Hz. DAVUD (A.S.) 2

A- Zebur Ve Davud (A.S.) 2

1- Sesinin Güzelliği: 2

2. Zebur'un Muhteviyatı: 3

3- Hz. Davud Tarafından Okunan Zebur'un Yaratıklara Tesiri: 3

B- Hz. Davud'un Bazı Özellikleri 4

1- Hz. Davud'a İlim, Hikmet ve Fasl-ı Hitab Verilmiştir: 4

2- Hz. Davud'a Fazl (nimet, lütuf) Verilmiştir: 4

3- Hz. Davud'un Sanatkârlığı: 5

4- Davud Elinin Kazancım Yerdi: 5

5- Hz. Davud'un Namazı ve Orucu; 6

6- Hz.Davud ve Süleyman'ın Bir Konudaki Hakemlikleri: 6

C- Hz. Davud'a Atfedilen Hayalî Günah. 7

1- Dâva-Konusu Meselenin Gerçek Mahiyeti: 7

2- Hayalî Günah Hakkındaki Söylentiler: 8

3- Davud (a.s.)'a Atfedilen Diğer Suçlar: 11

4- Davud Kıssasını Anlatana Verilecek Ceza: 12

5- Davud'un Günahından Sonra 40 Gün Secde Etmesi: 13

6- Davud'un İşlediği Günahı Avucuna Yazması; 13

7- Davud'a Sunulan İçeceklerin Gözyaşıyla Dolması; 13

8- Davud'un İç Sızlatıcı Duaları: 14

9- Eski Püskü Elbise Giymesi: 14

10- Kurumuş Arpa Ekmeğini Gözyaşlarıyla Islatarak Yemesi: 14

11- Hatasından Sonra Günahkârlarla Oturması: 14

12- Af Dilemek İçin Uriya'mn Kabrine Gitmesi: 15

13- Davud'un Çöllerde Dolaşması: 15

14- Davud'un Bir Ölünün Kitabesini Okuması: 16

15- Hasta Zannıyla İnsanların Davud (a.s.)'u Ziyaretleri: 16

16- Hz. Süleyman'ın Uriya'nın Karısından Doğmuş Olması: 17

17. Davud'un Sarayını Kollayan Muhafızlar: 18

18- Duruşma Sırasında Davud'a Bin Peygamberin Eşlik Etmesi: 18

19- Davud ve Muhakeme Zinciri: 18

20- Cebrail'in Davud'a Bir Böceği Göstermesi: 19

21- Davud'un Evindeki Dört Bin Mihrab: 19

22- Hz. Süleyman'ın Babası Davud'a Baş Kaldırması: 20

23- İshak (a.s.)'ın Kurbanlık Olması: 20

24- Günahından Sonra Zebur Okuduğu Halde Davud'un Dinlenmemesi: 21

25- Davud (a.s.)'un Tevbesi ve Secdesi: 21

26- Davud (a.s.)'un Ömrü: 22

Ç- Kitab-I Mukaddes'e Göre Davud Ve Uriya'nın Hanımı Meselesi 23

D- Davud (A.S.)'un Cengâverliği 25

1- Kısa Boylu Olan Davud'u Babasının Halktan Gizlemesi: 26

2- İçi Yağ Dolu Boynuz, ve Daviıd. 26

3- Davud ve Yırtıcı Hayvanlar: 27

4- Davud'la Konuşan Taşlar: 27

5- Davud'un Calut'u Öldürmesi: 27

6- Talut'un Davud'dan 200 Gulfe İstemesi: 28

7- Tahıt'un Davud'u Öldürmek İstemesi: 28

8- Calut'un Miğferi: 29

9-Davud'un Atı: 29

10- Davud'un Sapanıyla Attığı Taş: 29

11- Muharebede Calut'un Giyim Kuşamı: 30

 

 

 

 

Hz. DAVUD (A.S.)

 

Hz. Davud İsrail Oğullarının büyük atası olan İshak'ın soymadandır. Kaynaklar, onbirind dedesi olarak Yakub (a.s.)'u gösterirler.[1] Saltanatla peygamberliği bir arada yürüten[2] Davud (a.s.)'a dört büyük kitaptan biri olan Zebur verilmiştir. [3] Yeşil gözlü, kırmızı yüzlü, ince bacaklı, kısa boylu, az tüylü, beyaz tenli, uzun sa­kallı, saf ve temiz kalpli bir zat olarak tarif edilen'[4] Davud (a.s.) mahir bir sanatkâr[5] ve iyi bircengaverdir.[6]

Davud (a.s.)'ın ismi Kur'an-i Kerim'de 16 kere geçer. Peygamberliği dışında kendine has bazı özeJIikilerinin dile getirildiği bu ayetlerden ayrı olarak, sahih ha­dislerde de "Davud" isminden çokça bahsedilir ve muhtelif halleri yanında bilhas­sa ibadeti, çalışkanlığı ve alın teriyle geçinmesi örnek olarak gösterilir. [7]

 

A- Zebur Ve Davud (A.S.)

 

Kur'an-ı Kerim'in açık ifadesine göre Davud (a.s.) peygamberdir[8] ve kendisine Zebur verilmiştir[9] Kur'an-ı Kerim sadece : "Davud'a da Zebur verdik" der. Tafsila­ta girmez. Enbiya Suresi'nin 105. ayetinde ise Cenab-ı Hak Zebur'da yazdığı bir cümleden bahseder: "Arza ancak salih kullarım mirasçı oİur"[10].

Zebur ve Davud (a.s)'la ilgili, bu iki ayet dışında kalan hadisleri ve tefsirlere ge­çen haberleri bazı başlıklar altında inceleyelim: [11]

 

1- Sesinin Güzelliği:

 

Hz. Peygamber bir gün Ebu Musa'l-Eş'ari'yi Kur'an okurken dinlemiş ve ona; "Gerçekten  sana  Davud  peygamberin mizmarlarmdan [12] biri verilmiştir" buyurmuştur.[13] Bu hadisi ile Hz. Peygamber Ebu Musa'nın ses ve nağmesini, Davud (a,s.)'unkine benzetmiştir. Buradan açıkça anlaşılıyor ki, Davud'un sesi çok güzel­di. Bilindiği gibi tiz olmayan orta ve kaim gür sesler için "Davudi" tabiri kullanılır ki, bu çeşit sesler, Davud (a.s.)'a nisbet edilmiştir. [14]    

 

2. Zebur'un Muhteviyatı:

 

Ramazan ayında nazil olduğu rivayet edilen[15] ve Davud (a.s.)'un, atlarının[16] eğerlenip yola hazırlanacağı kadar kısa zaman zarfında hatmedip bitirdiği'[17] Ze­bur'un 150 sureden ibaret olduğu söylenir. Zebur'da helal ve haram, feraiz ve ah­kama dair hiç bir şey yoktur. Baştan sona tahmid ve temcidi konu edinen manzu­meler mecmuasından ibarettir[18] Bazı kitaplardaki tafsilata göre, bu surelerden ellisi Bühtünnassar ve Babillilerden, ellisi Rum'dan kendisine mülaki olanlardan bahseder. Geri kalan elli sure ise va'z ve hikmetlerden müteşekkildir. [19]

Zebur'un 150 sure olması ve ele aldığı konularla ilgili rivayetlerin gerçek değe­rini bilmiyoruz. Yalnız bu ilahi kitabın baştan sona şiir ve ilahilerden ibaret oluşu kesindir. Bu gün elde bulunan ve "Mezmurlar" ismi altında Hz. Davud'a nisbet edilen eser, anonim bir mahiyet arzeder. 150 mezmurdan meydana gelmiş olan bu sifr, kendi içinde beş kitaba ayrılmış durumdadır. [20]    

 

3- Hz. Davud Tarafından Okunan Zebur'un Yaratıklara Tesiri:

 

Kur'an-ı Kerim'deki iki ayetin meali şöyledir: "Gerçek biz dağları (Davud'a) mu-sahhar kıldık ki, bunlar akşamleyin ve kuşluk vakti onunla birlikte durmayıp teşbih ederler­di, (Her yandan ona doğru) toplanıp gelen kuşları da (kendisine ram etâik). (Dağlar ve kuş­lardan) her biri (itaatle ona) dönücü ;di".[21]

,Cenab-ı Hakk'm bir başka ayette bildirdiğine gÖre[22]Davud (a.s.) "evvab" yani daim Allah'ın rızasını arayan ve her işinde O'na dönen bir kişi idi. Zebur:u 70 ma­kam ile okuduğu rivayet edilen[23] Hz. Davud'un zikir ve teşbihine dağlar, taşlar ve kuşlar iştirak ederdi. Ayetlerin zahirinden anlaşılan budur. Bazı gramer incelikleri­ne istinaden, "Davud da, dağlar da, kuşlar da hep O'nun için (Allah için) terci' ile, teşbih- yapıyorlardı" tarzında ayete mana verenler olduğu gibi[24], "dağlar aks-i şa­da, (yankı) ile, kuşlar da kendi normal ötüşleriyle Davud'un teşbihine iştirak edi­yorlardı" da denmiştir. [25]

Söylentiye bakılırsa Davud (a.s.) Zebur okuyacağı zaman sahraya çıkar ve ayak­ta dururdu. Davud'un arkasına Beni İsrail bilginleri, bilginlerin arkasına halk, hal­kın arkasına cinler, cinlerin arkasına şeytanlar durur; vahşi hayvanlar ve yırtıcı mahrukat elle tutulacak tarzda yaklaşırlar; kuşlar havada sürüler halinde birikir ve Davud'u gölgelendirirler ve boyun keserlerdi[26]; açlıktan ölseler dahi dinlemeyi terketmezlerdi[27]; akan sular durur, rüzgarlar esmezdi[28]. Bu nağmeleri işiten has­talar iyileşirlerdi[29].

Zebur okuduğu zaman Davud (a.s.)'un arkasında teşekkül ettiği söylenen halk­la; kuşlar, vahşi ve yırtıcı hayvanların halleri, rüzgarların esmemesi, suların akma­ması, hastaların iyileşmesiyle ilgili rivayetlerin sıhhatleri hakkında kesin bilgimiz yoktur. Dolayısıyla bunlar şüpheli rivayetlerdir. Bazılarını mucize ile İzah etmek mümkünse de elimizde delil mevcut değildir. Abdürrazzak'tan rivayet edilen ve Hz. Davud'un ud veya benzeri bir çalgı aleti kullandığı yolundaki haber[30] için de aynı şüphe varittir. [31]

 

B- Hz. Davud'un Bazı Özellikleri

 

1- Hz. Davud'a İlim, Hikmet ve Fasl-ı Hitab Verilmiştir:

 

Davud'a ilim verilmiş ve bir çok kullara üstün kılınmıştır. Bir ayet bunu şöyle ifade eder: "Andolsun ki biz Davud'a ve Süleyaman'a bir ilim verdik. (Bundan dola­yı) onlar: Bizi mümin kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah'a hamdolsun, dediler".[32] Bu ayet, bir peygambere Allah tarafından "verilen ilim" neleri ifade ediyorsa, Hz. Davud'un onların hepsine mazh'ar olduğunu beyan ediyor. Müfessirler bu konuda diğerleri meyanmda bilhassa "peygamberlik" üzerinde ısrarla durmuşlardır. [33]

Başka bir ayette Allah.şöyle buyurur: "Davud'un mülkünü de kuvvetlendirdik. Ona hikmet ve fasl-ı hitab verdik"[34]. Bu ayette geçen "fasl-ı hitab"m neyi ifade ettiği hususunda bir hayli açıklamalar vardır: Anlayıştır; hüküm vermedeki isabetir; davacıdan delil istemedir; davalıya yemin teklifidir; davada iki şahid istemedir;

sözüdür v.s. gibi.[35]

Bunların bazısı "fasl-ı hitab"m ne olduğunu açıklama hususunda muhtemel şeylefdir. Fakat hiç biri bize kesin olarak gerçeğin ne olduğunu ifade edemez. Çünkü ayetin bizzat kendisinde fasl-ı hitab'la neyin murad edildiğini beyan eden bir şey olmadığı gibi Kur'an'da ve hadislerde de yoktur. Taberi'nin de söylediği gibi,[36] yapılacak en güzel şey manayı geniş tutmak, "şu idi" "bu idi" dememektir. [37]

 

2- Hz. Davud'a Fazl (nimet, lütuf) Verilmiştir:

 

Hz. Davud'a verilen fazlı bir ayet şöyle belirtir: "Andolsun ki biz tarafımızdan Da­vud'a bir fazl verdik[38]. Bu ayetten anlaşıldığına göre, Hz. Davud'a o vakte kadar diğer peygamberlere verilenlerden ayrı ve fazla olarak bir nimet olarak verilmiş­tir. Ayetin devamı bu "fazV'ın ne olduğunu kısmen açıklamakla beraber, müfessir-ler daha geniş manalar üzerinde durmuşlar ve bunun için dokuz madde Saymışladır[39] ki, güzel ses, Zebur, ilim, nübüvvet v.s. bunlar arasındadır. [40]

 

3- Hz. Davud'un Sanatkârlığı:

 

Cenab-ı Hak bazı peygamberlerine ve has kullarına üstün kabiliyetler vermiş ve onlara murad ettiği şeyleri öğretmiştir. İlk insan ve ilk peygamber olması dolayı­sıyla Hz. Adem'e öğrettikleri[41]; Hz. Nuh'un günün şartları içinde en mükemmel gemiyi inşa etmesi[42] bunun misalleridir. Kur'an'm açık beyanına göre Cenab-ı Hak Hz. Davud'a da "demircilik" sanatını belletmiştir: "... Ona demiri de yumuşattık. Uzun zırhlar yap. Onları dokumada intizamı gözet, âiyei buyurduk) "[43].

Müfessirlerin izahına göre Hz. Davud, kızdırmağa, doğmeye, örse, çekice, bal­yoza muhtaç olmadan demiri elinde balmumu, hamur ve çamur gibi eğer büker ve dilediği şekle sokardı[44]. Allah'ın gücüne göre böyle bir şey ne garipdir, ne de mu­hal. Fahfuddin er-Razi, bazı insanların bundan maksadın ateş, alet ve edevat yardı­mıyla Hz. Davud'un demir eritmeyi keşf ve istihraç etmiş olduğunu söylediklerini kaydettikten sonra bunun, doğru olmadığım ve bu gibi düşüncelerin itikad zayıflı­ğından neşet ettiğini ilave eder[45]. Fakat, ayet Razi'nin itiraz ettiği manaya da dela­let etmez değildir.[46].

Kur'an-ı Kerim açıkça ifade ediyor ki, Hz. Davud demircilerin piridir ve bu sa­natını daha ziyade, son derece muhterem ve saygıdeğer olan insan kanının akıtıl­masını Önlemek için zırh yapımında kullanmıştır. Davud (a.s.) maharetini kılıç imalinde de kullanabilirdi. Fakat o, taarruz silahı değil,, müdafaa silahı yapmıştır[47] ve buradaki incelik ise gayet açıktır: Bir peygamber ancak güzel ve faydalı işlerle meşgul olur.                                                                  

Mevsuk olmayan rivayetlere göre Hz. Davud imal ettiği zırhlardan her birini bin veya dört bin dirheme satar, kendisinin ve ailesinin geçimini böyle temin eder­di. Zırh yapımı sayesinde maişeti bollaşan Hz. Davud, fakir ve miskinlere de sada­ka verir ve malının üçte birini Müslümanların işleri için sarfederdi.[48]   

 

4- Davud Elinin Kazancım Yerdi:

 

Hz. Peygamber muhtelif vesilelerle Müslümanları çalışmaya teşvik etmiş ve onlara peygamberler tarihinden misaller vermiştir. Çalışmak, elinin emeğini ve alın terinin karşılığını yemek Müslümanlıkta mühim bir yer işgal eder. Çalışma­mak, gücü ve kuvveti yerinde olduğu halde tembel tembel oturmak, şuna buna el açıp dilenmek ayıp ve günahtır. Hz. Peygamber sosyal ve ekonomik önemi çok mühim olan bir hadisinde, "Hiç bir kişi asla kendi elinin emeğinden daha hayırlı bir fi­zik yememiştir. Zira Allah elçisi Davud (a.s.) da elinin kazancını yerdi" buyurmuştur'? [49]

Kur'an-ı Kerim'de zikredilen demircilik ve zırh ustalığından ayrı olarak kaynak­lar Hz. Davud'un daha başka maharetlerinden de bahseder.[50] Bu ayet ve hadisler açıkça gösteriyor ki, Davud (a.s.), kimseye yük olmadan kendi kazancı ile geçimini temin etmiştir. [51]

 

5- Hz. Davud'un Namazı ve Orucu;

 

Kur'an-ı Kerim Davud (a.s.)'u "evvab" (Allah'a çok tövbekar, yalvarıcı) sıfatı ile anmıştır[52]. Ayrıca Davud'un dua ve ibadetine dağların ve kuşların iştirak ettiğine dair olan meal ve izahlar da geçmişti'[53]

Hz. Peygamber (s.a.v.), Abdullah İbn Amr İbni'l-Âs'tan rivayet edilen bir hadi­sinde şöyle buyurmuştur: "Cenab-ı Hakk'a en sevimli olan namaz Davud (a.s.)'un na­mazıdır. Yine Yüce Allah'a en sevimli olan oruç, Davud peygamberin orucudur. Davud, gecenin yavsında uyurdu. Ve gecenin üçte birisinde namaz kılardı. Gecenin altıda birisinde yine uyurdu. Davud, bir gün oruç tutardı, bir gün de iftar ederdi "[54]

Bu hadisten anlaşıldığına göre Davud (a.s.) geceyi altıya ayırır; bunun ilk üç parçasında uyur ve istirahat ederdi. Dördüncü ve beşinci parçalara tesadüf eden zamanda kalkar; bu vakti ibadetle geçirirdi. Fecrin doğmasından Öncejd son ve al­tıncı parçada da ibadet ve teheccüdden hasıl olan yorgunluğu gidermek maksa­dıyla tekrar istirahata çekilirdi.

Gecenin dördüncü ve beşinci parçalarının Davud (a.s.) tarafından ibadete ayrıl­masının sebebi, bu zamanın "icabet" saati olmasından dolayıdır. Nitekim bunu "Hadisü'n-^Nüzul" adı verilen hadis açıkça ifade ediyor.[55]

Müslümanlıkta bütün Ömrü oruçlu geçirmek yasaktır. Fazla oruç tutmak iste­yen kimsenin yapacağı en güzel şey Davud (a.s.)'un sünnetine uymaktır. Yani gü­naşırı oruç tutmaktır. Çünkü Hz. Peygamber bunu "efdal" olarak tavsif etmiştir.[56]   

 

6- Hz.Davud ve Süleyman'ın Bir Konudaki Hakemlikleri:

 

Kur'an-ı Kerim Hz. Davud ile oğlu Süleyman'ın bir konudaki hakemliklerinden bahseder. Enbiya Suresi'nin 78. ayeti şu mealdedir: "Davud ve Süleyman da milletin koyunlarının yayıldığı bir ekin hakkında hüküm veriyorlarken Biz onların hükmüne şahid-dik. Süleyman 'a bu meselenin hükmünü bildirmiştik; her. birine hüküm ve ilim verdik..."

