2.
Peygamberliği ve Bazı Mucizeleri:
5.
İlyas'tan Maksat İdris midir?
Kur'an'da iki defa adı
geçer, Ert'am sûresinde (6/85) Zekeriyya, Yahya ve Isa (a.s.) ile birlikte,
başkaca tafsilat verilmeksizin,, "saİihun',' dan biri olarak zikredilir.
Saffat Şûresi'nde ise (3,7/^123-132) O'nun peygamber oluşu yanında, kısaca puta
tapan kavmine yaptığı inzarlarma ve. Allah katındaki iyi haline işaret edilir.
Hz. Pey-gamber'in hadislerinde, ise, îlyas, ismineçok az tesadüf edilir.
Hızır'la birlikte
İlyas ismine Türk Halk Edebiyatı'hda ve Folkloru'nda geniş yer verilir. Bu
konudaki inanış ve rivayetler bizim asıl konumuzun dışındadır. Fakat yeri
gelince, dini yanı bulunan yazılı rivayetlere kısaca temas edilecektir.
İlyas (a.s.)'la ilgili
olarak tarih, kasas ve tefsirlere geçmiş bilgilerin kaynağı genellikle -benzer
konularda olduğu gibi -Ehl-i Kitap metinleri ve efsanelerden ibaret Şifahi
rivayetlerdir. İslâmiyet'in başlangıcından itibaren Müslümanlar arasına çeşitli
kanallardan girip yayılan bu tür efsanelere Hz. Peygamber, sahabe ve diğer tanınmış
şahsiyetlere atfen uydurulanlar da katılmış ve bunlardan epeycesi muteber
sayılan eserlere de girmiştir. [1]
İsrail Oğulları'ndan
olduğu söylenen îlyas'in nesebi Musa (a.s.)'nın kardeşi Harun'a dayandırılır.
Harun'un üçüncü batında torunu olan İlyas[2]
Ka'bu'l-Ahbar'a göre iri başlı, çekik karınlı, ince bacaklı bir zat olup,
göğsünde[3]
kırmızı bir ben taşırdı.[4]
Doğumunu müteakip kendisinden arzın doğu ve batısını aydınlatan bir nurun
parladığını söyleyen Ka'b'a göre yedi yaşında Tevrat'ı ezberlemiş ve istikbalde
mühim bir şahsiyet olacağına ait bazı harikalar görülmüştür.[5]
Hakim'in Müstedrek isimli eserine "sahihtir" kaydıyla Enes İbn Malik'ten
aldığı bir rivayette[6]
îlyas'ın boyunun 300 zira olduğu ifade edilmişse de bu, uydurma ve yalan bir
haberdir.[7]
İlyas, Hazakıyel'den
sonra peygamber olmuştur.[8]
Müslüman tarihçilerin hemen tamamiyle Ehl-i Kitab'a dayanarak bildirdiklerine
göre, küçüklüğünde meydana gelen bir hadise üzerine dağlara kaçıp ömrünün
kırkıncı yılına kadar vahşilerve yırtıcılar arasında yaşayan İlyas'a
peygamberlik yerildi ve her biri bir kasabadan daha büyük olan yetmiş karyeye
(köye ?) gitmesi emredildi. Son derece zalim ve cebbar insanlardan ibaret bu
halka karşı kendisi ateş ve yırtıcı yaratıklarla desteklendi ve 30 peygamber gücü
verildi. İlyas, kral Ahab[9] ve
karısı Ezbil'in[10] saltanatları zamanında
yaşıyordu. Rivayetlere göre Ahab, Üyas'ın yolundan gidiyordu; fakat İsrail Oğulları
Bal isimindeki puta[11].
