54- EL-HADİ MUSA BİN MUHAMMED.. 2

El-Hadi Döneminde Siyasi Hareketler3


54- EL-HADİ MUSA BİN MUHAMMED

 

Hilafet Dönemi, Hicri: 169-170

El-Hadi, dedesinin hilafeti zamanında Rey Kentinin Seyravan kesiminde Hicri 147 de dünyaya geldi. Annesi Berberi bir azadlı cariye olan Hayzuran'dır. El-Hadi, hilafet sarayında büyüdü. Fizik yapı olarak uzun boylu, iri yan, yakışıklı ve beyaz tenliydi Üst du­dağında biraz çekilme vardı. Buna rağmen açık ve kusursuz konu­şurdu. Üstün bir konuşma yeteneğine sahipti. Kişilik olarak da cö­mertti, ülke idaresi hakkında bilgili ve aynı zamanda faziletliydi. Samimi arkadaşlarıyla başbaşa kaldığı zaman herkesten çok daha nüktedan ve hoşsohbetti. Halbuki hilafet makamında oturduğu zaman heybetinden kimse gözünün içine bakamazdı.

Şöyle derdi:

"Ülkede disiplini ayakta tutabilmek için suçluyu derhal ceza­landırmak, ancak hataları da affetmek kadar isabetli bir tedbir yoktur."

Bir gün, adamın birine öfkelenmişti. Adam Halife'nin, kendi­sinden hoşnut olması dileğinde bulundu. O da kabul etti. Adam bu kez de peşinden özür dilemeye başlayınca El-Hadi O'na:

"Benim hoşnutluğumu bildirmem senin üzerinden artık Özür dileme külfetini kaldırmış bulunmaktadır" diyerek endişe­sini dağıtmaya çalıştı.

Bir keresinde de birine, oğlunun ölümü dolayısıyla başsağlığı dileğinde bulunurken şu ifadeleri kullandı:

"Sevinmelisin, çünkü o bir düşman ve fitneydi.[1] Üzüldün, çünkü o bir dua ve rahmetti [2]

Askerin, (merasim ve protokoller dolayısıyla) gürültüsü O'nun zamanında başladı. Silah çoğaldı. Güvenliği sağlamakla görevli adamlar kılıçlı olarak önünden yürürlerdi. Valileri de aynen O'nu taklit etmeye çalışıyorlardı.

Vaktiyle babası O'nu veliaht tayin etmişti.

O sıralarda EI-Hadi, Cürcan'da bulunuyor ve Taberistan halkı­na karşı savaşıyordu. Babası o yılın Muharrem ayında Maseb-zan'da öldü.

Oğlu Reşid'i, özel muhafazı (Ebu Cafer El-Mansur'un azadlısı) Rabi' Bin Yunus'u ve Yahya Bin Halid El-Bermeki'yi de yanına alarak O'nunla görüşmek için yola çıkmıştı.

Harun Er-Reşid bu yolculuk sırasında ecele yakalanan babası­nı toprağa gömerek gerisin geri Bağdat'a döndü. Musa EI-Hadi de hemen yönetim merkezine döndü. Babasının ölümünden yakla­şık bir ay sonra Safer ayında merkeze ulaşarak erkanından bey'at aldı ve hilafet makamında oturdu.

Yönetimi sırasında zındıkları sıkı takip altında tutarak babası gibi ve O'nun vasiyetine uyarak İslam'ı çarpıtmak isteyenlere kar­şı kılıç kullandı. Babası O^na şu vasiyette bulunmuştu ve tam o sı­rada da bir zındığın idamını emretmişti. O'na demişti ki:

'"Bak oğlum! Senin de yönetimin sırasında böyle bir olay, ce­reyan edecek olursa kesinlikle bu çeteye karşı kılıcını sıyır." Bun­dan Mani Dininin propagandistlerini kastediyordu.

Konuşmasına şöyle devam etmişti:

"Bunlar öyle bir topluluktur ki dış görünüşte halkı güzel şey­lere davet ederler. Ahlaksızlıktan uzak durmak, dünyaya karşı aşırı bağlılık göstermemek ve ahiret için çalışmak gibi...Halbuki sonra insanları et yemenin, temiz suya dokunmanın ve sinek, böcek gibi^zararlı hayvanları imha etmenin günah ve haram ol­duğu bir kapıya çıkarırlar, sonra daha da ilerleyerek insanları bi­ri aydınlık, diğeri ise karanlık ilahı olmak üzere iki tanrıya tap­maya davet ederken ve nihayet bir erkeğin kendi kız kardeşleriy­le ve öz kızlarıyla cinsel ilişkide bulunmasını, sidikle yıkanılma-sım normal sayar, sözde çocukları karanlıktan kurtarıp nura ulaştırmak için sokaklardan onları kaçırmayı gerekli görürler. Sana vasiyetim odur ki bu topluluğu cezalandırmak için sehpayı kur, kılıcını çek ve onlarla mücadele etmek suretiyle eşsiz ortak-sız Allah Teala'nın hoşnutluğunu kazanmaya çalış. Ben deden Hz. Abbas'ı rüyamda gördüm, bana iki kılıç kuşadi ve "iki tanrı-cı'lara karşı savaşmamı emretti."