Rivayetlere göre Davud (a.s.), ekini basan davarın kıymeti zarara denk olduğu için, davarın tazminat olarak tarla (ekin) sahibine verilmesine hükmetmişti. Hz. Süleyman ise, tarlanın davar sahibine verilip eski haline gelinceye kadar ona bak­masını, davarın da tarla sahibine teslim edilmesini ve o vakte kadar sütünden, yav­rularından, tüylerinden faydalanmasını taraflar için daha uygun bulmuştu. Babası da onun bu hükmünü, içtihadını beğenmişti.[57]

Bu meseleyi bahis konusu eden tefsir ve tarih kitaplarında, ayette geçen kelimesinin manası hususunda ekindi, bağdı v.s. gibi çeşitli rivayetlere yer veril­miştir. Taberi'nin dediği gibi (XVII, 51), bunu tayin etmek imkansızdır; yapılacak en güzel şey, Cenab-ı Hakk'ın verdiği bilgi ile yetinmek ve teferruattan sarf-ı nazar etmektir. Çünkü bunu bilmemek insana zarar vermez.

Mevsuk hadislerde bir de, Davud (a.s.)'la oğlu Hz. Süleyman arasında geçmiş, fetva konusu başka bir meseleden bahsedilir. Bir çocuk üzerinde hak iddia eden iki anne arasında geçen olayla ilgili hükümde yine Hz. Süleyman haklı çıkmıştır.[58]     

 

C- Hz. Davud'a Atfedilen Hayalî Günah

 

Davüd (a.s.) zamanında iki kişi arasında cerayan eden dâva konusu bir mesele kendisine arzedİlir. Davud (a.s.) anlatılanları dinleyip kararını bildirdikten sonra, yere kapanıp Allah'a iltica eder. Anlatılan dâva konusu mesele ile, Hz. Davud'un secdesi arasında irtibat kuranlar, Kur'an-ı Kerim'in bir çok ayetinde Övülen o Yüce Peygamber'e bazı yalanlar isnad etmişler, hakkında olmadık dedikodular uydurmuşlardır. Hemen ifade edelim ki, bu yalanların, hurafe ve israiliyyatm kaynağı Kitab-i Mukaddes ve Ehl-i Kİtab çevreleridir ve Kur'an-ı Kerim ayetleri dışında an­latılanlar Davud (a.s.)'a iftiradan başka bir şey değildir. [59]

 

1- Dâva-Konusu Meselenin Gerçek Mahiyeti:

 

Olay Kur'an-ı Kerim'de şöyle ifade edilir:

(Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvardan mescide tırmanmışlardı, O vakit Davud(un karşısına girivermişlerdi de o, bunlardan telaşa düşmüştü. "Korkma, dedi­ler; biz iki davacıyız. Birimiz Ötekinin hakkına tecavüz etti. Şimdi sen aramızda adaletle hükmet. Aşın gitme. Bizi doğru yolun ortasına çıkar". (İçlerinden biri): "Şu benim birade-rimdir. Onun 99 dişi koyunu var. Benim ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken "Onu bana ver" dedi, mücadelede beni yendi".

Davud dedi: "Andolsun ki o, senin dişi koyununu, kendi dişi koyunlarına (katmak) is­temesiyle sana zulmetmiştir. Gerçek (mallarını birbirine) katıp karıştıran (ortak)'lann ço­ğu mutlaka birbirine haksızlık eder. İman edip de güzel güzel amel (ve hareket) 'ler de bulu­nanlar müstesna. (Fakat) bunlar da ne kadar azdır!" Davud sandı ki biz kendisine mutlaka bir azab (su-i kasd) hazırladık. Bunun üzerine o, Rabbinden setr (ü himaye) edilmesini iste­di; rüku ile yere kapanıp (Allah 'a) dÖndü. [60]

Konu Kur'an-ı Kerim'de böylece Özetlenmiştir. Bunun dışında, ne Kur'an'da ve ne de sahih hadislerde herhangi bir şekilde tafsilat yoktur. Biz buna inanmaya ve sadece bunu kabul etmeye mecburuz. Bunun dışındaki söylentiler İnanmışları ilgi­lendirmez. [61]

 

2- Hayalî Günah Hakkındaki Söylentiler:

 

Rivayetlere göre Davud vaktini üçe ayırmıştı ve bir gün halkın işlerini görür ka­dılık eder; ikinci gün halvete girerek Rabbine dua eyler; üçüncü gün de şahsî ve ai­levî işleri ile ilgilenirdi. Davud'un 99 karısı vardı. O, okuduğu kitaplarda İbrahim, İshak ve Yakub'un fazilet ve meziyetlerine dair haberlere rastladı ve kitaplardan bu bilgileri edindikten sonra: "Ey Rabbim, benden önce yaşamış olan atalarımın fa­zilet ve iyiliği başkalarına bırakmamış olduklarını görüyorum. Bana da onlara ba­ğışlamış olduğun fazilet ve meziyyetlerden ver", diye yalvardı. Allah kendisine şöyle vahyetti: "Ataların, senin mübtela olmadığın belalara mübtela oldular; İbra­him, oğlunu kurban etmek durumuna düştü; İshak, gözlerim kaybetmekle; Yakub, oğlu Yusuf için kaygı ve hasret çekmekle imtihan edildi; Halbuki sen bunlardan hiç biri İle denenmedin". Davud, kendisine bu vahiy geldikten sonra: "Beni de on­lara musallat ettiğin belalara benzer bir şeyle sına da, onlara lütfettiğin şeref ve fa­ziletleri ihsan et" dedi. Bunun üzerine Allah kendisine, arzusunun yerine getirile­ceğini bildirdi. Allah'ın arzu ettiği kadar zaman geçtikten sonra, (bir gün) şeytan, altun güvercin şekline girerek, namaz kıldığı sırada Davud'un önüne kondu. Da­vud onu yakalamak üzere elini uzattığı zaman, güvercin yana çekildi. Davud onu takip etti. Güvercin uzaklaşarak bir pencereye kondu. Davud, yakalamak üzere pencereye geldiğinde güvercin uçtu. Güvercinin nereye konduğunu anlamak ve onu yakalamak maksadıyla adam göndermek üzere bakmırken, gözü, evinin da­mında yıkanmakta olan bir kadına ilişti. Yıkanan kadın, endamı ve yaratılışı bakı­mından kadınların en güzeliydi. Ona bakmakla Davud muzdarip oldu. Kadın onun baktığını görünce, saçlarını sarkıtarak vücudunu Örtü. Kadının bu hareketi, Davud'un bna olan rağbet ve arzusunu artırdı. Davud, kadının halini ve kimin nesi olduğunu sordu. Onun evli olduğu ve kocasının bir sınırda askerlik hizmetinde bulunduğu kendisine haber verildi. Davud bu haberi aldıktan sonra sınırdaki ko­mutanına, kadının kocası olan Uriya'nın falan yerdeki, falan düşmana karşı gönde­rilmesini emretti. Komutan emri yerine getirdi. Uriya orasını fethettikten sonra ge­ri döndü. Davud bundan sonra Uriya'nın öncekinden daha kuvvetli bir düşmana karşı gönderilmesini emretti. Uriya yine muzaffer olarak geri döndü. Durum ko­mutan tarafından Davud'a bildirildi. Davud bu sefer Uriya'nın başka bir düşmana karşı gönderilmesini emretti. Bu son muharebede Uriya Öldürüldü; Davud da onun karısı ile evlendi. Davud'un onunla evlenmesinden az bir zaman sonra, Allah ona, insan şeklinde iki melek gönderdi. Melekler Davud'un yanma girmek istedi­lerse de, o günü ibadet için ayırmış olduğundan, muhafızlar, melekleri Davud'un yanına sokmadılar. Fakat onlar mihrabın duvarına tırmanarak Davud'un yanma girdiler. Namaz kılmakta olan Davud onların girişini farketmedi; onları ansızın ka-rışısında görünce korktu. Melekler ona "Korkma, biz ancak iki davacıyız, birimiz ötekinin hakkına tecavüz etti. Şimdi sen aramızda adaletle hükmet, aşırı gitme.. Bi­zi doğru yolun ortasına çıkar" dediler. Davud: "Bana aranızdaki anlaşmazlığı anla­tınız" dedi. Biri söze başlayıp: "Bu benim biraderimdir. Onun 99 dişi koyunu var. Benim ise bir tek dişi koyunum var[62]. (Böyle iken) : Onu da bana ver diyerek be­nimkini almak ve kendi koyunlarını yüze tamamlamak istiyor" dedi. Davud öteki­sine: "(Buna) ne diyorsun?" deyince o : "Benim 99 dişi koyunum var; bu kardeşimin ise bir tek diş koyunu var. Ben, o razı olmadığı halde onun bu tek koyununu almak ve kendiminkileri yüze tamamlamak istiyorum" cevabını verdi. Davud: "O halde sana başkasının hakkına tecavüze müsaade edemeyiz. Sen bunu yapamazsın. Eğer ısrar edersen, senin şurana ve şurana vururuz" dedi[63]. Melek : "Ey Davud, sen kendin şu ve şu yerlerine vurulmaya müstehaksın; Çünkü senin 99 karın vardı; Uriya'nın ise tek bir karısı vardı. (Böyle olduğu halde) onu defalarca ölüm tehlike­sine maruz bırakarak nihayet ölümüne sebep oldun; sonra da karısı ile evlendin" dedi. Bundan sonra Davud etrafına bakındı, fakat bir şey göremedi; işlediği hatayı ve imtihan edildiğini anladı. Secde ederek yere kapandı, ağladı... (Neticede) Allah: "Ey Davud, başını yerden kaldır, ben sana mağfiret ettim" diye vahyetti. Davud: "Ya Rabbim, Sen gerçek hakimsin, adilsin; kimseye zulmetmezsin; Kıyamet günü Uriya başını sağ veya sol eline aldığı ve damarlarından da .kanlar aktığı halde Arş'ınm önüne gelir ve : "Ya Rab, bu adamdan sor beni hangi sebeple öldürmüş­tür" diyerek hakkını dâva ettiği vakit, beni bağışladığını nasıl anlayabilirim?" diye sordu. Cenab-ı Hak ona vahyen: "Böyle bir hal vukuunda, Uriya'yı huzuruma çağı­rarak, ondan bu hakkını bağışlamasını isterim; o da sana hakkım bağışlar. Ben de karşılık olarak ona Cennet sevabı veririm" diye hitab etti. Bunun üzerine Davud: "Ya Rabbim, şimdi beni yarlığamış olduğunu anladım " dedi[64].

Bazı müelliflerin, hiç bir tenkide tabi tutmadan eserlerine aldıkları[65] bu ve bu­na benzer rivayetler tamamıyla yalan ve uydurmadır; hepsi baştan sona israiliyyat-tır'[66]. Hz. Davud'a nisbet edilen bu olay, bile bile işlenen bir cinayettir, bir masu­mun kanını dökmekdir. Allah elçisi olan bir zat bunu nasıl yapabilir? Peygamberlerde bulunan sıfatlarla bu nasıl telif edilebilir?

Allah, iki hasım kıssasından önceki ve sonraki ayetlerde Da vud (a.s.)'uen az 10-15 sıfatla övmüştür. Bunlara bir göz atalım:

1) Cenab-i Hak Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber'e Davud'a uymasını emreder: "(Habibİm), onlar (müşrikler) ne derlerse sabret. Kulumuzu, o kuvvet sahibi Davud'u ha-hrla"[67] Eğer Davud (a.s.), şehvetine hakim olamayacak ve arzusunu gerçekleştir­mek için kan dökecek derecede nefsine esir biri olsaydı, 'Ahkemü'l-Hakimin" olan Allah ona uymayı kainatın Efendisi, Peygamberlerin en faziletlisi olan Hz. Mu-hammed'e emreder miydi?

2) Cenab-ı Hak, Hz. Davud'a "kulumuz" diyor[68]. Bu kelimede, "tam ve noksan­sız olarak Allah'ın buyruklarına uyma, yasaklarından korunma" manası vardır. Davud (a.s.) bu tür batıl işlerle uğraşmış olsaydı kamil bir kişi olmazdı ve Allah da kendisi hakkında bu ifadeyi kullanmazdı. O taktirde  Davud, arzu ve şehvetinin emrinde bir insan olmuş olurdu.

3) Davud (a.s.) için Kur'an'da, "kuvvet sahibi" ifadesi mevcuttur ve bunda Da­vud'u Sena vardır. Bu kuvvetin "Dinde ve ibadetlerde kuvvet" manasında olduğu söylenmiştir[69]'. Zira bedence veya saltanatça sağlam ve kuvvetli olmak kafirlerde de vardır. Bir müminin eşine göz diken ve işi kan dökecek kadar ileri götüren biri­sinin "kuvveti" övmeye değmez.

4) Davud, "evvab" (=Allah'a  çokça dönen, yalvaran) sıfatıyla da anılmıştır'[70]. Bu sıfat, kalbi daim fücur ve kati ile meşgul olan birine nasıl verilebilir?

5) Bir ayette dağların Davud'a musahhar kılındığı ve onunla birlikte teşbih et­tikleri bildirilmektedir'[71]. Bu bir meziyyettir. Facir bir kişi böyle bir mezziyyetle taltif edilemez.

6) Zebur okuduğu esnada her taraftan kendisine doğru toplanıp gelen kuşların da Davud'a ram edildiği bildiriliyor[72]. Rivayete göre Davud'a kuş avı haramdı ve kuşlar kendisine tam bir emniyyet içinde yaklaşırlardı[73]. Kurt ve kuşun kendisin­den emin olduğu birine karşı, bir müminin canını ve ırzını koruyamamış olması cidden izahı zor bir meseledir!

7) Bir ayet Davud'a "hikmet" verildiğini beyan ediyor[74]. Hikmet; ilim ve amel olarak insana gerekli güzel şeyleri ifade eden bir kelimedir. Allah'ın kendisine "hikmet" verdiğini ifade buyurduğu bir nebi bu tür şeyleri yapamaz.

8) Kur1 an, Davud'un "salih" bir kişi olduğunu; Allah katında "yakınlığı" bulun­duğunu ve "akıbetinin güzel1" olduğunu bildiriyor"[75]. Böyle bir zat,muhakak ki meleklerden üstündür ve her türlü şaibeden bendir.

9) Allah; "Ey Davud, biz seni yeryüzünde bir halife yaptık" buyuruyor[76]. Yukarıya alman hikaye ile halifelik birbiriyle bağdaşmaz...[77].

Kur'an'ın Davud (a.s.) hakkındaki bu beyan ve medihleri, kendisine nisbet edi­len hikayenin batıl olduğunu ifade ediyor. Bunları gelişi güzel anlatmak hiç bir mümine helal olmaz.

Bazı tefsir ve tarih kitapları, Davud (a.s.)'un yukarıya kaydedilen günahı işledi­ğine dair bir hadis ihtiva ederler. Enes îbn Malik'ten rivayet edilen bu hadise göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Davud (a.s.) kadını görüp, ona göz koyduk­tan sonra İsrail Oğullarından bir bölük askeri sefere göndermeye karar verdi ve bu askeri birliğin komutanına : "Falan kimseyi (yani kadının kocasını), düşman hazır olduğu zaman Tabut'un önünden geçir", dedi. O devrin muharebelerinde Ta-but'tan yardım istenilirdi. Tabut'un önünde bulunarak düşmanla çarpışan kimse de ya öldürülür veya düşman yenilerek ricat ederdî[78]. Kadının kocası öldürüldü (ve Davud kadınla evlendi). Davud'a iki melek indi ve Davud'un kıssasını kendisi­ne anlattılar. Davud (vaziyeti) derhal anladı ve hemen secdeye kapandı... (Dua et­ti, yalvardı)... 40 gün sonra Cebrail gelerek: "Ey Davud, AUah senin günahını bağış­ladı" dedi. Davud: "Ben Rabbimin, işlediğim günahı afettmek kudretinde olduğunu bilirim; (yine kafi olarak bilirim ki o, adildir, doğrudur asla sapmaz. Ölümüne sebeb olduğum kimse Kıyamet günü Allah'ın huzuruna vararak: Ey Rab-bim, ben Davud'dan kanımın (intikamını) isterim, derse ne olacak?" dedi. Cebrail ' (a.s,): "Bunu Rabbine sormadım, istersen sorayım" diye cevap verdi. Davud: "Sor dedi. Cebrail (göğe) çıkı rai Davud yine secdeye kapandı ve secdede Allah'ın arzu ettiği kadar kaldı. Bir müddet sonra Cibril indi ve : "Sormamı istediğin meseleyi Rabbine sordum, sana şunu söylememi emretti" dedi: "Kıyamet günü Allah ikinizi bir araya getirecek ve ona: 'Davud'da bulunan kanını (alacağını) bana bağışla, diye­cek. O da: 'Ya Rab o senindir' diyecek. Allah da ona: 'Cennet'de istediğin ve arzu ettiğin şeyler kanının bedeli olarak senindir', buyuracak"[79].

Hz. Peygamber (s.a.v.)'e nisbet edilen bu hadis sahih değildir[80]. Davud (a.s.) hakkındaki'bu ve benzeri rivayetlerle ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.v.)'den, iti-mad edebileceğimiz sahih bir şey bize ulaşmamıştır. Anlatılanların ekserisi israiliy-yattır. Her şeyden önce hadisin senedi sahih değildir[81] ve raviler arsında bulunan Yezid er-Rakkaşi, hadis imamlarına göre metruk bir kişidir[82]     

 

3- Davud (a.s.)'a Atfedilen Diğer Suçlar:

 

Bazı müellifler eserlerinde Davud (a.s.)'a izafe edilen bu suçu çok ağır bularak kendilerince daha hafif telakki ettikleri başka suçlara yer vemişlerdir. Netice olarak Davud (a.s.)'u temize çıkarmamışlar, bu işten tamamen beri olduğunu söylememiş­lerdir. Bu suçlardan bazısı;

a- Davud (a.s.), gözünün iliştiği yabancı bir kadına doyasıya bakmıştı. Said İbn Cübeyr: "Hz. Davud'un fitnesi sadece bakmaktan ibarettir" demiştir. Ebu İshak ise; "Hz. Davud, gözünün iliştiği kadına ikinci kez baktı; birinci bakış lehine, ikincisi aleyhine oldu" demiştir.

b- Uriya, evlenmek niyetiyle bir kadına talip olmuştu. Kadının akrabaları razı oldular ve Uriya'ya talip olduğu kadını vermek istediler. Uriya tarafından istenen bu kadının güzelliğini Hz, Davud duymuştu. Uriya'nm ona talip olduğunu bile bi­le, kendisi de istedi. Kadının hısımları Davud'u Uriya'ya tercih ettiler ve kadını onunla evlendirdiler. Hz. Davud, dünyaya karşı olan bu hırsından dolayı azarlan­dı.

c- Davud (a.s1.), Uriya'yı bir muharebeye göndermişti. Uriya gittiği bu muhare­bede öldürüldü. Davud bu zatın öldürülmesine, diğer cengaverlerin katline üzül­düğü gibi üzülmedi. Çünkü Davud'un gönlü onun hanımına meyletmişti. İşte bu sebebten ötürü Allah'ın gönderdiği iki melek vasıtasıyla azarlandı.

