«(Hz. Ebû Bekir'in Kızı Esma (R. Anhâ)»
«— (Allah (C.C), bu
kuşağını Cennette iki kuşakla değiştirsin) diye Rasûlüllah S.A.VJ'în duasına
lâyık olan mübarek hanım sahâbî...»
Bu hanım sahâbîmiz;
şerefi bütün yönlerinden elde etmiştir. Babası sahâbîdir, dedesi sahâbîdir.
Kizkardeşi sahâbi ve mü'mirilerin an-nesidir. Kocası sahâbîdir, oğlu
sahâbîdîr...
Babası; sağlığında
Rasûlüllah (S.A.V)'in dostu, vefatından sonra halîfesi olan Hz. Ebû Bekir
es-Sıddîk'tır...
Dedesi; Hz. Ebû
Bekir'in babası Ebû Atîk'tır... Kızkardeşi; mü'minlerin annesi Hz. Âişe (r.
anhâ)dır. , Kocası; Rasûlüllah
(S.A.V)'in dostu ez-Zubeyr İbnu'l-Avvâm'dır. Oğlu; Abdullah
İbnu'z-Zubeyr'dir...
Annesi; Kayle
(Kuteybe) Bent Abdiluzza İbn Abdilesed el-Kure-şiyye'dir... Hicretten yirmi
yedi sene önce doğmuştur...
Esma {r. anhâ),
İslâm'a ilk giren kadınlardandı. Bu büyük fazilete 17 kişinin dışında kimse
onun önüne geçmemişti...
Mekke'deki müşriklerin
işkenceleri, dayanılmaz boyutlara ulaştığından müsİümaniarın Medine'ye hicretine
izin verilmişti... Ve müs-lümanlar yavaş yavaş Medine'ye hicrete başlamışlardı.
Müslümanların
Medine'de toplanmaya ve Medîne'lilerin de onlara yardım ettiğini gören
Mekke'li müşrikler bu gelişmeye son vermek için «Dârun-Nedve» denen
meclislerinde toplanıp, Hz, Peygamber'in her kabileden birer gencin iştiraki ile evinde
öldürülmesine karar verdiler,..- . .
Müşriklerin bu kararı
Cebrail vasıtası ile Hz. Peygamber'e haber verildi ve gece yatağında yatmaması
tavsiye edildi...
Müşriklere Hz.
Peygamber'in öldürülmesi kararının alındığı gün, Peygamberimize Mekke'den
Medîne'ye'hicret etmesine izin verildi...
Hz. Âişe (r. anhâ) der
ki :
«Rasûlüllah (S.A.V);
Hz. Ebû Bekir'in evine ya akşam, ya sabah gelmediği bir gün olmadı. Mekke'den
hicret etmesine izin verildiği gün ise, öğle vaktinin sıcağında., hiç gelmediği
bir saatte zeval vaktinin ilk saatinde, Ebû Bekir'in evinde, evimizde
oturuyorduk.
Ev halkından Esma
(R.A) Rasûlüllah (S.A.V)'in geldiğini görüp, Ebû Bekir'e : «İşte! Rasûlüllah
(S.A.V} bize hiç gelmediği bir saatte başını bir örtü iie örtmüş olarak
geliyor!» dedi:..
Hz. Ebû Bekir: «Babam,
anam ona feda olsun! Vallahi o, yeni bir hâdise olmadıkça, bu saatte gelmezdi!»
dedi.
Rasûlüllah (S.A.V)
gelince, içeri girmek için izin istedi. İzin verildi.. İçeri girdi. Ebû
Bekir'in yanında benimle Esmâ'dan başka kmse yoktu. Rasûlüllah (S.A.V) Ebû
Bekir'e :
— «Yanındaki kimseleri dışarı çıkar!» buyurdu.
Ebû Bekir:
—«Yâ Rasûlellah!
Babam, anam sana feda olsun! Onlar iki kı-zımdır. Senin ehl'in ve
mahremindirler. Bizi gözetleyen yabancı kimse yok!» dedi.
Bunun üzerine
Rasûlüllah (S.A.V): «Benim buradan çıkıp Medine'ye gitmeme Yüce Allah
tarafından izin verildi.» buyurdu. Hz.Ebû Bekir:
«Yâ Rasûîellah! Benim
için, seninle yoldaşlık, arkadaşlık etmekte var mı?» dîye sordu. Rasûlüllah
(S.A.V) :
— «Evet! var!» buyurunca Hz. Ebû Bekir
sevincinden ağladı. Vallahi, ben Ebû Bekir'in o gün ağladığını görünceye
kadar, bir erkeğin sevincinden ağlayacağını bilmiyordum.»
