«Ebü Zueyfa'in Kızı Halime (R. Anhâ)
Bu, Halime
es-Sa'diyye'dir. Rasûlüllah'ın (S.A.V) süt annesidir...
Yeni doğan çocuklarını
sut annelerine vermek, Kureyş ve şâir Arap eşrafının âdeti idi.
Bu da; kadınların
kocaları Üe daha rahat meşgul olmalarını ve çocukların da kırda yaşayan
Araplar içinde özellikle havasının güzelliği, rutubetinin azlığı ve suyunun
tatlılığı ile tanınan yerlerde yaşayan şerefli kabileler arasında sağlam vücudlu,
sıkı etli, asaletli yetişmelerini ve düzgün, pürüzsüz konuşmayı öğrenmelerini
sağlamak içindi.
Benî Sa'd b. Bekr b.
Hevâzİnler, Arap kabileleri içinde dil bakımından en fesâhatli olanı, en açık,
en düzgün ve en pürüzsüz kcftuşanı idi.
Beni Sa'd b. Bekr
kabilesi, Arap kabileleri arasında cömertlikleri ve şereflilikleri ile de tanınmış bir kabile idi.
Mekke çevresinde ve
Harem içinde oturan kabilelerden süt anası olanlar her yıl iki defa yaz ve güz
mevsimlerinde Mekke'ye gelerek yeni doğan çocukları ücretle emzirmek için alıp
obalarına götürürlerdi..»
Peygamberimizi Süveybe
hatundan sonra Benî Sa'd b. Bekr kabilesinden süt annesi Halime hatun götürüp
emzirdî.
Peygamberimizin bu süt
ana ve babadan süt kardeşleri de :
1- Abdullah
b. Hârîs
2- Üneyse bint-i
Hârîs
3- Şeymâ
bint-i Hârîs, idî.
Halime Hatun, yanında
kocası ve memedeki küçük oğlu ve Benî Sa'd b. Bekr kadınlarından da on kadın
olduğu halde, emzîrilecek oğlan çocuğu arayıp bulmak üzere yurtlarından
çıktılar ve Mekke'ye geldiler.. Hz. Halime şöyle anlatmaktadır :
— Kurak bir yılda Bekr İbn Hevazin oğulları
kabilesi kadınlarından bazılarıyla birlikte emzirilecek çocuk bulmak için
Mekke'ye geldim. Ama merkebim zayıf olduğu için, diğer arkadaşlarımdan geride
kalmıştım. Yanımızda süt emen bebeğimle yaşlı bir deve de vardı. Fakat deveden
çocuğumuz İçin tek damla bile süt sızmıyordu. Bebek açlıktan ağladığı İçin de.
geceleyin hiç uyuyamıyorduk. İşte Allah'tan yağmur ve genişlik dilediğimiz
böyle bir yılda Mekke'ye gelmiştim.
Benimle birlikte gelen
kadınlardan hiçbirisi Hz. Muhammed'i emzirmek istememiş, hep zenginlikleriyle
tanınmış, babalan sağ çocukları aramışlar, Muhammed'e geldikçe «Yetimdir! Malı
da yoktur. Annesi, dedesi bize ne yardım yapabilir ki,» diyerek almaya
yanaşmamışlardı. Ben hariç bütün arkadaşlarım birer çocuk bulmuştu. Biz
Muhammed'-den başkasını bulamayıp dönmeye karar verdiğimizde kocam el-Haris İbn
Abdiluzza'ya şöyle dedim:
— Vallahi, ben eli boş
oiarak dönmek istemiyorum. Gidip o yetimi alayım. Kocam da şöyle cevap verdi:
—: Almanda bir beis
yok. Belki Allah bize onun yüzünden bereket ve hayır verir. Bunun üzerine
gittim. Beni Abdulmuttalib karşıladı. Bana sordu:
— Sen kimsin? Ben de :
— Benî Sa'd'dan Haiîme'yim, dedim. O da : Ne
güzel! Ne güzel! Sa'd (uğurlu ve mübarek olmak) ve hilm (sabırlı ve ağırbaşlı
olmak) iki özelliktir ki dünyanın hayrı da, ahiretin izzet ve şerefi de
bunlardadır ey Halime! dedi. Beni Âmine Bint Vehb'in evine götürdü. Âmine bana:
— Hoşgeldin, deyip Muhammed'İn bulunduğu odaya götürdü. Gördüm ki o, süt gibi beyaz yünden
bir kumaşa sarılmıştı. Altında da yeşil ipekten bir sergi serilmişti. Sırt üstü
yatmış, mışıl mışıl uyuyor, kendisinden misk kokusu geliyordu. Onun güzellik ve
sevimiliğine hayran kalıp onu uyandırmaktan korktum. Elimi göğsüne koydum. Gözlerini
açıp gülümsedi. Alnından öptüm. Onu kucağıma aldım, Kafilenir bulunduğu yere
geldim. Sol mememi verdim, ondan başını.çevirip emmedi. Sağ mememi verince
emdi. Diğer mememi de kardeşine (Abdullah'a) verdim. Her ikisi de doya doya
emdiler. Kocam kalkıp zayıf ve yaşlı devemizin yanına gitti. Onun da memelerinin sütlendiğini gördü.