ç- Davud (a.s.)'un şeriatına göre bir adam öldüğü zaman geride hanımı kalırsa, ölenin yakınları istedikleri taktirde o kadını alırlardı ve bunda tercih hakları vardı. Uriya katledilir edilmez Davud hemen onun dul kalan hanımını istedi ve kendisi­nin makam ve mevkii ölenin yakınlarında o kadını isteme cesareti bırakmadı. Buna binaen azarlandı.

d- Davud (a.s.)'un ibadetle meşgul olduğu bir sırada, bir kadınla bir erkek ken­disine davacı olarak gelmişti. İyice tanıyayım diye kadına bakmıştı. Dava sırasında vuku bulan bu nazar aslında helal idi. Davud'un nefsi -insanın mayası gereği kadı­na meyletti. Davud, onların davalarını gördü ve tekrar Rabbine ibadete~avdet eyle­di. Kadına karşı olan düşüncesi kendisini bazı nafile ibadetlerden alıkoymuştu; bu yüzden azarlandı.                                                                                     

e- Davud (a.s.)'un, dâva konusu olan bir meseledeki aceleciliğinden dolayı azar­lanmış olduğu da söylenmiştir. Şöyleki, dâva görmeye muhsus olmayan bir vakit­te, iki davacı ansızın yanma girdiler. Hem vakitsiz ve hem de ansızın girmenin ver­diği- halet içinde Davud, kendisine arz edilen meseleyi iyice araştıramadan ve davacıların birine hiç bir şey sormadan - birinin anlattığına göre - hüküm vermişti. Bundan ötürü azarlandı.

f- Davud, ümmetinden Uriya isimli zatın hanımını görmüştü (-Bir rivayete göre Uriya Davud'un veziri idi-). Kalbi kadına meyletti ve Uriya'dan hanımını boşama­sını istedi. Adam Davud'un teklifini reddetmekten utandığı için hanımım boşadı. Davud da onunla evlendi. Böyle şeyler Davud'un şeriatında caizdi. Alışılmış hare­ketlerdendi. Dost ve ahbaplığa zarar vermezdi. Bir çok hanımı olmasına rağmen Davud (a.s.)'un- anormal bir yolla olmasa da- tek hanımı bulunan kişinin eşini al­ması hoş değildi. Davud'a gereken nefsini yenmesi, arzularını dizginlemesi idi. (Davud yüce makamına yakışmayan bu hareketten dolayı uyanldı) [83].

Yukarıya kaydedilen bu rivayetleri tasdik edecek elimizde sağlam deliller yoktur. Bunlar Enbiyanın ismetine yakışmaz. Küçük olsun, büyük olsun Davud (a.s.)'a izafe edilen günahlar, hatalar batıl şeylerdir. Kıssacılarm uydurmasıdır. Hepsi, ehl-i Kİtab'dan aktarılmış veya uydurulmuş asılsız dedikodulardır[84].

Kur'an'da geçen 99 koyundan maksadın kadın olduğu söyleniyor ve dolayısıyla Davud (a.s.) suçlu gösteriliyor. Arap şiirinde, mecazen "kadm" hakkında kullanıl­mış olan[85] bu lafzını hakiki manası ile almalı, kadından kinaye yapma­malıdır. Çünkü buna ihtiyaç yoktur. [86]

Davud (a.s.)'un kadına doya doya bakması veya ikinci defa bakması[87]; kocası öldüğü takdirde onunla evlenmeye niyet etmesi, iki davacıdan birini dinlemeden karar vermiş olması[88] Uriya'mn istediği kadını istemesi[89] gibi şeylerin aslı yok­tur.

Hz. Davud'un huzuruna gelen iki davacının melek olduğu yolundaki rivayetler de kabule şayan değildir. Çünkü, melekler evlenmezler; onlar için aile hayatı bahis konusu değildir; birbirlerine zulmetmezler; biri diğerine hasım olmaz. [90]      

 

4- Davud Kıssasını Anlatana Verilecek Ceza:

 

Rivayetlere göre Hz. Ali, Davud kıssasını hikayecilerin anlattığı tarzda anlatana 160 sopa vuracağını söylemiştir ki bu, Hz. Ali'nin içtihadına göre Peygamberlere yapılacak iftiranın cezasıdır. [91]    

 

5- Davud'un Günahından Sonra 40 Gün Secde Etmesi:

 

Rivayetlere göre Davud (a.s.) anılan günahı işledikten sonra 40 gün secdeden başını - zaruri ihtiyaçlar dışında - hiç kaldırmamış ve devamlı ağlamıştır. Bu ağla­manın ve dolayısıyla akan göz yaşlarının tesiriyle secde yerinde otlar bitmiş ve hatta bu otlar Davud'un başını örtecek kadar büyümüş; alnında yaralar açılmıştır. Bu arada Davud Cenab-ı Hakk'a yalvarmış, bağışlanmasını dilemiş ve bunlara Al­lah katından cevaplar verilmiştir. Çeşitli metinlerle rivayet edilen dualarına bir ör­nek verelim: "Ey Rabbim, alnım yaralandı. Ağlamaktan göz yaşlarım tükendi, hal­buki Davud'un günahından hiç bir şey eksümedi", diyen Davud'a Allah şu karşılığı vermiştir: "Eğer aç isen doyuralım; hasta isen şifa verelim; mazlumsan yardım edelim". Bu nidayı işiten Davud öylesine şiddetli ağladı ki, bunun tesiriyle yerden biten her şey yerinden koparak dağıldı. Bu hadiseyi müteakip Allah kendi­sini bağışladı[92].

Bir rivayete göre Davud'un ağlayıp sızlaması tam 40 yıl sürmüştür. Bu 40 yılın hitamında Cebrail, bağışlandığı haberini getirmiştir[93]

Zühd ve takvaya dair eserlerle, bazı müsnedlere de geçen[94] ve Davud (a.s.)'un yukarıda kaydedilen günahına ait kıssa ve metruk hadisin mütemmimi mahiyetin­de olan bu haberler de hayalî şeylerdir. [95]        

 

6- Davud'un İşlediği Günahı Avucuna Yazması;

 

Ahmed İbn Hanbel, Hakim Tirmizi ve Taberi'nin Atau'l-Horasânî'den rivayetle­rine göre Davud (a.s.), işlediği günahını unutmamak için avcunun içerisine[96] yazmıştir[97]. Bu yazı gözüne iliştikçe eli titrer, vücudu sallanırdi. Herhangi bir şey ye­mek veya içmek için elini kaldırdığı vakit hatasına bakar ve ağlardı. Halka hitap için ayağa kalktığı (veya yüksek bir yere çıktığı) vakit elinin ayasını açar ve insan­lar da günahın izine bakarlardı.

Diğer bir rivayete göre Davud (a.s.) Kıyamet gününde, işlediği günah avucuna yazılmış olduğu halde huzura gelecek ve : "Ey Rabbim, günahım, günahım" diye yalvaracak ye kendisinin öne geçirilmesini taleb edecek. Öne geçirildiğinde, kendi­ni emniyette hissetmeyecek ve : "Ya Rab, beni geriye al!" diyecek. Geriye alınacak ve fakat yine de kendini emniyette hissetmeyecekti r. [98]

Bunlar da hiç bir surette peygamberlik makamı ile bağdaşmayan ve kaynak iti­bariyle genellikle Tevrat ehline dayanan rivayetlerdir. [99]                                

 

7- Davud'a Sunulan İçeceklerin Gözyaşıyla Dolması;

 

Hatasını anladıktan sonra günlerce ağlayan ve gözyaşlarının tesiriyle secde etti­ği yerden otlar biten Davud (a.s.), bağışlanmasına rağmen devamlı ağlamıştır. Ba­zı rivayetlere göre Davud'un günahı yazılı idi. Yazılı olan bu günahı her zaman okur ve mafsalları birbirinden ayrılacak derecede hüngür hüngür ağlardı. İçmesi için kendisine bir kâse getirildiğinde, o bunun yarısını veya üçte birini içer ve bu anda günahını hatırlardı. Günahını hatırladıktan sonra elindeki kâsesini içip bitir­meden kâse gözyaşlarıyla dolardı. [100]

Hz. Peygamber (s.a.v.)'e nisbet edilen bir hadise göre Davud'un gözyaşları, yü­zünde (veya yanaklarında), suyun toprakta açtığı iz ve arklara benzer çukurluklar meydana getirmişti[101]. 30 yıl durmadan ağlayan Davud (a.s.)'un[102] gözyaşlarının bütün mahlukatın gözyaşlarına muadil olduğu; Adem (a.s.)'in gözyaşlarının ise, Davud ve mahlukatınkine denk olduğu söylenmiştir.[103]

Bunlar da Davud (a.s.)'a nisbet edilip sahih olmayan gerçek dışı şeylerdir. [104]

 

8- Davud'un İç Sızlatıcı Duaları:

 

Bazı eserler, Davud (a.s.)'a nisbet edilen günahtan sonra, onun Allah'a bağışlan­ması için.yaptığı söylenen dua ve tevbelerini kaydetmişlerdir[105] ki, bunların hiç bi­rine itimat caiz değildir. [106]

 

9- Eski Püskü Elbise Giymesi:

 

Davud (a.s.), hatasından sonra, mubah olan bazı şeylerden kendisini mahrum etmiştir. Rivayetlere göre güzel ve yeni elbiseler bunlar arasındadır. O, daima eski püskü şeyler giymiş; yatacağı zaman yüzünün altına kül döküp yaymış ve kendisi­ne gelen vahiyler kesilmiştir[107]      

 

10- Kurumuş Arpa Ekmeğini Gözyaşlarıyla Islatarak Yemesi:

 

Söylentilere göre Davud (a.s.), muhayyel günaha düştükten sonra kurumuş ar­pa ekmeğini tabağa koyar ve hatasını hatırlayarak ağlardı. Ağlama neticesi akan göz yaşlarıyla ekmek ıslanırdı. Gözyaşlarıyla ıslanan ekmeğin üzerine tuz ve kül ekerek yer ve: "Hata işleyenlerin yiyeceği budur!" derdi. [108]

 

11- Hatasından Sonra Günahkârlarla Oturması:

 

Rivayetlere göre Davud (a.s.) hataya düştükten sonra yalnız günahkârlarla oturup kalkmış ve insanları etrafına çağırırken: "Günahkâr Davud'a geliniz!" demiştir.[109]

 

12- Af Dilemek İçin Uriya'mn Kabrine Gitmesi:

 

Vehb İbn Münebbih'in anlattığına bakılırsa, hatasından sonra uzun müddet ağ­layan ve Allah'a yalvaran Davud (a.s.)'a Cenab-ı Hak Cebrail vasıtasıyla[110] "seni affettim" der. Davud da: "Ya Rab, nasıl olur bu? Sen hiç kimseye haksızlık etmezsin (halbuki adamın bende hakkı vardır)" diye sorar. Allah Davud'a : "Uriya'mn kabri­ne git; ondan sana karşı olan hakkını helal etmesini iste; ben söyleyeceklerini ona işittiririm" buyurur. Davud (a.s.) hırpani kılıklar içinde Uriya'mn kabrine varır ve oturur. Sonra ona: "Ey Uriya!" diye nida eder. Uriya, "buyur" der ve kendi kendine: "Beni uyandıran ve lezzetimi yarım bırakan bu adam kim ola ki?" diye söylenir. Davud: "Ben Davud'um" der. Uriya: "Hayrola ey Allah elçisi, seni buraya getiren şey nedir?" der. Davud: "Sana karşı yaptığımdan dolayı helallik dilemeye geldim" der. Uriya: "Sen bana ne yaptın ki?" diye sorar. Davud : "Ölümüne sebep oldum" der. Uriya: "Sen benim Cennet'e girmeme sebep oldun; sana olan hakkımı helal ediyorum" der. Bu esnada Cenab-ı Hak, Davud'a vahiy yoluyla : "Bilmiyor musun ki Ben âdilim, kimseye zulmetmem. Ona hanımını aldığını söylesene!" buyurur. Davud kabrin basma tekrar varır ve : "Ey Uriya!" diye nida eder. Uriya cevap verir ve : "Acaba keyfimi yarıda koyan bu adam kim?" der. Davud : "Benim" diye cevap verir. Uriya: "Ey Allah'ın elçisi nedir isteğin? Seni affetmemiş miydim?" deyince Davud: "Evet, ama ben seni, karınla evlenebilmek için (muharebede ön safa sür­dürdüm) ve karınla evlendim" der. Bunu söyleyince Uriya sükut-^der ve Davud'a cevap vermez. Tekrar seslenir, yine cevap vermez. Davut, Uriya'mn kabrinin ba-şjnda durur; başına toprak saçar, sonra şöyle feryat eder: "Yazıklar olsun! Davud'a, yazıklar olsun!..". Gökten bir nida: "Ey Davud, günahını bağışladım..." der. Davud: "Hak sahibi bağışlamadığı halde, Senin beni yarlığaman nasıl olur Ya Rab?" der.

Davud'un bu sorusuna Cenab-ı Hak şu cevabı verir: "Ey Davud, o hakkını ister ba­ğışlasın, isterse bağışlamasın (mühim değil). Ben ona Kıyamet günü gözlerinin gör­mediği, kulaklarının işitmediği (nimetler) veririm... O, ya Rab, benim amelim bu nimetleri hak edecek dereceye ulaşmadığı halde bunlar (bana) nereden?, der. Ben de: "Bunlar kulum Davud'daki alacağına (hakkına) karşılıktır, derim ve ondan seni bağışlamasını isterim, o da bağışlar". Davud: "Ya Rab, beni mağfiret ettiğini şimdi anladım" der.[111]   

 

13- Davud'un Çöllerde Dolaşması:

 

Vehb İbn Münebbih'e göre, Allah Davud (a.s.)'u bağışladıktan sonra, gece ve gündüz hiç durmamak şartıyla 30 yıl ağlamıştır. 70 yaşlarında iken bu günaha dü­şen Davud, hatasından sonra ömrünün geri kalan günlerini dörde ayırmıştır: Bun­lardan birinde insanlar arasında davalara bakar; diğerinde hanımlarıyla meşgul olur; ötekinde dağlar, sahralar, çöller ve sahillerde cevelan eder; sonuncusunda da evinde inzivaya çekilirdi. İnzivaya çekildiği zaman etrafına rahipler toplanırlar ve Davud'un feryadına, ağlayıp sızlamasına yardımcı olurlardı.

Cevelan günü geldiğinde sahralara çıkar, Mezamir (okurken) yaptığı gibi sesini koyuverir, ağlar ve kendisiyle birlikte ağaçlar, köyler, kasaba ve şehirler, kuşlar ve vahşi hayvanlar da ağlardı. Öyle ki bunların göz yaşları nehirler gibi çağlar coşar­dı. Sonra dağlara varır, tıpkı Mezamir (okurken) yaptığı gibi sesini yükseltir ve ağ­lardı. Davud'la birlikte dağlar, taşlar, tüm canlılar ve kuşlar da ağlardı; vadiler bunların ağlamasından sel olup taşardı. Daha sonra sahile gider, yine sesini salıve­rir ve ağlardı. Denizdeki balıklar, suda yaşayan hayvanlar, sular ve yırtıcı mahlu-kat da kendisiyle beraber ağlardı. Akşam olunca evine dönerdi.

Kendi kendine ağlama ve feryat etme günü gelince, dellâh şöyle nida ederdi: "Bu gün Davud'un feryat günüdür. Ona yardım etmek isteyenler gelsin!". (Bunu müteakip) Davud, içinde mihraplar bulunan evine girer ve ona oturması için, içleri lif dolu, palastan mamul üç döşek serilirdi. Davud'un etrafına, başlarına etrafı uzun kavuklar giymiş, elleri asalı, hırpani kılıklar içinde 4 bin rahip toplanırdı. Ön­ce Davud ağlayıp inlemeye başlar, sonra da onlar devreye girerlerdi. Davud'un üzerine oturduğu üç döşek göz yaşları içinde garkolurdu... [112].    

 

14- Davud'un Bir Ölünün Kitabesini Okuması:

 

Hatasından sonra kendisini ibadete veren Davud (a.s.), bir güçL_dağ başında bü* rahibe rastladı. Rahibe yüksek sesle ünledi, fakat cevap alamadı. Sesini şiddetlen­dirince rahip: "Bana nida eden bu adam kimdir?" dedi. Davud: "Ben Allah elçisi Davud'um" dedi. Rahib: "Şu güzel ve aşılmaz saraylar, sekili atlar, kadmfer ve (çe­şit çeşit) zevk ve şehvetler sahibi Davud (ha!); sen bu halinle Cennet'i kazanırsan aşkolsun sana!" dedi. Davud ona: "Sen kimsin?" diye sordu. Rahib: "Ben, hayatını murakabe içinde geçiren, dünyadan yüz çevirmiş, münzevî hayat süren bir rahi­bim" cevabım verdi. Davud: "Senin arkadaşın, ahbabın kimdir?" dedi. Rahib: "Eğer bunu öğrenmek istiyorsan yukarıya çık, görürsün" dedi. Davud dağın tepesine tır­manıp çıkınca üzeri örtülmüş bîr cenaze ile karşılaştı. Rahibe : "Senin arkadaşın ve ahbabın bu mu?" dedi. Rahib: "Evet, budur" cevabım verdi. Davud: "Peki, bu kim­dir?" diye sorunca, Rahib: "Bunun macerası bakırdan bir levhaya yazılmış olup ba-şucundadır" dedi. Davud kitabeyi okudu. Kitabede şunlar yazılı idi: "Ben krallar kralı falan oğlu falanım. Bin yıl ömür sürdüm; bin saray yaptım; bin şehir kurdum; bin ordu perişan ettim; bin kadınla evlendim; bin bakirenin bikrini izale ettim. Sal­tanatımı sürüp giderken bir gün ansızın Azrail geldi, canımı aldı ve beni içinde yüzdüğüm nimetlerden çekip çıkardı. İşte şimdi, altımdakî şu toprak döşeğim, kurtlar komşularımdır." Bunları okuyup bitirince Davud bayılıp düştü[113]

 

15- Hasta Zannıyla İnsanların Davud (a.s.)'u Ziyaretleri:

 

İbn Ömer tarikıyla Hz. Peygamber'den rivayet edilen bir hadise göre insanlar hasta zannıyla Davud'u ziyaret ederlerdi. Halbuki Hz. Davud'da hastalık yoktu. Sadece haya ve Allah korkusu vardı. [114]

Davud (a.s.)'un hatasından sonra yüzünü göklere çevirmediği, doya doya gök­yüzüne bakmadığı yolunda da söylentiler vardır. [115]

Yukarıya dokuzuncu maddeden itibaren kaydedilen ve Hz. Davud'un işlediği günahı avucuna nakşetmesi, içeceklerinin göz yaşıyla dolması, eski püskü elbise giymesi, kurumuş arpa ekmeğini göz yaşlarıyla ıslatarak yemesi, günahkârlarla hemhal olması, Uriya'nın kabrine gitmesi v.s. gibi şeyler katiyetle söylenir ki sabit değildir. Bütün bunlar , Hz. Davud'un kıssacılar tarafından ballandıra ballandıra anlatılan ve aslı Kitab-ı Mukaddes'e dayanan hayalî günahının doğru ve vaki ka­bul edilmesine göredir. Bu günahın asılsızlığı isbat edildikten sonra, bunun netice­si durumunda olan şeylerin vukuu ve sübutu da asılsızdır. Bu tip haberlerin Da­vud (a.s.)'u alalade, günah deryasına batmış bir insan durumuna düşürdüğünü bazı müellifler fark edememişe benziyorlar. Hz. Davud bir peygamberdir ve Al­lah'ın bir çok mümtaz sıfatlarla Kur'an'mda Överek azizleştirdiği bir zattır. Allah ve Rasulünün ayetler ve sahih hadisler içinde övdüğü Davud (a.s)'u Allah ve Rasu-lüne rağmen, hikayeciler bu kılıklar içinde takdim etmişlerdir. Müslümanların Al­lah elçileri hakkında bildikleri ve inandıkları sıfatlarla açık tenakuzlar ihtiva eden bu tür rivayetlerin yayılmasında ve kitaplara aktarılmasında ben şa&sen aşın gafle­tin yanında, İslam ve peygamber düşmanlığının rol oynadığını kabule meyyalim

ve bunların başka türlü izahını düşünemiyorum.

