Hz. İLYAS (A.S.) 1

1. Kimliği, Şekil Ve Şemaili: 1

2. Peygamberliği ve Bazı Mucizeleri: 1

3. İlyas Sağ mıdır?. 3

4. Hızır İlyas Münasebeti 5

5. İlyas'tan Maksat İdris midir?. 6

6. İlyas ve Hz. Peygamber. 7

 

 

 

 

Hz. İLYAS (A.S.)

 

Kur'an'da iki defa adı geçer, Ert'am sûresinde (6/85) Zekeriyya, Yahya ve Isa (a.s.) ile birlikte, başkaca tafsilat verilmeksizin,, "saİihun',' dan biri olarak zikredilir. Saffat Şûresi'nde ise (3,7/^123-132) O'nun peygamber oluşu yanında, kısaca puta ta­pan kavmine yaptığı inzarlarma ve. Allah katındaki iyi haline işaret edilir. Hz. Pey-gamber'in hadislerinde, ise, îlyas, ismineçok az tesadüf edilir.

Hızır'la birlikte İlyas ismine Türk Halk Edebiyatı'hda ve Folkloru'nda geniş yer verilir. Bu konudaki inanış ve rivayetler bizim asıl konumuzun dışındadır. Fa­kat yeri gelince, dini yanı bulunan yazılı rivayetlere kısaca temas edilecektir.

İlyas (a.s.)'la ilgili olarak tarih, kasas ve tefsirlere geçmiş bilgilerin kaynağı ge­nellikle -benzer konularda olduğu gibi -Ehl-i Kitap metinleri ve efsanelerden ibaret Şifahi rivayetlerdir. İslâmiyet'in başlangıcından itibaren Müslümanlar arasına çeşit­li kanallardan girip yayılan bu tür efsanelere Hz. Peygamber, sahabe ve diğer ta­nınmış şahsiyetlere atfen uydurulanlar da katılmış ve bunlardan epeycesi muteber sayılan eserlere de girmiştir. [1]

 

1. Kimliği, Şekil Ve Şemaili:

 

İsrail Oğulları'ndan olduğu söylenen îlyas'in nesebi Musa (a.s.)'nın kardeşi Ha­run'a dayandırılır. Harun'un üçüncü batında torunu olan İlyas[2] Ka'bu'l-Ahbar'a göre iri başlı, çekik karınlı, ince bacaklı bir zat olup, göğsünde[3] kırmızı bir ben taşırdı.[4] Doğumunu müteakip kendisinden arzın doğu ve batısını aydınlatan bir nu­run parladığını söyleyen Ka'b'a göre yedi yaşında Tevrat'ı ezberlemiş ve istikbalde mühim bir şahsiyet olacağına ait bazı harikalar görülmüştür.[5] Hakim'in Müstedrek isimli eserine "sahihtir" kaydıyla Enes İbn Malik'ten aldığı bir rivayette[6] îlyas'ın boyunun 300 zira olduğu ifade edilmişse de bu, uydurma ve yalan bir haberdir.[7] 

 

2. Peygamberliği ve Bazı Mucizeleri:

 

