Hz. ADEM (A.S.) 1

A- Hz. Adem'in Yaratılması 1

B- Adem'e Secde Etmeyen Meleklerin Yakılması 3

C- Havva'nın Yaratılması 4

D- İblis'in Cennet'e Girmesi 5

E- Yasak Ağaç. 6

Yasak Ağacın Cinsi: 6

1. Hz. Adem'e Yasak Ağaçtan Kim Yedirdi?. 8

2. Adem Ve Eşinin Elbiseleri: 10

3. Adem Ve Eşi Açılan Yerlerini Ne İle Örttüler: 10

F- Adem, Havva, Yılan Ve İblis'in Yere İndirilmeleri 11

1. Adem (A.S.)'İn İndirildiği Yer: 11

2. Havva'nın İndirildiği Yen. 11

3. Yılanın İndirildiği Yer: 11

4. İblis'in İndirildiği Yer: 11

G- Havva'ya Ve Yılana Verilen Ceza: 12

1. Havva'ya Verilen Ceza: 12

2. Yılana Verilen Ceza: 12

Ğ-Hz. Adem'in Aldığı Kelimeler: 13

H- Cennet'ten İndiği Zaman Adem'in Durumu Ve Beraberinde Getirdikleri: 14

I- Adem'e, Eşine Ve Zürriyetine Şeytanın Musallat Olması 15

J- Habil Ve Kabil Kıssası: 17

 

 

 

 

Hz. ADEM (A.S.)

 

A- Hz. Adem'in Yaratılması

 

îslâm inanana göre Adem (a.s.) ilk insan ve ilk peygamberdir; künyesi "Ebu'l-Beşer" (insanlığın ilk atası)'dlr. Kur'ân-ı Kerîm'in bir çok ayetinde ve yine bir çok hadislerde Adem'in çeşitli durumlarından bahsedilir;[1] yaratılışı, Cennct'e girişi, Cennet'ten indirilişi, tevbesi, İblis ile arasında geçenler v.s, gibi. Kur'ân'ın üz olarak anlatıp dile getirdiği ve sadece ibret gayesine matuf olan bu konulara-yeri geldikçe işaret edileceği gibi-yabancı kökenli pek çok haber karışmış ve belki de yüzyıllar­dan beri Hz. Adem'in gerçek kıssası olarak bunlar anlatılagelmiştir.

Kur'ân-ı Kerîm'in bazı ayetlerinde Adem'in yaratılmasından bahsedilir. Uzun boylu açıklamaları içermeyen ve yaratılıştaki safha ve istihale devreleri demek olan bazı tabirleri şöylece sıralayabiliriz: Adem (a.s.) çamurdan yaratılmıştır[2]; cı­vık çamurdan yaratılmıştır[3]; çamurdan süzülmüş bir "hulasa" dan yaratılmıştır[4]; "kuru çamur" dan, şekillenmiş "balçık" tan yaratılmıştır[5].

Müfessirler Hz. Adem'in yaratılmasıyla ilgili haberleri bilhassa Bakara suresi­nin 30-38. ayetleri münasebetiyle verirler. Bu ayetlerin mealleri şöyledir: "Rabbin meleklere 'Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim' demişti; melekler, 'orada bozgunculuk yapacak birini mi var edeceksin? Oysa biz Seni Överek yüceltiyor ve Seni devamlı takdis ediyoruz' dediler; Allah 'Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim' dedi".

Konu ile ilgili bazı rivayetler:

Yüce Allah Hz. Adem'i yaratmak istediği zaman yeryüzünden toprak getirmek üzere Cebrail'i gönderdi. Yer ona, "toprağımdan bir şey alarak onu eksiltmenden, şekil ve biçimimi bozarak beni küçük düşürmenden Allah'a sığınırım" diyerek Cebrail'e izin vermedi. Bunun üzerine Cebrail toprak alamadan Yüce Huzura dön­dü ve: "Ey Rabbim! Yer, sana sığınarak toprak almama engel oldu; ben de görevimi yapamadan döndüm" dedi- Allah bundan sonra bu işi Mikail'e verdi. Yer yine Al­lah'a sığınarak toprak almasına izin vermedi. Mikail de Allah'ın huzuruna dönerek aynı sözleri söyledi. Allah bundan sonra, Ölüm meleğini gönderdi. Yer yine Allah'a sığınarak toprak almasına müsaade etmek istemedi. Melek, "Allah'ın emrini yerine getirmeden ve yerden toprak almadan O'nun huzuruna dönmekten Allah'a siğının" dedikten sonra yerden toprak aldı. Toprağı yalnız bir yerden almayıp, kırmı­zı, beyaz ve siyah yerlerden toplayarak bunları biribirleriyle karıştırdı. Bundan do­layı ademoğulları türlü renktedirler. Melek toprağı aldıktan sonra gökyüzüne çıktı; su ile ıslattı, toprak yapışkan çamur haline geldi. Çamur değişerek kokuncaya ka­dar kendi haline bırakıldı.

...Yüce Allah, Adem'in yaratılacağı toprağın yerden alınarak gökyüzüne çıkarıl­masını emretti. Toprak getirildikten sonra Adem'i yapışkan, siyah ve kokan çamur­dan yarattı. Bu çamur ancak maddeleri biribirine yapıştıktan sonra siyah ve kokan bir şekil aldı. Allah, bu çamurdan kendi eliyle Adem'i yarattı. Adem'in kalıbı yere atılmış bir halde kırk gün kaldı, iblis, bu kırk gün içinde Adem'in sureti yanına ge­lir, ayağı ile teptiği vakit vücut ses çıkarırdı... İblis ayağı ile teptikten sonra, ağzın­dan girip arkasından, arkasından girip ağzından çıkar ve "Sen böyle testi gibi ses çıkarmak için değil de, bir gaye ile yaratılmışsındır; sana musallat olacak kudret bana verilirse, elbette seni mahvedeceğim, sen bana musallat olursan elbette sana isyan edeceğim" derdi.

...Cenâb-ı Hak', cuma günü ölçüsü hesabıyla kırk yıl Adem'in çamurdan olan ce­sedini bıraktı. Melekler Adem'in cesedi yanından geçtiklerinde, ondan çok korktu­lar. Aralarında en çok korkan İblis idi. İblis Adem'in cesedi yanından geçtikçe ona vuruyor, vurdukça testi gibi ses çıkarıyordu. İblis "Sen elbette, bir maksat için yara-ttİrrtiş olacaksın" der, cesedin ağzından girip dübüründen çıkardı. Meleklere de "Bu cesetten korkmayınız, çünkü Rabbiniz sağırdır, bu cesedin içi ise kovuktur..." derdi.

...Yüce ve Ulu Allah, Adem'e ruh üfleyeceği vakit geldiğinde melekler "Ben Adem'e ruh üfledikten sonra O'na secde ediniz" diye emretti. Allah, cesede ruhu üflediğinde baş tarafından girdi; Adem aksırdı; melekler O'na  "Al­lah'a hamdolsun, de" dediler. O da dedi. Yüce Allah kendisine" Rabbin seni esirgesin" diye karşılık verdi. Ruh Adem'in gözlerine girip de gözleri canlandıktan sonra, Cennet meyvelerine baktı; ruh içine (karın boş­luğuna) varınca canı yemek istedi, iki ayağı canlanmadan Önce acele edip, yerin­den kalkarak Cennet meyvelerini almak için sıçradı...

...Allah kendi ruhundan Adem'e üfledikten sonra, ruh cesede baş tarafmdar girdi. Cesedin, ruhdan azıcık bir şey sirayet eden her yeri et ve kan oldu. Ruh, gö beğine geldiğinde Adem kendisine baktı; cesedin güzelliği onu hayretler içine bı raktı. Yerinden kalkmak istedi. Fakat kalkamadı... Cesedin her yeri canlandıkta] sonra, Adem aksırdı ve Allah'ın ilhamıyla "Alemlerin Rabbine hamdolsun" dedi Allah da Âdem'in bu sözüne "Ey Adem! Allah seni esirgesin" tarzında karşılık veıdi[6]...

Yukarıya alınan rivayetler içinde bir çok kısımlar var ki, onları İslâmî olara göstermeye imkan ve ihtimal yoktur. Hz. Adem'in yaratılışı ile İlgili olan ayetle] yukarıda kısaca temas etmiştik. Bu tür detaylar ayetlerde yoktur; elimizde anıle tafsilatı ihtiva eden sahîh hadisler de mevcut değildir. O halde bunlar için tek mer­ci, İslâm öncesinin hurafat ve israiliyyat kaynağı olan belli şahıslarla Tevrat ve şerhleridir[7].

Adem (a.s.)'in yaratılmasına Kitab-ı Mukaddes'te de (Tekvin, 2/7) temas edilir. Yukarıya kaydedilen rivayetlerden bilhassa Mikail, İsrafil ve Azrail'in yeryüzüne toprak almaya gidişleriyle ilgili rivayet için M. Seligsohn "Bu efsane, bazı tadilatla beraber, israili asardan alınmıştır" der.[8]

 

B- Adem'e Secde Etmeyen Meleklerin Yakılması

 

Kur'ân-ı Kerîm'in müteaddit surelerinde, Hz. Adem yaratıldığı zaman melekle­rin O'na secde etmelerine dair Cenâb-ı Hak'tan emir almalarından bahsedilir [9]. Böyle bir emir karşısında meleklerin derhal secde etmelerinden başka ne düşünü­lebilir? Bazı tefsirlerde Hıcr Suresi'nin "Hatırla o vakti ki, Rabbin meleklere 'Ben, de­mişti, kuru bir çamurdan, işlenebilir balçıktan bir beşer yaratacağım. O halde Ben onun ya­ratılışım bitirdiğim, ona ruhumdan üflediğim zaman siz derhal onun için secdeye kapanın'. Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde etti. Ancak İblis bu secde edenlerle beraber olmaktan çekinerek dayattı" mealinde olan ayetleri (15/28-31) münasebetiyle şöyle bir habere yer verirler:

İbn Abbas'tan nakledilmiştir: Allah melekleri yarattığı zaman şöyle buyurdu: "Gerçek Ben çamurdan bir beşer yaratacağım; Ben kendisini yarattığım an, derhal ona secde ediniz!". Allah'ın bu emrine melekler; "Yapmayız!" karşılığını verdiler; Allah üzerlerine bir ateş gönderdi ve ateş onların hepsini yaktı. Sonra Cenâb-ı Hak başka melekler yarattı ve onlara da "Ben çamurdan bir beşer yaratacağım; Ben ken­disini yarattığım an, derhal ona secde ediniz!" dedi. Bunlar da Allah'ın emirlerine karşı gelip dayattılar ve secde etmediler. Râvi der ki, "Allah onların üzerine de bir ateş gönderdi ve ateş onların hepsini yaktı". Sonra Allah başka melekler yarattı ve onlara da: "Ben çamurdan bir beşer yaratacağım; Ben kendisini yaratacağım an, derhal ona secde ediniz!" dedi. Bunlar da secde etmediler; Allah da onların üzerle­rine bir ateş gönderdi ve ateş onların hepsini yaktı. Bundan sonra Allah başka me­lekler yarattı. Onlara da "Ben çamurdan bir beşer yaratacağım; Ben kendisini ya­rattığım an, derhal ona secde ediniz!" dedi. Bu sonuncu grup melekler "Emrini işittik ve itaat ettik" dediler. Yalnız îblis secde etmedi ve böylece de küfredenlerden oldu[10].

Bu haber şüphesiz İslâm'ın melek anlayışına, akla ve ananeye aykırıdır; kabulü mümkün değildir. Allah bir çok ayetlerde meleklerin emir alır almaz derhal secde ettiklerini bildirmiştir. Bu haber ayetlerle açık bir tezat halindedir[11].  

