B-
Adem'e Secde Etmeyen Meleklerin Yakılması
1.
Hz. Adem'e Yasak Ağaçtan Kim Yedirdi?
3.
Adem Ve Eşi Açılan Yerlerini Ne İle Örttüler:
F-
Adem, Havva, Yılan Ve İblis'in Yere İndirilmeleri
1.
Adem (A.S.)'İn İndirildiği Yer:
G-
Havva'ya Ve Yılana Verilen Ceza:
Ğ-Hz.
Adem'in Aldığı Kelimeler:
H-
Cennet'ten İndiği Zaman Adem'in Durumu Ve Beraberinde Getirdikleri:
I-
Adem'e, Eşine Ve Zürriyetine Şeytanın Musallat Olması
îslâm inanana göre Adem
(a.s.) ilk insan ve ilk peygamberdir; künyesi "Ebu'l-Beşer"
(insanlığın ilk atası)'dlr. Kur'ân-ı Kerîm'in bir çok ayetinde ve yine bir çok
hadislerde Adem'in çeşitli durumlarından bahsedilir;[1] yaratılışı,
Cennct'e girişi, Cennet'ten indirilişi, tevbesi, İblis ile arasında geçenler
v.s, gibi. Kur'ân'ın üz olarak anlatıp dile getirdiği ve sadece ibret gayesine
matuf olan bu konulara-yeri geldikçe işaret edileceği gibi-yabancı kökenli pek
çok haber karışmış ve belki de yüzyıllardan beri Hz. Adem'in gerçek kıssası
olarak bunlar anlatılagelmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'in bazı
ayetlerinde Adem'in yaratılmasından bahsedilir. Uzun boylu açıklamaları
içermeyen ve yaratılıştaki safha ve istihale devreleri demek olan bazı
tabirleri şöylece sıralayabiliriz: Adem (a.s.) çamurdan yaratılmıştır[2]; cıvık
çamurdan yaratılmıştır[3];
çamurdan süzülmüş bir "hulasa" dan yaratılmıştır[4];
"kuru çamur" dan, şekillenmiş "balçık" tan yaratılmıştır[5].
Müfessirler Hz.
Adem'in yaratılmasıyla ilgili haberleri bilhassa Bakara suresinin 30-38.
ayetleri münasebetiyle verirler. Bu ayetlerin mealleri şöyledir: "Rabbin
meleklere 'Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim' demişti; melekler, 'orada
bozgunculuk yapacak birini mi var edeceksin? Oysa biz Seni Överek yüceltiyor ve
Seni devamlı takdis ediyoruz' dediler; Allah 'Ben şüphesiz sizin
bilmediklerinizi bilirim' dedi".
Konu ile ilgili bazı
rivayetler:
Yüce Allah Hz. Adem'i
yaratmak istediği zaman yeryüzünden toprak getirmek üzere Cebrail'i gönderdi.
Yer ona, "toprağımdan bir şey alarak onu eksiltmenden, şekil ve biçimimi
bozarak beni küçük düşürmenden Allah'a sığınırım" diyerek Cebrail'e izin
vermedi. Bunun üzerine Cebrail toprak alamadan Yüce Huzura döndü ve: "Ey
Rabbim! Yer, sana sığınarak toprak almama engel oldu; ben de görevimi yapamadan
döndüm" dedi- Allah bundan sonra bu işi Mikail'e verdi. Yer yine Allah'a
sığınarak toprak almasına izin vermedi. Mikail de Allah'ın huzuruna dönerek
aynı sözleri söyledi. Allah bundan sonra, Ölüm meleğini gönderdi. Yer yine
Allah'a sığınarak toprak almasına müsaade etmek istemedi. Melek, "Allah'ın
emrini yerine getirmeden ve yerden toprak almadan O'nun huzuruna dönmekten
Allah'a siğının" dedikten sonra yerden toprak aldı. Toprağı yalnız bir
yerden almayıp, kırmızı, beyaz ve siyah yerlerden toplayarak bunları
biribirleriyle karıştırdı. Bundan dolayı ademoğulları türlü renktedirler.
Melek toprağı aldıktan sonra gökyüzüne çıktı; su ile ıslattı, toprak yapışkan
çamur haline geldi. Çamur değişerek kokuncaya kadar kendi haline bırakıldı.
...Yüce Allah, Adem'in
yaratılacağı toprağın yerden alınarak gökyüzüne çıkarılmasını emretti. Toprak
getirildikten sonra Adem'i yapışkan, siyah ve kokan çamurdan yarattı. Bu çamur
ancak maddeleri biribirine yapıştıktan sonra siyah ve kokan bir şekil aldı.
Allah, bu çamurdan kendi eliyle Adem'i yarattı. Adem'in kalıbı yere atılmış bir
halde kırk gün kaldı, iblis, bu kırk gün içinde Adem'in sureti yanına gelir,
ayağı ile teptiği vakit vücut ses çıkarırdı... İblis ayağı ile teptikten sonra,
ağzından girip arkasından, arkasından girip ağzından çıkar ve "Sen böyle
testi gibi ses çıkarmak için değil de, bir gaye ile yaratılmışsındır; sana
musallat olacak kudret bana verilirse, elbette seni mahvedeceğim, sen bana
musallat olursan elbette sana isyan edeceğim" derdi.
...Cenâb-ı Hak', cuma
günü ölçüsü hesabıyla kırk yıl Adem'in çamurdan olan cesedini bıraktı.
Melekler Adem'in cesedi yanından geçtiklerinde, ondan çok korktular.
Aralarında en çok korkan İblis idi. İblis Adem'in cesedi yanından geçtikçe ona
vuruyor, vurdukça testi gibi ses çıkarıyordu. İblis "Sen elbette, bir
maksat için yara-ttİrrtiş olacaksın" der, cesedin ağzından girip
dübüründen çıkardı. Meleklere de "Bu cesetten korkmayınız, çünkü Rabbiniz
sağırdır, bu cesedin içi ise kovuktur..." derdi.
...Yüce ve Ulu Allah,
Adem'e ruh üfleyeceği vakit geldiğinde melekler "Ben Adem'e ruh üfledikten
sonra O'na secde ediniz" diye emretti. Allah, cesede ruhu üflediğinde baş
tarafından girdi; Adem aksırdı; melekler O'na
"Allah'a hamdolsun, de" dediler. O da dedi. Yüce Allah
kendisine" Rabbin seni esirgesin" diye karşılık verdi. Ruh Adem'in
gözlerine girip de gözleri canlandıktan sonra, Cennet meyvelerine baktı; ruh
içine (karın boşluğuna) varınca canı yemek istedi, iki ayağı canlanmadan Önce
acele edip, yerinden kalkarak Cennet meyvelerini almak için sıçradı...
...Allah kendi
ruhundan Adem'e üfledikten sonra, ruh cesede baş tarafmdar girdi. Cesedin,
ruhdan azıcık bir şey sirayet eden her yeri et ve kan oldu. Ruh, gö beğine geldiğinde
Adem kendisine baktı; cesedin güzelliği onu hayretler içine bı raktı. Yerinden
kalkmak istedi. Fakat kalkamadı... Cesedin her yeri canlandıkta] sonra, Adem
aksırdı ve Allah'ın ilhamıyla "Alemlerin Rabbine hamdolsun" dedi
Allah da Âdem'in bu sözüne "Ey Adem! Allah seni esirgesin" tarzında
karşılık veıdi[6]...
Yukarıya alınan
rivayetler içinde bir çok kısımlar var ki, onları İslâmî olara göstermeye imkan
ve ihtimal yoktur. Hz. Adem'in yaratılışı ile İlgili olan ayetle] yukarıda
kısaca temas etmiştik. Bu tür detaylar ayetlerde yoktur; elimizde anıle tafsilatı
ihtiva eden sahîh hadisler de mevcut değildir. O halde bunlar için tek merci,
İslâm öncesinin hurafat ve israiliyyat kaynağı olan belli şahıslarla Tevrat ve şerhleridir[7].
Adem (a.s.)'in
yaratılmasına Kitab-ı Mukaddes'te de (Tekvin, 2/7) temas edilir. Yukarıya
kaydedilen rivayetlerden bilhassa Mikail, İsrafil ve Azrail'in yeryüzüne toprak
almaya gidişleriyle ilgili rivayet için M. Seligsohn "Bu efsane, bazı
tadilatla beraber, israili asardan alınmıştır" der.[8]
Kur'ân-ı Kerîm'in müteaddit
surelerinde, Hz. Adem yaratıldığı zaman meleklerin O'na secde etmelerine dair
Cenâb-ı Hak'tan emir almalarından bahsedilir [9].
Böyle bir emir karşısında meleklerin derhal secde etmelerinden başka ne düşünülebilir?
Bazı tefsirlerde Hıcr Suresi'nin "Hatırla o vakti ki, Rabbin meleklere
'Ben, demişti, kuru bir çamurdan, işlenebilir balçıktan bir beşer yaratacağım.
O halde Ben onun yaratılışım bitirdiğim, ona ruhumdan üflediğim zaman siz
derhal onun için secdeye kapanın'. Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde
etti. Ancak İblis bu secde edenlerle beraber olmaktan çekinerek dayattı"
mealinde olan ayetleri (15/28-31) münasebetiyle şöyle bir habere yer verirler:
İbn Abbas'tan
nakledilmiştir: Allah melekleri yarattığı zaman şöyle buyurdu: "Gerçek Ben
çamurdan bir beşer yaratacağım; Ben kendisini yarattığım an, derhal ona secde
ediniz!". Allah'ın bu emrine melekler; "Yapmayız!" karşılığını
verdiler; Allah üzerlerine bir ateş gönderdi ve ateş onların hepsini yaktı.
Sonra Cenâb-ı Hak başka melekler yarattı ve onlara da "Ben çamurdan bir
beşer yaratacağım; Ben kendisini yarattığım an, derhal ona secde ediniz!"
dedi. Bunlar da Allah'ın emirlerine karşı gelip dayattılar ve secde etmediler.
Râvi der ki, "Allah onların üzerine de bir ateş gönderdi ve ateş onların
hepsini yaktı". Sonra Allah başka melekler yarattı ve onlara da: "Ben
çamurdan bir beşer yaratacağım; Ben kendisini yaratacağım an, derhal ona secde
ediniz!" dedi. Bunlar da secde etmediler; Allah da onların üzerlerine bir
ateş gönderdi ve ateş onların hepsini yaktı. Bundan sonra Allah başka melekler
yarattı. Onlara da "Ben çamurdan bir beşer yaratacağım; Ben kendisini yarattığım
an, derhal ona secde ediniz!" dedi. Bu sonuncu grup melekler "Emrini
işittik ve itaat ettik" dediler. Yalnız îblis secde etmedi ve böylece de
küfredenlerden oldu[10].
Bu haber şüphesiz
İslâm'ın melek anlayışına, akla ve ananeye aykırıdır; kabulü mümkün değildir.
Allah bir çok ayetlerde meleklerin emir alır almaz derhal secde ettiklerini
bildirmiştir. Bu haber ayetlerle açık bir tezat halindedir[11].
Havva Adem'in eşinin
adıdır. İnsanlığın ilk babası Hz. Âdem, ilk anası da Havva'dır. Kur'ân-ı
Kerîm'de Havva'nın yaratılmasıyla ilgili tafsilata rastlanmaz. Yalnız bir kaç
ayette "Sizi bir tek candan yaratan, ondan da yine onunzevcesini vücuda
getiren O (~Allah)'dur" ifadesine rastlanır[12]. Bu
anlama yakm olan bir iki ayet de şu
mealdedir: "Size
nefislerinizden, kendileriyle ülfette bulunmanız içirt, zevceler yaratmış..."
(tır) [13].
