Mısır'ı Bizanslılardan
kurtaran.
Onlar, Kureyş içinde
üç kişilerdi, davasına karşı koymak ve ashabına en şiddetli işkenceleri
yapmakla Resûiüllah'i (s.a.v.] cok yor-muşlardı...
Resûlüllah {s.a.v.)
onlar hakkında beddua etmeye ve yüce Rabbi-ne, onlara azabını İndirmesi için yalvarmaya başladı...
Böyle-dua edip
dururken, ona şu âyet-i kerime nazil oldu: «Allah'ın, onların tövbelerini kabul
veya onlara azap etmesi işiyle senin bir ilişiğin yoktur; çünkü onlar
zalimdirler». (Alü İmran/12S) Peygamber [s.a.v.) bu âyetten, kendisine, onlara
beddua etmekten vazgeçmesinin ve onların durumunu sadece Allah'a bırakmasının
emredildiğini anladı...
Ya onlar zulümlerinde
devam edecekler ve Allah'ın azabı onlara-inecekti...
Ya da tövbe ettikleri
için Allah onların tövbelerini kabul edecek ve rahmeti onlara ulaşacaktı...
Allah onlar için tövbe
ve rahmet yolunu seçti ve onları İslâm'a yöneltti...
Amr ibnu'I-As
mücadeleci bir müsiümana, İsâm'ın yiğit komutanlarından bir komutana
dönüştü...
Amr'ın niçin öy!e
yaptığını anlıyamadığımız bazı tutumlarına rağmen fedakâr ve mücadeleci bir
sahâbî olarak yaptıkları, gözlerimizi ve kalplerimizi ona doğru çevirtecektir.
Burada, Özellikle
Mısır'da, İslâm'ı mükemmel ve şerefli bir din olarak, onun peygamberini rahmet,
nimet, Allah'a davet eden, hayata doğruluk ve takva ilham eden büyük bîr
doğruluk peygamberi, olarak gören kimseler olacaktır...
Yine, Mısır'a-İsiâm'ı,
İslâm'a Mısır'ı hediye etmek için kaderin kendisini bir sebep ne sebep
kıldığı adama sevgiyle bilenerek bu imanı taşıyan kimseler olacaktır...
Bu ne güzel hediyedir ve ne iyi hediye verendir.
İste o, Amr
ibnu'l-As'tır. Allah ondan razı olsun...
Genellikle tarihçiler Amr'ı «Mısır Fatihi» diye tarif etmişlerdir.
Ancak biz bu
tarifte ifrat ve tefrit görüyoruz. Belki
Amr'a lâyık en iyi tarif onu Mısır'ın kurtarıcısı adlandırmamızdır.
İslâm, modern
anlayışla, ülkeleri fethetmek için fethetmiyordu. Ancak oraları insanları ve
ülkeleri çok kötü işkenceye tabi tutan iki imparatorluğun hakimiyetinden
kurtarıyordu. Bu iki imparatorluk, İran imparatorluğu ve Bizans
imparatorluğuydu...
Mısır, özellikle,
orada İslâm'ın öncüleri göründüğü gün Bizanslıların yağma yeriydi...
Mısır halkı boş yere direniyordu... Memleketlerinin tepelerinde
inançlı birliklerin; «Allahu
ekber,
Allahu ekber...
sesleri gürlediğinde, hepsi gelen sabaha doğru şerefli bir kalabalık içinde
koşuştular ve Kayser ve Bizanslılardan kurtuluşlarını onda bularak, ona kucak
açtılar...
O halde, Amr ibnul'-As
ve adamları, Mısır'ı fethetmediler, onlar sadece, akıbetinin hakka ulaşması,
kaderinin adalete bağlanması, kendini' ve hakiki durumunu Allah'ın
kelimelerinin ışığında ve İslâm'ın prensiplerinde bulması için Mısır'ın
önündeki yolu açtılar.
O (r.a.), savaşın
sadece, kendisiyle, ülkeyi işgal eden ve halkın erzağmı yağmalayan Bizans
askerleri arasında kalması için Mısır halkını ve kıptîleri çarpışmadan
uzak tutmayı çok istiyordu...
Bu yüzden, onun o
günkü hıristiyanların ileri gelenlerine ve büyük piskoposlara şu konuşmayı
yaptığını görüyoruz:
«— Allah Teâlâ
Muhammedi hakk ile göndermiş ve o hakkı emretmiştir.
O da (s.a.v.)
peygamberliğini yerine getirip bizi açıklık üzerinde yani açık ve doğru yol üzerinde bıraktıktan sonra gitti...
İnsanlara yumuşak
davranmak onun bize emrettiği şeylerdendi. Böyle olunca, sizi İslâm'a davet
ediyoruz...