 

C- Havva'nın Yaratılması

 

Havva Adem'in eşinin adıdır. İnsanlığın ilk babası Hz. Âdem, ilk anası da Hav­va'dır. Kur'ân-ı Kerîm'de Havva'nın yaratılmasıyla ilgili tafsilata rastlanmaz. Yal­nız bir kaç ayette "Sizi bir tek candan yaratan, ondan da yine onunzevcesini vücuda geti­ren O (~Allah)'dur" ifadesine rastlanır[12]. Bu anlama yakm olan bir iki ayet de şu

mealdedir: "Size nefislerinizden, kendileriyle ülfette bulunmanız içirt, zevceler yarat­mış..." (tır) [13].                        

Görüldüğü gibi Allah Kur'ân-ı Kerîm'de Havva'nın sadece Adem'den yaratıl­mış olduğunu bildirir ve bunun ötesinde herhangi bir tafsilat vermez. Buna rağ; men islâmî eserlerde konu ile ilgili bir çok tafsilat vardır ve bunlar büyük bir ço­ğunlukla israiliyyattır.                                                                       .

Havva'nın yaratılmasıyla ilgili rivayetlerden bazısı:

İblis, lanete uğrayıp Allah'ın rahmetinden uzaklaştırıldıktan sonra, Allah Âdem'i; Cennet'te iskan etti. Adem alışmadan ve ülfet etmeden Cennet'te dolaşıyor­du: Kalbinin ülfet edeceği birisi (eşi) yoktu. Adem, uykuya dalmıştı. Uyandığında bir kadının başucunda oturduğunu gördü. Allah onu Adem'in kaburgasından ya­ratmıştı. Adem ona "Sen kimsin?" diye sordu. O: "Ben bir kadınım" diye cevap ver­di. Adem: "Niçin yaratıldın?" diye sorunca, kadın: "Bana ülfet edesin diye" cevabın­da bulundu. Melekler, Adem'in ilmini ölçmek için: "Ey Adem! Kadına neden dolayı bu ad (Havva) verilmiştir?" diye sordular. Adem: "Çünkü o canlı bir madde­den yaratılmıştır" cevabında bulundu...

Tevrat ile amel eden Kitap Ehli'nden ve diğer bilginlerden Abdullah İbn Abbas yoluyla bize erişen haberlere göre, Allah Adem'i uykuya daldırdıktan sonra sol ta­rafındaki kaburgalardan birini aldı; bu kaburganın yerini hemen et bürüdü, iyileş­ti. Bu esnada Adem uyuyordu. Allah bu kaburgadan Havva'yı yaratıncaya kadar uykusundan kalkmadı. Râvilerin hikaye ettiklerine göre, Adem uykusundan kal­karak yanında Havva'yı gördüğünde: "Etim, kanım, eşim!" dedi. Bu rivayetin doğ­ruluğunu Allah bilir..

Mücahid'ten rivayete göre; Allah, Adem uykuda iken, Havva'yı onun aşağıdaki iki eğe kemiğinden yarattı[14]...           

Bu rivayetleri eserlerine alan yazarlardan bazısı, bunların "kütüb-i kadime" den alınmış olduklarını tasrih etmişlerdir. Rivayetlerden biri için de Taberi, "Bu ri­vayetin doğruluğunu Allah bilir" demiş ve böylece rivayet hakkındaki kuşkusunu belirtmiştir (Tarih, 1/1,141).

Havva'nın Adem'in sol eğe kemiğinden yaratılmış olması, karşılıklı kcmuşmalârı ve bunlara ait olan detaylar, Kur'ân ve hadislerde yer almamıştır; bunlar hemen tamamİyle israiliyyata dayanmaktadır[15].

Bu konu üzerine dikkat çeken müellifler gerçekten haklıdırlar. Çünkü konu ay­nen Tevrat'tan aktarılmıştır: "...Ve Rab Allah dedi: Adam'ın yalnız olması iyi değil­dir; kendisine uygun bir yardımcı yapacağım... Ve Rab Allah Adam'ın üzerine de­rin uyku getirdi ve o uyudu; ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı, ve yerini etle kapladı. Ve Rab Allah Adam'dan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı; ve onu Adam'a getirdi. Ve Adam dedi: "Şimdi bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir; buna "nisa" denilecek, çünkü o insandan alındı... Ve Adam karısının adını Havva koydu; çünkü bütün yaşayanların anası oldu."[16]

Kadınlarla iyi geçinmeyi, onların eğitim ve öğretimini tavsiye eden sahih hadis­lerde, kadın kaburga kemiğine benzetilmiştir. Bazı hadislerde de eğe kemiğinden yaratıldığı ifade edilmiştir (Buhârî, Nikah 79-80; Enbiya 1; Müslim, Rada' 62, 65; Tirmizi, Talak 12; îbn Hacer, Fethu'-Bari, XI, 161; Mübarekfuri, Tuhfetu'I-Ahvezi, IV, 367). Bu hadislerden Havva'nın yaratılışına ait herhangi bir tafsilat çıkarmak mümkün değildir. Çeşitli mecazi yorumlara müsait olan hadislerin esas hedefi, ka­dınlara karşı yumuşak hareket etmenin ve onlara iyi davranmanın teminidir. [17]

 

D- İblis'in Cennet'e Girmesi

 

Kur'ân'da, Cennet'te oturan ve orada diledikleri gibi gezip dolaşan "Adem ve eşinin şeytan tarafından iğva edildiği ve nimet dolu bu güzel yurttan çıkarıldığı anlatılır: "...Şeytan onların ayağını oradan kaydırıp içinde bulundukları (nimet yur-âu)'ndan onları çıkarıvermiş (mahrum edivermiş)'ti..." (Bakara, 2/36).

Adem ile eşi Cennet'te oturuyorlardı. "Acaba şeytan nasıl oldu da onlara yak­laşma fırsatı buldu; Cennet'e nasıl girdi; onları nasıl iğva etti?" soruları bir çokları­nı meşgul etmiş ve onları bir takım cevaplar aramaya sevketmiştir. Bazı yazarların hiç üzerinde durmadığı ve bunlarla meşgul olmayı lüzumsuz bulduğu[18] yukarı­daki sorulara şu tarzda cevaplar bulunmuştur:

1) Adem'i de, Havva'yı da görmeden kendilerini iğva ettici[19];

2) Adem ve eşine yerden (arzdan) hitap edip konuştu ve onları böylece azdırdı[20]';

3)  Adem'le Havva'yı Cennet'in kapısında gördü. O zamanlar şeytan Cennet'in kapışma yaklaşabiliyordu. Böyle bir fırsattan istifade ederek konuştu ve onları iğ­va etti[21];

4) Şeytan bizzat kendisi ayaklı bir hayvan kılığına girip, Cennet bekçilerine ken­dini belli etmeden Âdem ile Havva'ya yaklaştı ve onları kandırdı.[22]           

5) Şeytanın Cennet'e girmesine yılan vesile oldu [23] {Burada herhangi bir tafsilat bahis konusu değildir);

6) Yılanın sakalı arasına gizlenerek Cennet'e girdi[24];

7) Yılanın karnınma (veya ağzına) girerek Cennete sokulmayı başardı. Rivayete göre Yüce Allah Adem'e "Ey Adem, eşinle birlikte Cennet'te oturunuz; Cennet'in nimetlerinden istediğiniz gibi bol bol yiyiniz; fakat şu ağaca yaklaşmayınız! Yakla­şırsanız kendinize yazık etmiş olursunuz" dedi. İblis, onların yanına Cennet'e gir­mek istedi. Cennet'in muhafızları onu içeri sokmadılar. Bundan sonra İblis yılanın yanına geldi. Yılan o zaman deve gibi dört ayaklı olup en güzel hayvanlardandı. İblis ona, ağzına alarak Cennet'e Adem'in yanına götürmesini teklif etti. Yılan onun bu teklifini kabul edip İblis'i ağzının içine soktu. Cennet muhafızlarının ya­nından geçti. Allah bunu irade etmiş olduğu için, onlar İblis'in yılanın içinde bu­lunduğunu bilmiyorlardı. İblis yılanın ağzı içinde iken Adem'le konuştu ise de, Adem onun sözüne önem vermedi. Bunun üzerine yılanın ağzından çıkarak Adem'e gözüktü[25];

8) Yılanın azı dişleri arasına gizlenerek Cennet'e girdi. İbn Abbas'tan nakledilen habere göre "Allah düşmanı îblis kendisini alarak Cennet'e götürmeleri için yeryü­zü hayvanlarına tekliflerde bulundu. Maksadı Adem ve Havva ile konuşmaktı. Hiç bir hayvan onun bu teklifini kabule yanaşmadı. Bunun üzerine yılanın yanına gel­di. Ona: "Sen benim Cennet'e girmemi temin edersen, seni himayeme alır Adem oğullarından korurum" dedi. Yılan İblis'in bu teklifini kabul edip onu azı dişlerin­den iki tanesinin arasına alarak Cennet'e götürdü..."[26]

İblis'in, Cennet'te bulunan Hz. Adem'le eşini aldatarak yasak ağaçtan yedirdi­ği, gizli yerlerinin açılmasına sebep olduğu ve onların nimet dolu bu yurttan çıka­rılmasına sebep olduğu bir gerçektir. Yalnız İblis'in Cennet'e girmek için bir çok hayvana teklifte bulunması, onların kabul etmemeleri ve nihayet yılanla anlaşması .yolundaki rivayetler Kur'ân ve sünnete değil, israiliyyata dayanır[27]

Buna dair ne Kur'ân'da ve ne de hadislerde bilgi vardır.

Konu ile ilgili rivayetleri tefsirine alan Taberi: "Bize göre bunların hakka en ya­kın olanı, Allah Kitabı Kur'ân'a muvafık olanıdır" diyerek bir ölçüde rivayetlerden hoşlanmadığını ifade eder[28]

Ayrıca rivayetlerin, "Eğer İblis, yılanın karnına veya ağzına girmeye muktedir olsaydı önce bütün hayvanlara ve sonra da yılana yalvarmasına ne lüzum vardı? Bizzat kendisini yılan yapar ve Cennet'e girerdi" gibi mantıkî yönden izahına lü­zum yoktur. Zira bunların israiliyyat olduğu meydandadır ve bunlar asla iltifat edilmemesi gereken hurafelerdir[29] .

Kitab-ı Mukaddes (Tekvin, 3/l-15)'te Adem ile eşinin bir takım hilekârlıklar so­nucu yılan tarafından aldatıldıkları ve yasak ağacın meyvesinden yemeye teşvik edildikleri anlatılır (İslâm Ansiklopedisi, V, 2, 691). [30]

 

E- Yasak Ağaç

 

Yasak Ağacın Cinsi:

 

Allah, Cennet'te bulunan Hz. Adem ve eşine: "...Şu ağaca yaklaşmayın!" emrini vermişti (Bakara, 2-35). Cennet'te istedikleri her şeyden yiyebilecekler, istedikleri yerde gezinebileceklerdi. Yalnız bir ağaç vardı ki, ona yaklaşmayacaklar, ondan korunacaklardı. Kur'ân'i Kerîrn'de ve sahîh hadislerde bu ağacın ne olduğu, adı, cinsi, rengi v.s. hakkında herhangi bir beyan ve açıklama yoktur. Buna rağmen tef­sirler bu konuda şu bilgileri ihtiva etmektedirler:

1) "İlim" yani hayrı ve şerri bilme ağacı idi[31];

2)Üzüm asması idi[32]; bunun için Ümmet-i Muhammed'e şarap haram kılın­mıştır;           

3) Ağaç cinsi idi[33];

4) Buğday idi[34]. Vehb İbn Münebbih'ten nakledildiğine göre, "Öyle bir Cennet buğdayı idi ki, dânesi sığır yüreği gibi, kaymaktan lezzetli, baldan tatlı idi".

