ASR-I SAADETTE MESCİDLER / CAMİLER VE FONKSİYONLARI
4. Erkam'ın Evi (Darul-Erkânı)
C) Mescid-İ Nebevî'nin Fonksiyonları
9. Medine'deki Diğer Mescidler
A) Dokuz Mescid (Mesâcid-İ Tis'a)
B) Hazrecliler'e Ait Mescidler
10. Mescid-İ Dırar Ve Yıkılması
MEKKE VE MEDİNE DIŞINDAKİ MESCİDLER
c) Benî Sa'd B. Bekr Mescidleri:
2. Askeri Seferlerde İnşa Olunan Mescidler
d) Tebük Seferinde İnşa Olunan Mescidler:
(Dokuz Eylül Üniversitesi, ilahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi, izmir)
Ahmed Güner 1956 yılında Erzurum'un Tortum kazasında doğdu. İlk, orta ve yüksek tahsilini Erzurum'da tamamladı. 1981 yılında Erzurum Yüksek tslâm Enstitüsüne asistan olarak girdi. Bu okulun İlahiyat Fakültesine dönüştürülmesinden sonra görevine öğretim görevlisi oîarak devam etti. 1983'te Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesine tslâm Tarihi Öğretim Görevlisi olarak tayin edildi. 1986'da "Hz. Peygamber Devrinde Mescid-ler" konulu bir yüksek lisans tezi hazırladı. 1992'de de "B üvey kilerden Adudıı'd-Devle ve Dö-nemi" adlı çalışmasıyla doktor oldu. Halen Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesindeki görevine devam etmektedir. [1]
Hz. Peygamber devrinde mescidler konulu araştırmamızın temel kaynaklan, Siyer, Megâzî, Tabakât, genel islâm Tarihi ve Hadis kitaplarıdır. Bu kaynakların ekserisi, konumuza ait bilgilere, dağınık, insicamsız bir şekilde ve çoğu kere, ikinci plândaki malumat arasında yer vermektedirler.
ilk devir islâm Tarihi kaynaklan arasında, konumuzun bütünü üzerinde temel kabul edebileceğimiz belli bir eserden sözetmek mümkün olmamakla birlikte, Ibn Sa'd (230/844)'ın et-Tabakâiu'l-Kubrâ adlı eserinin gerek Hz, Peygamber devrine ait iki cildi ve gerekse, sahabi biyografilerine yerveren diğer ciltleri nisbeteu önemli bir yere sahiptir.
Çalışmamızın bazı bölümlerinde, münhasıran tek bir kaynağa istinad ettiğimiz olmuştur. Özellikle Medine'deki kabile mes-cidleri konusunda, Ibn Şebbe (262/875)'nin Târîhu'l-Medine adlı eseri temel kaynak durumundadır. Bu müellif, Medine mescidleri hakkındaki rivayetleri bir başlık altında zikretmiştir. Aynı müellifin kitabında, Mescid-i Nebevi hakkında da bir bölüm bulunduğu muhtemel görülüyorsa da, ne yazık ki, zamanımıza ulaşmamıştır. Ibn Şebbe'nin rivayetlerini, bazen, başka kaynaklarla teyid ettiğimiz olmuştur.
Ibn Ishâk (151/822)'m rivayetlerini borçlu olduğumuz ve Hz. Peygamber devri hakkında orjinal eser olma vasfını taşıyan Ibn Hişâm (218/822)'ın es-Sîre si, gerek bazı mescidlerin tesbitinde ve gerekse Mescid-i Nebevi ile ilgili hususlarda, önemli bilgilere yer vermektedir.
Vakıdî (207/822)'nin el-MegazV&i, her ne kadar Hz. Peygamber devri gazve ve scriyyelerini muhtevi ise de, özellikle, Mescid-ı Nebevî'nin askerî fonksiyonları ve Mekke ve Medine dışındaki kabile mescidleri hakkında yer yer Ibn Sa'd ile uyuşan bilgiler ihtiva etmektedir. Diğer kaynakların yer vermediği bazı bilgilere bu müellifin eserinde rastladığımızı da kaydetmeliyiz.
Belâzurî (279/892)'nin Ensâbu'l-Eşrâf ve Futûhu'l-Buldân\ ile Taberî (310/922)'nin Târîhu'l~Umem% anılanlardan sonra, konumuza ait haberlere en Çok yer veren kaynaklardır.
Hadis kaynaklarından, bilhassa, Buhârî (256/870) ve Müslim (261/275)'in eserlerinden önemli ölçüde istifade ettik. Medine'de inşa edilen "Dokuz Mescid (el-Mesâcidu't-Tis'a)" hakkındaki rivayeti el-Merasil'inde zikreden Ebû Davud (275/888)'u burada anmak gerekir.
Bekrî (487/1904) ve Yakut el-Hamevî (626/1229)'nin coğrafya kitapları ile îbn Abdi'1-Berr (4623/1071), tbnul-Esîr (630/1232) ve Ibn Hacer (852/1448)'in Tabakât'a dair eserleri zaman zaman başvurduğumuz kaynaklar olmuştur.
ilk devir islâm Tarihi kaynaklarının bize vermiş oldukları bilgileri nasıl değerlendirdiklerim görmek, kısmen de zamanımıza ulaşmayan kaynaklardan yaptıkları farklı nakilleri tesbit etmek için, muahhar kaynaklara müracaat ettik. Muahhar eserler arasında, Semhûdî (911/1505)'nin Vefâu'l-Vefâ"sim, burada zikretmek gerekir. Müellif bu eserinde gerek Mescid-i Nebevi ve gerekse diğer mescidler hakkında, bazen bize kadar ulaşmayan kaynakları da kullanarak, farklı rivayetleri kaydetmiştir.
Araştırmalar arasında, J. Pedersen'in islâm Ansiklopedisi için yazdığı "Mescid" maddesini kaydetmek gerekir. Ayrıca, M. Hamidullah'ın islâm Peygamber'i, Hz. Peygamberin Savaşları ve islâm Müesseselerine Giriş isimli kitaplarından faydalandık. [2]
Mescid, Kelime olarak, sucûd masdarından türemiştir. Sucûd, lugatta, alnı yere koymak, tevazu göstermek, eğilmek[3] ve dimdik durmak[4] gibi anlamlara gelmektedir. Bir mekan ismi olan ve "secde edilen yer" anlamına gelen[5] Mescid (çoğ.: Mesâcid") terim olarak, islâm'da ibâdet yeri, Mescid, Cami demektir.[6] islâm'ın temel ibadetlerinden biri olan namazın diğer rükünlerinin de bulunmasına rağmen, "Ibâdetgah" karşılığında "Sucûd" dan türeyen "Mescid" kelimesinin kullanılması, namazın hedeflediği kulluk, tazim ve hürmeti, "Sucûd"un en iyi bir şekilde, ifade etmesi sebebiyle olsa gerektir. Hz. Peygamber bir hadisinde "Kulun Allah'a en yakın olduğu an secde anıdır" demiştir.[7]
Kur'ân'da "Mescid" kelimesi, müfred, cemi ve terkib halinde yirmi beş'den fazla yerde zikredilmektedir.[8] Bunların on beş'inde "Mescid-i HarânTdan bahsedilmiştir.[9] Kur'ân'da, Mescid-i Haram için ayrıca, dokuz yerde "Beyt11,[10] iki yerde "el-Beytul-Harâm"[11] iki yerde "el-Beytu'1-Atîk",[12] bir yerde el-Beytu'1-Muhar-rem",[13] iki yerde de "el-Ka'be"[14] tabirleri yeralmaktadır.
