3-
Hz. Davud Tarafından Okunan Zebur'un Yaratıklara Tesiri:
B-
Hz. Davud'un Bazı Özellikleri
1-
Hz. Davud'a İlim, Hikmet ve Fasl-ı Hitab Verilmiştir:
2-
Hz. Davud'a Fazl (nimet, lütuf) Verilmiştir:
4-
Davud Elinin Kazancım Yerdi:
5-
Hz. Davud'un Namazı ve Orucu;
6-
Hz.Davud ve Süleyman'ın Bir Konudaki Hakemlikleri:
C-
Hz. Davud'a Atfedilen Hayalî Günah
1-
Dâva-Konusu Meselenin Gerçek Mahiyeti:
2-
Hayalî Günah Hakkındaki Söylentiler:
3-
Davud (a.s.)'a Atfedilen Diğer Suçlar:
4-
Davud Kıssasını Anlatana Verilecek Ceza:
5-
Davud'un Günahından Sonra 40 Gün Secde Etmesi:
6-
Davud'un İşlediği Günahı Avucuna Yazması;
7-
Davud'a Sunulan İçeceklerin Gözyaşıyla Dolması;
8-
Davud'un İç Sızlatıcı Duaları:
10-
Kurumuş Arpa Ekmeğini Gözyaşlarıyla Islatarak Yemesi:
11-
Hatasından Sonra Günahkârlarla Oturması:
12-
Af Dilemek İçin Uriya'mn Kabrine Gitmesi:
13-
Davud'un Çöllerde Dolaşması:
14-
Davud'un Bir Ölünün Kitabesini Okuması:
15-
Hasta Zannıyla İnsanların Davud (a.s.)'u Ziyaretleri:
16-
Hz. Süleyman'ın Uriya'nın Karısından Doğmuş Olması:
17.
Davud'un Sarayını Kollayan Muhafızlar:
18-
Duruşma Sırasında Davud'a Bin Peygamberin Eşlik Etmesi:
19-
Davud ve Muhakeme Zinciri:
20-
Cebrail'in Davud'a Bir Böceği Göstermesi:
21-
Davud'un Evindeki Dört Bin Mihrab:
22-
Hz. Süleyman'ın Babası Davud'a Baş Kaldırması:
23-
İshak (a.s.)'ın Kurbanlık Olması:
24-
Günahından Sonra Zebur Okuduğu Halde Davud'un Dinlenmemesi:
25-
Davud (a.s.)'un Tevbesi ve Secdesi:
Ç-
Kitab-I Mukaddes'e Göre Davud Ve Uriya'nın Hanımı Meselesi
D-
Davud (A.S.)'un Cengâverliği
1-
Kısa Boylu Olan Davud'u Babasının Halktan Gizlemesi:
2-
İçi Yağ Dolu Boynuz, ve Daviıd.
3-
Davud ve Yırtıcı Hayvanlar:
5-
Davud'un Calut'u Öldürmesi:
6-
Talut'un Davud'dan 200 Gulfe İstemesi:
7-
Tahıt'un Davud'u Öldürmek İstemesi:
10-
Davud'un Sapanıyla Attığı Taş:
11-
Muharebede Calut'un Giyim Kuşamı:
Hz.
Davud İsrail Oğullarının büyük atası olan İshak'ın soymadandır. Kaynaklar,
onbirind dedesi olarak Yakub (a.s.)'u gösterirler.[1] Saltanatla peygamberliği bir arada yürüten[2] Davud
(a.s.)'a dört büyük kitaptan biri olan Zebur verilmiştir. [3] Yeşil
gözlü, kırmızı yüzlü, ince bacaklı, kısa boylu, az tüylü, beyaz tenli, uzun sakallı,
saf ve temiz kalpli bir zat olarak tarif edilen'[4] Davud
(a.s.) mahir bir sanatkâr[5] ve
iyi bircengaverdir.[6]
Davud (a.s.)'ın ismi
Kur'an-i Kerim'de 16 kere geçer. Peygamberliği dışında kendine has bazı
özeJIikilerinin dile getirildiği bu ayetlerden ayrı olarak, sahih hadislerde
de "Davud" isminden çokça bahsedilir ve muhtelif halleri yanında
bilhassa ibadeti, çalışkanlığı ve alın teriyle geçinmesi örnek olarak gösterilir. [7]
Kur'an-ı Kerim'in açık
ifadesine göre Davud (a.s.) peygamberdir[8] ve
kendisine Zebur verilmiştir[9]
Kur'an-ı Kerim sadece : "Davud'a da Zebur verdik" der. Tafsilata
girmez. Enbiya Suresi'nin 105. ayetinde ise Cenab-ı Hak Zebur'da yazdığı bir
cümleden bahseder: "Arza ancak salih kullarım mirasçı oİur"[10].
Zebur ve Davud
(a.s)'la ilgili, bu iki ayet dışında kalan hadisleri ve tefsirlere geçen
haberleri bazı başlıklar altında inceleyelim: [11]
Hz.
Peygamber bir gün Ebu Musa'l-Eş'ari'yi Kur'an okurken dinlemiş ve ona;
"Gerçekten sana Davud
peygamberin mizmarlarmdan [12] biri
verilmiştir" buyurmuştur.[13] Bu
hadisi ile Hz. Peygamber Ebu Musa'nın ses ve nağmesini, Davud (a,s.)'unkine
benzetmiştir. Buradan açıkça anlaşılıyor ki, Davud'un sesi çok güzeldi.
Bilindiği gibi tiz olmayan orta ve kaim gür sesler için "Davudi"
tabiri kullanılır ki, bu çeşit sesler, Davud (a.s.)'a nisbet edilmiştir. [14]
Ramazan ayında nazil
olduğu rivayet edilen[15] ve
Davud (a.s.)'un, atlarının[16]
eğerlenip yola hazırlanacağı kadar kısa zaman zarfında hatmedip bitirdiği'[17] Zebur'un
150 sureden ibaret olduğu söylenir. Zebur'da helal ve haram, feraiz ve ahkama
dair hiç bir şey yoktur. Baştan sona tahmid ve temcidi konu edinen manzumeler
mecmuasından ibarettir[18] Bazı
kitaplardaki tafsilata göre, bu surelerden ellisi Bühtünnassar ve
Babillilerden, ellisi Rum'dan kendisine mülaki olanlardan bahseder. Geri kalan
elli sure ise va'z ve hikmetlerden müteşekkildir. [19]
Zebur'un 150 sure
olması ve ele aldığı konularla ilgili rivayetlerin gerçek değerini bilmiyoruz.
Yalnız bu ilahi kitabın baştan sona şiir ve ilahilerden ibaret oluşu kesindir.
Bu gün elde bulunan ve "Mezmurlar" ismi altında Hz. Davud'a nisbet
edilen eser, anonim bir mahiyet arzeder. 150 mezmurdan meydana gelmiş olan bu
sifr, kendi içinde beş kitaba ayrılmış durumdadır. [20]
Kur'an-ı Kerim'deki
iki ayetin meali şöyledir: "Gerçek biz dağları (Davud'a) mu-sahhar kıldık
ki, bunlar akşamleyin ve kuşluk vakti onunla birlikte durmayıp teşbih ederlerdi,
(Her yandan ona doğru) toplanıp gelen kuşları da (kendisine ram etâik). (Dağlar
ve kuşlardan) her biri (itaatle ona) dönücü ;di".[21]
,Cenab-ı
Hakk'm bir başka ayette bildirdiğine gÖre[22]Davud
(a.s.) "evvab" yani daim Allah'ın rızasını arayan ve her işinde O'na
dönen bir kişi idi. Zebur:u 70 makam ile okuduğu rivayet edilen[23] Hz.
Davud'un zikir ve teşbihine dağlar, taşlar ve kuşlar iştirak ederdi. Ayetlerin
zahirinden anlaşılan budur. Bazı gramer inceliklerine istinaden, "Davud
da, dağlar da, kuşlar da hep O'nun için (Allah için) terci' ile, teşbih-
yapıyorlardı" tarzında ayete mana verenler olduğu gibi[24],
"dağlar aks-i şada, (yankı) ile, kuşlar da kendi normal ötüşleriyle
Davud'un teşbihine iştirak ediyorlardı" da denmiştir. [25]
Söylentiye bakılırsa
Davud (a.s.) Zebur okuyacağı zaman sahraya çıkar ve ayakta dururdu. Davud'un
arkasına Beni İsrail bilginleri, bilginlerin arkasına halk, halkın arkasına
cinler, cinlerin arkasına şeytanlar durur; vahşi hayvanlar ve yırtıcı mahrukat
elle tutulacak tarzda yaklaşırlar; kuşlar havada sürüler halinde birikir ve
Davud'u gölgelendirirler ve boyun keserlerdi[26];
açlıktan ölseler dahi dinlemeyi terketmezlerdi[27];
akan sular durur, rüzgarlar esmezdi[28]. Bu
nağmeleri işiten hastalar iyileşirlerdi[29].
Zebur okuduğu zaman
Davud (a.s.)'un arkasında teşekkül ettiği söylenen halkla; kuşlar, vahşi ve
yırtıcı hayvanların halleri, rüzgarların esmemesi, suların akmaması,
hastaların iyileşmesiyle ilgili rivayetlerin sıhhatleri hakkında kesin bilgimiz
yoktur. Dolayısıyla bunlar şüpheli rivayetlerdir. Bazılarını mucize ile İzah
etmek mümkünse de elimizde delil mevcut değildir. Abdürrazzak'tan rivayet
edilen ve Hz. Davud'un ud veya benzeri bir çalgı aleti kullandığı yolundaki
haber[30] için
de aynı şüphe varittir. [31]
Davud'a ilim verilmiş
ve bir çok kullara üstün kılınmıştır. Bir ayet bunu şöyle ifade eder: "Andolsun
ki biz Davud'a ve Süleyaman'a bir ilim verdik. (Bundan dolayı) onlar: Bizi
mümin kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah'a hamdolsun, dediler".[32] Bu
ayet, bir peygambere Allah tarafından "verilen ilim" neleri ifade
ediyorsa, Hz. Davud'un onların hepsine mazh'ar olduğunu beyan ediyor.
Müfessirler bu konuda diğerleri meyanmda bilhassa "peygamberlik"
üzerinde ısrarla durmuşlardır. [33]
Başka bir ayette
Allah.şöyle buyurur: "Davud'un mülkünü de kuvvetlendirdik. Ona hikmet ve
fasl-ı hitab verdik"[34]. Bu
ayette geçen "fasl-ı hitab"m neyi ifade ettiği hususunda bir hayli
açıklamalar vardır: Anlayıştır; hüküm vermedeki isabetir; davacıdan delil
istemedir; davalıya yemin teklifidir; davada iki şahid istemedir;
sözüdür v.s. gibi.[35]
Bunların
bazısı "fasl-ı hitab"m ne olduğunu açıklama hususunda muhtemel
şeylefdir. Fakat hiç biri bize kesin olarak gerçeğin ne olduğunu ifade edemez.
Çünkü ayetin bizzat kendisinde fasl-ı hitab'la neyin murad edildiğini beyan
eden bir şey olmadığı gibi Kur'an'da ve hadislerde de yoktur. Taberi'nin de
söylediği gibi,[36] yapılacak en güzel şey
manayı geniş tutmak, "şu idi" "bu idi" dememektir. [37]
Hz. Davud'a verilen
fazlı bir ayet şöyle belirtir: "Andolsun ki biz tarafımızdan Davud'a bir
fazl verdik[38]. Bu ayetten anlaşıldığına
göre, Hz. Davud'a o vakte kadar diğer peygamberlere verilenlerden ayrı ve fazla
olarak bir nimet olarak verilmiştir. Ayetin devamı bu "fazV'ın ne
olduğunu kısmen açıklamakla beraber, müfessir-ler daha geniş manalar üzerinde
durmuşlar ve bunun için dokuz madde Saymışladır[39] ki,
güzel ses, Zebur, ilim, nübüvvet v.s. bunlar arasındadır. [40]
Cenab-ı Hak bazı
peygamberlerine ve has kullarına üstün kabiliyetler vermiş ve onlara murad
ettiği şeyleri öğretmiştir. İlk insan ve ilk peygamber olması dolayısıyla Hz.
Adem'e öğrettikleri[41]; Hz.
Nuh'un günün şartları içinde en mükemmel gemiyi inşa etmesi[42]
bunun misalleridir. Kur'an'm açık beyanına göre Cenab-ı Hak Hz. Davud'a da
"demircilik" sanatını belletmiştir: "... Ona demiri de
yumuşattık. Uzun zırhlar yap. Onları dokumada intizamı gözet, âiyei buyurduk)
"[43].
Müfessirlerin izahına
göre Hz. Davud, kızdırmağa, doğmeye, örse, çekice, balyoza muhtaç olmadan
demiri elinde balmumu, hamur ve çamur gibi eğer büker ve dilediği şekle sokardı[44].
Allah'ın gücüne göre böyle bir şey ne garipdir, ne de muhal. Fahfuddin
er-Razi, bazı insanların bundan maksadın ateş, alet ve edevat yardımıyla Hz.
Davud'un demir eritmeyi keşf ve istihraç etmiş olduğunu söylediklerini kaydettikten
sonra bunun, doğru olmadığım ve bu gibi düşüncelerin itikad zayıflığından
neşet ettiğini ilave eder[45].
Fakat, ayet Razi'nin itiraz ettiği manaya da delalet etmez değildir.[46].
Kur'an-ı
Kerim açıkça ifade ediyor ki, Hz. Davud demircilerin piridir ve bu sanatını
daha ziyade, son derece muhterem ve saygıdeğer olan insan kanının akıtılmasını
Önlemek için zırh yapımında kullanmıştır. Davud (a.s.) maharetini kılıç
imalinde de kullanabilirdi. Fakat o, taarruz silahı değil,, müdafaa silahı
yapmıştır[47] ve buradaki incelik ise
gayet açıktır: Bir peygamber ancak güzel ve faydalı işlerle meşgul olur.
Mevsuk olmayan
rivayetlere göre Hz. Davud imal ettiği zırhlardan her birini bin veya dört bin
dirheme satar, kendisinin ve ailesinin geçimini böyle temin ederdi. Zırh
yapımı sayesinde maişeti bollaşan Hz. Davud, fakir ve miskinlere de sadaka
verir ve malının üçte birini Müslümanların işleri için sarfederdi.[48]
Hz. Peygamber muhtelif
vesilelerle Müslümanları çalışmaya teşvik etmiş ve onlara peygamberler
tarihinden misaller vermiştir. Çalışmak, elinin emeğini ve alın terinin
karşılığını yemek Müslümanlıkta mühim bir yer işgal eder. Çalışmamak, gücü ve
kuvveti yerinde olduğu halde tembel tembel oturmak, şuna buna el açıp dilenmek
ayıp ve günahtır. Hz. Peygamber sosyal ve ekonomik önemi çok mühim olan bir
hadisinde, "Hiç bir kişi asla kendi elinin emeğinden daha hayırlı bir fizik
yememiştir. Zira Allah elçisi Davud (a.s.) da elinin kazancını yerdi"
buyurmuştur'? [49]
Kur'an-ı Kerim'de
zikredilen demircilik ve zırh ustalığından ayrı olarak kaynaklar Hz. Davud'un
daha başka maharetlerinden de bahseder.[50] Bu
ayet ve hadisler açıkça gösteriyor ki, Davud (a.s.), kimseye yük olmadan kendi
kazancı ile geçimini temin etmiştir. [51]
Kur'an-ı Kerim Davud
(a.s.)'u "evvab" (Allah'a çok tövbekar, yalvarıcı) sıfatı ile
anmıştır[52]. Ayrıca Davud'un dua ve
ibadetine dağların ve kuşların iştirak ettiğine dair olan meal ve izahlar da
geçmişti'[53]
Hz. Peygamber
(s.a.v.), Abdullah İbn Amr İbni'l-Âs'tan rivayet edilen bir hadisinde şöyle
buyurmuştur: "Cenab-ı Hakk'a en sevimli olan namaz Davud (a.s.)'un namazıdır.
Yine Yüce Allah'a en sevimli olan oruç, Davud peygamberin orucudur. Davud,
gecenin yavsında uyurdu. Ve gecenin üçte birisinde namaz kılardı. Gecenin
altıda birisinde yine uyurdu. Davud, bir gün oruç tutardı, bir gün de iftar
ederdi "[54]
Bu hadisten
anlaşıldığına göre Davud (a.s.) geceyi altıya ayırır; bunun ilk üç parçasında
uyur ve istirahat ederdi. Dördüncü ve beşinci parçalara tesadüf eden zamanda
kalkar; bu vakti ibadetle geçirirdi. Fecrin doğmasından Öncejd son ve altıncı
parçada da ibadet ve teheccüdden hasıl olan yorgunluğu gidermek maksadıyla
tekrar istirahata çekilirdi.
Gecenin dördüncü ve
beşinci parçalarının Davud (a.s.) tarafından ibadete ayrılmasının sebebi, bu
zamanın "icabet" saati olmasından dolayıdır. Nitekim bunu
"Hadisü'n-^Nüzul" adı verilen hadis açıkça ifade ediyor.[55]
Müslümanlıkta bütün Ömrü
oruçlu geçirmek yasaktır. Fazla oruç tutmak isteyen kimsenin yapacağı en güzel
şey Davud (a.s.)'un sünnetine uymaktır. Yani günaşırı oruç tutmaktır. Çünkü
Hz. Peygamber bunu "efdal" olarak tavsif etmiştir.[56]
Kur'an-ı Kerim Hz.
Davud ile oğlu Süleyman'ın bir konudaki hakemliklerinden bahseder. Enbiya
Suresi'nin 78. ayeti şu mealdedir: "Davud ve Süleyman da milletin
koyunlarının yayıldığı bir ekin hakkında hüküm veriyorlarken Biz onların hükmüne
şahid-dik. Süleyman 'a bu meselenin hükmünü bildirmiştik; her. birine hüküm ve
ilim verdik..."
Rivayetlere göre Davud
(a.s.), ekini basan davarın kıymeti zarara denk olduğu için, davarın tazminat
olarak tarla (ekin) sahibine verilmesine hükmetmişti. Hz. Süleyman ise,
tarlanın davar sahibine verilip eski haline gelinceye kadar ona bakmasını,
davarın da tarla sahibine teslim edilmesini ve o vakte kadar sütünden, yavrularından,
tüylerinden faydalanmasını taraflar için daha uygun bulmuştu. Babası da onun bu
hükmünü, içtihadını beğenmişti.[57]
Bu meseleyi bahis
konusu eden tefsir ve tarih kitaplarında, ayette geçen kelimesinin manası
hususunda ekindi, bağdı v.s. gibi çeşitli rivayetlere yer verilmiştir.