5) Sünbüle idi[35];

6) Zeytin ağacı idi[36];

7) Hurma ağacı idi[37];

8) İncir ağacı idi[38];

9) Meyvesinden yendiği zaman büyük abdest ihtiyacı hissettiren bir ağaç idi[39];

10) Kâfur ağacı idi[40];

11) Ebedilik ağacı idi ve melekler bununla kaşınırlardı[41];

12) Şarap ağacı idi[42];

13) "Mihnet" ağacı idi[43]

14) Üzüm idi[44]

15) Meyve ağacı idit[45]

Bazı kaynaklarda, dalları birbirine sarılmış olarak tasvir edilen bu ağaç hakkın­da Şiî mezhebine ait koyu teviller de yapılmıştır:

16) "Şecere-i îlm-i Muhammed" idi[46]

17) "Şecer-i ÂH Muhammed" İdi[47]

Yukarıda da söylendiği gibi, Yüce Allah Kur'ân'da bu ağacın ne olduğunu tayin etmemiş ve ismi ile bildirmemiştir. Ancak bunun Cennet'te belli bir ağaç olduğunu ve insanın saadetine engel olucu hassası bulunduğunu ifade buyurmuştur. Demek ki bundan fazlasını bilmek mümkün değildir.

Hal böyle iken, bir kısım müfessirler bu ağaç hakkında duyduklarını ve gör­düklerini eserlerine almışlardır. Neredeyse dünyada herkesçe bilinen sayılmadık ağaç ismi bırakılmamıştır. Bu konuda güzel olan ve arzu edilen şey susmaktır "Biz bu ağacı tayin edemeyiz" deyip Allah'ın bildirdiği ile yetinmektir.

Özet olarak ifade etmek gerekirse,

1) Kur'ân'da ve hadiste bu ağaç bizlere bildirilmemiştir. Bunu bilmek fayda ver­mez, bilmemek zarar

getirmez :[48]

2) Bilmeye ihtiyacımız; [49]

3) Ağacın ne olduğunu bilmenin dünyada veya ahirette bir faydası olsaydı Al­lah bildirirdi'[50]'.                                                                                  

Bu konudaki haberleri tefsirine alan Taberi, allameliğine layık bir eda ve tam bir salahiyetle konuyu sonuca bağlamış, lüzumsuz söz kabalığından ibaret laflara değer verilmemesi gerektiğini belirtmiştir[51].

Kitab-ı Mukaddes (Tekvin, 2/16-17)'te yasak ağacın ne olduğu hakkında bir tek cümle vardır. O da olduğu gibi tefsirler de geçmiştir: "Ve Rab Allah Adam'a emre­dip dedi: Bahçenin her ağacından istediğin gibi ye; fakat iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemiyeceksin! Çünkü ondan yediğin günde öleceksin".[52]

 

1. Hz. Adem'e Yasak Ağaçtan Kim Yedirdi?

 

Bütün rivayetler ittifaka yakm çoğunlukla Hz. Adem'e yasak ağaçtan Hav­va'nın yedirdiği noktasında birleşirler. Haberlerden bir kaçı şöyledir:

İbn Abbas, İbn Mesud ve bazı sahabeden: ...(İblis yasak ağaçtan yemesi için Adem'e ne söylediyse başarılı olamadı), Adem İblis'in sözüne kanmadı; ağacm meyvesini yemedi. İblis bundan sonra Havva'nın yanına geldi. Havva ağacın mey­vesinden yedi ve sonra Adem'e:

"~Sen de ye! Ben yedim zararı dokunmadı" dedi. Adem ağacın meyvesini ye­dikten sonra, her ikisinin avret yerleri gözüktü...

Vehb İbn Münebbih'ten: İblis, Allah'ın Adem ije Havva'ya yasak ettiği ağaçtan bazı parçalar alarak yanlarına geldi ve onlara:

"- Şu ağaca bakın! Kokusu, tadı, rengi ne kadar güzel!" dedi... Allah bundan sonra Havva'ya hitaben "Ey Havva! Sen benim kulumu aldattın..." dedi...

Muhammed İbn Kays'tan: ...İblis, yılanın içine sokularak Cennet'e girdi. Havva ile konuştu. Adem'i azdırmak maksadıyla kötü işi ona iyi olarak gösterdi... İblis'in sözlerinin tesiri ile Havva yasak edilen ağacın meyvesini kopardı. Bunun üzerine ağaç kanadı. Giydikleri süslü elbiseler üzerlerinden yere düştü... Allah:

"- Ben sizi bu ağaca yaklaşmaktan yasaklamadım mı?" dedi... Adem:

"Ey Rabbim! Bu ağacın meyvesini bana Havva yedirdi" dedi. Cenâb-ı Hak Havva'ya:                                                                                   

"- Ona niçin bu ağacın meyvesini yedirdin?" dediğinde o: "Yılan bana yememi emretti" cevabında bulundu. Allah yılana:                                                 

"- Niçin yemeyi emrettin?" diye sorduğunda O:              

"- Bana bunu İblis emretti" dedi. Cenâb-ı Hak: "İblis'e lanet okunmuştur, O der­gahımdan sürülmüştür" buyurdu. Havva'ya da:

"- Ey Havva! Bu ağacın kanamasına sebep olduğun için, sen de her ay kana bu­lanacaksın!" dedi...

îbn Zeyd'den: îblis, kötüyü iyi göstermek suretiyle Havva'nın kalbine vesvese verdi. Bunun üzerine Havva ağacın yanına geldi. İblis bundan sonra Adem'e Hav­va'yı güzel gösterdi. Adem, Havva'yı ihtiyacını tatmine çağırdı. Havva, ancak ağa­cın yanına gelmesi şartıyla ona muvafakat edeceğim söyledi. Adem oraya varınca Havva:

"- Ancak meyvesinden yersen buna yanaşırım" dedi. Bunun üzerine her ikisi de yasak olan ağacın meyvesinden yediler. Hemen her ikisinin gizli yerleri gözüktü... Allah:

"-Ey Adem! Seni bu işe kim şevketti?" diye sorduğunda Adem: "- Havva" diye cevap verdi...

Said İbn Müseyyeb'den: Said İbn Müseyyeb, yemin ederek Adem'in aklı başın­da iken bu ağaca yaklaşmadığını söyledi; ona göre Havva Adem'e şarap içirerek sarhoş ettikten sonra, ağacın yanına getirmiş, Adem de sarhoş kafa ile ondan ye­miştir. Adem ile Havva bu hataya düştükten sonra, Allah onları Cennet'ten çıkar­mıştır' [53]».

Yukarıya, Adem'e yasak ağacın meyvesinin Havva tarafından yedirilmesiyle il­gili olarak alman rivayetler ve diğer detaylar da islâmî değildir'[54]. Bunları doğrula­yacak sahîh eserlere malik değiliz. Adem'in şarap içmesiyle ilgili rivayeti kitaplara almak cidden çok gariptir. Allah'ın peygamberi olan bir zata hem de Cennette "şa­rap içti" demek büyük bir sorumsuzluktur. Bunun isbalı nasıl mümkün olacak? Şa­rap Cennete nereden gelecek?

Adem'in şarap içmesiyle ilgili rivayeti İbn Arabi ve İbn Esir şiddetle reddederler[55]. İbn Esir: "Said îbn Müseyyeb'e hayret doğrusu! Allah Kur'ân-ı Kerîm'de Cennet şarabı hakkında "Bembeyazdır, içenlere bir lezzettir, orada (Cennet 'te) bir baş ağrısı da yok. Onların bu (şarap) 'tan bihoş olacakları da yok!" (Saffat, 37-47) dediği hal­de, bu sözü nasü söyleyebilir?" diye yakınır (İbn Esir, el-Kâmil, 1,35).

Rivayetlerin menşei, Kur'ân ve sünnet değil, israiliyyattır. Bir örnek olmak üze­re Tevrat'tan bir kaç cümle aktaralım (Tekvin, 3/1-13):

Ve Rab Allah'ın yaptığı bütün kır hayvanlarının en hilekân yılandı. Ve kadına dedi:

"- Gerçek Allah, bahçenin hiç bir ağacından yemiyeceksin dedi mi?". Ve kadın yılana dedi:

"- Bahçenin ağaçlarının meyvesinden yiyebiliriz; fakat bahçenin ortasında olan ağacın meyvesi hakkında Allah: Ondan yemeyin ve ona dokunmayın ki, Ölmeyesiniz dedi". Ve yılan kadına dedi:

"- Katiyyen ölmezsiniz! Çünkü Allah bilir ki, ondan yediğiniz gün, o vakit göz­leriniz açılacak ve iyiyi kötüyü bilerek Allah gibi olacaksınız!". Ve kadın gördü kî, ağaç, yemek için iyi ve gözlere hoş ve anlayışlı kılmak için arzu olunur bir ağaçtı; ve onun meyvesinden aldı. Ve yedi; ve kendisiyle beraber kocasına da verdi. O da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Ve çıplak olduklarını bild'iler... Ve Allah Adem'e: :

"- Ondan yeme! Diye sana emrettiğim ağaçtan yedin mi?" Ve Adem dedi:

"- Yanıma verdiğin kadın o ağaçtan bana verdi ve yedim". Ve Rab Allah kadına

dedi:

"- Bu yaptığın nedir?". Ve kadm dedi:                                                       

"- Yılan beni aldattı ve yedim". Ve Rab Allah yılana dedi:

"-Bunu yaptığın için lânetlisin!". [56]                                                         

 

2. Adem Ve Eşinin Elbiseleri:

 

Muhtelif eserlerde, Adem ile eşinin Cennet'te giydikleri elbisenin şekli ve neden mamul olduğuna dair bazı rivayetler vardır:

1) Tırnak şeklinde normal elbise idi. Yani tırnak nasıl altındaki eti örterse Adem ile Havva'nın elbiseleri de bedenlerini öylece örtüyordu[57].

2) Elbiseleri nurdan idi[58].                                                     .

Bu rivayetleri de isbata imkan yoktur. Bunları deşmeğe, ne olduğunu araştırma^ ya hiç lüzum yoktur. Allah, Adem ile eşinin elbiselerinin olduğunu haber veriyor (Â'raf, 7/20). Bize bu yeter. Şu idi, bu idi diye deşelemek faydasızdır[59].  

 

3. Adem Ve Eşi Açılan Yerlerini Ne İle Örttüler:

 

Rivayetlere bakılacak olursa yasak ağaçtan yiyen Adem ile Havva'nın avret yer­leri açıldı. Bunun üzerine Adem bir ağacın içine girdi. Allah:            

" Ey Adem! Sen neredesin?" diye seslendi. Adem:                                  

"- Ey Rabbim, buradayım" diye cevap verdi. Allah:                                  

"- Ağacın içinden çıkmıyacak mısın?" dediğinde Adem:           

"- Ey Rabbim, Senden utanıyorum" dedi. Allah bu vaziyet karşısında:

"- Senin yaratıldığın toprağa öyle bir lanet okuyacağım ki, bunun tesiri ile, bitir­diği meyveler dikenlere dönecektir" dedi.

Diğer bir rivayette, Adem'in avret yeri açıldıktan sonra kaçarak Cennet'te sağa sola koştuğu zikredilir.

Bir başka habere göre de Hz. Adem Cennet'te koşarken saçı bir ağaca takıldı. Hz. Adem ağaca:

"-Bırakbeni" dedi. Ağaç:                                                            

"- Seni bırakmıyacağım!" dedi. Bu anda Rabbı O'na: "- Ey Adem! Benden mi kaçıyorsun?" dedi. Adem de: "- Ey Rabbim, Senden utanıyorum" cevabını verdi[60].

Adem ile eşi açılan yerlerini rivayetlere göre incir yaprağı ile örtmüşler dir[61].   