Görüldüğü gibi Allah
Kur'ân-ı Kerîm'de Havva'nın sadece Adem'den yaratılmış olduğunu bildirir ve
bunun ötesinde herhangi bir tafsilat vermez. Buna rağ; men islâmî eserlerde
konu ile ilgili bir çok tafsilat vardır ve bunlar büyük bir çoğunlukla
israiliyyattır.
.
Havva'nın
yaratılmasıyla ilgili rivayetlerden bazısı:
İblis, lanete uğrayıp
Allah'ın rahmetinden uzaklaştırıldıktan sonra, Allah Âdem'i; Cennet'te iskan
etti. Adem alışmadan ve ülfet etmeden Cennet'te dolaşıyordu: Kalbinin ülfet
edeceği birisi (eşi) yoktu. Adem, uykuya dalmıştı. Uyandığında bir kadının
başucunda oturduğunu gördü. Allah onu Adem'in kaburgasından yaratmıştı. Adem
ona "Sen kimsin?" diye sordu. O: "Ben bir kadınım" diye
cevap verdi. Adem: "Niçin yaratıldın?" diye sorunca, kadın:
"Bana ülfet edesin diye" cevabında bulundu. Melekler, Adem'in ilmini
ölçmek için: "Ey Adem! Kadına neden dolayı bu ad (Havva)
verilmiştir?" diye sordular. Adem: "Çünkü o canlı bir maddeden
yaratılmıştır" cevabında bulundu...
Tevrat ile amel eden
Kitap Ehli'nden ve diğer bilginlerden Abdullah İbn Abbas yoluyla bize erişen
haberlere göre, Allah Adem'i uykuya daldırdıktan sonra sol tarafındaki
kaburgalardan birini aldı; bu kaburganın yerini hemen et bürüdü, iyileşti. Bu
esnada Adem uyuyordu. Allah bu kaburgadan Havva'yı yaratıncaya kadar uykusundan
kalkmadı. Râvilerin hikaye ettiklerine göre, Adem uykusundan kalkarak yanında
Havva'yı gördüğünde: "Etim, kanım, eşim!" dedi. Bu rivayetin doğruluğunu
Allah bilir..
Mücahid'ten rivayete
göre; Allah, Adem uykuda iken, Havva'yı onun aşağıdaki iki eğe kemiğinden
yarattı[14]...
Bu rivayetleri
eserlerine alan yazarlardan bazısı, bunların "kütüb-i kadime" den
alınmış olduklarını tasrih etmişlerdir. Rivayetlerden biri için de Taberi,
"Bu rivayetin doğruluğunu Allah bilir" demiş ve böylece rivayet
hakkındaki kuşkusunu belirtmiştir (Tarih, 1/1,141).
Havva'nın Adem'in sol
eğe kemiğinden yaratılmış olması, karşılıklı kcmuşmalârı ve bunlara ait olan
detaylar, Kur'ân ve hadislerde yer almamıştır; bunlar hemen tamamİyle
israiliyyata dayanmaktadır[15].
Bu konu üzerine dikkat
çeken müellifler gerçekten haklıdırlar. Çünkü konu aynen Tevrat'tan
aktarılmıştır: "...Ve Rab Allah dedi: Adam'ın yalnız olması iyi değildir;
kendisine uygun bir yardımcı yapacağım... Ve Rab Allah Adam'ın üzerine derin
uyku getirdi ve o uyudu; ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı, ve yerini
etle kapladı. Ve Rab Allah Adam'dan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı;
ve onu Adam'a getirdi. Ve Adam dedi: "Şimdi bu benim kemiklerimden kemik
ve etimden ettir; buna "nisa" denilecek, çünkü o insandan alındı...
Ve Adam karısının adını Havva koydu; çünkü bütün yaşayanların anası oldu."[16]
Kadınlarla iyi
geçinmeyi, onların eğitim ve öğretimini tavsiye eden sahih hadislerde, kadın
kaburga kemiğine benzetilmiştir. Bazı hadislerde de eğe kemiğinden yaratıldığı
ifade edilmiştir (Buhârî, Nikah 79-80; Enbiya 1; Müslim, Rada' 62, 65; Tirmizi,
Talak 12; îbn Hacer, Fethu'-Bari, XI, 161; Mübarekfuri, Tuhfetu'I-Ahvezi, IV,
367). Bu hadislerden Havva'nın yaratılışına ait herhangi bir tafsilat çıkarmak
mümkün değildir. Çeşitli mecazi yorumlara müsait olan hadislerin esas hedefi,
kadınlara karşı yumuşak hareket etmenin ve onlara iyi davranmanın teminidir. [17]
Kur'ân'da, Cennet'te
oturan ve orada diledikleri gibi gezip dolaşan "Adem ve eşinin şeytan
tarafından iğva edildiği ve nimet dolu bu güzel yurttan çıkarıldığı anlatılır:
"...Şeytan onların ayağını oradan kaydırıp içinde bulundukları (nimet
yur-âu)'ndan onları çıkarıvermiş (mahrum edivermiş)'ti..." (Bakara, 2/36).
Adem ile eşi Cennet'te
oturuyorlardı. "Acaba şeytan nasıl oldu da onlara yaklaşma fırsatı buldu;
Cennet'e nasıl girdi; onları nasıl iğva etti?" soruları bir çoklarını
meşgul etmiş ve onları bir takım cevaplar aramaya sevketmiştir. Bazı yazarların
hiç üzerinde durmadığı ve bunlarla meşgul olmayı lüzumsuz bulduğu[18] yukarıdaki
sorulara şu tarzda cevaplar bulunmuştur:
1) Adem'i
de, Havva'yı da görmeden kendilerini iğva ettici[19];
2) Adem ve
eşine yerden (arzdan) hitap edip konuştu ve onları böylece azdırdı[20]';
3) Adem'le Havva'yı Cennet'in kapısında gördü. O
zamanlar şeytan Cennet'in kapışma yaklaşabiliyordu. Böyle bir fırsattan
istifade ederek konuştu ve onları iğva etti[21];
4) Şeytan
bizzat kendisi ayaklı bir hayvan kılığına girip, Cennet bekçilerine kendini
belli etmeden Âdem ile Havva'ya yaklaştı ve onları kandırdı.[22]
5) Şeytanın Cennet'e
girmesine yılan vesile oldu [23] {Burada
herhangi bir tafsilat bahis konusu değildir);
6) Yılanın
sakalı arasına gizlenerek Cennet'e girdi[24];
7) Yılanın
karnınma (veya ağzına) girerek Cennete sokulmayı başardı. Rivayete göre Yüce
Allah Adem'e "Ey Adem, eşinle birlikte Cennet'te oturunuz; Cennet'in
nimetlerinden istediğiniz gibi bol bol yiyiniz; fakat şu ağaca yaklaşmayınız!
Yaklaşırsanız kendinize yazık etmiş olursunuz" dedi. İblis, onların
yanına Cennet'e girmek istedi. Cennet'in muhafızları onu içeri sokmadılar.
Bundan sonra İblis yılanın yanına geldi. Yılan o zaman deve gibi dört ayaklı
olup en güzel hayvanlardandı. İblis ona, ağzına alarak Cennet'e Adem'in yanına
götürmesini teklif etti. Yılan onun bu teklifini kabul edip İblis'i ağzının
içine soktu. Cennet muhafızlarının yanından geçti. Allah bunu irade etmiş
olduğu için, onlar İblis'in yılanın içinde bulunduğunu bilmiyorlardı. İblis
yılanın ağzı içinde iken Adem'le konuştu ise de, Adem onun sözüne önem vermedi.
Bunun üzerine yılanın ağzından çıkarak Adem'e gözüktü[25];
8) Yılanın
azı dişleri arasına gizlenerek Cennet'e girdi. İbn Abbas'tan nakledilen habere
göre "Allah düşmanı îblis kendisini alarak Cennet'e götürmeleri için yeryüzü
hayvanlarına tekliflerde bulundu. Maksadı Adem ve Havva ile konuşmaktı. Hiç bir
hayvan onun bu teklifini kabule yanaşmadı. Bunun üzerine yılanın yanına geldi.
Ona: "Sen benim Cennet'e girmemi temin edersen, seni himayeme alır Adem
oğullarından korurum" dedi. Yılan İblis'in bu teklifini kabul edip onu azı
dişlerinden iki tanesinin arasına alarak Cennet'e götürdü..."[26]
İblis'in, Cennet'te
bulunan Hz. Adem'le eşini aldatarak yasak ağaçtan yedirdiği, gizli yerlerinin
açılmasına sebep olduğu ve onların nimet dolu bu yurttan çıkarılmasına sebep
olduğu bir gerçektir. Yalnız İblis'in Cennet'e girmek için bir çok hayvana
teklifte bulunması, onların kabul etmemeleri ve nihayet yılanla anlaşması
.yolundaki rivayetler Kur'ân ve sünnete değil, israiliyyata dayanır[27]
Buna dair ne Kur'ân'da
ve ne de hadislerde bilgi vardır.
Konu ile ilgili
rivayetleri tefsirine alan Taberi: "Bize göre bunların hakka en yakın
olanı, Allah Kitabı Kur'ân'a muvafık olanıdır" diyerek bir ölçüde
rivayetlerden hoşlanmadığını ifade eder[28]
Ayrıca rivayetlerin,
"Eğer İblis, yılanın karnına veya ağzına girmeye muktedir olsaydı önce
bütün hayvanlara ve sonra da yılana yalvarmasına ne lüzum vardı? Bizzat
kendisini yılan yapar ve Cennet'e girerdi" gibi mantıkî yönden izahına lüzum
yoktur. Zira bunların israiliyyat olduğu meydandadır ve bunlar asla iltifat
edilmemesi gereken hurafelerdir[29] .
Kitab-ı Mukaddes
(Tekvin, 3/l-15)'te Adem ile eşinin bir takım hilekârlıklar sonucu yılan
tarafından aldatıldıkları ve yasak ağacın meyvesinden yemeye teşvik edildikleri
anlatılır (İslâm Ansiklopedisi, V, 2, 691). [30]
Allah, Cennet'te
bulunan Hz. Adem ve eşine: "...Şu ağaca yaklaşmayın!" emrini vermişti
(Bakara, 2-35). Cennet'te istedikleri her şeyden yiyebilecekler, istedikleri
yerde gezinebileceklerdi. Yalnız bir ağaç vardı ki, ona yaklaşmayacaklar, ondan
korunacaklardı. Kur'ân'i Kerîrn'de ve sahîh hadislerde bu ağacın ne olduğu,
adı, cinsi, rengi v.s. hakkında herhangi bir beyan ve açıklama yoktur. Buna
rağmen tefsirler bu konuda şu bilgileri ihtiva etmektedirler:
1)
"İlim" yani hayrı ve şerri bilme ağacı idi[31];
2)Üzüm
asması idi[32]; bunun için Ümmet-i
Muhammed'e şarap haram kılınmıştır;
3) Ağaç
cinsi idi[33];
4) Buğday
idi[34].
Vehb İbn Münebbih'ten nakledildiğine göre, "Öyle bir Cennet buğdayı idi
ki, dânesi sığır yüreği gibi, kaymaktan lezzetli, baldan tatlı idi".