Mescid-i Haram dışında, islâm öncesinde inşa olunan iki ma-bed daha Kur'ân'da zikredilmektedir ki; bunlardan biri "Mescid-i Aksa"[15] yani, Beytu'l-Makdis;[16] diğeri de Ashab-ı Kehf için inşa olunan bir türbe mesciddir.[17]
"Allah bazı insanları bazısı ile defetmeseydi, içlerinde Allah'ın adı çok anılan manastırlar,kiliseler,havralar ve mescidler yıkılıp giderdi" ayetindeki[18] (; mescidler, umumi manada kullanılmıştır.[19]
Tevbe suresinde, ileride ele alacağımız "Takva üzerine bina edilen mescid"[20] ve "Mescid-i Dırar"[21] zikredilmektedir.
Zaccâc, Mescid kelimesinin, ibadet edilen her yer için kullanılabileceğini, söylemektedir.[22] Hz. Peygamber bir hadisinde hıris-tiyan azizlerinin kabirleri yanında inşa edilen manastırlar için mescid kelimesini kullanmıştır.[23]
islâm ibâdetgah mefhumunda köklü bir değişiklik yaparak, ibadet etmek için belli bir mabedi zaruri kalmamıştır. Hz. Peygamber, bir hadisinde, Peygamberler arasında münhasıran kendisine verilen beş şeyden[24] biri olarak bunun üzerinde durmuş ye şöyle demiştir: "Benden Öncekiler ancak kiliselerinde ve havralarında, ibadet ediyorlardı. Yeryüzü benim için temiz ve mescid kılındı; bundan dolayı namaz vakti gelince, herkes bulunduğu yerde namaz kılsın"
İslâm, bir prensip ve bir ruhsat olarak mümkün olan her yerde secde edilmesini kabul etmiş ise de, cemaatle kılınan namazı yalnız başına kılmandan daha değerli görmüştür.[25] Nitekim ibrahim tarafından inşa olunan ve dört bir yandan gelen insanların ziyaret ettiği Mescid-i Haram veya Kabe'ye, müslümanlar daha içindeki putlar çıkarılıp atılmadan önce bile tazim göstermişler, şanım yüce tutmuşlar ve burada cemaatle ibadet etmişlerdir.[26] Kabe'de topluca namaz kılmaları müşrikler tarafından engellendiği yıllarda, müslümanlar, muhtemelen mevcut şartlar içerisinde bir mescit bina etmek imkanını bulamamışlarsa da, Erkanım evini mescid ittihaz etmişlerdir.[27] Bu arada Ebu Bekr ve Ammâr'm, evlerinin yanında birer mescid inşa ettiklerini kaydetmeliyiz.[28]
Müslümanlar, Mekke'den uzaklaştırılıp Mesciu'i Haram'da buluşmak ve ibadet etmekten mahrum bırakılınca, süratle onun yerini tutacak diğer bir yer bulmayı düşündüler ve buldular.[29] Zira Resûlullah, Medine'ye hicret yolunda iken, birkaç gün Küba'da kaldı ve burada Küba Mescidini inşa etti. Daha sonra da Medine'de Mescid-i Nebevi inşa edildi.
Konumuzla ilgili iki terim daha vardır; Musalla ve Cami. Salat kökünden bir mekan ismi olan ve dilimize namazgah olarak çevirebileceğimiz "Musalla" kelimesi, Hz. Peygamber devrinde, Medine'de, Ramazan ve Kurban bayram namazlarının kılındığı yer içiin kullanılan bir ıstılahtır.[30] Hz. Peygamber Medine'ye yerleştikten sonra, ilk defa hicretin 2. yılı Şevval ayının ilk gününde Ramazan bayramı, aynı yılın Zilhicce ayının onuncu günü de Kurban bayram namazları Musallâ'da kılınmıştır.[31] Necâşî tarafından. Zubeyr b. el-Avvâm'a armağan edilen mızrak her bayram namazında, Musallâ'ya götürülerek, kıble istikametine dikilirdi.[32]
Cami kelimesi ise, el-Mescidu'l-Câmi'nifı~kısaltılmış bir şekli olup, bir beldede, cuma namazının kılındığı büyük cami demektir.[33] Bu terim, Hz. Peygamber devrinde kullanılmayıp sonradan ortaya çıkmıştır. Medine'deki mahalle camilerinde, sadece vakit namazları kılındığı için cuma günleri Mescid-i Nebevi'de toplanılıyordu. Bu hususiyetiyle Mescid-i Nebevi ye de Mescid-i Cami veya kısaca cami denilebilir. [34]
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in islâm öncesindeki ibadet hayatı hakkında, fazla bir bilgiye sahip değiliz. Bu hususta, Hz. Peygamberin, hemşehrileri gibi Kabe'yi tavaf ettiği, Ramazanlarda, Mekke yakınlarındaki Hıra mağarasına çekilerek, uzlet hayatı yaşadığı ve burada azığım gelip geçen kimselerle paylaştığı kaydedilmektedir.[35] İslâm'dan sonra namazla emrolundu. Namazın İslâm'da, Allah'a imandan sonra ilk emrolunan farz olduğu ve başlangıçta, Duhâ ve Asr olmak üzere, iki vakitte ikişer rekat olarak, kılındığı zikredilmektedir.[36]
Hz. Peygamber'den sonra ilk namaz kılan şahıs eşi Hz. Hatice olmuştur. [37]İlk günlerde, Hz. Peygamber, namaz vakitleri geldiği zaman, Mekke'nin dağ aralıklarından birine giderek, orada namaz kılardı. Daha sonra, İslâm'ı kabul eden Hz. Ali kendisine arkadaş olmaya başladı.[38] Bir defasında Ebu Dubb adındaki bir dağ aralığında bulunduklarında Ebu Tâlib, Hz. Peygamber'e daha önce görmediği bu hareketlerin ne anlama geldiğini sormuştu.[39]
Hz. Peygamberin üç yıl gizli davette bulunduğu kaydedilmektedir.[40] Bu zaman zarfinda O'na inanan müslümanlar da, Hz. Peygamber gibi gizlice dağ aralıklarına giderek namazlarını kılmışlardı.[41]
Sonraki yıllarda Mekke'de müslümanlar, kendileri için hususi bir mescid inşa etmeyip durum ve şartlara uygun olarak, evlerinde, dağ aralıkları (şi'b)mda, ileride bilgi vereceğimiz Dâru'l-Erkâm ve Kabe'de namaz kılmışlardır.