Yukarıya alınan bu rivayetleri doğrulayan islâmî bilgilere malik değiliz, Adem'in ayıp yeri açıldıktan sonra Cennet'teki kaçışı ve saçına bir ağacın takılma-sıyla ilgili merfu bir hadis İbn Ebi Hatim tarafından rivayet edilmiştir. Taberî'ce de (Tefsir, VIII, 142) benimsenip nakledilen bu hadisin sıhhati ve Hz. Peygamber'e ait oluşu kabul edilmemiştir[62].

Adem ile eşinin ayıp yerlerini örtmeye çalıştıkları yaprağın, "incir" yaprağı ol­duğu yolundaki rivayet de Kur'ân-ı Kerîm ve sünnete dayanmaz. Kur'ân-rKe-rîm'de, ayıp yerlerini cennet yapraklanyla örtmeye koyuldukları bildirilmiş tir[63].

Hz. Adem'in Cenâb-ı Hak ile konuşması ve üzerlerine incir yaprakları örtmele-riyle ilgili rivayetler Kitab-ı Mukaddes'ten alınmıştır:

"...Ve kendilerinin çıplak olduklarını bildiler; ve incir yaprakları dikip kendileri­ne önlükler yaptılar... Ve Rab Allah Adem'e seslenip ona dedi:

"- Neredesin?"; ve O dedi:                                                                    

"- Senin sesini bahçede işittim ve korktum. Çünkü ben çıplaktım; ve gizlendim" {Tekvin, 3/7,9-11). [64]                                                                                           

 

F- Adem, Havva, Yılan Ve İblis'in Yere İndirilmeleri

 

1. Adem (A.S.)'İn İndirildiği Yer:

 

Allah Hz. Adem'i gökten yere indirince O'nu Hind toprağına (bazı rivayetlerde Hind toprağındaki Dehna'ya) bırakmıştır. İbn Abbas'tan nakledildiğine göre Hz.Ali Hind toprağı hakkında şunları söylemiştir: "Yeryüzünde en ziyade hoş kokan yer Hind toprağıdır. Çünkü Adem oraya İndiği için O'nun Cennet'ten getirdiği hoş koku Hind'in ağaçlarına yapışmıştır". Hz. Adem'in yine Hind toprağında bulu­nan "Bûz" dağına veya Serendib adasına veya Serendib yakınındaki Neud'a indiril­diği de söylenir. [65]                               

 

2. Havva'nın İndirildiği Yen

 

Havva Cidde (Cüdde)'ye indirildi. Adem O'nu arayarak Arabistan'a geldi. On­lar biribirleriyle buluştular. Havva Adem'e orada yaklaşmış olduğu için buluştuk­ları yere "Müzdelife" adı verildi... [66]

 

3. Yılanın İndirildiği Yer:

 

Yılan İsfahan'a indirildi (bazı rivayetlerde yılanın bir sahraya ve Nusaybin'e ve­ya Beysan'a veya Sicistan'a indirildiği yolunda da kayıtlara rastlanmaktadır) [67].  

 

4. İblis'in İndirildiği Yer:   

 

İblis, Meysan adında bir yere indirildi (El-Übülle isminde bir-yerden de bahse­dilmektedir).

Bazı kaynaklarda İblis'in Cennet'e girebilmek için Tavus kuşu ile dostluk kur­duğu ve Cennet'e girişte kendisine yardım ettiği yolunda da rivayetler vardır. Bu hareketinden dolayı tavus da Cennet'ten sürülmüş ve Babil Ülkesine indirilmiştir (Sa'Iebi, Arais, s. 20).

Hz. Adem, eşi Havva, yılan, tavus ve İblis'in indirilmiş oldukları yerlerin neresi olduğunu açıklama yolunda kitaplara bir çok isim geçmiştir. Bunların hemen hiç birinin mesnedi yoktur. Bunları uzun boylu sayıp dökmek gereksizdir. Konuya ait rivayetler tamamen israiliyyattan ibarettir, İbn Kesir'in dediği gibi bunlar "Karanlı­ğa taş atmak, delilsiz ve mesnetsiz konuşmaktan" başka bir şey değildir[68].

Taberi'nin Tarih'inde(I/l, 164) şunları okumaktayız: "Kitap Ehli'ne gelince, on­lar Adem'in Hind toprağındaki Vasim adını taşıyan dağa indirildiğini, bu dağın Dehnec ile Mindel arasındaki Behil ovası yanında bulunduğunu söylerler. Dehnec ile Mindel iki şehirdir. Onlar Havva'nın Mekke toprağındaki Cidde'ye indirilmiş olduğunu anarlar. Diğerleri, Adem'in Serendib'de "Bûz" adını taşıyan dağa, Hav­va'nın Mekke toprağındaki Cidde'ye, İblis'in Meysan'a, yılanın İsfahan'a indirildi­ğini söylerler. Diğer bir rivayete göre de yılan bir sahraya, İblis Übüll denizi (Acem körfezi) sahiline indirilmiştir. Fakat bunların indirildikleri yerler, ancak delil olabi­lecek bir haberle doğru olarak isbat edilebilir... Bu hususta böyle bir haber riakledilmiş değildir".[69]                                                                                           

 

G- Havva'ya Ve Yılana Verilen Ceza:

 

Tefsirlerde, Havva'ya ve yılana verilen ceza hakkında epeyce detaylı bilgi var­dır. Fakat bunları doğru kabul etmek için elimizde delil yoktur. Öyle görülüyor ki bunlar bütünüyle Yahudi ve Hıristiyanlardan aktarılmıştır. [70]

 

1. Havva'ya Verilen Ceza:

 

Rivayete göre, Havva ağaçtan kopardığı zaman ağaç kanamıştı. Allah: "Bu ağa­cı kanattığı gibi, ben de onu her ay kana bulaştıracağım; Ben onu mükemmel ve akıllı olarak yaratmıştım. Şimdi hafif akıllı yapacağım; O iğrenerek ve istemiyerek yüklü olacak, yavrusunu zorlukla dünyaya getirecektir" dedi. İbn Zeyd der ki: "Havva böyle bir hata yapmamış olsa idi dünya kadınları adet görmezler, hepsi de akıllı olur, hepsi de kolaylıkla hamile oldukları gibi kolaylıkla doğum yaparlardı[71].  

 

2. Yılana Verilen Ceza:

 

Rivayetlere göre Allah yılana: "Sen mel'unu (şeytanı) içinde gizleyerek Cennet'e getirdin. Bu suçunun cezası olarak senin yiyeceğin sadece toprak olacaktır. Sen Ademoğullarınm, onlar da senin düşmanların olup, sen rast geldiğin her yerde on­ların Ökçelerine vuracaksın. Onlar da rast geldikleri her yerde senin kafanı kıracak­lardır" dedi.

Başka rivayetlere göre de Allah yılana şöyle hitap etmiştir: "Ey yılan! Senin ayaklarını keseceğim. Sen yüzün üzere sürünerek yürüyeceksin... "[72]

Havva ve yılana verildiği söylenen cezaya ait başka rivayetler tetkik edildiğin­de bunların da îslâmî esaslarla, akıl ve iz'anla bağdaşmadıklarını görürüz. Havva böyle bir hataya düşmüşse bunun, sayıları milyarlara varan kızları ve torunlarına teşmilini akıl nasıl kabul eder? Bir kişinin işlediği günahın cezası nasıl olur da bun­ca insana çektirilir? Keza yılanın durumu da böyledir. Bütün bu haberler israiliyat-tır[73].

Taberi (Tefsir, I, 176)'nin kaydına göre îbn Zeyd, başlangıçta Hz. Havva'nın Cennet kadınları gibi tertemiz yaratılmış olduğunu, fakat sonradan yasak ağaca yaklaşmak suretiyle Allah'a asi olunca Allah tarafından kendisine şu şekilde hitap edildiğini zikreder: "Ben seni temiz olarak yaratmıştım; şu ağacı kanattığın gibi ben de seni yakında kanatacağım".

Bu rivayet büyük ihtimalle Ehl-i Kitap'tan nakledilmiştir. Zira Jıaber "garip" olarak nitelendirilmiştir (İbn Kesir, Tefsir, 1,100).                          

Kitap-ı Mukaddes'te Havva ile yılanın cezasını anlatan pasajlar vardır:

"...Ve kadın dedi: Yılan beni aldattı ve yedim. Ve Rab Allah yılana dedi; Bunu yaptığın için bütün sığırlardan ve bütün kır hayvanlarından daha lânetlisin. Karnı­nın üzerinde yürüyeceksin ve ömrünün bütün günlerinde toprak yiyeceksin. Ve seninle kadın arasına düşmanlık koyacağım. O senin başına saldıracak ve sen onun topuğuna saldıracaksın. Kadına dedi: Zahmetini ve gebeliğini ziyadesiyle çoğalta­cağım. Ağrı ile evlat doğuracaksın. Ve arzun kocana olacak, o da sana hakim ola­caktır (Tekvin/3/13-16; Ibn Kuteybe, Te'vilü Muhtelifi'l-Hadis, s. 140). [74]

 

Ğ-Hz. Adem'in Aldığı Kelimeler:

 

Hz. Adem yaptıklarına son derece pişman oldu. Allah'a affetmesi için yalvarıp yakardı. Allah'a tevbe ederken hangi kelimeleri kullandı; nasıl cümleler sarfetti, neler dedi, neyin aşkına bağışlanmasını diledi? Bütün bunlara dair kitaplarımızda oldukça mufassal bilgiler vardır[75].

Bu konuyu dile getiren ayet şu mealdedir: "Adem, Rabb'inden emirler (kelimeler) aldı; onları yerine getirdi, Rabbi de bunun üzerine tevbesini kabul etti. Şüphesiz O tevbele-ri daima kabul edendir, merhametli olandır" (Bakara, 2/37).

İstisnasız bütün müfessirlere göre bu ayette geçen "kelimeler"den maksat A'raf suresinin 23'üncü ayetidir: "Her ikisi', 'Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz' dediler".

Yalnız, 'Adem'in tevbe ettiği zaman Allah'tan alıp bellediği kelimeler şunlardır" tarzında yüzde yüz kesinlik ifade eden delillere sahip değiliz. Bunun için bazı ya-zarlarca bu durum istismar edilmek istenmiş, kendi bozuk görüş ve mezheplerini güçlendirmek için kullanılmıştır:

Rivayete göre İbn Abbas şöyle demiştir: Ben Hz. Peygamber'den, Adem'in aldı­ğı, kelimelerin (emirlerin) ne olduğunu sordum -ki Allah, Adem o kelimelerle ken­disine yalvarmca bağışlamıştı- O da soruma şu cevabı verdi: "Adem, Muhammed, Fatıma, Hasan ve Hüseyin hakkı için (onların hürmetine) kendisinin bağışlanması­nı istemişti"[76].

Bu ve benzeri rivayetler, tamamıyla Şiîliğe meyilli bozuk, asılsız ve fasid şeyler­dir. Efendimiz'e nisbet edilen bu rivayet Îbnu'l-Cevzî ve Süyûtî tarafından "uydur­ma" olarak ilan edilmiştir (İbnu'l-Cevzî, Kitabu'l-Mevdû'ât, Medine 1966/1386, II, 3; es-Süyûtî, el-Leâli'I-Masnû'a fi'I-Ehâdisi'l-Mevdû'a, Beyrut 1975/1395,1,404) [77].   

 

H- Cennet'ten İndiği Zaman Adem'in Durumu Ve Beraberinde Getirdikleri:

 

Cennet'ten indiği zaman Hz. Adem'in durumu ve beraberinde getirdiği şeyle­rin neler olduğuna dair öne sürülenleri biraz sonra göreceğiz. Bu rivayetlerin için­de güvenilir hiç bir şey yoktur. Bunlar ya hayal mahsulüdür veya Ehl-i Kitap'tan aktarılmıştır. Bazıları:

Bir rivayete göre Hz. Adem bir dağa indirilmiştir. Bu dağın yüksek tepesi, yer­yüzündeki dağ tepelerinin göklere en yakın olanıdır. Adem, bu dağın tepesine in­dirildiğinde, onun iki ayağı tepenin üzerinde, başı gökte olup, meleklerin dua ve teşbihlerini işitiyor ve böylece onlarla ülfet peyda edip avunuyordu. Fakat ondan korktukları için, boyu kısaltıldı...