5) Sünbüle
idi[35];
6) Zeytin
ağacı idi[36];
7) Hurma
ağacı idi[37];
8) İncir
ağacı idi[38];
9) Meyvesinden
yendiği zaman büyük abdest ihtiyacı hissettiren bir ağaç idi[39];
10) Kâfur
ağacı idi[40];
11) Ebedilik
ağacı idi ve melekler bununla kaşınırlardı[41];
12) Şarap
ağacı idi[42];
13) "Mihnet"
ağacı idi[43]
14) Üzüm idi[44]
15) Meyve
ağacı idit[45]
Bazı kaynaklarda,
dalları birbirine sarılmış olarak tasvir edilen bu ağaç hakkında Şiî mezhebine
ait koyu teviller de yapılmıştır:
16) "Şecere-i
îlm-i Muhammed" idi[46]
17) "Şecer-i
ÂH Muhammed" İdi[47]
Yukarıda da söylendiği
gibi, Yüce Allah Kur'ân'da bu ağacın ne olduğunu tayin etmemiş ve ismi ile
bildirmemiştir. Ancak bunun Cennet'te belli bir ağaç olduğunu ve insanın
saadetine engel olucu hassası bulunduğunu ifade buyurmuştur. Demek ki bundan
fazlasını bilmek mümkün değildir.
Hal böyle iken, bir
kısım müfessirler bu ağaç hakkında duyduklarını ve gördüklerini eserlerine
almışlardır. Neredeyse dünyada herkesçe bilinen sayılmadık ağaç ismi
bırakılmamıştır. Bu konuda güzel olan ve arzu edilen şey susmaktır "Biz bu
ağacı tayin edemeyiz" deyip Allah'ın bildirdiği ile yetinmektir.
Özet olarak ifade
etmek gerekirse,
1) Kur'ân'da
ve hadiste bu ağaç bizlere bildirilmemiştir. Bunu bilmek fayda vermez,
bilmemek zarar
getirmez :[48]
2) Bilmeye
ihtiyacımız; [49]
3) Ağacın ne
olduğunu bilmenin dünyada veya ahirette bir faydası olsaydı Allah bildirirdi'[50]'.
Bu konudaki haberleri
tefsirine alan Taberi, allameliğine layık bir eda ve tam bir salahiyetle konuyu
sonuca bağlamış, lüzumsuz söz kabalığından ibaret laflara değer verilmemesi
gerektiğini belirtmiştir[51].
Kitab-ı Mukaddes
(Tekvin, 2/16-17)'te yasak ağacın ne olduğu hakkında bir tek cümle vardır. O da
olduğu gibi tefsirler de geçmiştir: "Ve Rab Allah Adam'a emredip dedi:
Bahçenin her ağacından istediğin gibi ye; fakat iyilik ve kötülüğü bilme
ağacından yemiyeceksin! Çünkü ondan yediğin günde öleceksin".[52]
Bütün rivayetler
ittifaka yakm çoğunlukla Hz. Adem'e yasak ağaçtan Havva'nın yedirdiği
noktasında birleşirler. Haberlerden bir kaçı şöyledir:
İbn Abbas, İbn Mesud
ve bazı sahabeden: ...(İblis yasak ağaçtan yemesi için Adem'e ne söylediyse
başarılı olamadı), Adem İblis'in sözüne kanmadı; ağacm meyvesini yemedi. İblis
bundan sonra Havva'nın yanına geldi. Havva ağacın meyvesinden yedi ve sonra
Adem'e:
"~Sen de ye! Ben
yedim zararı dokunmadı" dedi. Adem ağacın meyvesini yedikten sonra, her
ikisinin avret yerleri gözüktü...
Vehb İbn Münebbih'ten:
İblis, Allah'ın Adem ije Havva'ya yasak ettiği ağaçtan bazı parçalar alarak
yanlarına geldi ve onlara:
"- Şu ağaca
bakın! Kokusu, tadı, rengi ne kadar güzel!" dedi... Allah bundan sonra
Havva'ya hitaben "Ey Havva! Sen benim kulumu aldattın..." dedi...
Muhammed İbn Kays'tan:
...İblis, yılanın içine sokularak Cennet'e girdi. Havva ile konuştu. Adem'i
azdırmak maksadıyla kötü işi ona iyi olarak gösterdi... İblis'in sözlerinin
tesiri ile Havva yasak edilen ağacın meyvesini kopardı. Bunun üzerine ağaç
kanadı. Giydikleri süslü elbiseler üzerlerinden yere düştü... Allah:
"- Ben sizi bu
ağaca yaklaşmaktan yasaklamadım mı?" dedi... Adem:
"Ey Rabbim! Bu
ağacın meyvesini bana Havva yedirdi" dedi. Cenâb-ı Hak Havva'ya:
"- Ona niçin bu
ağacın meyvesini yedirdin?" dediğinde o: "Yılan bana yememi
emretti" cevabında bulundu. Allah yılana:
"- Niçin yemeyi
emrettin?" diye sorduğunda O:
"- Bana bunu
İblis emretti" dedi. Cenâb-ı Hak: "İblis'e lanet okunmuştur, O dergahımdan
sürülmüştür" buyurdu. Havva'ya da:
"- Ey Havva! Bu
ağacın kanamasına sebep olduğun için, sen de her ay kana bulanacaksın!"
dedi...
îbn Zeyd'den: îblis,
kötüyü iyi göstermek suretiyle Havva'nın kalbine vesvese verdi. Bunun üzerine
Havva ağacın yanına geldi. İblis bundan sonra Adem'e Havva'yı güzel gösterdi.
Adem, Havva'yı ihtiyacını tatmine çağırdı. Havva, ancak ağacın yanına gelmesi
şartıyla ona muvafakat edeceğim söyledi. Adem oraya varınca Havva:
"- Ancak
meyvesinden yersen buna yanaşırım" dedi. Bunun üzerine her ikisi de yasak
olan ağacın meyvesinden yediler. Hemen her ikisinin gizli yerleri gözüktü...
Allah:
"-Ey Adem! Seni
bu işe kim şevketti?" diye sorduğunda Adem: "- Havva" diye cevap
verdi...
Said İbn Müseyyeb'den: Said
İbn Müseyyeb, yemin ederek Adem'in aklı başında iken bu ağaca yaklaşmadığını
söyledi; ona göre Havva Adem'e şarap içirerek sarhoş ettikten sonra, ağacın
yanına getirmiş, Adem de sarhoş kafa ile ondan yemiştir. Adem ile Havva bu
hataya düştükten sonra, Allah onları Cennet'ten çıkarmıştır' [53]».
Yukarıya, Adem'e yasak
ağacın meyvesinin Havva tarafından yedirilmesiyle ilgili olarak alman
rivayetler ve diğer detaylar da islâmî değildir'[54].
Bunları doğrulayacak sahîh eserlere malik değiliz. Adem'in şarap içmesiyle
ilgili rivayeti kitaplara almak cidden çok gariptir. Allah'ın peygamberi olan
bir zata hem de Cennette "şarap içti" demek büyük bir
sorumsuzluktur. Bunun isbalı nasıl mümkün olacak? Şarap Cennete nereden
gelecek?
Adem'in şarap
içmesiyle ilgili rivayeti İbn Arabi ve İbn Esir şiddetle reddederler[55]. İbn
Esir: "Said îbn Müseyyeb'e hayret doğrusu! Allah Kur'ân-ı Kerîm'de Cennet
şarabı hakkında "Bembeyazdır, içenlere bir lezzettir, orada (Cennet 'te)
bir baş ağrısı da yok. Onların bu (şarap) 'tan bihoş olacakları da yok!"
(Saffat, 37-47) dediği halde, bu sözü nasü söyleyebilir?" diye yakınır
(İbn Esir, el-Kâmil, 1,35).
Rivayetlerin menşei,
Kur'ân ve sünnet değil, israiliyyattır. Bir örnek olmak üzere Tevrat'tan bir
kaç cümle aktaralım (Tekvin, 3/1-13):
Ve Rab Allah'ın
yaptığı bütün kır hayvanlarının en hilekân yılandı. Ve kadına dedi:
"- Gerçek Allah,
bahçenin hiç bir ağacından yemiyeceksin dedi mi?". Ve kadın yılana dedi:
"- Bahçenin
ağaçlarının meyvesinden yiyebiliriz; fakat bahçenin ortasında olan ağacın
meyvesi hakkında Allah: Ondan yemeyin ve ona dokunmayın ki, Ölmeyesiniz
dedi". Ve yılan kadına dedi:
"- Katiyyen
ölmezsiniz! Çünkü Allah bilir ki, ondan yediğiniz gün, o vakit gözleriniz
açılacak ve iyiyi kötüyü bilerek Allah gibi olacaksınız!". Ve kadın gördü
kî, ağaç, yemek için iyi ve gözlere hoş ve anlayışlı kılmak için arzu olunur
bir ağaçtı; ve onun meyvesinden aldı. Ve yedi; ve kendisiyle beraber kocasına
da verdi. O da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Ve çıplak olduklarını
bild'iler... Ve Allah Adem'e: :
"- Ondan yeme!
Diye sana emrettiğim ağaçtan yedin mi?" Ve Adem dedi:
"- Yanıma
verdiğin kadın o ağaçtan bana verdi ve yedim". Ve Rab Allah kadına
dedi:
"- Bu yaptığın
nedir?". Ve kadm dedi:
"- Yılan beni
aldattı ve yedim". Ve Rab Allah yılana dedi:
"-Bunu yaptığın
için lânetlisin!". [56]
Muhtelif eserlerde,
Adem ile eşinin Cennet'te giydikleri elbisenin şekli ve neden mamul olduğuna
dair bazı rivayetler vardır:
1) Tırnak
şeklinde normal elbise idi. Yani tırnak nasıl altındaki eti örterse Adem ile
Havva'nın elbiseleri de bedenlerini öylece örtüyordu[57].
2) Elbiseleri
nurdan idi[58].
.
Bu rivayetleri de
isbata imkan yoktur. Bunları deşmeğe, ne olduğunu araştırma^ ya hiç lüzum
yoktur. Allah, Adem ile eşinin elbiselerinin olduğunu haber veriyor (Â'raf,
7/20). Bize bu yeter. Şu idi, bu idi diye deşelemek faydasızdır[59].
Rivayetlere bakılacak
olursa yasak ağaçtan yiyen Adem ile Havva'nın avret yerleri açıldı. Bunun
üzerine Adem bir ağacın içine girdi. Allah:
" Ey Adem! Sen
neredesin?" diye seslendi. Adem:
"- Ey Rabbim,
buradayım" diye cevap verdi. Allah:
"- Ağacın içinden
çıkmıyacak mısın?" dediğinde Adem:
"- Ey Rabbim,
Senden utanıyorum" dedi. Allah bu vaziyet karşısında:
"- Senin
yaratıldığın toprağa öyle bir lanet okuyacağım ki, bunun tesiri ile, bitirdiği
meyveler dikenlere dönecektir" dedi.
Diğer bir rivayette,
Adem'in avret yeri açıldıktan sonra kaçarak Cennet'te sağa sola koştuğu
zikredilir.
Bir başka habere göre
de Hz. Adem Cennet'te koşarken saçı bir ağaca takıldı. Hz. Adem ağaca:
"-Bırakbeni"
dedi. Ağaç:
"- Seni
bırakmıyacağım!" dedi. Bu anda Rabbı O'na: "- Ey Adem! Benden mi
kaçıyorsun?" dedi. Adem de: "- Ey Rabbim, Senden utanıyorum"
cevabını verdi[60].
Adem ile eşi açılan
yerlerini rivayetlere göre incir yaprağı ile örtmüşler dir[61].
Yukarıya alınan bu
rivayetleri doğrulayan islâmî bilgilere malik değiliz, Adem'in ayıp yeri
açıldıktan sonra Cennet'teki kaçışı ve saçına bir ağacın takılma-sıyla ilgili
merfu bir hadis İbn Ebi Hatim tarafından rivayet edilmiştir. Taberî'ce de
(Tefsir, VIII, 142) benimsenip nakledilen bu hadisin sıhhati ve Hz. Peygamber'e
ait oluşu kabul edilmemiştir[62].