Rasûlüllah (S.A.V) ile
Ebû Bekir'in sefer levazımını çarçabuk hazırladık...
Esma (R.A) anlatır:
— Medine'ye hicret etmek istediğinde Peygamber
(S.A.V) için babam Ebû Bekir'in evinde yol azığı hazırladım. Azıkla su
"kaplarını bağlayacak birşey bulamadım. Babama: Kemerimden başka birşey
bu-lamadım, dedim. Babam da : Kemerini ortadan ikiye böl. Birisiyle azık
torbalarını, diğeriyle su kaplarını bağla, dedi.
Esma (R.A), içine
pişirilmiş koyun etini koyduğu azık torbasını, ikiye böldüğü kemerinin bir
parçasıyla bağlamış, su kabını da öbür parçasıyla bağlamıştı. Rasûlüllah
(S.A.V) onun bu yaptığını görünce:
— Allah cennette, bu kemerin yerine sana iki
kemer versin, buyurmuştu.
O günden itibaren Esma
(R.A)'e «iki kemerli» adını vermiştir...
Peygamberimiz (S.A.V)
Mekke'den ayrılıp, Medine'ye gideceğini Hz. Ali'ye haber verip, kendisinden
geriye kalarak yanında bulunan ve Mekke'lilere ait olan emânetleri sahiplerine
teslim etmesini, sonra da gelip kendisine kavuşmasını emr etti... Çünki,
Mekke'de Peygamberimizin emînliğini, doğruluğunu bilmeyen ve saklayamamaktan
korktuğu şeyini ona teslim etmeyen bir kimse yoktu...
Peygamberimiz (S.A.V)
o gece, kendisine ait döşekte yatıp uyumasını Hz. Ali'ye emr etti ve sana
onlardan hiçbir zarar gelmeyecektir diye de tenbîh ettü;
Kabilelerden seçilen
cellatlar, gece yarısndan sonra Peygamberimizin kapısının önünde toplandılar
ve Peygamberimiz uyuyunca saldırmak için beklemeye başladılar... Döşekte yatan
Hz. Ali'yi Peygamberimiz sandılar...
Peygamberimiz (S.A.V)
ise, müşriklerin yanma çıktı, eline yerden bir avuç toprak aidi ve (Yâsîn)
sûresini okuyarak müşriklerin başlarına saçtı. Başına topraktan isabet etmeyen
hiç kimse kalmadı ve Yüce Allah müşriklerin gözlerini aldı da Peygamberimiz
aralarından geçtiği halde göremediler...
Hz. Ali sabah namazı
için döşekten uyanınca onu yakaladılar, sorguya çektiler ve hapsettiler, sonra
her yerde Hz. Peygamberi aramaya çıktılar...
Peygamberimiz ise; Hz.
Ebû Bekir'le birlikte yola çıkmış ve Sevr mağarasına gizlenmişlerdi...
Rasûlüllah'ın (S.A.V)
evinin önünde müşrikler kılıçları yanında beklerlerken, o aralarından çıkıp
gidince müşrikler çılgına döndüler. Onu, Mekke'nin altındaki ve üstündeki Haşim
oğulları ve taraftarlarının evlerinde aramaya1 başladılar. İçlerinde Ebû Cehl
İbn Hişam'ın da bulunduğu bir Kureyş topluluğu gelip Ebû Bekr'in kapısının
önünde durdular. Esma çıknca :
— Baban nerede Ebû Bekr'in kızı? dediler; Esma
(R.A) :
— Babamın nerede olduğunu bilmiyorum, dedi.
Ebû Cehl elini
kaldırıp Esmâ'nın yüzüne bir tokat vurdu ve küpe sini düşürdü. Daha sonra
Rasûlüllah(S.A.V) ve Ebû Bekr es-Sıddîk'i aramaya koyuldular...
Rasûlüllah'la (S.A.V)
Hz. Ebû Bekr üç gün üç gece mağarada kaldılar. Esma (R.A) geceleri
Rasûlüllah'la babasına yiyecek ve içeceklerini getirirdi. Erkek kardeşi Abdullah
İbn Ebî Bekr de onlara Kureyş'in efendilerinden duyduğu haberleri aktarır, Hz.
Ebû Bekr'in azatlı kölesi Amir İbn Fuheyre de sürüyle iz takip ederdi...