Adem Hind ülkesinde yalnız kalınca sıkıldı. Halini Allah'a arzetti. Allah duası­nı kabul edip, onu Mekke'ye gönderdi. Mekke'ye giderken O'nun ayak bastığı yer­ler mamur köy, adımlarının arası çöl ve sahra halini aldı. Mekke'ye varıncaya ka­dar bu hal devam etti. Adem Mekke'ye vardığında Yüce Allah O'na Cennet'ten bir yakut indirdi. Bu yakut, halen üzerinde Kabe bulunan yere konuldu...

Adem yere inince Yüce Allah'a yalvardı: "Ey Rabbim! Ben, senin yurdunda se­nin komşun idim. Sen beni koruyordun. Orada Senin nimetlerinden bol bol yer­dim... Cennet'in hoş kokularını koklardım. Sen beni yere indirdin; boyumu 60 arşın yaptın. Bunun üzerine meleklerin sesleri kesildi; Cennet'in kokuları kayboldu" di­ye dua ve şikayette bulundu... Allah Cennet'ten indirdiği sekiz çift hayvanın bir çifti olan koçu kesmelerini emretti. Adem koçu kesti; Havva yününü alarak eğirdi. Adem ile Havva bu ipten kumaş dokudular. Adem, kendisi için bir cübbe, Havva için bir gömlek ve başörtüsü dokudu...

Adem, Tur-i Sina, Tur-i Zeyta, Lübnan ve Cudi dağlarından getirdiği taşlarla evi (Kabe'yi) yaptı. Temel taşlarmı Hira dağından aldı...

Adem Cennet'ten yere indiğinde, başında Cennet ağacından yapılan bir taç bu­lunuyordu... Adem yere indikten sonra tacın yapıldığı ağacın yaprakları kuruya-rak yere döküldü. Bunun döküntüsünden her türlü hoş kokulu nebatlar bitti...

Allah, yere indireceğini Adem'e bildirdikten sonra Adem, Cennet'teki her ağa­cın yanından geçtikçe dallarından birer tane koparmış, bu dallan beraberinde dün­yaya getirmişti. Bunlar kuruduktan sonra yaprakları yere dökülerek yeryüzündeki hoş kokulu nebatların aslını teşkil etmiştir...

Adem, Cennet'ten çıktığında kendisiyle birlikte Cennet ağacından yapılmış bir asa (sopa, değnek) getirdi... Musa peygamberin asası da Adem'le birlikte Cen­net'ten indirilmiştir. Bu asa, Cennet'teki "as" ağacından olup Musa peygamberin boyuna uygun olarak on arşın uzunluğunda idi. Saban ve diğer gerekli şeyler de Adem ile birlikte Cennet'ten inen eşya arasında bulunuyordu. Sonradan örs, çekiç ve kerpeten de Cennet'ten indirildi...

Adem Allah'ın emri ile 30 türlü meyveyi kendisiyle beraber getirmiştir. Bunlar­dan on tanesi kabuklu, on tanesi çekirdekli, on tanesi de hem kabuksuz; hem çekir­deksizdi. Kabuklular şunlardır: Ceviz, fındık, fıstık, haşhaş, nar, badem, kestane, at kestanesi ve Hindistan cevizi. Çekirdekli olanlar şunlardır:.Şeftali, hurma, ünnab, şahluc, erik, gambira, sedir ağacının meyvesi, alıç ve akgünlük. Hem kabuksuz, hem çekirdeksiz olanları şunlardır: Portakal, üzüm, dut, İncir, salatalık, kavun, ar­mut, ağaç kavunu ve hurnup. Rivayete göre Adem ile birlikte Cennet'ten çıkarılan nesneler arasında bir kese buğday da vardır. Diğer bir rivayete göre buğday Adem'in karnı acıktıktan sonra Cebrail tarafından getirilmiştir. Çünkü Adem'aç kaldıktan sonra Rabbinden yemek yedirmesini istemiş, bunun üzerine Allah Cebrail aracılığı ile ona yedi buğday danesi göndermiş, Cebrail bu daneleri Adem'in eline vermiştir. Adem, Cebrail'den "Bu nedir?" diye sorduğunda Cebrail ona: "Seni Cennet'ten çıkaran nesne işte budur!" cevabında bulunmuştur. Bu buğ­day danelerinin her biri 180 dirhem ağırlığında idi. Adem, Cebrail'den "Ben bunla­rı ne yapayım?" diye sordu. Cebrail: "Sen bu daneleri yere serp" dedi. Adem dane­leri yere serpti. Yüce Allah hemen o saatte bu danelerden buğday yetiştirdi. Bundan sonra yere tohum ekmek ademoğullan arasında bir adet oldu. Buğday ye­tiştikten sonra Cebrail buğdayın biçilmesini, biçildikten sonra bir araya toplanma­sını, elle oğuşturmayı, harman edip rüzgârda savurmayı öğretti...[78].

Yukarıya aldığımız bu rivayetler, kitaplarda bir hayli uzun ve detaylıdır. Böyle uzun uzadıya yer verilen bu haberleri doğrulayacak elimizde sahîh hadisler yok­tur. Hayaller elden geldiğince işletilmiş ve bunlar türetilmiştir. Taberi bu noktayı ifade babında Tarih'inde (l/l, 175) şöyle der: "... Bu zatın buraya kadar hikâye etti­ğimiz sözleri, Hz. Peygamber'in ümmetinden olan ve geçip giden ulemânın riva­yetlerine aykırıdır".

Ayrıca, Zehebi ve Süyutî'den naklen bu tür haberlerin "münker" olduğu da be­yan edilmiştir (İzmirli, Siyer-i

Celile-i Nebeviyye Mukaddemesi, s. 102). [79]

 

I- Adem'e, Eşine Ve Zürriyetine Şeytanın Musallat Olması

 

Kur'ân-ı Kerîm'in çeşitli yerlerinde şeytanın, insana düşman olduğundan, onları her fırsattan istifade ederek kötü ve kanunsuz yollara teşvik ettiğinden bahsedilir[80]. Bunlar doğrudur ve hepsine inanmak farzdır. Bu türlü ayetler dolayısıyla kitapları­mıza geçmiş bazı rivayetler vardır ki, bunları İslâmî esaslarla uzlaştırmak imkân­sızdır. Bunlardan biri de müfessirlerin A'raf suresinin: "Sizi bir nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan vareden Allah'tır. Eşine yaklaşınca, eşi hafif bir yük yüklendi ve bu halde bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, kan koca, Rabbleri olan Allah'a: 'Bize kusursuz bir.çocuk verirsen, and olsun ki şükredenlerden oluruz' diye yalvardılar. Allah onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği şey hakkında Al­lah'a ortaklar koştular[81] Allah, onların ortaklar koştukları şeylerden yücedir" mealinde olan 189-190'ıncı ayetlerinin tefsiri dolayısıyla eserlerine aldıkları haberlerdir:

1) Semüre İbn Cündeb'den: Rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Vaktiyle Havva'nın dünyaya getirdiği her çocuk ölüyordu. Bunun üzerine Havva çocuğu yaşarsa, ona Abdulharis adını vereceğini adadı. Bu adaktan sonra Hav­va'nın çocuğu yaşadı. Havva, çocuğuna bu adı İblisin ilhamı ile vermişti"[82]  

2) Said İbn Cübeyir'den: Havva ilk çocuğuna hamile olup, yükü ağırlaştıktan sonra, İblis Havva'nın yanına geldi ve ona:

 "- Ey Havva! Karnında olan nedir?" diye sorduğunda Havva:

"- Bilmiyorum" diye cevap verdi. îblis:

"- Gövdendeki bu nesne burnundan mı, gözünden mi, yahut kulağından mı çı­kacak?" diye sordu. Havva yine:

"- Bilmiyorum" cevabında1 bulundu. îblis:

"- Çocuğun sağ salim doğarsa, benim emrime itaat eder misin?" dediğinde Hav­va:'

"- Evet, itaat ederim" dedi. İblis ona:

"- Çocuğuna Abdulharis adını ver" diye emretti. Allah tarafından lanetlenmiş olan İblis Haris adıyla anılırdı.

Havva bundan sonra Adem'in yanına gelerek:

"- Uykuda bulunduğum vakit biri bana, şu şu sözleri söyledi", dedi. Adem ona:

"- Uykuda gördüğün o adam İblis'tir. O, bizim düşmanımız olup, bizi Cennet'ten çıkarttı. Sen onun şerrinden sakın" dedi. îblis tekrar Havva'nın yanına gele­rek daha önce söylemiş olduğu sözleri tekrarladı. Bunun üzerine Havva:

"- Yaparım" diye muvafakat etti. Havva çocuğunu sağlam olarak dünyaya ge­tirdi ve ona Abdulharis adını verdi. Yüce Allah bunu şu ayetinde anlatıyor... (A'raf, 7/189-190).

3) Süddî'den nakledilmiştir: Havva erkek bir çocuk dünyaya getirdiğinde îblis onun yanına gelerek:

"- Yavruya Abdulharis (-Haris'in yani İblİs'in kulu) adını verin. Yoksa onu öl­dürürüm" dedi. Adem (a.s.):

"- Ben sana itaat ettiğim vakit, sen beni Cennet'ten çıkardın" diyerek İblis'e itaat etmedi. Çocuğa "Abdurrahman" adını verdi. Allah'ın lanet ve ilencine uğramış İb­lis, çocuğa musallat olarak onu öldürdü. Bundan sonra Havva diğer bir yavruya yüklü kaldı. Havva bu çocuğunu da dünyaya getirdiği zaman İblis yanma gelerek:

"- Çocuğuna, bana nisbetle (Haris'in kölesi, kulu) anlamına gelen adı vermez­sen, çocuğunu öldüreceğim" dedi. Bunun üzerine Adem İblis'e:

"- Ben sana İtaat etmiştim. Sen benim Cennet'ten çıkmama sebep oldun" diye­rek İblis'in isteğini reddetti. Çocuğuna "Salih" adını verdi. İblis bu kerresinde de çocuğu öldürdü. Havva üçüncü çocuğuna hamile kaldıktan sonra, İblis onların ya­nma gelerek:

"- Bana üstün gelmeyi ve çocuğun ölmemesini istiyorsanız, çocuğa Abdulharis adını veriniz" dedi. Onlar da çocuklarına, İblis'in teklif ettiği Abdulharis adını koy­dular. İblis Haris adıyla anılırdı. Bundan dolayı Allah,Kur'ân-ı Kerîm'de: "Allah on­lara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği şey hakkında..." buytırdu (A'raf, 7/ 189-190) [83].

Yukarıya bir numara ile alman Tirmizİ, Ahmed İbn Hanbel, Taberi ve diğer ba­zı bilginlerce rivayet edilen hadisin Hz. Peygamber'e ait oluşu kabul edilmemiştir. Araştırıcıların kanaatına göre, Tirmizi tarafından "hasendir, garîbtir" tarzında nite­lenen bu hadis mevkuftur ve Ka'bu'l-Ahbar ve Vehb îbn Münebbih gibi Müslüman olmuş Ehl-i Kitap'tan olan kişilerce islâm'a girmiş bir israiliyyat örneğidir[84].

Yukarıya iki ve üç numarayla kaydedilen rivayetler ise tam bir israiliyyattır. Zi­ra rivayetlerden birinde çocuğa Abdulharis adının verilmesinde işe Adem (a.s.) de karıştırılmıştır. Bu açık bir şirktir. Allah elçisi olan bir zat nasıl olur da şirke düşer? Peygamberlere mahsus sıfatlarla bu nasıl bağdaştırılır?'[85].