Adem ile eşinin ayıp
yerlerini örtmeye çalıştıkları yaprağın, "incir" yaprağı olduğu
yolundaki rivayet de Kur'ân-ı Kerîm ve sünnete dayanmaz. Kur'ân-rKe-rîm'de,
ayıp yerlerini cennet yapraklanyla örtmeye koyuldukları bildirilmiş tir[63].
Hz. Adem'in Cenâb-ı
Hak ile konuşması ve üzerlerine incir yaprakları örtmele-riyle ilgili
rivayetler Kitab-ı Mukaddes'ten alınmıştır:
"...Ve
kendilerinin çıplak olduklarını bildiler; ve incir yaprakları dikip kendilerine
önlükler yaptılar... Ve Rab Allah Adem'e seslenip ona dedi:
"-
Neredesin?"; ve O dedi:
"- Senin sesini
bahçede işittim ve korktum. Çünkü ben çıplaktım; ve gizlendim" {Tekvin,
3/7,9-11). [64]
Allah Hz. Adem'i
gökten yere indirince O'nu Hind toprağına (bazı rivayetlerde Hind toprağındaki
Dehna'ya) bırakmıştır. İbn Abbas'tan nakledildiğine göre Hz.Ali Hind toprağı
hakkında şunları söylemiştir: "Yeryüzünde en ziyade hoş kokan yer Hind
toprağıdır. Çünkü Adem oraya İndiği için O'nun Cennet'ten getirdiği hoş koku
Hind'in ağaçlarına yapışmıştır". Hz. Adem'in yine Hind toprağında bulunan
"Bûz" dağına veya Serendib adasına veya Serendib yakınındaki Neud'a
indirildiği de söylenir. [65]
Havva Cidde (Cüdde)'ye
indirildi. Adem O'nu arayarak Arabistan'a geldi. Onlar biribirleriyle
buluştular. Havva Adem'e orada yaklaşmış olduğu için buluştukları yere
"Müzdelife" adı verildi... [66]
Yılan İsfahan'a
indirildi (bazı rivayetlerde yılanın bir sahraya ve Nusaybin'e veya Beysan'a
veya Sicistan'a indirildiği yolunda da kayıtlara rastlanmaktadır) [67].
İblis, Meysan adında
bir yere indirildi (El-Übülle isminde bir-yerden de bahsedilmektedir).
Bazı kaynaklarda
İblis'in Cennet'e girebilmek için Tavus kuşu ile dostluk kurduğu ve Cennet'e
girişte kendisine yardım ettiği yolunda da rivayetler vardır. Bu hareketinden
dolayı tavus da Cennet'ten sürülmüş ve Babil Ülkesine indirilmiştir (Sa'Iebi,
Arais, s. 20).
Hz. Adem, eşi Havva,
yılan, tavus ve İblis'in indirilmiş oldukları yerlerin neresi olduğunu açıklama
yolunda kitaplara bir çok isim geçmiştir. Bunların hemen hiç birinin mesnedi
yoktur. Bunları uzun boylu sayıp dökmek gereksizdir. Konuya ait rivayetler
tamamen israiliyyattan ibarettir, İbn Kesir'in dediği gibi bunlar "Karanlığa
taş atmak, delilsiz ve mesnetsiz konuşmaktan" başka bir şey değildir[68].
Taberi'nin
Tarih'inde(I/l, 164) şunları okumaktayız: "Kitap Ehli'ne gelince, onlar
Adem'in Hind toprağındaki Vasim adını taşıyan dağa indirildiğini, bu dağın
Dehnec ile Mindel arasındaki Behil ovası yanında bulunduğunu söylerler. Dehnec
ile Mindel iki şehirdir. Onlar Havva'nın Mekke toprağındaki Cidde'ye indirilmiş
olduğunu anarlar. Diğerleri, Adem'in Serendib'de "Bûz" adını taşıyan
dağa, Havva'nın Mekke toprağındaki Cidde'ye, İblis'in Meysan'a, yılanın
İsfahan'a indirildiğini söylerler. Diğer bir rivayete göre de yılan bir
sahraya, İblis Übüll denizi (Acem körfezi) sahiline indirilmiştir. Fakat
bunların indirildikleri yerler, ancak delil olabilecek bir haberle doğru
olarak isbat edilebilir... Bu hususta böyle bir haber riakledilmiş
değildir".[69]
Tefsirlerde, Havva'ya
ve yılana verilen ceza hakkında epeyce detaylı bilgi vardır. Fakat bunları
doğru kabul etmek için elimizde delil yoktur. Öyle görülüyor ki bunlar
bütünüyle Yahudi ve Hıristiyanlardan aktarılmıştır. [70]
Rivayete göre, Havva
ağaçtan kopardığı zaman ağaç kanamıştı. Allah: "Bu ağacı kanattığı gibi,
ben de onu her ay kana bulaştıracağım; Ben onu mükemmel ve akıllı olarak
yaratmıştım. Şimdi hafif akıllı yapacağım; O iğrenerek ve istemiyerek yüklü olacak,
yavrusunu zorlukla dünyaya getirecektir" dedi. İbn Zeyd der ki:
"Havva böyle bir hata yapmamış olsa idi dünya kadınları adet görmezler,
hepsi de akıllı olur, hepsi de kolaylıkla hamile oldukları gibi kolaylıkla
doğum yaparlardı[71].
Rivayetlere göre Allah
yılana: "Sen mel'unu (şeytanı) içinde gizleyerek Cennet'e getirdin. Bu
suçunun cezası olarak senin yiyeceğin sadece toprak olacaktır. Sen
Ademoğullarınm, onlar da senin düşmanların olup, sen rast geldiğin her yerde onların
Ökçelerine vuracaksın. Onlar da rast geldikleri her yerde senin kafanı kıracaklardır"
dedi.
Başka rivayetlere göre
de Allah yılana şöyle hitap etmiştir: "Ey yılan! Senin ayaklarını
keseceğim. Sen yüzün üzere sürünerek yürüyeceksin... "[72]
Havva ve yılana verildiği
söylenen cezaya ait başka rivayetler tetkik edildiğinde bunların da îslâmî
esaslarla, akıl ve iz'anla bağdaşmadıklarını görürüz. Havva böyle bir hataya
düşmüşse bunun, sayıları milyarlara varan kızları ve torunlarına teşmilini akıl
nasıl kabul eder? Bir kişinin işlediği günahın cezası nasıl olur da bunca
insana çektirilir? Keza yılanın durumu da böyledir. Bütün bu haberler
israiliyat-tır[73].
Taberi (Tefsir, I,
176)'nin kaydına göre îbn Zeyd, başlangıçta Hz. Havva'nın Cennet kadınları gibi
tertemiz yaratılmış olduğunu, fakat sonradan yasak ağaca yaklaşmak suretiyle
Allah'a asi olunca Allah tarafından kendisine şu şekilde hitap edildiğini
zikreder: "Ben seni temiz olarak yaratmıştım; şu ağacı kanattığın gibi ben
de seni yakında kanatacağım".
Bu rivayet büyük
ihtimalle Ehl-i Kitap'tan nakledilmiştir. Zira Jıaber "garip" olarak
nitelendirilmiştir (İbn Kesir, Tefsir, 1,100).
Kitap-ı Mukaddes'te
Havva ile yılanın cezasını anlatan pasajlar vardır:
"...Ve kadın
dedi: Yılan beni aldattı ve yedim. Ve Rab Allah yılana dedi; Bunu yaptığın için
bütün sığırlardan ve bütün kır hayvanlarından daha lânetlisin. Karnının
üzerinde yürüyeceksin ve ömrünün bütün günlerinde toprak yiyeceksin. Ve seninle
kadın arasına düşmanlık koyacağım. O senin başına saldıracak ve sen onun
topuğuna saldıracaksın. Kadına dedi: Zahmetini ve gebeliğini ziyadesiyle
çoğaltacağım. Ağrı ile evlat doğuracaksın. Ve arzun kocana olacak, o da sana
hakim olacaktır (Tekvin/3/13-16; Ibn Kuteybe, Te'vilü Muhtelifi'l-Hadis, s.
140). [74]
Hz. Adem yaptıklarına
son derece pişman oldu. Allah'a affetmesi için yalvarıp yakardı. Allah'a tevbe
ederken hangi kelimeleri kullandı; nasıl cümleler sarfetti, neler dedi, neyin
aşkına bağışlanmasını diledi? Bütün bunlara dair kitaplarımızda oldukça
mufassal bilgiler vardır[75].
Bu konuyu dile getiren
ayet şu mealdedir: "Adem, Rabb'inden emirler (kelimeler) aldı; onları
yerine getirdi, Rabbi de bunun üzerine tevbesini kabul etti. Şüphesiz O
tevbele-ri daima kabul edendir, merhametli olandır" (Bakara, 2/37).
İstisnasız bütün
müfessirlere göre bu ayette geçen "kelimeler"den maksat A'raf
suresinin 23'üncü ayetidir: "Her ikisi', 'Rabbimiz! Kendimize yazık ettik;
bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz'
dediler".
Yalnız, 'Adem'in tevbe
ettiği zaman Allah'tan alıp bellediği kelimeler şunlardır" tarzında yüzde
yüz kesinlik ifade eden delillere sahip değiliz. Bunun için bazı ya-zarlarca bu
durum istismar edilmek istenmiş, kendi bozuk görüş ve mezheplerini güçlendirmek
için kullanılmıştır:
Rivayete göre İbn
Abbas şöyle demiştir: Ben Hz. Peygamber'den, Adem'in aldığı, kelimelerin
(emirlerin) ne olduğunu sordum -ki Allah, Adem o kelimelerle kendisine
yalvarmca bağışlamıştı- O da soruma şu cevabı verdi: "Adem, Muhammed,
Fatıma, Hasan ve Hüseyin hakkı için (onların hürmetine) kendisinin bağışlanmasını
istemişti"[76].
Bu ve benzeri
rivayetler, tamamıyla Şiîliğe meyilli bozuk, asılsız ve fasid şeylerdir.
Efendimiz'e nisbet edilen bu rivayet Îbnu'l-Cevzî ve Süyûtî tarafından
"uydurma" olarak ilan edilmiştir (İbnu'l-Cevzî, Kitabu'l-Mevdû'ât,
Medine 1966/1386, II, 3; es-Süyûtî, el-Leâli'I-Masnû'a fi'I-Ehâdisi'l-Mevdû'a,
Beyrut 1975/1395,1,404) [77].
Cennet'ten indiği
zaman Hz. Adem'in durumu ve beraberinde getirdiği şeylerin neler olduğuna dair
öne sürülenleri biraz sonra göreceğiz. Bu rivayetlerin içinde güvenilir hiç
bir şey yoktur. Bunlar ya hayal mahsulüdür veya Ehl-i Kitap'tan aktarılmıştır.
Bazıları:
Bir rivayete göre Hz.
Adem bir dağa indirilmiştir. Bu dağın yüksek tepesi, yeryüzündeki dağ
tepelerinin göklere en yakın olanıdır. Adem, bu dağın tepesine indirildiğinde,
onun iki ayağı tepenin üzerinde, başı gökte olup, meleklerin dua ve
teşbihlerini işitiyor ve böylece onlarla ülfet peyda edip avunuyordu. Fakat
ondan korktukları için, boyu kısaltıldı...
Adem Hind ülkesinde
yalnız kalınca sıkıldı. Halini Allah'a arzetti. Allah duasını kabul edip, onu
Mekke'ye gönderdi. Mekke'ye giderken O'nun ayak bastığı yerler mamur köy,
adımlarının arası çöl ve sahra halini aldı. Mekke'ye varıncaya kadar bu hal
devam etti. Adem Mekke'ye vardığında Yüce Allah O'na Cennet'ten bir yakut
indirdi. Bu yakut, halen üzerinde Kabe bulunan yere konuldu...