Hz. Esma (R.Anhâ);
Allah (C.C) yolunda ve Hz. Peygamber (S.A.V)'in dâvası olan İslam uğrunda Ebû Cehil'den
yediği tokada hiç aldırmadığı gibi, ihtiyacı olduğu halde malını da Allah
dâvası yolunda feda etmekten hiç kaçınmamıştı. Kemerini onlara heba ettiği
gibi, Hz. Ebû Bekir yola çıkarken yolda lâzım olur diye evdeki tüm paraları da
yanına almış ve eve birşey bırakmamıştı...
Ebû Cehil'in
tokadından sonra, Ebû Kuhâfe (yani Hz. Ebu Bekir'in babası) ki, o sırada âmâ
idi ve henüz müşrikti eve geldi ve dedi ki :
— «Ebû Bekir'in bütün paraları götürdüğünü
zannediyorumi»
Herşeyini Allah'ın
yoluna harcamış olan Esma (R. Anhâ), dedesini tesellî ediyor ve ona şöyle
diyor:
— «Asla dedeciğim! O bize çok mal ve para
bıraktı.» Sonra küçük taşlar toplayarak babasının parasını koyduğu kaba
dolduruyor ve üzerini bir bezle örterek «dedeciğim, elle de gör, bize ne kadar
çok mal bıraktı» dedi. O da ellerini taşların üzerine koyarak, «Size yeteri
kadar para bırakmış» diye söylendi. Esma (r, anhâ) ihtiyarı böylece teskin
ediyor ve durumlarını Yüce Allah'a havale ederek, O'na teslim olarak sabrının
faziletini Yüce Allah'tan diliyordu...
Esma (r. anhâ)
anlatıyor :
«Bir gün, Peygamber
Efendimizin Benî Nadtyr yahûdilerine âit araziden, gelirini Ebû. Seleme ile
Zübeyr'e tahsis ettiği tarlanın başında idim. Kocam Zübeyr, Peygamber
Efendimizle birlikte yolculuğa çıkmıştı. Bir yahûdî ailesi de bizim
komşumuzdu. Bir davar kesmişlerdi. Etini pişirirlerken kokusunu duydum ve canım
o kadar et istedi ki, ömrümde böyle bîr şey görmemiştim. O sırada kızım
Hatice'ye hâmile idim. Belki bana biraz verirler, diye kalkıp ateş bahanesiyle
evlerine gittim, halbuki ateşe ihtiyacım yoktu. İçeri girdiğim ve etin kokusunu
yakından aldığım zaman, ete karşı arzum daha da arttı. Bunun için, eve
döndüğümde ateşi söndürdüm ve bir daha ateş almak bahanesiyle geri döndüm ve
bunu üç kez tekrarladıktan sonra oturup ağladım ve Allah'a dua ettim. O sırada
yahûdî evine gelip, karışma:
— Bize hiç kimse geldi mi? diye sormuş. .Karısı
da :
—Şu komşumuz olan Arap
kadın, ateş almak için geldi, demiş.
Bunun Ü2erine karısına
: «
— Sen bu etten ona göndermedikçe, ben ağzıma
almam, deyince bana o etten bir kepçe göndermişler.
Yediğim zaman bana o
kadar lezzet verdi ki, ömrümde o k zetli bir şey görmemiştim.»
Esma (R.A), ez-Zubeyr
İbnu'l-Avvâm'm hanımıydı. Rasûlüllah [S.A.V) hicret edip mescidi ve odalarını
inşa edince Zeyd İbn Hari-se'yle azatlı kölesi Ebû Raf e î ailesini getirmeleri
için Mekke'ye gönderdi.'Uz. E^û Bekr de onlarla Ebû Bekr ailesini Medine'ye
getirmesi için oğlu Abdullah'a bir mektup gönderdi.. Hep birlikte Medine'ye
gel-diier.
Esma oğlu Abdullah
İbnu'-Zubeyr'i dünyaya getirdi ve onu Rasû-lüllah'ın S.A.V) kucağına verdi.
Rasûlüllah bir hurma getirtti. Onu çiğnedi. Sonra o hurmayı çocuğun ağzına
sürdü. Onun için duâ edip mübarek olmasını diledi.. Böylece o, muhacirlerirr
Yesrîb'de doğan ilk çocuğu oldu.
Yine Esma (R.A)
anlatır:
— Ez-Zubeyr beni
aldığında, yeryüzünde ne parası ne kölesi hiç bir şeyi yoktu. Sadece atı vardı.