Arada bir geçen ve Hz. Peygamber'e nisbet edilen hadislerle, sahabe ve tabiîle­rin büyük isimlerine varan mevkuf ve maktu haberlerin sıhhatleri sabit değildir ve bunlar üzerinde durmamanın sayısız faydalan vardır. [116]

 

16- Hz. Süleyman'ın Uriya'nın Karısından Doğmuş Olması:

 

Hz. Süleyman, Davud (a.s.)'un oğludur ve bunda hiç bir tereddüt yoktur. Çün­kü Cenab-ı Hak bir ayette şöyle buyuruyor: "Biz Davud'u (oğlu) Süleyman'ı ihsan ettik. [117] Bazı kaynaklar Hz. Süleyman'ın, sonradan Davud (a.s.)'un zevceleri arası­na girdiği sÖyelenen Uriya'nın karısından doğmuş olduğunu kaydederler[118]

Hz. Davud'la Driya'nm karısı arasında geçtiği söylenen mesele asılsız olunca, bu konunun üzerinde durmamak gerekirdi. Ama, bazı yazarlar maalesef buna ria­yet etmemişlerdir. Hz. Süleyman'ın, Uriya'nm karısından doğmuş olduğuna dair elimizde hiç bir delil yoktur ve güvenilir ravi ve yazarlardan hiç biri bunu tercihe meyletmemişlerdir[119]. Bu tam bir yalan ve iftiradır[120] ve iftiranın kaynağı Kitab-ı Mukaddes'tir. II. Samuel'in, 12'inci babının 24'üncü ayetinde aynen şu cümle yer almaktadır:"... Ve kadm bir oğul doğurdu, ve onun adını Süleyman koydu". Tıpkı Uriya'nın karısı konusunda olduğu gibi, bazı müellifler Hz. Süleyman'ın anası ko­nusunda da Ehl-i Kitab'a istinad etmişler ve israilî haberleri, İslâmî gerçeklenmiş gibi eserlerine aktarmışlardır. [121]

 

17. Davud'un Sarayını Kollayan Muhafızlar:

 

Müfessirler, "Biz onun mülkünü de kuvvetlendirdik" ayetinin[122] tefsirinde, Davud (a.s.)'u her gece 40 bin muhafızın koruduğunu[123] İbn Abbas'tan naklen kaydetmişlerdir. [124]. Sabah vakti olunca bu muhafızlara: "Varm İşlerinize gidin; Allah elçisi Davud sizden razı olmuştur" denirdi ve adamlar normal günlük mesailerine avdet ederlerdi. Davud (a.s.)'un yeryüzü sultanlarının en güçlüsü olduğu yolunda da ka­yıtlar vardır[125].

Günümüzde olduğu gibi tarihin en eski çağlarında da, mevki sahibi kişiler, hanlar, sultanlar, krallar daima su-i kastlara ve çeşitli düşmanlıklara karşı korun­muştur. Memleketlerin örf ve adetlerine veya korunması gereken şahsın rütbesine göre koruma görevlilerini sayısı artar veya eksilir. Ama herhalde bu, yukardaki ri­vayetlerde olduğu gibi 40 bin olamaz. Bir kere adeten buna imkan yoktur. İkincisi, bu kadar muhafıza İhtiyaç da yoktur[126]. Bunun mübalağa olduğu ortadadır.

"Biz onun (Davud'un) mülkünü de kuvvetlendirdik" ayetinin tefsirini yaparken, eserine bu konudaki çeşitli rivayetleri alan Taberi, Davud'un mülkünün kuvvetlen­dirilmesini ordu veya muhafızlara bağlamanın doğru olmadığını söyler. Ona göre bu konuda en doğru söz, Allah'ın sözüdür. Kur'an'da "şudur" diyebileceğimiz ke­sin bir kayıt olmadığı için[127] teferruat üzerinde durmamak gerekir. [128]

 

18- Duruşma Sırasında Davud'a Bin Peygamberin Eşlik Etmesi:

 

Yine "Biz onun (Davud'un) mülkünü de kuvvetlendirdik" ayetinin[129] tefsiri müna­sebetiyle kaydedilen rivayete bakılacak olursa, Davud (a.s.)'un muhakeme meclisi çok muhteşemdir. Böyle bir meclisde Davud (a.s.)'un sağında bin peygamber, so­lunda da bin asker (muhafız) yer almaktadır[130].

Bu rivayetteki mübalağa payı da açıktır. Davud (a.s.) sahih rivayetlere göre ait olduğu yerde geleceği gibi-100 yıl ömür sürmüştür. Bunun içinden çocukluk çağı­nı ve peygamberliğe tekaddüm eden yılları çıkarırsak geriye azami 50-60 yıl kalır. Bu kadar kısa bir zaman zarfında Davud (a.s.) bin peygamberi nereden görecek? Buna imkan yok. Eğer bin peygamberden bin pegyamberin rûhaniyyeti kasdediliyorsa o zaman mesele değişir. [131]

 

19- Davud ve Muhakeme Zinciri:

 

Rivayetlere göre Cenab-ı Hak Davud'a, haklıyı haksızı ayırdetmek için bir zin­cir bahsetmişti. Davud'un mihrabının tavanında asılı bulunan ve yuvarlak çember­lerden müteşekkil bu zincir, demir kadar sağlam idi. Renk itibariyle ateşe benzi­yordu. Çemberin halkaları zümrüt, yakut ve cevherlerle süslü idi. Göklerde vuku bulan olayları Davud bu zincirin tınlaması ile bilirdi. Dünyanın belli başlı harikala­rından biri olan.bu zincire dokunan her illetli derhal şifa bulur; müşrik şirkten te­mizlenirdi. Davud'un kavminin hak dine girmelerinin alameti, zincire elleriyle do­kunmaları ve sonra avuçlarıyla göğüslerini sıvazlamaları idi. Davacılar bu zincire gelir ve onun yanında muhakeme olurlardı; şayet birisi arkadaşına zulüm ve tece-vüzde bulunur ve onun malını almış olduğu halde "almadım" diyerek inkâr eder­se, böyle haksız ve zalim olanlar ellerini uzatsalar da zincire dokunamazlardı; hak­lı olan kişilerse, ellerini kaldırınca rahatlıkla temas edebilirlerdi. Hak anında yere doğru sarkar; batıl anında yukarıya doğru çekilirdi. Bu zincir Davud'un kavmi ara­sında, hile ve kötülük yayıhncaya kadar durdu. Sonra Allah onu yok etti. Bu ana kadar hâlâ ondan bir haber almamamıştır[132].

Zincirle ilgili bu rivayetlere dair elimizde sahih haberler yoktur. Bunlar da muhtemelen asılsız haberlerdir. [133]

 

20- Cebrail'in Davud'a Bir Böceği Göstermesi:

 

Söylentiye göre Davud (a.s.) bir gece kendi kendine: "Allah'a hiç kimsenin yap­maya muktedir olmadığı tarzda ibadet edeceğim" dedi. Bu maksatla bir dağa çıktı. Gece ilerleyince kendisini bir vahşet bürüdü. Bu anda Allah dağlara, Davud'un vahşetini giderin, diye vahyetti. Dağlar, teşbih, takdis ve tehlil ile çarpışıp inlediler. Davud yine kendi kendine: "Bu seslerin arasında Allah benim sesimi na£ıl işite­cek?" dedi. Cebrail derhal gelip kolundan tuttu ve Davud'u bir deryaya götürdü. Deryaya ayağıyla vurdu; Arz açıldı. Arz'dan geçip, Davud'u Hut'a (balığa veya bu isimle anılan aleme) ulaştırdı. Hut'a da ayağıyla vurup, geçtiler ve sahra'ya (kaya­ya) ulaştılar. Kaya yarıldı ve içinden debelenen bir (küçük) kurt çıktı. Cebrail (a.s.) Davud'a: "Rabbin, bu (ıssız) yerdeki böceğin hareketinden meydana gelen sesi bile

işitir" dedi. [134]

Bir peygamberin, dağların çıkardığı tehlil, teşbih ve takdis uğultuları arasında kendi sesini Cenab-ı Hakk'm duymasından şüphelenmesi hiç bir zaman mümkün değildir. Zira bu, alim olmasına bile lüzum kalmadan her inanmış kişinin bilebile­ceği basit bir gerçektir. Dini ilimlere az çok vakıf olan, ilmihal çapında bilgi sahibi olan herkes, Yüce Allah'ın alîm (her şeyi bilen), basîr (her şeyi gören) ve semi' (her şeyi işiten) olduğunu bilir. Yukarıdaki söz Hz. Davud'a iftiradan başka bir şeyle izah edilemez.

Bu rivayette, Cebrail ve Davud'un denizden, Arz'dan, Hut'dan geçerek Kaya'ya ulaştıkları zikrediliyor. Bu, "Kaf" dağı ile ilgili olarak söylenen rivayetlerin parçası halindedir ve kendisine itimad caiz olmayan israiliyyat cinsindendir. [135]      

 

21- Davud'un Evindeki Dört Bin Mihrab:

 

Bazı haberler, Davud (a.s.)'un evinde dört bin mihrab bulunduğunu ifade et­mektedirler. [136] Fakat buna adeten imkan yoktur. [137]

 

22- Hz. Süleyman'ın Babası Davud'a Baş Kaldırması:

 

Vehb İbn Münebbih'in anlattığına göre, Davud (a.s.) günaha düştükten sonra nedamet ve ağlamakla meşgul olduğu için halkın işlerini ihmal etmiştir. Benî İsra­il'in ileri gelenlerinden bir grup Hz. Süleyman'a gelmişler ve kendisine: "Baban yaşlandı; günahı ile meşguliyetinden dolayı halkın işleriyle İlgilenmiyor, sen bu işi üzerine al, devletin başına geç" demişlerdir. Aynı düşünce Davud (a.s.)'a açılmış ve o da saltanatı oğlu Süleyman'a terkederek bir dağ başına çekilmiştir. Bunu mü­teakip Benî İsrail'in büyükleri Hz. Süleyman'a babasını öldürmesini teklif etmişler­di. Bunu duyan Davud (a.s.), böyle bir şey yapmamasını oğluna öğütlemiş, şayet İsrail oğullan bunu yapacak olurlarsa aralarına karışmamasını tenbih etmiştir. Da­vud (a.s.) bu hareketin gelecek nesiller için babaları katletme hususunda "sünnet" telakki edilmesinden korkmuştur.

Hz. Süleyman Davud (a.s.)'u öldürmekten babasından gelen bu haber üzerine vazgeçmiş ve İsrail Oğullarının bu yoldaki tekliflerine yanaşmamıştır.

Es-Suddi'nin rivayetine göre, babasının günah işlediği günlerde Süleyman (a.s.) tahta çıkmış; tevbesi kabul edildikten sonra Hz. Davud, oğluna karşı muharebe etmiş ve saltanatım silah zoruyla geri almıştır. Baba-oğul arasında cerayan eden bu savaşta 20 bin kişinin kanı dökülmüştür".[138]

Bir peygamber, yine peygamber olan babasına baş kaldıramaz; onun mülkünü zorla elinden alamaz; babasını katletmeyi düşünemez; bunu temin için 20 bin de­ğil, tek bir masumun bile kanını dökemez. Bunlar serapa yalandır; aklen ve naklen tasdik ve tecvizi mümkün olmayan hurafelerdendir. [139]

 

23- İshak (a.s.)'ın Kurbanlık Olması:

 

Davud (a.s.) bir gün Hz. İbrahim, İshak ve Yakub'un Allah katındaki mevkileri­ne ulaşmayı temenni etmişti. Allah, Davud'a vahiy yoluyla, onları türlü türlü sıkın­tılarla sınadığını, onların bu sınamalarda başarılı olduklarını, bunun bir sonucu olarak da bu yüce makamlara erdiklerini, kendisinin ise böyle bir imtihana tabi tu­tulmadığını bildirdi; Hz. İbrahim, Nemrud tarafından ateşe atılmak ve oğlunu kur­ban etmekle; Hz. İshak boğazlanmaya yatırılmakla; Yakub da, Yusuf'un kederiyle yanıp kavrulmak ve gözlerini kaybetmekle imtihan edilmişlerdi. Davud (a.s.): "Ya Rab, onlar gibi beni de imtihana tabi tut, onlara verdiğin ecir ve yüce makamları bana da ver!" diye yal vardı. [140]

Çeşitli lafızlarla rivayet edilen bu haberde, Davud (a.s.)'un temennisine cevap verilirken İshak (a.s.)'ın "KURBANLIK" olmasından bahsediliyor. Kurbanlık İshak değildir. Hz. İsmail'dir. Kurbanlığın İshak olduğunu dile getiren rivayetler tama­mıyla yalandır ve yahudilerin uydurmasıdır. [141] Kitab-ı Mukaddes'te kurbanlık olarak açıkça İshak'm isminden bahsedilirse de[142], buna asla itibar edilemez. Çün­kü Allah Kur'an-ı Kerim'inde bu kitabın tahrif edilmiş olduğunu açıkça bildirmiş­tir[143]. Ayrıca, kurbanlığın Tevrat'da İshak olarak ismen tasrih edilmiş olmasına rağmen, yine Tevrat'a dayanarak bunun bir yalan olduğu isbat edilmiştir[144]. Kur'an'daki bazı ayetlerin delâleti ve Hz. Peygamber'den mervi sahih hadislere göre[145] kurbanlık İshak değil İsmail'dir. [146]

 

24- Günahından Sonra Zebur Okuduğu Halde Davud'un Dinlenmemesi:

 

Söylentiye göre, Davud günaha düştükten sonra Zebur okuduğu zaman - eski­den olduğu gibi - akan sular durmamış; kuşlar, vahşi hayvanlar ve diğer canlılar kendisini dinlememiş; nağmesi eksilmiştir. Bunun üzerine Davud (a.s.) : "Ya Rab, bu ne haldir?" diyerek durumu sormuş, Cenab-ı Hak da vahiy yoluyla: "Önceki ibadetin bahşettiği ünsiyet idi; bu ise masiyetin verdiği vahşettir; eyDavud, senin halini ve sesini günahın bu hale getirip değiştirdi" buyurdu. Davud: "Ya Rab, sen benîrh hatamı affetmemiş miydin?" dedi. Cenab-ı Hak: "Evet ama, aramızda bulu­nan sevgi ve yakınlık kalkmıştır; sen onu -eski haliyle - artık ebediyyen elde ede­meyeceksin" cevabını verdi.[147]

Davud (a.s.) için hata diye bir şeyin aslı söz konusu olmayınca, günahtan sonra Zebur okuduğu zaman, dinlenmemesi gibi söylentiler üzerinde durulamaz. İs­lam'da bazı ibadetleri samimiyetle yapan ve tevbe eden insan -şayet işlediği güna­hı şirk değilse- bağışlanır ve kul, anasından doğduğu günkü gibi tertemiz olur.[148] Hıristiyanlık ve diğer bazı dinlerde olduğu gibi İslam'da "ebedi günah" ve "silin­mez suçluluk" telakkisi yoktur. Buna göre, Davud (a.s.)'la Cenab-ı Hakk'ın arasın­da geçtiği söylenen konuşmalar asılsızdır. [149]

 

25- Davud (a.s.)'un Tevbesi ve Secdesi:

 

Sâd Suresi'nin 21-24. ayetlerinde Davud'a gelen iki davacının haberinin anlatıl­masını müteakip Davud'un secdesinden bahsedilir: "...Davud, kendisini denediğimizi sanmıştı da, Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tevbe etmiş, Allah 'a yö­nelmişti".

Bu ayette bahis konusu edilen istiğfar ve secdeye takılan bazı müellifler, bunu mutlaka bir günaha bağlamak istiyorlar ve diyorlar ki, Davud durup dururken ni­çin istiğfar ve secde etsin? Ayet dikkatlice okununca müşkil gibi görünen bu nok­ta, Davud (a.s.)'un lehine çözülüyor. Şöyle ki: Davud (a.s.), gayet muhkem yapıl­mış, aşılmaz ve geçilmez zannedilen, muhafızlarca korunan sarayının aşılıp içeri girildiğini görünce ayette işaret edildiği gibi, "kendisinin fitneye düşürüldüğünü zannetti"; Allah'ın sevk ve idaresiyle mülkünde bir ihtilalin başlatıldığını, kendisi­ne bir baskının düzenlendiğini sandı veya kendisine sırf bir imtihan yapıldığını sezdi. Sonradan gördü ki böyle bir şey yok. İşin düşündüğü gibi olmadığını anla­yınca su-i zannından dolayı Allah'dan af diledi, istiğfar etti ve seceleye kapandı! [150]. Meselenin aslı ve özü bundan ibarettir.