Kim bizim davetimize
icabet ederse, o bizdendir. Bizim lehimize olan onun da lehinedir. Bizim
aleyhimize olan onun da aleyhinedir...
Kim bizim İslâm'a
girme davetimizi kabul etmezse, ona cizye
yani vergi teklif eder ve
himayemize alırız...
Peygamberimiz bize,
Mısır'ı fethedeceğimizi ve halkına iyi davranmamızı söyledi. Bu konuda şöyle
buyurmuştur: «Siz benden sonra Mısır'ı fethedeceksiniz, oranın haîkı olan
kıptîlere iyi davranınız Onlarla anlaşma ve akrabalık vardır...» [1]
Eğer sizi kendisine
davet ettiğimiz şeyi kabul ederseniz, sizin için anlaşma üstüne anlaşma
vardır».
Amr sözlerini bitirir
bitirmez bazı piskopos ve rahipler şöyle haykırdılar:
«— Peygamberinizin
size tavsiye ettiği akrabalık uzak bir akrabalıktır, bunun gibisine ancak
peygamberler ulaşırlar!...»
Bizanslı komutanlar
boşa çıkarmak için gayret sarfetmişlerse de, Amr'dan korkanlar ve Mısır
kıptîleriyle anlaşmak için iyi bir başlangıçtı...
Amr ibnu'l-As İslâm'a
ilk girenlerden değildi. Mekke'nin fethinden az önce Halid İbnu'l-Velîd'le
birlikte müslüman olmuştu.
Gariptir ki, onun
müslüman olması, Habeşistan'daki Necsşî'nin vasıtası ile başlamıştı. Çünkü
Necaşî Amr'ı tanıyor ve Habeşistan'a çok sık gelmesi ve Necaşî'ye getirdiği
birçok hediyeler sebebiyle ona saygı gösteriyordu. Bu ülkeye son gelişinde Arap
yarımadasında tev-hîd (Allah'ın bir olduğunu) ve güzel ahlâkla seslenen bir
peygamberin adı da gelmişti.
Habeşistan kralı Amr'a
Muhammed'in Allah'ın gerçek elçisi oi-duğu halde, niçin ona iman etmeyip
uymadığını sordu...
Amr da Necaşî'ye şunu
sordu:
«— O, gerçekten
Öyle midir?»
" Necaşî ona:
«_ Evet... Amr! Beni
dirile de ona uy. Çünkü o, hakk üzerindedir. O, kendisine muhalefet edene
kesinlikle üstün gelecektir» diye cevap verdi.
Amr hemen, Medine'ye
dönmek, âlemlerin Rabbi Allah'a teslim olmak için gemiye bindi.
Medine'ye götüren
yoida, Mekke'den gelmekte olan ve müslü-man olmak için Resûlüllah'a (s.a.v.)
biat etmeye koşan Haltd ibnu'l-Velîd'le karşılaştı...
Onların gelmekte
olduğunu gören Resûlüüah'ın (s.a.v.) yüzü sevinçten parlayıp ashabına şöyle
dedi:
«Mekke
ciğer-pârelerîni size attı...» Halid öne geçip biat etti...
Arkasından Amr
ilerleyip:
«— Ya Resûlellah!
Ben sana, Allah'ın
geçmiş günâhlarımı affetmesi ümidiyle biat ediyorum...» dedi.
Resûlüllah (s.a.v.) da
ona:
«— Ya Amr!
Biat et, İslâm
öncekileri keser, saymaz» diye cevap verdi...
Amr biat edip dehasını
ve cesaretini yeni dinin hizmetine verdi...
Hz. Peygamber {s.a.v.)
Refîk-i A'lâ'ya kavuştuğunda Amr Umman valisi idi...
Hz. Ömer'in halifeliği
devrinde, Suriye savaşlarından sonra Mısır'ın Bizanslıların hakimiyetinden
kurtulmasında şahit olunan kahramanlığını gösterdi.
Keşke Amr ibnu'l-As
içindeki başkan olma sevgisin* frenleyebil-seydi...
O zaman, bu sevginin
onu tehlikeye atan bazı davranışlar! tamamen
önleyebilirdi.
Amr'ın başkanlık sevgisi,
bir noktaya kadar, Allah vergisi
olan özelliklerinin otomatik olarak ifadesi demekti...
Hatta onun dış şekli,
yürüyüş ve konuşmasındaki usûlü, onun başkanlık için yaratıldığını
gösteriyordu... Hatta şöyle rivayet edilmiştir. Müminlerin emiri Ömer
ibnu'l-Hattab bir gün Amr'ı gelirken görünce, onun yürüyüşüne gülüp:
«— Ebû Abdullah'a
yeryüzünde başkan olarak yürümekten başkası yakışmaz!» demişti!...