Belâzurî'nin şu ifadesi, muhtemelen, Mekkeliler'le ilişkilerin gerginleştiği bir zamana ait olsa gerektir. "Bir yıl boyunca müslü-manlığımızı gizlemeye çalıştık; namazlarımızı kapalı kapılar ardında, ıssız dağ aralarında kılabildik."[42]
İbn Hişâm, Hz. Peygamber evinde namaz kılarken, Kur'ân okuyuşunu, Ebu Cehl, Ebu Sufyan, Ahnes b. Şerik'in gizlice dinlediğini kaydetmektedir.[43]
Mescid-i Haram veya Kabe hakkında, Kur'ân, yeryüzüne Allah adına inşa edilen ilk ev (mabed) ifadesini kullanmaktadır.[44] Ebu Zerr'in, "yeryüzünde vaz olunan ilk mescid hangisidir?" şeklindeki sorusuna, Hz. Peygamber, "Mescid-i Haram" cevabını vermiştir.[45] Ezrakî, Mescid-i Haram'm, ilk olarak, Hz. Adem tarafından inşa edildiğini, kaydetmekte[46] ve Hz. İbrahim'e gelinceye kadar geçen zaman içerisinde geçirdiği istihaleler hakkında bazı rivayetlere yer vermektedir.[47]
Kur'ân'm açıkça belirttiğine göre, Kabe, Hz. İbrahim tarafından oğlu İsmail'in yardımıyla inşa olunmuştur. "İbrahim ve İsmail, Kabe'nin temellerini yükseltiyordu; "Rabbimiz yaptığımızı kabul buyur; şüphesiz sen hem işitir hem bilirsin" dediler."[48] Ezrakî1 nn kaydettiğine göre, binanın duvarları yükseltilip Hz. İbrahim için yerden taş almak zorlaşmca, İsmail ona, merdiven vazifesi görmek üzere yüksekçe bir taş getirdi. Bundan sonra Hz. İbrahim, bu taşın üzerinde durarak inşaata devam etti. Hz. İbrahim bu taşın üzerine çakarak, binanın inşasını tamamladığı için ona "Hz. İbrahim'in üzerinde durduğu yer" manasında "Makam-ı ibrahim" adı verilmiştir.[49] Bakara suresinin yirmi beşinci ayeti "Ibrahimin makamını namaz yeri edinin" buna işaret etmektedir. Aynı kaynak, bugünkü Hacer-i Esved'in tavaf başlangıcını belirtmek amacıyla, Hz. İbrahim tarafından Kabe'nin bir köşesine yerleştirildiğini kaydetmektedir.[50] Bu şekilde, tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için bir hacc mahalli, bir mescid ve emin bir yer[51] olarak Kabe'yi inşa ettikten sonra, Hz. ibrahim insanları hacca davet etmiştir, "insanları hacca çağır, yürüyerek ve binekler üzerinde, uzak yollardan sana gelsinler, tâ ki menfaatlanna şahid olsunlar; Allah'ın onlara rızık olarak verdiği hayvanları belli günlerde kurban ederken, O'nun adını ansınlar; Siz de bunlardan yiyin, çaresiz kalmış yoksulu da doyurun, sonra kirlerini giderip temizlesinler, adaklarını yerine getirsinler, Kabe'yi tavaf etsinler."[52]
İnşası ve inşa ediliş gayesi Kur'ân'da bu şekilde anlatılan Mescid-i Haram, Hz. Peygamber'e kadar geçen uzun devirler boyunca farklı şekil ve muhteva kazanmış ve içine çok sayıda put doldurulmak suretiyle bir panteon haline getirilmiştir. Ibn tshak'm zikrettiğine göre, Mekke'ye bir put getirerek, insanları buna tapmaya davet eden şahıs Amr b. Luhay'dır.[53] Buna rağmen, "Beyt'e tazim, tavaf, hacc, umre, Arafat ve Müzdelife'de vukuf, kurban kesmek" gibi, Hz. ibrahim ve Hz. ismail'den gelen bazı menasik ve usuller, bir kısım değişiklik ve ilavelerle birlikte, muhafaza olunmuştu.[54]
Mescid-i Haram'm bu ananevi kudsiyetine bağlı kalan Hz. Peygamber ve Müslümanlar için, Mekke devrinde, esas mescid Mescid-i Haram olarak kaldı.[55] Şu kadar varki,Müslümanlar Kabe'de, Hz.Ömer'in islâm'ı kabulüne kadar topluca ve rahatsız edilmeden ibadet etme imkânı bulamadılar. Abdullah b. Mes'ud'dan gelen bir haberden Hz. Ömer'in ihtidasıyla Müslümanların güçlenerek Kabe'de topluca ibadet etmeye başladıkları anlaşılmaktadır.[56]
Ibn Hacer'in verdiği bilgiye göre, Hz. Peygamber daha işin başlarında iken, etrafına topladığı sahabileriyle birlikte, bir gün Kabe avlusunda cemaatle namaz kıldı. Bu öylesine bir kargaşa yarattı ki, Haris b. Ebi Hâle Kureyşliler tarafından öldürüldü. Bu şahıs imanı dolayısıyle öldürülen ilk sahabi olmaktadır.[57]
Durum, diğer Müslümanlar için belki böyle olmakla beraber, Hz. Peygamberin, Müşriklerden gelecek her türlü hakaret ve eziyeti göze alarak, Kabe'de ibadet etmeye gayret gösterdiği anlaşılmaktadır.[58] Kaynaklarda, Kabe civarında ibadet ederken kendisine yapılan eziyet ve hakaretlerden bahsedilmektedir. Özellikle Ebu Cehl, Hz. Peygamber'i Kabe'de ibadetten men etmiş, yasağını dinlemediği için bir defasında, namaz anında Hz. Peygamber'in boğazına sarılmıştır.[59] Başka bir defa da Hz. Peygamber, Mekke-liler'in ileri sürdükleri teklifleri kabul etmediği için, Ebu Cehl, sabahleyin Kabe'ye gelip secdeye vardığında, Hz. Peygamber'in kafasına bir taş atmağa yemin etmişti. Hz. Peygamber, her zaman ki gibi sabahleyin Mescid'e gelerek namaz kılmış, fakat Ebu Cehl, yeminini yerine getirmede başarılı olamamıştır.[60]
Zaman zaman Hz. Peygamber, Ammâr, Suheyb, Habbab ve Bilâl gibi bazı zayıf sahabileri ile, Kabe'nin yanında oturup sohbet ettiği oluyordu. Bu durum, çok kere onların, Müşriklerin alaylı sözlerine muhatap olmalarına sebep oluyordu.[61]
Hz. Peygamber, Kabe'nin Yemen köşesi ile Hacer-i Esved köşesi arasında, Kudüs istikâmetine doğru namaz kılıyordu.[62]
Hz. Peygamber Kabe'de namaz kılmakla kalmamış, şartlar elverdiği zaman burada karşılaştığı, kimselere Kur'ân'dan ayetler okumak suretiyle tebliğ ve irşadlarda bulunmuştur.