Allah'a yalvaran, secde ve istiğfar eden bir insanın bu fiilleri mutlaka bir günah­tan dolayı olmaz. Kişi, hiç bir suçu olmadan da Allah'a çeşitli ibadet, dua ve niyaz­larla iltica edebilir. Nitekim Hz. Peygamberin hayatında bunun çeşitli misalleri vardır. Mesela Efendimiz bir hadisinde: "Ben günde yüz kere Allah'a istiğfar ederim" buyurmuştur[151]. Bazı hadislerde ise günde yetmiş defa istiğfardan bahsedilmiştir[152]'. Hz. Peygamber'in bu istiğfarları elbetteki işlemiş olduğu bir günaha bağlanamaz. Davud (a.s.)'un ayette bahis konusu edilen istiğfar ve secdesi de bundan farklı bir şey değildir. Ayrıca Buharî'nin Tarih'inde kaydettiğine göre Hz. Peygamber Davud

(a.s.)'u her hatırlayışında, ondan her bahsedişinde: "Davud (a.s.), insanların Allah'a en fazla ibadet edeni İdi" buyururdu[153]. Deylemi'nin İbn Ömer'den nakline göre Hz. Peygamber: "Hiçbir kimseye, ben Davud'dan daha mutî bir kulum demek yakışmaz" bu­yurmuştur. [154]

Davud (a.s.)'un istiğfar ve secdesinin, irtikab ettiği bir hatadan mütevellid olma­dığının tebellür ettiği zannındayım.

Bilindiği gibi Davud (a.s.)'un tevbe secdesinden bahseden bu ayet "Secde aye-ti"dir. [155] Bu ayetin okunmasını müteakip yapılacak secdenin, ne çeşit bir secde ol­duğu yolunda da bazı rivayetler vardır. Bazı müelliflerin, Davud'un bu secdesini "şükür" secdesi olarak tavsiflerine mukabil[156], ulemanın çoğunluğu Hz. Peygam­ber (s.a.v.)'den mervi hadislere istinaden'[157] bu secdenin Davud (a.s.) için "tevbe" secdesi olduğunu, Muhammed ümmeti için ise "şükür" secdesi olduğunu haklı ola­rak iddia etmişlerdir. [158]

 

26- Davud (a.s.)'un Ömrü:

 

Davud (a.s.)'un ömrü ile ilgili bilgiyi hadislerden öğreniyoruz. Muhtelif tarîk­lerle rivayet edilen bir hadise göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Cenab-ı Hak Hz. Adem'i yarattığı zaman, sırtım meshetti ve Kıyamet gününe kadar zürri-yetinden halk edeceği kimseler sırtından düşüverdi. Allah onlardan her birinin iki gözü arasına (alnına) nurdan bir parıltı yerleştirmişti. Bunları Adem'e gösterdi. Adem: "Yâ Rab, bunlar kimlerdir?" dedi. Cenab-ı Hak : "Bunlar senin zürriyethv dir" karşılığını verdi. Adem onların içinde, alnının parlaklığı ile temayüz edip seçi­len birini gördü ve : "Ya Rab bu kimdir?" dedi. Allah:" Bu senin zürriyetinden Da­vud isimli biridir" dedi. Adem: "Ya Rab, bunu kaç yıl yaşatacaksın?" diye sordu. Allah: "60 yıl", dedi[159]. Adem: "Ya Rab, Benim ömrümden 40 yılını buna ver" dedi. Ademin ömrü bitip kendine "Melekü'1-Mevt" gelince: "Daha 40 yılım yok mu?" de­di. O da: "Sen bu 40 yılını oğlun Davud'a vermemiş miydin?" deyince, Adem ver­diğini inkar etti; (buna bağlı olarak) zürriyeti de inkar etti; Adem unuttu; zürriyeti de unuttu; Adem hata etti; zürriyeti de hata etti! [160]. Hz. Adem'in bu davranışı üze­rine, Allah Adem'e verdiği bin yıllık ömrü bin'e; Davud'a verdiği yüz yıllık ömrü de yüz'e ikmal etmiştir.[161]

Bu hadislerin açık delaletinden de anlaşılacağı gibi Davud (a.s.) yüz yıl ömür sürmüştür. Ehl-i Kitab İsmiyle anılan Yahudi ve Hıristiyanlar Davud'un 77 (yil ya­şamış olduğunu iddia etmişlerdir ki[162] bu merdut ve asılsızdır. [163]

 

Ç- Kitab-I Mukaddes'e Göre Davud Ve Uriya'nın Hanımı Meselesi

 

Yukarıda, Davud (a.s.)'a nisbet edilen günahın tamamıyla Kitab-ı Mukaddes'e dayandığını söylemiştik. Mühtediler veya bizzat okuyanlar vasıtasıyla İslamî mu­hitlere yayılmış olan bu hikaye zamanla teferruatlandırılmıştır. Bize bu tip konu­larda Kur'an-ı Kerim'in bilgisi ve Hz. Peygamber'in açıklamaları kâfidir. Bu iki kaynağın dışma çıkmamak lazımdır. Kur'an'm, tahrif edildiğini açıkça ifade ettiği[164] Kitab-ı Mukaddes bilgisi bize hiç gerekli değildir. Ehl-i Kitab vasıtasıyla gelen şifa­hi rivayetler de keza bizim için faydasızdır. Kur'an ve hadisin dile getirdiği gerçek­leri doğrulayanlar dışında kalan bütün bilgilerden sarf-ı nazar etmek icab eder. Ni­tekim Hz. Peygamber bir hadisinde, Ehl-i Kitab'ın anlattığı şeylerin tasdikini de, tekzibini de yasaklamıştır. [165]

İslamî eserlere -ve özellikle tefsirlere- geçmiş olan bilgilerin Kitab-ı Mukad-des'ten ne ölçüde müteessir olduğunu göstermek için ilgili bölümlere bir göz at­mak kâfidir:

"...Ve akşamleyin vaki oldu ki, Davud yatağından kalktı, ve kral evinin damı üzerinde geziniyordu; ve yıkanmakta olan bir kadını damdan gördü; ve kadının bakıhşı çok güzeldi ve Davüd gönderip kadın hakkında soruşturdu; ve biri dedi: "Bu kadın Hittî Uriya'nm karısı Eliam'ın kızı Bat-Şeba değil mi?" ve Davud ulaklar gönderip onu getirtti; ve kadın onun yanma geldi, ve murdarlığından tathir edil­miş olduğundan Davud onunla yattı; ve kadın evine döndü. Ve kadın gebe kaldı, ve gönderip Davud'a bildirdi, ve : "Ben gebe kaldım" dedi. Ve Davud Yoab'a gön­derip dedi: "Hittî Uriya'yı bana gönder". Ve Yoab Uriya'yı Davud'a gönderdi. Ve Uriya yanma gelince Davud: "Yoab nasıldır, ve kavim nasıldır, ve cenk ne halde­dir?" diye sordu. Ve Davud Uriya'ya dedi: "Evine in ve ayaklarını yıka". Ve Uriya kral evinden çıktı, ve ardından kralın hediyesi çıktı. Ve Uriya kral evinin kapısın­da efendisinin bütün kullarıyla beraber yattı, ve evine inmedi. Ve Davud'a : "Uriya evine inmedi" diye bildirdiler. Ve Davud Uriya'ya dedi: "Sen yoldan germedin mi? Niçin evine inmedin?". Ve Uriya Davud'a dedi: "Ahit sandığı, ve İsraille Yahuda haymelerde oturuyorlar; ve efendim Yoab'la efendimin kulları kırlarda konmuşlar­ken, yemek ve içmek ve karımla yatmak için ben evime mi ineyim? Senin hayatın hakkı için, ve canının hayatı için, ben bu şeyi yapmam". Ve Davud Uriya'ya dedi: "Bu gün de burada kal da yarın seni göndereyim". Ve Uriya o gün ve ertesi gün Ye-ruşalim'de kaldı. Ve Davud onu çağırdı,ve onun önünde yiyip içti; ve onu sarhoş etti; ve akşamleyin efendisinin kulları ile beraber yatağında yatmak ü^ere çıktı, ve evine inmedi.

Ve sabahleyin vaki oldu ki, Davud Yoab'a mektup yazdı, ve Uriya'nm eliyle gönderdi. Ve mektupda: "Uriya'yı şiddetli cenkte ön diziye (safa) koyun, ve onun yanından çekilin ki, vurulsun da ölsün", diye yazdı. Ve vaki oldu ki, Yoab şehri muhasara altında tutarken yiğit adamların bulunduğunu bildiği yere karşı Uriya'yı koydu. Ve şehrin adamları çıkıp Yoab'la cenk ettiler; ve kavmden, Davud'un kul­larından düşenler oldu, ve Hittî Uriya da öldü. Ve Yoab gönderip cenk hakkında olan bütün şeylerin hepsini Davud'a bildirdi; ve ulağa emredip dedi: "Cenk hak- kında olan bütün şeyleri krala söylemeyi bitirdiğin zaman, vaki olacak ki, eğer kral öfkelenir sana: "Şehre karşı cenk etmek için neden o kadar yaklaştınız; duvarın üzerinden atacaklarını bilmiyor mu idiniz? Yerubeşet'in oğlu Abimelek'i kim vur­du? Duvarın üstünden bir kadm değirmenin üst taşını onun üzerine atmadı mı? Ve ö Tebest'te ölmedi mi? Niçin o kadar duvara yaklaştınız?" derse o zaman: "Ku­lun Hitit Uriya da öldü" dersin.

Ve ulak yola çıktı, ve gelip Yoab'm kendisiyle göndermiş olduğu şeylerin hepsi- ni Davud'a bildirdi. Ve ulak Davud'a dedi: "Adamlar bizden zorlu çıktılar, ve bize karşı kıra çıktılar, ve kapının girilecek yerine kadar onları sürdük. Ve ok atanlar duvardan kullarının üzerine attılar; ve kralın kullarından ölenler oldu, ve kulun Hitti Uriya da öldü" Ve Davud ulağa dedi: "Yoab'a: Bu şey gözünde kötü görün­mesin, çünkü kılıç bazen bunu, bazen şunu yer; şehre karşı çengini şiddetlendirip  onu yık, diyeceksin; ve kendisine cesaret ver".

Ve Uriya'nm karısı, kocası Uriya'nm öldüğünü işitti, ve kocası için dövündü. Ve yası geçince Davud gönderip onu evine aldı, ve onun karısı oldu, ve ona bir oğul doğurdu. Fakat Davud'un yaptığı şey Kabbin önünde kötü idi.[166]

Ve Rab Natan'ı Davud'a gönderdi. Ve yanma gelip ona: "Bir şehirde biri zengin ve öbürü fakir iki adam vardı. Zengin adamın pek çok sığırları ve koyunları vardı; ve fakir adamın satın almış ve beslemiş olduğu küçük bir dişi kuzudan başka bir şeyi yoktu; ve kuzu onun yanında kendisiyle ve çocukları ile beraber büyümüştü; ve lokmasından yer, ve tasından içerdi, ve koynunda yatardı, ve kendi kızı gibi idi. Ve zengin adama bir yolcu geldi, ve kendisine gelen yolcuya hazırlamak için kendi koyunlarından ve kendi sığırlarından almağa kıyamadı, fakat fakir adamın kuzu­sunu aldı, ve yanına gelen adam için onu hazırladı. Ve adama karşı Davud'un öf­kesi alevlenip Natan'a dedi: "Hay olan Rabbin hakkı için bunu yapan adam ölüm oğludur; ve bu şeyi yaptığı ve acımadığı için kuzuyu dört kat ödiyecektir".

Ve Natan Davud'a dedi: "O adam sensin". İsrail'in Allah'ı Rab şöyle diyor: "Ben seni İsrail üzerine kral olarak meshettim, ve ben seni Saul'un elinden kurtardım; ve efendinin evini sana, ve efendinin kullarını koynuna verdim, ve İsraille Yahuda evini sana verdim; ve eğer bu az gelse idi, sana daha neler neler verirdim». Niçin Rabbin gözünde kötü olanı yaparak onun sözünü hor gördün? Hitti Uriya'yı kılıçla vurdun, ve karısını kendine karı olarak aldın, ve Uriya'yı Ammon oğullarının kılıcı ile vurdun. Ve şimdi kılıç ebediyyen senin evinden ayrılmayacak, çünkü beni hor gördün, ve Hitti Uriya'nm karısını kendine karı olarak aldın". Rab böyle diyor: "İşte, kendi evinden sana karşı kötülük çıkaracağım; ve senin gözlerin önünde karıla­rını alıp, komşuna vereceğim, ve bu güneşin gözü önünde o senin karılarınla yata­cak, Çünkü sen gizlice yaptın, fakat ben bu şeyi bütün İsrail'in karşısında, ve güne­şin karşısında yapacağım" Ve Davud Natan'a dedi: "Rabbe karşı suç ettim". Ve Natan Davud'a dedi: "Rab da senin suçunu sildi; ölmeyeceksin. Fakat, küfretmek için bu işle Rabbin düşmanlarına büyük fırsat verdiğinden dolayı sana doğan ço­cuk da mutlaka ölecektir". Ve Natan evine gitti.

Ve Rab Uriya'ran karısından Davud'a doğan çocuğu vurdu, ve çocuk çok hasta idi. Ve Davud çocuk için Allah'ı aradı; ve Davud oruç tuttu, ve içeri girip bütün ge­ce yerde yattı. [167]

Hz. Davud'a zina isnad eden ve masum bir insanın kanını şehveti için döktüre­rek katil diye takdim eden parçaların ihtiva ettiği diğer hususları tahlil etmiyece-ğiz. Fakat sırası gelmişken bir konuyu aydınlatmakta fayda vardır:

Bizzat Kitab-ı Mukaddes'in ihtiva ettiği bir kısım cümleler, Hz. Davud'un zani ve katil olmasını reddediyor. [168] Bazıları:

Hz. Davud bir ilahisinde şöyle söyler: "...Fakat Rab bana destek oldu. Ve beni geniş yere çıkardı; beni kurtardı, çünkü benden hoşlandı. Rab salahıma göre bana ödedi; ellerimin temizliğine göre karşılığımı verdi. Zira Rabbin yollarını tuttum, ve kötülükle'Allah'ımdan ayrılmadım. Çünkü bütün hükümleri önümdedir; ve ka­nunları ise, onlardan ben ayrılmadım".[169]

"Rab Süleyman'a Gibeon'da gece rüyada göründü; ve Allah dedi: "Sana ne vere­yim, iste". Ve Süleyman dedi: "Kulun babam Davud'a, senin önünde hakikâtle ve salahla, ve seninle yürek doğruluğu ile yürüdüğüne göre büyük inayet ettin..." [170]

"...Ve şimdi, Ya Rab, İsrail'in Allah'ı, babam Davud kuluna: Sen önümde yürü­düğün gibi şeriatimde yürümek için ancak çocukların yollarına dikkat ederlerse İs­rail tahtına oturmak için önünde bir adamın eksik olmayacaktır, diye söylediğini tut..," [171]

"...Ve bütün krallığı onun elinden almayacağım; fakat emirlerimi ve kanunları­mı tutan seçtiğim kulum Davud'un hatırı için, onu hayatının bütün günlerinde hü­kümdar edeceğim..."

"Ve vaki olacak ki', kulum Davud'un yaptığı gibi kanunlarımı ve emirlerimi tut­mak için sana emrettiğim her şeyi dinlersen, ve gözümde doğru olanı yaparsan,.se­ninle beraber olacağım"[172]

Kitab-ı Mukaddes'te bu kadar övülen,  Allah'ın emirlerinden ayrılmamış olan Hz. Davud'un zani ve katil olması imkansızdır. Bunlar Hz. Davud'a atılan iftiralar­dan başka bir şey değildir.

İslami eserlerde yer alan Davud (a.s.)'un muhayyel günahı, ve buna bağlı hu­susları ihtiva eden haberler, bir de Kitab-ı Mukaddes'ten aktarılan bu parçalar açı­sından bakılıp incelendiğinde görülür ki, söylenenlerin tamamı israiliyyattan iba­rettir. [173]

 

D- Davud (A.S.)'un Cengâverliği

 

Cenab-ı Hak Davud (a.s.)'a, o devir muharebelerinin en mühim koruyucu vası­talarından biri olan zırh sanatını öğretmişti: "Öna, sizi savaşta korumak için zırh yap­ma sanatını Öğrettik, artık şükreder misin? [174] Demiri kendisine yumuşatan Allah ona, yapacağı zırhların uzun ve intizamlı olmasını da tenbih etmişti[175]. Zırh yapı­mında iyi bir usta olan Davud (a.s.) aynı zamanda iyi bir silahşordu. Muharebede karşısına çıkan herkesi bir çırpıda kesip biçen, yıldıran, hakkından gelinmez biri olarak tarif ve tavsif edilen Calut'u öldürmüştü. Kur'an-ı Kerim buna bir ayetinde şöyle işaret eder: "...Davud da Calut'u öldürdü".[176]

Davud (a.s.)'un cengaverliği konusunda sağlam bilgi sadece bu ayette işaret edilenden ibarettir. Bunun dışında, neHz. Peygamber'in hadislerinde ve ne de sa­habe ve tabiîlerden gelen sahih nakillerde bir şe.ye rastlayabildik.