İlyas, Hazakıyel'den sonra peygamber olmuştur.[8] Müslüman tarihçilerin he­men tamamiyle Ehl-i Kitab'a dayanarak bildirdiklerine göre, küçüklüğünde mey­dana gelen bir hadise üzerine dağlara kaçıp ömrünün kırkıncı yılına kadar vahşilerve yırtıcılar arasında yaşayan İlyas'a peygamberlik yerildi ve her biri bir kasaba­dan daha büyük olan yetmiş karyeye (köye ?) gitmesi emredildi. Son derece zalim ve cebbar insanlardan ibaret bu halka karşı kendisi ateş ve yırtıcı yaratıklarla des­teklendi ve 30 peygamber gücü verildi. İlyas, kral Ahab[9] ve karısı Ezbil'in[10] salta­natları zamanında yaşıyordu. Rivayetlere göre Ahab, Üyas'ın yolundan gidiyordu; fakat İsrail Oğulları Bal isimindeki puta[11]. tapıyorlardı. Günün birinde Ahab da, putlara tapan kralların en az kendisi kadar başarı elde ettiklerini öne sürerek, İlyas'tan yüz çevirdi. Bundan müteessir olan İlyas, Allah'tan kendisine yedi yıl yağ­murlara hükmetme kurdetini vermesini niyaz eyledi. Bu müddeti çok bulan Allah O'na.üç yıl izin verdi. Üç yıl her şeyi kasıp kavuran bir kuraklık ve kıtlık oldu. Bu müddet zarfında depolanmış erzakı bitiren İlyas'ın kavmi sırasıyla hayvanlarını, hayvan kemiklerini ve sonuçta da fare ve köpekleri yemeye mecbur oldular. Me­leklerin araya girmesiyle kuraklık sona erdi ve Allah O'nu merhametsizce nice masumun hayatına son vermiş olduğu için payladı. Bunun üzerine İlyas, İsrail Oğullarına kendi putlarından yardım dileğinde bulunmalarını, onlar niyazlarını karşılıksız bırakırlarsa, Allah'a iman etmelerini teklif etti. Putlar kendilerine tapan­ların dualarını duymadılar; buna karşılık İlyas'ın niyazı üzerine, kalkan şeklinde peyda olan buluttan ardı arkası kesilmeyen yağmurlar yağmaya başladı. Bolluk ve berekete kavuştular. Memleket hayatla doldu. Belalar uzaklaştı. Izdıraplı insanla­rın yüzü güldü. Buna rağmen İsrail Oğullan imana gelmediler; tevbe edip küfürle­rinden vazgeçmediler. Eskisinden daha beter bir tarzda küfürlerine devam ettiler. Kavminin bu duygusuzluğundan bezen İlyas, Allah'a kendisini bu dünyadan kur­tarması, katına çağırması niyazında bulundu. Yanında sadık müridi Elyesa ile dı­şarı çıktığı anda, kendilerine ateşten bir at geldi. Elyasa'ın hayret nidaları ve çığlık­ları arasında ata bindi ve yükseldi. Bu onların son görüşmeleri oldu. Bazı rivayetlere göre Allah İlyas'a kanat taktı; nurdan bir elbise giydirdi; O'ndan yemek ve içmek duygularını aldı. îlyas melekler arasına uçtu. Böylece hem insan, hem melek, hem yer ve hem gök yaratıklarından biri oldu.

İlyas kıssasını daha detaylı anlatan yazarlara göre Ahab'ın karısı Ezbil bütün mefsedetlerin başı olarak gösterilir: Memleket idaresine elini uzatmış bu kadın, tebdil gezer, muhakemelerde hazır bulunur, ata biner, kılıç kuşanır; hulasa bir kra­lın yaptığı her şeye özenir; yokluğunda kocasına vekalet ederdi. Kainatın en iffet­siz yaratığı olarak vasfedilen bu kadın uzun müddet yaşamış, yedi kralla evlenmiş ve bunların her birini kurduğu tuzaklara düşürerek öldürmüştür. Yetmiş çocuk doğurduğu söylenen bu kadın bir çok peygamberin de canına kıymıştır. Bu sayı­nın bir kaç kat kabarmasına, imanını gizli tutan mü'min veziri engel olmuştur. Gö­zü tuttuğu mallan gasbeden bu kadın, bu cümleden olarak kraliyet köşküne yakın bir bahçeyi sahibini öldürerek el koymuştur. Hz. îlyas, karısının teşviki ile kendisi­ni öldürmek isteyen kralın takibinden kurtulmak için kaçar ve yedi yıl kaya ko­vuklarında gizlenir. Bu firar olayından sonra kralın en sevgili oğlu hastalanır. Sayı­ları 400'e varan Ba'l rahibi, hastalığın sebebi olduğu öne sürülen İlyas'ı öldürmeyegiderler. îlyas'ın akıllıca hareketleri sonucu rahipler bir şey yapamadan geri döner­ler. Bundan sonra iman ettiklerini yalan yere iddia eden ve îlyas'ı Öldürmekten başka bir niyete sahip olmayan 50'şer kişilik iki grup yanarak mahvolurlar. Dör­düncü ve sonuncu kez yukarıda bahsi geçen mü'min vezir ile mel'unlardan müte­şekkil bir gurup daha îlyas'a giderler, Allah'ın irşadı ile İlyas bunlarla birlikte sara­ya gelir ve fakat tam bu sırada kralın oğlu ölür. Oğlunun telâşından İlyas'ı unutan kraldan, o da kaçıp tekrar ıssız yerlere çekilir.

Kaynaklar İlyas'm, mevki sahibi bir kadının arzusu üzerine gösterdiği ateş mu­cizesi ile ölmüş bulunan Yunus İbn Metta ve Elyesa'ı diriltmiş olmasından bahse­derler. O ayrıca, ihtiyar bir kadının son derece a'zalmış bulunan un ve zeytin yağı­na bereket duası yapmış ve bu iki gıda maddesi yeter derecede çoğalmıştır.[12]

Daha önce de işaret edildiği gibi İlyas'în hayatı ve peygamber olarak gösterdiği faaliyetlerle ilgili rivayetler tamamen Ehl-i Kitab'a dayanır. Doğduğu zaman ken­disinden meşrik ve mağribi aydınlatan bir nurun parladığı, yedi yaşında Tevrat'ı ezberlediği, 40 yaşına basıncaya kadar dağ başlarında ve çöllerde vahşiler ve yırtıcı yaratıklarla yaşadığı yolundaki haberler yalan ve uydurma olduğu aşikar olanlar­dandır. Allah'ın İlyas'ı vahşilerle desteklemesinin detayları bilinmiyor, bu iş nasıl olmuştur, belli değil. Ayrıca ona 30 peygamber gücünün verildiği söylentisi muğ­lak bir ifadeden öteye bir anlam taşımamaktadır.