El-Hadi, özel koruma görevlisi olan Fadl BinYunus'tan sonra O'nun oğlu Fadl'i bu işle görevlendirdi.

Ayrıca kardeşi Reşid'i veliahtlıktan azledip yerine oğlu Cafer'i tayin etmek için uğraştı. Oğlu ise yaşça küçüktü ve henüz buluğa ermemişti. Erkânından birçok şahsiyetler O'nun bu görüşüne ka­tılırken annesi Hayzuran kendisine muhalefet ediyor, oğulların­dan Halife Musa El-Hadi'den çok Reşid lehinde yan tutuyordu. El-Hadi, biraderi Reşid'i ikna etmek için çok ısrar etti. Bu arada -ün­lü devlet adamı- Yahya Bin Halid El-Bermeki'yi çağırdı. Yahya, Harun'un yandaşı olarak Halife El-Hadi'nin erkanının en büyük şahsiyetlerinden biriydi. O'na:

"Harun'u azledip yerine oğlum Cafer'i tayin etme isteğim hakkındaki görüşün nedir?" diye akıl danışınca bu büyük devlet adamı fikrini halifeye şu ifadelerle beyan etti:

"Sık sık fikir değiştirmekten sebep yeminlerin -sözleşmele­rin- halk nazarında basitleşeceğinden korkuyorum. Şimdilik şartları Cafer'i Harun'dan sonra gelmek üzere -ikinci derecede-veliaht tayin etmenizi gerektirmektedir. Hem sonra halkın çoğu­nun Cafer'i onaylamasından endişe ediyorum. Çünkü o henüz buluğa ermiş değildir. Bu sebeple mesele çığırından çıkabilir ve halk ihtilafa düşebilir!"

Halife El-Hadi bu sözleri dinledikten sonra önce uzun uzun düşündü, vakit geceydi. Yahya'nın derhal hapsedilmesini emretti. Fakat sonra çıkarttırdı.

Bir gün de kardeşi Harun Er-Reşid biraderi Halife El-Hadi Mu­sa'nın huzuruna çıkarak sağ tarafında uzak bir yerde oturdu. El-Hadi O'nu dikkatli bakışlarla süzüyordu. Sonra kendisine:

- Ey Harun! Gerçekten de veliaht olmak istiyor musun, diye sordu. Harun:

- Evet vallahi istiyorum ve eğer bu isteğim gerçekleşirse senin irtibat ve merhametini kesmiş bulunduğun kimselerle ben te­mas kuracağım, zulmettiğin kimselere hak hukuklarını iade ede­ceğim ve kızlarımı oğullarınla evlendireceğim' diye cevap verince El-Hadi O'nu takdir ederek:

- Senin hakkındaki kanaatim de zaten budur, dedi.

Bunun üzerine Harun, biraderi Halife Musa El-Hadi'nin elini öpmek üzere ayağa kalktı. Fakat El-Hadi kardeşini, makam sediri­nin üzerinde birlikte oturması için yemine verdirerek ısrar etti. Ve O'na bir milyon dinar ihsanda bulunduktan sonra hazineye girip istediğini oradan alması teklifinde bulundu. Haraç gelirleri top­landığında El-Hadi bunun yansını Harun'a veriyordu.

El-Hadi bütün bunları yaparak Reşid'den artık hep memnun ve hoşnut kaldı.

Halife'nin annesi Hayzuran, bir ara oğlunun işbaşına geldiği ilk günlerde O'na söz geçirir, olmuştu. Daha önce babasına olduğu gibi O'na da istediğini yaptırıyordu. Bu yüzden, devlet erkânına mensup şahsiyetler, kraliçenin kapısına sık sık uğruyorlardı. Fakat çok geçmeden Halife El-Hâdi, Ö'nu devlet işlerine müdahale et­mekten alıkoydu. Ve bundan böyle devlet adamlarından biri kapı­sına uğrayacak olursa o şahsı idam edeceğine ve affedilmesi için de hiç kimsenin şefaatini kabul etmeyeceğine dair yemin etti. İşte bundan sonradır ki kraliçe Hayzuran artık devlet işlerine hiç karış­maz oldu ye oğlu El-Hadi'yle ebediyyen konuşmayacağına yemin etti. Ayrıca oğlunun oturmakta olduğu ikametgâhtan ayrılarak başka bir haneye yerleşti.