Ibn Hişam'm başka kaynaklar ile teyid edemediğimiz bir haberine göre, Hz. Peygamber Mekke'ye gelen bir grup Hıristiyanla Kâb'de görüşmüştü. Ibn îshâk'a göre Necranlı olan bu Hıristiyanlar Hz. Peygamber'in okuduğu Kur'ân'ı dinleyerek müslüman olmuşlardı.[63]
Tufeyl b. Amr da Mekke'ye geldiği zaman Hz. Peygamber'in, Kabe'de okuduğu ayetlerden etkilenerek islâm'ı kabul etmiştir.[64] Yine Mekkeliler'in îsrâ dönüşünde Hz. Peygamberi, yaptığı seyahatle ilgili olarak Kabe'de soru yağmuruna tuttukları kaydedilir.[65]
Mescid-i Haram aslî hüviyetine ancak hicretten sonra 9. yılda kavuşabilmiştir. Hicretin 8. yılında Mekke'nin fethi'ni müteakip Kabe'nin putlardan temizlenmesine ve içinde Hz. Peygamber'in namaz kılmasına rağmen,[66] Müşriklerin burada ibadet etmelerine ses çıkarılmamıştır.[67] Müşriklerin Kabe'ye yaklaşmaları, Hicretin 9. yılında Berae suresinde yer alan bir ayetle yasaklandı.[68] Hz. Peygamber, Hz. Ali'yi Mekke'ye göndererek bunu ilan ettirdi.[69]
İslâm tarihinin ilk mescidi, Hicretten önce Ammâr b. Yâsir tarafından, evinin yanında inşa olunmuştur.[70] Ammar'm, evinin yanında bir mescid inşa etmesinin sebebi kaynaklarda yer almamaktadır. M. Hamidullah, Belâzurî'nin Ensâb'mda zikredilen bazı bilgilere dayanarak bir takım görüşler ileri sürer.[71]
Ammar b. Yâsir aslen Mekke'li olmayıp, Yemen'den gelerek Mekke'ye yerleşen bir aileye mensuptur.[72] Baskı ve işkencelerini daha ziyade zayıf kimseler ve yabancılar üzerinde yoğunlaştıran Mekkeliler'in düşmanlıklarını, üzerinde hisseden kimselerden biri de Ammâr b.Yâsir idi. Mekkeli Müşrikler Ammar1 a o derece eziyet ve işkence ediyorlardı ki, Hz. Peygamber'e sövüp "Lât ve Uzza Muhammed'in dininden daha hayırlıdır." demedikçe onu bırakmıyorlardı. Hatta bir gün Müşriklerin işkencesi sonucu bu sözleri söylemek zorunda kalan Ammar, Hz. Peygamberin yanma gelerek, başına gelenleri anlatır. Hz. Peygamber, ona kalbi mutmain oldukça bu söylediklerinin hiçbir önemi olmadığını, aynı muamele ile karşılaştığında, yaptığını tekrarlamasını ifade eder.[73]
"Şu halde görüyoruz ki, dış görünüşüne bakılacak olursa Ammar, b. Yâsir müslüman değildi. Artık Kabe'nin önünde Islâmî bir şekilde ibadet etmesi mümkün değildi. Aksi halde, Mekkeliler "Yalan söylüyorsun" diyerek onu işkence edebilirlerdi. îşte bunun için Ammar b. Yasirin Islâmî bir şekilde ibadetini yapması gayesiyle evinde bir mescid bina etmesi gayet tabii bir şey idi."[74]
Hicretten Önce Mekke'de îslâm tarihinin ikinci mescidi, Ebu Bekir'in, evinin avlusunda inşa ettiği mesciddir.[75] Kureyş'in sop-larmdanbiri olan Teym'e mensubiyeti dolayısıyle kendisini koruyabilecek kabilesi olmasına rağmen, Ebu Bekir'in evinin avlusunda bir mescid bina etme sebebi hakkında, kaynaklar pek fazla bilgi ihtiva etmemekle birlikte bize bazı ipuçları vermektedirler. Bi'setin 5. yılında, Müşriklerin işkencelerinden kurtulmak maksadıyla, bazı müslümanların Habeşistan'a göç ettikleri bilinmektedir. Ebu Bekir de Müşrikler'in baskılarına maruz kalınca Hz. Peygamber'in iznini alarak, hicret etmeye karar verir.[76]
îbn Hişam, Ebu Bekir'in hicret etmek istediği yeri belirtme-mekle beraber, Belâzurî, Ensâb'ında bu yerin Habeşistan olduğunu ve hicret teşebbüsünün bi'set'in 6. yılında Habeşistan'a ikinci hicret esnasında gerçekleştiğini "Habeşistan'a hicret edenler" kısmında zikretmektedir.[77] Ebu Bekir Mekke'den ayrılarak, bir veya iki günlük mesafedeki bir yere gelince, Kinâne kabilesinden ve Ehabiş'lerin başkanı Ibn Dugunne ile karşılaşır.[78] Ibn Duğunne, Ebu Bekir'den başından geçenleri öğrenince, böyle rahatsız edilmesini kabul etmeyerek, onu kendi himayesinde Mekke'ye dönmeye ikna eder ve himayesini Mekkeliler'in önünde ilan eder.[79]
Öyle anlaşılıyor ki, Mekkeliler, Ibn Duğunne'nin himayesini, Ebu Bekir'in Kabe'ye değil de evinde ibadet etmesi şartıyla kabul etmişlerdir. Bu sebeple Ebu Bekir kendi evinin avlusunda bir mescid bina etme yolunu seçmiştir. Çünkü Ibn Hişam, Buharı ve Belâzurî ittifakla kaydetmektedirler ki, "ince ruhlu bir insan olan Ebu Bekir,inşa ettiği bu mescidde namaz kılarken ve Kur'ân okurken kendini tutamayarak ağlıyor ve kendisini dinlemeye gelen Müşrik kadınları, çocukları ve kölelerini etki altına alıyordu.[80] Bu durumda, Kureyş'in ileri gelenleri Ibn Dugunne'ye başvurarak, "Ey Ibn Dugunne bize eziyet vermek için mi bu adamı himayene aldın? O'nun öyle bir hali var ki, kadınlarımızın, çocuklarımızın ve emrimizdekilerin, inançlanndan şüphe etmelerinden korkarız. Git O'na söyle ne yapıyorsa evinde yapsın." dediler. Ibn Dugunne bunun üzerine Kureyşlilerin isteklerini Ebu Bekir'e bildirir ve aksi halde, himayesini kaldıracağını ifade eder.[81] Ebu Bekir'in buna vermiş olduğu cevap: "Himayen senin olsun, Allah'ın himayesi bana yeter." şeklinde olmuştur.[82]
Ebu Bekir'in, bundan sonra, mescidinde ibadete devam edip edemediği hakkında kaynaklai'da herhangi bir bilgi bulunmamakla birlikte, Ibn Dugunne'nin, himayesinin devamı için ileri sürdüğü şartı reddetmesine bakılırsa, O'nun, her türlü tehlikeyi göze alarak, ibadetini burada sürdürdüğünü söymemek mümkündür.