 

J- Habil Ve Kabil Kıssası:

 

Kur'ân-ı Kerîm'in bir yerinde Adem'in iki oğlundan bahsedilir. Kur'ân'da isim­leri zikredilmeyen bu iki kardeş Allah'a birer kurban adarlar. Bunlardan Kabil, kendi kurbanının kabul edilmediğini görünce, kıskançlıkla Habü'i öldürür. Allah tarafından gönderilen bir karga yeri kazarak Kabil'e naşı nasıl ortadan kaldıracağı­nı gösterir.

Kur'âh'ın kısaca temas ettiği bu kıssa hakkında, pek çoğu Ehl-i Kitab çevrelerin­den derlenmiş uzun rivayetler ortaya konmuştur. Bu uzun rivayetleri tasdik için elimizde ne ayet vardır, ne de sahîh hadis. Konuya temas eden ayetler şu mealde­dir:

"Ey Muhammedi Onlara, Adem'in oğlunun kıssasını doğru olarak anlat: İkisi birer kurban sunmuşlar., birininki kabul edilmiş, dİğerininki edilmemişti. Kabul edilmeyen, 'And olsun seni Öldüreceğim'deyince, kardeşi: 'Allah ancak sakınanların takdimesini ka­bul eder' demişti. 'Beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam. Çünkü ben, alemlerin Rabbt olan Allah'tan korkarım'. 'Ben, hem benim hem de kendi günahını yüklenip cehennemliklerden olmanı isterim; zul­medenlerin cezası budur'. Bunun üzerine, kardeşini öldürmekte nefsine uydu ve onu öl­dürerek, zarara uğrayanlardan oldu. Allah, kardeşinin Ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek üzere, ona yeri eşeleyen bir karga gönderdi. 'Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü örtmek için bu karga kadar olmaktan aciz kaldım' dedi de ettiğine yananlardan ol­du"[86]».

Konu ile ilgili bir kaç rivayet: Adem'in çocukları dünyaya gelirken, her seferin­de biri erkek ve diğeri de kız olmak üzere ikiz olarak doğardı. Bir batından doğan erkeği diğer bir batından doğan kızla evlendirirdi. Kabil ile Habil doğuncaya ka­dar hal böyle devam etti. Kabil ziraatle, Habil de hayvan beslemekle geçiniyorlar­dı. Kabil, Habil'den büyüktü. Kabil'in kız kardeşi, Habil'in kız kardeşinden-güzel­di. Habil, Kabil'le aynı batında doğan kızla evlenmek istediğinde, Kabil buna engel oldu ve:                                        

"- O benim kızkardeşimdir; benimle birlikte bir batında doğdu. Onunla evlen­mek benim hakkimdir ve o seninle aynı batında doğan kız kardeşinden güzeldir" diye itiraz etti. Babaları Adem, Kabil'e kız kardeşini Habil ile evlendirmesini em­retti ise de Kabil bu emri dinlemedi. Bunun üzerine hangisinin bu kızla evlenmek­te haklı olduğunu anlamak üzere her ikisi de Allah'a kurban takdim ettiler. Adem, o vakit ailesinden ayrılarak bir yere gitmişti... Evinden ayrılırken gökyüzüne; "Ev­ladımı emânet olarak sana bırakacağım; sen onları koru" dediyse de gök onun bu teklifini kabul etmedi. Yere teklif ettiğinde, o da red cevabı verdi. Dağlardan da ay­nı cevabı aldı. Bunun üzerine Adem bu görevi Kabil'e teklif etti. Kabil yapılan tek­lifi kabul etti ve: "Geldiğin zaman aileni, seni sevindirecek bir halde bulursun" de­di. Adem yola çıktıktan sonra Kabil ve Habil Allah'a kurban takdim ettiler. Kabil Habil'e karşı övünür, "O, benim kızkardeşimdir; ben yaşça da senden büyüğüm; bundan başka ben aynı zamanda babamın varisiyim de" derdi. Habil'in kurbanı genç ve semiz bir sığırdı; Kabil'in kurbanı bir demet başaktı. Kabil bu demet içinde büyük bir başak görmüş ve ovuşturarak onun danelerini yemişti. Ateş (gökten) ge­lerek Habil'in kurbanını yaktı. Kabil'in kurbanım olduğu gibi bıraktı. Bunun üzeri­ne Kabil, Habil'e darıldı ve: "Seni kesinlikle öldüreceğim..." dedi...

Kabil öldürmek niyetiyle kardeşim aradı. Kardeşi ondan korkarak dağların te­pesine kaçtı. Bir gün Kabil, koyunlarım otlatmakta olan Habil'in yanına geldi. O sı­rada Habil uyuyordu. Kabil taş olarak onun başını ezdi. Habil öldü...

... (Kabil ile Habil) her ikisi de Allah'a kurban takdim etti. Allah, koç kurban edenin kurbanını kabul edip, ekin takdim edenin kurbanını kabul etmedi... Bu koç Allah'ın yanında korumaya alındı. Ancak İshak'ın[87] kanının karşılığı olmak üzert kurban kesilirken Allah onu gökten yere indirdi. Hz.İbrahim bu koçu "Semratu's Savvaf adı ile anılan yerde... kesmiştir...

... Adem Cennet'te iken malum günaha katlanmadan önce Havva'ya yaklaşırd Havva Cennet'te iken Kayn (Kabil) ile onun ikizine yüklü kaldı. Havva onlara get iken ağrı ve. sancı duymadı; doğururken buru da tutmadı... Adem yere indirildi] ten sonra Havva'ya yaklaştığında, Havva Habil ile onun ikizine gefte kaldı...

... Havva'nın Adem'den erkek ve kız olmak üzere 20 batında, 40 çocuğu oldu..

... Rivayet edildiğine göre Havva, Adem'den 120 batın çocuk doğurdu.,. Kal ile Klima ilk batında doğmuşlardı. Sonuncu batında ise, Abdulmuğîs ile Emetı muğîs doğmuştu... Adem'in çocuklarından isimleri tesbit edilebilen erkekler 15, kızlar ise dörttür... Habil ile aynı batında doğan kızın adı Liyuza'dır...

Adem oğullarından Allah'a kurban takdim edenlerden biri çiftçi1 idi... Biri, ko­yanlarından en değerli, en semiz ve iyisini içtenlikle kurban -etti. Allah onun kur­banını kabul etti. Diğeri ise, karamuk ve başak döküntüleri takdim etti. Fakat bun­ları da istemiyerek ve hoşlanmaksızm yaptı...

Bir kısım rivayetlere göre kurban takdim edenler, Adem'in öz oğulları değildi; bu işi yapanlar İsrail Oğuİlarındandı...

Öz oğlunun kardeşi tarafından öldürülmesinden sonra Hz. Adem ağlayarak şu beyitleri söylemiştir:

"Şehirler, ülkeler ve yeryüzünde yaşayan insanlar değişti. Yeryüzü karanlık ye çirkin bir manzara arzediyor; tadı ve rengi olan her nesne bozulup, güzel yüzlerde neşe ve sevinç eseri kalmadı".

Adem'e biri tarafından şu iki beyitle cevap verilmiştir:        

"Ey Kabil'in babası! Onlardan her ikisi de öldürülmüş sayılır; Çünkü sağ kalanı da boğazlanmış ve öldürülmüş kişi gibidir. O, katlanmaktan korktuğu bu suçu gençliğin sarhoşluğu ile işledi. Bu korkunun tesiriyle de haykırarak ve bağırarak geldi"...

...Kabil kardeşini öldürdükten sonra, ne yapacağını bilmediği için onu boşluğa bırakıverdi. (Sağında solunda yırtıcı kuşlar, hayvanlar dönüp dolaşmaya başlayın­ca), onu parçalamalarından korktu ve cesedi sırtına aldı. Böylece onu sırtında kırk gün taşıdı (bir sene, yüzsene taşıdığı ve bunun sonucu olarak iyice bozulup koktu­ğu yolunda da rivayetler vardır). Bu müddet esnasında kuşlar ve yırtıcı hayvanlar Kabil'in etrafında dönmüş durmuş ve cesedi yiyebilmek için sırtından atacağı za­manı gözlemişlerdir...

Kabil Habil'i öldürünce, daha önce beyaz olan teni simsiyah kesildi Adem ona, kardeşinin nerede olduğunu sorunca: "Ben onun çobanı değilim" diye cevap yer­di... Bu olaydan sonra 100 yıl yaşayan Hz. Adem hiç gülmedi...                     

Kabil Habil'i Öldürünce Yemen tarafında bulunan Aden'e kaçtı. Burada karşısı­na çıkan şeytan: "Habil ateşe taptığı ve ona hizmet ettiği için, ateş onun kurbanını yedi; eğer sen de ateşe taparsan arzuna ulaşırsın" dedi. Bunun üzerine Kabil, ateşe tapmaya mahsus bir ev yaptı ve ateşe taptı. Böylece de ateş perestlerin ilki olmuş oldu.

Kardeşini öldüren Kabil defin işinin nasıl olduğunu bilmiyordu. Allah tarafından biribirleriyle kardeş olan iki karga gönderildi. Dövüştüler; biri diğerini öldür­dü; ona bir çuküf eşti ve'üzerini toprakla örttü [88] .                                 

Konu ile ilgili Kur'ân ayetlerini yukarıda gördük. Aslında kıssa bundan ibaret­tir. Kur'an'ın açıklaması ile yetinmeyenler yukarıdaki detayları bularak veya1 uydu­rarak kitaplara doldurmuşlardır. Bunların doğruluğunu ne ileisbat edeceğiz? Bunlara ait kitaplarımızda uzun veya kısa hiç bir hadis mevcut değildir.

Bir insan çocuğunu kaybettiği zaman üzülmesi normaldir; ama acaba gerçekten Hz. Adem 100 yıl hiç mi gülmemiştir? Kabil ve Habil'den her birinin kurban olarak ne takdim etmiş oldukları ve bu konudaki teferruat ne kadar garip şeyler içermek­tedir! Hz. İshak kurban edileceği zaman Allah tarafından onun kanının bedeli ola­rak gönderilen kurbanlık Habil'in takdim etmiş olduğu kurbanhkrmş. Bu neye da­yanılarak ileri sürülebilir? Bu tam bir İsrailiyyat örneğidir[89] Ayrıca İshak'm kurbanlık olması konusu bizatihi bir israiliyyattır ki bu ait olduğu yerde gelecektir.

Kabil'in kardeşine ait cesedi 40 gün veya bir yıl veya yüz yıl sırtında taşıması beyaz olan, teninin siyahlaşması; ateşe tapanların piri olması v.s. gibi şeyler tama­men asılsızdır. Katil, hem de ilk katil rolünde olan[90] Kabil'i biraz daha kötüle­mek, gözden düşürmek için söylenmesi ve uydurulması gereken her şey söylenmiş ve uydurulmuştur. Mesele bundan ibarettir. Ayrıca şunlara da dikkat edilmesi ge rekir:                  

1) Bazı müfessirler bu iki kişinin Adem(a.s.)'in bizzat kendi oğulları olmayıp, İs rail Oğullarından iki kişi olmasını daha doğru görmüşlerdir. Ama ayetin böyle an laşılmasına imkan yoktur ve bu çok yanlış ve hatalı bir tefsir tarzıdır[91].

2) Bir kısım haberlerde Kabil'in kardeşini tuzağa düşürerek ansızın öldürdüğı söylenmektedir. Şayet böyle olsaydı, karşı karşıya gelip konuşmaları ve Kur'an'u buna ait açıklamaları nasıl izah edilecekti? [92]. Kur'an'ın zahirine ve ayetlere açıkc zıt olmasına rağmen, tefsirlere biraz daha fazla haber toplayabilmek için bunlar in ce düşünce mahsulü olmaksızın yazılmıştır.