tapıyorlardı. Günün birinde Ahab da, putlara tapan kralların en az kendisi
kadar başarı elde ettiklerini öne sürerek, İlyas'tan yüz çevirdi. Bundan
müteessir olan İlyas, Allah'tan kendisine yedi yıl yağmurlara hükmetme
kurdetini vermesini niyaz eyledi. Bu müddeti çok bulan Allah O'na.üç yıl izin
verdi. Üç yıl her şeyi kasıp kavuran bir kuraklık ve kıtlık oldu. Bu müddet
zarfında depolanmış erzakı bitiren İlyas'ın kavmi sırasıyla hayvanlarını,
hayvan kemiklerini ve sonuçta da fare ve köpekleri yemeye mecbur oldular. Meleklerin
araya girmesiyle kuraklık sona erdi ve Allah O'nu merhametsizce nice masumun
hayatına son vermiş olduğu için payladı. Bunun üzerine İlyas, İsrail Oğullarına
kendi putlarından yardım dileğinde bulunmalarını, onlar niyazlarını karşılıksız
bırakırlarsa, Allah'a iman etmelerini teklif etti. Putlar kendilerine tapanların
dualarını duymadılar; buna karşılık İlyas'ın niyazı üzerine, kalkan şeklinde
peyda olan buluttan ardı arkası kesilmeyen yağmurlar yağmaya başladı. Bolluk ve
berekete kavuştular. Memleket hayatla doldu. Belalar uzaklaştı. Izdıraplı
insanların yüzü güldü. Buna rağmen İsrail Oğullan imana gelmediler; tevbe edip
küfürlerinden vazgeçmediler. Eskisinden daha beter bir tarzda küfürlerine
devam ettiler. Kavminin bu duygusuzluğundan bezen İlyas, Allah'a kendisini bu
dünyadan kurtarması, katına çağırması niyazında bulundu. Yanında sadık müridi
Elyesa ile dışarı çıktığı anda, kendilerine ateşten bir at geldi. Elyasa'ın
hayret nidaları ve çığlıkları arasında ata bindi ve yükseldi. Bu onların son
görüşmeleri oldu. Bazı rivayetlere göre Allah İlyas'a kanat taktı; nurdan bir
elbise giydirdi; O'ndan yemek ve içmek duygularını aldı. îlyas melekler arasına
uçtu. Böylece hem insan, hem melek, hem yer ve hem gök yaratıklarından biri
oldu.
İlyas kıssasını daha
detaylı anlatan yazarlara göre Ahab'ın karısı Ezbil bütün mefsedetlerin başı
olarak gösterilir: Memleket idaresine elini uzatmış bu kadın, tebdil gezer,
muhakemelerde hazır bulunur, ata biner, kılıç kuşanır; hulasa bir kralın
yaptığı her şeye özenir; yokluğunda kocasına vekalet ederdi. Kainatın en iffetsiz
yaratığı olarak vasfedilen bu kadın uzun müddet yaşamış, yedi kralla evlenmiş
ve bunların her birini kurduğu tuzaklara düşürerek öldürmüştür. Yetmiş çocuk
doğurduğu söylenen bu kadın bir çok peygamberin de canına kıymıştır. Bu sayının
bir kaç kat kabarmasına, imanını gizli tutan mü'min veziri engel olmuştur. Gözü
tuttuğu mallan gasbeden bu kadın, bu cümleden olarak kraliyet köşküne yakın bir
bahçeyi sahibini öldürerek el koymuştur. Hz. îlyas, karısının teşviki ile kendisini
öldürmek isteyen kralın takibinden kurtulmak için kaçar ve yedi yıl kaya kovuklarında
gizlenir. Bu firar olayından sonra kralın en sevgili oğlu hastalanır. Sayıları
400'e varan Ba'l rahibi, hastalığın sebebi olduğu öne sürülen İlyas'ı öldürmeyegiderler.
îlyas'ın akıllıca hareketleri sonucu rahipler bir şey yapamadan geri dönerler.
Bundan sonra iman ettiklerini yalan yere iddia eden ve îlyas'ı Öldürmekten
başka bir niyete sahip olmayan 50'şer kişilik iki grup yanarak mahvolurlar. Dördüncü
ve sonuncu kez yukarıda bahsi geçen mü'min vezir ile mel'unlardan müteşekkil
bir gurup daha îlyas'a giderler, Allah'ın irşadı ile İlyas bunlarla birlikte
saraya gelir ve fakat tam bu sırada kralın oğlu ölür. Oğlunun telâşından
İlyas'ı unutan kraldan, o da kaçıp tekrar ıssız yerlere çekilir.
Kaynaklar İlyas'm,
mevki sahibi bir kadının arzusu üzerine gösterdiği ateş mucizesi ile ölmüş
bulunan Yunus İbn Metta ve Elyesa'ı diriltmiş olmasından bahsederler. O
ayrıca, ihtiyar bir kadının son derece a'zalmış bulunan un ve zeytin yağına
bereket duası yapmış ve bu iki gıda maddesi yeter derecede çoğalmıştır.[12]
Daha önce de işaret
edildiği gibi İlyas'în hayatı ve peygamber olarak gösterdiği faaliyetlerle
ilgili rivayetler tamamen Ehl-i Kitab'a dayanır. Doğduğu zaman kendisinden
meşrik ve mağribi aydınlatan bir nurun parladığı, yedi yaşında Tevrat'ı
ezberlediği, 40 yaşına basıncaya kadar dağ başlarında ve çöllerde vahşiler ve
yırtıcı yaratıklarla yaşadığı yolundaki haberler yalan ve uydurma olduğu aşikar
olanlardandır. Allah'ın İlyas'ı vahşilerle desteklemesinin detayları
bilinmiyor, bu iş nasıl olmuştur, belli değil. Ayrıca ona 30 peygamber gücünün
verildiği söylentisi muğlak bir ifadeden öteye bir anlam taşımamaktadır.
