On Beşinci Bölüm

 

Şeyh Yasin'in Gazze'ye dönüşünden bir müddet son­raydı. O sabah kahvaltıdan sonra bürosuna gitmeden önce, tebessüm saçan yüzü ile seslendi:

- Torunlarımı getirin de göreyim.

Kucağına bırakılan torunlarını tek tek sevdi. İpek gibi yumuşak yanaklarına buseler kondurdu. Sevgi ve şefkat dolu bakışlar arasında oğlunun sürdüğü tekerlekli sandal­yesi ile bürosuna doğru yola çıktı.

Tekerlekli sandalyesini süren oğlu Abdi'yle sokaklarda ilerlerken, halkın saygı ve teveccühü, samimi ve sıcaktı. Ki­mi yaklaşıp sarılıyor, öpüyor; kimi dualar ediyordu.

Biraz ilerdeki evin duvarı dibinde oturan yedi-sekiz yaşlarında iki çocuk gördü. Fakirliğin tüm izleri üzerlerine yansımıştı. Onlara baktıkça yüreğinden bir şeylerin koptu­ğunu hissetti.

Yanma çağırdı. Öptü ve güzel sözlerle gönüllerini aldı. Abdi onların yetim çocuklar olduklarını söyleyince yüreği daha çok dağlandı. O da bir yetimdi. Yetim ümmetin yetim bir ferdi...

Oğluna başıyla işaret etti. Abdi'nin eli cebine daldı. Avucunda bozuk paralar belirdi. İki küçük çocuğun avuçla-

rina bozuk paraları koydu. Sevinçle koşarak eve girdiler. Bu yaşanan küçük mutluluk bile Şeyh Yasin'in tüm sıkıntıları­nı dağıtmış, yüreğinden yüzüne tebessüm çiçeklerini yan­sıtmıştı.

Yaşadığı bu mutlulukla bürosuna vardı. Rutin işlerini yaparken basından derlenip önüne konulan bir haber dik­katini çekti: İşgal rejiminin Başbakanı Netanyahu akşam ya­nma Ariel Şaron ve İzzak Mordahayı da alarak kameraların karşısına geçmiş, bir açıklama yapmıştı: İşgale karşı dire­nenlerin veya direniş gösterenlerin nerede olurlarsa olsun­lar izleneceklerini belirten sözler sarf etmişti. Meğer Halid Meş'al'e suikast düzenleyen iki Mossad ajanını Ürdün'ün İsrail'e iade etmesi nedeni ile bu toplantı yapılmış, bu de­meç verilmişti. Anlaşılan Kral Hüseyin'in söz konusu ajan­ları gizli bir pazarlık sonucu İsrail'e vermesi, Şeyh Yasin'in Ürdün'den ayrılmasından sonra gerçekleşmişti.

Kral Hüseyin bu tavrıyla Filistin halkı ve ülkesindeki Filistinliler, hatta Arap âlemi nezdinde -Şeyh Yasin'i Rem­le'den alıp tedavi etmesiyle- lehine olan gelişmeleri, bir an­da nefrete dönüştürmüştü. Bir çuval inciri berbat etmek di­ye buna denilirdi. Nitekim menfaatçi rejimler, çıkarlarını her şeyden üstün tuttuklarını tashih ettiler.

Şeyh Yasin olayı tefekkür ederken İslami bir tavrın, İs-lami bir şuurun eksikliğinin neticelerini gördüğünü anladı. Acı ve elem verici olsa da, Arap rejimlerinin esef verici manzarası, maalesef buydu. Bu tablo, var olan gerçeğin yansıması, bir portresiydi.

İçeri giren iki göz bebeği Rantisi ve Ebu Şenneb, onu daldığı tefekkürden uyandırdı. Selamlaştılar. Birbirlerini sordular:

- Nasılsın Ebu Şenneb?

- Hamd olsun efendim.

-  Askalan zindanında 92'deki açlık grevinden sonra 95'te de bir açlık grevi yapmıştınız.

- Evet efendim.

- Nasıl, şartlarınız düzeldi mi peki?