Oğlu hastalanan kralın İlyas'ı hastalığa sebep bilmesi ve onu yakalamak için bir kaç kez belli sayıda cengâverlerden müteşekkil müfrezeler göndermesi ve bunların İlyas'm duasıyla yanmalarını dile getiren rivayetler[13] tamamen Kitab-i Mukad-des'ten aktarılmıştır.[14] Kavminin inatçı ve kafirce tutumundan bezen îlyas'ın, ka­tma çekmesi için Allah'a yaptığı niyaz ve sonuçta nur giydirilip yarı insan, yarı me­lek bir şahsiyet olduktan sonra at veya ateş üzerinde göklere uçurulması da[15] keza israiliyyattır, asılsız ve batıl bir söylentidir[16] ve bu da aynen Kitab-ı Mukad-des'ten alınmıştır.[17] 

 

3. İlyas Sağ mıdır?

 

îlyas'ın halen hayatta olduğuna dair bir takım haberler vardır ve halen sağ ol­duğu söylenen dört nebiden biri olarak gösterilir.[18] Vehb İbn Münebbih ve diğerlerinden nakledildiğine göre, Hızır gibi ölmüsüzlüğe ermiştir ve kıyamete kadar hayatta kalacaktır[19]. İlyas karalarda, Hızır ise deryalar ve adalarda Muhammed ümmetinden darda kalanların imdadına yetişmekle mükelleftirler[20]. Onlara bu görevin bizzat Hz. Peygamber tarafından verildiği de söylenmiştir.[21] Hz. Peygam-ber'e izafe edilen bir habere göre, her gece Hızır ile İlyas, Zülkarneyn tarafından Ye'cuc ve Me'cuc ile insanlar araşma yapılan şeddin dibinde buluşurlar. Aynı ha­bere göre her ikisi hacc ve umre ibadetlerini birlikte icra ederler ve bu vesile ile bir kerre içtikleri zemzem onlara bir yıl kafi gelir.[22] Kendisine nisbet edilen başka bir habere göre de Hz. Peygamber, muhtelif yiyeceklerden bahsettikten sonra kereviz ve yer mantarının İlyas ile Elyesa' (a.s.)'m yiyecekleri olduğunu ve bu iki nebinin yılda bir kez buluştuklarını, zemzem içtiklerini ve bu içmenin kendilerine bir yıl yettiğini ve Yü«v? Allah'ın her yüz yılın sonunda gençliklerini tazelediğini bildirmistir.[23]

Yukarıda geçtiği üzere, kavminin duygusuzluğundan bezen İlyas'ın niyazı so­nucu nur giydirilip göklere uçurulduğunu dile getiren rivayetler de onun hayatta oluduğunu ifade etmektedirler.

İlyas'ın hayatta olduğunu, ölmediğini ifade eden bu rivayetleri kısaca tahlil et­mek gerekirse karşımıza şu sonuçlar çıkar:

Halen sağ olduğu bildirilen dört nebiden birinin İlyas olduğu sözü yalandır.[24] Hızır'ın denizler ve adalarda, İlyas'ın da karalarda hami kuvvet olduğu yolundaki rivayetler tamamiyle Ehl-i Kitab'a ve eski dinlerin çoğu yalan ve uydurma haber­lerini islami muhitlere yaymayı zevkli bir görev bilen Ka'bu'l-Ahbar ve benzeri ki-Şilere dayanır.[25] Hızır ile İlyas'ın her gece Zülkarneyn şeddi dibinde buluşmaları­nı dile getiren ve Hz. Peygamber'e ait olduğu söylenen hadisin senedinde iki metruk ravi vardır[26] ve haber hem dirayet ve hem de rivayet yönünden muteber değildir. Keza muhtelif yiyecekler arasında yer mantarı ve kerevizin Hz. Peygam­berce İlyas ile Elyesa' peygamberlerin gıdalarını teşkil ettiğinin söylenmesi ve gençliklerinin her yüz yılın başında tazelenmesi de asılsızdır.[27] Elyesa'ın gözleri önünde îlyas'ın nurdan elbiseler içinde göklere çekildiği ise doğrudan doğruya Ki-tab-ı Mukaddes'ten alınmıştır.[28]