Taberi'nin dediği gibi (XVII, 51), bunu tayin etmek imkansızdır; yapılacak en
güzel şey, Cenab-ı Hakk'ın verdiği bilgi ile yetinmek ve teferruattan sarf-ı
nazar etmektir. Çünkü bunu bilmemek insana zarar vermez.
Mevsuk hadislerde bir
de, Davud (a.s.)'la oğlu Hz. Süleyman arasında geçmiş, fetva konusu başka bir
meseleden bahsedilir. Bir çocuk üzerinde hak iddia eden iki anne arasında geçen
olayla ilgili hükümde yine Hz. Süleyman haklı çıkmıştır.[58]
Davüd (a.s.) zamanında
iki kişi arasında cerayan eden dâva konusu bir mesele kendisine arzedİlir.
Davud (a.s.) anlatılanları dinleyip kararını bildirdikten sonra, yere kapanıp
Allah'a iltica eder. Anlatılan dâva konusu mesele ile, Hz. Davud'un secdesi
arasında irtibat kuranlar, Kur'an-ı Kerim'in bir çok ayetinde Övülen o Yüce Peygamber'e
bazı yalanlar isnad etmişler, hakkında olmadık dedikodular uydurmuşlardır.
Hemen ifade edelim ki, bu yalanların, hurafe ve israiliyyatm kaynağı Kitab-i
Mukaddes ve Ehl-i Kİtab çevreleridir ve Kur'an-ı Kerim ayetleri dışında anlatılanlar
Davud (a.s.)'a iftiradan başka bir şey değildir. [59]
Olay Kur'an-ı Kerim'de
şöyle ifade edilir:
(Sana o davacıların
haberi geldi mi? Hani onlar duvardan mescide tırmanmışlardı, O vakit Davud(un
karşısına girivermişlerdi de o, bunlardan telaşa düşmüştü. "Korkma, dediler;
biz iki davacıyız. Birimiz Ötekinin hakkına tecavüz etti. Şimdi sen aramızda
adaletle hükmet. Aşın gitme. Bizi doğru yolun ortasına çıkar". (İçlerinden
biri): "Şu benim birade-rimdir. Onun 99 dişi koyunu var. Benim ise bir tek
dişi koyunum var. Böyle iken "Onu bana ver" dedi, mücadelede beni
yendi".
Davud dedi:
"Andolsun ki o, senin dişi koyununu, kendi dişi koyunlarına (katmak) istemesiyle
sana zulmetmiştir. Gerçek (mallarını birbirine) katıp karıştıran (ortak)'lann
çoğu mutlaka birbirine haksızlık eder. İman edip de güzel güzel amel (ve
hareket) 'ler de bulunanlar müstesna. (Fakat) bunlar da ne kadar azdır!"
Davud sandı ki biz kendisine mutlaka bir azab (su-i kasd) hazırladık. Bunun
üzerine o, Rabbinden setr (ü himaye) edilmesini istedi; rüku ile yere kapanıp
(Allah 'a) dÖndü. [60]
Konu Kur'an-ı Kerim'de
böylece Özetlenmiştir. Bunun dışında, ne Kur'an'da ve ne de sahih hadislerde
herhangi bir şekilde tafsilat yoktur. Biz buna inanmaya ve sadece bunu kabul etmeye
mecburuz. Bunun dışındaki söylentiler İnanmışları ilgilendirmez. [61]
Rivayetlere göre Davud
vaktini üçe ayırmıştı ve bir gün halkın işlerini görür kadılık eder; ikinci
gün halvete girerek Rabbine dua eyler; üçüncü gün de şahsî ve ailevî işleri
ile ilgilenirdi. Davud'un 99 karısı vardı. O, okuduğu kitaplarda İbrahim, İshak
ve Yakub'un fazilet ve meziyetlerine dair haberlere rastladı ve kitaplardan bu
bilgileri edindikten sonra: "Ey Rabbim, benden önce yaşamış olan
atalarımın fazilet ve iyiliği başkalarına bırakmamış olduklarını görüyorum.
Bana da onlara bağışlamış olduğun fazilet ve meziyyetlerden ver", diye
yalvardı. Allah kendisine şöyle vahyetti: "Ataların, senin mübtela
olmadığın belalara mübtela oldular; İbrahim, oğlunu kurban etmek durumuna
düştü; İshak, gözlerim kaybetmekle; Yakub, oğlu Yusuf için kaygı ve hasret
çekmekle imtihan edildi; Halbuki sen bunlardan hiç biri İle denenmedin".
Davud, kendisine bu vahiy geldikten sonra: "Beni de onlara musallat
ettiğin belalara benzer bir şeyle sına da, onlara lütfettiğin şeref ve faziletleri
ihsan et" dedi. Bunun üzerine Allah kendisine, arzusunun yerine getirileceğini
bildirdi. Allah'ın arzu ettiği kadar zaman geçtikten sonra, (bir gün) şeytan,
altun güvercin şekline girerek, namaz kıldığı sırada Davud'un önüne kondu. Davud
onu yakalamak üzere elini uzattığı zaman, güvercin yana çekildi. Davud onu
takip etti. Güvercin uzaklaşarak bir pencereye kondu. Davud, yakalamak üzere
pencereye geldiğinde güvercin uçtu. Güvercinin nereye konduğunu anlamak ve onu
yakalamak maksadıyla adam göndermek üzere bakmırken, gözü, evinin damında
yıkanmakta olan bir kadına ilişti. Yıkanan kadın, endamı ve yaratılışı bakımından
kadınların en güzeliydi. Ona bakmakla Davud muzdarip oldu. Kadın onun baktığını
görünce, saçlarını sarkıtarak vücudunu Örtü. Kadının bu hareketi, Davud'un bna
olan rağbet ve arzusunu artırdı. Davud, kadının halini ve kimin nesi olduğunu
sordu. Onun evli olduğu ve kocasının bir sınırda askerlik hizmetinde bulunduğu
kendisine haber verildi. Davud bu haberi aldıktan sonra sınırdaki komutanına,
kadının kocası olan Uriya'nın falan yerdeki, falan düşmana karşı gönderilmesini
emretti. Komutan emri yerine getirdi. Uriya orasını fethettikten sonra geri
döndü. Davud bundan sonra Uriya'nın öncekinden daha kuvvetli bir düşmana karşı
gönderilmesini emretti. Uriya yine muzaffer olarak geri döndü. Durum komutan
tarafından Davud'a bildirildi. Davud bu sefer Uriya'nın başka bir düşmana karşı
gönderilmesini emretti. Bu son muharebede Uriya Öldürüldü; Davud da onun karısı
ile evlendi. Davud'un onunla evlenmesinden az bir zaman sonra, Allah ona, insan
şeklinde iki melek gönderdi. Melekler Davud'un yanma girmek istedilerse de, o
günü ibadet için ayırmış olduğundan, muhafızlar, melekleri Davud'un yanına
sokmadılar. Fakat onlar mihrabın duvarına tırmanarak Davud'un yanma girdiler.
Namaz kılmakta olan Davud onların girişini farketmedi; onları ansızın
ka-rışısında görünce korktu. Melekler ona "Korkma, biz ancak iki davacıyız,
birimiz ötekinin hakkına tecavüz etti. Şimdi sen aramızda adaletle hükmet,
aşırı gitme.. Bizi doğru yolun ortasına çıkar" dediler. Davud: "Bana
aranızdaki anlaşmazlığı anlatınız" dedi. Biri söze başlayıp: "Bu
benim biraderimdir. Onun 99 dişi koyunu var. Benim ise bir tek dişi koyunum var[62].
(Böyle iken) : Onu da bana ver diyerek benimkini almak ve kendi koyunlarını
yüze tamamlamak istiyor" dedi. Davud ötekisine: "(Buna) ne
diyorsun?" deyince o : "Benim 99 dişi koyunum var; bu kardeşimin ise
bir tek diş koyunu var. Ben, o razı olmadığı halde onun bu tek koyununu almak
ve kendiminkileri yüze tamamlamak istiyorum" cevabını verdi. Davud:
"O halde sana başkasının hakkına tecavüze müsaade edemeyiz. Sen bunu
yapamazsın. Eğer ısrar edersen, senin şurana ve şurana vururuz" dedi[63].
Melek : "Ey Davud, sen kendin şu ve şu yerlerine vurulmaya müstehaksın;
Çünkü senin 99 karın vardı; Uriya'nın ise tek bir karısı vardı. (Böyle olduğu
halde) onu defalarca ölüm tehlikesine maruz bırakarak nihayet ölümüne sebep
oldun; sonra da karısı ile evlendin" dedi. Bundan sonra Davud etrafına
bakındı, fakat bir şey göremedi; işlediği hatayı ve imtihan edildiğini anladı.
Secde ederek yere kapandı, ağladı... (Neticede) Allah: "Ey Davud, başını
yerden kaldır, ben sana mağfiret ettim" diye vahyetti. Davud: "Ya
Rabbim, Sen gerçek hakimsin, adilsin; kimseye zulmetmezsin; Kıyamet günü Uriya
başını sağ veya sol eline aldığı ve damarlarından da .kanlar aktığı halde
Arş'ınm önüne gelir ve : "Ya Rab, bu adamdan sor beni hangi sebeple
öldürmüştür" diyerek hakkını dâva ettiği vakit, beni bağışladığını nasıl
anlayabilirim?" diye sordu. Cenab-ı Hak ona vahyen: "Böyle bir hal
vukuunda, Uriya'yı huzuruma çağırarak, ondan bu hakkını bağışlamasını isterim;
o da sana hakkım bağışlar. Ben de karşılık olarak ona Cennet sevabı
veririm" diye hitab etti. Bunun üzerine Davud: "Ya Rabbim, şimdi beni
yarlığamış olduğunu anladım " dedi[64].
Bazı müelliflerin, hiç
bir tenkide tabi tutmadan eserlerine aldıkları[65] bu
ve buna benzer rivayetler tamamıyla yalan ve uydurmadır; hepsi baştan sona
israiliyyat-tır'[66]. Hz. Davud'a nisbet
edilen bu olay, bile bile işlenen bir cinayettir, bir masumun kanını
dökmekdir. Allah elçisi olan bir zat bunu nasıl yapabilir? Peygamberlerde
bulunan sıfatlarla bu nasıl telif edilebilir?
Allah, iki hasım
kıssasından önceki ve sonraki ayetlerde Da vud (a.s.)'uen az 10-15 sıfatla
övmüştür. Bunlara bir göz atalım:
1) Cenab-i
Hak Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber'e Davud'a uymasını emreder:
"(Habibİm), onlar (müşrikler) ne derlerse sabret. Kulumuzu, o kuvvet
sahibi Davud'u ha-hrla"[67] Eğer
Davud (a.s.), şehvetine hakim olamayacak ve arzusunu gerçekleştirmek için kan
dökecek derecede nefsine esir biri olsaydı, 'Ahkemü'l-Hakimin" olan Allah
ona uymayı kainatın Efendisi, Peygamberlerin en faziletlisi olan Hz. Mu-hammed'e
emreder miydi?
2) Cenab-ı
Hak, Hz. Davud'a "kulumuz" diyor[68]. Bu
kelimede, "tam ve noksansız olarak Allah'ın buyruklarına uyma,
yasaklarından korunma" manası vardır. Davud (a.s.) bu tür batıl işlerle
uğraşmış olsaydı kamil bir kişi olmazdı ve Allah da kendisi hakkında bu ifadeyi
kullanmazdı. O taktirde Davud, arzu ve
şehvetinin emrinde bir insan olmuş olurdu.
3) Davud
(a.s.) için Kur'an'da, "kuvvet sahibi" ifadesi mevcuttur ve bunda Davud'u
Sena vardır. Bu kuvvetin "Dinde ve ibadetlerde kuvvet" manasında
olduğu söylenmiştir[69]'.
Zira bedence veya saltanatça sağlam ve kuvvetli olmak kafirlerde de vardır. Bir
müminin eşine göz diken ve işi kan dökecek kadar ileri götüren birisinin
"kuvveti" övmeye değmez.
4) Davud,
"evvab" (=Allah'a çokça dönen,
yalvaran) sıfatıyla da anılmıştır'[70]. Bu
sıfat, kalbi daim fücur ve kati ile meşgul olan birine nasıl verilebilir?
5) Bir
ayette dağların Davud'a musahhar kılındığı ve onunla birlikte teşbih ettikleri
bildirilmektedir'[71]. Bu
bir meziyyettir. Facir bir kişi böyle bir mezziyyetle taltif edilemez.
6) Zebur
okuduğu esnada her taraftan kendisine doğru toplanıp gelen kuşların da Davud'a
ram edildiği bildiriliyor[72].
Rivayete göre Davud'a kuş avı haramdı ve kuşlar kendisine tam bir emniyyet
içinde yaklaşırlardı[73].
Kurt ve kuşun kendisinden emin olduğu birine karşı, bir müminin canını ve
ırzını koruyamamış olması cidden izahı zor bir meseledir!
7) Bir ayet
Davud'a "hikmet" verildiğini beyan ediyor[74].
Hikmet; ilim ve amel olarak insana gerekli güzel şeyleri ifade eden bir kelimedir.
Allah'ın kendisine "hikmet" verdiğini ifade buyurduğu bir nebi bu tür
şeyleri yapamaz.
8) Kur1 an,
Davud'un "salih" bir kişi olduğunu; Allah katında
"yakınlığı" bulunduğunu ve "akıbetinin güzel1" olduğunu
bildiriyor"[75]. Böyle bir zat,muhakak ki
meleklerden üstündür ve her türlü şaibeden bendir.
9) Allah;
"Ey Davud, biz seni yeryüzünde bir halife yaptık" buyuruyor[76].
Yukarıya alman hikaye ile halifelik birbiriyle bağdaşmaz...[77].
Kur'an'ın Davud (a.s.)
hakkındaki bu beyan ve medihleri, kendisine nisbet edilen hikayenin batıl
olduğunu ifade ediyor. Bunları gelişi güzel anlatmak hiç bir mümine helal
olmaz.
Bazı tefsir ve tarih
kitapları, Davud (a.s.)'un yukarıya kaydedilen günahı işlediğine dair bir
hadis ihtiva ederler. Enes îbn Malik'ten rivayet edilen bu hadise göre Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur: "Davud (a.s.) kadını görüp, ona göz koyduktan
sonra İsrail Oğullarından bir bölük askeri sefere göndermeye karar verdi ve bu
askeri birliğin komutanına : "Falan kimseyi (yani kadının kocasını),
düşman hazır olduğu zaman Tabut'un önünden geçir", dedi. O devrin
muharebelerinde Ta-but'tan yardım istenilirdi. Tabut'un önünde bulunarak
düşmanla çarpışan kimse de ya öldürülür veya düşman yenilerek ricat ederdî[78].
Kadının kocası öldürüldü (ve Davud kadınla evlendi). Davud'a iki melek indi ve
Davud'un kıssasını kendisine anlattılar. Davud (vaziyeti) derhal anladı ve
hemen secdeye kapandı... (Dua etti, yalvardı)... 40 gün sonra Cebrail gelerek:
"Ey Davud, AUah senin günahını bağışladı" dedi. Davud: "Ben
Rabbimin, işlediğim günahı afettmek kudretinde olduğunu bilirim; (yine kafi
olarak bilirim ki o, adildir, doğrudur asla sapmaz. Ölümüne sebeb olduğum kimse
Kıyamet günü Allah'ın huzuruna vararak: Ey Rab-bim, ben Davud'dan kanımın
(intikamını) isterim, derse ne olacak?" dedi. Cebrail ' (a.s,): "Bunu
Rabbine sormadım, istersen sorayım" diye cevap verdi. Davud: "Sor
dedi. Cebrail (göğe) çıkı rai Davud yine secdeye kapandı ve secdede Allah'ın
arzu ettiği kadar kaldı. Bir müddet sonra Cibril indi ve : "Sormamı
istediğin meseleyi Rabbine sordum, sana şunu söylememi emretti" dedi:
"Kıyamet günü Allah ikinizi bir araya getirecek ve ona: 'Davud'da bulunan
kanını (alacağını) bana bağışla, diyecek. O da: 'Ya Rab o senindir' diyecek.
Allah da ona: 'Cennet'de istediğin ve arzu ettiğin şeyler kanının bedeli olarak
senindir', buyuracak"[79].
Hz.
Peygamber (s.a.v.)'e nisbet edilen bu hadis sahih değildir[80].
Davud (a.s.) hakkındaki'bu ve benzeri rivayetlerle ilgili olarak Hz. Peygamber
(s.a.v.)'den, iti-mad edebileceğimiz sahih bir şey bize ulaşmamıştır.
Anlatılanların ekserisi israiliy-yattır. Her şeyden önce hadisin senedi sahih
değildir[81] ve raviler arsında
bulunan Yezid er-Rakkaşi, hadis imamlarına göre metruk bir kişidir[82]
Bazı müellifler
eserlerinde Davud (a.s.)'a izafe edilen bu suçu çok ağır bularak kendilerince
daha hafif telakki ettikleri başka suçlara yer vemişlerdir. Netice olarak Davud
(a.s.)'u temize çıkarmamışlar, bu işten tamamen beri olduğunu söylememişlerdir.
Bu suçlardan bazısı;
a- Davud
(a.s.), gözünün iliştiği yabancı bir kadına doyasıya bakmıştı. Said İbn Cübeyr:
"Hz. Davud'un fitnesi sadece bakmaktan ibarettir" demiştir. Ebu İshak
ise; "Hz. Davud, gözünün iliştiği kadına ikinci kez baktı; birinci bakış
lehine, ikincisi aleyhine oldu" demiştir.
b- Uriya,
evlenmek niyetiyle bir kadına talip olmuştu. Kadının akrabaları razı oldular ve
Uriya'ya talip olduğu kadını vermek istediler. Uriya tarafından istenen bu
kadının güzelliğini Hz, Davud duymuştu. Uriya'nm ona talip olduğunu bile bile,
kendisi de istedi. Kadının hısımları Davud'u Uriya'ya tercih ettiler ve kadını
onunla evlendirdiler. Hz. Davud, dünyaya karşı olan bu hırsından dolayı azarlandı.
c- Davud
(a.s1.), Uriya'yı bir muharebeye göndermişti. Uriya gittiği bu muharebede
öldürüldü. Davud bu zatın öldürülmesine, diğer cengaverlerin katline üzüldüğü
gibi üzülmedi. Çünkü Davud'un gönlü onun hanımına meyletmişti. İşte bu sebebten
ötürü Allah'ın gönderdiği iki melek vasıtasıyla azarlandı.