- Nisbeten efendim. Zindanın şartları ilk açlık grevin­den sonra biraz düzelmiş olsa da, sonra tekrar baskılar art­tı. 95'teki açlık grevlerimiz haklarımızın iyileşmesinde bü­yük rol oynadı.

- Allah gayretinizi kabul etsin.

Ebu Şenneb'in yanındaki koltukta oturan Doktor Ran-tisi'ye baktı.

- Ya sen Rantisi, dedi Şeyh Yasin. Sen nasılsın? Kaç ay oldu çıkalı?

-  Efendim! Sizin Ürdün'e gidişinizden 6-7 ay önce Bi'ru's- Sebu'dan çıkmıştım. Şeker hastalığım artsa da şu an hamd olsun iyiyim. Yüreğim, bileğim Filistin için atıyor. Dualarınızı bekliyorum.

Sohbet biraz daha ilerleyince Şeyh Yasin, konuyu Ür­dün meselesine getirdi. Masadaki haber özetini onlara okuttu.

- Ne düşünüyorsunuz? diye sordu.

- Aslında, dedi Rantisi. Hiç şaşırmamak gerek efendim.

Gönlüm, olmasını dilemese de olması muhakkak bir \ akay­dı. Sadece sizin Ürdün'den ayrılmanız bekleniyordu. Şayet o iki ajan yargılansalardı, işgal rejiminin rezil olmasına ye­ter bir olaydı; ama gizli bir el buna izin vermedi.

- Allah-u Teala celle celalehu, dedi Şeyh Yasin. Bizim dı­şımızda meydana gelen sebepler zincirini, bizi zindandan çıkarmaya vesile kıldı. Bu pazarlıkta ne benim ne de HA-MAS'ın bir hissesi olmadığına, Allah elbette şahittir. Her şey onun güç ve kuvveti ile olur. Bu da onun takdiriydi.

- Efendim!

Biraz farklı bir nidaydı bu. Sanki Ebu Şenneb bir şeyi haber verecekmiş gibi bir hisse kapıldı.

- Evet, Ebu Şenneb!

Ebu Şenneb Rantisi'ye baktı, ikisi de suskundu. Arala­rında işaretlerin dili dolaşıyordu. Nihayet Ebu Şenneb ko­nuştu:

- Bir durum daha var efendim!

"Neymiş" dercesine bakan Şeyh Yasin'e üzgün bir şe­kilde açıkladı:

- Ürdün yönetimi Amman'daki büromuzu kapattı. Ha­reketimizin siyasi kanadım, başta Halid Meş'al olmak üze­re, Doktor Musa Ebu Merzuk, Muhammed Nezza'i ve ibra­him Goşe'yi de sürgün etti.

Şeyh Yasin'in çalışma bürosunda önce bir sessizlik ol­du. İlk toparlanan Şeyh Yasin'in dudaklarından:

-  İnna lillahi ve inna ileyhi raciun, sözleri döküldü. Yüzündeki ciddiyet, kemale ermiş bir teslimiyetle şekillenmİşti.

- Üzülmeyin kardeşlerim! dedi. Yüce Allah bu yolda bir kapıyı kapatırsa elbet başka bir kapı açacaktır. Biz ihlâsla çalışıp direniş için gayret gösterdiğimizde, elbette engeller­le karşılaşacağız. Sabırlı ve sebatkâr olmak gerek.

Rantisi üzgündü. Yaşanan gelişmeler karşısında konuş­madan edemedi.

-  Efendim! dedi kırılgan sesiyle- Zaten bu Ürdün reji­minden Filistin davasına yönelik aldığımız ilk darbe değil. Siz bizden daha iyi hatırlarsanız: 67 savaşında Ürdün ordu­su, Filistinli gerillaların kontrolündeki Kudüs ve çevresini alıp Siyonistlere kendi eliyle teslim ettikten sonra çekilmedi mi? Asıl ihanet o zaman başlamıştı.

Şeyh Yasin bir müddet düşünüp başını kaldırdı.

- Bir açıklama yapılsın, dedi. Mossad'm bu iki ajanının işgal yönetimine teslim edilmesine şiddetle karşı olduğu­muza dair tepkimiz gösterilsin.