Adem yere inince Yüce
Allah'a yalvardı: "Ey Rabbim! Ben, senin yurdunda senin komşun idim. Sen
beni koruyordun. Orada Senin nimetlerinden bol bol yerdim... Cennet'in hoş
kokularını koklardım. Sen beni yere indirdin; boyumu 60 arşın yaptın. Bunun
üzerine meleklerin sesleri kesildi; Cennet'in kokuları kayboldu" diye dua
ve şikayette bulundu... Allah Cennet'ten indirdiği sekiz çift hayvanın bir
çifti olan koçu kesmelerini emretti. Adem koçu kesti; Havva yününü alarak
eğirdi. Adem ile Havva bu ipten kumaş dokudular. Adem, kendisi için bir cübbe,
Havva için bir gömlek ve başörtüsü dokudu...
Adem, Tur-i Sina,
Tur-i Zeyta, Lübnan ve Cudi dağlarından getirdiği taşlarla evi (Kabe'yi) yaptı.
Temel taşlarmı Hira dağından aldı...
Adem Cennet'ten yere
indiğinde, başında Cennet ağacından yapılan bir taç bulunuyordu... Adem yere
indikten sonra tacın yapıldığı ağacın yaprakları kuruya-rak yere döküldü. Bunun
döküntüsünden her türlü hoş kokulu nebatlar bitti...
Allah, yere
indireceğini Adem'e bildirdikten sonra Adem, Cennet'teki her ağacın yanından
geçtikçe dallarından birer tane koparmış, bu dallan beraberinde dünyaya
getirmişti. Bunlar kuruduktan sonra yaprakları yere dökülerek yeryüzündeki hoş
kokulu nebatların aslını teşkil etmiştir...
Adem, Cennet'ten
çıktığında kendisiyle birlikte Cennet ağacından yapılmış bir asa (sopa, değnek)
getirdi... Musa peygamberin asası da Adem'le birlikte Cennet'ten
indirilmiştir. Bu asa, Cennet'teki "as" ağacından olup Musa
peygamberin boyuna uygun olarak on arşın uzunluğunda idi. Saban ve diğer
gerekli şeyler de Adem ile birlikte Cennet'ten inen eşya arasında bulunuyordu.
Sonradan örs, çekiç ve kerpeten de Cennet'ten indirildi...
Adem Allah'ın emri ile
30 türlü meyveyi kendisiyle beraber getirmiştir. Bunlardan on tanesi kabuklu,
on tanesi çekirdekli, on tanesi de hem kabuksuz; hem çekirdeksizdi. Kabuklular
şunlardır: Ceviz, fındık, fıstık, haşhaş, nar, badem, kestane, at kestanesi ve
Hindistan cevizi. Çekirdekli olanlar şunlardır:.Şeftali, hurma, ünnab, şahluc,
erik, gambira, sedir ağacının meyvesi, alıç ve akgünlük. Hem kabuksuz, hem
çekirdeksiz olanları şunlardır: Portakal, üzüm, dut, İncir, salatalık, kavun,
armut, ağaç kavunu ve hurnup. Rivayete göre Adem ile birlikte Cennet'ten
çıkarılan nesneler arasında bir kese buğday da vardır. Diğer bir rivayete göre
buğday Adem'in karnı acıktıktan sonra Cebrail tarafından getirilmiştir. Çünkü
Adem'aç kaldıktan sonra Rabbinden yemek yedirmesini istemiş, bunun üzerine
Allah Cebrail aracılığı ile ona yedi buğday danesi göndermiş, Cebrail bu daneleri
Adem'in eline vermiştir. Adem, Cebrail'den "Bu nedir?" diye
sorduğunda Cebrail ona: "Seni Cennet'ten çıkaran nesne işte budur!"
cevabında bulunmuştur. Bu buğday danelerinin her biri 180 dirhem ağırlığında
idi. Adem, Cebrail'den "Ben bunları ne yapayım?" diye sordu.
Cebrail: "Sen bu daneleri yere serp" dedi. Adem daneleri yere
serpti. Yüce Allah hemen o saatte bu danelerden buğday yetiştirdi. Bundan sonra
yere tohum ekmek ademoğullan arasında bir adet oldu. Buğday yetiştikten sonra
Cebrail buğdayın biçilmesini, biçildikten sonra bir araya toplanmasını, elle
oğuşturmayı, harman edip rüzgârda savurmayı öğretti...[78].
Yukarıya aldığımız bu
rivayetler, kitaplarda bir hayli uzun ve detaylıdır. Böyle uzun uzadıya yer
verilen bu haberleri doğrulayacak elimizde sahîh hadisler yoktur. Hayaller
elden geldiğince işletilmiş ve bunlar türetilmiştir. Taberi bu noktayı ifade
babında Tarih'inde (l/l, 175) şöyle der: "... Bu zatın buraya kadar hikâye
ettiğimiz sözleri, Hz. Peygamber'in ümmetinden olan ve geçip giden ulemânın
rivayetlerine aykırıdır".
Ayrıca, Zehebi ve
Süyutî'den naklen bu tür haberlerin "münker" olduğu da beyan
edilmiştir (İzmirli, Siyer-i
Celile-i Nebeviyye
Mukaddemesi, s. 102). [79]
Kur'ân-ı Kerîm'in
çeşitli yerlerinde şeytanın, insana düşman olduğundan, onları her fırsattan
istifade ederek kötü ve kanunsuz yollara teşvik ettiğinden bahsedilir[80].
Bunlar doğrudur ve hepsine inanmak farzdır. Bu türlü ayetler dolayısıyla
kitaplarımıza geçmiş bazı rivayetler vardır ki, bunları İslâmî esaslarla
uzlaştırmak imkânsızdır. Bunlardan biri de müfessirlerin A'raf suresinin:
"Sizi bir nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan
vareden Allah'tır. Eşine yaklaşınca, eşi hafif bir yük yüklendi ve bu halde bir
müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, kan koca, Rabbleri olan Allah'a: 'Bize
kusursuz bir.çocuk verirsen, and olsun ki şükredenlerden oluruz' diye
yalvardılar. Allah onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği şey
hakkında Allah'a ortaklar koştular[81]
Allah, onların ortaklar koştukları şeylerden yücedir" mealinde olan
189-190'ıncı ayetlerinin tefsiri dolayısıyla eserlerine aldıkları haberlerdir:
1) Semüre İbn Cündeb'den: Rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Vaktiyle Havva'nın dünyaya getirdiği her çocuk ölüyordu. Bunun üzerine
Havva çocuğu yaşarsa, ona Abdulharis adını vereceğini adadı. Bu adaktan sonra
Havva'nın çocuğu yaşadı. Havva, çocuğuna bu adı İblisin ilhamı ile
vermişti"[82]
2) Said İbn Cübeyir'den: Havva ilk çocuğuna hamile olup, yükü ağırlaştıktan sonra,
İblis Havva'nın yanına geldi ve ona:
"- Ey Havva! Karnında olan nedir?"
diye sorduğunda Havva:
"-
Bilmiyorum" diye cevap verdi. îblis:
"- Gövdendeki bu
nesne burnundan mı, gözünden mi, yahut kulağından mı çıkacak?" diye
sordu. Havva yine:
"-
Bilmiyorum" cevabında1 bulundu. îblis:
"- Çocuğun sağ
salim doğarsa, benim emrime itaat eder misin?" dediğinde Havva:'
"- Evet, itaat
ederim" dedi. İblis ona:
"- Çocuğuna
Abdulharis adını ver" diye emretti. Allah tarafından lanetlenmiş olan
İblis Haris adıyla anılırdı.
Havva bundan sonra
Adem'in yanına gelerek:
"- Uykuda
bulunduğum vakit biri bana, şu şu sözleri söyledi", dedi. Adem ona:
"- Uykuda
gördüğün o adam İblis'tir. O, bizim düşmanımız olup, bizi Cennet'ten çıkarttı.
Sen onun şerrinden sakın" dedi. îblis tekrar Havva'nın yanına gelerek
daha önce söylemiş olduğu sözleri tekrarladı. Bunun üzerine Havva:
"- Yaparım"
diye muvafakat etti. Havva çocuğunu sağlam olarak dünyaya getirdi ve ona
Abdulharis adını verdi. Yüce Allah bunu şu ayetinde anlatıyor... (A'raf,
7/189-190).
3) Süddî'den nakledilmiştir: Havva erkek bir çocuk dünyaya getirdiğinde îblis onun
yanına gelerek:
"- Yavruya
Abdulharis (-Haris'in yani İblİs'in kulu) adını verin. Yoksa onu öldürürüm"
dedi. Adem (a.s.):
"- Ben sana itaat
ettiğim vakit, sen beni Cennet'ten çıkardın" diyerek İblis'e itaat etmedi.
Çocuğa "Abdurrahman" adını verdi. Allah'ın lanet ve ilencine uğramış
İblis, çocuğa musallat olarak onu öldürdü. Bundan sonra Havva diğer bir
yavruya yüklü kaldı. Havva bu çocuğunu da dünyaya getirdiği zaman İblis yanma
gelerek:
"- Çocuğuna, bana
nisbetle (Haris'in kölesi, kulu) anlamına gelen adı vermezsen, çocuğunu
öldüreceğim" dedi. Bunun üzerine Adem İblis'e:
"- Ben sana İtaat
etmiştim. Sen benim Cennet'ten çıkmama sebep oldun" diyerek İblis'in
isteğini reddetti. Çocuğuna "Salih" adını verdi. İblis bu kerresinde
de çocuğu öldürdü. Havva üçüncü çocuğuna hamile kaldıktan sonra, İblis onların
yanma gelerek:
"- Bana üstün
gelmeyi ve çocuğun ölmemesini istiyorsanız, çocuğa Abdulharis adını
veriniz" dedi. Onlar da çocuklarına, İblis'in teklif ettiği Abdulharis
adını koydular. İblis Haris adıyla anılırdı. Bundan dolayı Allah,Kur'ân-ı
Kerîm'de: "Allah onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği
şey hakkında..." buytırdu (A'raf, 7/ 189-190) [83].
Yukarıya bir numara
ile alman Tirmizİ, Ahmed İbn Hanbel, Taberi ve diğer bazı bilginlerce rivayet
edilen hadisin Hz. Peygamber'e ait oluşu kabul edilmemiştir. Araştırıcıların
kanaatına göre, Tirmizi tarafından "hasendir, garîbtir" tarzında nitelenen
bu hadis mevkuftur ve Ka'bu'l-Ahbar ve Vehb îbn Münebbih gibi Müslüman olmuş
Ehl-i Kitap'tan olan kişilerce islâm'a girmiş bir israiliyyat örneğidir[84].
Yukarıya iki ve üç
numarayla kaydedilen rivayetler ise tam bir israiliyyattır. Zira rivayetlerden
birinde çocuğa Abdulharis adının verilmesinde işe Adem (a.s.) de
karıştırılmıştır. Bu açık bir şirktir. Allah elçisi olan bir zat nasıl olur da
şirke düşer? Peygamberlere mahsus sıfatlarla bu nasıl bağdaştırılır?'[85].
Kur'ân-ı Kerîm'in bir
yerinde Adem'in iki oğlundan bahsedilir. Kur'ân'da isimleri zikredilmeyen bu
iki kardeş Allah'a birer kurban adarlar. Bunlardan Kabil, kendi kurbanının
kabul edilmediğini görünce, kıskançlıkla Habü'i öldürür. Allah tarafından
gönderilen bir karga yeri kazarak Kabil'e naşı nasıl ortadan kaldıracağını
gösterir.