Onun atını yemler, yiyecek temin eder, tımar eder, olgun hurma çekirdeklerini
döver, yem haline getirir, su taşır ve alnını boncuklarla süslerdim. Hamur
yoğururdum ama gü-zeî ekmek yapamazdım. Bazı Ensarlı kadınlar benim için ekmek
yaparlardı. Onlar ne samimi kadınlardı. Çekirdekleri Rasülüllah'ın ez-Zubeyr'e
verdiği arazisinden başımda getirirdim. Orasının uzaklığı bîr fersahtan azdı.
Bir gün tohumları başımın üzerinde getirdim, Rasûlüllah ve yanındaki bazı
sahâbîleriyle karşılaştım. Bana seslenip arkasında taşıması için deveyi
çöktürdü. Erkeklerle yürümekten utandım. Ez-Zubeyr'i ve onun kıskançlığını anlattım.
O, çok kıskançtı. Rasûlüilah benim utandığımı anladı ve ayrıldı. ez-Zubeyr'e
geldim ve : Başımda çekirdekler varken Rasûlüllah ve bazı sahâbîleriyle
karşılaştım, onunla birlikte binmem için deveyi çöktürdü ve senin
kıskançlığını öğrendi, dedim. Ez-Zubeyr de: Vallahi, senin çekirdekleri taşıman
bana, senin onunla birlikte deveye binmenden daha ağır geliyordu. (O günün şartlarında
erkekler din işleri, cihad gibi işlerle uğraştıklarından ev işlerini tamamen
kadınlar yükleniyordu}- Bundan sonra babam Ebû Bekir kendisine Peygamberimizin
gönderdiği hizmetçiyi bana verdi de hayvanlara bakmaktan kurtuldum.»
Esma (R.A) kendisine
çok sert davranan ez-Zubeyr'i şikâyet etmek üzere babasına geldi.
Hz. Ebû Bekr şöyle
dedi :
— Kızım! Sabret.
Kadının iyi bir kocası olur da, onunla evliyken ölür ve kadın da ondan sonra
evlenmezse, cennette onlar bir araya gelirler.
Esma (R.A),
Peygamber'e (S.A.V) gelip şöyle dedi:
— Ya Rasûlellahi Evimde, ez-Zubeyr'e tahsis edüen şeylerden
başka hiçbir şey yok. Bana tahsis edilenlerden biraz vermemde bana günah var
mıdır?
Rasûlüllah (S.A.V) :
— Gücünün yettiğini ver. Cimri olma ki Allah da
ona cimri olmasın, dedi.
Esma (R.A) gönlü
cömert bir kadındı. Onun boynunda bir ur vardı.
Rasûlüllah (S.A.V) ona
eliyle dokunup:
— Allah'ım! Onu, ur'un kötülüğünden ve
zararından koru, demiştir.
Esma (R. A.) çok
cömert idi. Oğlu der ki :
«Ben, Hz. Âişe ve
Esmâ'dan daha cömert bir kadın görmedim. Onların cömertlikleri birbirine
uymazdı; Hz. Âişe, önce biriktirir, yanında biriken şeyleri verilecek yerlere
dağıtırdı.
Esma ise; hiçbir şeyi
biriktirip ertesi güne bırakmaz, dağıtırdı.»
Başı ağrıdığı zaman,
elini başına koyar:
— Benim vücudum hastadır. Allah'ın affettikleri daha
çoktur, derdi.
Annesi Kuteyle Bint
Abdiluzza (o Ebu Bekr'in Cahiliyye'de boşadı-ğı hanımıydı) Medine'ye geldi.
Kızı Esmâ'ya kuru üzüm, yağ ve küpe gibi hediyeler getirmişti. Esma onun
hediyesini kabul etmeyip evine girmesine izin vermedi (çünkü Kuteyle hâlâ
müşrikti).
Esma (R.A) kızkardeşi
Hz. Aîşe'ye haber gönderip :
— Rasûlüllah^a (S.A.V) durumu sor, dedi.
Peygamber S.A.V) :
— Onu evine alsın ve hediyesini kabul etsin,
dedi.
Allah Ta'âlâ : «Allah,
din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik
yapmanızı ve onlara karşı âdil davranmanızı yasak kılmaz, doğrusu Allah âdil
olanları sever» [1]
ayetini indirdi..
Hz. Ebû Bekr kızı
Esmâ'ya bir hizmetçi gönderdi. Esma (R.A) buna çok sevinip :
— Atı tımar etmesi bana yeter.. Sanki beni âzât
etmiş gibi oldu, dedi.