Oğlu hastalanan kralın
İlyas'ı hastalığa sebep bilmesi ve onu yakalamak için bir kaç kez belli sayıda
cengâverlerden müteşekkil müfrezeler göndermesi ve bunların İlyas'm duasıyla
yanmalarını dile getiren rivayetler[13]
tamamen Kitab-i Mukad-des'ten aktarılmıştır.[14]
Kavminin inatçı ve kafirce tutumundan bezen îlyas'ın, katma çekmesi için
Allah'a yaptığı niyaz ve sonuçta nur giydirilip yarı insan, yarı melek bir
şahsiyet olduktan sonra at veya ateş üzerinde göklere uçurulması da[15] keza
israiliyyattır, asılsız ve batıl bir söylentidir[16] ve
bu da aynen Kitab-ı Mukad-des'ten alınmıştır.[17]
îlyas'ın halen hayatta
olduğuna dair bir takım haberler vardır ve halen sağ olduğu söylenen dört
nebiden biri olarak gösterilir.[18] Vehb
İbn Münebbih ve diğerlerinden nakledildiğine göre, Hızır gibi ölmüsüzlüğe
ermiştir ve kıyamete kadar hayatta kalacaktır[19].
İlyas karalarda, Hızır ise deryalar ve adalarda Muhammed ümmetinden darda
kalanların imdadına yetişmekle mükelleftirler[20].
Onlara bu görevin bizzat Hz. Peygamber tarafından verildiği de söylenmiştir.[21] Hz. Peygam-ber'e
izafe edilen bir habere göre, her gece Hızır ile İlyas, Zülkarneyn tarafından
Ye'cuc ve Me'cuc ile insanlar araşma yapılan şeddin dibinde buluşurlar. Aynı habere
göre her ikisi hacc ve umre ibadetlerini birlikte icra ederler ve bu vesile ile
bir kerre içtikleri zemzem onlara bir yıl kafi gelir.[22]
Kendisine nisbet edilen başka bir habere göre de Hz. Peygamber, muhtelif
yiyeceklerden bahsettikten sonra kereviz ve yer mantarının İlyas ile Elyesa'
(a.s.)'m yiyecekleri olduğunu ve bu iki nebinin yılda bir kez buluştuklarını,
zemzem içtiklerini ve bu içmenin kendilerine bir yıl yettiğini ve Yü«v?
Allah'ın her yüz yılın sonunda gençliklerini tazelediğini bildirmistir.[23]
Yukarıda geçtiği
üzere, kavminin duygusuzluğundan bezen İlyas'ın niyazı sonucu nur giydirilip
göklere uçurulduğunu dile getiren rivayetler de onun hayatta oluduğunu ifade
etmektedirler.
İlyas'ın hayatta
olduğunu, ölmediğini ifade eden bu rivayetleri kısaca tahlil etmek gerekirse
karşımıza şu sonuçlar çıkar:
Halen sağ olduğu
bildirilen dört nebiden birinin İlyas olduğu sözü yalandır.[24]
Hızır'ın denizler ve adalarda, İlyas'ın da karalarda hami kuvvet olduğu
yolundaki rivayetler tamamiyle Ehl-i Kitab'a ve eski dinlerin çoğu yalan ve
uydurma haberlerini islami muhitlere yaymayı zevkli bir görev bilen
Ka'bu'l-Ahbar ve benzeri ki-Şilere dayanır.[25]
Hızır ile İlyas'ın her gece Zülkarneyn şeddi dibinde buluşmalarını dile
getiren ve Hz. Peygamber'e ait olduğu söylenen hadisin senedinde iki metruk
ravi vardır[26] ve haber hem dirayet ve
hem de rivayet yönünden muteber değildir. Keza muhtelif yiyecekler arasında yer
mantarı ve kerevizin Hz. Peygamberce İlyas ile Elyesa' peygamberlerin
gıdalarını teşkil ettiğinin söylenmesi ve gençliklerinin her yüz yılın başında
tazelenmesi de asılsızdır.[27]
Elyesa'ın gözleri önünde îlyas'ın nurdan elbiseler içinde göklere çekildiği ise
doğrudan doğruya Ki-tab-ı Mukaddes'ten alınmıştır.[28]
İlyas'ın sağlığı ile
ilgili olarak Hz. Peygamber'in sahabe ve tabiilere atfedilen rivayetlerden
ayrı olarak onunla görüştüğünü, konuştuğunu, sohbet ettiğini, sorular sorup
cevaplar aldığını iddia edenlerin şehadet ve intibaları vardır.[29] Bu
tip sohbet ve görüşmeler sadece sahiplerini ilgilendirir. Bunlara dayanarak
İlyas'm hayatıveya başkaca yönleriyle ilgili hükümler vermek, şöyle idi, böyle
idi demek mümkün değildir.