Halbuki tefsir ve tarih kitaplarına, Davud'un Caluf u öldürmesi ve bunu mütea­kip Talut'la aralarında geçen olayları dile getiren hayli uzun rivayetler dercedil-miştir. Yeri gelince görüleceği gibi bunların tamamına yakını Kitab-ı Mukaddes'ten ve Ehl~i Kilab çevrelerinden aktarılmıştır. [177]

 

1- Kısa Boylu Olan Davud'u Babasının Halktan Gizlemesi:

 

Rivayete göre Vehb İbn Münebbih, "Ölümden korkarak yurtlarım terkeden binlerce kişinin halini görmedin mi?" ayetini[178] okuduktan sonra, şunları söylemiştir: "Allah Teâla vahiy yoluyla o kavmin (yurtlarını terkeden) Peygamberlerine, falan kimse­nin (Davud'un babası) oğullarının birinin eliyle Allah'ın Calut'u öldüreceği bildir­mişti..." Peygamber çocukların babasının yanma gelerek: "Bana, Calut'un senin oğullarından biri tarafından öldürüleceği vahyedildi" dedi. O zat: "Pek iyi, ey Al­lah elçisi", diye cevap verdikten sonra ona, 12 oğlunu takdim etti. Bunlar sırık gibi iri yan insanlardı. Aralarından biri gövdesinin iriliği ve bahadırlığı İle bilhassa te­mayüz ediyordu. Peygamber, (Calut'u öldürecek kişiyi tesbit etmede kullanılan) boynuzu bir bir onların başları üzerine koyarak denemeye başladı. Öteki iri gövde­liyi çağırarak boynuzu başının üzerine koymak suretiyle tekrar yokladı. Fakat Al­lah ona, insanları görünüş ve vücutlarıyla meziyyetli kılmayıp, kalplerinin iyiliği ve temizliği ile başkalarından ayrıldığını vahyetti. Peygamber: "Ey Rabbim, (Bu adam) bunlardan başka oğlu olmadığını söylüyor" dediği zaman, ona vahiy yoluy­la bu zatın yalan söylediği bildirildi. Bunun üzerine Peygamber ona: "Rabbim se­nin sözünü yalanlıyor. Senin bunlardan başka bir oğlun daha olacak" dedi. Da­vud'un babası: "Ey Allah elçisi, doğrudur. Benim bunlardan başka bir oğlum daha var. Fakat kısa boylu olduğu için, halkın gözüne göstermekten utanarak onu ko­yunlarımı otlatmaya gönderdim" diye cevap verdi. Peygamber : "O oğlun nerede?" diye sorunca, "Falan dağın falan yerindedir" diye, oğlunun bulunduğu yeri, tarif etti. Allah elçisi olan zat, onu aramak için yola yıkınca gideceği yerde, güttüğü ko­yunları ikişer ikişer dereden geçirmekte olduğunu gördü. Peygamber bu vaziyet karşısında: "Aradığım kimse şüphesiz bu olacaktır. Hayvanları esirgeyen kimse­nin, insanlara daha şefkatli olacağı muhakkaktır" dedi. Boynuzu Davud'un başı üzerine koyunca, içindeki sular akmaya başladı.[179]     

 

2- İçi Yağ Dolu Boynuz, ve Daviıd

 

Davud (a.s.) bir çoban olup babasına ve kardeşlerine yiyecek taşırdı. (O anda Talut'un kavmi içinde bulunan) Peygamber, içinde yağ bulunan bir,boynuzla de­mirden yapılma bir fırın getirdi ve bunları Talut'a göndererek: "Calut'u öldürecek adam bu boynuz başının üzerine konduğu zaman, içindeki yağ kaynayacak fakat yüzüne akmayacak; ondan yağlanacak. Boynuz başında bir taç şeklini alacaktır. Fı­rına girdiği zaman, içini dolduracaktır." dedi. Tahıt bununla İsrail Oğullarım dene­di, fakat onlardan hiç kimse tarife uygun düşmedi. Bundan sona Talut Davud'un babasına: "Senin bu gördüklerimizden başka oğlun yok mu?" dediği zaman o: "Oğ­lum Davud var; o bize yemek getirir" dedi... Davud geldikten sonra, boynuzu başı­na koydukları vakit, yağ kaynamaya başladı. Yağı sürerek firma girince vücudu fı­rının içini doldurdu. Halbuki o, esasında hastalıklı ve sarı benizli bir kişiydi. Davud'dan önce bunun içine kim girmişse, fırm çalkalanıp, uğuldardı. (Fakat) Da­vud. girince daraldi. [180]        

 

3- Davud ve Yırtıcı Hayvanlar:

 

Rivayete göre, kardeşlerin en küçüğü olan Davud bir gün babasının yanma ge­lerek: "Ey babacığım, ben atma aletimle (Sapanımla) herşeyi yere seriyorum" dedi. Babası: "Ey oğlum, Allah onu senin geçinme aletin yapmıştır" dedi. Davud başka bir zaman yine babasına gelerek: "Ey babacığım, dağa gitmiştim; orada çökmüş bir arslana rastladım. Üzerine binerek iki kulağından yakaladım. Kendisinden hiç de korkmadım" dediğinde babası: "Oğlum, sevin; zira bu hayırlı bir işarettir. Allah sa­na ihsanlarda bulunacaktır" diye cevap verdi. [181]      

 

4- Davud'la Konuşan Taşlar:

 

Davud bir gün Talut'un yanına giderken yolda rastladığı üç taş dile gelerek: "Yanına al da bizimle vurarak Calut'u öldürürsün" dedüer.[182] Ravi es-Süddi, Da­vud'un bu taşları alarak ok çantasına koymuş olduğunu söylemiştir[183]        

 

5- Davud'un Calut'u Öldürmesi:

 

Muharebe meydanında Davud (a.s.), Calut'un üzerine yürüdü. Calut insanların en iri gövdeli, en kuvvetli ve en bahâdan idi. Davud'a baktığı zaman, Calut'un kal­binde korku doğdu ve ona: "Ey delikanlı, geriye dön! Sana acıyorum; seni öldüre­ceğim" dedi. Davud: "Hayır, ben seni öldüreceğim" dedikten sonra, taşları çanta­sından çıkararak Calut'a karşı fırlatmak üzere, aletin içine.yerleştirdi. Taşları, teker teker yerleştirirken atalarından birinin adını anarak "(birincisini) babam İbrahim (a.s.) namına; (ikincisini) babam İshak (a.s.) namına; (üçüncüsünü) atam İsrail (a.s.) namına atacağım" diyordu. Davud bundan sonra aleti işletmeye başladı. (Sa­pana) konulmuş taşlar, tek bir parça haline gelerek, Calut'un üzerine fırlatıldı. Taş onun iki gözü arasına saplanarak ve kafasını delerek öldürdü. Yalnız Calut'u öldürmekle kalmayıp, onun askerleri arasında dolaşarak isabet ettiği her askeri öl­dürmekte de devam etti. Bunun üzerine Calut'un ordusu bozguna uğrayarak ric'at etti.

Vehb İbn Mühebbih'ten nakledildiğine göre Davud (a.s.) ile Calut karşı karşıya geldikleri zaman, Davud'u elinde sapan ve taşlarla görünce: "Sen mi beni öldüre-, çeksin?" dedi. Davud: "Evet" dedi. Calut: "Yazık sana! Bana, bir köpeğin karşısına çıkar gibi taş ve sapanla çıkıyorsun. Etini parça parça edip vahşi hayvanlara ve yır­tıcı kuşlara yedireceğim" diye tehdit etti. Davud: "Ey Allah'ın düşmanı! Sen bana göre köpekten daha betersin!1' cevabını verdi. Davud (torbasından) bir taş aldı ve sapanla attı. Atılan taş Calut'un iki gözünün ortasına rastladı. Beynine girdi. Calut cansız yere yuvarlandı ve yanındakiler bozguna uğradı. Davud, Calut'un başım kesti. Hadiseyi müteakip herkes, "Calut'u ben öldürdüm" demeye başladı ve buna delil olmak üzere Calut'un kılıcını, cesedinden bazı parçalar veya silahlarından ala­bildiklerini ortaya attılar... Ve neticede Davud, Calut'un başını çıkarıp gösterdi[184]    

 

6- Talut'un Davud'dan 200 Gulfe İstemesi: [185]

 

(Memleketin hükümdarı olan ve bir türlü Calut'la başedemeyen Talut, bu ya­man düşmanı öldürene kızım vereceğini ve daha başka şeylerle taltif edeceğini va-detmişti). Davud, Calut'un başım çıkarıp gösterince ve Talut'dan daHa evvel vadet-tiği şeyleri isteyince Talut pişman oldu ve şöyle dedi: "Hükümdar kızlarına mihir gerekir; onlar mihirsiz alınamazlar. Sen cesur bir yiğitsin. Kızımın mihri -olmak üzere, düşmanlarımızdan 200'ünün gulfesini getirmelisin" dedi[186] Talut bu şartı koşmakla Davud'un ölümünü arzu ediyordu. Davud gitti ve onlardan 200 kişiyi esir aldı; gulfelerini kesip getirdi. Bunun üzerine Talut, kızım Davud'a vermeğe is­ter istemez razı oldu. Sonradan da pişmanlık duydu[187]       

 

7- Tahıt'un Davud'u Öldürmek İstemesi:

 

Calut'u öldürdükten sonra halk Davud'a meyledip kendisini sevdiler. Talut ise, halkın Davud'u sevmesini çekemedi ve ona kin bağlayarak öldürmek istedi. Da­vud bunu anlayarak ihtiyat tedbirleri aldı. Bir şarap tulumuna kendi elbiselerini giydirerek (güzelce yerleştirdikten sonra (kendisi çekilip başka bir yere yattı). Ta­lut, Davud'un yatak odasına girerek, şarap tulumuna kılıçla vurdu. Tulumdaki şa­rap aktı. Bir damlası da Talut'un ağzına girdi. Talut: "Allah Davud'u yarhğasm! Ne kadar da şarap içiyormuş!" dedi. Bu hadiseden bir gün sonra Davud, uyumakta olan Talut'un odasına girerek baş ucuna iki, ayak ucuna iki, sağ ve soluna da ikişer ok koyduktan sonra çekilip gitti. Talut uyandıktan sonra okları gördü ve Davud ta­rafından konulduğunu anlayarak: "Allah Davud'u esirgesin. O benden daha hayır­lı bir kimse imiş. Ben imkan bulduğum zaman onu öldürürdüm. Halbuki o, öldür­mek imkanı bulduğu halde öldürmemiş" dedi.

(Bir gün) Talut atına binerek gezmeğe çıktığı zaman, Davud'un meydanda do­laşmakta olduğunu gördü ve : "Bu gün onu öldüreceğim" dedi.

Davud bir şeyden korktuğu zaman, onun arkasından kimse yetişemezdi. Talut onu takip etmek üzere atını koşturdu. Davud, yetişir korkusu ile daha süratli koş­mağa başladı; bir mağaraya sığındı. Allah örümceğe, mağaranın ağzında kendisi için bir yuva kurmasını ilham etti. Mağaranın ağzına gelen Talut, kurulan örümcek ağını ve yuvasını görünce: "Davud buraya, girmiş olsaydı örümceğin ağını bozmuş olurdu" diyerek çekilip gitti. Bilginler Talut'un Davud'a karşı olan bu muamelesin­den müteessir olarak, onun aleyhinde sözler söylemeye ve kendisini tenkide başla­dılar. Talut ise, Davud'a kötü muamelede bulunmaktan alıkoymak isteyenleri öl­dürüyordu...

Vehb îbn Münebbih'ten rivayet edildiğine göre, Davud'a kızını vermeğe mec­bur olan Talut onu öldürmek istedi- Bunu sezen Davud dağlara kaçtı. Talut arka­sından gidip onun etrafını sardı. Akşam olunca Talut ve nöbetçilerine Allah bir uy­ku verdi, Davud gizlendiği yerden çıktı; Talut'un abdest almak ve su içmek için kullandığı ibriği aldı; sakalından teller kesti; bir parça da elbisesinin saçağından alıp yerine çekildi. Yerinde Talut'a: "Eğer seni öldürmek isteseydim dün bumünv .kündü; İnanmazsan bak, işte ibriğin, sakalın ve saçakların", dedi.Talut inandı ki, eğer Davud isteseydi kendisini öldürebilirdi.. [188]    

 

8- Calut'un Miğferi:

 

Talut ve Cahit orduları ile birlikte muharebe için karşı karşıya geldikleri zaman.

Calut başına bir miğfer giymişti. Bu miğferin ağırlığı, 300 ntl idi[189] diğer bir riva­yete göre de 600 ntl idi[190] (Bîr ntl, ortalama 460.8 gramdır). [191]

 

9-Davud'un Atı:

 

Talut, Davud (a.s.)'u meydana er dileyen Calut'un karşısına çıkarırken, yanına bir takım birlikler verdi; kendisini yağız bir ata bindirdi; kılıç kuşattı; demirden mamul bir zırh giydirdi (fakat Davud, bir müddet ilerledikten sonra geri döndü ve bunların hepsini atarak sadece sapanıyla Calut'un karşısına (çıktı) [192]

 

10- Davud'un Sapanıyla Attığı Taş:

 

Yukarıda belirtildiği gibi Davud (a.s.) bir gün yolda yürürken bazı taşlar dile gelmiş ve ona her biri ayrı ayrı: "Beni al!" demişti. Davud (a.s.) torbasına koyduğu bu taşları, sapanına yerleştirip Calut'a fırlattı. Atış esnasında birbirlerine kaynaya-rak bir tek taş haline gelen bu üç parça Calut'un tam alnına bir ateş parçası gibi gir­di. Beynini dağıtıp ensesinden çıktı. Davud'un eliyle atılan bu atım, Calut'tan sonra isabet ettiği herkesi öldürdü. Sayıldığı zaman bunların 30 kişi olduğu anlaşıldı[193]

Bazı rivayetlere göre atılan taşlar, Calut'un başında bulunan 33 zırhı (veya 33 kat zırhı) parçaladı ve kendisini öldürdü. Aynı atımla ordudan ölenlerin saysı ise 30 bin kişi idi[194]

 

11- Muharebede Calut'un Giyim Kuşamı:

 

Rivayete göre Talut ve ordusu ile karşılaşmak üzere Calut, muharebe meydanı­na bir fil üzerinde gelmişti; başında tac vardı; alnında etrafa nur saçan bir yakut

bulunuyordu'[195].

Konuya girerken de işaret edildiği gibi, Davud (a.s.)'un Calut'u öldürmesiyle il­gili Kur'an'da tek bir cümle vardır. Konu etrafındaki diğer bütün rivayetler yani sa­pan, taş v.s.[196] gibi şeyler israiliyyattir ve Kitab-ı Mukaddes'ten aktarılmıştır. Şim­di Kitab-i Mukaddes'ten aktarılmış bazı metinleri görelim:

...Ve Filistîler ordugahında adı Golyat olan Gat'lı pehlivan çıktı, boyu altı arşın ve bir karıştı (takriben 10.70 metre). Ve başında tunç başlık vardı, ve üzerine pullu zırh giyinmişti, zırhın ağırlığı 5 bin şekel tunçtu (takriben 82 kilo). Ve baldırları üzerinde tunç zırhlar vardı, ve omuzlan arasında tunç kargı vardı. Ve^mızrağmm sapı çulha tezgahı sırığı gibi idi; ve mızrağının başı 600 şekel ağırlığından demirdi; ve kalkan taşıyan uşağı önde gidiyordu. Ve durdu, ve İsrail dizilerine bağırıp onlara dedi: "Niçin cenge dizilmeğe çıktınız? Ben Filistî değil miyim? Siz de Saul (Talut) 'un kulları değil misiniz? Kendiniz için bir adam seçin de yanıma insin. Eğer be­nimle cenk edebilir ve beni vurursa, o zaman size kul oluruz; fakat ben onu yener ve onu vurursam, o zaman siz bize kul olursunuz ve bize kulluk edersiniz. Ve Fi­listî dedi: '"Bu gün ben İsrail dizilerine meydan okuyorum; bana bir adam verin de karşı karşıya cenkleşelim", ve Filistî'nin bu sözlerini işitince Saul (Talut) ve bütün İsrail yılgınlığa düştüler ve çok korktular.

Ve Davud, Beyt-Lehem-Yahuda'dan, adı Yesse olan o Efrath'nın oğlu idi; ve bu adamın sekiz oğlu vardi; Ve Saul'un günlerinde kocamıştı, adamlar arasında yaşta ilerlemişti. Ve Yesse'nin üç büyük oğlu Saul'un ardınca cenge gitmişlerdi, ve cenge giden üç oğlunun adları şunlardı... Ve Davud en küçüğü idi; ve Davud Beyt-Lehemde babasının koyunlarını gütmek için Saul'un yanından gider ve dönerdi. Ve Filistî 40 gün, sabah ve akşam ilerleyip karşılarında duruyordu.

Ve Yesse oğlu Davud'a dedi: "Şimdi kardeşlerin için bu kavrulmuş buğdaydan bir efayı, ve bu on ekmeği al, ve ordugaha kardeşlerine koş; ve bu on parça peyniri binbaşıya götür, ve kardeşlerinin hal ve hatırını sor, ve onlardan bir nişane al. Ve onlarla Saul ve bütün İsrail adamları Ela deresinde Fİlistilerle cenkleşmekte idiler. Ve Davud sabahleyin erken kalktı, ve koyunları bekçiye bıraktı, ve Yesse'nin ken­disine emrettiği gibi alıp gitti; ve arabalar ordugahına geldiği zaman ordu cenk meydanına çıkıyordu ve cenk için bağırıyorlardı ve îsraille Filistiler dizi diziye kar­şı olmak üzere dizildiler. Ve Davud eşyasını eşya bekçisinin eline verdi ve diziye koşup geldi, ve kardeşlerinin hal ve hatırım sordu. Ve onlarla söyleşirken işte, adı Golyat olan Gat'lı Filistî pehlivan Filistî dizisinden çıkıyordu, ve evvelki sözler gibi söyledi; ve Davud işitti. Ve bütün İsrailliler adamı gördükleri zaman önünden kaç­tılar, ve çok korktular. Ve İsrailliler dediler: "Bu çıkan adamı gördünüz mü? Ger­çek îsraile meydan okumağa çıkıyor ve vaki olacak ki, kim onu vurursa kral onu büyük zenginlikle zengin edecektir, ve kızını ona verecektir, ve babasının evini İs-railde serbest kılacaktır". Ve Davud yanında duran adamlara söyleyip dedi: "Bu Fi-listîyi vuracak ve İsrail'den utancı kaldıracak adama ne yapılacak?^ Çünkü hayy olan Allah'ın dizilerine meydan okuyan bu sünnetsiz Filisti kim oluyor?". Ve kavm: "Onu vuracak adama şöyle yapılacak", diyerek o söze göre kendisine söylediler...

Ve Davud'un söylediği sözler işitilince, onları Saul'a bildirdiler; ve onu getirtti. Ve Davud Saul'a dedi: "O adamdan dolayı kimsenin yüreği zayıflamasın; kulun gi­dip bu Filisti ile cenk edecektir". Ve Saul Davud'a dedi: "Bu Filisti ile cenk etmek için sen ona karşı gidemezsin; çünkü sen gençsin, fakat o gençliğinden beri cenk adamıdır". Ve Davud Saul'a dedi: "Kulun babasının koyunlarını güderdi ve aslan, yahut ayı geldiği, ve sürüden bir kuzu aldığı zaman, ben ardından çıkar ve onu vururdum, ve ağzından kuzuyu kurtarırdım, ve bana karşı kalkarsa sakalından tu­tup onu vurur öldürürdüm. Kulun hem aslanı, hem ayıyı vurmuştur; ve bu sün­netsiz Filisti onlardan biri gibi olacaktır. Çünkü hayy olan Allah'ın dizilerine mey­dan okumuştur". Ve Davud dedi: "Aslan pençesinden ve ayı pençesinden ben: kurtaran Rab, bu Filistinin elinden de beni kurtaracaktır". Ve Saul Davud'a dedi "Git ve Rab seninle beraber olsun". Ve Saul kendi elbisesini Davud'a giydirdi. Ve başına tunç başlık koydu, ve ona zırh giydirdi. Ve Davud esvabı üzerine kılıcın kuşandı, ve yürümeğe çalıştı, çünkü alışmamıştı; Ve Davud Saul'a dedi: "Bunlar yürüyemeîn; çünkü alışmadım"., Ve Davud onları üzerinden çıkardı. Ve eline değ­neğini aldı. Ve vadiden kendisine beş çakıl taşı seçti; ve onları üzerinde olan çoban torbasına, dağarcığına koydu; ve sapanı elinde idi; ve Filisti'ye yaklaştı.