ç- Davud
(a.s.)'un şeriatına göre bir adam öldüğü zaman geride hanımı kalırsa, ölenin
yakınları istedikleri taktirde o kadını alırlardı ve bunda tercih hakları
vardı. Uriya katledilir edilmez Davud hemen onun dul kalan hanımını istedi ve
kendisinin makam ve mevkii ölenin yakınlarında o kadını isteme cesareti
bırakmadı. Buna binaen azarlandı.
d- Davud
(a.s.)'un ibadetle meşgul olduğu bir sırada, bir kadınla bir erkek kendisine
davacı olarak gelmişti. İyice tanıyayım diye kadına bakmıştı. Dava sırasında
vuku bulan bu nazar aslında helal idi. Davud'un nefsi -insanın mayası gereği
kadına meyletti. Davud, onların davalarını gördü ve tekrar Rabbine
ibadete~avdet eyledi. Kadına karşı olan düşüncesi kendisini bazı nafile
ibadetlerden alıkoymuştu; bu yüzden azarlandı.
e- Davud
(a.s.)'un, dâva konusu olan bir meseledeki aceleciliğinden dolayı azarlanmış
olduğu da söylenmiştir. Şöyleki, dâva görmeye muhsus olmayan bir vakitte, iki
davacı ansızın yanma girdiler. Hem vakitsiz ve hem de ansızın girmenin verdiği-
halet içinde Davud, kendisine arz edilen meseleyi iyice araştıramadan ve
davacıların birine hiç bir şey sormadan - birinin anlattığına göre - hüküm
vermişti. Bundan ötürü azarlandı.
f- Davud,
ümmetinden Uriya isimli zatın hanımını görmüştü (-Bir rivayete göre Uriya
Davud'un veziri idi-). Kalbi kadına meyletti ve Uriya'dan hanımını boşamasını
istedi. Adam Davud'un teklifini reddetmekten utandığı için hanımım boşadı.
Davud da onunla evlendi. Böyle şeyler Davud'un şeriatında caizdi. Alışılmış
hareketlerdendi. Dost ve ahbaplığa zarar vermezdi. Bir çok hanımı olmasına
rağmen Davud (a.s.)'un- anormal bir yolla olmasa da- tek hanımı bulunan kişinin
eşini alması hoş değildi. Davud'a gereken nefsini yenmesi, arzularını
dizginlemesi idi. (Davud yüce makamına yakışmayan bu hareketten dolayı uyanldı) [83].
Yukarıya kaydedilen bu
rivayetleri tasdik edecek elimizde sağlam deliller yoktur. Bunlar Enbiyanın
ismetine yakışmaz. Küçük olsun, büyük olsun Davud (a.s.)'a izafe edilen
günahlar, hatalar batıl şeylerdir. Kıssacılarm uydurmasıdır. Hepsi, ehl-i
Kİtab'dan aktarılmış veya uydurulmuş asılsız dedikodulardır[84].
Kur'an'da geçen 99
koyundan maksadın kadın olduğu söyleniyor ve dolayısıyla Davud (a.s.) suçlu
gösteriliyor. Arap şiirinde, mecazen "kadm" hakkında kullanılmış
olan[85] bu
lafzını hakiki manası ile almalı, kadından kinaye yapmamalıdır. Çünkü buna
ihtiyaç yoktur. [86]
Davud (a.s.)'un kadına
doya doya bakması veya ikinci defa bakması[87];
kocası öldüğü takdirde onunla evlenmeye niyet etmesi, iki davacıdan birini
dinlemeden karar vermiş olması[88]
Uriya'mn istediği kadını istemesi[89] gibi
şeylerin aslı yoktur.
Hz. Davud'un huzuruna
gelen iki davacının melek olduğu yolundaki rivayetler de kabule şayan değildir.
Çünkü, melekler evlenmezler; onlar için aile hayatı bahis konusu değildir;
birbirlerine zulmetmezler; biri diğerine hasım olmaz. [90]
Rivayetlere göre Hz.
Ali, Davud kıssasını hikayecilerin anlattığı tarzda anlatana 160 sopa vuracağını
söylemiştir ki bu, Hz. Ali'nin içtihadına göre Peygamberlere yapılacak
iftiranın cezasıdır. [91]
Rivayetlere göre Davud
(a.s.) anılan günahı işledikten sonra 40 gün secdeden başını - zaruri ihtiyaçlar
dışında - hiç kaldırmamış ve devamlı ağlamıştır. Bu ağlamanın ve dolayısıyla
akan göz yaşlarının tesiriyle secde yerinde otlar bitmiş ve hatta bu otlar
Davud'un başını örtecek kadar büyümüş; alnında yaralar açılmıştır. Bu arada
Davud Cenab-ı Hakk'a yalvarmış, bağışlanmasını dilemiş ve bunlara Allah
katından cevaplar verilmiştir. Çeşitli metinlerle rivayet edilen dualarına bir
örnek verelim: "Ey Rabbim, alnım yaralandı. Ağlamaktan göz yaşlarım
tükendi, halbuki Davud'un günahından hiç bir şey eksümedi", diyen Davud'a
Allah şu karşılığı vermiştir: "Eğer aç isen doyuralım; hasta isen şifa
verelim; mazlumsan yardım edelim". Bu nidayı işiten Davud öylesine
şiddetli ağladı ki, bunun tesiriyle yerden biten her şey yerinden koparak
dağıldı. Bu hadiseyi müteakip Allah kendisini bağışladı[92].
Bir rivayete göre
Davud'un ağlayıp sızlaması tam 40 yıl sürmüştür. Bu 40 yılın hitamında Cebrail,
bağışlandığı haberini getirmiştir[93]
Zühd ve takvaya dair
eserlerle, bazı müsnedlere de geçen[94] ve
Davud (a.s.)'un yukarıda kaydedilen günahına ait kıssa ve metruk hadisin
mütemmimi mahiyetinde olan bu haberler de hayalî şeylerdir. [95]
Ahmed İbn Hanbel,
Hakim Tirmizi ve Taberi'nin Atau'l-Horasânî'den rivayetlerine göre Davud (a.s.),
işlediği günahını unutmamak için avcunun içerisine[96]
yazmıştir[97]. Bu yazı gözüne iliştikçe
eli titrer, vücudu sallanırdi. Herhangi bir şey yemek veya içmek için elini
kaldırdığı vakit hatasına bakar ve ağlardı. Halka hitap için ayağa kalktığı
(veya yüksek bir yere çıktığı) vakit elinin ayasını açar ve insanlar da
günahın izine bakarlardı.
Diğer bir rivayete
göre Davud (a.s.) Kıyamet gününde, işlediği günah avucuna yazılmış olduğu halde
huzura gelecek ve : "Ey Rabbim, günahım, günahım" diye yalvaracak ye
kendisinin öne geçirilmesini taleb edecek. Öne geçirildiğinde, kendini
emniyette hissetmeyecek ve : "Ya Rab, beni geriye al!" diyecek.
Geriye alınacak ve fakat yine de kendini emniyette hissetmeyecekti r. [98]
Bunlar da hiç bir
surette peygamberlik makamı ile bağdaşmayan ve kaynak itibariyle genellikle
Tevrat ehline dayanan rivayetlerdir. [99]
Hatasını anladıktan
sonra günlerce ağlayan ve gözyaşlarının tesiriyle secde ettiği yerden otlar
biten Davud (a.s.), bağışlanmasına rağmen devamlı ağlamıştır. Bazı rivayetlere
göre Davud'un günahı yazılı idi. Yazılı olan bu günahı her zaman okur ve
mafsalları birbirinden ayrılacak derecede hüngür hüngür ağlardı. İçmesi için
kendisine bir kâse getirildiğinde, o bunun yarısını veya üçte birini içer ve bu
anda günahını hatırlardı. Günahını hatırladıktan sonra elindeki kâsesini içip
bitirmeden kâse gözyaşlarıyla dolardı. [100]
Hz. Peygamber
(s.a.v.)'e nisbet edilen bir hadise göre Davud'un gözyaşları, yüzünde (veya
yanaklarında), suyun toprakta açtığı iz ve arklara benzer çukurluklar meydana
getirmişti[101]. 30 yıl durmadan ağlayan
Davud (a.s.)'un[102]
gözyaşlarının bütün mahlukatın gözyaşlarına muadil olduğu; Adem (a.s.)'in
gözyaşlarının ise, Davud ve mahlukatınkine denk olduğu söylenmiştir.[103]
Bunlar da Davud
(a.s.)'a nisbet edilip sahih olmayan gerçek dışı şeylerdir. [104]
Bazı eserler, Davud
(a.s.)'a nisbet edilen günahtan sonra, onun Allah'a bağışlanması için.yaptığı
söylenen dua ve tevbelerini kaydetmişlerdir[105] ki,
bunların hiç birine itimat caiz değildir. [106]
Davud (a.s.),
hatasından sonra, mubah olan bazı şeylerden kendisini mahrum etmiştir.
Rivayetlere göre güzel ve yeni elbiseler bunlar arasındadır. O, daima eski püskü
şeyler giymiş; yatacağı zaman yüzünün altına kül döküp yaymış ve kendisine
gelen vahiyler kesilmiştir[107]
Söylentilere göre
Davud (a.s.), muhayyel günaha düştükten sonra kurumuş arpa ekmeğini tabağa
koyar ve hatasını hatırlayarak ağlardı. Ağlama neticesi akan göz yaşlarıyla
ekmek ıslanırdı. Gözyaşlarıyla ıslanan ekmeğin üzerine tuz ve kül ekerek yer
ve: "Hata işleyenlerin yiyeceği budur!" derdi. [108]
Rivayetlere göre Davud
(a.s.) hataya düştükten sonra yalnız günahkârlarla oturup kalkmış ve insanları
etrafına çağırırken: "Günahkâr Davud'a geliniz!" demiştir.[109]
Vehb İbn Münebbih'in
anlattığına bakılırsa, hatasından sonra uzun müddet ağlayan ve Allah'a
yalvaran Davud (a.s.)'a Cenab-ı Hak Cebrail vasıtasıyla[110]
"seni affettim" der. Davud da: "Ya Rab, nasıl olur bu? Sen hiç
kimseye haksızlık etmezsin (halbuki adamın bende hakkı vardır)" diye
sorar. Allah Davud'a : "Uriya'mn kabrine git; ondan sana karşı olan
hakkını helal etmesini iste; ben söyleyeceklerini ona işittiririm"
buyurur. Davud (a.s.) hırpani kılıklar içinde Uriya'mn kabrine varır ve oturur.
Sonra ona: "Ey Uriya!" diye nida eder. Uriya, "buyur" der
ve kendi kendine: "Beni uyandıran ve lezzetimi yarım bırakan bu adam kim
ola ki?" diye söylenir. Davud: "Ben Davud'um" der. Uriya:
"Hayrola ey Allah elçisi, seni buraya getiren şey nedir?" der. Davud:
"Sana karşı yaptığımdan dolayı helallik dilemeye geldim" der. Uriya:
"Sen bana ne yaptın ki?" diye sorar. Davud : "Ölümüne sebep
oldum" der. Uriya: "Sen benim Cennet'e girmeme sebep oldun; sana olan
hakkımı helal ediyorum" der. Bu esnada Cenab-ı Hak, Davud'a vahiy yoluyla
: "Bilmiyor musun ki Ben âdilim, kimseye zulmetmem. Ona hanımını aldığını
söylesene!" buyurur. Davud kabrin basma tekrar varır ve : "Ey
Uriya!" diye nida eder. Uriya cevap verir ve : "Acaba keyfimi yarıda
koyan bu adam kim?" der. Davud : "Benim" diye cevap verir.
Uriya: "Ey Allah'ın elçisi nedir isteğin? Seni affetmemiş miydim?"
deyince Davud: "Evet, ama ben seni, karınla evlenebilmek için (muharebede
ön safa sürdürdüm) ve karınla evlendim" der. Bunu söyleyince Uriya
sükut-^der ve Davud'a cevap vermez. Tekrar seslenir, yine cevap vermez. Davut,
Uriya'mn kabrinin ba-şjnda durur; başına toprak saçar, sonra şöyle feryat eder:
"Yazıklar olsun! Davud'a, yazıklar olsun!..". Gökten bir nida:
"Ey Davud, günahını bağışladım..." der. Davud: "Hak sahibi
bağışlamadığı halde, Senin beni yarlığaman nasıl olur Ya Rab?" der.
Davud'un bu sorusuna
Cenab-ı Hak şu cevabı verir: "Ey Davud, o hakkını ister bağışlasın,
isterse bağışlamasın (mühim değil). Ben ona Kıyamet günü gözlerinin görmediği,
kulaklarının işitmediği (nimetler) veririm... O, ya Rab, benim amelim bu
nimetleri hak edecek dereceye ulaşmadığı halde bunlar (bana) nereden?, der. Ben
de: "Bunlar kulum Davud'daki alacağına (hakkına) karşılıktır, derim ve
ondan seni bağışlamasını isterim, o da bağışlar". Davud: "Ya Rab, beni
mağfiret ettiğini şimdi anladım" der.[111]
Vehb İbn Münebbih'e
göre, Allah Davud (a.s.)'u bağışladıktan sonra, gece ve gündüz hiç durmamak
şartıyla 30 yıl ağlamıştır. 70 yaşlarında iken bu günaha düşen Davud, hatasından
sonra ömrünün geri kalan günlerini dörde ayırmıştır: Bunlardan birinde
insanlar arasında davalara bakar; diğerinde hanımlarıyla meşgul olur; ötekinde
dağlar, sahralar, çöller ve sahillerde cevelan eder; sonuncusunda da evinde
inzivaya çekilirdi. İnzivaya çekildiği zaman etrafına rahipler toplanırlar ve
Davud'un feryadına, ağlayıp sızlamasına yardımcı olurlardı.
Cevelan günü
geldiğinde sahralara çıkar, Mezamir (okurken) yaptığı gibi sesini koyuverir,
ağlar ve kendisiyle birlikte ağaçlar, köyler, kasaba ve şehirler, kuşlar ve
vahşi hayvanlar da ağlardı. Öyle ki bunların göz yaşları nehirler gibi çağlar
coşardı. Sonra dağlara varır, tıpkı Mezamir (okurken) yaptığı gibi sesini
yükseltir ve ağlardı. Davud'la birlikte dağlar, taşlar, tüm canlılar ve kuşlar
da ağlardı; vadiler bunların ağlamasından sel olup taşardı. Daha sonra sahile
gider, yine sesini salıverir ve ağlardı. Denizdeki balıklar, suda yaşayan
hayvanlar, sular ve yırtıcı mahlu-kat da kendisiyle beraber ağlardı. Akşam
olunca evine dönerdi.
Kendi kendine ağlama
ve feryat etme günü gelince, dellâh şöyle nida ederdi: "Bu gün Davud'un
feryat günüdür. Ona yardım etmek isteyenler gelsin!". (Bunu müteakip)
Davud, içinde mihraplar bulunan evine girer ve ona oturması için, içleri lif
dolu, palastan mamul üç döşek serilirdi. Davud'un etrafına, başlarına etrafı
uzun kavuklar giymiş, elleri asalı, hırpani kılıklar içinde 4 bin rahip
toplanırdı. Önce Davud ağlayıp inlemeye başlar, sonra da onlar devreye
girerlerdi. Davud'un üzerine oturduğu üç döşek göz yaşları içinde garkolurdu... [112].
Hatasından sonra
kendisini ibadete veren Davud (a.s.), bir güçL_dağ başında bü* rahibe rastladı.
Rahibe yüksek sesle ünledi, fakat cevap alamadı. Sesini şiddetlendirince
rahip: "Bana nida eden bu adam kimdir?" dedi. Davud: "Ben Allah
elçisi Davud'um" dedi. Rahib: "Şu güzel ve aşılmaz saraylar, sekili
atlar, kadmfer ve (çeşit çeşit) zevk ve şehvetler sahibi Davud (ha!); sen bu
halinle Cennet'i kazanırsan aşkolsun sana!" dedi. Davud ona: "Sen
kimsin?" diye sordu. Rahib: "Ben, hayatını murakabe içinde geçiren,
dünyadan yüz çevirmiş, münzevî hayat süren bir rahibim" cevabım verdi.
Davud: "Senin arkadaşın, ahbabın kimdir?" dedi. Rahib: "Eğer
bunu öğrenmek istiyorsan yukarıya çık, görürsün" dedi. Davud dağın
tepesine tırmanıp çıkınca üzeri örtülmüş bîr cenaze ile karşılaştı. Rahibe :
"Senin arkadaşın ve ahbabın bu mu?" dedi. Rahib: "Evet,
budur" cevabım verdi. Davud: "Peki, bu kimdir?" diye sorunca,
Rahib: "Bunun macerası bakırdan bir levhaya yazılmış olup
ba-şucundadır" dedi. Davud kitabeyi okudu. Kitabede şunlar yazılı idi:
"Ben krallar kralı falan oğlu falanım. Bin yıl ömür sürdüm; bin saray
yaptım; bin şehir kurdum; bin ordu perişan ettim; bin kadınla evlendim; bin
bakirenin bikrini izale ettim. Saltanatımı sürüp giderken bir gün ansızın
Azrail geldi, canımı aldı ve beni içinde yüzdüğüm nimetlerden çekip çıkardı.
İşte şimdi, altımdakî şu toprak döşeğim, kurtlar komşularımdır." Bunları
okuyup bitirince Davud bayılıp düştü[113]
İbn Ömer tarikıyla Hz.
Peygamber'den rivayet edilen bir hadise göre insanlar hasta zannıyla Davud'u
ziyaret ederlerdi. Halbuki Hz. Davud'da hastalık yoktu. Sadece haya ve Allah
korkusu vardı. [114]
Davud (a.s.)'un
hatasından sonra yüzünü göklere çevirmediği, doya doya gökyüzüne bakmadığı
yolunda da söylentiler vardır. [115]
Yukarıya dokuzuncu
maddeden itibaren kaydedilen ve Hz. Davud'un işlediği günahı avucuna
nakşetmesi, içeceklerinin göz yaşıyla dolması, eski püskü elbise giymesi,
kurumuş arpa ekmeğini göz yaşlarıyla ıslatarak yemesi, günahkârlarla hemhal
olması, Uriya'nın kabrine gitmesi v.s. gibi şeyler katiyetle söylenir ki sabit
değildir. Bütün bunlar , Hz. Davud'un kıssacılar tarafından ballandıra ballandıra
anlatılan ve aslı Kitab-ı Mukaddes'e dayanan hayalî günahının doğru ve vaki kabul
edilmesine göredir. Bu günahın asılsızlığı isbat edildikten sonra, bunun neticesi
durumunda olan şeylerin vukuu ve sübutu da asılsızdır. Bu tip haberlerin Davud
(a.s.)'u alalade, günah deryasına batmış bir insan durumuna düşürdüğünü bazı
müellifler fark edememişe benziyorlar. Hz. Davud bir peygamberdir ve Allah'ın
bir çok mümtaz sıfatlarla Kur'an'mda Överek azizleştirdiği bir zattır. Allah ve
Rasulünün ayetler ve sahih hadisler içinde övdüğü Davud (a.s)'u Allah ve
Rasu-lüne rağmen, hikayeciler bu kılıklar içinde takdim etmişlerdir.