İlyas'ın hayatta oluşu
ile ilgili bu söylentilere karşılık onun normal bir İnsan gibi bu dünyadan
gelip geçtiğini ifade eden rivayetler ve çok kuvvetli mantıkî deliller vardır:
Hızır da, îlyas da
ölmüştür[30] ve İlyas'ın sağ olduğunu
dile getiren bütün rivayetler batıldır[31].
İmam Buhari'ye, Hızır ve İlyas'ın halen hayatta olup-olmadıkları sorulduğunda,
"buna imkan var mı? Zira Hz. Peygamber bir hadisinde "bugün hayatta
olanlardan 100 yıl sonra hiç bir kişi kalmayacaktır, buyurdu"[32]
cevabını vermiştir. Ebul-Ferec İbnu'l-Cevzi (ö'. 597/1200) Hızır- ve
dolayısıyla İlyas- in ölmüş olduğuna dört temel delilin bulunduğunu söyler ki
bunlar, Kur'an, sünnet, müslü-man bilginleri icma ile akıldır.[33]
a) Allah'ın
Kur'an'mda "Ey Muhammed, Biz senden evvel de dünyada hiç bir insana
ebedilik vermedik" buyurur.[34]
Eğer, İlyas Ölmemiştir denirse, böyle bir İddia ayete zıt düşer. Bir çok İslâm
büyüğünün dediği gibi, şayet İlyas ölmemiş idiyse neden Hz. Peygamber'e gelip
yardım etmemiş, O'nunla omuz omuza sâvaşmamıştır? Son derece çetin ve sıkıntılı
günlerinde bir kenara oturup O'nu seyredeceğine koşup gelip yardım etmesi
icabetmez miydi? Hz. Peygamber Bedir günü ellerini açarak "Ya Rab, eğer şu
küçük grup helak olacak olursa, bundan sonra yeryüzünde Sana hakkıyla kulluk
eden kalmayacak "[35]
tarzında yalvarıp, en ufak şeylerden zafer adına medet umarken acaba Hızır ile
İlyas neredeydiler?[36]
Diğer bir ayette
bildirildiğine göre Allah bütün peygamberlerinden, şayet zamanına yetişirlerse
Hz. Peygamber'e ve dinine yardım etmeleri hususunda kesin söz almıştır (Al-i
İmran, 3/81). İlyas (a.s.) bir peygamber olarak şayet iddia edildiği gibi sağ
olmuş olsaydı Hz. Peygamber'e gelir, O'na iman eder ve son nefesine kadar
ömrünü bu uğurda tüketirdi. Halbuki böyle bir şey tarihen sabit değildir. Hz.
Peygamber bir hadisinde "Allah'a andolsun ki, eğer Musa sağ olsaydı bana
uymaktan başka bir şey yapmazdı" buyurmuştur.[37] Musa
(a.s.) İlyas'tan daha üstün ve daha faziletli bir peygamberdir. Musa'nın
Peygamber'e uyduğu bir yerde İlyas da haydi haydi uyar. Eğer o sağ olsaydı,
kendisini sahabe içinde en yüce bir mevkide ve ön saflarda görürdük. Yazık ki
Muhammed ümmeti böyle bir şereften mahrumdur.
b) Hz.
Peygamber vefatından az önce, bir gece vakti arkadaşlarıyla sohbet ederken,
muhtelif lâfızlarla rivayet edilen ve hemen hemen bütün muteber hadis külliyatına
giren bir hadisinde, şu anda hayatta olanlardan 100 yıl sonra kimsenin
kalmayacağmı, yani hepsinin öleceğini haber vermiştir ki[38],
İlyas'ı bunlardan ayrı düşünmenin hiç bir manası yoktur. Eğer îlyas Hz.
Peygamber zamanına yetişmişse bu hadise göre ölmüştür. Eğer yetişmemişse zaten
mesele kalmaz ye bugün için onun hayatta oluşundan bahsedilmez.
c) İslâm
bilginlerinden bir çoğu İlyas'ın ölmüş olduğu kanaatini taşımaktadırlar. İmam
Buhari, Ali İbn Musa er-Rıza, İbrahim İbn İshak el-Harbî, Ebu'l-Huseyn İbn
el-Münâdî ve İbn Teymiyye bunlardandır. İbnu'l-Münâdî, İlyas'ın sağ olduğunu iddia
edenleri takbih ederdi.[39] Kadı
Ebu Ya'lâ, Ahmed îbn Hanbel'in taraftarlarının bazısından İlyas'ın ölmüş
olduğunu hikâye etmiştir.