Ondan süt sağıp içti. Ben de kanıncaya kadar, süt içtim. Böylece hayırlı rahat
bir gece geçirdik.
Sabah olunca el-Haris
İbn Abdiluzza şöyle dedi:
— Halîme! Senin mübarek, uğurlu bir insan
yavrusu aldığını zannediyorum. Onu aldığımızdan beri hayırlı ve bereketli bîr
gece geçirdik, bilmiyor musun?
Daha sonra
memleketimize dönmek üzere yola çıktık. Vallahi, benim dişi merkebim öyle
yürümeye başladı ki kafiledeki merkeplerin hepsinin önüne geçti. Hiçbirisi ona
yetişemedi. Hatta arkadaşlarım şöyle dediler :
— Aşkolsun, Ebu Zueyb'in kızı! Bu merkep senin
evinden üzerine binip yola çıktığın merkebin değil mi? Ben de şöyle diyordum:
—Yoo, vallahi, bu işte
o merkeptir. Onlar da :
— Ama onun, şaşılacak bir hali var,
dediler. ,
Nihayet Benî Sa'd
topraklarına geldik. O zaman, yeryüzünde, Benî Sa'd toprağı gibi kuraklığa
uğramış bir toprak yoktu. Artık koyunlarımın hali birdenbire değişmiş,
akşamleyin karınları tok, memeleri sütle dolu olarak eve dönmeye
başlamışlardı. Başkaları koyunlarının me-, meşinde sağacak bir damla süt
bulamazken, biz koyunları istediğimiz
kadar sağıyor ve
doyasıya süt içiyorduk. Onlar çobanlarına:
— Yazıklar olsun size! Siz de bizim davarlarımızı
Ebu Zueyb'in kızının çobanı nerelerde otlatıyorsa, oralarda otlatsanıza,
diyorlardı.
Allah bize devamlı
bereket gösteriyor. O'nun büyüyüp yetişmesi de başka çocuklara benzemiyordu.
Daha iki aylık iken her tarafa yuvarlanmağa çalışıyordu. Üç aylık olunca,
ayağa kalkıp Day duruyordu. Dört aylık olunca, bir yere tutunmadan
yürüyebiliyordu. Altı ayı tamamlayınca, yürümeyi hızlandırmıştı. Yedi aylık
iken, koşuyor, her tarafa gidip geliyordu. Sekiz aylık iken, konuşuyor,
konuşulanı anlıyordu. Dokuz aylık iken, açık ve düzgün konuşmağa başlamıştı. On
aylık iken, çocuklarla, ok atıyordu. İki yıl geçince, kendisini sütten kestim.
Nihayet Muhammed İbn
Abdillah iki yaşını doldurdu. O başka çq-cuklara benzemiyen bir şekilde
gelişiyordu. İki yaşını doldurur doldurmaz, gelişmiş gösterişli bir çocuk
olmuştu.
Süt annesi Halîme
Hatun, Peygamberimizi annesine götürürken Sirer vadisinde Habeş Hıristiyanlarından bazı
kimselere rastlamıştı.
Hristiyanlar, Halîme
Hatuna nereye gittiğini sordular. Sonra da Peygamberimize dikkatli dikkatli
baktılar. Arkasını döndürdüler. İki küreği arasındaki peygamberlik Hâtem'ine
ve gözlerinin beyazındaki kırmızılığa baktılar. Kırmızılık hakkında
«Gözlerinden bir şikâyeti, hastalığı var mı?» diye sordular. Halîme Hatun :
Hayır! Bu kırmızılık
gözlerinden hiç ayrılmaz!» dedi. Hıristiyanlar :
«Biz, bunu kralımıza,
ülkemize götüreceğiz. Günki, bunun bizimle ilgili hal'ü şanı vardır. Biz, onun
işini biliyoruz!» dediler.