Müslümanların Allah elçileri hakkında bildikleri ve inandıkları sıfatlarla
açık tenakuzlar ihtiva eden bu tür rivayetlerin yayılmasında ve kitaplara
aktarılmasında ben şa&sen aşın gafletin yanında, İslam ve peygamber
düşmanlığının rol oynadığını kabule meyyalim
ve bunların başka
türlü izahını düşünemiyorum.
Arada
bir geçen ve Hz. Peygamber'e nisbet edilen hadislerle, sahabe ve tabiîlerin
büyük isimlerine varan mevkuf ve maktu haberlerin sıhhatleri sabit değildir ve
bunlar üzerinde durmamanın sayısız faydalan vardır. [116]
Hz.
Süleyman, Davud (a.s.)'un oğludur ve bunda hiç bir tereddüt yoktur. Çünkü
Cenab-ı Hak bir ayette şöyle buyuruyor: "Biz Davud'u (oğlu) Süleyman'ı
ihsan ettik. [117] Bazı kaynaklar Hz.
Süleyman'ın, sonradan Davud (a.s.)'un zevceleri arasına girdiği sÖyelenen
Uriya'nın karısından doğmuş olduğunu kaydederler[118]
Hz. Davud'la Driya'nm
karısı arasında geçtiği söylenen mesele asılsız olunca, bu konunun üzerinde
durmamak gerekirdi. Ama, bazı yazarlar maalesef buna riayet etmemişlerdir. Hz.
Süleyman'ın, Uriya'nm karısından doğmuş olduğuna dair elimizde hiç bir delil
yoktur ve güvenilir ravi ve yazarlardan hiç biri bunu tercihe meyletmemişlerdir[119]. Bu
tam bir yalan ve iftiradır[120] ve
iftiranın kaynağı Kitab-ı Mukaddes'tir. II. Samuel'in, 12'inci babının 24'üncü
ayetinde aynen şu cümle yer almaktadır:"... Ve kadm bir oğul doğurdu, ve
onun adını Süleyman koydu". Tıpkı Uriya'nın karısı konusunda olduğu gibi,
bazı müellifler Hz. Süleyman'ın anası konusunda da Ehl-i Kitab'a istinad
etmişler ve israilî haberleri, İslâmî gerçeklenmiş gibi eserlerine
aktarmışlardır. [121]
Müfessirler, "Biz
onun mülkünü de kuvvetlendirdik" ayetinin[122]
tefsirinde, Davud (a.s.)'u her gece 40 bin muhafızın koruduğunu[123] İbn
Abbas'tan naklen kaydetmişlerdir. [124].
Sabah vakti olunca bu muhafızlara: "Varm İşlerinize gidin; Allah elçisi Davud
sizden razı olmuştur" denirdi ve adamlar normal günlük mesailerine avdet
ederlerdi. Davud (a.s.)'un yeryüzü sultanlarının en güçlüsü olduğu yolunda da
kayıtlar vardır[125].
Günümüzde olduğu gibi
tarihin en eski çağlarında da, mevki sahibi kişiler, hanlar, sultanlar, krallar
daima su-i kastlara ve çeşitli düşmanlıklara karşı korunmuştur. Memleketlerin
örf ve adetlerine veya korunması gereken şahsın rütbesine göre koruma
görevlilerini sayısı artar veya eksilir. Ama herhalde bu, yukardaki rivayetlerde
olduğu gibi 40 bin olamaz. Bir kere adeten buna imkan yoktur. İkincisi, bu
kadar muhafıza İhtiyaç da yoktur[126].
Bunun mübalağa olduğu ortadadır.
"Biz onun
(Davud'un) mülkünü de kuvvetlendirdik" ayetinin tefsirini yaparken,
eserine bu konudaki çeşitli rivayetleri alan Taberi, Davud'un mülkünün
kuvvetlendirilmesini ordu veya muhafızlara bağlamanın doğru olmadığını söyler.
Ona göre bu konuda en doğru söz, Allah'ın sözüdür. Kur'an'da "şudur"
diyebileceğimiz kesin bir kayıt olmadığı için[127]
teferruat üzerinde durmamak gerekir. [128]
Yine "Biz onun
(Davud'un) mülkünü de kuvvetlendirdik" ayetinin[129]
tefsiri münasebetiyle kaydedilen rivayete bakılacak olursa, Davud (a.s.)'un
muhakeme meclisi çok muhteşemdir. Böyle bir meclisde Davud (a.s.)'un sağında
bin peygamber, solunda da bin asker (muhafız) yer almaktadır[130].
Bu rivayetteki
mübalağa payı da açıktır. Davud (a.s.) sahih rivayetlere göre ait olduğu yerde
geleceği gibi-100 yıl ömür sürmüştür. Bunun içinden çocukluk çağını ve
peygamberliğe tekaddüm eden yılları çıkarırsak geriye azami 50-60 yıl kalır. Bu
kadar kısa bir zaman zarfında Davud (a.s.) bin peygamberi nereden görecek? Buna
imkan yok. Eğer bin peygamberden bin pegyamberin rûhaniyyeti kasdediliyorsa o
zaman mesele değişir. [131]
Rivayetlere göre
Cenab-ı Hak Davud'a, haklıyı haksızı ayırdetmek için bir zincir bahsetmişti.
Davud'un mihrabının tavanında asılı bulunan ve yuvarlak çemberlerden
müteşekkil bu zincir, demir kadar sağlam idi. Renk itibariyle ateşe benziyordu.
Çemberin halkaları zümrüt, yakut ve cevherlerle süslü idi. Göklerde vuku bulan
olayları Davud bu zincirin tınlaması ile bilirdi. Dünyanın belli başlı harikalarından
biri olan.bu zincire dokunan her illetli derhal şifa bulur; müşrik şirkten temizlenirdi.
Davud'un kavminin hak dine girmelerinin alameti, zincire elleriyle dokunmaları
ve sonra avuçlarıyla göğüslerini sıvazlamaları idi. Davacılar bu zincire gelir
ve onun yanında muhakeme olurlardı; şayet birisi arkadaşına zulüm ve tece-vüzde
bulunur ve onun malını almış olduğu halde "almadım" diyerek inkâr
ederse, böyle haksız ve zalim olanlar ellerini uzatsalar da zincire
dokunamazlardı; haklı olan kişilerse, ellerini kaldırınca rahatlıkla temas
edebilirlerdi. Hak anında yere doğru sarkar; batıl anında yukarıya doğru
çekilirdi. Bu zincir Davud'un kavmi arasında, hile ve kötülük yayıhncaya kadar
durdu. Sonra Allah onu yok etti. Bu ana kadar hâlâ ondan bir haber almamamıştır[132].
Zincirle ilgili bu
rivayetlere dair elimizde sahih haberler yoktur. Bunlar da muhtemelen asılsız
haberlerdir. [133]
Söylentiye göre Davud
(a.s.) bir gece kendi kendine: "Allah'a hiç kimsenin yapmaya muktedir
olmadığı tarzda ibadet edeceğim" dedi. Bu maksatla bir dağa çıktı. Gece
ilerleyince kendisini bir vahşet bürüdü. Bu anda Allah dağlara, Davud'un
vahşetini giderin, diye vahyetti. Dağlar, teşbih, takdis ve tehlil ile çarpışıp
inlediler. Davud yine kendi kendine: "Bu seslerin arasında Allah benim
sesimi na£ıl işitecek?" dedi. Cebrail derhal gelip kolundan tuttu ve
Davud'u bir deryaya götürdü. Deryaya ayağıyla vurdu; Arz açıldı. Arz'dan geçip,
Davud'u Hut'a (balığa veya bu isimle anılan aleme) ulaştırdı. Hut'a da ayağıyla
vurup, geçtiler ve sahra'ya (kayaya) ulaştılar. Kaya yarıldı ve içinden
debelenen bir (küçük) kurt çıktı. Cebrail (a.s.) Davud'a: "Rabbin, bu
(ıssız) yerdeki böceğin hareketinden meydana gelen sesi bile
işitir"
dedi. [134]
Bir peygamberin,
dağların çıkardığı tehlil, teşbih ve takdis uğultuları arasında kendi sesini
Cenab-ı Hakk'm duymasından şüphelenmesi hiç bir zaman mümkün değildir. Zira bu,
alim olmasına bile lüzum kalmadan her inanmış kişinin bilebileceği basit bir
gerçektir. Dini ilimlere az çok vakıf olan, ilmihal çapında bilgi sahibi olan
herkes, Yüce Allah'ın alîm (her şeyi bilen), basîr (her şeyi gören) ve semi'
(her şeyi işiten) olduğunu bilir. Yukarıdaki söz Hz. Davud'a iftiradan başka
bir şeyle izah edilemez.
Bu rivayette, Cebrail
ve Davud'un denizden, Arz'dan, Hut'dan geçerek Kaya'ya ulaştıkları
zikrediliyor. Bu, "Kaf" dağı ile ilgili olarak söylenen rivayetlerin
parçası halindedir ve kendisine itimad caiz olmayan israiliyyat cinsindendir. [135]
Bazı haberler, Davud
(a.s.)'un evinde dört bin mihrab bulunduğunu ifade etmektedirler. [136]
Fakat buna adeten imkan yoktur. [137]
Vehb İbn Münebbih'in
anlattığına göre, Davud (a.s.) günaha düştükten sonra nedamet ve ağlamakla
meşgul olduğu için halkın işlerini ihmal etmiştir. Benî İsrail'in ileri
gelenlerinden bir grup Hz. Süleyman'a gelmişler ve kendisine: "Baban
yaşlandı; günahı ile meşguliyetinden dolayı halkın işleriyle İlgilenmiyor, sen
bu işi üzerine al, devletin başına geç" demişlerdir. Aynı düşünce Davud
(a.s.)'a açılmış ve o da saltanatı oğlu Süleyman'a terkederek bir dağ başına
çekilmiştir. Bunu müteakip Benî İsrail'in büyükleri Hz. Süleyman'a babasını
öldürmesini teklif etmişlerdi. Bunu duyan Davud (a.s.), böyle bir şey
yapmamasını oğluna öğütlemiş, şayet İsrail oğullan bunu yapacak olurlarsa
aralarına karışmamasını tenbih etmiştir. Davud (a.s.) bu hareketin gelecek
nesiller için babaları katletme hususunda "sünnet" telakki
edilmesinden korkmuştur.
Hz. Süleyman Davud
(a.s.)'u öldürmekten babasından gelen bu haber üzerine vazgeçmiş ve İsrail
Oğullarının bu yoldaki tekliflerine yanaşmamıştır.
Es-Suddi'nin
rivayetine göre, babasının günah işlediği günlerde Süleyman (a.s.) tahta
çıkmış; tevbesi kabul edildikten sonra Hz. Davud, oğluna karşı muharebe etmiş
ve saltanatım silah zoruyla geri almıştır. Baba-oğul arasında cerayan eden bu
savaşta 20 bin kişinin kanı dökülmüştür".[138]
Bir peygamber, yine
peygamber olan babasına baş kaldıramaz; onun mülkünü zorla elinden alamaz;
babasını katletmeyi düşünemez; bunu temin için 20 bin değil, tek bir masumun
bile kanını dökemez. Bunlar serapa yalandır; aklen ve naklen tasdik ve tecvizi
mümkün olmayan hurafelerdendir. [139]
Davud (a.s.) bir gün
Hz. İbrahim, İshak ve Yakub'un Allah katındaki mevkilerine ulaşmayı temenni
etmişti. Allah, Davud'a vahiy yoluyla, onları türlü türlü sıkıntılarla
sınadığını, onların bu sınamalarda başarılı olduklarını, bunun bir sonucu
olarak da bu yüce makamlara erdiklerini, kendisinin ise böyle bir imtihana tabi
tutulmadığını bildirdi; Hz. İbrahim, Nemrud tarafından ateşe atılmak ve oğlunu
kurban etmekle; Hz. İshak boğazlanmaya yatırılmakla; Yakub da, Yusuf'un
kederiyle yanıp kavrulmak ve gözlerini kaybetmekle imtihan edilmişlerdi. Davud
(a.s.): "Ya Rab, onlar gibi beni de imtihana tabi tut, onlara verdiğin
ecir ve yüce makamları bana da ver!" diye yal vardı. [140]
Çeşitli lafızlarla
rivayet edilen bu haberde, Davud (a.s.)'un temennisine cevap verilirken İshak
(a.s.)'ın "KURBANLIK" olmasından bahsediliyor. Kurbanlık İshak
değildir. Hz. İsmail'dir. Kurbanlığın İshak olduğunu dile getiren rivayetler
tamamıyla yalandır ve yahudilerin uydurmasıdır. [141]
Kitab-ı Mukaddes'te kurbanlık olarak açıkça İshak'm isminden bahsedilirse de[142],
buna asla itibar edilemez. Çünkü Allah Kur'an-ı Kerim'inde bu kitabın tahrif
edilmiş olduğunu açıkça bildirmiştir[143].
Ayrıca, kurbanlığın Tevrat'da İshak olarak ismen tasrih edilmiş olmasına
rağmen, yine Tevrat'a dayanarak bunun bir yalan olduğu isbat edilmiştir[144].
Kur'an'daki bazı ayetlerin delâleti ve Hz. Peygamber'den mervi sahih hadislere
göre[145]
kurbanlık İshak değil İsmail'dir. [146]
Söylentiye göre, Davud
günaha düştükten sonra Zebur okuduğu zaman - eskiden olduğu gibi - akan sular
durmamış; kuşlar, vahşi hayvanlar ve diğer canlılar kendisini dinlememiş;
nağmesi eksilmiştir. Bunun üzerine Davud (a.s.) : "Ya Rab, bu ne
haldir?" diyerek durumu sormuş, Cenab-ı Hak da vahiy yoluyla: "Önceki
ibadetin bahşettiği ünsiyet idi; bu ise masiyetin verdiği vahşettir; eyDavud,
senin halini ve sesini günahın bu hale getirip değiştirdi" buyurdu. Davud:
"Ya Rab, sen benîrh hatamı affetmemiş miydin?" dedi. Cenab-ı Hak:
"Evet ama, aramızda bulunan sevgi ve yakınlık kalkmıştır; sen onu -eski
haliyle - artık ebediyyen elde edemeyeceksin" cevabını verdi.[147]
Davud (a.s.) için hata
diye bir şeyin aslı söz konusu olmayınca, günahtan sonra Zebur okuduğu zaman,
dinlenmemesi gibi söylentiler üzerinde durulamaz. İslam'da bazı ibadetleri
samimiyetle yapan ve tevbe eden insan -şayet işlediği günahı şirk değilse-
bağışlanır ve kul, anasından doğduğu günkü gibi tertemiz olur.[148]
Hıristiyanlık ve diğer bazı dinlerde olduğu gibi İslam'da "ebedi
günah" ve "silinmez suçluluk" telakkisi yoktur. Buna göre, Davud
(a.s.)'la Cenab-ı Hakk'ın arasında geçtiği söylenen konuşmalar asılsızdır. [149]
Sâd Suresi'nin 21-24.
ayetlerinde Davud'a gelen iki davacının haberinin anlatılmasını müteakip
Davud'un secdesinden bahsedilir: "...Davud, kendisini denediğimizi
sanmıştı da, Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tevbe etmiş,
Allah 'a yönelmişti".
Bu ayette bahis konusu
edilen istiğfar ve secdeye takılan bazı müellifler, bunu mutlaka bir günaha
bağlamak istiyorlar ve diyorlar ki, Davud durup dururken niçin istiğfar ve
secde etsin? Ayet dikkatlice okununca müşkil gibi görünen bu nokta, Davud
(a.s.)'un lehine çözülüyor. Şöyle ki: Davud (a.s.), gayet muhkem yapılmış,
aşılmaz ve geçilmez zannedilen, muhafızlarca korunan sarayının aşılıp içeri
girildiğini görünce ayette işaret edildiği gibi, "kendisinin fitneye
düşürüldüğünü zannetti"; Allah'ın sevk ve idaresiyle mülkünde bir
ihtilalin başlatıldığını, kendisine bir baskının düzenlendiğini sandı veya
kendisine sırf bir imtihan yapıldığını sezdi. Sonradan gördü ki böyle bir şey
yok. İşin düşündüğü gibi olmadığını anlayınca su-i zannından dolayı Allah'dan
af diledi, istiğfar etti ve seceleye kapandı! [150].
Meselenin aslı ve özü bundan ibarettir.
Allah'a yalvaran,
secde ve istiğfar eden bir insanın bu fiilleri mutlaka bir günahtan dolayı
olmaz. Kişi, hiç bir suçu olmadan da Allah'a çeşitli ibadet, dua ve niyazlarla
iltica edebilir. Nitekim Hz. Peygamberin hayatında bunun çeşitli misalleri
vardır. Mesela Efendimiz bir hadisinde: "Ben günde yüz kere Allah'a
istiğfar ederim" buyurmuştur[151].
Bazı hadislerde ise günde yetmiş defa istiğfardan bahsedilmiştir[152]'.
Hz. Peygamber'in bu istiğfarları elbetteki işlemiş olduğu bir günaha
bağlanamaz. Davud (a.s.)'un ayette bahis konusu edilen istiğfar ve secdesi de
bundan farklı bir şey değildir. Ayrıca Buharî'nin Tarih'inde kaydettiğine göre
Hz. Peygamber Davud
(a.s.)'u her
hatırlayışında, ondan her bahsedişinde: "Davud (a.s.), insanların Allah'a
en fazla ibadet edeni İdi" buyururdu[153].
Deylemi'nin İbn Ömer'den nakline göre Hz. Peygamber: "Hiçbir kimseye, ben
Davud'dan daha mutî bir kulum demek yakışmaz" buyurmuştur. [154]
Davud (a.s.)'un
istiğfar ve secdesinin, irtikab ettiği bir hatadan mütevellid olmadığının
tebellür ettiği zannındayım.