Bir daha tekrar
edilmeli ki, Hz. Peygamberle cuma kılmayan, cemaate iştirak etmeyen, O'nunla
küffara karşı çarpışmayan bir kişinin sağlığından bahsedilemez. Musa sağ
olsaydı, varıp Hz. Peygamber'e arz-ı teslimiyet edecekti; şayet iddia edildiği
gibi İlyas da sağ olsaydı, mutlak surette o da aynı yolu takip ederdi.[40]
d) İlyas'ın
ölmüş olduğuna dair onu aşkın akli delil vardır.[41]
Bunları teker teker anarak konuyu uzatmak istemiyoruz. [42]
Sahih olmayan
haberlerde ve bilhassa halkımız arasında "Hızır -İlyas" isimleri
birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Her sene belli günlerde icra edilen
"Hıdırellez" (Hızır = îlyas) şenlikleri bu iki isim etrafında çok
zengin rivayet ve inanışların doğmasına sebep teşkil etmiştir. Öyle
anlaşılıyor ki, folklor ile yazılı rivayetlerin, benzeri bir çok konuda olduğu
gibi, burada da geniş Ölçüde alış verişi olmuştur. Biz burada sadece dini yanı
bulunan yazılı rivayetlere bir göz atacağız:
İbn Asakir'in Süddi'ye
varan bir senetle verdiği habere göre Hızır ile İlyas kardeştir.[43] Hz.
Peygamber'e nisbet edilen bir habere göre de Hızır'dan maksat İl-yas'tır.[44] Aynı
haber Ka'bu'l-Ahbar'dan da gelmiştir. Merfu ve mevkuf olarak verilen başka bir
habere göre de Hızır ve İlyas her yıl, halk takviminde yazın başlangıcı olarak
kabul edilen altı Mayıs günü (Hıdırellez = Hızır = İlyas) bir araya gelirler;
birbirlerinin başlarını tıraş ederler. Bazı rivayetlere göre bu buluşma Ramazan
ayında, Kudüs'te olur; birlikte hac farizasını ifa ederler; Zemzem içerler.
Buluşma yerleri arasında Arafat'tan da söz edilmiştir.[45]
Hızır ile îlyas bu mülakatlarını bir dua ile bitirirler. Çeşitli metinler
halinde kitaplara giren[46] bu
duayı her gün sabah akşam üç kez okuyan kişi İbn Abbas'a göre suda boğulma,
yangın, hırsızlık gibi felâketlerle şeytan, zalim devlet başkanı, yılan
sokması ve akrep ısırmasından kurtulur.[47]
Hz. Peygamber'e
atfedilen bir hadise göre Hızır ile İlyas'm her gece Zülkarneyn şeddinde
buluştukları, birlikte hac ve umre yaptıkları geçmişti.[48]
Muhammed ümmeti zaviyesinden Hızır'la îlyas'm ortak bir görevine de temas
edilmiştir ki, o da, birincinin denizlerde, ikincininse karalarda hami kuvvet
olmasıdır[49].
Hızır ile İlyas'm
kardeş olması veya ikisinin aynı şahıs olması sadece bir söylentidir. Her yıl
belli günlerde buluşmaları, birbirlerini tıraş etmeleri, zemzem iç-meleri[50];
vedalaşırken okudukları dualar[51]
batıl ve asılsızdır. Her gece Zülkarneyn şeddinde vaki kabul edilen
mülakatları ile[52], hami kuvvet olmalarının
da[53] aslı
yoktur. [54]
Kur'an'da geçen İlyas
kelimesini "İdris" tarzında okuyan bazi rivayetlere tesadüf edilir.