Gerçekten Ebû Abdullah
(Amr) kendini bu haktan mahrum bırakmadı...
Hatta tehlikeli
olaylar müslümanları siiip süpürürken bile Amr, bu olaylar karşısında bir
başkan üslubuyla, hem de zekâsıyla, dehasıyla, onu kendine güvenli hale
getiren gücüyle bir emir üslubuyla davranıyordu!...
Fakat valilerini
seçmede çok ihtiyatlı olan Hz. Ömer Amr'a güvendiği için onu Filistin ve
Ürdün'e vali yapar. Sonra, Ömer kendi hayatı boyunca onu Mısır valiliğinde
bırakır...
Hatta Emîrulmüminin,
Amr'ın rahat yaşamada valilerinin devamlı aynı seviyede veya en azından halkın
seviyesine yakın bir seviyede olmaları için onlardan istediği sınırı Amr'ın
aştığını öğrendiğinde bile onu valilikte bırakmıştı...
Biz diyoruz ki: Halife
Amr'ın, çok rahat bîr hayat sürdüğünü öğ rendiğinde bile, onu
azletmedi. Ancak ona Muhammed İbn Mesle me'yi gönderip mallarının ve
eşyalarının tümünü ikiye bölüp yarısın kendisine bırakmasını ve öbür yarısını
da Muhammed îbn Mesle-me'yle Medine'deki Beytü'l-mâle
göndermesini emretti.
Emîrulmüminin, Amr'ın
başkanlık sevgisinin onu sorumluluklarında aşırılığa sevkettiğini bilseydi,
temiz vicdanı bir an olsun onu valilikte tutmaya dayanamazdı.
Amr (r.a.) keskin
zekâlı, ani buluşta güçlü ve derin görüşlüydü.,
Hatta Emirulmüminin
Hz. Ömer (r.a.) kurnazlığı olmayan bir insan görünce, hayretten ellerini
çırpar ve şöyle derdi:
«— Sübhânellah!
Bunun yaratıcısıyla
Amr İbnu'l-As'ın yaratıcısı aynı ilâh!.
Yine o, son derece
cesur ve atılgandı...
Bazı yerlerde
cesaretini dehasıyla karıştırır, fakat bu korkaklık veya telâşlılık
zannedilirdi. Ancak Amr kendini tehlikeli darboğazlardan kurtarmak için müthiş
bir ustalıkla hilesini yapardı!.
Müminlerin emiri Ömer,
onun bu özelliklerini bilir ve onları takdir ederdi.
Bu yüzden, Mısır'a
gitmeden önce onu, Suriye'ye gönderdiğinde, Emirulmüminine: Suriye'deki Bizans
ordularının başında dahî cengâ-verİerden olan komutan Artabon var, denildi...
Hz. Ömer'in cevabı şu oldu:
«— Biz Bizanslıların
Artabon'una Arapların Artabon'unu attık. Bakalım, işler nasıl yoluna girer?!»
İşte Arapların
Artabon'u ve tehlikeli dahîsi Amr'ın, ordusunu yenilgiye terkedip Mısır'a
kaçan Bizans'ın Artabon'unu mahveden bîr galibiyetle yoluna girdi. Kısa bir
süre sonra da, İslâm bayrağının, güvenli evlerinin damlarında dalgalanması
için Amr Mısır'da ona yetişti
Amr'ın zekâ ve
dehasının parladığı ne kadar çok davranışı vardır. Biz onun hakem olayında, Ebu
Musa el-Eş'ârî ile, durumu müslü-manlar arasındaki bir şuraya havale etmek için
her birinin Aliyle Muâ-viye'yi azletmek üzere anlaştıklarında Ebû Musa'ya karşı
tutumunu bu davranışlarından saymasak da, Ebû Musa anlaşmayı yerine getirmiş,
Amr ise onu yerine getirmekten çekinmiştir.
Eğer onun kurnazlıkta
ve ani buluşta ustalığına dair bir tabloya şahit olmak istersek, Mısır'da
Bizanslılarla yaptığı savaş esnasında Babilyon kalesi komutanına davranışında
böyle bir tablo vardır, (Başka bir tarihi rivayette, anlatacağımız olay
Yermûk'ta Bizanslı Arta-bon'Ia geçmiştir).
Artabon konuşmak için
onu çağırmıştı. Bu arada bazı adamlarına, Amr kaleden ayrıldıktan hemen sonra
tepesine bir kaya atmalarını emretti. Amr'ın öldürülmesi kesinleşsin diye her
şey hazırlanmıştı...