El-Hadi,îfücri 170 yılının Rabiulevvel ayı ortalarında öldü. Mi­desinde bulunan bir çıban sebebiyle mi yoksa kendisine -düş­manları tarafından- zehir içirilerek mi öldüğü hakkında ihtilaf var­dır. Hilafet süresi bir yıl üç ay kadar devam etti. Geride 7 erkek ço­cuk bıraktı. En büyükleri, babası tarafından hilafet adayı olarak gösterilen Cafer'di. İki de kızı vardı. Onlardan biri Ümmü İsa'dır ki amcası Harun'ur-Reşid'in oğlu El-Me'mun'la evlendi. El-Hadi, Ebu Muhammed künyesiyle de anılırdı. [3]

 

El-Hadi Döneminde Siyasi Hareketler

 

El-Hadi'nin dönemi uzun sürmedi ve bu müddet içerisinde Hz. Hasan'ın (torununun oğlu) Hüseyin Bin Ali'nin'   [4] Abbasi yöne­timine karşı giriştiği isyandan başka herhangi bir siyasi hareket cereyan etmedi. Hüseyin Bin Ali'nin isyan etmesinin sebebiyse şuydu:

Halife El-Hadi, İshak Bin İsa'yı Medine valiliğinden azlederek yerine (Hz. Ömer'in dördüncü kuşaktan torunu) Ömer Bin Abdilaziz [5] i tayin etmişti. Vali Ömer Bin Abdilaziz, Hasan Bin Muham­med [6] hakkında aldığı bir siyasi suç ihbarı üzerine O'nu aratmaya başladı. Bunu duyan Hasan ise gizlendi. O'nu, yakınları olan Hü­seyin Bin Ali ile Yahya Bin Abdullah [7] saklıyorlardı. Medine Valisi bu iki zatı huzuruna çağırarak onları, (yeğenleri) Hasan'ı teslim etmeleri için çok sıkıştırdı. Valinin bu tür baskısını ikinci kez tek­rarlaması Hüseyin Bin Ali'yi uğradığı işkenceden dolayı isyana zorladı. Durum öyle gelişti ki vali Medine'yi terkederek (devlet merkezi) Bağdat'a kaçmak zorunda kaldı. Hüseyin ise beyaz elbi­seler giyerek gidip Hz. Peygamber (sav)'in mescidinde oturdu Et­rafında hemen bir cemaat toplanarak Ehl-i Beyt'ten hoşnut ol­duklarına dair bey'atte bulundular. Ondan sonra da Abbasi yöne­timinin destekçileriyle bir kaç kez çatışmaya girdiler. Hüseyin Bin Ali bu olaydan sonra yanma bir topluluk alarak Mekke'ye gitti ve orada hac mevsimine kadar beklediler. Halife El-Hadi, üzerlerine bir ordu gönderdi. Hac mevsimi sona erince taraflar Fakh Vadisin­de vuruştular. Bu sırada Hüseyin Bin Ali'yle adamlarından bir gu­rup öldürüldüler. Ancak olaydan İdris Bin Abdullah [8] sağ kurtulu-rak önce Mısır'a oradan da Mağrıb'a gitti. Böylece Hüseyin Bin Ali'nin isyanı dokuz ay onsekiz gün kadar sürdü.

El-Hadi, Mervanoğulları'ndan Dahya'mn Mısır'ın Said bölge­sinde daha babası {Muhammed El-Mehdi)nin döneminden beri süregelen isyanını da tamamen bastırdı. Mısır'a vali tayin ettiği El-Fadl Bin Salih Bin Ali, Dahya'yı çökerterek O'nu yakalamayı ba­şardı ve öldürdü.

Fustat yakınlarında Madinatu'l-Askar (Asker Kenti) ni kuran işte bu EI-Fadl adlı Abbasi Valisidir. Bu şehir sonraları genişleyerek Fustat'la birleşmiş bulunmaktadır. [9]

 

 



[1] Halife, bu ifadesinde Tegabun suresinin 14. ayetini ima etmek istemiştir. Bu ayette, insanın genelde mal, servet ve çocuklarının, kendisi için gailelerin, bir sürü üzücü olayların, endişe ve yorgunlukların kaynağı olduğu özetlenmektedir

[2] Çocuğun dua ve rahmet kaynağı olması da iyi bir ahlak ve gidişata sahip bulunduğu taktirde uzun yaşamasıyla ancak mümkündür. Nitekim Hz. Peygam­ber (sav) üç şeyin insan Öldükten sonra da kendisine fayda vereceğini söylemiş­tir ki bunlardan biri hayırlı evlattır. Halife El-Hadi bütün buniarı yukarıdaki ifa­desinde adeta Özetlemiştir. (Mütercim)

[3] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 89-98; îbn-i Kesir, El-Bidaye tere, c. 10

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/285-289.

[4] Hüseyin, Ali'nin oğlu, O da Hasan El-Müsenna'mn O da Hz. Hasan'm, O da Hz. Ali'nin oğludur

[5] Ömer, Abdulaziz'in, O da Abdullah'ın, O da (Medine'nin ünlü bilginle­rinden) Abdullah'ın, O da Hz. Ömer'in oğludur

[6] Hasan, Muhammed'İn, O da Abdullah El-Mahd'm O da, Hasan El-Mü-senna'nin O da Hz. Hasan'm oğludur

[7] Yahya, Abdullah'ın, O da Hasan El-Müsenna'nin O da Hz. Hasan'm, O da Hz. Ali'nin oğludur. (Mütercim)

[8] İdris, Yahya'nın kardeşidir

[9] İbn-ül Esir, El-Kamil tere, c. 6, s. 84-87

Mahmud Şakir, Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları: 4/289-290.