Aynı gün HAMAS, konu ile ilgili yaptığı açıklamada şunu ilan etti: "Biz, MOSSAD adlı terör örgütüne mensup ajanların yargılanmalarını beklerken, onların Siyonist yöne­time teslimi yönünde gelişmeler olmasına şaşırdık. HA­MAS, hareketinin siyasi biriminin başkanı kardeşimiz Ha-lid Meş'al'e suikast girişiminde bulunan MOSSAD ajanları­nın Ürdün hükümeti tarafından Siyonist işgal rejimine tes­lim edilmesini, büyük üzüntüyle karşılamıştır. Bu hareket f Siyonist teröre karşı yumuşak tavır anlamına gelir ki, böyle |< bir tavır da onlara daha çok cesaret kazandıracak, dolayı-

sıyla benzer girişimleri tekrarlamaya teşvik edecektir. Siyo­nist yönetimin Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun, Ariel Şaron ve İzak Mordahay adlı iki teröristi de yanma alarak dün akşam televizyonda yaptığı açıklamada; "işgale karşı direnenler nerde olurlarsa olsunlar kendilerini izleyeceğiz" şeklinde sözler sarf etmesi, bizim görüşlerimizi doğrula­maktadır."

O gün kahvaltıdan sonra Şeyh Yasin bürosuna gitmedi. Zaman zaman yaptığı gibi, evinde çalışacaktı. Ayrıca gele­cek misafirleri evinde ağırlamak için bugüne randevu ver­mişti. Ziyaret, Arafat'ın temsilcilerince yapılacaktı. Mutlaka bir şeylerin olacağını tahmin eden Şeyh Yasin, yardımcısı Ebu Şenneb'i de çağırmıştı.

Evindeki küçük çalışma odasında Önüne yığılmış ev­rakları incelerken, Ebu Şenneb'in geldiğini haber verdiler.

- İçeri gelsin, dedi oğlu Abdi'ye.

Ebu Şenneb odaya girip Şeyh Yasin'i selamladı. Birbir­lerini sorduktan sonra:

- Ebu Şenneb! dedi Şeyh Yasin. Bu günkü randevumu­zu biliyorsun.

- Evet efendim. O sebeple buradayım

-  Bu tür ziyaretleri sıkça ya sayamıyoruz. Acaba neye borçluyuz dersin?

-  Sizin hem zindan çıkışınız, hem de hastalığınız için sorma nezaketinde bulunacaklarrmş efendim. Ama başka bir durum varsa göreceğiz.

- Evet! Bekleyip görelim bakalım! Üniversitedeki çalış­maların nasıl,, devam ediyor mu?

- Evet efendim, devam ediyor. Hem üniversitedeki öğ­retim görevlisi kadromu, hem de mühendisler sendikası başkanlığımı...

Tam bu sırada dışardan bir araba sesi duyuldu. Odanın kapısı açıldı. İçeri giren Abdi;

- Baba! Beklediğimiz misafirler geldi, dedi.

- İçeri al oğlum.

İçeri giren iki kişinin ilk etapta şıklıkları göze çarpıyor­du. Kravatlı ve takım elbiseliydiler. Ebu Şenneb'in de iltifat-larıyla koltuklara oturdular. Şeyh Yasin;

- Tekrar hoş geldiniz beyler, dedi

- Hoş bulduk efendim, dedi orta boylu olanı. Ebu Şen-neb de onları sorduktan sonra, adam söz aldı:

-  Efendim! Başkan Arafat'ın geçmiş olsun dileklerini sunmak için buradayız. Şahsı ve halkı adına size geçmiş ol­sun mesajının yanı sıra sıhhat ve afiyetinize dair iyi dilekle­rini de iletti.

- Sağ olun, dedi Şeyh Yasin. Teşekkür ederim. Kendile­ri nasıllar?

- Sıhhatteler efendim. Yoğun bir görüşme temposu için­de olduğundan ilk fırsatta sizi bizzat ziyaret etmek ister. Malumunuz 93'teki barış sürecinden bu yana meclis çalış­maları, yanı sıra güvenlik ve sosyal kurumlarımızın yeni­den inşası, uluslararası platformda destek ziyaretleri Baş-kan'ı yoğun bir programla boğuşturuyor.