İbn Mes'ud'a.nisbet edilen bu okuyuş tarzı Taberi, İbn Ebi Hatim ve İbn
Asâkir'in de içlerinde bulunduğu bir hayli yazar tarafından nakledilmiş ve muteber
kabul edilen eserlere girmiştir.[55]
Keza İbn Mes'ud
ayetini (Saffat, 37/123) Şeklinde yani İlyas yerine İdris ismini koyarak okumuştur[56]. Bu
kıraat şazdır. Kur'an'daki şekil ise mütevatirdir. Peygamberler tarihi ile
ilgilenenler bilirler ki, İdris ve İlyas iki ayrı isimdir ve her ikisi de
peygamber olan ayrı şahsiyetleri ifade ederler. Yaşadıkları zaman itibariyle de
aralarında asırlar vardır. Bilindiği gibi İdris Nuh Peygamberden öncedir ve
insanlığın ikinci atası kabul edilen Tufan mucizesi sahibinin dedesidir. İlyas
ise Musa'nın kardeşi Harun'un torunların dandır. Allâme Taberi, tefsirine
aldığı bu rivayetleri tahlil eder ve sonuçta İlyas ile İdris'in aynı kişi
olmasının mümkün olmadığı sonucuna varır.[57]
Yine Saffat suresinin 130'uncu
ayetinde geçen 'den maksadın kim olduğu da müfessirleri bir hayli
uğraştırmıştır. Bu lafzın bir kelime mi, iki kelime mi olduğundan ayrı olarak,
müfretliği, cemiliği ve nihayet anlamı üzerinde geniş ihtilâflar vardır[58].
"Selâm İlyasine" anlamında olan bu ayeteki "İlyasin"
kelimesinin "Ümmet-i Muhammed" demek olduğu bazılarınca iddia
edilmişse de, bunun normal bir tefsir tarzı olmadığı meydandadır. Zira bu
ayetin önünde veya sonunda ne "Muhammed" ismi vardır, ne de O'nun
ümmeti. Bu kelimeler ayette geçmediği gibi, zımnen ve işareten de mevcut
değildirler. O halde böyle bir zorlamaya lüzum yoktur. Ayrıca burada
bazılarınca[59] "Muhammed
ümmetine" bir tevriyeden bah-sedilîrse de, bu da tatmin edici olmaktan
uzaktır. Sünni bilginler, zoraki tevillerle ayetin "Muhammed
Ümmeti"ne işaret olduğunu iddiaya kalkınca Rafizîler de,bunun "Ali
ümmeti" demek olduğunu söylemeye cüret etmişlerdir. İtidalden ayrılmayan
bir çok din bilgini "İyashV'in Muhammed ümmeti anlamına geldiği yolundaki
açıklamaları yadırgamışlar ve bunu lüzumsuz bulmuşlardır.[60]
Muhtelif yollarla Enes
îbn Malik 'e varan ve az çok muhtevaları da farklı olan bir hadise göre, îlyas
ile Hz. Pegyamber'in teması özet olarak şöyledir:
Hz. Peygamber bir
sefer esnasında mola verir. Oturdukları sırada kendilerine yakın vadiden
"Allah'ım, beni ümmet-i Muhammed'den kıl!" niyazında bulunan bir ses
işitirler. Enes İbn Malik, sesin geldiği tarafa gider ve boyu 300 ziradan daha
fazla olan bir adamla karşılaşır. Bu yabancı adam Enes'e kim olduğunu sorar.
Enes'ten, kendisinin Hz. Peygamber'in hizmetini gören biri olduğu cevabını
alır. Bu sefer yabancı Hz. Peygamber'in nerede olduğunu sorar. Yerini öğrenince
de "Ona var ve kardeşin İlyas'm sana selamı var, de!" tenbihinde
bulunur. Selamı alan Hz. Peygamberf kalkar ve İlyas'ın yanma gelir, ve
kucaklaşırlar. Oturup uzun müddet sohbet ederler. Söz arasında İlyas,
kendisinin bir gün müstesna, bütün yılı daima oruçlu geçirdiğini, tesadüfen bu
günün oruç tutmadığı güne isabet ettiğini söyler ve beraber yemek yemeleri
dileğinde bulunur. Gökten, üzerinde balık, ekmek ve kereviz bulunan bir sofra
iner. Yerler ve Enes'e de yeme izni verirler. Yemekten sonra birlikte ikindi
namazını eda ederler. Namazdan sora vedalaşırlar ve Enes'in gözleri önünde İlyas
bir bulut üzerinde semalara yükselir.[61]
Hakim'in Müstedrek
isimli eserine "Bu, isnadı sahih bir hadistir" kaydıyla aldığı (II,
617) bu haberi Beyhakî zayıf saymış,[62]
Zehebî ise mevzu (uydurma) olduğunu söylemiş ve bunu uydurup halk arasında
yayanlara lanet ettikten sonra "Bu hadisi ve isnadını sahih sayacak kadar
Hakim'in cehil içinde olabileceğini tecviz etmem" diyerek, Müstedrek
sahibi hakkındaki hayret ve şüphesini gizleyememiştir.
Bilginlerden bir
çoğunun "yalan" ve "iftira" olarak vasfettikleri[63] bu haberin
aslı yoktur ve tamamen uydurmadır.