Bu mescidin şekli ve genişliği gibi ayrıntılar malum değildir. Belâzurî, Ebu Bekir, mescidinde namaz kılarken sokaktaki herkes tarafından görüldüğünü kaydetmektedir.[83]
İslâm'ın başlangıcında, Mekkeliler ile ilişkiler iyice gergin bir hal alınca,[84] ilk Müsîümanlar'dan ve Kureyş'in Mahzûm sopuna mensup Erkânı b. Ebil-Erkâm, Safa tepesindeki evini, Hz. Peygamberin ikametine tahsis etmiştir.[85] Hz. Peygamber, bu evde kaldığı müddetçe, ahşabına namazları burada kıldırmış[86] insanları burada dine davet etmiş, kendisiyle görüşmek isteyenleri burada kabul etmiş ve islâm'ın esas ve prensiplerini burada öğretmiştir.[87] Kabe'nin çok yakınında bulunduğu için, Mekke'ye hac için gelen herkesin kolayca uğrayabileceği merkezî bir yerde bulunan bu ev[88] şüphesiz, Müslümanların topluca ibadet ettikleri bir ev-mescid, bir toplantı merkezi ve kaynaklarda zikredilen adıyla "Dâru'l-Islâm" idi.[89]
Hz. Peygamber'in tebliğ ve irşad maksadıyla, bir merkez edindiği bu evde ilk Müslümanlardan bir çoğu islâm'ı kabul etmişlerdi.[90] Ammâr b. Yâsir ve Suheyb b. Sinan bunlardandır.[91] Ammar diyor ki: "Hz. Muhammed'i dinlemek amacıyla Darul-Erkâm'm kapısına vardığımda Suheyb'le karşılaştım; meğer o da aynı gaye ile oraya gelmiş; beraberce Resûlujlah'm huzuruna girdik; bize islâm'ı arzetti ve biz müslüman olduk; Sonra akşama kadar orada kaldık; ortalık kararınca gizlice oradan ayrıldık."[92]
Bu evde islâm'ı kabul eden son şahıs Hz. Ömer'dir. Hz. Ömer islâm'ı kabul edince Müslümanlar buradan ayrılmışlar ve beraberce herkesin gözü Önünde, Kabe'yi tavaf edip orada namaz kılma imkânı bulmuşlardır.[93]
Acaba Hz. Peygamber bi'setin kaçıncı senevSİnde, Erkâm'ın evini, daveti içinde merkez kabul etmiştir? Bu hususta kaynaklar kesin bir tarih vermemektedir. Eğer Hz. Peygamberin Daru'l-Erkâm'a çekilişinin sebebi, Müşriklerin Müslümanlara gösterdikleri eziyet ve zulümler ise, aleni davetten sonra, yani bi'set'in 4. yılından sonra, Hz. Peygamberin bu eve sığındığı kabul edilecektir. Zira Ibn Hişam'ın açıkça kaydettiğine göre, Hz. Peygamber üç yıl müddetle gizli davette bulunmuş, aleni davete geçince baskı ve eziyetle karşılaşmıştır.[94] Hamidullah, "Gitgide artan eziyetler ve işkenceler, Resûlullah'ın kendi evini terke zorladı ve Sahabi-ler'den Erkâm'ın evini tebliğ maksatlarında kullanmak üzere, kendine ikâmetgâh olarak seçti." demektedir.[95]
Hz. Peygamber ve diğer Müslümanların bu evden ayrılış tarihine gelince, kaynaklar bu konuda da kesin bir bilgi vermezler. Fakat Ibn Sa'd, Hz. Ömer'in burada islâm'ı kabul eden son şahıs olduğunu, O'nun müslüman oluşuyla, Müslümanlar'ın Daru'l-Erkâm'dan çıktıklarını kaydeder.[96] îbn îshâk'a göre, Müslümanların Habeşistan'a hicretinden sonra Hz. Ömer'in ihtidası gerçekleşmiştir.[97] Bu takdirde Hz. Peygamberin, muhtemelen bi'set'in 6. yılı sonuna kadar bu evde tebliğ faaliyetlerine devam ettiğini söylemek mümkündür, islâm Ansiklopedisine Erkâm maddesini yazan Reckendorf, "Ömer'in ihtidasından sonra, Peygamber el-Erkâm'm evini bırakmıştır. Orada ne zaman ve ne kadar kaldığı katî olarak malum değildir. Fakat 615-617 seneleri arasında kalmış olması muhtemeldir." demektedir.[98]
Hazrec kabilesinin Benî Mâlik b. Neccâr sopuna mensup ve Medineli ilk Müslümanlardan Ebu Umâme Es'ad b. Zurâre'nin[99] hicretten önce Medine'de kendi kabilesi içerisinde bir mescid inşa ettiği ve bu mescidde Müslümanlara cum'a ve vakit namazlarım kıldırdığı kaydedilmektedir.[100]
Es'ad b. Zurâre, bu mescidi, daha sonra Mescid'i Nebevî'nin inşa edileceği Mirbed (hurma kurutulmaya mahsus yer)'in bir yerine inşa etmiştir. [101]Kaynakların bildirdiğine göre, bu mescid et-rafi duvarlarla çevrili bir alandan ibaret olup tavanı bulunmuyordu; kıblesi ise Beytu'l-Makdis'e doğru idi.[102]
Es'ad'm hicretten önce inşa ettiği bu mescidin inşa yılı kesin olarak malum olmamakla birlikte birinci Akabe biatından önce inşa edilmesi muhtemeldir. Zira Belazurî'nin kaydettiği bir rivayete göre Es'ad, bu mescidde Mus'ab b. Umeyr'in Medine'ye gelişine kadar namaz kıldırmıştı.[103] Ibn Hişam'a göre, Musab b. Umeyr birinci Akabe biatında bulunan Müslümanlar ile birlikte Medine'ye geldiğine göre,[104] Mescid'in inşasının bundan Önce olması gerekir.
Es'ad bu mescidde bir rivayete göre Musab b. Umeyr,[105] diğer bir rivayete göre ise Hz. Peygamberin [106]Medine'ye gelişine kadar Müslümanlar'a cum'a ve vakit namazlarını kıldırmıştır.