Esma (R.A) bir
defasında hastalanmıştı. Bütün kölelerini âzât edip kızlarına ve ailesine:
— Hayır yolunda
harcayıp sadaka verin. Lütuf beklemeyin, çünkü lütuf beklerseniz, hiçbir şeyi
lütfetmezsiniz. Eğer sadaka verirseniz, onun kaybolduğunu görmezsiniz, dedi.
Müminlerin emîri Hz.
Ömer İbnu'l-Hattab maaş bağladığında «iki kemerli!» Esma (R.A)'e bin dirhem
bağlamıştı.
Esma (R.A), ihramhyken
içinde safran bulunmayan aspuriu elbiseler giyerdi.
Esma (R.A) gözleri kör
oluncaya kadar uzun bir ömür sürmüştür. Yüz yaşına vardığı halde ne dişleri
dökülmüş ne de onda bunama eserleri görülmüştü.
Abdullah İbnu'z-Zubeyr
ölmeden on gün önce annelinin yanına
girdi. Ona :
— Anneciğim! Kendini nasıl buluyorsun? dedi.
Esma (R.A) :
— Kendinli şikâyetçi (hrç';a) olarak görüyorum,
dedi. Abdullah İbnu'z-Zubeyr:
— Ölümde rahatlık var^"-, diye cevap
verdi. Esma (R.A) :
— Belki benim için onu
temenni ediyorsun. Ama ben senin iki t rafından birisine geiinceye kadar ölmeyi
istemiyorum. Ya sen öldürülürsün, senin için Allah'tan sevap dilerim. Ya da
düşmanına galip gelirsin de benim gözüm aydmolur(EI-Haccac İbn Yusuf es-Sekafî
gelip o yıl halka hac yaptırmış ve onu altı ay kuşatmıştı).
Tarih, Esma Bint Ebî
Bekr'in bütün davranışlarını unutsa, oğlu dullah'la son defa karşılaştığında
onun gösterdiği metaneti, karar ver me ve îman gücünü asla unutmayacaktır.
Bunun hikâyesi de
şöyledir:
Yezîd İbn-iMüavîye'den
sonra, halife oiarak oğlu Abdullah İbnu'z-Zubeyr'e beyat edilmişti, Hicaz,
Mısır, Irak, Horasan ye Kuzey Arabistan'ın büyük kısmı ona îtaat etmişti.
Fakat Umeyye oğullan,
el-Haccac !bn-i Yusuf es-Sekafî komutasında büyük bir orduyu onunla harbetmek
için hemen harekete geçirdiler. İki taraf arasında, İbnu'z-Zubeyr'in çeşitli
kahramanlıklar gösterdiği çarpışmalar oldu.
Ancak arkadaşları
yavaş yavaş yanından ayrılmaya başladılar. Abdullah ve yanındakiler, Allh'ın
evine sığınıp orada saklandılar.
Ölmeden birkaç saat
önce annesi Esma'nın yanına gitti gözleri görmez yaşlı bir haldeydi— ve şöyle
konuştu:
-annesi
«—Es-selâmu aleyki ve
rahmetullahi ve berakâtuhu, anneciğim!»
«—Aleyke's-seSâm
Abdullah... Haccac'ın mancınıklarının Ha'-rem'deki askerlerine fırlattığı
taşlar, Mekke'nin evlerini titretirken, bu saatte gelmene sebep nedir?»
«— Seninle istişarede
bulunmak için geldim.»
«— Benimle istişarede
bulunacaksın ha!... Hangi konuda?!»
«— Askerler,
ej/Haccac'tan korktukları veya onun sağladığı imkânları arzu ettikleri için,
beni perişan bir halde bırakıp gittiler. Hattâ çocuklarım ve akrabalarım benden
ayrıldılar. Yanımda adamlarımdan çok azı kaldı. Onlar büyük gayret gösterseler
de ancak bir veya iki saat dayanabilirler. Umeyye oğullarının elçileri, eğer
silâhı bırakır, Abdülmelik İbn-i Mervan'a beyat edersem, dünyada ne istersem vereceklerini
söylüyorlar. Sen ne dersin?»
Esma, yüksek sesle
şöyle cevap verdi:
«— Mesele senin
meselen, Abdullah! Sen kendini daha iyi bilirsin... Eğer hak yolda olduğuna
inanıyorsan ve hakk'a davet ediyorsan senin sancağının altında öldürülen
arkadaşlarının sabrettiği gibi sen de sabret ve savaş...