İlyas'ın sağlığı ile ilgili olarak Hz. Peygamber'in sahabe ve tabiilere atfedilen ri­vayetlerden ayrı olarak onunla görüştüğünü, konuştuğunu, sohbet ettiğini, sorular sorup cevaplar aldığını iddia edenlerin şehadet ve intibaları vardır.[29] Bu tip soh­bet ve görüşmeler sadece sahiplerini ilgilendirir. Bunlara dayanarak İlyas'm hayatıveya başkaca yönleriyle ilgili hükümler vermek, şöyle idi, böyle idi demek müm­kün değildir.

İlyas'ın hayatta oluşu ile ilgili bu söylentilere karşılık onun normal bir İnsan gi­bi bu dünyadan gelip geçtiğini ifade eden rivayetler ve çok kuvvetli mantıkî delil­ler vardır:

Hızır da, îlyas da ölmüştür[30] ve İlyas'ın sağ olduğunu dile getiren bütün riva­yetler batıldır[31]. İmam Buhari'ye, Hızır ve İlyas'ın halen hayatta olup-olmadıkları sorulduğunda, "buna imkan var mı? Zira Hz. Peygamber bir hadisinde "bugün ha­yatta olanlardan 100 yıl sonra hiç bir kişi kalmayacaktır, buyurdu"[32] cevabını ver­miştir. Ebul-Ferec İbnu'l-Cevzi (ö'. 597/1200) Hızır- ve dolayısıyla İlyas- in ölmüş olduğuna dört temel delilin bulunduğunu söyler ki bunlar, Kur'an, sünnet, müslü-man bilginleri icma ile akıldır.[33]

a) Allah'ın Kur'an'mda "Ey Muhammed, Biz senden evvel de dünyada hiç bir insana ebedilik vermedik" buyurur.[34] Eğer, İlyas Ölmemiştir denirse, böyle bir İddia ayete zıt düşer. Bir çok İslâm büyüğünün dediği gibi, şayet İlyas ölmemiş idiyse neden Hz. Peygamber'e gelip yardım etmemiş, O'nunla omuz omuza sâvaşmamıştır? Son derece çetin ve sıkıntılı günlerinde bir kenara oturup O'nu seyredeceğine koşup gelip yardım etmesi icabetmez miydi? Hz. Peygamber Bedir günü ellerini açarak "Ya Rab, eğer şu küçük grup helak olacak olursa, bundan sonra yeryüzünde Sana hakkıyla kulluk eden kalmayacak "[35] tarzında yalvarıp, en ufak şeylerden zafer adına medet umarken acaba Hızır ile İlyas neredeydiler?[36]

Diğer bir ayette bildirildiğine göre Allah bütün peygamberlerinden, şayet za­manına yetişirlerse Hz. Peygamber'e ve dinine yardım etmeleri hususunda kesin söz almıştır (Al-i İmran, 3/81). İlyas (a.s.) bir peygamber olarak şayet iddia edildiği gibi sağ olmuş olsaydı Hz. Peygamber'e gelir, O'na iman eder ve son nefesine ka­dar ömrünü bu uğurda tüketirdi. Halbuki böyle bir şey tarihen sabit değildir. Hz. Peygamber bir hadisinde "Allah'a andolsun ki, eğer Musa sağ olsaydı bana uymaktan başka bir şey yapmazdı" buyurmuştur.[37] Musa (a.s.) İlyas'tan daha üstün ve daha fa­ziletli bir peygamberdir. Musa'nın Peygamber'e uyduğu bir yerde İlyas da haydi haydi uyar. Eğer o sağ olsaydı, kendisini sahabe içinde en yüce bir mevkide ve ön saflarda görürdük. Yazık ki Muhammed ümmeti böyle bir şereften mahrumdur.

b) Hz. Peygamber vefatından az önce, bir gece vakti arkadaşlarıyla sohbet eder­ken, muhtelif lâfızlarla rivayet edilen ve hemen hemen bütün muteber hadis külli­yatına giren bir hadisinde, şu anda hayatta olanlardan 100 yıl sonra kimsenin kalmayacağmı, yani hepsinin öleceğini haber vermiştir ki[38], İlyas'ı bunlardan ayrı düşünmenin hiç bir manası yoktur. Eğer îlyas Hz. Peygamber zamanına yetişmişse bu hadise göre ölmüştür. Eğer yetişmemişse zaten mesele kalmaz ye bugün için onun hayatta oluşundan bahsedilmez.

c) İslâm bilginlerinden bir çoğu İlyas'ın ölmüş olduğu kanaatini taşımaktadır­lar. İmam Buhari, Ali İbn Musa er-Rıza, İbrahim İbn İshak el-Harbî, Ebu'l-Huseyn İbn el-Münâdî ve İbn Teymiyye bunlardandır. İbnu'l-Münâdî, İlyas'ın sağ olduğu­nu iddia edenleri takbih ederdi.[39] Kadı Ebu Ya'lâ, Ahmed îbn Hanbel'in taraftarla­rının bazısından İlyas'ın ölmüş olduğunu hikâye etmiştir.