Şeyh Yasin, adamın ikide bir "Başkan, başkan" diye Arafat'ın liderliğine vurgu yapmasına tebessüm etti. Bu, tüm Filis tini ilerce kabul edilmeyen; ama ettirilmeye çalışı­lan bir söylemdi.

Adam, başka bir konuya vurgu yaptı.                        :

- Ebu Şenneb, sizi de burada görmemiz çok güzel oldu, aynı dileklerimizi sizin içinde tekrarlıyoruz: Geçmiş olsun!' Zira siz de Filistin davası için tıpkı Şeyhimiz gibi nice çile­lere göğüs gererek Askalan zindanında kaldınız. Uzlaşmacı kişiliğinizin Filistin davasına büyük yararlar sağladığı.ıı unutmadık. Ayrıca Dr. Abdulaziz Rantisi'ye de aynı dilekle­rimizi lütfen bizim adımıza iletiniz. Filistin, uğruna yapılan1 kahramanlıkları unutmayacaktır.

Adam Şeyh Yasin/e döndü.

-  Efendim! dedi. Şimdi nasılsınız? Sıhhatinizde, Am:; man'daki tedaviden sonra bir gerileme olmadı inşaallah.

- Hayır! Hamd olsun iyiyim. Bizi asıl üzen maddi sıkın-' Ular değil- Elbette bir gün, çekilen bu zorluklar meyvelerini verecektir. Lakin mühim olan işgal rejimine direnmek ve Filistin'i tam bir Özgürlüğe kavuşturmaktır. Zira bu yaradır, asıl bizi rahatsız eden. Zahiri yaralar değil...                     :

Bu ince mesaj karşısında adam baştan savma bir ma­nevra yaparak:

- Hepimizin gayreti ve temennisi bu efendim, dedi. Mevcut, nispi ve kolu-kanadı kırık Özerk Yönetimin

yeterliliğini savunmadan konuyu geçiştirdi. Kendini tebes­süme zorlayan, sıkılan halini sahte gülücüklerle, siyaset ko-

kan sözlerle gizlemeye çalışan bir tablo yansıtıyordu.

Bir ara bakışlarıyla evi incelemeye aldı. Daha çok fakir Filistinlilerin yaşadığı bu gecekondu mahallesi, adamın ya­şadığı semte benzemiyordu. Üç küçük odası, bir mutfak, banyo ve tuvaleti olan bu ev, kışlan soğuk, yazlan ise sıcak­tı. Oturduğu koltuklar, evin düzeni oldukça sade ve sıra­dandı.

HAMAS'ın manevi liderinin yaşadığı ev, böyle olma­malıydı. Daha geniş, daha büyük ve şanına yakışır bir evde olması daha yakışık alırdı. Ağırlandığı şu odayı hiç de be­ğenmemişti. Zaten bu gayeyle gelmemiş miydi? Öyleyse asıl maksada giriş yapmanın zamanıydı.

- Efendim, dedi adam. Eviniz biraz küçük gibime geldi.

- Doğru, dedi Şeyh Yasin. Biraz küçük, fakat yeterli ge­liyor.

- Her ne kadar öyle olsa da sizin konumuzda olan bir insan için daha büyük ve daha geniş, güzel bir ev olmalı. Ayrıca hastalığınız için de daha rahat bir eve ihtiyacınız var...

Sözün nereye varacağını merakla bekleyen Ebu Şen-neb, Şeyh Yasin'in yüzüne baktı. Mütebbessim çehresi gü­lümsüyor, sabırla karşısındakini dinliyordu. Adam devam ediyordu:

- Bu sebeplere binaen efendim, başkanımızın teklifi ile Özerk Yönetimimiz Gazze'nin en zengin semtlerinin birin­de istediğiniz büyüklük ve rahatlıkta size bir ev tahsis et­meyi teklif ediyor. Sizden kabul göreceğini umuyoruz.

"İşte! Ziyaretin sebebi anlaşıldı" diye düşündü Şeyhi Yasin. Bu, bir yardım teklifinden çok Şeyh Yasin'i satın alma teklifiydi. Ustaca kurgulanmış bir oyun ya da balla karıştı­rılıp içirilmeye çalışılan bir zehirdi. Ama bu teklif Şeyh Ya­sin'i tanımayan bir anlayışın ürünü gibiydi. Bir çeşit sus pa-.-. yi...                                                                                                                     

Kabullenir yanı olmayan bu teklife Şeyh Yasin'in tered-[ dütsüz cevabı odada yankılandı.