3) Bazı rivayetlere göre, Şam'ın kuzeyindeki bir dağda "Mağaratu'-Dem" (Ka Mağarası) İsminde bir mağara vardır. Burası Kabil'in kardeşini Öldürdüğü yerdi: Bu tamamıyla asılsız bir haberdir ve israiliyyattır[93].

4) İbn Asakir'in Ahmed İbn Kesir'in hayat hikayesi meyanında kaydettiğine gcre, salihlerden olan bu zat rüyasından Hz. Peygamber, Ebu Bekir, Ömer ve Habil'i görmüş ve Habil'e bu mağarada bulanan kanın kendi kanı olduğuna dair yemin teklif etmiş ve o da yemin etmiştir. Aynı rivayete göre Hz. Peygamber, Ebu Bekir ve Ömer bu yeri her perşembe günü ziyaret etmektedirler.

Doğru bile olsa bu, nihayet bir rüyadır. Peygamberler dışında kalan kişilerin rü­yaları, dini açıdan herhangi bir hüküm gerektirmez. Rüya sadece sahibini ilgilendi­rir. Bunu, Habil'in öldürüldüğü yeri belirlemede delil olarak kullanmak yersiz ve anlamsızdır[94].

5) Rivayetler arasında bir de kurbanın kabul belirtisi olarak yakılmaktan bahse­diliyor. Bu da tam anlamıyla israili bir rivayettir[95].

6) İslami eserlere girmiş bazı Ehl-i Kitab rivayetlerini aktaran Taberi: "Rivayetle­rin hangisinin doğru olduğunu Allah bilir" der[96].

7) Adem'in oğlu Habil'in ölümünden duyduğu elemi dile getiren bir mersiyyesi vardır. Bazı eserlere çok uzun olarak geçen[97] bu şiirin Hz. Adem'e ait oluşu şid­detle reddedilmiştir[98]. Bu uydurma bir şiirdir.

8) Rivayetlerde bir de kardeş olan iki karga yekdiğeri İle dövüştürülmüş, buna ait de pek çok tafsilata yer verilmiştir. Yüce Allah Kur'an'da: "Sonra.Allah bir karga gönderdi..." buyurmaktadır. İşte bunun dışında kalan rivayetler de israiliyyattir[99].

9) Kabil'in Habil'i Öldürmesi üzerine deniz suları acı ve tuzlu oldu; meyvelerin tadı tuzu kalmadı gibi rivayetler de batıldır, asılsızdır[100].

Bütün bunlardan sonra Elmalıh'nm dediği gibi şuna dikkat etmek gerekmekte­dir:" Herhalde dikkat edilmek lazım gelir kj, kıssadan istifade için eşhasın (kişile­rin) tayin-i hüviyetleri (kimlikleri) lazım olmadığından alel ıtlak buyu-rulmuş, kaydı eli de efsanelere değil, zat-ı vak'anin hakikatine celb-i dikkat edilmiştir. Çünkü Kabil ve Habil kıssası namiyla da acaib ü garaib bir çok şeyler söylenmiştir... Binaenaleyh hata olmak ihtimalinden kurtulamayacak olan bu türdeki rivayetlerden ve tafsilattan kat-ı nazarla yalnız nass-ı Kur'an'ı takip et­melidir." [101]».

Kitab-ı Mukaddes (Tekvin, 4/l-18)'de olay nisbeten muhtasardır. Tefsir ve di­ğer İslami eserlerde geçtiği gibi Kabil ziraatçıdır, Habil çobandır... Takdime husu­sunda geç kalmış olan Kabil'in getirdiği kabul edilmez. Buna kızan Kabil, kardeşini öldürür ve o diyardan firar eder. Hz. Adem'in: "Kardeşin nerede?" sorusuna da: "Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?" tarzında yakışıksız bir cevap verir (Ayrıca bkz. İslam Ansiklopedisi, ilgili madde). [102]

 

 



[1] el-Bakara, 2/31, 33, 34, 35, 37; Âl-i İmran, 3/33, 59; el-Maide, 5/27; el-Araf, 7/11, 19, 26, 27, 31, 35,

172;el-îsra, 17/61, 70; el-Kehf, 18/50; Meryem, 19/58; Taha, 20/115, 116, 117, 120, 121; Yasin, 36/ 60...

[2] el-îsra, 17/61; el-Araf, 7/12; Sâd, 38/76; el-Mü'minun, 23/12; es-Secde, 32/17.

[3] es-Saffat,37/ll.

[4] el-Mü'minun, 23/12.

[5] el-Hıcr, 15/26, 33; er-Rahman, 55/14.

[6] et-Taberi, Tefsir, 1,195 v.d.; Tarih, 1/1,199 v.d.; ct-Tabrcsi, Tefsir, I, 76 v.d.; İbn Kesir, Tefsir, 1,1 v.d.; el-Bidâye, 1,68 v.d,; İbruı'1-Esir, el-Kâmil, 1, 27 v.d.

[7] İbn Kesir, Tefsir, 1,132,133; İbn Kesir, el-Bİdaye, 1,86.

[8] îslâm Ansiklopedisi, Adem maddesi (1,134).

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 19-21.

[9] el-Bakara, 2/34; el-Araf, 7/11; eHsra, 17/61; el-Kehf, 18/50; Taha, 20/116...

[10] et-Taberi, Tefsir, XIV, 31; es-Sülemi, el-Hakaik, varak 9a; İbn Kesir, Tefsir, IV, 160-161.

[11] İbn Kesir, Tefsir, IV, 160-161.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 21.

[12] en-Nisa, 4/1; el-Araf, 7/189; ez-Zümer, 39/6.

[13] -Rum, 30/21; eş-Şura, 42/11.

[14] et-Taberi, Tefsir, I, 229 v.d.; Tarih, 1/1,140-141; es-Sa'lebi, Arais, s.18; et-Tabresi, Tefsir, 1,84-85; el-Bcğavi, Mealimu't-Tenzil, I, 122; İbn Kesir, Tefsir, I, 137; Îbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 32-33; Mekki îbn Hammuş, Tefsir, varak 8b; İbo Âdil, Kitabu'l-Lübâb, varak 34b; Abdulaziz Çaviş, Esraru'l-Kur'ân, 1,138.

[15] Abdulaziz Çaviş, Esraru'l-Kur'ân, 1,138.

[16] Tekvin, 2/18-23; 3/20.

[17] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 22-23.

[18] el-Maturidi, et-Te'vilât, varak 12b; el-Kuşeyri, Letaifu'l-İşaret, varak l0b.

[19] et-Tabresi, Tefsir, I, 87; İbnu'l-Cevzi, Tefsir,.I, 68.

[20] el-Maturidi, et-Te'vilat, varak I2b; el-Kirmani, Lübabu't-Tefsir, varak 9a; et-Tabresi, Tefsir, I, 87.

[21] el-Vahidi, el-Vesît, varak 16*; et-Tabresi, Tefsir, 1,87; el-Beğavi, Tefsir, I, 22.

[22] et-Taberi, Tefsir, I, 236.

[23] el-Vahidi, el-Vesit, varak 16

[24] el-Askeri, Tefsir, varak 54a; Ebu'1-Leys, Tefsir, varak 14a; İbn Tayfur eş-Secavendi, Tefsir, varak 13a.

[25] Süfyan es-Sevri, Tefsir, s.69; et-Taberi, Tefsir, I, 235-37; Tarih, 1/1,143-44,145 v.d.> es-Salebi, Arais, s.19; el-Kirmani, Lübabu't-Tefsir, varak 9^; el-İsfirayini, Tacu't-Teracim, varak 21^; el-Tabresi, Tef­sir, 1,87; el Beğavi, Mealimu't-Tenzil, I, 22; İbnu'l Cevzi, Tefsir, I, 67.îbn Adil, Kitabu'l-Lübab, va­rak 35b; et-Tusi, et-Tibyan, 1,168.

[26] et-Taberi, Tefsir, I, 236; Tarih, I/l, 144-45; el-Maturidi, et-Te'vilat, varak 12b; es-Salebi, el-Keşfu ve'1-Beyan, varak 25a; es-Salebi, Arais, s.19; îbnu'KCevzi, Tefsir, 1,67; Îbnu'1-Esir, el-Kâmil, 1,33.

[27] el-Matüridi, et-Te'vilat, vaçak 12b; İbn Adil, Kitabu'l-Lübab, varak 35b; İbn Kesir, Tefsir, 1, 139, 141.

[28] et-Taberi, Tefsir, 1,238.

[29] İbn Adil, Kitabu'I-Lübab, vara

[30] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 23-25.

[31] el-Matüridi, et-Te'vilat, varak 11  ; el-Askeri, Tefsir, varak 54a; es-Salebî, el-Keşfu ve'1-Beyan, va­rak 25a; es-Salebi, Arais, s.18; el-İsfirayini, Tacu't-Teracim, varak 21^; İbn Adil, Lübabu't-Tefsir, varak 9a; İbn Tayfur, Tefsir, varak 13a; İbn Kuteybe, Te'vilu Muhtefİli'l-Hadis, s.139; et-Tusi, et-Tibyan, 1,157; İbnu'l-Cevzi, Tefsir, I, 66.

[32] Ebu'i-Leys es-Semerkandi, Tefsir, varak 13b; et-Taberi, Tefsir, I, 232; fbnu'I-Arabi, Ahkamu'l-Kur'ân, I, 19; es-Salebi, Arais, s.18; el-Vahıdi, el-Vesît, varak 16a; el-Mehdevi, et-Tahsil, varak 5a; İbn Adil, Kitabu'l-Lübab, varak 35a; et-Tusi, et-Tibyan, I, 157; ez-Zemahşeri, Tefsir, I, 127; et-Tabresi, Tefsir, 1,85; Ibnu'l-Cevzi, Tefsir, I, 66; İbn Kesir, Tefsir, 1,137.

[33] îbn Adil, Tefsir, varak 35

[34] Mukatil ibn Süleyman, Tefsir, varak 9a; et-Taberi, Tefsir, I, 231; el-Matüridi, et-Te'vilat, varak llb; el-Kirmani, Lübabu't-Tefsir, varak 9a; el-lsfirayini, Tacu't-Teracim, varak 21^; Ebu'1-Leys, Tefsir, varak 13^; es-Salebi, Arais, s.18; ez-Zemahşeri, Tefsir, I, 127; tbnu'1-Esir, ei-Kâmil, I, 34; Kecits et Personnages Bibliques dans les leğende Mahometane, (Revue des etudes Juives, 85 (1928) s.115).

[35] Mukatil îbn Süleyman, Tefsir, varak 9a; et-Taberi, Tefsir, I, 231; es-Salebi, Tefsir,  varak 25a; es-Salebİ, Arais, s.18; el-Vahidi, el-Vesît, varak 16a; el- Mehdevi, et-Tahsil/ varak 5a ; tbn adil, Kita-bu'1-Lübab, varak 35a ; et-Tusi, et-Tibyan, 1,157; et-Tabresi, Tefsir, I, 85; Ibnu'l-Cevzi, Tefsir, 1,66; es-Secavendi, Tefsir, varak 13a.

[36] İbn Kesir, Tefsir, 1,138.

[37] Îbnu'l-Cevzi, Tefsir,I, 66; îbn Kesir, Tefsir, 1,138.

[38] et-Taberi, Tefsir, I, 232; el-Vahidi, el-Vesît, varak 16a; el-Kirmani, Lübabu't-Tefsir, varak 9"; Ebu'l-Leys, Tefsir, varak 9a; el-Mehdevi, et-Tahsil, varak 5a; ibn Adil, Kitabu'I-Lübab, varak 353; et-Tusi, Tefsir,!, 157; ez-Zemahşeri, Tefsir, 1,127; et-Tabresi, Tefsir,!, 85 Îbnu'l-Cevzi, Tefsir, 1,66.