Bir daha tekrar edilmeli ki, Hz. Peygamberle cuma kılmayan, cemaate iştirak etmeyen, O'nunla küffara karşı çarpışmayan bir kişinin sağlığından bahsedilemez. Musa sağ olsaydı, varıp Hz. Peygamber'e arz-ı teslimiyet edecekti; şayet iddia edil­diği gibi İlyas da sağ olsaydı, mutlak surette o da aynı yolu takip ederdi.[40]

d) İlyas'ın ölmüş olduğuna dair onu aşkın akli delil vardır.[41] Bunları teker te­ker anarak konuyu uzatmak istemiyoruz. [42]

 

4. Hızır İlyas Münasebeti

 

Sahih olmayan haberlerde ve bilhassa halkımız arasında "Hızır -İlyas" isimle­ri birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Her sene belli günlerde icra edilen "Hıdırellez" (Hı­zır = îlyas) şenlikleri bu iki isim etrafında çok zengin rivayet ve inanışların doğma­sına sebep teşkil etmiştir. Öyle anlaşılıyor ki, folklor ile yazılı rivayetlerin, benzeri bir çok konuda olduğu gibi, burada da geniş Ölçüde alış verişi olmuştur. Biz bura­da sadece dini yanı bulunan yazılı rivayetlere bir göz atacağız:

İbn Asakir'in Süddi'ye varan bir senetle verdiği habere göre Hızır ile İlyas kardeştir.[43] Hz. Peygamber'e nisbet edilen bir habere göre de Hızır'dan maksat İl-yas'tır.[44] Aynı haber Ka'bu'l-Ahbar'dan da gelmiştir. Merfu ve mevkuf olarak veri­len başka bir habere göre de Hızır ve İlyas her yıl, halk takviminde yazın başlangıcı olarak kabul edilen altı Mayıs günü (Hıdırellez = Hızır = İlyas) bir ara­ya gelirler; birbirlerinin başlarını tıraş ederler. Bazı rivayetlere göre bu buluşma Ramazan ayında, Kudüs'te olur; birlikte hac farizasını ifa ederler; Zemzem içerler. Buluşma yerleri arasında Arafat'tan da söz edilmiştir.[45] Hızır ile îlyas bu mülakat­larını bir dua ile bitirirler. Çeşitli metinler halinde kitaplara giren[46] bu duayı her gün sabah akşam üç kez okuyan kişi İbn Abbas'a göre suda boğulma, yangın, hır­sızlık gibi felâketlerle şeytan, zalim devlet başkanı, yılan sokması ve akrep ısırma­sından kurtulur.[47]

Hz. Peygamber'e atfedilen bir hadise göre Hızır ile İlyas'm her gece Zülkarneyn şeddinde buluştukları, birlikte hac ve umre yaptıkları geçmişti.[48] Muhammed üm­meti zaviyesinden Hızır'la îlyas'm ortak bir görevine de temas edilmiştir ki, o da, birincinin denizlerde, ikincininse karalarda hami kuvvet olmasıdır[49].

Hızır ile İlyas'm kardeş olması veya ikisinin aynı şahıs olması sadece bir söy­lentidir. Her yıl belli günlerde buluşmaları, birbirlerini tıraş etmeleri, zemzem iç-meleri[50]; vedalaşırken okudukları dualar[51] batıl ve asılsızdır. Her gece Zülkar­neyn şeddinde vaki kabul edilen mülakatları ile[52], hami kuvvet olmalarının da[53] aslı yoktur. [54]

 

5. İlyas'tan Maksat İdris midir?