Kur'âh'ın kısaca temas
ettiği bu kıssa hakkında, pek çoğu Ehl-i Kitab çevrelerinden derlenmiş uzun
rivayetler ortaya konmuştur. Bu uzun rivayetleri tasdik için elimizde ne ayet
vardır, ne de sahîh hadis. Konuya temas eden ayetler şu mealdedir:
"Ey Muhammedi
Onlara, Adem'in oğlunun kıssasını doğru olarak anlat: İkisi birer kurban
sunmuşlar., birininki kabul edilmiş, dİğerininki edilmemişti. Kabul edilmeyen,
'And olsun seni Öldüreceğim'deyince, kardeşi: 'Allah ancak sakınanların
takdimesini kabul eder' demişti. 'Beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan,
ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam. Çünkü ben, alemlerin Rabbt olan
Allah'tan korkarım'. 'Ben, hem benim hem de kendi günahını yüklenip
cehennemliklerden olmanı isterim; zulmedenlerin cezası budur'. Bunun üzerine,
kardeşini öldürmekte nefsine uydu ve onu öldürerek, zarara uğrayanlardan oldu.
Allah, kardeşinin Ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek üzere, ona yeri eşeleyen
bir karga gönderdi. 'Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü örtmek için bu
karga kadar olmaktan aciz kaldım' dedi de ettiğine yananlardan oldu"[86]».
Konu ile ilgili bir
kaç rivayet: Adem'in çocukları dünyaya gelirken, her seferinde biri erkek ve
diğeri de kız olmak üzere ikiz olarak doğardı. Bir batından doğan erkeği diğer
bir batından doğan kızla evlendirirdi. Kabil ile Habil doğuncaya kadar hal
böyle devam etti. Kabil ziraatle, Habil de hayvan beslemekle geçiniyorlardı.
Kabil, Habil'den büyüktü. Kabil'in kız kardeşi, Habil'in kız kardeşinden-güzeldi.
Habil, Kabil'le aynı batında doğan kızla evlenmek istediğinde, Kabil buna engel
oldu ve:
"- O benim
kızkardeşimdir; benimle birlikte bir batında doğdu. Onunla evlenmek benim
hakkimdir ve o seninle aynı batında doğan kız kardeşinden güzeldir" diye
itiraz etti. Babaları Adem, Kabil'e kız kardeşini Habil ile evlendirmesini emretti
ise de Kabil bu emri dinlemedi. Bunun üzerine hangisinin bu kızla evlenmekte
haklı olduğunu anlamak üzere her ikisi de Allah'a kurban takdim ettiler. Adem,
o vakit ailesinden ayrılarak bir yere gitmişti... Evinden ayrılırken gökyüzüne;
"Evladımı emânet olarak sana bırakacağım; sen onları koru" dediyse
de gök onun bu teklifini kabul etmedi. Yere teklif ettiğinde, o da red cevabı
verdi. Dağlardan da aynı cevabı aldı. Bunun üzerine Adem bu görevi Kabil'e
teklif etti. Kabil yapılan teklifi kabul etti ve: "Geldiğin zaman aileni,
seni sevindirecek bir halde bulursun" dedi. Adem yola çıktıktan sonra
Kabil ve Habil Allah'a kurban takdim ettiler. Kabil Habil'e karşı övünür,
"O, benim kızkardeşimdir; ben yaşça da senden büyüğüm; bundan başka ben
aynı zamanda babamın varisiyim de" derdi. Habil'in kurbanı genç ve semiz
bir sığırdı; Kabil'in kurbanı bir demet başaktı. Kabil bu demet içinde büyük
bir başak görmüş ve ovuşturarak onun danelerini yemişti. Ateş (gökten) gelerek
Habil'in kurbanını yaktı. Kabil'in kurbanım olduğu gibi bıraktı. Bunun üzerine
Kabil, Habil'e darıldı ve: "Seni kesinlikle öldüreceğim..." dedi...
Kabil öldürmek
niyetiyle kardeşim aradı. Kardeşi ondan korkarak dağların tepesine kaçtı. Bir
gün Kabil, koyunlarım otlatmakta olan Habil'in yanına geldi. O sırada Habil
uyuyordu. Kabil taş olarak onun başını ezdi. Habil öldü...
... (Kabil ile Habil)
her ikisi de Allah'a kurban takdim etti. Allah, koç kurban edenin kurbanını
kabul edip, ekin takdim edenin kurbanını kabul etmedi... Bu koç Allah'ın
yanında korumaya alındı. Ancak İshak'ın[87]
kanının karşılığı olmak üzert kurban kesilirken Allah onu gökten yere indirdi.
Hz.İbrahim bu koçu "Semratu's Savvaf adı ile anılan yerde... kesmiştir...
... Adem Cennet'te
iken malum günaha katlanmadan önce Havva'ya yaklaşırd Havva Cennet'te iken Kayn
(Kabil) ile onun ikizine yüklü kaldı. Havva onlara get iken ağrı ve. sancı
duymadı; doğururken buru da tutmadı... Adem yere indirildi] ten sonra Havva'ya
yaklaştığında, Havva Habil ile onun ikizine gefte kaldı...
... Havva'nın Adem'den
erkek ve kız olmak üzere 20 batında, 40 çocuğu oldu..
... Rivayet edildiğine
göre Havva, Adem'den 120 batın çocuk doğurdu.,. Kal ile Klima ilk batında
doğmuşlardı. Sonuncu batında ise, Abdulmuğîs ile Emetı muğîs doğmuştu...
Adem'in çocuklarından isimleri tesbit edilebilen erkekler 15, kızlar ise
dörttür... Habil ile aynı batında doğan kızın adı Liyuza'dır...
Adem oğullarından
Allah'a kurban takdim edenlerden biri çiftçi1 idi... Biri, koyanlarından en
değerli, en semiz ve iyisini içtenlikle kurban -etti. Allah onun kurbanını
kabul etti. Diğeri ise, karamuk ve başak döküntüleri takdim etti. Fakat bunları
da istemiyerek ve hoşlanmaksızm yaptı...
Bir kısım rivayetlere
göre kurban takdim edenler, Adem'in öz oğulları değildi; bu işi yapanlar İsrail
Oğuİlarındandı...
Öz oğlunun kardeşi
tarafından öldürülmesinden sonra Hz. Adem ağlayarak şu beyitleri söylemiştir:
"Şehirler,
ülkeler ve yeryüzünde yaşayan insanlar değişti. Yeryüzü karanlık ye çirkin bir
manzara arzediyor; tadı ve rengi olan her nesne bozulup, güzel yüzlerde neşe ve
sevinç eseri kalmadı".
Adem'e biri tarafından
şu iki beyitle cevap verilmiştir:
"Ey Kabil'in
babası! Onlardan her ikisi de öldürülmüş sayılır; Çünkü sağ kalanı da
boğazlanmış ve öldürülmüş kişi gibidir. O, katlanmaktan korktuğu bu suçu
gençliğin sarhoşluğu ile işledi. Bu korkunun tesiriyle de haykırarak ve
bağırarak geldi"...
...Kabil kardeşini
öldürdükten sonra, ne yapacağını bilmediği için onu boşluğa bırakıverdi.
(Sağında solunda yırtıcı kuşlar, hayvanlar dönüp dolaşmaya başlayınca), onu
parçalamalarından korktu ve cesedi sırtına aldı. Böylece onu sırtında kırk gün
taşıdı (bir sene, yüzsene taşıdığı ve bunun sonucu olarak iyice bozulup koktuğu
yolunda da rivayetler vardır). Bu müddet esnasında kuşlar ve yırtıcı hayvanlar
Kabil'in etrafında dönmüş durmuş ve cesedi yiyebilmek için sırtından atacağı zamanı
gözlemişlerdir...
Kabil Habil'i
öldürünce, daha önce beyaz olan teni simsiyah kesildi Adem ona, kardeşinin
nerede olduğunu sorunca: "Ben onun çobanı değilim" diye cevap yerdi...
Bu olaydan sonra 100 yıl yaşayan Hz. Adem hiç gülmedi...
Kabil Habil'i
Öldürünce Yemen tarafında bulunan Aden'e kaçtı. Burada karşısına çıkan şeytan:
"Habil ateşe taptığı ve ona hizmet ettiği için, ateş onun kurbanını yedi;
eğer sen de ateşe taparsan arzuna ulaşırsın" dedi. Bunun üzerine Kabil,
ateşe tapmaya mahsus bir ev yaptı ve ateşe taptı. Böylece de ateş perestlerin
ilki olmuş oldu.
Kardeşini öldüren Kabil defin
işinin nasıl olduğunu bilmiyordu. Allah tarafından biribirleriyle kardeş olan
iki karga gönderildi. Dövüştüler; biri diğerini öldürdü; ona bir çuküf eşti
ve'üzerini toprakla örttü [88] .
Konu ile ilgili Kur'ân
ayetlerini yukarıda gördük. Aslında kıssa bundan ibarettir. Kur'an'ın
açıklaması ile yetinmeyenler yukarıdaki detayları bularak veya1 uydurarak
kitaplara doldurmuşlardır. Bunların doğruluğunu ne ileisbat edeceğiz? Bunlara
ait kitaplarımızda uzun veya kısa hiç bir hadis mevcut değildir.
Bir insan çocuğunu
kaybettiği zaman üzülmesi normaldir; ama acaba gerçekten Hz. Adem 100 yıl hiç mi
gülmemiştir? Kabil ve Habil'den her birinin kurban olarak ne takdim etmiş
oldukları ve bu konudaki teferruat ne kadar garip şeyler içermektedir! Hz.
İshak kurban edileceği zaman Allah tarafından onun kanının bedeli olarak
gönderilen kurbanlık Habil'in takdim etmiş olduğu kurbanhkrmş. Bu neye dayanılarak
ileri sürülebilir? Bu tam bir İsrailiyyat örneğidir[89]
Ayrıca İshak'm kurbanlık olması konusu bizatihi bir israiliyyattır ki bu ait
olduğu yerde gelecektir.
Kabil'in kardeşine ait
cesedi 40 gün veya bir yıl veya yüz yıl sırtında taşıması beyaz olan, teninin
siyahlaşması; ateşe tapanların piri olması v.s. gibi şeyler tamamen
asılsızdır. Katil, hem de ilk katil rolünde olan[90]
Kabil'i biraz daha kötülemek, gözden düşürmek için söylenmesi ve uydurulması
gereken her şey söylenmiş ve uydurulmuştur. Mesele bundan ibarettir. Ayrıca
şunlara da dikkat edilmesi ge rekir:
1) Bazı
müfessirler bu iki kişinin Adem(a.s.)'in bizzat kendi oğulları olmayıp, İs rail
Oğullarından iki kişi olmasını daha doğru görmüşlerdir. Ama ayetin böyle an
laşılmasına imkan yoktur ve bu çok yanlış ve hatalı bir tefsir tarzıdır[91].
2) Bir kısım
haberlerde Kabil'in kardeşini tuzağa düşürerek ansızın öldürdüğı
söylenmektedir. Şayet böyle olsaydı, karşı karşıya gelip konuşmaları ve
Kur'an'u buna ait açıklamaları nasıl izah edilecekti? [92].
Kur'an'ın zahirine ve ayetlere açıkc zıt olmasına rağmen, tefsirlere biraz daha
fazla haber toplayabilmek için bunlar in ce düşünce mahsulü olmaksızın
yazılmıştır.
3) Bazı
rivayetlere göre, Şam'ın kuzeyindeki bir dağda "Mağaratu'-Dem" (Ka
Mağarası) İsminde bir mağara vardır. Burası Kabil'in kardeşini Öldürdüğü yerdi:
Bu tamamıyla asılsız bir haberdir ve israiliyyattır[93].