- Yönetiminizin teklifi için teşekkürlerimi iletin lütfen. Yalnız ben, halkımdan ayrı yaşayamam. Bu fakir halkı sevi­yorum. Onlarla olmak, onlar içinde, onlardan biri gibi yaşa-, maktan mutluluk duyuyorum. Burada ve bu semtten ayrıl-, mayı da düşünmüyorum.

Ufak bir şaşkınlık geçiren adam, toparlandı ve fazla ıs­rarcı olmadı.

- Madem uygun görmüyorsunuz, takdir sizindir efen­dim. Müsaadenizle biz kalkalım, tekrar geçmiş olsun. Ha­yırlı şifalar diliyorum.

Arkadaşıyla uğurlanıp dışarı çıkan iki adamı pencere­den seyreden Şeyh Yasin'in gözünden korumaların ve oto­mobilin fiyakası kaçmadı. Öyle ya! Özerk Yönetim devlet olmanın zahiri manasını yansıtmalıydı. Devlet olma anlayı­şının gereği buymuş gibi.

Şeyh Yasin, aradan uzun bir müddet geçmeden bir kon­feransa katıldı. Özerk Yönetiminin başı Arafat ve birtakım saygın kişilerin yanı sıra, çeşitli ilim adamlarının da katıla­cağı bu geniş açıhmlı konferans kalabalıktı. Tebliğler üzeri-

ne tebliğler sunuluyor, Filistin meselesine dair fikirler hava­da uçuşuyordu.

Verilen bir istirahat sırasında dikkat çeken bir hareket­lilik yaşandı. Salona giren Yaser Arafat'tı. Etrafını saran ko­rumaları gazetecileri fazla yaklaştırmıyordu.

Salona.girer girmez gözleri birisini aradı. Aradığı kişiyi bulmanın sevinci gözlerine yansıdı. Hızlı bir tempoyla yü­rüdü. Tekerlekli sandalyesine oturan Şeyh Yasin'e yaklaşır­ken, güleç bir yüzle içten olmaya çalışıyordu. Selamlama­dan sonra Şeyh Yasin'e sarıldı, sakalını Öptü. Adet gereğin­ce sıcak bir yakınlık sergiliyor, sürekli gülümsüyordu. Ka­meralar ve patlayan flaşlar ona haz veriyordu.

Şeyh Yasin her zamanki mütebessim yüzü ile Arafat'ı süzdü. Başındaki kareli kefiyesi, sağ omzuna sarkmıştı. Pör-sümüş yüzü ve kızarmış gözleri, yaşlandığını haber veriyor­du. Üzerindeki üniformasıyla Şeyh Yasin'in yanındaki san­dalyeye oturdu. Geçmiş olsun dileklerini söyledi. Neşeli gö­rünmeye çalışıyordu. Bir ara sol eli ile Şeyh Yasin'in felçli ve hareketsiz parmaklarına dokundu. Tutmaya çalıştı. Bir müddet oturup konuştuktan sonra yanından ayrıldı.

Her şeyi uzaktan izleyen basın mensuplarından bir gazeteci konferansın sonunda Şeyh Yasin'e sokuldu. Kon­ferans hakkındaki görüşlerini öğrenmek için bazı sorular sordu.

Bir ara:

- Efendim dedi; Özerk Yönetimle ilişkileriniz nasıl?

Kurgulanmış bir fitnenin kokusunu sezen Şeyh Yasin,   

temkinli konuştu

- Filistin liderliğinin ortak noktası, birlik ve beraberlik­tir. Bu doğrultuda Filistin özgürlüğüne yönelik her olumlu girişim Filistin davasına hizmettir.

-  Müsaadenizle bir soru daha sormak istiyorum: HA-MAS olarak neyi hedefliyorsunuz, açıklar mısınız?