Bu mescidde hicretten önce cum'a kılındığı kesin olmakla beraber, ilk cum'anın kim tararından ve nerede kıldırıldığı konusunda iki ayrı rivayet vardır. Medine'de, ilk cum'ayı Es'ad b. Züra-re'nin kıldırdığım söyleyen rivayete, Ibn Hişam "Medine'de kılınan ilk cum'a namazı" başlığı altında yer vermektedir. Ka'b b. Mâlik'in oğlu Abdurrahman anlatıyor: "Babam gözlerim kaydetmişti. Ben ona kılavuzluk ediyordum. Onunla Cumaya çık-tım.Ezam işitti ve Es'ad b. Zurare'ye dua etti. Uzun bir süredir ezanı eşittikçe ona böyle dua ve istiğfar ediyordu. Sonunda dayanamadım sordum." Babacığım her cum'a ezam dinlediğin zaman niçin Ebu Umâme'ye dua ediyorsun." "Evladım", dedi, "Medine'de Hezmu'n-Nebit'de Beni Beyaza arazisinde bizleri ilk olarak cuma için toplayan o idi." Bunun üzerine ben, "O sırada kaç kişi idiniz?" diye sordum. "Kırk kişi idik" şeklinde cevap verdi."[107]
ikinci rivayete göre ise Medine'de ilk defa Müslümanlar'a cuma namazını kıldıran şahıs Mus'ab b. Umeyr'dir. îbn Sa'd'm zikrettiği bu rivayete göre; "Mus'ab Hz. Peygambere bir mektub yazarak Müslümanlar'a cum'a kıldırmak için kendisine izin vermesini ister. Bunun üzerine Hz. Peygamber O'na bir mektub gönderir. Mektubunda Hz. Peygamber "Yahudilerin cumartesi için hazırlık yaptıkları günü[108] gözet ve o günde güneş zevale erince, iki rekat ile Allah'a yaklaş ve onlara hitab et" demiştir. Bundan sonra Mus'ab b. Umeyr Müslümanlar'a Sa'd b. Haysame'nin evinde cuma namazı kıldırır. Oniki kişinin iştirak ettiği bu namaz islâm'da kılman ilk cuma namazıdır."[109]
Es'ad b. Zurare'nin inşa etmiş olduğu bu mescidde hicretten sonra bir müddet, muhtemelen Mescid-i Nebevî'nin inşasına kadar, Hz. Peygamber'in Müslümanlarla birlikte namaz kıldığım, Belâzu'nin kaydettiği bir rivayete dayanarak söylemek müm kündür.[110]
Yine aynı rivayetten, Es'ad'm mescidinin Mescid-i Nebevî'niı inşa edildiği arsaya ilhak edildiği anlaşılmaktadır.[111]
Kubâ Mescidi'nin ne zaman ve kim tarafından inşa edildiğ hususunda kaynaklarda farklı rivayetlere rastlamaktayız.
Bazı müelliflere göre: "Hz. Peygamber Hicrette Mekke'der Küba'ya varınca burada Amr b, Avf oğıollan arasında dört gün misafir olmuş ve bu esnada onlar için Kubâ Mescidini tesis etmiştir."[112]
Belâzurî ise Ensâb ve Futuh adh her iki eserinde bunun aksini kaydetmektedir. Buna göre "Hz. Peygamber'den önce Medine'ye hicret eden sahabiler Küba'da Ensâr ile birlikte kıblesi Bey-tu'1-Makdis'e doğru olan bir mescid inşa etmişler ve içinde namaz kılmaya başlamışlardı. Hz. Peygamber Küba'ya varınca, burada kaldığı müddet zarfında, Müslümanlar'a bu mescidde namaz kıldırdı; daha önce burada Ebû Huzeyfe'nin mevlası Salim muhacirlere imamlık ediyordu."[113]
Belazurî'nin bu kaydına rağmen birinci rivayeti destekleyen ve Kubâ mescidinin inşası sırasında Hz. Peygamberi iş başında gösteren başka rivayetler vardır. Abdurrahman es-Suheylî (581/1185)'nin Ibn Ebî Haysame'den rivayet ettiğine göre, "Hz. Peygamber Kubâ Mescidinin kıblesini tesbit etmiş ve ilk taşı koymuştur. Sonra Ebu Bekir bir taş alıp koymuş, arkasından da Ömer diğer bir taş alarak Ebu Bekir'in taşının yanına koymuştur. Daha sonra da diğer insanlar inşaatı sürdürmüşlerdir.[114]
Aynı müellifin Hattabî'den rivayet ettiğine göre Ensâr'dan Şemus bint Nu'man adh bir kadın Resûlullah'ı Küba Mescidini bina ederken bizzat görmüştü. "Hz. Peygamber bir taş alıyor ve gereken yere koyuyordu. Biri kalkıp Hz. Peygamberin elindeki taşı almak isteyince, Hz. Peygamber ona kendisininkini bırakmasını bir başka taş almasını istiyordu."[115]
Biraz farklı olmakla beraber, Hz. Peygamber'in Kubâ Mescidinin inşasında hazır bulunduğunu gösteren bir haber de, Cabir b. Semure'den rivayet edilmiştir. Buna göre "Hz. Peygamber, Medine'den kalkıp Küba'ya gelmişti; Kendisim karşılayanlara "Ey Küba ahalisi şu tepeden biraz taş getirin" hitabıyla bir tepeye işaret ettiler. Kübalılar kafi miktarda taş hazırlayınca, Hz. Peygamber elindeki harbesiyle mescidin kıblesini çizip mihrab olacak noktaya ilk taşı koyduktan sonra Ebu Bekir, Ömer ve Osman'a birer taş da kendilerinden koymalarım söyledi.[116]
Bu rivayet, inşa tarihinde Ibn Hişam'ın rivayeti ile çelişmekle beraber Kubâ mescidinin te'sisinde Hz. Peygamberin mevcudiyetini açıkça göstermektedir.
Bu rivayetlere göre, ister hicrette Küba'ya vardıktan sonra, ister Medine'ye gittikten sonraki bir zamanda olsun, Kubâ mescidinin inşasına önayak olan ve hatta kıblesini tesbit ederek temelini atan kimse Hz. Peygamber olmuştur diyebiliriz.