[39] et-Taberi, Tarih, I/l, 149; tbn Kesir, Tersir,I,138.

[40] es-Salebi, Arais, s.18; es-Salebi, Tefsir, varak 25*»; el-Kirmani, Lübabu't Tefsir, varaft 9a; tbn Tayfur es-Secavendi, Tefsir , varak 13a; el-îsfirayini, Tacu't-Teracim, varak 21^; et-Tusi, Tefsir, 1,157; Îb­nu'l-Cevzi, Tefsir, 1,66.

[41] et-Taberi, Tefsir, I, 231; et-Tusi, Tefsir, 1,157; Îbnu'l-Cevzi, Tefsir, 1,66.

[42] et-Taberi, Tefsir,1,232.

[43] es-Salebi, Arais,s. 18.

[44] et-Taberi, Tefsir, I, 232; el-Matüridi, et-Tevilat, varak 11^; el-Kirmani

[45] el-İsfirayini, Tacu't-Teracim, vara

[46] el-Askeri, Tefsir, varak 54a.

[47] Aynı kaynak, aynı yer.

[48] Mekki fbn Hammuş, Tefsir, varak 8b; er-Razi, Tefsir, III, 5-6; el-Kasimİ, Tefsir, II, 108.

[49] el-Maturidi, et-Tevilat, varak 12b.

[50] îbn Kesir, el-Bidaye, I, 75; Reşid Rıza, Tefsiru'I-Menar, 1,278.

[51] et-Taberi, Tefsir, I, 233; İbn Kesir, Tefsir, 1,138.

[52] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 25-27.

[53] Rivayetler için bkz. et-Taberi, Tefsir, I, 235,237; Tarih, 161,145 v.d.; Ebu'1-Leys, Tefsir, varak 14a; ei-Beğavi, Tefsir, 1,22,23; İbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 34; el-Maverdi, el-Uyûn, varak 27^; es-%lebi, Tefsir, varak 25a; ibn Adil, Kitabu'l-Lübab, varak, 35b; (bn Tayfur, Tefsir, varak 13a; ibn Kuteybe, Te'vilu Muhtelifi'l-HadisA 139-40.

[54] Bazı hadis kitaplarında, "şayet Havva'nın yanlış hareketi olmasaydı, kadın cinsi kocasına asla iha­net etmezdi" anlamında bir cümle vardır. Konu ile ilgili bu cümle dışında elimizde başka bir haber yoktur (bkz.   Buharı, Enbiya, 1, 25; el-Ayni, UmdetÜT-Kari, XV,211; Müslim, Rada',62-63; en-Nevevi, Müslim Şerhi, X,59; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned, II, 304,315, 349).

Hadîs mütehassıslarınca bu cümlenin "suçların şahsiliği prensibi" açısından bir araştırması yapıla­bilir. Hz. Havva'nın bu hareketinin veya diğer ifade ile işlemiş olduğu hatanın başkalarınca çekil­mesi ve diğer kadınlara intikali sözkonusu olabilir mi?

[55] İbnu'l-Arabi, Tefsii, I., 19; tbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 35.

[56] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 27-29.

[57] et-Taberi, Tarih 1/1,144.

[58] et-Taberi, tefsir, Vffl, 140,143; Ibn Kesir, Tefsir, III, 154; tbn Kesir, el-Bidaye, I, 78.

[59] îbn Kesir, el-Bidaye, I, 78.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 29.

[60] et-Taberi, Tefsir, VIII, 142; Tarih 1/1,150 v.d.; es-Salebi, Arais, s. 20; tbn Kesir, Tefsir, 1,139; tbnu'L Esir, el-KâmÜ, 1,34.

[61] Aynı kaynaklar ve aynı yerler.

[62] İbn Kesir, Tefsir, 1,139; IV, 541.

[63] Taha, 20/121.

[64] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 29-30.

[65] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 30-31.

[66] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 31.

[67] et-Taberi, Tarih, I/l, 162 v.d.; es-Salebi, Arais, s. 20; îbnu'l,Cevzi, Tefsir, I, 68; el-Beğavi, Tefsir, I, 23; Îbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 36-37; el-Kurrubi, Tefsir, I, 320; İbn Kesir, Tefsir, 1,139-40; IV,374; Diyar-.bekri, TarihJ, 53; Yakut el-Hamevi, Mucemu'I-Büldan, ilgili kelimeler.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 31.

[68] İbn Kesir, Tefsir, IV, 374; Reşid Rıza, Tefsiru'l-Menar, 1,279; el-Kasimi, Tefsir, VII, 2643.

[69] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 31.

[70] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 32.

[71] et-Taberi, Tefsir, I, 235 v.d.; Vffl,143-44; Tarih  1/1 146-148; es-Salebi, Arais,&.21; İbnu'1-Esir, el-Kâmil,I, 34; tbn Kuteybe, Te'vîlü Muhteüfi'l-Hadis,s. 139.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 32.

[72] et-Taberi, Tefsir, 1, 235; VIII, 143-144; Tarih, I/l, 146-48; es-Salebi, Arais,s.21; Îbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 34; tbn Adil, Kitabu'l-Lübab, varak 35b; îbn Kuteybe, Te'vihı Muhtelifi'l-Hadis,s. 139; La Leğende Biblique Dans L'İslam (Revue des etudes Juives, 98(1934) s. 4).

[73] el-Maturidi, et-Teviiat, varak 12^; îbn Adil, Kitabu't-Lübab, varak 35*>; îbn kesir, Tefsir, 1,139-141.

[74] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 32-33.

[75] Misal olmak üzere bkz. et-Taberi, Tefsir, 1., 243 v.d.

[76] es-Süyuti, ed-Dürru'l-Mensûr,I,59 v.d. Buna ait diğer görüş ve rivayetler için bkz. et-Tusi,et-Tibyan,I.,169; et-Taberi, Tefsir,1.89.

[77] Ayrıca bkz. Ebu Şühbe, Meceİletu'l-Ezher, XXV, 895.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 33.

[78] et-Taberi, Tarih, 1/1,165-78; es-Salebi, Arais,s. 21-25; en-Nekkaş, Tefsir, varak 52a-b; İbn Kuteybe, Te'vilu Muhtelifi'l-Hadis,s. 281; Diyarbekri Tarihu'l-Hamis,I,53 v.d. Ibnu'I-esir,el-Kâmil, 1,36 v.d.

[79] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 33-35.

[80] el-Hicr, 15/39,42; Sâd, 38/82.

[81] Maksat çocuklarına put isimleri takan müşriklerdir, Adem ve Havva değildir.

[82] et-Tirmizi, Tefsİr,S; Ahmed İbn. Hanbel, el-Müsned, V, 11; et-Taberi, Tefsir IX, 146; Tarih, 1/1,207.

Bu hadisi ayrıca el-Hakim, îbn Ebi Hatim, Ebu Bekr îbn Merduye de rivayet etmişlerdir (Ibn Keşi: Tefsir, III, 264).

[83] îbn Abbas, Tenviru'l-Mikbas,s. 143; et-Taberi,Tefsit, SX,146 v.d.; Tarih, 1/1,207-10; îbnu'I-Arab Ahkâmu'I-Kur'ân,!!, 808-809; ez-Zemahşeri, Tefsir, II, 187; el-Beğavi, Tefsir, I, 358-59; İbnu'l-Cevzi, Tefsir,III, 301 v.d,; et-Tusi, et-Tibyan, V, 54-55; et-Tabresi., Tefsir,!!, 509-10; îbn Kesir, Tefsir,!!, 264-65; tbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 45; el-Kasimi, Tefsir,VII, 2921-22.

[84] Îbnul-Arabi, Tefsir, II, 809; îbn Kesir, Tefsir, III, 264-65; îbn Kesir, el-Bidaye, I, 96; el-Kasimi, Tef­sir, VII, 2921; et-Taberi, Tefsir, VIII, 307, Not. 7 (Ahmed Muhammed Şakir neşri) ; Ibnu'l-Cevzi, Tefsir, III, 302 not.l; III, 303, not.3; Reşid Rıza, Tefsir, IX,479-80.

[85] et-Taberİ, Tefsir, XIII, 307 not. 7 (Ahmed Muhammed Şakir neşri); Ibnu'I -Arabi, Tefsir, II, 809; et-Tusi, Tefsir, V, 54-55; et-Tabresi, Tefsir, II, 509-10; el-Kurtubi, Tefsir, VII, 338; îbn Kesir, Tefsir, III, 265; el-Kasimi, Tefsir, VII, 2922; Reşid Rıza, Tefsir,IX,482-83.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 35-37.

[86] el-Maİde, 5/27-31.

[87] Sahih kabul edilen islamİ rivayetlere göre kurban edilmek istenen îshak değil İsmail'dir: BuTso ismail ve tshak bahsinde gelecektir.

[88] Bunlar İçin bkz. et-Taberi, Tefsir, VI, 186 v.d.; Tarih, 1/1,189 v.d.; es-Salebi, Araİs, s. 26 v.d.; et-Tus Tefsir, III, 491 v.d.; et-Tabresi, Tefsir, II, 182 v.d.; ez-Zemahşeri, Tefsir 1,623 v.d.; îbnu'İ-Arabi, Te sir, II, 586 v.d.; ibnu'l-Cevzi, Tefsir, II 331 v.d.; İbn Kesir, Tefsir, II 541 v.d.; el-Kasİmi, Tefsir, \ 1942; Reşid Rıza, Tefsir, VI, 340 v.d.jel-Mes'udi, Mürucü'z-Zehebf 1, 35 v.d.; tbnu'1-esir, el-Kâmil, 44-45; ibn Kesir, el-Bidaye I, 92 v.d.; Ali İbn Bali, Bedaiu'z-Zühur, s. 47 v.d.; Diyarbekri, Tarih, 59 v.d.; Abdulvehhab en-Neccar, Kasasu'l-Enbiya, s. 22-23.

[89] İbnu'l-Cevzi, Tefsir, II, 333, not. 1.

[90] el-Buhari, Cenaiz,33; Enbiya l;*Diyat 2; İ'tisam 15; Müslim, Kasame, 27; et-Tirmizi, İIim,14'; e Nesai, Tahrim 1; İbn Mace, Diyat 1.

[91] İbnu'l-Arabi, Tefsir, II, 588; İbnuT-Esir, el-Kâmil,I,45; Reşid Kıza, Tef sir, VI, 342.

[92] et-Taberi, Tefsir, VI, 192; et-Tabresi, Tefsir, II, 184.

[93] ibn Kesir, el-Bîdaye, 1,94.

[94] Aynı eser, aynı yer.

[95] Reşid Rıza, Tefsir, VI, 342.

[96] et-Taberi, Tarih, 1/1,195.

[97] es Salebi, Arais,s.28; el-Mes'udi, Münıcu'z-Zeheb, 1,36-37; Diyarbekri, Tarih, 1,61.

[98] ez-Zemahşeri, Tefsir, I. 626; er-Razi, Tefsir, XI,208; îbn Kesir, e!-Bi<iaye, I, 95; ez-Zehebi, Mizanu'l-İ'tidal, I, 73; el-Alusi, Tefsir, VI, 115; Mecelleru'l-Ezher, XXVI,. 530-31; İzmirli, Siyer-i Celile-İ Ne-beviyye Mukaddemesi, s. 103.

[99] Reşid Rıza, Tefsir, VI, 346.

[100] izmirli, Siyer-i CeliJe-i Nebeviyye Mukaddemesi, s. 103.

[101] Elmalılı, Tefsir, III,  1653; aynı  yoldaki  tenbjhat  için  bkz.  Reşid  Rıza, Tefsir, VI, 341,342.

[102] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 37-41.