Peygamberimiz hakkında
o kadar baskı yaptılar ki, Halîme Hatun elinden zorla alacaklarından korkmağa
başladı. Yüce Allah (c.c) onlardan korudu.
Halîme Hatun
Peygamberimizi onların ellerinden güçlükle kurtarıp Hz, Âmine'nin yanma
götürebildi. Hz, Âmine'ye Peygamberimiz hakkında bilgi verdi...
Onun bir müddet daha
yanımızda kalmasını istiyorduk. Çünkü o*nun yüzünden bol hayır ve bereket
görmüştük. Annesi onu gördükten sonra: Oğlumuzu bize bırak, o .bizimle birlikte
kalsın. Çünkü onun Mekke vebasına tutulmasından korkuyorum, dedim. Biz ısrar
edince, tamam, dedi ve onun bizim yanımızda kalmasına razı oldu.
Halîme Bint Ebî
Zueyb'in karşısına bir yahudi topluluğu geldi. Muhammedi göstererek :
— Bana bu oğlum hakkında konuşmaz mısınız? Ben
şunları şunları gördüm. Onu şu şekilde doğurdum ve şöyle gördüm (Annesi Amine
Bint Vehb'in ona anlattıklarını söylüyordu), dedi. Onlar birbirlerine:
— Onu öldürün, dediler. Daha sonra sordular:
— O yetim midir?
Halime es-Sa'diyye,
kocası el-Haris bn Abdi'l-Uzza'yı göstererek:
—Hayır, bu babasıdır.
Ben de annesiyim diye cevap verdi. Yahudiler:
— Yetîm olsaydı, onu
öldürürdük, dediler.
Halime, Ukaz
panayırına gitti. Bu panayırda Huzeyl'denbir arrafa
(Kendisine getirilen
çocuklara bakan bir müneccime) gitti. Müneccim onu görünce (Peygamberlik
mührünü ve gözlerindeki kırmızılığı görünce) şöyle haykırdı :
— Ey Huzeyl topluluğu! Ey Huzeyl topluluğu! Ey
Ukaz panayırına gelenler! Ey Arap topluluğu!
— Bu çocuğu öldürün.
Halime bir gölge gibi
aralarından sıvışıp başka bir yola saptı. Halk, Huzeyli arrafa şöyle demeye
başladılar:
—Hangi çocuğu
Arraf da şöyle diyordu
:
— Şu çocuğu. Onlar etrafa bakarak :
— Hangi çocuğu? O nedir? diyorlardı. Huzeyl'Ii
Arraf şöyle diyordu :
— Bir çocuk gördüm. İlâhlara yemin olsun! O
çocuk sizin dininize mensup olanları öldürecek, Tanrılarınızı (putlarınızı)
kıracak ve onun davası size üstün gelecek. O, semadan bir şeye bakıyor.
Arraf, halkı
Muhammed'e karşı kışkırtmaya başladı.. Halime es-Sa'diyye qna bir zarar
gelmesinden korktu ve gözünü ondan ayırmadı.
İki veya üç ay sonra,
Muhammed süt kardeşi Abdullah'la evlerin arkasında yeni doğan kuzumuzun
yanındayken süt kardeşi koşarak gei-di. Onun korkmuş bir hafi vardı ve alnından ter akıyordu.
Şöyle dedi:
—Beyaz elbiseli iki
kişi Kureyşli kardeşimi yere yatırıp karnını yardılar.
Karı koca koşarak onun
yanına gittik. Onu, gözünü semaya dikmiş ve gülümser bir vaziyette dağın
tepesinde otururken buldular. Babası onu kucaklayıp şöyle dedi:
Yavrucuğum! Sana ne
oldu? Muhammed de şöyle dedi: Beyaz elbiseli iki kişi gelip beni yere yatırdılar. Karnımı
yardılar. Daha sonra ondan birşey çıkardılar ve onu attılar. Karnımı eski
haline getirdiler.. Onu yanımıza alıp götürdük. Babası :
— Halime! Ben bu çocuğun başına bir felâket
gelmesinden korkuyorum. Korktuğumuz şey başına gelmeden önce qnu götür
ailesine tesiim et., dedi.