Sonuç olarak özetlemek
gerekirse, Kur'an'da iki kez ismi geçen İlyas (a.s.)'m Hz. Peygamber'in
hadislerine diğer peygamberler kadar konu olmadığını görüyoruz. İlyas'ın hayat
hikayesi ile ilgili bilgiler ya doğrudan doğruya Kitab-ı Mukaddes'ten iktibas
edilmiş veya büyük ölçüde hayal ve yalanla karışık olarak anlatılan şifahi
rivayetlerden derlenmiştir. Bunlara bakarak İlyas'm hayat safhaları hakkında
doğru veya doğruya yakın bir neticeye ulaşmak imkansızdır.
Müslüman toplumlarda
İlyas ismi etrafında dolaşan ve Hz. Peygamberle sahabenin bazı büyük
isimlerine müntehi olan haberler hemen hemen tamamiyle yalan ve uydurmadır.
İlyas'm halen hayatta
olduğu, senenin belli günlerinde Hızır'la olan buluşmaları, Hz. Peygamber'le
yemek yemeleri gibi söylentilerin aslı yoktur. Bazı insanların kendisiyle
görüşmeleri, sohbet etmeleri ve buna benzer hatıraların bizim için hiç bir
anlamı yoktur. Bu tür sohbet ve müşahedeler sahiplerini ilgilendirir.
Hz. Musa'nın kardeşi
olan Harun (a.s.)'un torunlarından İlyas isminde biri kavmine peygamber olarak
gönderilmiş ve görevini ikmal ettikten sonra normal bir ölümle bu dünyadan
göçüp gitmiştir. [64]
[1] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 225.
[2] et-Taberi, Tefsir, VII, 261; es-Salebi, Arais,s.223; Ibn Kesir, el-Bidaye,
1,337.
[3] veya başında.
[4] el-Hakim, el-MÜstedrek, II, 583; es-Süyuii,
ed-Dürru'l-Mensur, V, 286.
[5] îbn lyas, BedaiVz-Zühur,s. 132.
[6] el-Hakim, el-Müstedrek, II, 617.
[7] ez-Zehebi, et-Telhis, II, 617.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 225.
[8] Îbnul-Esir, el-Kâmil, I, 212.
[9] Bazı kaynaklarda Ecab ve Lecab olarak geçer.
[10] Belki îzabel.
[11] BaTden maksadın ne olduğu ve tavsifi hakkında bkz.
et-Taberi, Tefsir, XXIII, 91-92; er-Razi, Tefsir,XXVI, 161; el-Kurtubi, Tefsir,
XV, 117; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 139.
[12] Bkz. es-Saffat, 37/123-132 inci ayetlerinin tefsirleri
ve et-Taberi, Tefsir, II, 540 v.d.; es-Salebi, Arais, s. 223 v.d.; el-Beğavi,
Tefsir, VI, 25 v.d.; İbnu'I-Esir, el-Kâmil, I, 212 v.d.; ibn Kesir, el-Bidaye,
I, 337 v.d. İbn İyas, Bedai'u'z-Zühur, s. 132 v.d.; İslam Ansiklopedisi,
V/2,97-76.
[13] Bkz. el-Beğavi, Tefsir, VI, 27.
[14] II.Krallar, 1/9-16.
[15] Bkz. et-Taberi, Tarih, II, 543-44; Tefsir, XXIII, 94;
el-Beğavi, Tefsir, VI, 29; İbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 213-14; ibn Kesir,
el-Bidaye, I, 337-38.
[16] tbn Kesir el-Bidaye, î, 338; İbnu'l-Cevzi, Tefsir,
VII, 81, not.l; İbn Kesir, Tefsir, VI, 33.
[17] H. Krallar, 2/1-14 ve ayrıca bkz. İslâm Ansiklopedisi,
Elyesa' maddesi.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 225-227.
[18] Ka'bu'l-Ahbar'dan nakledilen bu habere göre halen sağ
olan dört nebiden İlyas ve Hızır yerde, İdris
ve İsa göktedirler (ibn Kesir, el-Bidaye, I, 337; İbn Hacer, el-îsabe.
I, 432; es-Süyuti, ed-Dürru'l-Mensur, V, 285).
[19] el-Kurtubi, Tefsir, XV, 115-116; el-Alusi, Tefsir, XXIII,
139.
[20] el-Beğavi, Tefsir, VI, 29; et-Tabresi Tefsir, IV, 457;
îbn Hacer el-İsabe, I, 432.
[21] îbn Hacer, el-İsabe, 1,432; İslâm Ansiklopedisi,
V/2,976.
[22] îbn Hacer el-îsabe, I, 432.
[23] Aynı yer, I, 439.
[24] Îbn Kesir, el-Bidaye, 1,337.