Bu mescidin inşa edildiği alan, Küba'da Hz. Peygamber'i konuk eden Kulsûm b. Hidm'in mirbedi (Hurma kurutmaya mahsus alan) idi.[117]
Bir rivayete göre, mescid inşa edilirken Abdulah b. Revana "Mescidlerin inşasında çalışanlar ile Kur'an okuyanlar felah buldular" anlamında şiirler söylüyor, Hz. Peygamber de son kelimeleri tekrar ediyordu.[118]
Kaynaklarda Hz, Peygamber'in namaz kıldığı umuma şamil ilk mescid[119] olarak kaydedilen Kubâ mescidinin Hz. Peygamber devrindeki boyutları hakkında bilgi sahibi değiliz. Semhudî, Ibn Zabale'den naklen, bu mescidin yedi direk üzerine inşa edildiğini ve Ömer b. Abdilaziz (101/720) devrine kadar bu şekilde kaldığını kaydetmektedir.[120]
Kur'ân'da zikredilen "Takva üzerine bina edilen mescid'm,[121] Kubâ mescidi olduğunu söyleyen rivayetler olduğu gibi, bu mescidin Mescid-i Nebevi olduğunu ifade eden rivayetler de vardır.[122]
Taberî bu konudaki rivayetleri kaydettikten sonra, "Bana göre bu kavillerin en doğrusu, "takva üzerine bina edilen mescid"in Mescid-i Nebevi olduğunu söyleyen kavildir." Demektedir.[123]
Suheylî ise şöyle demektedir: "Aslında bu iki rivayet arasında bir çelişki yoktur. Her iki mescid de takva üzerine bina olunmuştur. Şu kadar var ki ayetde kastedilen Küba mescididir; çünkü ayetin devamındaki "Orada arınmak isteyenler vardır" ifadesi Kübalılar hakkında nazil olmuştur. Bu ayet nazil olunca, Hz. Peygamber Kubâ ahalisine "Allah'ın sizi övdüğü temizlik nedir?" diye sormuş, onlar "Biz isticmar ettikten sonra su ile istinca ederiz." şeklinde cevap vermişlerdir.[124] Ayrıca Ayetde yeralan "Ta ilk günde" ifadesi, bu Mescid'in Kubâ Mescid'i-olmasım gerektirir. Zira Kubâ Mescidi'nin tesisi, Hz. Peygamber'in Medine'ye girdiği ilk günde gerçekleşmiştir."[125]
Hz. Peygamberden rivayet edilen birçok hadiste "Kubâ Mes-cidi'nde namaz kılmanın, Umre yapmağa bedel olduğu" belirtilmiştir.[126]
Ayrıca Hz. Peygamber'in yaya veya binitli olarak[127] Kubâ Mescidi'ne gelerek namaz kıldığı[128] ve bu ziyaretlerini daha ziyade pazartesi ve cumartesi yaptığı rivayet edilmektedir.[129]
Vâkıdî'nin kaydettiğine göre, bir defasında, Hz. Peygamber'in ölüme mahkum ettiği bir katilin idam cezası, Kubâ Mescidi'nin önünde infaz edilmiştir.[130]
Hz. Peygamber Kubâ Mescidi'ne Sa'd el-Karaz adıyla meşhur Sa'd b. Aiz'i müezzin olarak tayin etmiş, O'da bu hizmetini Ebu Bekir veya Ömer'in hilafetine kadar sürdürmüştür.[131] îbnu'l-Esir, Hanzala b. Ebi Hanzala'nın Kubâ Mescidi'nin imamı olduğunu kaydetmektedir.[132]
Hazrecliler'in bir dalı olan Beni Salimlerin[133] inşa ettikleri Mescid hakkındaki bilgilere, ilk kaynakların, Hz. Peygamber'in hicretine tahsis ettikleri sayfalarda rastlıyoruz. Bu bilgilere göre, Hz. Peygamber pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günlerini Küba'da geçirdikten sonra, cuma günü Medine'ye hareket eder;[134] Kubâ ile Medine arasındaki[135] Beni Sâlimler'in arazisine gelince cuma vakti girer; bunun üzerine Hz. Peygamber, Ramına[136] adlı bir vadide, Beni Salimlerin mescidinde, yanındaki yüz kadar müslüman ile cuma namazını kılar.[137] Hz. Peygamber'in kıldığı bu namaz, O'nun kıldığı ilk cuma namazı olmaktadır.[138]
Beni Salim Mescidi, Hz. Peygamber'in buraya varışından çok önceleri mi inşa edilmişti, yoksa Hz. Peygamber'in cuma kıldırdığı yerde, Beni Salimler tararından daha sonra mı yapılmıştır? Bu soruya cevap vermek için,kaynaklarm bu hususla ilgili ifadelerini kaydetmek faydalı olacaktır.
"Hz. Peygamber cumayı Ramına adındaki vadide bulunan mescidde kıldırdı."[139]
"Beni Salim Mescidi'ne gelince, Hz. Peygamber, beraberindeki müslümanlara cuma namazını kıldırdı."[140]
"Hz. Peygamber, Benî Salimlerin bina etmiş oldukları mescidde, cuma namazını kıldırdı."[141]
"Hz. Peygamber, Benî Salimlerde, bir vadi içinde cumayı kıldırdı; o gün onlar bir mescid bina etmişlerdi."[142]
Bu ifadeler, özellikle Belâzurî'ninki, Benî Salimlerin daha önce burada bir mescid bina etmiş olduklarını göstermekle beraber, aynı ifadeler ile mescidin mahallinin kastedilmiş olması ve dolayısıyla, Hz. Peygamber'in cuma kıldırmış olduğu yerde, Benî Salimlerin, bu mescidi bir müddet sonra inşa etmiş olmaları da muhtemeldir.