Muhammed (S.A.V)
yalnız kalma eğilimi gösteriyor ve semayı gözetlemeye başlıyordu... Altı
yaşını doldurunca Halime Bint Ebî Zueyb annesine teslim etmek için Mekke'ye
götürdü. Mekke'nin yuka-rısındayken gece olup karanlık bastı ve onu kaybetti.
Hemen dedesi Abdulmuttalib'e koştu ve ona haber verdi: Abdulmuttaiib kalkıp
Ka'be'-nin yanında durdu ve onu kendisine geri göndermesi için Allah'a şu duayı
yaptı:
Yarabbi! Oğlum
Muhammed'i bana geri çevir. Onu bana lütfet.
Varaka İbn Nevfel'le
Amr İbn Nufeyl onu buldular. Ama onu tanımıyorlardı. Ona:
— Çocuk! Sen kimsin? dediler. Muhammed :
— Haşim oğlu Abdulmuttaiib oğlu Abdullah'ın
oğluyum, dedi.
Birisi onu devenin
üzerinde önüne aldı ve Abdulmuttalib'e getirdi. Abdulmuttaiib kqyun ve
sığırlar kesip Mekke halkına ziyafet verdi Onu alıp annesine götürdük. Annesi:
— Süt annesi! Çocuğu
niçin getirdin? Onu yanında alıkoymak için çok ısrar etmiştin. Şimdi ne oldu?
dedi. Biz :
— Ben üzerime düşeni yerine getirmiş
bulunuyorum. Onun başına bazı felâketler gelebileceğinden korktuğum için,
ailesine teslim ediyoruz, dedik. Amine :
— Hayır, sebep bu değildir. Yoksa ona şeytan
dokunabileecğin-den mi korktun? Hayır, vallahi, şeytan ona dokunmaya hiçbir
zaman yol bulamaz. Benim oğlumun önemli bîr durumu, sânı var. Onu sana
anlatayım mı? dedi. Biz :
—Olur, anlat, dedik.
Hz. Amine şunları anlattı:
— Ben ona hamile
olduğumda, hamilelikten daha kolay, daha hafif birşey görmedim. Yine qna
hamile olduğumda, rüyamda, benden bir nur çıktığını, bu nurla Şam saraylarının
aydınlandığını gördüm. O, doğduğu zaman, ellerini yere dayamış, başını göğe
kaldırmış ve Af-lah'a sizin hakkınızda dua etmişti.
Huzeyl'li Arraf'ın
verdiği haber doğru çıkmıştı.. Muhammed (S.A.V) kırk yaşına gelince ona semadan
melek indi. Melek ona :
— Oku, dedi.
Muhammed'e semadan vahiy geldiği onun gizlice halkı tek olan ilâha tapmaya
davet ettiği yayıldı.
Halîme es-Sa'diyye'nin
kocası el-Harİs İbn Abdiiuzza Mekke'ye geldi. El-Velîd İbnu'l?Muğîre el-Mahzumî
onu gördü. O, Muhammed'in (S.A.V) annesi Halîme es-Sa'diyye'ye. babası
el-Harîs'e ve kardeşleri eş-Şeyma, Nefîse ve Abdullah'a olan sevgisinin
miktarını biliyordu. El-Velîd İbnu'l-Muğîre el-Harîs İbn Abdiiuzza'ya :
— Oğlun akıllarımızı çeldi.llâhlarımıza sövüp
atalarımıza hakaret etti. Bizden vazgeçmesi için, ona mal, kadın ve saltanat
teklif ettik ama o kabul etmedi, dedi.
El-Haris Muhammed'e
(S.A.V) gitti. Fakat yolda Ebu Cehl İbn Hi-şam'la karşılaştı. Ebu Cehl ona :
— Haris! Oğlunun söylediklerini duyuyor musun?
dedi.
El-Haris İbn Abdiluzza
:
— Ne diyor Muhammed? dedi. Ebu Cehl İbn Hişam :
— Allah'ın, kabirlerde yatanları dirilteceğini,
Rabbinin ona isyan edenlere azabedeceği bir yurdu olduğunu, ona tabi oİup itaat
edenlere orada ikram edeceğini iddia ediyor. Muhammed topluluklarımızı dağıtıp
bizi paramparça etti, dedi.