[25] Bkz. el-Hakim, el-Müstedrek, II, 583.
[26] Îbn Hacer el-İsabe, 1,432.
[27] Aynı kaynak. I, 439.
[28] Bkz. İL Krallar, 2/1-14.
[29] Bkz. Îbn Hacer, el-tsabe. I, 441 v.d.
[30] el-Kurtubi, Tefsir, XI, 41; İbn Kesir, el-Bidaye, I,
337.
[31] Muhammed İbn Seyyid Derviş, Esne'l-Metalib, s. 292-93;
İzmirli, Siyer-i Celile-i Nebeviyye Mu-kaddemeşi,s.H0.
[32] el-Buhari, İlim 41; Ebu Davud, Melâhım 18; et-Tirmizi,
Fiten, 64.
[33] Bu deliller bazan îlyas'ı ismen bahis konusu ederse
de, ekseriyyet itibariyle Hızır'dan bahsederler. Gaye aym olduğu için bunlar
İlyas hakkında da varid kabul edilmiştir.
[34] el-Enbiya, 21/34.
[35] Müslim, Cihad 58.
[36] îbn Kayyim el-Cevziyye, el-Menaru'1-Münif, s.68.
[37] Ahmed ibn Hanbel, el-Müsned, III, 387.
[38] el-Buhari, tüm 41; Ebu Davud, Melihim 18; et-Tirmizİ,
Fiten 64.
[39] îbn Kayyım el-Cevziyye, el-Menaru'l-Münif,s.72.
[40] Aynı kaynak, s. 72-73.
[41] Bkz. Aym kaynak,s. 73 v.d.
[42] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 227-230.
[43] İbn Kesir, el-Bidaye, I, 330-31.
[44] eş-Şevkani, Fethu'l-Kadir, IV, 411.
[45] el-Beğavi, Tefsir, VI, 29; İbnu'1-Esir, el-Kâmil, I,
160; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 115-16; ibn Kesir, el-Bidaye, 1,333,337;
İbnu'l-Cevzi, Kitabu'l-Mevduat, I, 195-98.
[46] İbnu'l-Cevzi, Kitabu'l-Mevduat, 1,195-98; el-Kurtubi,
Tefsirdi, 43; XV, 116; ibn Hacer, el-İsabe, 1,438.
[47] İbnu'l-Cevzi, Kitabu'l-Mevduat,!, 195-98.
[48] ibn Hacer, el-İsabe, I, 432.
[49] el-Beğavi, Tefsir, VI, 29; et-Tabresi, Tefsir, IV,
457; İbn Hacer, el-îsabe, I, 432.
[50] Îbnu'l-Cevzi, Kitabu'l-Mevduat, I, 198; İbn Kesir,
el-Bidaye, I, 337; Muhammed İbn Seyyid Derviş,
Esne'L-Metalib, s. 19;
Abdurrahman eş-Şeybani, Temyizu't-Tayyib,s. 8; es-Süyuti, el-Masnu' fi
Marifeti'l-Hadisi'l-Mevdu', ait olduğu yer; el-Kavukcî, eI-Lü'lü'ü'l-Marsu',s.
18.
(49)
[51] İbn Hacer, el-İsabe, I, 438.
[52] Aynı kaynak, I, 432.
[53] Aynı yer.
[54] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 230-231.
[55] et-Taberi, Tefsir, VII, 261; el-Ayni, Umdetu'İ-Kâri, XV, 223; el-AIusi, Tefsir, XXIII, 139.
[56] es-Sicistani, Kitabu'l-Mesahıf,s. 69.
[57] et-Taberi, Tefsir, VII, 261.
[58] er-Razi, Tefsir, XXVI, 162; el-Kurtubi,Tefsir, XV,
120; İbn Hacer, Fethu'1-Barİ, VII, 183.
[59] Elmalık, Tefsir, VI, 4068.
[60] el-Beğavi, Tefsir, VI, 30; er-Razi, Tefsir, XXVI, 162;
el-Kurtubi Tefsir, XV, 120; îbn Hacer, Fethu'l-Bari, VII, 183; eş-Şevkani,
Tefsir, IV, 410.
Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları: 231-232.
[61] el-Müstedrek (el-Hakim), II, 617; el-Kurtubi, Tefsir,
XV, 116.
[62] el-Alusi, Tefsir, XXIII, 139. (ez-Zehebi,
Mizanu'l-İtidâHV, 441; ez-Zehebi, et-Telhis, II, 617.
[63] Bkz. İbn Kesir el-Bîdaye, 1,338-39; İzmirli Siyer-i
Celile-i Nebeviyye Mukaddemesi, s. 111
[64] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre
Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 232-233.