Ve Filîsti yürüyüp geliyor, ve Davud'a yaklaşıyordu ve kalkanı taşıyan uşak onun önünde idi. Ve Filisti bakındı, ve Davud'u görünce onu adam yerine koyma­dı; çünkü genç ve kırmızı yüzlü, bakılışı da güzeldi. Ve Filisti Davud'a dedi: "Ben köpek miyim ki bana değnekle geliyorsun?". Ve Filisti kendi ilahları ile Davud'a la­net etti. Ve Filisti Davud'a dedi: ''Yanıma gel ve senin etini göklerin kuşlarına, ve kırın hayvanlarına vereyim". Ve Davud Filistiye dedi: "Sen kılıçla, ve mızrakla , ve kargı ile üzerime geliyorsun; fakat ben meydan okuduğun İsrail dizilerinin Al­lah'ın orduları Rabbinin ismi ile senin üzerine geliyorum. Bu gün Rab seni benim elime verecek; ve seni vuracağım, ye başını gövdenden ayıracağım, ve Filisti ordu­sunun leşlerini göklerin kuşlarına, ve-yerin canavarlarına vereceğim, ve İsrailde Allah olduğunu dünya bilecek, ve bütün bu cemaat bilecek ki, Rab kılıçla ve mız­rakla kurtarmaz; çünkü cenk Rabbindir, ve sizi elimize verecektir. Ve vaki oldu ki, Davud'un karşısına çıkmak için Filisti kalkıp yaklaşınca Davud çabuk davranıp Fi-listi'nin karşısına çıkmak için cenk dizisine doğru koştu. Ve Davud dağarcığına el attı, ve oradan bir taş alıp sapanla fırlattı, ve Filisti'yi alnından vurdu; ve taş alnına battı, ve yüzü üstüne yere düştü.

Ve Davud Filistiyi sapanla ve taşla yendi, ve Filistiyi vurup ve onu öldürdü. Ve Davud'un elinde kılıç yoktu.,Ve Davud koşup Filistinin üzerinde durdu. Ve onun kılıcım alıp kınından çekti, ve onu öldürdü, ve onunla başını kesti, ve Filistiler peh­livanlarının öldüğünü görünce, kaçtılar. Ve İsraille Yahuda adamları kalkıp bağır­dılar, ve Filistîleri-Gaiye varıncaya kadar, ve Ekron kapılarına kadar kovaladılar. Ve Filistilerden vurulanlar Gat'a kadar, ve Ekron'a kadar Şadrayim yolunda düştü­ler...                                      

Ve Davud Filistiyi vurup döndüğü zaman, onlar gelirken, bütün İsrail şehirle­rinden kadınlar, Saul'u karşılamak için deflerle, sevinçle, ve üç telli sazlarla teren­nüm ve raksederek çıktılar. Ve kadınlar oynarken karşılıklı terennüm edip diyor­lardı:                          

Saul vurdu binlerini, Davud da onbinlerini.

Ve Saul çok öfkelendi. Ve bu söz gözünde kötü göründü; ve dedi: "Davud'a on-binleri verdiler; ve artık ona ancak krallık kaldı". Ve o günden sonra Saul Davud'a eğri gözle baktı... Ve Saul'un elinde mızrak vardı; ve Saul: Davud'u duVara çaka­yım, diye mızrağı attı. Fakat Davud onun önünden iki kere.yana çekildi...

Ve Saul Davud'a dedi: "îşte büyük kızım Merab, onu karı olarak sana verece­ğim; ancak benim uğrumda cesur ol, ve Rabbin cenklerini et...

Ve Saul'un kulları: "Davud böyle söyledi" diyerek kendisine bildirdiler. Ve Saul dedi: "Davud'a şöyle diyeceksiniz:, Kral ağırlık istemiyor; ancak kralın düşmanla­rından öc almak için 100 Filisti ğulfesi istiyor1'. Ve Saul Davud'u Filistüerin eli ile düşürmeyi kurmuştu. Ve Saul'un kulları bu sözleri Davud'a bildirdiler, ve kralın damadı olmak Davud'un gözüne hoş göründü.* Ve günler dolmamıştı; ve Davud kalkıp adamları ile gitti,, veFüistiler arasından 200 kişi vurdu; ve Davud'kralın da­madı olmak için onların ğulfelerini getirdi, ve onları tam sayısı ile krala verdiler... Ve Sau.1 bütün günler Davud'un düşmanı oldu...

Ve Davud kalktı, ve.ıSayl'un cübbesinin eteğini gizlice kesti... Ve Davud Sa-r ulîa dedi: "...Bu gün mağarada: Rabbin nasıl seni elime verdiğini, işte, gözün bu gün gördü; ve seni öldürmemi söylediler; fakat gözüm seni esirgedi.,. Ve bak, ey baba...elimdeki cübbenin eteğine bak; senin cübbenin eteğini kesip seni öldürmedİT ğimden bil ve gör ki, elimde kötülük ye günah yoktur..." Ve Saul yüksek sesle ağla­dı. Ve Davud'a dedi: "Sen benden daha salihsin; çünkü ben sana kötülükle ödedi­ğim halde, sen bana iyilikle Ödedin..[197]

(Davud fırsat elde iken Saul'u öldürmek isteyen arkadaşına engel oldu ve şöyle) dedi: "Hayy olan Rabbin hakkı için, Rab onu vuracaktır; yahut günü gelecek ve

Ölecektir;' yahut cenge inecek ve helak olacaktır. Rabbin mesih'ine el uzatmaktan R'abb'eni esirgesin, ve.'şimdi rica ederim, başı ucundaki mızrağı ve su matarasını 'al da gidelim". Ve Davud Saul'un başı ucundan mızrağı ve su matrasmı aldı; ve gitti­ler; ve gören olmadı, ve uyanan olmadı; çünkü Hepsi uyuyorlardı, çünkü Rab tara-fifıdafı üzerlerine derin tryku düşmüştü...

...(Davud Saul^un bekçi ve nöbetçilerine şöyle seslendi):"Hayy olan Rabbin hakkı için, siz ölüm oğullarısınız, çünkü efendinize, Rabbin meşinine bekçilik et-rn'edİniz. Ve şimdi bak, kralın başı ucunda olan mızrağı ve su matrası nerededir?" [198]

iSonuç olarak özetlersek Allah elçisi Davud (a.s'.;)'a dört büyük kitaptan Zebur verilmiştir. Sesinin güzel­liği ile ün alan, teşbihine dağlar ve kuşların cevap verdiği bu peygambere ilim, hik­met, fasl-ı hitab ve fazl verilmiştir; namazı orucu ve elinin kazancını yemesi Hz Peygamberce övülmüş ve bu hareketleri Rasululİahca, Muhammed ümmetine Ör­nek gösterilmiştir.

wf Kur'an-ı Kerim'de bahis konusu edilen ve iki şahıs arasında cereyan etmiş olup / hail ü fasl için Davud (a.s.)'a arzedilen (99 ve bir dişi koyunla ilgili dava konusu bir mesele zoraki ve mecazi tevillere sapılarak Hz. Davud'a hamledilmiş ve böylece de Allah'ın yüce bir nebisi itham edilmiştir. Tamamıyla Kitab-ı Mukaddes'ten akta­rılmış olan ve Davud (a.s.)'a zina ve kati gibi iki büyük cürmü reva gören rivayet­ler asılsızdır; Allah elçisine iftiradır. Bu konu.etrafında teşekkül eden ve kitaplara da geçmiş bulunan merfu, mevkuf ve maktu haberlerin tamamı gayr-i mevsuktur ve hiç biri itimada şayan değildir. Davud ve Uriya'nın hanımı konusuna bağlı ola­rak söylenen 40 gün başını secdeden kaldırmaması, secde mahallinde başını bürü-yüp örtecek tarzda otların bitmesi, günahım avucuna yazması, kurumuş arpa ek­meğini göz yaşıyla ıslattıktan sonra üzerine kül ve tuz ekerek yemesi, çöllerde dolaşması, affı için Uriya'mn kabrine gitmesi v.s. gibi şeylerin de aslı yoktur.

V Aynı zamanda iyi bir sanatkar olan Davud (a.s.) demirin kendisine yumuşatıl­ması, eski devir muharebelerinin son derece mühim bir savunma silahı olan zırhlar yapması dolayısıyla demircilerin "pîri" sayılmıştır.

Müthiş harpçiliği sayesinde Talut cengaverlerini yıldırmış olan Calut'u öldüren Davud (a.s.) hayırla yaşamış ve yine hayırla bu dünyadan göçüp gitmiştir. Da­vud'un Calut'u öldürmesine tekaddüm eden anlarda vukuu farzedilen içi yağ dolu boynuz ve fırın, yırtıcı hayvanlarla boğuşması, sapanı, taşların dile gelip konuşma­sı, Talut'un 200 ğulfe istemesi ve aralarında geçtiği rivayet edilen ölüm mücadele­lerine bağlı şeylerin tamamı da israiliyyattır ve tamamına yakını Kitab-ı Mukad-des'ten aktarılmıştır.

Davud (a.s.) konusunda sahih ve sağlam bilgiler sadece Kur'an ve sahih hadis­lerde yer alanlardır. Bu iki kaynak dışında kalanlara itimad edilmemiştir. Pek ço­ğunun naklinde, kitaplara yazılması ve kürsülerden cemaatlere duyurulmasında büyük mahzurlar vardır.

Davud (a.s.)'la ilgili olarak Kur'an'da ve Sahih hadislerde anlatılanlar haktır. Bu konuda yapılacak en güzel şey kıssayı Kur'an'da olduğu kadarıyla sadece okumak ve işin iç yüzünü Allah'a havale etmektir[199] Biz Müslümanlar biliyor ve inanıyo­ruz ki, enbiya masumdur; hatadan münezzehtir. Aksi düşünüldüğü ve farzedildiği takdirde vahdâni ve ilâhi şeriatler batıl olur. Diğer bir çokları hakkında olduğu gi­bi kıssacıların Davud (a.s.)'la ilgili olarak anlattıkları da nübüvvet makamına leke getiricidir. Bu sebeple onların tamamını bir kenara atmak lazımdır[200]

Davud (a.s.) hakkında anlatılan bu kıssalar tamamıyla Yahudilerin uydurması­dır. Bazı mühtedi Yahudilerin itirafına göre bu tür şeyler Davud (a.s.) hakkında bi­le bile uydurulmuştur. Çünkü îsa (a.s.), Davud soyundandır. Hz. îsa'ya rahatça tân edebilmek için, onun büyük atalarından olan Hz. Davud'a bunları reva görmüşler­dir[201]

Hz. Süleyman Kur'an'da isminden çokça bahsedilen bir peygamberdir. Büyük dünya nimetlerine mazhar olmuştur. Dillere destan, darb-ı meselelere konu olan muazzam bir saltanatın sahibidir. Kuş dilini bilirdi. Rüzgâr emrine âmâde idi ve is­tediği yere çok kısa zamanda gider, gelirdi. İnsanlar, cinler ve kuşlardan müteşek­kil orduları vardı. Bakır madeni ilk kez kendisi için bir pınar gibi akıtılmıştı. Cin­ler, itirazsız hizmetini görür ve emrinden dışarı çıkamazlardı. Varlıklı ve mevki sahibi herkes gibi Süleyman (a.s.) için de bir takım gayr-i memnunlar zümresi türe­miş ve bunlar çeşitli fitnelerle Hz. Süleyman'ın mülkünde çeşitli ihtilâl denemeleri­ne girişmişlerdir. [202]

 

 



[1] et-Taberi Tarih, II, 559 (Leiden baskısü; es-Salebi, Arais, s.244; İbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 223; Ibn Kesir, el-Bidaye,II,9.

[2] el-Bakara, 2/251; İbn Kesir, cl-Bidaye, II, 10.

[3] en-Nisa 4/163; el-îsra, 17/55; el-Buhari, Teyemmüm 6; et-Tinnizi, Sevabu'I-Kur'an 1; Ahmed İbn Hanbel, el-MÜsned, II, 357,413; IV, 148,158...

[4] es-Salebi, Arais, s. 244; Jbnu'I-Esir, el-Kâmil I, 223.

[5] Sebe\34/10.

[6] el-Bakara, II, 251. Geniş bilgi için bu ayetin muhtelif tefsirlerdeki izahına bakınız.

[7] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 151.

[8] eI-Bakara,2/251.

[9] en-Nisa, 4/163; el-İsra, 17/55.

[10] Bu cümle muhtemelen mezmurlar, 25/13'de yer almaktadır.

[11] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 151.

[12] Mizmar, aslında zurna ve ney gibi, üflenen ve ses çıkaran bir musiki aletidir. Bu hadiste "mizmar" güzel ses, ses nağmesi, ses ahengi demektir. Yine hadisin metninde geçen "Âl-i Davud" (Davud ha-nedanıj'ndan maksat da Davud'un kendisidir. Sarihler, Davud'un yakınlarından hiç bir kimsenin güzel sesle meşhur olmadığına dikkat çekiyorlar (en-Nevevi, Müslim Şerhi, VI, SO; Mubarekfuri, Tuhtefu'l-Ahvezi, X, 357-58).

[13] el-Buhari, Fedai) u'l-Kur'an 31; Müslim, Salâtu'l-Müsafirin 34; et-Tirmizi, Menakıb 55; en-Nesai, if-titah 83; İbn Mace, İkame 176.

[14] Mehmed Ziya Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 1,407.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 151-152.

[15] Konu ile ilgili olarak Ahmed tbn Hanbel'den rivayet edilen bir hadis içinjbkz. İbn Kesir, el-Bidaye, II, 12; el-Ayni, Umdetu'1-Kari, XVI, 6.

[16] Buharinin bir rivayetinde kelime müfred olarak geçer. Buna göre atların (hayvanların) değil, "bir atsn" eğerleneceği ve yola hazır olacağı zaman zarfında hatim yapıyordu, demek olur (el-Buhari, Tefsir, Isra suresi kısmı; el-Ayni, Umdetu'l-Kari, XIX, 28).

[17] el-Buhari, Enbiya 37; Tefsir, İsra suresi kısmı; Ahmed İbn Hanbel II, 314; el-Ayni, Umdetu'1-Kari, XVI, 7; XIX,28.

[18] et-Taberi, Tefsir, XV, 103; es-Salebi, Arais,s. 244; el-Ayni, Umdetu'1-Kari, XVI, 6.

[19] es-Salebi, Arais,s. 244.

[20] Bkz. Kitab-j Mukaddes,s. 540-628. Bu eserde 1-41. inci mezmur birinci kitabı, 42-72 inci mezmur ikinci

kitabı, 73-89 uncu mezmur üçüncü kitabı, 90-106 inci mezmur dördüncü kitabı, 107-105 inci mezmur beşinci kitabı meydana getirmektedir.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 152.

[21] Sâd, 38/18-19.

[22] Sâd, 38/17.

[23] es-Salebi, Arais, s.244; îbn îyas, Bedaİ'u'z-Zühur,s.l4].

[24] el-AIusi, Tefsir, XXIII, 176; Elmahlı, Tefsir, VI, 4090.

[25] Mehmed Vehbi Efendi, Hulâsatu'l-Beyan, XII, 4778-79; Kâmil Miras, Tecrid-i Sarih, IX, 183.

[26] es-Salebi, Arais, s. 244.

[27] er-Razi, Tefsir, XXVI, 185; îbnu'I-Esir, el-Kâmil, 1,223; îbn Kesir, el-Bidaye, II, lî.

[28] es-Salebi, Arais, s. 244; İbn îyas, Bedai'u'z-Zühur, s. 141; el-Kurtubi, Tefsir, XIV, 266.

[29] İbn fyas Bedai'u'z-Zühur,s.l41.

[30] îbn Kesir, el-Bidaye, II, 11.

[31] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 152-153.

[32] en-Neml, 27/15.

[33] el-Kurtubi, Tefsir XIII, 163.

[34] Sâd, 38/20.

[35] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 139-40

[36] Aynı kaynak XXIII, 140-141.

[37] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 153-154.

[38] Sebe1, 34/10.

[39] el-Kurtubi, Tefsir, XIV, 264-65.

[40] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 154.

[41] el-Bakara,2/31.

[42] Hud, 11/37; el~Mü'mimm, 23/27.

[43] Sebe', 34/10-11.

[44] et-Taberi, Tefsir, XXII, 66; es-Salebi, Arais, s. 247; ez-Zemahşeri, Tefsir, III, 571; Îbnu'l-Cevzi, Tef sir, VI, 36; İbn Kesir, el-Bidaye, II, 10; el-Alusi, Tefsir, XXII, 114.

[45] er-Razi, Tefsir, XXV, 245-46; Elmalık, Tefsir, VI, 3949.

[46] Elmalıh, Tefsir, VI, 3949.

[47] Aynı kaynak, VI, 3950.

[48] es-Salebi, Arais,s. 247; ez-Zemahşeri, Tefsir, 111, 571; el-Kıırtubi, Tefsir, XIV, 266-67; el-Alusi, Tefsir, XXII, 116.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 154-155.

[49] el-Buhari, Büyü' 15 (el-Ayni, Umdetu'1-Karİ, XI, 186-88); Enbiya, 37; İmam Malik, el-Muvattar, Sa­daka 1; Ibn Mace, Ticarat 1; ed-Darimi, Büyü' 6; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsed, III, 466.

[50] el-Ayni, Umdetu'1-Kari, XI, 187.

[51] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 155.

[52] Sâd, 38/17.

[53] Bkz.Sâd, 38/18-19.

[54] el-Buhari, Teheccüd 7; Enbiya 38 (el-Ayni, Umdetu'1-Kari, VII, 180-81 XVI, 8-9) ; Müslim Siyam 189,190;  Ebu   Davud,   Savm   66;  en-Nesaî,   Süyutî   Şerhi,   III,   214-15;  İbn  Mace,   Siyam   31.

[55] el-Buhari, Teheccüd 14; Müslim, Salâtu'l-Müsafirin 168-70; Ebu Davud, Sünnet*19; et-Tirmizi, Sa Iat211.

[56] el-Ayni, Umdetu'1-Kari, VII, 181; Kâmil Miras, Tecrid-i Sarih, IV, 61-62,136 v.d.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 155-156.

[57] et-Taberi, Tefsir, XVII, 51 v.d.; es-Salebi, Arais,s. 257; et-Tusi, Tefsir, VII, 256 v.d.; et-Tabresi, Tef sir, IV, 57-58; İbnu'l-Cevzi, Tefsir, V, 371-72; er-Razi, Tefsir,  XXIII, 94 v.d.; İbıı Kesir, Tefsir, IV 576-77; tbn Kesir, el-Bidaye, II, 26-27; Elmalılı, Tefsir, V, 3364; Hasan Basri Çantay, Kur'an-ı Ha kim ve Meali Kerim, II, 592, not.66.

[58] Bkz: el-Buhari, Enbiya, 40; Feraiz 30; Müslim, Akdıye 10; en-Nesai, Kudat, 14,15,16; Ahmed tb] Hanbel, el-Müsned, II, 322,340; el-Ayni, Umdetu'1-Kari, XVI, 16 v.d.; XXIII, 262-63; Müslim (Neve vi Şerhi), XII, 17v.d.; en-Nesai (Süyuti Şerhi), VIII, 234 v.d.; îbn Kesir, Tesfir, IV, 577 v.d.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 156.

[59] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 156-157.

[60] Sâd, 38/21 -24.

[61] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 157.

[62] Sâd, 38/22,23 ve 24 üncü ayetlerinden iktibaslar var.

[63] Esbat, buradaki "şurana ve şurana" sözünü "alın ve burun" olarak tefsir etmiştir.