Amr hiçbir şeyden
şüphelenmeden komutanın yanına girdi. Görüşmelerini yaptılar.
Kalenin dışına götüren
yoldayken, surların tepesinde, hemen sakınma duygusunu harekete geçiren, kuşku
veren bir hareketi far-ketti.
Hemen şaşırtıcı bir davranışta bulundu.
Kendisini hiçbir şey
korkutmamış ve hiç şüphelenmemiş gibi emin, sakin, ağırbaşlı adım ve duygularla
kale komutanına döndü!...
Komutanın yanına girip:
«— Sana açıklamak
istediğim bir şeyi hatırladım. Beraberirrıdeki arkadaşlarımın arasında
Peygamber'in (s.a.v.) ashabından İslâm'a ilk girenler var. Mü'minlerin emin
onlara danışmadan hiçbir işe karar vermez. Savaşacakların ve askerlerin başına
onları vermeden İslâm ordularından hiçbir orduyu göndermez. Benim duyduklarımın
aynısını senden duymaları ve benim sahip olduğum bilgilere onların da sahip
olmaları için onları sana getirmeyi düşündüm...» dedi.
Bizanslı komutan
Amr'ın iyi niyetle, kendisine yaşama fırsatı verdiğini zannetti! Böylece onun
görüşünü kabul etsin ki, Amr yanında müslümanların ileri gelenlerinden, seçkin
kişilerinden ve komutanlarından büyük bir sayıyla dönünce, sadece Amr'ın işini
bitirmek yerine, onların hepsinin işini bitirsin...
Görülmeyecek bir
şekilde Amr'ın öldürülmesi için hazırlanan plânı erteleme emrini verdi...
Komutan izzet, ikram
ile Amr'ı uğurladı, hararetle onu kucakladı... Kaleden ayrılırken Arab'ın dahisi gülümsedi...
Sabahleyin Amr,
ordusunun başında alaycı ve düşmanın başına gelenlere güler gibi kişneyerek
kahkaha atan kısrağının üstünde kaleye geldi.
Evet... O da sahibinin kurnazlıklarından çoğunu
biliyordu
Hicretin 43. yılında
ölüm, Amr İbnu'l-As'a valisi olduğu Mısır'da geldi...
Göç anlarında hayatını
anlatmaya başladı:
— İlkin kâfir idim...
Resûlüllah'a (s.a.v.) karşı en sert kişilerdendim. Eğer o gün ölseydim.
Cehennemi boylardım.
Daha sonra
Resûlüllah'a (s.a.v.) biat ettim. İnsanlardan onun kadar sevdiğim ve gözümde
onun kadar muhterem hiç kimse yoktu. Şayet benden onu tarif etmem istense bunu
beceremezdim, çünkü saygımdan dolayı ona bakamıyordum... Şayet o gün ölseydim,
mutlaka Cennetlik olacağımı umardım...
Daha sonra başıma
idarecilik ve lehime mi, aleyhime mi olduğunu bilemediğim birçok şey geldi...»
Arkasından gözünü, yalvarırcasına merhametli ve yüce Rabbin yakarırcasma semaya kaldırdı
ve şöyle dedi:
«— Allah'ım! Tertemiz
(suçsuz) değilim ki özür dileyeyim. Aziz (güçiü) değilim "ki, üstün geleyim,
Bana rahmetin
(merhametin) yetişmezse mahvolurum». Devamlı yalvarıp yakardı. Nihayet ruhu
Allah'a yükseldi. Son sözü de: 'Lâ ilahe illallah1 oldu.
Amr'ın, İslâm'ın
yolunu tarif ettiği Mısır toprağının altında cesedi vardır.
Amr'ın öğretmek, hüküm
vermek ve idare etmek üzere oturduğu yerdeki toplantı tavanlarının altındajıâlâ
devam ederken, Mısır'ın sağlam toprağının üstünde, içinde tek olan Allah'ın
adının zikredildiği, duvarları arasında ve minberinin üstünden, Allah'ın
sözlerinin ve İslâm'ın prensiplerinin ilân edildiği, Mısır'ın ilk camisi —Amr
camii vardır. [2]
[1] Hadis, o günkü Mısır kipîîlerinin Hz. İsmail'in {a,s.)
dayıları derecesinde olduğuna işaret etmektedir. Çünkü İsmail'in annesi Hocer
Hanımefendidir. Hctcsr Mısır'îı bir kıpîî idî ve İbrahim (a.s.) Mısır'a
geldiğinde onunla evlenmiş ve ondan oâl"
İsmail olmuştu
[2] Halil Muhammed Halil, Sahabe Hayatından Tablolar,
Uysal Kitabevi: 2/109-116.