 

Kur'an'da geçen İlyas kelimesini "İdris" tarzında okuyan bazi rivayetlere tesa­düf edilir. İbn Mes'ud'a.nisbet edilen bu okuyuş tarzı Taberi, İbn Ebi Hatim ve İbn Asâkir'in de içlerinde bulunduğu bir hayli yazar tarafından nakledilmiş ve mute­ber kabul edilen eserlere girmiştir.[55]

Keza İbn Mes'ud ayetini (Saffat, 37/123) Şeklinde yani İlyas yerine İdris ismini koyarak okumuş­tur[56]. Bu kıraat şazdır. Kur'an'daki şekil ise mütevatirdir. Peygamberler tarihi ile ilgilenenler bilirler ki, İdris ve İlyas iki ayrı isimdir ve her ikisi de peygamber olan ayrı şahsiyetleri ifade ederler. Yaşadıkları zaman itibariyle de aralarında asırlar vardır. Bilindiği gibi İdris Nuh Peygamberden öncedir ve insanlığın ikinci atası kabul edilen Tufan mucizesi sahibinin dedesidir. İlyas ise Musa'nın kardeşi Ha­run'un torunların dandır. Allâme Taberi, tefsirine aldığı bu rivayetleri tahlil eder ve sonuçta İlyas ile İdris'in aynı kişi olmasının mümkün olmadığı sonucuna varır.[57]

Yine Saffat suresinin 130'uncu ayetinde geçen 'den maksadın kim ol­duğu da müfessirleri bir hayli uğraştırmıştır. Bu lafzın bir kelime mi, iki kelime mi olduğundan ayrı olarak, müfretliği, cemiliği ve nihayet anlamı üzerinde geniş ihtilâflar vardır[58]. "Selâm İlyasine" anlamında olan bu ayeteki "İlyasin" kelimesi­nin "Ümmet-i Muhammed" demek olduğu bazılarınca iddia edilmişse de, bunun normal bir tefsir tarzı olmadığı meydandadır. Zira bu ayetin önünde veya sonunda ne "Muhammed" ismi vardır, ne de O'nun ümmeti. Bu kelimeler ayette geçmediği gibi, zımnen ve işareten de mevcut değildirler. O halde böyle bir zorlamaya lüzum yoktur. Ayrıca burada bazılarınca[59] "Muhammed ümmetine" bir tevriyeden bah-sedilîrse de, bu da tatmin edici olmaktan uzaktır. Sünni bilginler, zoraki tevillerle ayetin "Muhammed Ümmeti"ne işaret olduğunu iddiaya kalkınca Rafizîler de,bu­nun "Ali ümmeti" demek olduğunu söylemeye cüret etmişlerdir. İtidalden ayrılma­yan bir çok din bilgini "İyashV'in Muhammed ümmeti anlamına geldiği yolundaki açıklamaları yadırgamışlar ve bunu lüzumsuz bulmuşlardır.[60]     

 

6. İlyas ve Hz. Peygamber

 

Muhtelif yollarla Enes îbn Malik 'e varan ve az çok muhtevaları da farklı olan bir hadise göre, îlyas ile Hz. Pegyamber'in teması özet olarak şöyledir:

Hz. Peygamber bir sefer esnasında mola verir. Oturdukları sırada kendilerine yakın vadiden "Allah'ım, beni ümmet-i Muhammed'den kıl!" niyazında bulunan bir ses işitirler. Enes İbn Malik, sesin geldiği tarafa gider ve boyu 300 ziradan daha fazla olan bir adamla karşılaşır. Bu yabancı adam Enes'e kim olduğunu sorar. Enes'ten, kendisinin Hz. Peygamber'in hizmetini gören biri olduğu cevabını alır. Bu sefer yabancı Hz. Peygamber'in nerede olduğunu sorar. Yerini öğrenince de "Ona var ve kardeşin İlyas'm sana selamı var, de!" tenbihinde bulunur. Selamı alan Hz. Peygamberf kalkar ve İlyas'ın yanma gelir, ve kucaklaşırlar. Oturup uzun müddet sohbet ederler. Söz arasında İlyas, kendisinin bir gün müstesna, bütün yılı daima oruçlu geçirdiğini, tesadüfen bu günün oruç tutmadığı güne isabet ettiğini söyler ve beraber yemek yemeleri dileğinde bulunur. Gökten, üzerinde balık, ek­mek ve kereviz bulunan bir sofra iner. Yerler ve Enes'e de yeme izni verirler. Ye­mekten sonra birlikte ikindi namazını eda ederler. Namazdan sora vedalaşırlar ve Enes'in gözleri önünde İlyas bir bulut üzerinde semalara yükselir.[61]

Hakim'in Müstedrek isimli eserine "Bu, isnadı sahih bir hadistir" kaydıyla aldı­ğı (II, 617) bu haberi Beyhakî zayıf saymış,[62] Zehebî ise mevzu (uydurma) olduğu­nu söylemiş ve bunu uydurup halk arasında yayanlara lanet ettikten sonra "Bu ha­disi ve isnadını sahih sayacak kadar Hakim'in cehil içinde olabileceğini tecviz etmem" diyerek, Müstedrek sahibi hakkındaki hayret ve şüphesini gizleyememiştir.