Bilindiği gibi Davud
(a.s.)'un tevbe secdesinden bahseden bu ayet "Secde aye-ti"dir. [155] Bu
ayetin okunmasını müteakip yapılacak secdenin, ne çeşit bir secde olduğu
yolunda da bazı rivayetler vardır. Bazı müelliflerin, Davud'un bu secdesini
"şükür" secdesi olarak tavsiflerine mukabil[156],
ulemanın çoğunluğu Hz. Peygamber (s.a.v.)'den mervi hadislere istinaden'[157] bu
secdenin Davud (a.s.) için "tevbe" secdesi olduğunu, Muhammed ümmeti
için ise "şükür" secdesi olduğunu haklı olarak iddia etmişlerdir. [158]
Davud (a.s.)'un ömrü
ile ilgili bilgiyi hadislerden öğreniyoruz. Muhtelif tarîklerle rivayet edilen
bir hadise göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Cenab-ı Hak Hz. Adem'i
yarattığı zaman, sırtım meshetti ve Kıyamet gününe kadar zürri-yetinden halk
edeceği kimseler sırtından düşüverdi. Allah onlardan her birinin iki gözü
arasına (alnına) nurdan bir parıltı yerleştirmişti. Bunları Adem'e gösterdi.
Adem: "Yâ Rab, bunlar kimlerdir?" dedi. Cenab-ı Hak : "Bunlar
senin zürriyethv dir" karşılığını verdi. Adem onların içinde, alnının
parlaklığı ile temayüz edip seçilen birini gördü ve : "Ya Rab bu
kimdir?" dedi. Allah:" Bu senin zürriyetinden Davud isimli
biridir" dedi. Adem: "Ya Rab, bunu kaç yıl yaşatacaksın?" diye
sordu. Allah: "60 yıl", dedi[159].
Adem: "Ya Rab, Benim ömrümden 40 yılını buna ver" dedi. Ademin ömrü
bitip kendine "Melekü'1-Mevt" gelince: "Daha 40 yılım yok
mu?" dedi. O da: "Sen bu 40 yılını oğlun Davud'a vermemiş
miydin?" deyince, Adem verdiğini inkar etti; (buna bağlı olarak)
zürriyeti de inkar etti; Adem unuttu; zürriyeti de unuttu; Adem hata etti;
zürriyeti de hata etti! [160]. Hz. Adem'in bu
davranışı üzerine, Allah Adem'e verdiği bin yıllık ömrü bin'e; Davud'a verdiği
yüz yıllık ömrü de yüz'e ikmal etmiştir.[161]
Bu hadislerin açık
delaletinden de anlaşılacağı gibi Davud (a.s.) yüz yıl ömür sürmüştür. Ehl-i
Kitab İsmiyle anılan Yahudi ve Hıristiyanlar Davud'un 77 (yil yaşamış olduğunu
iddia etmişlerdir ki[162] bu
merdut ve asılsızdır. [163]
Yukarıda, Davud
(a.s.)'a nisbet edilen günahın tamamıyla Kitab-ı Mukaddes'e dayandığını
söylemiştik. Mühtediler veya bizzat okuyanlar vasıtasıyla İslamî muhitlere
yayılmış olan bu hikaye zamanla teferruatlandırılmıştır. Bize bu tip konularda
Kur'an-ı Kerim'in bilgisi ve Hz. Peygamber'in açıklamaları kâfidir. Bu iki
kaynağın dışma çıkmamak lazımdır. Kur'an'm, tahrif edildiğini açıkça ifade
ettiği[164] Kitab-ı Mukaddes bilgisi
bize hiç gerekli değildir. Ehl-i Kitab vasıtasıyla gelen şifahi rivayetler de keza
bizim için faydasızdır. Kur'an ve hadisin dile getirdiği gerçekleri
doğrulayanlar dışında kalan bütün bilgilerden sarf-ı nazar etmek icab eder. Nitekim
Hz. Peygamber bir hadisinde, Ehl-i Kitab'ın anlattığı şeylerin tasdikini de,
tekzibini de yasaklamıştır. [165]
İslamî eserlere -ve
özellikle tefsirlere- geçmiş olan bilgilerin Kitab-ı Mukad-des'ten ne ölçüde
müteessir olduğunu göstermek için ilgili bölümlere bir göz atmak kâfidir:
"...Ve akşamleyin
vaki oldu ki, Davud yatağından kalktı, ve kral evinin damı üzerinde
geziniyordu; ve yıkanmakta olan bir kadını damdan gördü; ve kadının bakıhşı çok
güzeldi ve Davüd gönderip kadın hakkında soruşturdu; ve biri dedi: "Bu
kadın Hittî Uriya'nm karısı Eliam'ın kızı Bat-Şeba değil mi?" ve Davud
ulaklar gönderip onu getirtti; ve kadın onun yanma geldi, ve murdarlığından
tathir edilmiş olduğundan Davud onunla yattı; ve kadın evine döndü. Ve kadın
gebe kaldı, ve gönderip Davud'a bildirdi, ve : "Ben gebe kaldım"
dedi. Ve Davud Yoab'a gönderip dedi: "Hittî Uriya'yı bana gönder".
Ve Yoab Uriya'yı Davud'a gönderdi. Ve Uriya yanma gelince Davud: "Yoab
nasıldır, ve kavim nasıldır, ve cenk ne haldedir?" diye sordu. Ve Davud
Uriya'ya dedi: "Evine in ve ayaklarını yıka". Ve Uriya kral evinden
çıktı, ve ardından kralın hediyesi çıktı. Ve Uriya kral evinin kapısında
efendisinin bütün kullarıyla beraber yattı, ve evine inmedi. Ve Davud'a :
"Uriya evine inmedi" diye bildirdiler. Ve Davud Uriya'ya dedi:
"Sen yoldan germedin mi? Niçin evine inmedin?". Ve Uriya Davud'a
dedi: "Ahit sandığı, ve İsraille Yahuda haymelerde oturuyorlar; ve efendim
Yoab'la efendimin kulları kırlarda konmuşlarken, yemek ve içmek ve karımla
yatmak için ben evime mi ineyim? Senin hayatın hakkı için, ve canının hayatı
için, ben bu şeyi yapmam". Ve Davud Uriya'ya dedi: "Bu gün de burada
kal da yarın seni göndereyim". Ve Uriya o gün ve ertesi gün Ye-ruşalim'de
kaldı. Ve Davud onu çağırdı,ve onun önünde yiyip içti; ve onu sarhoş etti; ve
akşamleyin efendisinin kulları ile beraber yatağında yatmak ü^ere çıktı, ve evine
inmedi.
Ve sabahleyin vaki
oldu ki, Davud Yoab'a mektup yazdı, ve Uriya'nm eliyle gönderdi. Ve mektupda:
"Uriya'yı şiddetli cenkte ön diziye (safa) koyun, ve onun yanından çekilin
ki, vurulsun da ölsün", diye yazdı. Ve vaki oldu ki, Yoab şehri muhasara
altında tutarken yiğit adamların bulunduğunu bildiği yere karşı Uriya'yı koydu.
Ve şehrin adamları çıkıp Yoab'la cenk ettiler; ve kavmden, Davud'un kullarından
düşenler oldu, ve Hittî Uriya da öldü. Ve Yoab gönderip cenk hakkında olan
bütün şeylerin hepsini Davud'a bildirdi; ve ulağa emredip dedi: "Cenk hak-
kında olan bütün şeyleri krala söylemeyi bitirdiğin zaman, vaki olacak ki, eğer
kral öfkelenir sana: "Şehre karşı cenk etmek için neden o kadar
yaklaştınız; duvarın üzerinden atacaklarını bilmiyor mu idiniz? Yerubeşet'in
oğlu Abimelek'i kim vurdu? Duvarın üstünden bir kadm değirmenin üst taşını
onun üzerine atmadı mı? Ve ö Tebest'te ölmedi mi? Niçin o kadar duvara
yaklaştınız?" derse o zaman: "Kulun Hitit Uriya da öldü"
dersin.
Ve ulak yola çıktı, ve
gelip Yoab'm kendisiyle göndermiş olduğu şeylerin hepsi- ni Davud'a bildirdi.
Ve ulak Davud'a dedi: "Adamlar bizden zorlu çıktılar, ve bize karşı kıra
çıktılar, ve kapının girilecek yerine kadar onları sürdük. Ve ok atanlar
duvardan kullarının üzerine attılar; ve kralın kullarından ölenler oldu, ve
kulun Hitti Uriya da öldü" Ve Davud ulağa dedi: "Yoab'a: Bu şey
gözünde kötü görünmesin, çünkü kılıç bazen bunu, bazen şunu yer; şehre karşı
çengini şiddetlendirip onu yık,
diyeceksin; ve kendisine cesaret ver".
Ve Uriya'nm karısı,
kocası Uriya'nm öldüğünü işitti, ve kocası için dövündü. Ve yası geçince Davud
gönderip onu evine aldı, ve onun karısı oldu, ve ona bir oğul doğurdu. Fakat
Davud'un yaptığı şey Kabbin önünde kötü idi.[166]
Ve Rab Natan'ı Davud'a
gönderdi. Ve yanma gelip ona: "Bir şehirde biri zengin ve öbürü fakir iki
adam vardı. Zengin adamın pek çok sığırları ve koyunları vardı; ve fakir adamın
satın almış ve beslemiş olduğu küçük bir dişi kuzudan başka bir şeyi yoktu; ve
kuzu onun yanında kendisiyle ve çocukları ile beraber büyümüştü; ve lokmasından
yer, ve tasından içerdi, ve koynunda yatardı, ve kendi kızı gibi idi. Ve zengin
adama bir yolcu geldi, ve kendisine gelen yolcuya hazırlamak için kendi
koyunlarından ve kendi sığırlarından almağa kıyamadı, fakat fakir adamın kuzusunu
aldı, ve yanına gelen adam için onu hazırladı. Ve adama karşı Davud'un öfkesi
alevlenip Natan'a dedi: "Hay olan Rabbin hakkı için bunu yapan adam ölüm
oğludur; ve bu şeyi yaptığı ve acımadığı için kuzuyu dört kat
ödiyecektir".
Ve Natan Davud'a dedi:
"O adam sensin". İsrail'in Allah'ı Rab şöyle diyor: "Ben seni
İsrail üzerine kral olarak meshettim, ve ben seni Saul'un elinden kurtardım; ve
efendinin evini sana, ve efendinin kullarını koynuna verdim, ve İsraille Yahuda
evini sana verdim; ve eğer bu az gelse idi, sana daha neler neler verirdim».
Niçin Rabbin gözünde kötü olanı yaparak onun sözünü hor gördün? Hitti Uriya'yı
kılıçla vurdun, ve karısını kendine karı olarak aldın, ve Uriya'yı Ammon
oğullarının kılıcı ile vurdun. Ve şimdi kılıç ebediyyen senin evinden
ayrılmayacak, çünkü beni hor gördün, ve Hitti Uriya'nm karısını kendine karı
olarak aldın". Rab böyle diyor: "İşte, kendi evinden sana karşı
kötülük çıkaracağım; ve senin gözlerin önünde karılarını alıp, komşuna
vereceğim, ve bu güneşin gözü önünde o senin karılarınla yatacak, Çünkü sen
gizlice yaptın, fakat ben bu şeyi bütün İsrail'in karşısında, ve güneşin
karşısında yapacağım" Ve Davud Natan'a dedi: "Rabbe karşı suç
ettim". Ve Natan Davud'a dedi: "Rab da senin suçunu sildi;
ölmeyeceksin. Fakat, küfretmek için bu işle Rabbin düşmanlarına büyük fırsat
verdiğinden dolayı sana doğan çocuk da mutlaka ölecektir". Ve Natan evine
gitti.
Ve Rab Uriya'ran
karısından Davud'a doğan çocuğu vurdu, ve çocuk çok hasta idi. Ve Davud çocuk
için Allah'ı aradı; ve Davud oruç tuttu, ve içeri girip bütün gece yerde
yattı. [167]
Hz. Davud'a zina isnad
eden ve masum bir insanın kanını şehveti için döktürerek katil diye takdim
eden parçaların ihtiva ettiği diğer hususları tahlil etmiyece-ğiz. Fakat sırası
gelmişken bir konuyu aydınlatmakta fayda vardır:
Bizzat Kitab-ı
Mukaddes'in ihtiva ettiği bir kısım cümleler, Hz. Davud'un zani ve katil
olmasını reddediyor. [168] Bazıları:
Hz. Davud bir
ilahisinde şöyle söyler: "...Fakat Rab bana destek oldu. Ve beni geniş
yere çıkardı; beni kurtardı, çünkü benden hoşlandı. Rab salahıma göre bana
ödedi; ellerimin temizliğine göre karşılığımı verdi. Zira Rabbin yollarını
tuttum, ve kötülükle'Allah'ımdan ayrılmadım. Çünkü bütün hükümleri önümdedir;
ve kanunları ise, onlardan ben ayrılmadım".[169]
"Rab Süleyman'a
Gibeon'da gece rüyada göründü; ve Allah dedi: "Sana ne vereyim,
iste". Ve Süleyman dedi: "Kulun babam Davud'a, senin önünde hakikâtle
ve salahla, ve seninle yürek doğruluğu ile yürüdüğüne göre büyük inayet ettin..." [170]
"...Ve şimdi, Ya
Rab, İsrail'in Allah'ı, babam Davud kuluna: Sen önümde yürüdüğün gibi
şeriatimde yürümek için ancak çocukların yollarına dikkat ederlerse İsrail
tahtına oturmak için önünde bir adamın eksik olmayacaktır, diye söylediğini
tut..," [171]
"...Ve bütün
krallığı onun elinden almayacağım; fakat emirlerimi ve kanunlarımı tutan
seçtiğim kulum Davud'un hatırı için, onu hayatının bütün günlerinde hükümdar
edeceğim..."
"Ve vaki olacak
ki', kulum Davud'un yaptığı gibi kanunlarımı ve emirlerimi tutmak için sana
emrettiğim her şeyi dinlersen, ve gözümde doğru olanı yaparsan,.seninle
beraber olacağım"[172]
Kitab-ı Mukaddes'te bu
kadar övülen, Allah'ın emirlerinden
ayrılmamış olan Hz. Davud'un zani ve katil olması imkansızdır. Bunlar Hz.
Davud'a atılan iftiralardan başka bir şey değildir.
İslami
eserlerde yer alan Davud (a.s.)'un muhayyel günahı, ve buna bağlı hususları
ihtiva eden haberler, bir de Kitab-ı Mukaddes'ten aktarılan bu parçalar açısından
bakılıp incelendiğinde görülür ki, söylenenlerin tamamı israiliyyattan ibarettir. [173]
Cenab-ı Hak Davud
(a.s.)'a, o devir muharebelerinin en mühim koruyucu vasıtalarından biri olan
zırh sanatını öğretmişti: "Öna, sizi savaşta korumak için zırh yapma
sanatını Öğrettik, artık şükreder misin? [174]
Demiri kendisine yumuşatan Allah ona, yapacağı zırhların uzun ve intizamlı
olmasını da tenbih etmişti[175].
Zırh yapımında iyi bir usta olan Davud (a.s.) aynı zamanda iyi bir silahşordu.
Muharebede karşısına çıkan herkesi bir çırpıda kesip biçen, yıldıran, hakkından
gelinmez biri olarak tarif ve tavsif edilen Calut'u öldürmüştü. Kur'an-ı Kerim
buna bir ayetinde şöyle işaret eder: "...Davud da Calut'u öldürdü".[176]
Davud (a.s.)'un
cengaverliği konusunda sağlam bilgi sadece bu ayette işaret edilenden
ibarettir. Bunun dışında, neHz. Peygamber'in hadislerinde ve ne de sahabe ve
tabiîlerden gelen sahih nakillerde bir şe.ye rastlayabildik.
Halbuki
tefsir ve tarih kitaplarına, Davud'un Caluf u öldürmesi ve bunu müteakip
Talut'la aralarında geçen olayları dile getiren hayli uzun rivayetler
dercedil-miştir. Yeri gelince görüleceği gibi bunların tamamına yakını Kitab-ı
Mukaddes'ten ve Ehl~i Kilab çevrelerinden aktarılmıştır. [177]
Rivayete göre Vehb İbn
Münebbih, "Ölümden korkarak yurtlarım terkeden binlerce kişinin halini
görmedin mi?" ayetini[178]
okuduktan sonra, şunları söylemiştir: "Allah Teâla vahiy yoluyla o kavmin
(yurtlarını terkeden) Peygamberlerine, falan kimsenin (Davud'un babası)
oğullarının birinin eliyle Allah'ın Calut'u öldüreceği bildirmişti..."
Peygamber çocukların babasının yanma gelerek: "Bana, Calut'un senin
oğullarından biri tarafından öldürüleceği vahyedildi" dedi. O zat:
"Pek iyi, ey Allah elçisi", diye cevap verdikten sonra ona, 12
oğlunu takdim etti. Bunlar sırık gibi iri yan insanlardı. Aralarından biri
gövdesinin iriliği ve bahadırlığı İle bilhassa temayüz ediyordu. Peygamber,
(Calut'u öldürecek kişiyi tesbit etmede kullanılan) boynuzu bir bir onların
başları üzerine koyarak denemeye başladı. Öteki iri gövdeliyi çağırarak
boynuzu başının üzerine koymak suretiyle tekrar yokladı. Fakat Allah ona,
insanları görünüş ve vücutlarıyla meziyyetli kılmayıp, kalplerinin iyiliği ve
temizliği ile başkalarından ayrıldığını vahyetti. Peygamber: "Ey Rabbim,
(Bu adam) bunlardan başka oğlu olmadığını söylüyor" dediği zaman, ona
vahiy yoluyla bu zatın yalan söylediği bildirildi. Bunun üzerine Peygamber
ona: "Rabbim senin sözünü yalanlıyor. Senin bunlardan başka bir oğlun
daha olacak" dedi. Davud'un babası: "Ey Allah elçisi, doğrudur.
Benim bunlardan başka bir oğlum daha var. Fakat kısa boylu olduğu için, halkın
gözüne göstermekten utanarak onu koyunlarımı otlatmaya gönderdim" diye
cevap verdi. Peygamber : "O oğlun nerede?" diye sorunca, "Falan
dağın falan yerindedir" diye, oğlunun bulunduğu yeri, tarif etti. Allah
elçisi olan zat, onu aramak için yola yıkınca gideceği yerde, güttüğü koyunları
ikişer ikişer dereden geçirmekte olduğunu gördü. Peygamber bu vaziyet
karşısında: "Aradığım kimse şüphesiz bu olacaktır. Hayvanları esirgeyen
kimsenin, insanlara daha şefkatli olacağı muhakkaktır" dedi. Boynuzu
Davud'un başı üzerine koyunca, içindeki sular akmaya başladı.[179]
Davud (a.s.) bir çoban
olup babasına ve kardeşlerine yiyecek taşırdı. (O anda Talut'un kavmi içinde
bulunan) Peygamber, içinde yağ bulunan bir,boynuzla demirden yapılma bir fırın
getirdi ve bunları Talut'a göndererek: "Calut'u öldürecek adam bu boynuz
başının üzerine konduğu zaman, içindeki yağ kaynayacak fakat yüzüne akmayacak;
ondan yağlanacak. Boynuz başında bir taç şeklini alacaktır. Fırına girdiği
zaman, içini dolduracaktır." dedi. Tahıt bununla İsrail Oğullarım denedi,
fakat onlardan hiç kimse tarife uygun düşmedi. Bundan sona Talut Davud'un
babasına: "Senin bu gördüklerimizden başka oğlun yok mu?" dediği
zaman o: "Oğlum Davud var; o bize yemek getirir" dedi... Davud
geldikten sonra, boynuzu başına koydukları vakit, yağ kaynamaya başladı. Yağı
sürerek firma girince vücudu fırının içini doldurdu. Halbuki o, esasında
hastalıklı ve sarı benizli bir kişiydi. Davud'dan önce bunun içine kim
girmişse, fırm çalkalanıp, uğuldardı. (Fakat) Davud. girince daraldi. [180]
Rivayete göre,
kardeşlerin en küçüğü olan Davud bir gün babasının yanma gelerek: "Ey
babacığım, ben atma aletimle (Sapanımla) herşeyi yere seriyorum" dedi.