Eğer dünyayı
istiyorsan, sen ne kötü kulsun, kendini de arkadaşlarını da mahvetmiş
olursun».'
«—- Fakat bugün ben
mutlaka öldürülmüş olacağım.»
«—Bu; Umeyye oğulları
çocuklarının kellenle oynaması için, isteyerek canını el-Haçcac'a teslim
etmenden daha hayırlıdır».
«— Ben Öldürülmekten
korkmuyorum, ancak benim organlarımı kesip koparmalarından korkuyorum».
«— Kişinin ölümden
sonra korkacağı birşey yoktur. Ölü koyuna derisinin yüzülmesi acı vermez...»
Abdullah'ın yüzünde
memnuniyet ifadesi belirdi ve şöyle dedi:
— Sen ne mübarek bir
annesin- Senin ne mübarek hasletlerin var. Ben, bu saatte sana, bunları işitmek
için geldim. Ailah biliyor, ben ne gevşedim, ne de gücümü kaybettim. Yine Allah
şahittir ki, yaptıklarımı dünya ve zînetlerini sevdiğim için yapmadım, ancak
Allah'ın haram kıldığı şeylerin mubah görülmesine gazaplanacağı için yaptım.
İşte ben, istediğin şeye doğru gidiyorum. Öldürüldüğümde bana üzülme, işini
Allah'a havale et...»
«— Ben sana ancak
bâtıl uğrunda öldürülürsen üzülürüm».
«— Oğlunun şimdiye
kadar hiçbir kötüyü yapmaya kasdetmediği-ne, hiç bir yüz kızartıcı işi
yapmadığına Allah'ın hükmünden sapmadığına hiçbir emanete hiyânet etmediğine
hiçbir müslüman ve zımmîye haksızlık etmek istemediğine ve onun yanında hiçbir
şeyin; Azız ve Celîl olan Allah'ın rızasından daha üstün olmadığına inan...
Bunları kendimi temize
çıkarmak için söylemiyorum. Allah beni, benden daha iyi bilir. O sözleri sadece
kalbime sabrı sokmak için.söyledim.»
«— Seni, kendisinin ve
benim istediğim şey üzerinde kılan Allah'a hâmdolsun... Yavrucuğum! Seni koklamam
ve vücuduna dokunmam için bana yaklaş. Belki, bu, seninle son görüşmemiz
olur».
Abdullah annesinin
ellerini ve ayaklarını öptü. Annesi de oğlunun yüzünü ve başını hem kokladı hem
de öptü. Elleriyle vücuduna dokundu.
Az sonra ellerini
çekip şöyle dedi:
«—Abdullah! Bu
giydiğin nedir?!»
«—Zırhım».
«— Yavrum! Bu, şehid
olmak isteyenin eibisesi değildir».
«— Ben bu zırhı, senin
hatırını hoş etmek ve içini yatıştırmak için giydim».
«— Onu çıkar. Böylesi
senin hamiyetin ye cesaretin için daha sağlam, sıçraman için daha güçlü ve hareket etmen için
daha hafiftir. Fakat onun yerine uzun pantolon giy. Yere yıkıldığında ayıp
yerlerin açılmaz».
Abdullah İbnu'-Zubeyr
zırhını çıkardı. Üzerine pantolonunu giydi. Harbe devam etmek için şöyle
diyerek Harem'e gitti:
«— Anneciğim! Bana duâ
etmeyi ihmâl etme.» Esma ellerini semaya kaldırıp:
«— Allah'ım! Gece
karanlığında insanlar uyurken onun namaz kılmak üzere uzun süre ayakta
kalmasına ve ağlamasına acı...
Allah'ım! Oruç tutmak
üzere Mekke'yle Medine'nin sıcaklarında aç ve susuz kalmasına acı...
Allah'ım! Onun anne ve
babasına itaat etmesine acı,..
Allah'ım! Onu sana
havale ettim. Onun için takdir ettiğine razı oldum. Bana ondan dolayı
sabredenler sevabı ver» dedi.
O gün güneş batmadan
Abdullah İbnu'-Zubeyr, Rabbine kavuştu. Onun ölümünün üzennden on günden fazla
geçmeden annesi Esma bint-i Ebî Bekir de yüz yaşına ulaşmış, tek bir dişi
dökülmemiş ve aklından birşey eksilmernîş olarak Rabbine kavuştu.
Hicretin 73.-senesinde
ölmüştür. [2]