El-Haris, Muhammed'e
(S.A.V) geldi ve :
— Yavrum! Niçin kavmin senden şikâyetçi ve
senin halka şöyle dediğini iddia ediyorlar: Allah kabirlerde yatanları
diriltecek ve sonra insanlar cennet ve cehenneme gidecekler, dedi.
Muhammed S.A.V) :
— Evet, ben böyle söylüyorum. Babacığım! Bu
durum, şimdi olsa, senin bugünkü konuşmanı sana bildirmek için mutlaka elinden
tutarım, dedi.
Muhammed (S.A.V)
Kur'an'dan bazı ayetleri okumaya başladı. Fakat el-Haris İbn Abdiluzza
kelime-i şehadeti getirmedi. Allah küfreden kimselerin kelimesini aşağı, onun
kelimesini yüce yaptı.. Allah Mekke'nin fethini nasip ettikten sonra Peygamber
(S.A.V) Avf İbn Malik en-Nasrî'nin Hevazin, Sakîf ve Benî Sa'd İbn Bekr'i
toplayıp Rasûlül-lah'la savaşa hazırlandığını ve on bini aşkın bir orduyla
üzerlerine doğru hareket ettiğini öğrendi.. Huneyn vadisinde onları yendi. Müslümanlar
altı bin baş, yirmidört bin deve ve davar, kırkdört binden fazla gümüş akıyye
ganimet elde ettiler.. Rasûlüllah (S.A.V) eJ-Ci'ra-ne'de esirleri taksim
ederken bedevî bir kadın geldi. O, Rasûlüliah'a (S.A.V) yaklaşınca, Rasûlüllah
(S.A.V) üzerinden ridasını attı. Kadın onun yanına oturdu. Bunun üzerine
Ebu'l-Tufeyl sordu :
— Bu kadın kim?
Halk:
—O, Rasûlüllah'ın
(S.A.V) süt annesidir, dediler.
Peygamberimiz, Halîme
hatunu gördükçe «Benim Annem! Benim Annem!» der, kendisine, candan sevgi ve
saygı gösterir, omuz atkısını yere serip onu oturtur, bir dileği varsa, hemen
yerine getirirdi.
Halîme hatun, bir gün,
Peygamberimizi görmek üzere Meke'ye gelmişti. Peygamberimiz, o zaman, hazret-i
Hatice ile evli bulunuyordu.
Halime hatunu
konukladılar ve ağırladılar.
Halîme hatun,
yurdlarında hüküm süren kuraklık ve kıtlıktan, hayvanlarının kırıldığından
derd yandı.
Peygamberimiz, bu
hususta hazret-i Hatice ile konuştu.
Hazret-i Hatice, ona,
kırk koyun ile binmek ve yüklerini taşımak üzere, bir de, deve verdi.
Mekke'nin fethinde,
Peygamberimiz, Ebtah mevkiinde bulunduğu sırada Halîme hatunun kız kardeşi,
görümcesi ile (kocasının kız kardeşi ile) birlikte, Peygamberimizi ziyaret ve
bir dağarcık içinde keş peyniri, yoğurt kurusu ve eritilmiş yağ hediye etti.
Peygamberimiz, ondan,
hemen Halîme hatunu sordu.
Vefat etmiş olduğu
söylenince, Peygamberimizin gözleri yaşla doldu.
Peygamberimiz, onun,
geride kimlerinin kaldığını da, sorup biigi aldı.
Peygamberimiz, bu süt
annenin kardeşine elbise giydirilmesini, bir deveye bindirilmesini, kendisine,
ayrıca, iki yüz dirhem gümüş para 6a, verilmesini emr etti.
Kadıncağız, sevinerek
yurduna dönerken «Sen küçük İken de, büyük iken de, ne güzel kefîl olunan,
bakılansındır!» demekte İdi.
Hevâzin Temsilcileri
içinde Medine'ye gelen ve Peygamberimize Süt Annesi dolayısile, Amuca düşen Ebû
Servan da «Yâ Resûiallâh! Biz seni, süt emer olarak gördük.
Fakat, Senden daha
hayırlı süt emenini, görmedik!
Biz, Seni, sütten
kesilmiş olarak gördük.
Fakat, Senden daha
hayırlı sütten kesilenini görmedik!
Biz, Seni, genç iken
de, gördük.
Fakat, Senden daha
hayırlı genç görmedik!» demiştir. [1]