Babası: "Ey oğlum, Allah onu senin geçinme aletin yapmıştır" dedi.
Davud başka bir zaman yine babasına gelerek: "Ey babacığım, dağa gitmiştim;
orada çökmüş bir arslana rastladım. Üzerine binerek iki kulağından yakaladım.
Kendisinden hiç de korkmadım" dediğinde babası: "Oğlum, sevin; zira
bu hayırlı bir işarettir. Allah sana ihsanlarda bulunacaktır" diye cevap
verdi. [181]
Davud bir gün Talut'un
yanına giderken yolda rastladığı üç taş dile gelerek: "Yanına al da
bizimle vurarak Calut'u öldürürsün" dedüer.[182]
Ravi es-Süddi, Davud'un bu taşları alarak ok çantasına koymuş olduğunu
söylemiştir[183]
Muharebe meydanında
Davud (a.s.), Calut'un üzerine yürüdü. Calut insanların en iri gövdeli, en
kuvvetli ve en bahâdan idi. Davud'a baktığı zaman, Calut'un kalbinde korku
doğdu ve ona: "Ey delikanlı, geriye dön! Sana acıyorum; seni öldüreceğim"
dedi. Davud: "Hayır, ben seni öldüreceğim" dedikten sonra, taşları
çantasından çıkararak Calut'a karşı fırlatmak üzere, aletin içine.yerleştirdi.
Taşları, teker teker yerleştirirken atalarından birinin adını anarak
"(birincisini) babam İbrahim (a.s.) namına; (ikincisini) babam İshak
(a.s.) namına; (üçüncüsünü) atam İsrail (a.s.) namına atacağım" diyordu.
Davud bundan sonra aleti işletmeye başladı. (Sapana) konulmuş taşlar, tek bir
parça haline gelerek, Calut'un üzerine fırlatıldı. Taş onun iki gözü arasına
saplanarak ve kafasını delerek öldürdü. Yalnız Calut'u öldürmekle kalmayıp,
onun askerleri arasında dolaşarak isabet ettiği her askeri öldürmekte de devam
etti. Bunun üzerine Calut'un ordusu bozguna uğrayarak ric'at etti.
Vehb İbn Mühebbih'ten
nakledildiğine göre Davud (a.s.) ile Calut karşı karşıya geldikleri zaman,
Davud'u elinde sapan ve taşlarla görünce: "Sen mi beni öldüre-,
çeksin?" dedi. Davud: "Evet" dedi. Calut: "Yazık sana!
Bana, bir köpeğin karşısına çıkar gibi taş ve sapanla çıkıyorsun. Etini parça
parça edip vahşi hayvanlara ve yırtıcı kuşlara yedireceğim" diye tehdit
etti. Davud: "Ey Allah'ın düşmanı! Sen bana göre köpekten daha betersin!1'
cevabını verdi. Davud (torbasından) bir taş aldı ve sapanla attı. Atılan taş
Calut'un iki gözünün ortasına rastladı. Beynine girdi. Calut cansız yere
yuvarlandı ve yanındakiler bozguna uğradı. Davud, Calut'un başım kesti.
Hadiseyi müteakip herkes, "Calut'u ben öldürdüm" demeye başladı ve
buna delil olmak üzere Calut'un kılıcını, cesedinden bazı parçalar veya
silahlarından alabildiklerini ortaya attılar... Ve neticede Davud, Calut'un
başını çıkarıp gösterdi[184]
(Memleketin hükümdarı
olan ve bir türlü Calut'la başedemeyen Talut, bu yaman düşmanı öldürene kızım
vereceğini ve daha başka şeylerle taltif edeceğini va-detmişti). Davud,
Calut'un başım çıkarıp gösterince ve Talut'dan daHa evvel vadet-tiği şeyleri
isteyince Talut pişman oldu ve şöyle dedi: "Hükümdar kızlarına mihir
gerekir; onlar mihirsiz alınamazlar. Sen cesur bir yiğitsin. Kızımın mihri
-olmak üzere, düşmanlarımızdan 200'ünün gulfesini getirmelisin" dedi[186]
Talut bu şartı koşmakla Davud'un ölümünü arzu ediyordu. Davud gitti ve onlardan
200 kişiyi esir aldı; gulfelerini kesip getirdi. Bunun üzerine Talut, kızım
Davud'a vermeğe ister istemez razı oldu. Sonradan da pişmanlık duydu[187]
Calut'u öldürdükten
sonra halk Davud'a meyledip kendisini sevdiler. Talut ise, halkın Davud'u
sevmesini çekemedi ve ona kin bağlayarak öldürmek istedi. Davud bunu anlayarak
ihtiyat tedbirleri aldı. Bir şarap tulumuna kendi elbiselerini giydirerek
(güzelce yerleştirdikten sonra (kendisi çekilip başka bir yere yattı). Talut,
Davud'un yatak odasına girerek, şarap tulumuna kılıçla vurdu. Tulumdaki şarap
aktı. Bir damlası da Talut'un ağzına girdi. Talut: "Allah Davud'u
yarhğasm! Ne kadar da şarap içiyormuş!" dedi. Bu hadiseden bir gün sonra
Davud, uyumakta olan Talut'un odasına girerek baş ucuna iki, ayak ucuna iki, sağ
ve soluna da ikişer ok koyduktan sonra çekilip gitti. Talut uyandıktan sonra
okları gördü ve Davud tarafından konulduğunu anlayarak: "Allah Davud'u
esirgesin. O benden daha hayırlı bir kimse imiş. Ben imkan bulduğum zaman onu
öldürürdüm. Halbuki o, öldürmek imkanı bulduğu halde öldürmemiş" dedi.
(Bir gün) Talut atına
binerek gezmeğe çıktığı zaman, Davud'un meydanda dolaşmakta olduğunu gördü ve
: "Bu gün onu öldüreceğim" dedi.
Davud bir şeyden
korktuğu zaman, onun arkasından kimse yetişemezdi. Talut onu takip etmek üzere
atını koşturdu. Davud, yetişir korkusu ile daha süratli koşmağa başladı; bir
mağaraya sığındı. Allah örümceğe, mağaranın ağzında kendisi için bir yuva
kurmasını ilham etti. Mağaranın ağzına gelen Talut, kurulan örümcek ağını ve
yuvasını görünce: "Davud buraya, girmiş olsaydı örümceğin ağını bozmuş
olurdu" diyerek çekilip gitti. Bilginler Talut'un Davud'a karşı olan bu
muamelesinden müteessir olarak, onun aleyhinde sözler söylemeye ve kendisini
tenkide başladılar. Talut ise, Davud'a kötü muamelede bulunmaktan alıkoymak
isteyenleri öldürüyordu...
Vehb îbn Münebbih'ten
rivayet edildiğine göre, Davud'a kızını vermeğe mecbur olan Talut onu öldürmek
istedi- Bunu sezen Davud dağlara kaçtı. Talut arkasından gidip onun etrafını
sardı. Akşam olunca Talut ve nöbetçilerine Allah bir uyku verdi, Davud
gizlendiği yerden çıktı; Talut'un abdest almak ve su içmek için kullandığı
ibriği aldı; sakalından teller kesti; bir parça da elbisesinin saçağından alıp
yerine çekildi. Yerinde Talut'a: "Eğer seni öldürmek isteseydim dün bumünv
.kündü; İnanmazsan bak, işte ibriğin, sakalın ve saçakların", dedi.Talut
inandı ki, eğer Davud isteseydi kendisini öldürebilirdi.. [188]
Talut ve Cahit
orduları ile birlikte muharebe için karşı karşıya geldikleri zaman.
Calut
başına bir miğfer giymişti. Bu miğferin ağırlığı, 300 ntl idi[189]
diğer bir rivayete göre de 600 ntl idi[190] (Bîr
ntl, ortalama 460.8 gramdır). [191]
Talut, Davud (a.s.)'u
meydana er dileyen Calut'un karşısına çıkarırken, yanına bir takım birlikler
verdi; kendisini yağız bir ata bindirdi; kılıç kuşattı; demirden mamul bir zırh
giydirdi (fakat Davud, bir müddet ilerledikten sonra geri döndü ve bunların
hepsini atarak sadece sapanıyla Calut'un karşısına (çıktı) [192]
Yukarıda belirtildiği
gibi Davud (a.s.) bir gün yolda yürürken bazı taşlar dile gelmiş ve ona her
biri ayrı ayrı: "Beni al!" demişti. Davud (a.s.) torbasına koyduğu bu
taşları, sapanına yerleştirip Calut'a fırlattı. Atış esnasında birbirlerine
kaynaya-rak bir tek taş haline gelen bu üç parça Calut'un tam alnına bir ateş
parçası gibi girdi. Beynini dağıtıp ensesinden çıktı. Davud'un eliyle atılan
bu atım, Calut'tan sonra isabet ettiği herkesi öldürdü. Sayıldığı zaman
bunların 30 kişi olduğu anlaşıldı[193]
Bazı rivayetlere göre
atılan taşlar, Calut'un başında bulunan 33 zırhı (veya 33 kat zırhı) parçaladı
ve kendisini öldürdü. Aynı atımla ordudan ölenlerin saysı ise 30 bin kişi idi[194]
Rivayete göre Talut ve
ordusu ile karşılaşmak üzere Calut, muharebe meydanına bir fil üzerinde
gelmişti; başında tac vardı; alnında etrafa nur saçan bir yakut
bulunuyordu'[195].
Konuya girerken de
işaret edildiği gibi, Davud (a.s.)'un Calut'u öldürmesiyle ilgili Kur'an'da
tek bir cümle vardır. Konu etrafındaki diğer bütün rivayetler yani sapan, taş
v.s.[196]
gibi şeyler israiliyyattir ve Kitab-ı Mukaddes'ten aktarılmıştır. Şimdi
Kitab-i Mukaddes'ten aktarılmış bazı metinleri görelim:
...Ve Filistîler
ordugahında adı Golyat olan Gat'lı pehlivan çıktı, boyu altı arşın ve bir
karıştı (takriben 10.70 metre). Ve başında tunç başlık vardı, ve üzerine pullu
zırh giyinmişti, zırhın ağırlığı 5 bin şekel tunçtu (takriben 82 kilo). Ve
baldırları üzerinde tunç zırhlar vardı, ve omuzlan arasında tunç kargı vardı.
Ve^mızrağmm sapı çulha tezgahı sırığı gibi idi; ve mızrağının başı 600 şekel
ağırlığından demirdi; ve kalkan taşıyan uşağı önde gidiyordu. Ve durdu, ve
İsrail dizilerine bağırıp onlara dedi: "Niçin cenge dizilmeğe çıktınız?
Ben Filistî değil miyim? Siz de Saul (Talut) 'un kulları değil misiniz?
Kendiniz için bir adam seçin de yanıma insin. Eğer benimle cenk edebilir ve
beni vurursa, o zaman size kul oluruz; fakat ben onu yener ve onu vurursam, o
zaman siz bize kul olursunuz ve bize kulluk edersiniz. Ve Filistî dedi:
'"Bu gün ben İsrail dizilerine meydan okuyorum; bana bir adam verin de
karşı karşıya cenkleşelim", ve Filistî'nin bu sözlerini işitince Saul
(Talut) ve bütün İsrail yılgınlığa düştüler ve çok korktular.
Ve Davud, Beyt-Lehem-Yahuda'dan,
adı Yesse olan o Efrath'nın oğlu idi; ve bu adamın sekiz oğlu vardi; Ve Saul'un
günlerinde kocamıştı, adamlar arasında yaşta ilerlemişti. Ve Yesse'nin üç büyük
oğlu Saul'un ardınca cenge gitmişlerdi, ve cenge giden üç oğlunun adları şunlardı...
Ve Davud en küçüğü idi; ve Davud Beyt-Lehemde babasının koyunlarını gütmek için
Saul'un yanından gider ve dönerdi. Ve Filistî 40 gün, sabah ve akşam ilerleyip
karşılarında duruyordu.
Ve Yesse oğlu Davud'a
dedi: "Şimdi kardeşlerin için bu kavrulmuş buğdaydan bir efayı, ve bu on
ekmeği al, ve ordugaha kardeşlerine koş; ve bu on parça peyniri binbaşıya
götür, ve kardeşlerinin hal ve hatırını sor, ve onlardan bir nişane al. Ve
onlarla Saul ve bütün İsrail adamları Ela deresinde Fİlistilerle cenkleşmekte
idiler. Ve Davud sabahleyin erken kalktı, ve koyunları bekçiye bıraktı, ve
Yesse'nin kendisine emrettiği gibi alıp gitti; ve arabalar ordugahına geldiği
zaman ordu cenk meydanına çıkıyordu ve cenk için bağırıyorlardı ve îsraille
Filistiler dizi diziye karşı olmak üzere dizildiler. Ve Davud eşyasını eşya
bekçisinin eline verdi ve diziye koşup geldi, ve kardeşlerinin hal ve hatırım
sordu. Ve onlarla söyleşirken işte, adı Golyat olan Gat'lı Filistî pehlivan
Filistî dizisinden çıkıyordu, ve evvelki sözler gibi söyledi; ve Davud işitti.
Ve bütün İsrailliler adamı gördükleri zaman önünden kaçtılar, ve çok
korktular. Ve İsrailliler dediler: "Bu çıkan adamı gördünüz mü? Gerçek
îsraile meydan okumağa çıkıyor ve vaki olacak ki, kim onu vurursa kral onu
büyük zenginlikle zengin edecektir, ve kızını ona verecektir, ve babasının
evini İs-railde serbest kılacaktır". Ve Davud yanında duran adamlara
söyleyip dedi: "Bu Fi-listîyi vuracak ve İsrail'den utancı kaldıracak
adama ne yapılacak?^ Çünkü hayy olan Allah'ın dizilerine meydan okuyan bu
sünnetsiz Filisti kim oluyor?". Ve kavm: "Onu vuracak adama şöyle
yapılacak", diyerek o söze göre kendisine söylediler...
Ve Davud'un söylediği
sözler işitilince, onları Saul'a bildirdiler; ve onu getirtti. Ve Davud Saul'a
dedi: "O adamdan dolayı kimsenin yüreği zayıflamasın; kulun gidip bu
Filisti ile cenk edecektir". Ve Saul Davud'a dedi: "Bu Filisti ile
cenk etmek için sen ona karşı gidemezsin; çünkü sen gençsin, fakat o
gençliğinden beri cenk adamıdır". Ve Davud Saul'a dedi: "Kulun
babasının koyunlarını güderdi ve aslan, yahut ayı geldiği, ve sürüden bir kuzu
aldığı zaman, ben ardından çıkar ve onu vururdum, ve ağzından kuzuyu
kurtarırdım, ve bana karşı kalkarsa sakalından tutup onu vurur öldürürdüm.
Kulun hem aslanı, hem ayıyı vurmuştur; ve bu sünnetsiz Filisti onlardan biri
gibi olacaktır. Çünkü hayy olan Allah'ın dizilerine meydan okumuştur". Ve
Davud dedi: "Aslan pençesinden ve ayı pençesinden ben: kurtaran Rab, bu
Filistinin elinden de beni kurtaracaktır". Ve Saul Davud'a dedi "Git
ve Rab seninle beraber olsun". Ve Saul kendi elbisesini Davud'a giydirdi.
Ve başına tunç başlık koydu, ve ona zırh giydirdi. Ve Davud esvabı üzerine
kılıcın kuşandı, ve yürümeğe çalıştı, çünkü alışmamıştı; Ve Davud Saul'a dedi:
"Bunlar yürüyemeîn; çünkü alışmadım"., Ve Davud onları üzerinden
çıkardı. Ve eline değneğini aldı. Ve vadiden kendisine beş çakıl taşı seçti;
ve onları üzerinde olan çoban torbasına, dağarcığına koydu; ve sapanı elinde
idi; ve Filisti'ye yaklaştı.
Ve Filîsti yürüyüp
geliyor, ve Davud'a yaklaşıyordu ve kalkanı taşıyan uşak onun önünde idi. Ve
Filisti bakındı, ve Davud'u görünce onu adam yerine koymadı; çünkü genç ve
kırmızı yüzlü, bakılışı da güzeldi. Ve Filisti Davud'a dedi: "Ben köpek
miyim ki bana değnekle geliyorsun?". Ve Filisti kendi ilahları ile Davud'a
lanet etti. Ve Filisti Davud'a dedi: ''Yanıma gel ve senin etini göklerin
kuşlarına, ve kırın hayvanlarına vereyim". Ve Davud Filistiye dedi:
"Sen kılıçla, ve mızrakla , ve kargı ile üzerime geliyorsun; fakat ben
meydan okuduğun İsrail dizilerinin Allah'ın orduları Rabbinin ismi ile senin
üzerine geliyorum. Bu gün Rab seni benim elime verecek; ve seni vuracağım, ye
başını gövdenden ayıracağım, ve Filisti ordusunun leşlerini göklerin
kuşlarına, ve-yerin canavarlarına vereceğim, ve İsrailde Allah olduğunu dünya
bilecek, ve bütün bu cemaat bilecek ki, Rab kılıçla ve mızrakla kurtarmaz;
çünkü cenk Rabbindir, ve sizi elimize verecektir. Ve vaki oldu ki, Davud'un
karşısına çıkmak için Filisti kalkıp yaklaşınca Davud çabuk davranıp
Fi-listi'nin karşısına çıkmak için cenk dizisine doğru koştu. Ve Davud
dağarcığına el attı, ve oradan bir taş alıp sapanla fırlattı, ve Filisti'yi
alnından vurdu; ve taş alnına battı, ve yüzü üstüne yere düştü.
