde itibarı ve hatırı vardı. Bir işe aracılık yaptığında ricası kabul edilirdi. Faziletli ve sevecen bir kimseydi. Sahih hadislere dair birkaç cüz toplamıştı. Hadis dinlemişti. Vefat ederken yetmiş yaşma yaklaşmıştı. Allah kendisine rahmet, etsin. [64]

 

Katip İbn Vahid

 

Sadr Şerefüddin Ebu Abdullah Muhammed b. Şerif b. Yusuf ez-Zer'î. İbn Vahid adıyla tanınmıştır. Kahire'de tevki divanında çalışırdı. İnşa yazısına dair bilgisi vardı. Kendi zamanında katiplikte son merha­leye ulaşmıştı. İnsanlar kendisinden yararlanmışlardı. Faziletli, atıl­gan ve şecaatli bir kimseydi. Bu senenin şevval ayının onaltısmda Mı­sır'ın Mansurî H ast ananesinde vefat etti. [65]

 



[1] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/70-73.

[2] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/73-76.

[3] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/76.

[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/76.

[5] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/77.

[6] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/77.

[7] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/77.

[8] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/77-79.

[9] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/79-80.

[10] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/80.

[11] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/80.

[12] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/80-81.

[13] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/81.

[14] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/81-82.

[15] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/82-85.

[16] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/85-87.

[17] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/87.

[18] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/87.

[19] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/87-88.

[20] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/88-89.

[21] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/89-93.

[22] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/93.

[23] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/93.

[24] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/93.

[25] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/93-94.

[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/94.

[27] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/95-98.

[28] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/98.

[29] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/98-99.

[30] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/99.

[31] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/99.

[32] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/99.

[33] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/99-100.

[34] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/100-103.

[35] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/103.

[36] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/104.

[37] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/104-105.

[38] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/105-106.

[39] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/106.

[40] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/106.

[41] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/106-107.

[42] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/107.

[43] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/107-110.

[44] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/110-115.

[45] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/115-116.

[46] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/116-117.

[47] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/117.

[48] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/117.

[49] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/117.

[50] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/117.

[51] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/117-118.

[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/118.

[53] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/119-122.

[54] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/122.

[55] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/122.

[56] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/122.

[57] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/123.

[58] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/123.

[59] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/123.

[60] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/123-127.

[61] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/127.

[62] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/127-128.

[63] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/128.

[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/128.

[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 14/128.