Bilginlerden bir çoğunun "yalan" ve "iftira" olarak vasfettikleri[63] bu haberin as­lı yoktur ve tamamen uydurmadır.

Sonuç olarak özetlemek gerekirse, Kur'an'da iki kez ismi geçen İlyas (a.s.)'m Hz. Peygamber'in hadislerine diğer peygamberler kadar konu olmadığını görüyoruz. İlyas'ın hayat hikayesi ile ilgili bilgiler ya doğrudan doğruya Kitab-ı Mukaddes'ten iktibas edilmiş veya büyük ölçüde hayal ve yalanla karışık olarak anlatılan şifahi rivayetlerden derlenmiştir. Bunlara bakarak İlyas'm hayat safhaları hakkında doğ­ru veya doğruya yakın bir neticeye ulaşmak imkansızdır.

Müslüman toplumlarda İlyas ismi etrafında dolaşan ve Hz. Peygamberle saha­benin bazı büyük isimlerine müntehi olan haberler hemen hemen tamamiyle yalan ve uydurmadır.

İlyas'm halen hayatta olduğu, senenin belli günlerinde Hızır'la olan buluşmala­rı, Hz. Peygamber'le yemek yemeleri gibi söylentilerin aslı yoktur. Bazı insanların kendisiyle görüşmeleri, sohbet etmeleri ve buna benzer hatıraların bizim için hiç bir anlamı yoktur. Bu tür sohbet ve müşahedeler sahiplerini ilgilendirir.

Hz. Musa'nın kardeşi olan Harun (a.s.)'un torunlarından İlyas isminde biri kav­mine peygamber olarak gönderilmiş ve görevini ikmal ettikten sonra normal bir ölümle bu dünyadan göçüp gitmiştir. [64]

 

 



[1] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 225.

[2] et-Taberi, Tefsir, VII, 261; es-Salebi, Arais,s.223; Ibn Kesir, el-Bidaye, 1,337.

[3] veya başında.

[4] el-Hakim, el-MÜstedrek, II, 583; es-Süyuii, ed-Dürru'l-Mensur, V, 286.

[5] îbn lyas, BedaiVz-Zühur,s. 132.

[6] el-Hakim, el-Müstedrek, II, 617.

[7] ez-Zehebi, et-Telhis, II, 617.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 225.

[8] Îbnul-Esir, el-Kâmil, I, 212.

[9] Bazı kaynaklarda Ecab ve Lecab olarak geçer.

[10] Belki îzabel.

[11] BaTden maksadın ne olduğu ve tavsifi hakkında bkz. et-Taberi, Tefsir, XXIII, 91-92; er-Razi, Tefsir,XXVI, 161; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 117; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 139.

[12] Bkz. es-Saffat, 37/123-132 inci ayetlerinin tefsirleri ve et-Taberi, Tefsir, II, 540 v.d.; es-Salebi, Arais, s. 223 v.d.; el-Beğavi, Tefsir, VI, 25 v.d.; İbnu'I-Esir, el-Kâmil, I, 212 v.d.; ibn Kesir, el-Bidaye, I, 337 v.d. İbn İyas, Bedai'u'z-Zühur, s. 132 v.d.; İslam Ansiklopedisi, V/2,97-76.

[13] Bkz. el-Beğavi, Tefsir, VI, 27.

[14] II.Krallar, 1/9-16.

[15] Bkz. et-Taberi, Tarih, II, 543-44; Tefsir, XXIII, 94; el-Beğavi, Tefsir, VI, 29; İbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 213-14; ibn Kesir, el-Bidaye, I, 337-38.

[16] tbn Kesir el-Bidaye, î, 338; İbnu'l-Cevzi, Tefsir, VII, 81, not.l; İbn Kesir, Tefsir, VI, 33.

[17] H. Krallar, 2/1-14 ve ayrıca bkz. İslâm Ansiklopedisi, Elyesa' maddesi.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 225-227.

[18] Ka'bu'l-Ahbar'dan nakledilen bu habere göre halen sağ olan dört nebiden İlyas ve Hızır yerde, İdris

ve İsa göktedirler (ibn Kesir, el-Bidaye, I, 337; İbn Hacer, el-îsabe. I, 432; es-Süyuti, ed-Dürru'l-Mensur, V, 285).

[19] el-Kurtubi, Tefsir, XV, 115-116; el-Alusi, Tefsir, XXIII, 139.

[20] el-Beğavi, Tefsir, VI, 29; et-Tabresi Tefsir, IV, 457; îbn Hacer el-İsabe, I, 432.

[21] îbn Hacer, el-İsabe, 1,432; İslâm Ansiklopedisi, V/2,976.

[22] îbn Hacer el-îsabe, I, 432.

[23] Aynı yer, I, 439.