Ve Davud Filistiyi
sapanla ve taşla yendi, ve Filistiyi vurup ve onu öldürdü. Ve Davud'un elinde
kılıç yoktu.,Ve Davud koşup Filistinin üzerinde durdu. Ve onun kılıcım alıp
kınından çekti, ve onu öldürdü, ve onunla başını kesti, ve Filistiler pehlivanlarının
öldüğünü görünce, kaçtılar. Ve İsraille Yahuda adamları kalkıp bağırdılar, ve
Filistîleri-Gaiye varıncaya kadar, ve Ekron kapılarına kadar kovaladılar. Ve
Filistilerden vurulanlar Gat'a kadar, ve Ekron'a kadar Şadrayim yolunda düştüler...
Ve Davud Filistiyi
vurup döndüğü zaman, onlar gelirken, bütün İsrail şehirlerinden kadınlar,
Saul'u karşılamak için deflerle, sevinçle, ve üç telli sazlarla terennüm ve
raksederek çıktılar. Ve kadınlar oynarken karşılıklı terennüm edip diyorlardı:
Saul vurdu binlerini,
Davud da onbinlerini.
Ve Saul çok öfkelendi.
Ve bu söz gözünde kötü göründü; ve dedi: "Davud'a on-binleri verdiler; ve
artık ona ancak krallık kaldı". Ve o günden sonra Saul Davud'a eğri gözle
baktı... Ve Saul'un elinde mızrak vardı; ve Saul: Davud'u duVara çakayım, diye
mızrağı attı. Fakat Davud onun önünden iki kere.yana çekildi...
Ve Saul Davud'a dedi:
"îşte büyük kızım Merab, onu karı olarak sana vereceğim; ancak benim
uğrumda cesur ol, ve Rabbin cenklerini et...
Ve Saul'un kulları:
"Davud böyle söyledi" diyerek kendisine bildirdiler. Ve Saul dedi:
"Davud'a şöyle diyeceksiniz:, Kral ağırlık istemiyor; ancak kralın
düşmanlarından öc almak için 100 Filisti ğulfesi istiyor1'. Ve Saul Davud'u
Filistüerin eli ile düşürmeyi kurmuştu. Ve Saul'un kulları bu sözleri Davud'a
bildirdiler, ve kralın damadı olmak Davud'un gözüne hoş göründü.* Ve günler
dolmamıştı; ve Davud kalkıp adamları ile gitti,, veFüistiler arasından 200 kişi
vurdu; ve Davud'kralın damadı olmak için onların ğulfelerini getirdi, ve
onları tam sayısı ile krala verdiler... Ve Sau.1 bütün günler Davud'un düşmanı
oldu...
Ve Davud kalktı,
ve.ıSayl'un cübbesinin eteğini gizlice kesti... Ve Davud Sa-r ulîa dedi:
"...Bu gün mağarada: Rabbin nasıl seni elime verdiğini, işte, gözün bu gün
gördü; ve seni öldürmemi söylediler; fakat gözüm seni esirgedi.,. Ve bak, ey
baba...elimdeki cübbenin eteğine bak; senin cübbenin eteğini kesip seni
öldürmedİT ğimden bil ve gör ki, elimde kötülük ye günah yoktur..." Ve
Saul yüksek sesle ağladı. Ve Davud'a dedi: "Sen benden daha salihsin;
çünkü ben sana kötülükle ödediğim halde, sen bana iyilikle Ödedin..[197]
(Davud fırsat elde
iken Saul'u öldürmek isteyen arkadaşına engel oldu ve şöyle) dedi: "Hayy
olan Rabbin hakkı için, Rab onu vuracaktır; yahut günü gelecek ve
Ölecektir;' yahut
cenge inecek ve helak olacaktır. Rabbin mesih'ine el uzatmaktan R'abb'eni
esirgesin, ve.'şimdi rica ederim, başı ucundaki mızrağı ve su matarasını 'al da
gidelim". Ve Davud Saul'un başı ucundan mızrağı ve su matrasmı aldı; ve
gittiler; ve gören olmadı, ve uyanan olmadı; çünkü Hepsi uyuyorlardı, çünkü
Rab tara-fifıdafı üzerlerine derin tryku düşmüştü...
...(Davud Saul^un
bekçi ve nöbetçilerine şöyle seslendi):"Hayy olan Rabbin hakkı için, siz
ölüm oğullarısınız, çünkü efendinize, Rabbin meşinine bekçilik et-rn'edİniz. Ve
şimdi bak, kralın başı ucunda olan mızrağı ve su matrası nerededir?" [198]
iSonuç olarak
özetlersek Allah elçisi Davud (a.s'.;)'a dört büyük kitaptan Zebur verilmiştir.
Sesinin güzelliği ile ün alan, teşbihine dağlar ve kuşların cevap verdiği bu
peygambere ilim, hikmet, fasl-ı hitab ve fazl verilmiştir; namazı orucu ve
elinin kazancını yemesi Hz Peygamberce övülmüş ve bu hareketleri Rasululİahca,
Muhammed ümmetine Örnek gösterilmiştir.
wf Kur'an-ı Kerim'de
bahis konusu edilen ve iki şahıs arasında cereyan etmiş olup / hail ü fasl için
Davud (a.s.)'a arzedilen (99 ve bir dişi koyunla ilgili dava konusu bir mesele
zoraki ve mecazi tevillere sapılarak Hz. Davud'a hamledilmiş ve böylece de
Allah'ın yüce bir nebisi itham edilmiştir. Tamamıyla Kitab-ı Mukaddes'ten aktarılmış
olan ve Davud (a.s.)'a zina ve kati gibi iki büyük cürmü reva gören rivayetler
asılsızdır; Allah elçisine iftiradır. Bu konu.etrafında teşekkül eden ve
kitaplara da geçmiş bulunan merfu, mevkuf ve maktu haberlerin tamamı gayr-i
mevsuktur ve hiç biri itimada şayan değildir. Davud ve Uriya'nın hanımı
konusuna bağlı olarak söylenen 40 gün başını secdeden kaldırmaması, secde
mahallinde başını bürü-yüp örtecek tarzda otların bitmesi, günahım avucuna
yazması, kurumuş arpa ekmeğini göz yaşıyla ıslattıktan sonra üzerine kül ve
tuz ekerek yemesi, çöllerde dolaşması, affı için Uriya'mn kabrine gitmesi v.s.
gibi şeylerin de aslı yoktur.
V Aynı zamanda iyi bir
sanatkar olan Davud (a.s.) demirin kendisine yumuşatılması, eski devir
muharebelerinin son derece mühim bir savunma silahı olan zırhlar yapması
dolayısıyla demircilerin "pîri" sayılmıştır.
Müthiş harpçiliği
sayesinde Talut cengaverlerini yıldırmış olan Calut'u öldüren Davud (a.s.)
hayırla yaşamış ve yine hayırla bu dünyadan göçüp gitmiştir. Davud'un Calut'u
öldürmesine tekaddüm eden anlarda vukuu farzedilen içi yağ dolu boynuz ve
fırın, yırtıcı hayvanlarla boğuşması, sapanı, taşların dile gelip konuşması,
Talut'un 200 ğulfe istemesi ve aralarında geçtiği rivayet edilen ölüm mücadelelerine
bağlı şeylerin tamamı da israiliyyattır ve tamamına yakını Kitab-ı
Mukad-des'ten aktarılmıştır.
Davud (a.s.) konusunda
sahih ve sağlam bilgiler sadece Kur'an ve sahih hadislerde yer alanlardır. Bu
iki kaynak dışında kalanlara itimad edilmemiştir. Pek çoğunun naklinde,
kitaplara yazılması ve kürsülerden cemaatlere duyurulmasında büyük mahzurlar
vardır.
Davud (a.s.)'la ilgili
olarak Kur'an'da ve Sahih hadislerde anlatılanlar haktır. Bu konuda yapılacak
en güzel şey kıssayı Kur'an'da olduğu kadarıyla sadece okumak ve işin iç yüzünü
Allah'a havale etmektir[199] Biz
Müslümanlar biliyor ve inanıyoruz ki, enbiya masumdur; hatadan münezzehtir.
Aksi düşünüldüğü ve farzedildiği takdirde vahdâni ve ilâhi şeriatler batıl olur.
Diğer bir çokları hakkında olduğu gibi kıssacıların Davud (a.s.)'la ilgili
olarak anlattıkları da nübüvvet makamına leke getiricidir. Bu sebeple onların
tamamını bir kenara atmak lazımdır[200]
Davud (a.s.) hakkında
anlatılan bu kıssalar tamamıyla Yahudilerin uydurmasıdır. Bazı mühtedi
Yahudilerin itirafına göre bu tür şeyler Davud (a.s.) hakkında bile bile
uydurulmuştur. Çünkü îsa (a.s.), Davud soyundandır. Hz. îsa'ya rahatça tân
edebilmek için, onun büyük atalarından olan Hz. Davud'a bunları reva görmüşlerdir[201]
Hz.
Süleyman Kur'an'da isminden çokça bahsedilen bir peygamberdir. Büyük dünya
nimetlerine mazhar olmuştur. Dillere destan, darb-ı meselelere konu olan
muazzam bir saltanatın sahibidir. Kuş dilini bilirdi. Rüzgâr emrine âmâde idi
ve istediği yere çok kısa zamanda gider, gelirdi. İnsanlar, cinler ve
kuşlardan müteşekkil orduları vardı. Bakır madeni ilk kez kendisi için bir
pınar gibi akıtılmıştı. Cinler, itirazsız hizmetini görür ve emrinden dışarı
çıkamazlardı. Varlıklı ve mevki sahibi herkes gibi Süleyman (a.s.) için de bir
takım gayr-i memnunlar zümresi türemiş ve bunlar çeşitli fitnelerle Hz.
Süleyman'ın mülkünde çeşitli ihtilâl denemelerine girişmişlerdir. [202]
[1] et-Taberi Tarih, II, 559 (Leiden baskısü; es-Salebi,
Arais, s.244; İbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 223; Ibn Kesir, el-Bidaye,II,9.
[2] el-Bakara, 2/251; İbn Kesir, cl-Bidaye, II, 10.
[3] en-Nisa 4/163; el-îsra, 17/55; el-Buhari, Teyemmüm 6;
et-Tinnizi, Sevabu'I-Kur'an 1; Ahmed İbn Hanbel, el-MÜsned, II, 357,413; IV,
148,158...
[4] es-Salebi, Arais, s. 244; Jbnu'I-Esir, el-Kâmil I,
223.
[5] Sebe\34/10.
[6] el-Bakara, II, 251. Geniş bilgi için bu ayetin
muhtelif tefsirlerdeki izahına bakınız.
[7] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 151.
[8] eI-Bakara,2/251.
[9] en-Nisa, 4/163; el-İsra, 17/55.
[10] Bu cümle muhtemelen mezmurlar, 25/13'de yer
almaktadır.
[11] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 151.
[12] Mizmar, aslında zurna ve ney gibi, üflenen ve ses
çıkaran bir musiki aletidir. Bu hadiste "mizmar" güzel ses, ses
nağmesi, ses ahengi demektir. Yine hadisin metninde geçen "Âl-i
Davud" (Davud ha-nedanıj'ndan maksat da Davud'un kendisidir. Sarihler,
Davud'un yakınlarından hiç bir kimsenin güzel sesle meşhur olmadığına dikkat
çekiyorlar (en-Nevevi, Müslim Şerhi, VI, SO; Mubarekfuri, Tuhtefu'l-Ahvezi, X,
357-58).
[13] el-Buhari, Fedai) u'l-Kur'an 31; Müslim,
Salâtu'l-Müsafirin 34; et-Tirmizi, Menakıb 55; en-Nesai, if-titah 83; İbn Mace,
İkame 176.
[14] Mehmed Ziya Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve
Terimleri Sözlüğü, 1,407.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 151-152.
[15] Konu ile ilgili olarak Ahmed tbn Hanbel'den rivayet
edilen bir hadis içinjbkz. İbn Kesir, el-Bidaye, II, 12; el-Ayni,
Umdetu'1-Kari, XVI, 6.
[16] Buharinin bir rivayetinde kelime müfred olarak geçer.
Buna göre atların (hayvanların) değil, "bir atsn" eğerleneceği ve
yola hazır olacağı zaman zarfında hatim yapıyordu, demek olur (el-Buhari,
Tefsir, Isra suresi kısmı; el-Ayni, Umdetu'l-Kari, XIX, 28).
[17] el-Buhari, Enbiya 37; Tefsir, İsra suresi kısmı; Ahmed
İbn Hanbel II, 314; el-Ayni, Umdetu'1-Kari, XVI, 7; XIX,28.
[18] et-Taberi, Tefsir, XV, 103; es-Salebi, Arais,s. 244; el-Ayni, Umdetu'1-Kari, XVI, 6.
[19] es-Salebi, Arais,s. 244.
[20] Bkz. Kitab-j Mukaddes,s. 540-628. Bu eserde 1-41. inci
mezmur birinci kitabı, 42-72 inci mezmur ikinci
kitabı, 73-89 uncu mezmur üçüncü kitabı, 90-106 inci mezmur dördüncü
kitabı, 107-105 inci mezmur beşinci kitabı meydana getirmektedir.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 152.
[21] Sâd, 38/18-19.
[22] Sâd, 38/17.
[23] es-Salebi, Arais, s.244; îbn îyas,
Bedaİ'u'z-Zühur,s.l4].
[24] el-AIusi, Tefsir, XXIII, 176; Elmahlı, Tefsir, VI, 4090.
[25] Mehmed Vehbi Efendi, Hulâsatu'l-Beyan, XII, 4778-79;
Kâmil Miras, Tecrid-i Sarih, IX, 183.
[26] es-Salebi, Arais, s. 244.
[27] er-Razi, Tefsir, XXVI, 185; îbnu'I-Esir, el-Kâmil,
1,223; îbn Kesir, el-Bidaye, II, lî.
[28] es-Salebi, Arais, s. 244; İbn îyas, Bedai'u'z-Zühur,
s. 141; el-Kurtubi, Tefsir, XIV, 266.
[29] İbn fyas Bedai'u'z-Zühur,s.l41.
[30] îbn Kesir, el-Bidaye, II, 11.
[31] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 152-153.
[32] en-Neml, 27/15.
[33] el-Kurtubi, Tefsir XIII, 163.
[34] Sâd, 38/20.
[35] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 139-40
[36] Aynı kaynak XXIII, 140-141.
[37] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 153-154.
[38] Sebe1, 34/10.
[39] el-Kurtubi, Tefsir, XIV, 264-65.
[40] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 154.
[41] el-Bakara,2/31.
[42] Hud, 11/37; el~Mü'mimm, 23/27.
[43] Sebe', 34/10-11.
[44] et-Taberi, Tefsir, XXII, 66; es-Salebi, Arais, s. 247;
ez-Zemahşeri, Tefsir, III, 571; Îbnu'l-Cevzi, Tef sir, VI, 36; İbn Kesir,
el-Bidaye, II, 10; el-Alusi, Tefsir, XXII, 114.
[45] er-Razi, Tefsir, XXV, 245-46; Elmalık, Tefsir, VI, 3949.
[46] Elmalıh, Tefsir, VI, 3949.
[47] Aynı kaynak, VI, 3950.
[48] es-Salebi, Arais,s. 247; ez-Zemahşeri, Tefsir, 111,
571; el-Kıırtubi, Tefsir, XIV, 266-67; el-Alusi, Tefsir, XXII, 116.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 154-155.
[49] el-Buhari, Büyü' 15 (el-Ayni, Umdetu'1-Karİ, XI,
186-88); Enbiya, 37; İmam Malik, el-Muvattar, Sadaka 1; Ibn Mace, Ticarat 1;
ed-Darimi, Büyü' 6; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsed, III, 466.
[50] el-Ayni, Umdetu'1-Kari, XI, 187.
[51] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler,
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 155.
[52] Sâd, 38/17.
[53] Bkz.Sâd, 38/18-19.
[54] el-Buhari, Teheccüd 7; Enbiya 38 (el-Ayni,
Umdetu'1-Kari, VII, 180-81 XVI, 8-9) ; Müslim Siyam 189,190; Ebu
Davud, Savm 66;
en-Nesaî, Süyutî Şerhi,
III, 214-15; İbn
Mace, Siyam 31.
[55] el-Buhari, Teheccüd 14; Müslim, Salâtu'l-Müsafirin
168-70; Ebu Davud, Sünnet*19; et-Tirmizi, Sa Iat211.
[56] el-Ayni, Umdetu'1-Kari, VII, 181; Kâmil Miras,
Tecrid-i Sarih, IV, 61-62,136 v.d.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 155-156.
[57] et-Taberi, Tefsir, XVII, 51 v.d.; es-Salebi, Arais,s.
257; et-Tusi, Tefsir, VII, 256 v.d.; et-Tabresi, Tef sir, IV, 57-58;
İbnu'l-Cevzi, Tefsir, V, 371-72; er-Razi, Tefsir, XXIII, 94 v.d.; İbıı Kesir, Tefsir, IV
576-77; tbn Kesir, el-Bidaye, II, 26-27; Elmalılı, Tefsir, V, 3364; Hasan Basri
Çantay, Kur'an-ı Ha kim ve Meali Kerim, II, 592, not.66.
[58] Bkz: el-Buhari, Enbiya, 40; Feraiz 30; Müslim, Akdıye
10; en-Nesai, Kudat, 14,15,16; Ahmed tb] Hanbel, el-Müsned, II, 322,340;
el-Ayni, Umdetu'1-Kari, XVI, 16 v.d.; XXIII, 262-63; Müslim (Neve vi Şerhi),
XII, 17v.d.; en-Nesai (Süyuti Şerhi), VIII, 234 v.d.; îbn Kesir, Tesfir, IV,
577 v.d.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 156.
[59] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 156-157.
[60] Sâd, 38/21 -24.
[61] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 157.
[62] Sâd, 38/22,23 ve 24 üncü ayetlerinden iktibaslar var.
[63] Esbat, buradaki "şurana ve şurana" sözünü
"alın ve burun" olarak tefsir etmiştir.
[64] et-Taberi, Tesfir, XXIII, 146 v.d.; es-Şüyutî,
ed-Dümı'1-Mensur, V, 300 v.d.
[65] Bir öncekilere ilaveten bkz. et-Taberi, Tarih II,
563-66; es-Salebi, Arais,s. 248 v.d.; el-Beğavî, Tefsir, VI, 38-40;
İbnu'1-Esir, el-Kâmil, 1,224-27; İbn İyas, Bedai'u'z-Zühur,s. 142-43.