4) İbn
Asakir'in Ahmed İbn Kesir'in hayat hikayesi meyanında kaydettiğine gcre,
salihlerden olan bu zat rüyasından Hz. Peygamber, Ebu Bekir, Ömer ve Habil'i
görmüş ve Habil'e bu mağarada bulanan kanın kendi kanı olduğuna dair yemin
teklif etmiş ve o da yemin etmiştir. Aynı rivayete göre Hz. Peygamber, Ebu
Bekir ve Ömer bu yeri her perşembe günü ziyaret etmektedirler.
Doğru bile olsa bu,
nihayet bir rüyadır. Peygamberler dışında kalan kişilerin rüyaları, dini
açıdan herhangi bir hüküm gerektirmez. Rüya sadece sahibini ilgilendirir.
Bunu, Habil'in öldürüldüğü yeri belirlemede delil olarak kullanmak yersiz ve
anlamsızdır[94].
5)
Rivayetler arasında bir de kurbanın kabul belirtisi olarak yakılmaktan bahsediliyor.
Bu da tam anlamıyla israili bir rivayettir[95].
6) İslami
eserlere girmiş bazı Ehl-i Kitab rivayetlerini aktaran Taberi: "Rivayetlerin
hangisinin doğru olduğunu Allah bilir" der[96].
7) Adem'in
oğlu Habil'in ölümünden duyduğu elemi dile getiren bir mersiyyesi vardır. Bazı
eserlere çok uzun olarak geçen[97] bu
şiirin Hz. Adem'e ait oluşu şiddetle reddedilmiştir[98]. Bu
uydurma bir şiirdir.
8)
Rivayetlerde bir de kardeş olan iki karga yekdiğeri İle dövüştürülmüş, buna ait
de pek çok tafsilata yer verilmiştir. Yüce Allah Kur'an'da: "Sonra.Allah
bir karga gönderdi..." buyurmaktadır. İşte bunun dışında kalan rivayetler
de israiliyyattir[99].
9) Kabil'in
Habil'i Öldürmesi üzerine deniz suları acı ve tuzlu oldu; meyvelerin tadı tuzu
kalmadı gibi rivayetler de batıldır, asılsızdır[100].
Bütün bunlardan sonra
Elmalıh'nm dediği gibi şuna dikkat etmek gerekmektedir:" Herhalde dikkat
edilmek lazım gelir kj, kıssadan istifade için eşhasın (kişilerin) tayin-i
hüviyetleri (kimlikleri) lazım olmadığından alel ıtlak buyu-rulmuş, kaydı eli
de efsanelere değil, zat-ı vak'anin hakikatine celb-i dikkat edilmiştir. Çünkü
Kabil ve Habil kıssası namiyla da acaib ü garaib bir çok şeyler söylenmiştir...
Binaenaleyh hata olmak ihtimalinden kurtulamayacak olan bu türdeki
rivayetlerden ve tafsilattan kat-ı nazarla yalnız nass-ı Kur'an'ı takip etmelidir." [101]».
Kitab-ı Mukaddes
(Tekvin, 4/l-18)'de olay nisbeten muhtasardır. Tefsir ve diğer İslami
eserlerde geçtiği gibi Kabil ziraatçıdır, Habil çobandır... Takdime hususunda
geç kalmış olan Kabil'in getirdiği kabul edilmez. Buna kızan Kabil, kardeşini
öldürür ve o diyardan firar eder. Hz. Adem'in: "Kardeşin nerede?"
sorusuna da: "Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?" tarzında
yakışıksız bir cevap verir (Ayrıca bkz. İslam Ansiklopedisi, ilgili madde). [102]
[1] el-Bakara, 2/31, 33, 34, 35, 37; Âl-i İmran, 3/33, 59;
el-Maide, 5/27; el-Araf, 7/11, 19, 26, 27, 31, 35,
172;el-îsra, 17/61, 70; el-Kehf, 18/50; Meryem, 19/58; Taha, 20/115,
116, 117, 120, 121; Yasin, 36/ 60...
[2] el-îsra, 17/61; el-Araf, 7/12; Sâd, 38/76;
el-Mü'minun, 23/12; es-Secde, 32/17.
[3] es-Saffat,37/ll.
[4] el-Mü'minun, 23/12.
[5] el-Hıcr, 15/26, 33; er-Rahman, 55/14.
[6] et-Taberi, Tefsir, 1,195 v.d.; Tarih, 1/1,199 v.d.;
ct-Tabrcsi, Tefsir, I, 76 v.d.; İbn Kesir, Tefsir, 1,1 v.d.; el-Bidâye, 1,68
v.d,; İbruı'1-Esir, el-Kâmil, 1, 27 v.d.
[7] İbn Kesir, Tefsir, 1,132,133; İbn Kesir, el-Bİdaye,
1,86.
[8] îslâm Ansiklopedisi, Adem maddesi (1,134).
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 19-21.
[9] el-Bakara, 2/34; el-Araf, 7/11; eHsra, 17/61; el-Kehf,
18/50; Taha, 20/116...
[10] et-Taberi, Tefsir, XIV, 31; es-Sülemi, el-Hakaik,
varak 9a; İbn Kesir, Tefsir, IV, 160-161.
[11] İbn Kesir, Tefsir, IV, 160-161.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 21.
[12] en-Nisa, 4/1; el-Araf, 7/189; ez-Zümer, 39/6.
[13] -Rum, 30/21; eş-Şura, 42/11.
[14] et-Taberi, Tefsir, I, 229 v.d.; Tarih, 1/1,140-141;
es-Sa'lebi, Arais, s.18; et-Tabresi, Tefsir, 1,84-85; el-Bcğavi,
Mealimu't-Tenzil, I, 122; İbn Kesir, Tefsir, I, 137; Îbnu'1-Esir, el-Kâmil, I,
32-33; Mekki îbn Hammuş, Tefsir, varak 8b; İbo Âdil, Kitabu'l-Lübâb, varak 34b;
Abdulaziz Çaviş, Esraru'l-Kur'ân, 1,138.
[15] Abdulaziz Çaviş, Esraru'l-Kur'ân, 1,138.
[16] Tekvin, 2/18-23; 3/20.
[17] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 22-23.
[18] el-Maturidi, et-Te'vilât, varak 12b; el-Kuşeyri,
Letaifu'l-İşaret, varak l0b.
[19] et-Tabresi, Tefsir, I, 87; İbnu'l-Cevzi, Tefsir,.I,
68.
[20] el-Maturidi, et-Te'vilat, varak I2b; el-Kirmani,
Lübabu't-Tefsir, varak 9a; et-Tabresi, Tefsir, I, 87.
[21] el-Vahidi, el-Vesît, varak 16*; et-Tabresi, Tefsir,
1,87; el-Beğavi, Tefsir, I, 22.
[22] et-Taberi, Tefsir, I, 236.
[23] el-Vahidi, el-Vesit, varak 16
[24] el-Askeri, Tefsir, varak 54a; Ebu'1-Leys, Tefsir,
varak 14a; İbn Tayfur eş-Secavendi, Tefsir, varak 13a.
[25] Süfyan es-Sevri, Tefsir, s.69; et-Taberi, Tefsir, I,
235-37; Tarih, 1/1,143-44,145 v.d.> es-Salebi, Arais, s.19; el-Kirmani,
Lübabu't-Tefsir, varak 9^; el-İsfirayini, Tacu't-Teracim, varak 21^;
el-Tabresi, Tefsir, 1,87; el Beğavi, Mealimu't-Tenzil, I, 22; İbnu'l Cevzi,
Tefsir, I, 67.îbn Adil, Kitabu'l-Lübab, varak 35b; et-Tusi, et-Tibyan, 1,168.
[26] et-Taberi, Tefsir, I, 236; Tarih, I/l, 144-45;
el-Maturidi, et-Te'vilat, varak 12b; es-Salebi, el-Keşfu ve'1-Beyan, varak 25a;
es-Salebi, Arais, s.19; îbnu'KCevzi, Tefsir, 1,67; Îbnu'1-Esir, el-Kâmil, 1,33.
[27] el-Matüridi, et-Te'vilat, vaçak 12b; İbn Adil,
Kitabu'l-Lübab, varak 35b; İbn Kesir, Tefsir, 1, 139, 141.
[28] et-Taberi, Tefsir, 1,238.
[29] İbn Adil, Kitabu'I-Lübab, vara
[30] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 23-25.
[31] el-Matüridi, et-Te'vilat, varak 11 ; el-Askeri, Tefsir, varak 54a; es-Salebî,
el-Keşfu ve'1-Beyan, varak 25a; es-Salebi, Arais, s.18; el-İsfirayini,
Tacu't-Teracim, varak 21^; İbn Adil, Lübabu't-Tefsir, varak 9a; İbn Tayfur,
Tefsir, varak 13a; İbn Kuteybe, Te'vilu Muhtefİli'l-Hadis, s.139; et-Tusi,
et-Tibyan, 1,157; İbnu'l-Cevzi, Tefsir, I, 66.
[32] Ebu'i-Leys es-Semerkandi, Tefsir, varak 13b;
et-Taberi, Tefsir, I, 232; fbnu'I-Arabi, Ahkamu'l-Kur'ân, I, 19; es-Salebi,
Arais, s.18; el-Vahıdi, el-Vesît, varak 16a; el-Mehdevi, et-Tahsil, varak 5a;
İbn Adil, Kitabu'l-Lübab, varak 35a; et-Tusi, et-Tibyan, I, 157; ez-Zemahşeri,
Tefsir, I, 127; et-Tabresi, Tefsir, 1,85; Ibnu'l-Cevzi, Tefsir, I, 66; İbn
Kesir, Tefsir, 1,137.
[33] îbn Adil, Tefsir, varak 35
[34] Mukatil ibn Süleyman, Tefsir, varak 9a; et-Taberi,
Tefsir, I, 231; el-Matüridi, et-Te'vilat, varak llb; el-Kirmani,
Lübabu't-Tefsir, varak 9a; el-lsfirayini, Tacu't-Teracim, varak 21^;
Ebu'1-Leys, Tefsir, varak 13^; es-Salebi, Arais, s.18; ez-Zemahşeri, Tefsir, I,
127; tbnu'1-Esir, ei-Kâmil, I, 34; Kecits et Personnages Bibliques dans les
leğende Mahometane, (Revue des etudes Juives, 85 (1928) s.115).
[35] Mukatil îbn Süleyman, Tefsir, varak 9a; et-Taberi,
Tefsir, I, 231; es-Salebi, Tefsir, varak
25a; es-Salebİ, Arais, s.18; el-Vahidi, el-Vesît, varak 16a; el- Mehdevi,
et-Tahsil/ varak 5a ; tbn adil, Kita-bu'1-Lübab, varak 35a ; et-Tusi,
et-Tibyan, 1,157; et-Tabresi, Tefsir, I, 85; Ibnu'l-Cevzi, Tefsir, 1,66;
es-Secavendi, Tefsir, varak 13a.
[36] İbn Kesir, Tefsir, 1,138.
[37] Îbnu'l-Cevzi, Tefsir,I, 66; îbn Kesir, Tefsir, 1,138.
[38] et-Taberi, Tefsir, I, 232; el-Vahidi, el-Vesît, varak
16a; el-Kirmani, Lübabu't-Tefsir, varak 9"; Ebu'l-Leys, Tefsir, varak 9a;
el-Mehdevi, et-Tahsil, varak 5a; ibn Adil, Kitabu'I-Lübab, varak 353; et-Tusi,
Tefsir,!, 157; ez-Zemahşeri, Tefsir, 1,127; et-Tabresi, Tefsir,!, 85
Îbnu'l-Cevzi, Tefsir, 1,66.
[39] et-Taberi, Tarih, I/l, 149; tbn Kesir, Tersir,I,138.