Gazetecinin öğrenmek için merak ettiği tüm sorularına tek bir cevap vermeyi düşünen Şe^h Yasin, tane tane konuş­tu:

- Bizim, HAMAS olarak hedefimiz; toprağımızı kurtar­mak ve Siyonist düşmandan hakkımızı almaktır. Bu; sürek­li, sabit ve değişmeyecek bir hedeftir. Bu hedef er veya geç gerçekleşecektir. Bu hedef, Filistin davasına hizmet etmek­tir. Biz Filistin halkının birliği arasına herhangi bir ihtilafın, uzlaşmazlığın girmemesi, iç savaş çıkmaması için çalışaca­ğız. İşte bu, Filistin davasına hizmet edecektir. Hedef tektir. Biz isteklerimizi gerçekleştirmede ve İsrail işgal rejiminin gasp ettiği meşru hakkımızı geri almakta Özerk Yönetime destek oluruz. Bu gerçekleştiğinde herhangi bir çarpışma ve direniş olmaz. Biz ne koltuk ne mal ne mevki istemiyoruz-Yönetim, yine Özerk Yönetimin elinde kalsın. Biz ona bak­mıyor ve ona rağbet etmiyoruz.

Yüzüne beklediğini alamamanın mutsuzluğu yansıyan gazeteci, Şeyh Yasin'in konferanstan ayrılmak istemesiyle arkasından bakakaldı. "Ne makam, ne mevki peşinde; tek derdi, toprağı ve halkının gasp edilen hakları"

Yahya Ayyaş'm şehadetinden sonra duracağı yahut sekteye uğrayacağı düşünülen istişhadi eylemler, artarak Çoğalıyordu. Zor anlar yaşayan işgal rejimi de boş durmu­yordu; zulmün her yolunu denemeye çalışıyor, cinayetleri­ne ara vermiyordu.

Bu sebeple israil, Özerk Yönetimle imzalanmış olduğu güvenlik iş birliği anlaşmasından azami derecede faydalan­ma yoluna gidiyordu.

Nitekim bu işbirliğinin nasıl pratiğe yansıyacağı halk tarafından yavaş yavaş anlaşıldığında el- Halil şehrinde binlerce Filistinli, İsrail ile güvenlik işbirliğine son verilme­sine yönelik yürüyüşler yaptı. Fakat işgalci İsrail yine de kendine yakın olan Özerk Yönetimdeki etkin isimlerden çe­şitli istihbari bilgiler elde etmekte gecikmedi

Bu bilgiler doğrultusunda Nablus yakınlarında dağlık bir bölgede arabasının yeri tespit edilen HAMAS'ın askeri kanadının Batı Yaka Bölgesi Sorumlusu Mahmud Ebu He-nud'un üzerine havadan 10 roket fırlatıldı. Amerika'nın he­diye ettiği Apaçi helikopterleri ve F -16 savaş uçakları, artık bu işlerde kullanılır olmuştu.

Bunun üzerine halktan tepkiler giderek yoğunlaştı. En sert tepki HAMAS'ın Gazze temsilcilerinden Porf. Dr. Ab-dulaziz Rantisi tarafından dile getirildi:

- Ebu Hennud'un otomobilinin tespit ve takip edilebil­mesi Filistinliler arasında dolaşan birtakım kirli ellerin bu­lunduğuna işarettir. Bu kirli eller mutlaka tespit edilip orta­ya çıkarılacak ve Filistin halkı onlara gereken cezayı vere-

2J6

mehmet ali göntit

çektir. İşgalci İsrail ile yapılan güvenlik işbirliği anlaşması da kesin bir şekilde İptal edilmelidir...

HAMAS'ın bu kararlı tutumu birçok insanı etkiledi, so­kaklara döktü. Gösteriler, protestolar yapıldı. Özerk Yöne­tim bununla ilgili rahatsızlığım ilk etapta dile getirmese de daha fazla sabredemedi.

9 Nisan 1998 günü Şeyh Yasin'in evine uğrayan Ebu Şenneb, telaşlı ve endişeliydi. Gelişmeleri Şeyh Yasin'e an­latırken öfkesini gizleyemiyordu.