[66] el-Cessas, Ahkâmu'I-Kur'an, III, 379; et-Tıısi,
Tefsir, VIII, 507; Îbnu'l-Arabi, Ahkâmîi'l-Kur'an, IV, 1622; İbn Hazm, el-Fasl,
IV, 18-19; ez-Zemahşeri, Tefsir, et-Tabresi, Tefsir, IV, 472; er-Razi, Tefsir,
XXVI, 189 v.d.; ibnu'I-Cevzi, Tefsir, VII, 115,117; el-Beydavi, Tefsir, II,
373; el-Kurtubt, Tefsir, XV, 166; en-Nesefi, Tefsir, IV, 38; İbn Kesir, Tefsir,
VI, 53; ibn Kesir, el-Bidaye, II, 13; Ebu Hayyan? Tefsir, VII, 393; Ebussuûd
Tefsir, IV, 288; el-Hazin, Tefsir, VI, 41; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifa, s. 634;
eş-Şirbini, es-Siracu'1-Münir, III, 406; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 185;
el-Kasimi, Tefsir, XIV, 5088-93; el-Merağî, Tefsir, XXIII, 111; Seyyid Kutub,
Fi Zılali'l-Kur'an, XXIII, 97;ElmaliIı, Tefsir, VI, 4092; Hasan Basri Çantay,
Kur'an-ı Hakim ve Meali Kerim, II, 812, not. 32; Abdulvehhab en-Neccar,
Kasa-su'l-Enbiya,s.313.
[67] Sâd, 38/17.
[68] Aynı sure, aynı ayet.
[69] er-Razi, Tefsir, XXVI, 190.
[70] Sâd, 38/17.
[71] Aynı sure, 38/18.
[72] Aynı sure, 38/19.
[73] er-Razi, Tefsir, XXVI, 190.
[74] Sâd, 38/20.
[75] Sâd, 38/25.
[76] Aynı sure, 38/26.
[77] Bütün bunlar için bkz. er-Razi, Tefsir, XXVI, 189-90.
[78] Bakara suresini 248 inci ayetine ve bunun tefsirlerine
bakınız.
[79] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 150-51; Tarih, II, 569;
el-Beğavî, Tefsir, VI, 40-41; ei-Hazin ei-Bağdadî, Tefsir, VI, 40; es-Süyutf,
ed-Dürru'1-Mensur, V, 300-301.
[80] îbn Kesir, Tefsir, VI, 53.
[81] İbn Kesir, Tefsir, VI, 53; İbn Kesir, el-Bidaye, II,
14; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 166, not.l; Îbnul-Cevzi, Tefsir, VII, 114,,nor.l;
el-Kasimi, Tefsir, XIV, 5089.
[82] Asıl ismi Yezid İbn Eban olan Yezid er-Rakkaşî için
bkz. ez-Zehebî, Mizanu'l-İtidâl, FV, 418; îbn Hacer, Tehzibu't-Tehzib, XI, 309
v.d.; yine bu hadisin ravileri arasında bulunan ve imamlarca pek çok tenkid
edilen Abdullah îbn Lehîa için bkz. ibn Ebi Hatim er-Razi, Kitabu'1-Cerh
ve't-Ta'dil, V, 145 v.d.; ez-Zehebi, Mizanu'l-İtidâl, II, 475 v.d.; îbn Hacer,
Tehzibu't-Tehzib, V, 373 v.d.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 157-161.
[83] Bunlar için şu kitapların herbirine bkz. İbn Arabi,
Ahkâmu'l-Kur'an, IV, 1626; et-iabresi, Tefsir, IV, 472; İbnu'l-Cevzi, Tefsir,
VII, 115-16; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 180; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 185;
eş-Şevkâni, Fethu'l-Kadir, IV, 427.
[84] îbn Hazm, el-Fasl, IV, 18-19; el-Kasimi, Tefsir, XIV,
5088 v.d.
[85] ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 84-85.
[86] er-Razi, Tefsir, XXVI, 197; Ebu Hayyan, Tefsir, VII, 392.
[87] İbnu'l-Arabi, Ahkâmu'I-Kur'an, IV, 1626-27;
İbnu'l-Cevzi, Tefsir, VII, 116.
[88] İbnu'l-Arabi, Ahkâmu'l-Kur'an, IV, 1627.
[89] et-Tusi, Tefsir, VIII, 506, Îbnu'l-Arabi,
Ahkâmu'l-Kur'an, IV, 1626.
[90] îbn Hazm, el-Fasl, IV, 18-19; el-Kasimi, Tefsir, XJV,
5089; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 179
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 161-162.
[91] et-Tusi, Tefsir, VIII, 507; ez-Zemahşeri, Tefsir, IV, 81 et-Tabresi, Tefsir, IV, 472; çr-Razi,
Tefsir, XXVI,
192. Bu sözün Hz. Aliye nisbetj
bazılarınca sahih kabul edilmemiştir, (el-AlüSÎ" Tefsir XXIII, 185). İbn
Hacer el-Askalani de: "Ben bu hadisi bulamadım" demiştir
(ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 81, not.3). Prensip olarak hadisin sıhhatini
kabul etmeyen İbnu'l-Arabi, "bir adam bir peygamberin zina ettiğini
söylerse bize göre öldürülür" hükmünü ileri sürmüştür (Ahkâmu'l-Kur'an,
IV, 1636).
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 162-163.
[92] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 146 v.d.; Tarih, II, 566,
568; es-Salebi, Arais, s. 250-51; ez-Zemahşeri, Tefsir, . IV, 88; et-Tabresi,
Tefsir, IV, 172; İbnu'l-Cevzi, Tefsir, VII, 123; el-Beğavî, Tefsir, VI, 41;
Ibnu'1-Esir,
el-Kâmil, I, 226; el-Hazin, Tefsir, VI, 40; ibn Kesir, el-Bidaye, 11,14
es-Süyuti, ed-Dürru'I-Mensur, V, 300,304-305; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 184.
[93] el-Kurtubi, Tefsir, XV, 185.
[94] Bunların nisbeten genişçe bir listesi için bkz.
es-Süyuti, ed-Dürru'1-Mensur, V, 300-304.
[95] et-Tabresi, Tefsir, IV, 472; İbn Kesir, el-Bidaye, II, 14.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 163.
[96] Bazı rivayetlere göre "sağ avucu" na
yazmıştır. (es-Salebi, Arais, s. 254)
[97] Bir rivayete göre Davud'un duası soncunda, Allah
günahını avcuna nakşetmiştir (el-Kurtubi, Tefsir, XV, 186).
[98] Bunlar için bkz. et-Taberi, Tefsir, XXIII, 148 v.d.;
Tarih II, 566, 568, 569; es-Salebi, Arais, s. 254; ez-Zemahşeri, Tefsir, IV,
88; el-Beğavİ, Tefsir, VI, 44; Îbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 227; es-Suyuti,
ed-Dürru'l-Mensur, V, 301; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 184.
[99] el-Kasimi Tefsir, XIV, 5089.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 163-164.
[100] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 153; Tarih II, 568;
es-Salebi, Arais,s. 254; ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 88; el-Beğavi, Tefsir,
VI, 43; el-Kurtubi Tefsir, XV, 185,186; ,îbnu'l-Esir, el-Kâmil, I, 227;
ei-Alusi, Tefsİı XXIII, 184.
[101] es-Salebi, Arais,s. 253; el-Beğavi, Tefsir, VI, 44;
el-Kurtubi, Tefsir, XV, 186; es-Suyuti-, ed-Dürru'l Mensur, V, 304.
[102] İbıı İyas, Bedai'u'z-Zühtır,s.253; el-Beğavi, Tefsir,
VI, 43.
[103] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 150; Tarih, II, 569;
es-Süyuti, ed-Dürru'1-Mensur, V, 304
[104] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 164.
[105] Misal olmak üzere bkz. es-Salebi, Arais, s. 251-52;
el-Kurtubi, Tefsir, XV-, 186; es-Süyuti, Tefsir, V 304.
[106] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 164.
[107] İbn İyas, Bedai'u'z-Zühur,s. 143.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 164-165.
[108] es-Salebi, Arais, s. 254; eî-Beğavi, Tefsir, VI, 44;
el-Kurtubi, Tesfir, XV, 185-86; İbn tyas, BedaiVz-ZÜhur,s.l44.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 165.
[109] es-Salebi, Arais,s.254; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 185.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 165.
[110] Bazı rivayetlerde arada Cebrail yoktur, doğrudan
doğruya hitap vardır.
[111] es-Salebi, Arais,s. 252; el-Beğavi, Tefsir, VI, 42;
el-Kurtubi, Tefsir, XV, 185-86; İbn îyas, Bedai'u'z-Zühur,s.l44; el-Hazin,
Tefsir, VI, 41.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 165-166.
[112] es-Salebi, Arais, s. 253; eJ-Beğavi, Tesfir, VI,43.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 166.
[113] es-Salebi, Arais,s.253-54.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 166-167.
[114] Bir önceki kaynağa ilaveten bkz. es-Süyull,
ed-Dürru'1-Mensur, V, 303.
[115] et-Taberi, Tarih, İT, 566; es-Süyuti, ed-Dürru'1-Mensur,
V, 303;*l-Alusi, Tefsir, XXIII, 184.
[116] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 167.
[117] ) Sâd, 38/30.
Ayrıca bkz. et-Taberi, Tefsir, XIX, 141; İbnuT-Esir, el-KâmiI, I, 229; İbn
Kesir, el-Bidaye, II, 18.
[118] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 148 v.d.; es-Salebi, Arais,
s. 248; ez-Zemahşeri, Tefsir, IV, 80,-Jbnu'l-Cevzi, Tefsir, VII, 115;
el-Kurrubi, Tefsir, XV, 166; es-Süyuti, ed-Dürru'l-Mensur, V, 300, 303.
[119] Ibnu'l-Arabi, Ahkâmu'l-Kur'an, IV, 1624.
[120] Abdulvehhab en-Neccar, Kasasu'l-Enbiya,s.313.
[121] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 168.
[122] Sâd, 38/20.
[123] Bazı Rivayetlerde dört bin, otuz bin, otuz altı bin
rakamları vardır.
[124] es-Salebi, Arais, s.247; İbnu'l-Cevzi, Tefsir, VII, 1
] 1; er-Razi, Tefsir, XXVI, 187.
[125] er-Razi, Tefsir, XXVI, 187.
[126] Ebu Hayyan, Tefsir, VII, 390; el-AIusi, Tefsir, XXIII,
176.
[127] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 139.
[128] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 168.
[129] Sâd, 38/20.
[130] es-Salebi, Arais, s.247.
[131] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 169.
[132] es-Salebi, Arais, s.24&; İbn İyas,
Bedai'u'z-Zühur,s.l41-42.
[133] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 169.
[134] es-Salebi, Arais,s. 245; el-Beğavi, Tefsir, VI, 43.
[135] îbn Atıyye, el-Muharraru'1-Veciz, IV, varak 49^
(Millet Kütüphanesi, Caruİlah Efendi kısmı, no. 57-65); îbn Kesir, Tefsir, V,
385; VI, 395; İfenu'l-Cevzi, Tefsir, VIII, 5, not.l; ei-Kasimi, Tefsir, XV,
5482-83.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 169-170.
[136] es-Salebi, Arais,s.253; el-Beğavi, Tefsir, VI, 43.
[137] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 170.
[138] İbnİyas, Bedai'u'z-Zühur S.144.1
[139] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 170-171.
[140] et-Taberi, Tefsir, XXIII, 81 v.d.; es-Sâleb'i, Arais,
s. 80-83, 248; ez-Zemahşeri, Tesfir, IV, 56-57; İb-nu'I-Cevzi,Tefsir, VII, 72,
el-Beğavi,Tesfir, VI,38; İbnul-Esir, el-Kâmü, 1,108,109-110;el-Kurtubi, Tesfir,
XV, 167; el-Hazin, Tefsir, VI, 38.
[141] Ibn Kesir, Tefsir, IV, 44; VI, 29 v.d.; tbn Kesir,
el-Bidaye, I, 159; Îbnu'l-Cevzi, Tefsir, VI, 78, not.l; el-Kasimi, Tefsir, XIV,
5052. v.d.
[142] Tekvin, 22/1-19.
[143] Misal olmak üzere bkz. en-Nİsa, 4/,46; el-Maide, 5/13,
4Î.
[144] Bkz. Diyanet Dergisi, XIII, sayı 5, s. 259 v.d.
(Ankara, 1974).
[145] el-Buhari, Enbiya 9; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned,
1,347.
[146] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 171.
[147] es-Salebi, Aiais, s.244-45; el-Beğavi, Tefsir, VI, 44.
[148] Bkz. el-Buhari, Hacc 4; Müslim Müsafirin 294; en-Nesai
Mesacid 6; tbn Mace, İkame 173,196; Eş-ribe 4; el-Buhari, Meğazi 34; Müslim,
Tevbe 56; Zekât 116-18; Ebu Davud , Eşribe 5; et-Tirmizi, Eşribel;Zühd27.
[149] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler,
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 171-172.
[150] Ebu Hayyan Tefsir, VII, 393; el-Alusi, Tefsir, XXIII,
185; Elmahh, Tefsir, VI, 4092
[151] Müslim, Zikir, 41; Ebu Davud, Vitir 26; et-Tirmizi,
Tefsir, Muhammed suresi kısmı; îbn Mace, Edeb 57; ed-Darimi, Rikak 15.
[152] el-Buhari, Da'vat, 3.
[153] es-Süyuti, ed-Dürru'1-Mensur, V, 297; el-Alusi,
Tefsir, XXIII, 174; el-Merağı, Tesfij, XXIII, 105.
[154] es-Süyuti, ed-Dürru'1-Mensur, V, 297; el-Alusi,
Tefsir, XXIII, 174.
[155] el-Cessas, Ahkâmu'l-Kur'an, III, 380; el-Alusi, Tefsir,
183 v.d.
[156] el-Alusi, Tefsir, XXIII, 183.
[157] Ebu Davud, sücud, 5; et-Tirmizi, Cura'a, 52;
ed-Darimi, Salat 165; Îbnu'l-Arabi, Ahkâmu'l>Kurran, IV, 1628; el-Ayni,
Umdetu'1-Kari, VII, 98; Mübarekfuri, Tuhfetu'l-Ahvezi, III, 176; Abdurrahman
Muhammed, Avnu'I-Mabud, IV, 286.
[158] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 172-173.
[159] Bazı rivayetlerde bu rakam kırk yıl olarak tesbît
edilmiştir. Buna paralel olarak Adem'in ömründen Davud'a bahşettiği atmış yıldır.
Fazla bilgi. İçin bkz. Mübarekfuri,
Tuhfetu'l-Ahvezi, VIII, 458-59.
[160] et-Tirmizi, Tefsir Araf suresi kısmı; Ahmed İbn
Hanbel, el-Müsned, I, 252,299,371; Ibn Sa'd, et-Tabakatu'l-Kübra, 1,28-29;.lbn
Kesir, el-Bİdaye, I, 87,88,89; II, 16; Mübarekfuri, Tuhfetu'I-Ahvezİ, VIII,
457-58.
[161] tbn Sa'd, et-Tabakatu'1-Kübra, 1,29; tbn Kesir,
el-Bidaye, 1,89.
[162] et-Taberi, Tarih, II, 572; İbn Kesir, el-Bİdaye, II,
16.
[163] îbn Kesir, el-Bidaye, II, 16.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 173-174.
[164] en-Nisa, 4/46; el-En'am,.6/91; el-Maide, 5/13,41.
[165] el-Butiari, Şehadat 24; Tevhid 51; Ebu Davud, İlim 2;
Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned, IV, 136; et-Taberi, Tefsir, XXI, 3; el-Ayni,
Umdötu'1-Kari, XVIII, 93-94; XXV, 75; İbn Hacer, Fethu'1-Bari, IX, 237; XVII,
101.
[166] II,Samııel, 11/2-27.
[167] Aynı eser, 12/1-16.
[168] Abdulvehhab en-Neccar, Kasasu'l-Enbiya, s. 313.
[169] II, Samuel, 22/19-24.
[170] I. Krallar, 3/5-6.
[171] II, Tarihler, 6/16.
[172] I.Krallar,ll/34,38.
[173] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 174-177.
[174] el-Enbiya, 21/80.
[175] Sebe1,34/10-11.
[176] el-Bakara, 2/251.
[177] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 177.
[178] el-Bakara, 2/243.
[179] et-Taberi, Tefsir, II, 630; Tarih,II, 560; el-Beğavi,
'Tefsir, I, 119; ez-Zemahşeri, Tefsir, I, 296; et-Tabresi, Tefsir, 1, 357;
İbnu'l-Esir, el-KâmiU, 220.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 177-178.
[180] et-Taberi, Tefsir, II, 629, Tarih, II, 555.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 178.
[181] et-Taberi, Tefsir, II, 629, Tarih, II, 554.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 178.
[182] Bu rivayetin daha mufassal bir varyantı için bkz.
et-Taberi, Tefsir, Iî, 626.
[183] et-Taberi, Tefsir, II, 626; Tarih, II, 556; es-Salebi,
Arais, s. 240; el-Beğavi, Tefsir, I, 219; ez-Zemahşeri, Tefsir, I, 296!
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 179.
[184] ct-Tabcri, Tefsir, II, 628; el-Beğavi, Tefsir, I, 220.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 179.
[185] Sünnet sırasında erkeklik uzvundan kesilen kısım.
[186] Bazı rivayetlerde 200 yerine 300 gulfe geçer
(et-Taberi, Tefsir, II, 625-26).
[187] et-Taberi, Tefsir, II, 628; el-Beğavi, Tefsir, 1,220.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 179-180.
[188] et-Taberi, Tefsir, II, 625-26,630; Tarih ,11, 556;
el-Beğavi, Tefsir, I, 220-21; ez-Zemahşeri, Tefsir, I, 296.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 180.
[189] el-Beğavi, Tefsir, I, 220; îbn İyas Bedai'u'z-Zühur,
s.139.
[190] et-Taberi, Tefsir, II, 632.
[191] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 180-181.
[192] el-Beğavi, Tefsir, 1,220; İbn İyas, Bedai'u'z-Zühur,s.l39.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 181.
[193] ez-Zemahşeri, Tefsir, I, 296; et-Tabresi, Tefsir, I,
357; eI-Beğavi,Tefsir, I, 220; îbn lyas, Bedai'u'z-Zühur, s. 139.
[194] et-Taberi, Tefsir, II, 629.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 181.
[195]et-Tabresi, Tefsir, I, 357.
[196] İbn Kesir, Tefsir, I, 538.
[197] I. Samuel, 17/1-52; 18/1-29; 19/1-13; 22/17-18;
24/49-11,16-17.
[198] I. Samuel, 26/11-12,16.
[199] Ibn Kesir, Tefsir, VI, 53; el-Kasimi, Tefsir, XIV,
5091.
[200] Ebu Hayyan, el-Bahru'I-Muhît, VII, 393.
[201] el-Kasimi, Tefsir, XIV, 5090 (Burhamıddin el-BikaTden naklen)
[202] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 181-185.