[24] Îbn Kesir, el-Bidaye, 1,337.

[25] Bkz. el-Hakim, el-Müstedrek, II, 583.

[26] Îbn Hacer el-İsabe, 1,432.

[27] Aynı kaynak. I, 439.

[28] Bkz. İL Krallar, 2/1-14.

[29] Bkz. Îbn Hacer, el-tsabe. I, 441 v.d.

[30] el-Kurtubi, Tefsir, XI, 41; İbn Kesir, el-Bidaye, I, 337.

[31] Muhammed İbn Seyyid Derviş, Esne'l-Metalib, s. 292-93; İzmirli, Siyer-i Celile-i Nebeviyye Mu-kaddemeşi,s.H0.

[32] el-Buhari, İlim 41; Ebu Davud, Melâhım 18; et-Tirmizi, Fiten, 64.

[33] Bu deliller bazan îlyas'ı ismen bahis konusu ederse de, ekseriyyet itibariyle Hızır'dan bahsederler. Gaye aym olduğu için bunlar İlyas hakkında da varid kabul edilmiştir.

[34] el-Enbiya, 21/34.

[35] Müslim, Cihad 58.

[36] îbn Kayyim el-Cevziyye, el-Menaru'1-Münif, s.68.

[37] Ahmed ibn Hanbel, el-Müsned, III, 387.

[38] el-Buhari, tüm 41; Ebu Davud, Melihim 18; et-Tirmizİ, Fiten 64.

[39] îbn Kayyım el-Cevziyye, el-Menaru'l-Münif,s.72.

[40] Aynı kaynak, s. 72-73.

[41] Bkz. Aym kaynak,s. 73 v.d.

[42] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 227-230.

[43] İbn Kesir, el-Bidaye, I, 330-31.

[44] eş-Şevkani, Fethu'l-Kadir, IV, 411.

[45] el-Beğavi, Tefsir, VI, 29; İbnu'1-Esir, el-Kâmil, I, 160; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 115-16; ibn Kesir, el-Bidaye, 1,333,337; İbnu'l-Cevzi, Kitabu'l-Mevduat, I, 195-98.

[46] İbnu'l-Cevzi, Kitabu'l-Mevduat, 1,195-98; el-Kurtubi, Tefsirdi, 43; XV, 116; ibn Hacer, el-İsabe, 1,438.

[47] İbnu'l-Cevzi, Kitabu'l-Mevduat,!, 195-98.

[48] ibn Hacer, el-İsabe, I, 432.

[49] el-Beğavi, Tefsir, VI, 29; et-Tabresi, Tefsir, IV, 457; İbn Hacer, el-îsabe, I, 432.

[50] Îbnu'l-Cevzi, Kitabu'l-Mevduat, I, 198; İbn Kesir, el-Bidaye, I, 337; Muhammed İbn Seyyid Derviş,

Esne'L-Metalib, s. 19; Abdurrahman eş-Şeybani, Temyizu't-Tayyib,s. 8; es-Süyuti, el-Masnu' fi Marifeti'l-Hadisi'l-Mevdu', ait olduğu yer; el-Kavukcî, eI-Lü'lü'ü'l-Marsu',s. 18.

(49)

[51] İbn Hacer, el-İsabe, I, 438.

[52] Aynı kaynak, I, 432.

[53] Aynı yer.

[54] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 230-231.

[55] et-Taberi, Tefsir, VII, 261; el-Ayni, Umdetu'İ-Kâri, XV, 223; el-AIusi, Tefsir,     XXIII, 139.

[56] es-Sicistani, Kitabu'l-Mesahıf,s. 69.

[57] et-Taberi, Tefsir, VII, 261.

[58] er-Razi, Tefsir, XXVI, 162; el-Kurtubi,Tefsir, XV, 120; İbn Hacer, Fethu'1-Barİ, VII, 183.

[59] Elmalık, Tefsir, VI, 4068.

[60] el-Beğavi, Tefsir, VI, 30; er-Razi, Tefsir, XXVI, 162; el-Kurtubi Tefsir, XV, 120; îbn Hacer, Fethu'l-Bari, VII, 183; eş-Şevkani, Tefsir, IV, 410.

Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 231-232.

[61] el-Müstedrek (el-Hakim), II, 617; el-Kurtubi, Tefsir, XV, 116.

[62] el-Alusi, Tefsir, XXIII, 139. (ez-Zehebi, Mizanu'l-İtidâHV, 441; ez-Zehebi, et-Telhis, II, 617.

[63] Bkz. İbn Kesir el-Bîdaye, 1,338-39; İzmirli Siyer-i Celile-i Nebeviyye Mukaddemesi, s. 111

[64] Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 232-233.