- Yıllarca işgal yönetimiyle çatıştık, boğaz boğaza gel-; dik, zindanlarında yıllarca yattık, her harekete ve işkenceye sabrettik efendim. Ama Özerk Yönetimin yaptığına bir ba­kın Allah aşkına! Muhyiddin Şerifin şehadet acısı yetmi­yormuş gibi Rantisi'yi tutuklayıp zindana attılar. Zavallı kendini bildi bileli zindanlarla nikâhlı.                            

Şeyh Yasin'in alnındaki çizgiler belirgin bir şekilde ka-f barmışü. Fakat yine de ihtiyatlıydı. Öfkeyle fikir yürütüp if duygusal davranmadı. Akıl ve iz'an süzgecinden düşüncelerini geçirip öylece konuştu.

- Sakin ol Ebu Şenneb! Sakin Ol! dedi. Bu yolda, daha?, çok dikkatli olmamız gereken bir aşamadayız. İşgalci İsra-k. il'e karşı bilaşüphe saldırı yapabiliyoruz. Ama bu konuda dikkatli olmak gerek. Neticede oyuna da gelmiş olsalar kar- j,,1. deşlerimiz ve direnişte fikirdaşımızdırlar. Birliğimizi boz- >: mamalıyız. Bizi kışkırtmak isteyenler ve onları da kullanıp K1 buna alet etmek isteyen harici güçler var. Zaman, basiret ve ,

ferasetle olayları tahlil etme zamanıdır. Şimdi şuraya oturda gelişmeleri güzelce bir daha anlat.

Hayrandı Şeyh Yasin'e. En sıkışık zamanlarda dahi çev­resine güven, itimat veriyordu. Herkes gibi o da bu olumlu elektriklenmeden nasibini alıyordu.

- Yahya'nın şehadetinden sonra, dedi Ebu Şenneb. İz­zettin Kassam Tugayları'miza karşı işgal güçleri tutunamı-yor, zorlanıyordu. Bunu zaten biliyorsunuz. Rantisi'nin Ebu Henud'un şahadetinden sonra "Güvenlik İşbirliği An­laşmasının iptal edilmesine yönelik demeci Özerk Yöne­timinin hoşuna gitmedi. Ona diş biliyorlardı. Nitekim bu­gün Muhyiddin Şerifin şahadeti  olayında  da Rantisi, Özerk Yönetimin, işgalci İsrail'le işbirliği yaptığını dile ge­tirdi. Zaten bu, her Filistinlinin bildiği bir gerçek... Daha sonra Özerk Yönetimin polis gücü tarafından tutuklanıp zindana konuldu.

- Maalesef, dedi Şeyh Yasin. Bu güvenlik işbirliği anlaş­ması başımıza çok dert açacak. Oynanan büyük oyunlar birliğimizi bozmaya yönelik gelişmelere gebedir. Oyuna gelmemek için direneceğiz Ebu Şenneb. Dikkatli olup birbi­rimize düşmeyeceğiz... Ama bu duyarlılığımız Arafat'ın po­litikalarını eleştirmememiz anlamına gelmemeli. Bu gün­den tezi yok Özerk Yönetimin hatalarını halka açıklayarak yapıcı eleştiriler yapmaktan geri durmayacağız. Özellikle Mahmud Zahar, uluslararası basını bu konudaki demeçle­riyle aydınlatmalıdır.  Fakat söylediğim gibi yıkıcılıktan uzak, yapıcı; halka ve dünyaya gerçekleri anlatacak doğrul­tuda demeçler verilmelidir.

Kısa bir nefes aldı, dalgın biri gibi konuştu.

- Zavallı Arafat! Oslo anlaşmasıyla bağımsız bir Filis­tin'in kurulacağını zannetti. Topraksız ve haklarından mah­rum Özgürlük; ancak esarettir, zillettir, işgalcilerin de istedi­ği bu değil mi?

Rantisi, o gün yine Yusuf iyedeydi. Ama bu tutuklanış farklıydı. Bu, mevki ve makamla şımartılmış özerk Yöneti­min yanlışlıklarına karşı geliştirilen bir tepkinin sonucuy­du. Bindiği dalı kesmenin idrakinde olmayan Özerk Yöne-tim'in bu tavrı, onun dünya Müslümanlarının gözünde şid­detle düşüşüne sebep olacaktı.