[64] et-Taberi, Tesfir, XXIII, 146 v.d.; es-Şüyutî, ed-Dümı'1-Mensur, V, 300 v.d.

[65] Bir öncekilere ilaveten bkz. et-Taberi, Tarih II, 563-66; es-Salebi, Arais,s. 248 v.d.; el-Beğavî, Tefsir, VI, 38-40; İbnu'1-Esir, el-Kâmil, 1,224-27; İbn İyas, Bedai'u'z-Zühur,s. 142-43.

[66] el-Cessas, Ahkâmu'I-Kur'an, III, 379; et-Tıısi, Tefsir, VIII, 507; Îbnu'l-Arabi, Ahkâmîi'l-Kur'an, IV, 1622; İbn Hazm, el-Fasl, IV, 18-19; ez-Zemahşeri, Tefsir, et-Tabresi, Tefsir, IV, 472; er-Razi, Tefsir, XXVI, 189 v.d.; ibnu'I-Cevzi, Tefsir, VII, 115,117; el-Beydavi, Tefsir, II, 373; el-Kurtubt, Tefsir, XV, 166; en-Nesefi, Tefsir, IV, 38; İbn Kesir, Tefsir, VI, 53; ibn Kesir, el-Bidaye, II, 13; Ebu Hayyan? Tef­sir, VII, 393; Ebussuûd Tefsir, IV, 288; el-Hazin, Tefsir, VI, 41; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifa, s. 634; eş-Şirbini, es-Siracu'1-Münir, III, 406; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 185; el-Kasimi, Tefsir, XIV, 5088-93; el-Merağî, Tefsir, XXIII, 111; Seyyid Kutub, Fi Zılali'l-Kur'an, XXIII, 97;ElmaliIı, Tefsir, VI, 4092; Ha­san Basri Çantay, Kur'an-ı Hakim ve Meali Kerim, II, 812, not. 32; Abdulvehhab en-Neccar, Kasa-su'l-Enbiya,s.313.

[67] Sâd, 38/17.

[68] Aynı sure, aynı ayet.

[69] er-Razi, Tefsir, XXVI, 190.

[70] Sâd, 38/17.

[71] Aynı sure, 38/18.

[72] Aynı sure, 38/19.

[73] er-Razi, Tefsir, XXVI, 190.

[74] Sâd, 38/20.

[75] Sâd, 38/25.

[76] Aynı sure, 38/26.

[77] Bütün bunlar için bkz. er-Razi, Tefsir, XXVI, 189-90.

[78] Bakara suresini 248 inci ayetine ve bunun tefsirlerine bakınız.

[79] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 150-51; Tarih, II, 569; el-Beğavî, Tefsir, VI, 40-41; ei-Hazin ei-Bağdadî, Tef­sir, VI, 40; es-Süyutf, ed-Dürru'1-Mensur, V, 300-301.

[80] îbn Kesir, Tefsir, VI, 53.

[81] İbn Kesir, Tefsir, VI, 53; İbn Kesir, el-Bidaye, II, 14; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 166, not.l; Îbnul-Cevzi, Tefsir, VII, 114,,nor.l; el-Kasimi, Tefsir, XIV, 5089.

[82] Asıl ismi Yezid İbn Eban olan Yezid er-Rakkaşî için bkz. ez-Zehebî, Mizanu'l-İtidâl, FV, 418; îbn Hacer, Tehzibu't-Tehzib, XI, 309 v.d.; yine bu hadisin ravileri arasında bulunan ve imamlarca pek çok tenkid edilen Abdullah îbn Lehîa için bkz. ibn Ebi Hatim er-Razi, Kitabu'1-Cerh ve't-Ta'dil, V, 145 v.d.; ez-Zehebi, Mizanu'l-İtidâl, II, 475 v.d.; îbn Hacer, Tehzibu't-Tehzib, V, 373 v.d.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 157-161.

[83] Bunlar için şu kitapların herbirine bkz. İbn Arabi, Ahkâmu'l-Kur'an, IV, 1626; et-iabresi, Tefsir, IV, 472; İbnu'l-Cevzi, Tefsir, VII, 115-16; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 180; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 185; eş-Şevkâni, Fethu'l-Kadir, IV, 427.

[84] îbn Hazm, el-Fasl, IV, 18-19; el-Kasimi, Tefsir, XIV, 5088 v.d.

[85] ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 84-85.

[86] er-Razi, Tefsir, XXVI, 197; Ebu Hayyan, Tefsir, VII, 392.

[87] İbnu'l-Arabi, Ahkâmu'I-Kur'an, IV, 1626-27; İbnu'l-Cevzi, Tefsir, VII, 116.

[88] İbnu'l-Arabi, Ahkâmu'l-Kur'an, IV, 1627.

[89] et-Tusi, Tefsir, VIII, 506, Îbnu'l-Arabi, Ahkâmu'l-Kur'an, IV, 1626.

[90] îbn Hazm, el-Fasl, IV, 18-19; el-Kasimi, Tefsir, XJV, 5089; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 179

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 161-162.

[91] et-Tusi, Tefsir, VIII, 507; ez-Zemahşeri, Tefsir, IV, 81 et-Tabresi, Tefsir, IV, 472; çr-Razi, Tefsir, XXVI, 192. Bu sözün Hz. Aliye nisbetj bazılarınca sahih kabul edilmemiştir, (el-AlüSÎ" Tefsir XXIII, 185). İbn Hacer el-Askalani de: "Ben bu hadisi bulamadım" demiştir (ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 81, not.3). Prensip olarak hadisin sıhhatini kabul etmeyen İbnu'l-Arabi, "bir adam bir peygamberin zina ettiğini söylerse bize göre öldürülür" hükmünü ileri sürmüştür (Ahkâmu'l-Kur'an, IV, 1636).

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 162-163.

[92] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 146 v.d.; Tarih, II, 566, 568; es-Salebi, Arais, s. 250-51; ez-Zemahşeri, Tefsir, . IV, 88; et-Tabresi, Tefsir, IV, 172; İbnu'l-Cevzi, Tefsir, VII, 123; el-Beğavî, Tefsir, VI, 41; Ibnu'1-Esir,

el-Kâmil, I, 226; el-Hazin, Tefsir, VI, 40; ibn Kesir, el-Bidaye, 11,14 es-Süyuti, ed-Dürru'I-Mensur, V, 300,304-305; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 184.

[93] el-Kurtubi, Tefsir, XV, 185.

[94] Bunların nisbeten genişçe bir listesi için bkz. es-Süyuti, ed-Dürru'1-Mensur, V, 300-304.

[95] et-Tabresi, Tefsir, IV, 472; İbn Kesir, el-Bidaye, II, 14.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 163.

[96] Bazı rivayetlere göre "sağ avucu" na yazmıştır. (es-Salebi, Arais, s. 254)

[97] Bir rivayete göre Davud'un duası soncunda, Allah günahını avcuna nakşetmiştir (el-Kurtubi, Tef­sir, XV, 186).

[98] Bunlar için bkz. et-Taberi, Tefsir, XXIII, 148 v.d.; Tarih II, 566, 568, 569; es-Salebi, Arais, s. 254; ez-Zemahşeri, Tefsir, IV, 88; el-Beğavİ, Tefsir, VI, 44; Îbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 227; es-Suyuti, ed-Dürru'l-Mensur, V, 301; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 184.

[99] el-Kasimi Tefsir, XIV, 5089.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 163-164.

[100] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 153; Tarih II, 568; es-Salebi, Arais,s. 254; ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 88; el-Beğavi, Tefsir, VI, 43; el-Kurtubi Tefsir, XV, 185,186; ,îbnu'l-Esir, el-Kâmil, I, 227; ei-Alusi, Tefsİı XXIII, 184.

[101] es-Salebi, Arais,s. 253; el-Beğavi, Tefsir, VI, 44; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 186; es-Suyuti-, ed-Dürru'l Mensur, V, 304.

[102] İbıı İyas, Bedai'u'z-Zühtır,s.253; el-Beğavi, Tefsir, VI, 43.

[103] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 150; Tarih, II, 569; es-Süyuti, ed-Dürru'1-Mensur, V, 304

[104] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 164.

[105] Misal olmak üzere bkz. es-Salebi, Arais, s. 251-52; el-Kurtubi, Tefsir, XV-, 186; es-Süyuti, Tefsir, V 304.

[106] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 164.

[107] İbn İyas, Bedai'u'z-Zühur,s. 143.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 164-165.

[108] es-Salebi, Arais, s. 254; eî-Beğavi, Tefsir, VI, 44; el-Kurtubi, Tesfir, XV, 185-86; İbn tyas, BedaiVz-ZÜhur,s.l44.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 165.

[109] es-Salebi, Arais,s.254; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 185.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 165.

[110] Bazı rivayetlerde arada Cebrail yoktur, doğrudan doğruya hitap vardır.

[111] es-Salebi, Arais,s. 252; el-Beğavi, Tefsir, VI, 42; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 185-86; İbn îyas, Bedai'u'z-Zühur,s.l44; el-Hazin, Tefsir, VI, 41.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 165-166.

[112] es-Salebi, Arais, s. 253; eJ-Beğavi, Tesfir, VI,43.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 166.

[113] es-Salebi, Arais,s.253-54.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 166-167.

[114] Bir önceki kaynağa ilaveten bkz. es-Süyull, ed-Dürru'1-Mensur, V, 303.

[115] et-Taberi, Tarih, İT, 566; es-Süyuti, ed-Dürru'1-Mensur, V, 303;*l-Alusi, Tefsir, XXIII, 184.

[116] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 167.

[117] )  Sâd, 38/30. Ayrıca bkz. et-Taberi, Tefsir, XIX, 141; İbnuT-Esir, el-KâmiI, I, 229; İbn Kesir, el-Bidaye, II, 18.

[118] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 148 v.d.; es-Salebi, Arais, s. 248; ez-Zemahşeri, Tefsir, IV, 80,-Jbnu'l-Cevzi, Tefsir, VII, 115; el-Kurrubi, Tefsir, XV, 166; es-Süyuti, ed-Dürru'l-Mensur, V, 300, 303.

[119] Ibnu'l-Arabi, Ahkâmu'l-Kur'an, IV, 1624.

[120] Abdulvehhab en-Neccar, Kasasu'l-Enbiya,s.313.

[121] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 168.

[122] Sâd, 38/20.

[123] Bazı Rivayetlerde dört bin, otuz bin, otuz altı bin rakamları vardır.

[124] es-Salebi, Arais, s.247; İbnu'l-Cevzi, Tefsir, VII, 1 ] 1; er-Razi, Tefsir, XXVI, 187.

[125] er-Razi, Tefsir, XXVI, 187.

[126] Ebu Hayyan, Tefsir, VII, 390; el-AIusi, Tefsir, XXIII, 176.

[127] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 139.

[128] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 168.

[129] Sâd, 38/20.

[130] es-Salebi, Arais, s.247.

[131] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 169.

[132] es-Salebi, Arais, s.24&; İbn İyas, Bedai'u'z-Zühur,s.l41-42.

[133] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 169.

[134] es-Salebi, Arais,s. 245; el-Beğavi, Tefsir, VI, 43.

[135] îbn Atıyye, el-Muharraru'1-Veciz, IV, varak 49^ (Millet Kütüphanesi, Caruİlah Efendi kısmı, no. 57-65); îbn Kesir, Tefsir, V, 385; VI, 395; İfenu'l-Cevzi, Tefsir, VIII, 5, not.l; ei-Kasimi, Tefsir, XV, 5482-83.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 169-170.

[136] es-Salebi, Arais,s.253; el-Beğavi, Tefsir, VI, 43.

[137] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 170.

[138] İbnİyas, Bedai'u'z-Zühur S.144.1

[139] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 170-171.

[140] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 81 v.d.; es-Sâleb'i, Arais, s. 80-83, 248; ez-Zemahşeri, Tesfir, IV, 56-57; İb-nu'I-Cevzi,Tefsir, VII, 72, el-Beğavi,Tesfir, VI,38; İbnul-Esir, el-Kâmü, 1,108,109-110;el-Kurtubi, Tesfir, XV, 167; el-Hazin, Tefsir, VI, 38.

[141] Ibn Kesir, Tefsir, IV, 44; VI, 29 v.d.; tbn Kesir, el-Bidaye, I, 159; Îbnu'l-Cevzi, Tefsir, VI, 78, not.l; el-Kasimi, Tefsir, XIV, 5052. v.d.

[142] Tekvin, 22/1-19.

[143] Misal olmak üzere bkz. en-Nİsa, 4/,46; el-Maide, 5/13, 4Î.

[144] Bkz. Diyanet Dergisi, XIII, sayı 5, s. 259 v.d. (Ankara, 1974).

[145] el-Buhari, Enbiya 9; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned, 1,347.

[146] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 171.

[147] es-Salebi, Aiais, s.244-45; el-Beğavi, Tefsir, VI, 44.

[148] Bkz. el-Buhari, Hacc 4; Müslim Müsafirin 294; en-Nesai Mesacid 6; tbn Mace, İkame 173,196; Eş-ribe 4; el-Buhari, Meğazi 34; Müslim, Tevbe 56; Zekât 116-18; Ebu Davud , Eşribe 5; et-Tirmizi, Eşribel;Zühd27.

[149] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 171-172.

[150] Ebu Hayyan Tefsir, VII, 393; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 185; Elmahh, Tefsir, VI, 4092

[151] Müslim, Zikir, 41; Ebu Davud, Vitir 26; et-Tirmizi, Tefsir, Muhammed suresi kısmı; îbn Mace, Edeb 57; ed-Darimi, Rikak 15.

[152] el-Buhari, Da'vat, 3.

[153] es-Süyuti, ed-Dürru'1-Mensur, V, 297; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 174; el-Merağı, Tesfij, XXIII, 105.

[154] es-Süyuti, ed-Dürru'1-Mensur, V, 297; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 174.

[155] el-Cessas, Ahkâmu'l-Kur'an, III, 380; el-Alusi, Tefsir, 183 v.d.

[156] el-Alusi, Tefsir, XXIII, 183.

[157] Ebu Davud, sücud, 5; et-Tirmizi, Cura'a, 52; ed-Darimi, Salat 165; Îbnu'l-Arabi, Ahkâmu'l>Kurran, IV, 1628; el-Ayni, Umdetu'1-Kari, VII, 98; Mübarekfuri, Tuhfetu'l-Ahvezi, III, 176; Abdurrahman Muhammed, Avnu'I-Mabud, IV, 286.

[158] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 172-173.

[159] Bazı rivayetlerde bu rakam kırk yıl olarak tesbît edilmiştir. Buna paralel olarak Adem'in ömrün­den Davud'a bahşettiği atmış yıldır. Fazla bilgi. İçin bkz.   Mübarekfuri, Tuhfetu'l-Ahvezi, VIII, 458-59.

[160] et-Tirmizi, Tefsir Araf suresi kısmı; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned, I, 252,299,371; Ibn Sa'd, et-Tabakatu'l-Kübra, 1,28-29;.lbn Kesir, el-Bİdaye, I, 87,88,89; II, 16; Mübarekfuri, Tuhfetu'I-Ahvezİ, VIII, 457-58.

[161] tbn Sa'd, et-Tabakatu'1-Kübra, 1,29; tbn Kesir, el-Bidaye, 1,89.

[162] et-Taberi, Tarih, II, 572; İbn Kesir, el-Bİdaye, II, 16.

[163] îbn Kesir, el-Bidaye, II, 16.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 173-174.

[164] en-Nisa, 4/46; el-En'am,.6/91; el-Maide, 5/13,41.

[165] el-Butiari, Şehadat 24; Tevhid 51; Ebu Davud, İlim 2; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned, IV, 136; et-Taberi, Tefsir, XXI, 3; el-Ayni, Umdötu'1-Kari, XVIII, 93-94; XXV, 75; İbn Hacer, Fethu'1-Bari, IX, 237; XVII, 101.

[166] II,Samııel, 11/2-27.

[167] Aynı eser, 12/1-16.

[168] Abdulvehhab en-Neccar, Kasasu'l-Enbiya, s. 313.

[169] II, Samuel, 22/19-24.

[170] I. Krallar, 3/5-6.

[171] II, Tarihler, 6/16.

[172] I.Krallar,ll/34,38.

[173] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 174-177.

[174] el-Enbiya, 21/80.

[175] Sebe1,34/10-11.

[176] el-Bakara, 2/251.

[177] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 177.

[178] el-Bakara, 2/243.

[179] et-Taberi, Tefsir, II, 630; Tarih,II, 560; el-Beğavi, 'Tefsir, I, 119; ez-Zemahşeri, Tefsir, I, 296; et-Tabresi, Tefsir, 1, 357; İbnu'l-Esir, el-KâmiU, 220.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 177-178.

[180] et-Taberi, Tefsir, II, 629, Tarih, II, 555.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 178.

[181] et-Taberi, Tefsir, II, 629, Tarih, II, 554.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 178.

[182] Bu rivayetin daha mufassal bir varyantı için bkz. et-Taberi, Tefsir, Iî, 626.

[183] et-Taberi, Tefsir, II, 626; Tarih, II, 556; es-Salebi, Arais, s. 240; el-Beğavi, Tefsir, I, 219; ez-Zemahşeri, Tefsir, I, 296!

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 179.

[184] ct-Tabcri, Tefsir, II, 628; el-Beğavi, Tefsir, I, 220.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 179.

[185] Sünnet sırasında erkeklik uzvundan kesilen kısım.

[186] Bazı rivayetlerde 200 yerine 300 gulfe geçer (et-Taberi, Tefsir, II, 625-26).

[187] et-Taberi, Tefsir, II, 628; el-Beğavi, Tefsir, 1,220.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 179-180.

[188] et-Taberi, Tefsir, II, 625-26,630; Tarih ,11, 556; el-Beğavi, Tefsir, I, 220-21; ez-Zemahşeri, Tefsir, I, 296.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 180.

[189] el-Beğavi, Tefsir, I, 220; îbn İyas Bedai'u'z-Zühur, s.139.

[190] et-Taberi, Tefsir, II, 632.

[191] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 180-181.

[192] el-Beğavi, Tefsir, 1,220; İbn İyas, Bedai'u'z-Zühur,s.l39.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 181.

[193] ez-Zemahşeri, Tefsir, I, 296; et-Tabresi, Tefsir, I, 357; eI-Beğavi,Tefsir, I, 220; îbn lyas, Bedai'u'z-Zühur, s. 139.

[194] et-Taberi, Tefsir, II, 629.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 181.

[195]et-Tabresi, Tefsir, I, 357.

[196] İbn Kesir, Tefsir, I, 538.

[197] I. Samuel, 17/1-52; 18/1-29; 19/1-13; 22/17-18; 24/49-11,16-17.

[198] I. Samuel, 26/11-12,16.

[199] Ibn Kesir, Tefsir, VI, 53; el-Kasimi, Tefsir, XIV, 5091.

[200] Ebu Hayyan, el-Bahru'I-Muhît, VII, 393.

[201] el-Kasimi, Tefsir, XIV, 5090 (Burhamıddin el-BikaTden naklen)

[202] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 181-185.