[40] es-Salebi, Arais, s.18; es-Salebi, Tefsir, varak 25*»;
el-Kirmani, Lübabu't Tefsir, varaft 9a; tbn Tayfur es-Secavendi, Tefsir , varak
13a; el-îsfirayini, Tacu't-Teracim, varak 21^; et-Tusi, Tefsir, 1,157; Îbnu'l-Cevzi,
Tefsir, 1,66.
[41] et-Taberi, Tefsir, I, 231; et-Tusi, Tefsir, 1,157;
Îbnu'l-Cevzi, Tefsir, 1,66.
[42] et-Taberi, Tefsir,1,232.
[43] es-Salebi, Arais,s. 18.
[44] et-Taberi, Tefsir, I, 232; el-Matüridi, et-Tevilat,
varak 11^; el-Kirmani
[45] el-İsfirayini, Tacu't-Teracim, vara
[46] el-Askeri, Tefsir, varak 54a.
[47] Aynı kaynak, aynı yer.
[48] Mekki fbn Hammuş, Tefsir, varak 8b; er-Razi, Tefsir,
III, 5-6; el-Kasimİ, Tefsir, II, 108.
[49] el-Maturidi, et-Tevilat, varak 12b.
[50] îbn Kesir, el-Bidaye, I, 75; Reşid Rıza,
Tefsiru'I-Menar, 1,278.
[51] et-Taberi, Tefsir, I, 233; İbn Kesir, Tefsir, 1,138.
[52] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 25-27.
[53] Rivayetler için bkz. et-Taberi, Tefsir, I, 235,237;
Tarih, 161,145 v.d.; Ebu'1-Leys, Tefsir, varak 14a; ei-Beğavi, Tefsir, 1,22,23;
İbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 34; el-Maverdi, el-Uyûn, varak 27^; es-%lebi, Tefsir,
varak 25a; ibn Adil, Kitabu'l-Lübab, varak, 35b; (bn Tayfur, Tefsir, varak 13a;
ibn Kuteybe, Te'vilu Muhtelifi'l-HadisA 139-40.
[54] Bazı hadis kitaplarında, "şayet Havva'nın yanlış
hareketi olmasaydı, kadın cinsi kocasına asla ihanet etmezdi" anlamında
bir cümle vardır. Konu ile ilgili bu cümle dışında elimizde başka bir haber
yoktur (bkz. Buharı, Enbiya, 1, 25;
el-Ayni, UmdetÜT-Kari, XV,211; Müslim, Rada',62-63; en-Nevevi, Müslim Şerhi,
X,59; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned, II, 304,315, 349).
Hadîs mütehassıslarınca bu cümlenin "suçların şahsiliği
prensibi" açısından bir araştırması yapılabilir. Hz. Havva'nın bu
hareketinin veya diğer ifade ile işlemiş olduğu hatanın başkalarınca çekilmesi
ve diğer kadınlara intikali sözkonusu olabilir mi?
[55] İbnu'l-Arabi, Tefsii, I., 19; tbnu'1-Esir, el-Kâmil,
I, 35.
[56] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 27-29.
[57] et-Taberi, Tarih 1/1,144.
[58] et-Taberi, tefsir, Vffl, 140,143; Ibn Kesir, Tefsir,
III, 154; tbn Kesir, el-Bidaye, I, 78.
[59] îbn Kesir, el-Bidaye, I, 78.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 29.
[60] et-Taberi, Tefsir, VIII, 142; Tarih 1/1,150 v.d.;
es-Salebi, Arais, s. 20; tbn Kesir, Tefsir, 1,139; tbnu'L Esir, el-KâmÜ, 1,34.
[61] Aynı kaynaklar ve aynı yerler.
[62] İbn Kesir, Tefsir, 1,139; IV, 541.
[63] Taha, 20/121.
[64] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 29-30.
[65] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 30-31.
[66] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 31.
[67] et-Taberi, Tarih, I/l, 162 v.d.; es-Salebi, Arais, s.
20; îbnu'l,Cevzi, Tefsir, I, 68; el-Beğavi, Tefsir, I, 23; Îbnu'1-Esir,
el-Kâmil, I, 36-37; el-Kurrubi, Tefsir, I, 320; İbn Kesir, Tefsir, 1,139-40;
IV,374; Diyar-.bekri, TarihJ, 53; Yakut el-Hamevi, Mucemu'I-Büldan, ilgili
kelimeler.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 31.
[68] İbn Kesir, Tefsir, IV, 374; Reşid Rıza,
Tefsiru'l-Menar, 1,279; el-Kasimi, Tefsir, VII, 2643.
[69] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 31.
[70] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 32.
[71] et-Taberi, Tefsir, I, 235 v.d.; Vffl,143-44;
Tarih 1/1 146-148; es-Salebi,
Arais,&.21; İbnu'1-Esir, el-Kâmil,I, 34; tbn Kuteybe, Te'vîlü Muhteüfi'l-Hadis,s.
139.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 32.
[72] et-Taberi, Tefsir, 1, 235; VIII, 143-144; Tarih, I/l,
146-48; es-Salebi, Arais,s.21; Îbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 34; tbn Adil, Kitabu'l-Lübab,
varak 35b; îbn Kuteybe, Te'vihı Muhtelifi'l-Hadis,s. 139; La Leğende Biblique
Dans L'İslam (Revue des etudes Juives, 98(1934) s. 4).
[73] el-Maturidi, et-Teviiat, varak 12^; îbn Adil,
Kitabu't-Lübab, varak 35*>; îbn kesir, Tefsir, 1,139-141.
[74] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 32-33.
[75] Misal olmak üzere bkz. et-Taberi, Tefsir, 1., 243 v.d.
[76] es-Süyuti, ed-Dürru'l-Mensûr,I,59 v.d. Buna ait diğer
görüş ve rivayetler için bkz. et-Tusi,et-Tibyan,I.,169; et-Taberi, Tefsir,1.89.
[77] Ayrıca bkz. Ebu Şühbe, Meceİletu'l-Ezher, XXV, 895.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 33.
[78] et-Taberi, Tarih, 1/1,165-78; es-Salebi, Arais,s.
21-25; en-Nekkaş, Tefsir, varak 52a-b; İbn Kuteybe, Te'vilu
Muhtelifi'l-Hadis,s. 281; Diyarbekri Tarihu'l-Hamis,I,53 v.d.
Ibnu'I-esir,el-Kâmil, 1,36 v.d.
[79] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 33-35.
[80] el-Hicr, 15/39,42; Sâd, 38/82.
[81] Maksat çocuklarına put isimleri takan müşriklerdir,
Adem ve Havva değildir.
[82] et-Tirmizi, Tefsİr,S; Ahmed İbn. Hanbel, el-Müsned, V,
11; et-Taberi, Tefsir IX, 146; Tarih, 1/1,207.
Bu hadisi ayrıca el-Hakim, îbn Ebi Hatim, Ebu Bekr îbn Merduye de
rivayet etmişlerdir (Ibn Keşi: Tefsir, III, 264).
[83] îbn Abbas, Tenviru'l-Mikbas,s. 143; et-Taberi,Tefsit,
SX,146 v.d.; Tarih, 1/1,207-10; îbnu'I-Arab Ahkâmu'I-Kur'ân,!!, 808-809;
ez-Zemahşeri, Tefsir, II, 187; el-Beğavi, Tefsir, I, 358-59; İbnu'l-Cevzi,
Tefsir,III, 301 v.d,; et-Tusi, et-Tibyan, V, 54-55; et-Tabresi., Tefsir,!!,
509-10; îbn Kesir, Tefsir,!!, 264-65; tbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 45; el-Kasimi,
Tefsir,VII, 2921-22.
[84] Îbnul-Arabi, Tefsir, II, 809; îbn Kesir, Tefsir, III,
264-65; îbn Kesir, el-Bidaye, I, 96; el-Kasimi, Tefsir, VII, 2921; et-Taberi,
Tefsir, VIII, 307, Not. 7 (Ahmed Muhammed Şakir neşri) ; Ibnu'l-Cevzi, Tefsir,
III, 302 not.l; III, 303, not.3; Reşid Rıza, Tefsir, IX,479-80.
[85] et-Taberİ, Tefsir, XIII, 307 not. 7 (Ahmed Muhammed
Şakir neşri); Ibnu'I -Arabi, Tefsir, II, 809; et-Tusi, Tefsir, V, 54-55;
et-Tabresi, Tefsir, II, 509-10; el-Kurtubi, Tefsir, VII, 338; îbn Kesir,
Tefsir, III, 265; el-Kasimi, Tefsir, VII, 2922; Reşid Rıza, Tefsir,IX,482-83.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 35-37.
[86] el-Maİde, 5/27-31.
[87] Sahih kabul edilen islamİ rivayetlere göre kurban
edilmek istenen îshak değil İsmail'dir: BuTso ismail ve tshak bahsinde
gelecektir.
[88] Bunlar İçin bkz. et-Taberi, Tefsir, VI, 186 v.d.;
Tarih, 1/1,189 v.d.; es-Salebi, Araİs, s. 26 v.d.; et-Tus Tefsir, III, 491
v.d.; et-Tabresi, Tefsir, II, 182 v.d.; ez-Zemahşeri, Tefsir 1,623 v.d.;
îbnu'İ-Arabi, Te sir, II, 586 v.d.; ibnu'l-Cevzi, Tefsir, II 331 v.d.; İbn Kesir,
Tefsir, II 541 v.d.; el-Kasİmi, Tefsir, \ 1942; Reşid Rıza, Tefsir, VI, 340
v.d.jel-Mes'udi, Mürucü'z-Zehebf 1, 35 v.d.; tbnu'1-esir, el-Kâmil, 44-45; ibn
Kesir, el-Bidaye I, 92 v.d.; Ali İbn Bali, Bedaiu'z-Zühur, s. 47 v.d.;
Diyarbekri, Tarih, 59 v.d.; Abdulvehhab en-Neccar, Kasasu'l-Enbiya, s. 22-23.
[89] İbnu'l-Cevzi, Tefsir, II, 333, not. 1.
[90] el-Buhari, Cenaiz,33; Enbiya l;*Diyat 2; İ'tisam 15;
Müslim, Kasame, 27; et-Tirmizi, İIim,14'; e Nesai, Tahrim 1; İbn Mace, Diyat 1.
[91] İbnu'l-Arabi, Tefsir, II, 588; İbnuT-Esir,
el-Kâmil,I,45; Reşid Kıza, Tef sir, VI, 342.
[92] et-Taberi, Tefsir, VI, 192; et-Tabresi, Tefsir, II, 184.
[93] ibn Kesir, el-Bîdaye, 1,94.
[94] Aynı eser, aynı yer.
[95] Reşid Rıza, Tefsir, VI, 342.
[96] et-Taberi, Tarih, 1/1,195.
[97] es Salebi, Arais,s.28; el-Mes'udi, Münıcu'z-Zeheb,
1,36-37; Diyarbekri, Tarih, 1,61.
[98] ez-Zemahşeri, Tefsir, I. 626; er-Razi, Tefsir, XI,208;
îbn Kesir, e!-Bi<iaye, I, 95; ez-Zehebi, Mizanu'l-İ'tidal, I, 73; el-Alusi,
Tefsir, VI, 115; Mecelleru'l-Ezher, XXVI,. 530-31; İzmirli, Siyer-i Celile-İ
Ne-beviyye Mukaddemesi, s. 103.
[99] Reşid Rıza, Tefsir, VI, 346.
[100] izmirli, Siyer-i CeliJe-i Nebeviyye Mukaddemesi, s.
103.
[101] Elmalılı, Tefsir, III,
1653; aynı yoldaki tenbjhat
için bkz. Reşid
Rıza, Tefsir, VI, 341,342.
[102] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 37-41.