Benî Salim Mescidi, Atike mescidi,[143] Cuma mescidi ve Vadi mescidi[144] adlarıyla da anılmaktadır.[145]
Hz. Peygamber, Küba'da Amr b. Avf lar arasında, pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günlerini geçirdikten sonra,[146] Medine'nin merkezine doğru hareket etti. Benî Salim mescidinde cuma namazını kıldıktan sonra yoluna devam eden Hz. Peygamber[147] güzergahı üzerinde bulunan mahallelere uğradıkça, bunların ileri gelenleri O'nu kendi topraklarında kalıp yerleşmeye davet ediyorlardı. Hz. Peygamber ise devesinin dizginini tamamen bırakmış olarak onlara "onu salıverin, o memurdur" şeklinde mukabele ediyordu.[148] Bu şekilde Benî Salim, Benî Bayazâ, Benî Sâide, Benil-Hâris b. el-Hazrec, Benî Adiy b. en-Neccârlarm mahallelerinden geçilerek, Benî Mâlik b. en-Neccârların mahallesine varılınca,[149] Hz. Peygamber'in devesi Mescid-i Nebevî'nin bulunduğu yerde çöktü ve Hz. Peygamber devesinden indi.[150] Buraya evi en yakın olan Ebu Eyyub Hâlid b. Zeyd, derhal Hz. Peygamber'in eşyalarını alarak evine götürdü ve kendisini evinin inşası tamamlanıncaya kadar misafir etti.[151] Devenin çöktüğü yer, Muaz b. Afra[152] veya Es'ad b. Zurare'nin[153] himayesinde bulunan Benî Neccâr'dan Sehl ve Süheyl adlarında iki yetim çocuğa aitti ve hurma kurutmaya mahsus bir alan olarak kullanılıyordu.[154] Ayrıca hurma ağaçları, oyuk ve tümsek yerler ve müşrik kabirleri[155] bulunan bu sahanın bir köşesini, Es'ad b. Zurâre etrafını duvarla çevirerek Mescid haline getirmişti.[156]
Hz. Peygamber bu alanda bir mescid inşa etmeye karar verdiği zaman, buraya kıymetini ödemek suretiyle satın almak isteyince, Benî Neccârlar, arsa karşılığında bir meblağ almayı kabul etmeyip hibe etmeyi istediler.[157] Mescidin inşa edileceği bir yerin sahibi olmak gibi bir imtiyaza, bir kabilenin tek başına sahip olmasını istemeyen Hz. Peygamber bunu kabul etmemiş[158] on dinar mukabilinde burayı satın almıştır.[159] Parayı Ebu Bekir ödemiştir.[160]
inşaata arsanın tesviyesi ile başlandı. Hz. Peygamber'in emriyle arsa üzerinde bulunan hurma ağaçları kesildi, kabirler açılarak kemikler başka bir yere defnedildi ve harap-tümsek yerler düzeltildi.[161]
Temellerde taş, duvarlarda ise kerpiç (lebin) malzeme kullanıldı.[162] Temeller üç buçuk zira kadardı.[163] Taş temeller üzerine kerpiçler örülürken, kerpiçler önce birbiri üzerine, sonra da erkekli dişili olarak enlemesine boylamasına konularak, yani birbirine bağlanarak örüldü.[164] Kerpiçler, Bakiu'l-Habcebe'de[165] kesilerek hazırlanmıştı.[166] Duvarların yüksekliği beş veya yedi zira kadardı.[167]
Mescid-i Nebevi bir rivayete göre 100x100 ölçüsünde, yani her duvarı yüz zira (arşın) uzunluğunda olmak üzere kare biçiminde inşa edilmişti.[168] Bir rivayete göre ise, duvarların uzunluğu yüz zi-radan biraz eksikçe idi.[169] Üçüncü bir rivayete göre de Mescid-i Nebevi, ilk inşasında, kuzey ve güney duvarları yetmiş zira, doğu ve batı duvarları altmış zira olmak üzere inşa edilmiş, bilahare Hz. Peygamber, Hayber dönüşünde her duvarını yüz zira uzunluğunda olmak üzere Mescid-i Nebevî'yi genişletmişti.[170]
Kıblesi Beytu'l-Makdis'e doğru olan[171] Mescid-i Nebevi için üç kapı yapılmıştır. Söveleri taştan yapılan[172] bu kapıların birincisi güneyde, bugünkü kıble duvarında idi. İkinci kapı şark yönünde bulunan ve Bab Âl-i Osman adıyla anılan kapıdır ki, Hz. Peygamber bu kapıyı kullanıyordu. Üçüncüsü batı yönünde bulunan Bab-ı Âtike ve Babu'r-Rahme adlarıyla anılan kapı idi.[173] Kıble, Beytul-
Makdis'ten Kabe'ye çevrilince, güney yönünde bulunan kapı ka-patlalarak kuzey yönünde yeni bir kapı açılmıştır. Diğerlerinde herhangi bir değişiklik olmamıştır.[174]
Arsa üzerinde eskiden mevcut hurma ağaçları, sütun olarak Mescidin kıblesine dizilmiş[175] ve bunların üzerine, hurma dal ve yapraklarından bir çatı yapılmıştı.[176] Mescidin başlangıçta etrafı duvarlarla çevrili bir avlu olarak yapıldığı, sıcaklardan müteessir olununca, çatının bilahare ilave edildiği şeklinde bir rivayet de kaydedilmektedir.[177]
Tavanın, mescidin kurulduğu alanın bütününü kaplayıp kaplamadığı kaynaklarda açık değildir. Buharî'de kaydedilen "Hurma kütüklerim Kıble istikametine dizdiler." ifadesinden[178] muhtemelen kıble cihetinde bir kısım yerin üstünün çatıyla örtüîdüğü diğer kısımların üstünün açık olduğu anlaşılmaktadır.[179] Kaynaklarda, mescidin çatısının çok az miktarda toprakla kaplandığı[180] için, şiddetli yağmurlarda müslümanlar'ın su ve çamur içinde kaldıkları zikredilmektedir.[181]
Mescidin inşasında başta Hz. Peygamber olmak üzere, Muhacirler ve Ensâr fiili olarak çalışmışlardı.[182] Çalışmalar sürerken müslümanlar yorgunluklarını unutmak için, şiirler terennüm ediyorlar, Hz. Peygamber de onlara iştirak ediyordu.[183]
Ammar b. Yasir'in diğerlerine nisbetle daha çok fedakârlık gösterdiği ve herkes bir kerpiç taşırken O'nun iki kerpiç taşıdığı zikredilmektedir. Bir ara Resûlullah'a gelerek "Ya Resûlallah! ta-sıvamadıkları kerpiçleri bana yüklüyorlar; bunlar beni öldürecekler" diyerek halinden şikayet edince, Hz. Peygamber O'na "Ey Sü-meyye'nin oğlu! Onlar değil, seni azgın bir topluluk öldürecek." şeklinde cevap vermişti.[184]
Çalışanlar arasında sadece Ensar ve Muhacirler değil, aynı zamanda Medine'li olmayan yabancılar da bulunuyordu. Bunlar arasında, Yemâme'den Benî Hanife kabilesine mensup Talk b. Ali adında biri, iyi harç yaptığı için, Hz. Peygamberin "Yemâmeliyi harca yaklaştırın. Çünkü O aranızda harcı en güzel yapanınız işi en sıkı tutanınız ve pazusu en kuvvetli olanmızdır."[185] şeklindeki iltifatlarına muhatap olmuştu.
ibn Hişâm'm kaydettiğine göre Mescid-i Nebevî'nin inşası 2/623 yıl Safer ayında tamamlanmıştır.[186]
Mescid-i Nebevî'nin inşası tamamlandıktan sonra Hz. Peygamber, geçici olarak yerleştiği Ebu Eyyûb'un evinden ayrılarak, ailesi mensupları için inşa olunan, mescidin hemen yanıbaşmda-ki dairelere geçti.[187] Başlangıçta dairelerin sadece iki adet olduğu söylenmektedir; bunlardan biri zevcesi Sevda,diğeri de daha henüz zifaf etmediği nikahlığı Aişe'ye aitti.[188] Fakat bu arada Hz. Peygamber'in kızı Fatıma için de bir daire inşa edildiği anlaşılmaktadır.[189] tbn Sa'd'm kaydettiğine göre, Medine'ye varıldıktan beş ay sonra nikahları kıyılan Ali ve Fatıma, Bedir Savaşından sonra düğünleri yapılarak, Harise b. Numan'a ait bir eve yerleştirilir. Fakat onları kendi yanma almak isteyen Hz. Peygamber gerekli arsayı temin ederek bir daire inşa eder.[190] Semhûdî'ye bakılırsa bu daire, Hz. Aişe'nin dairesine hemen bitişik olup aralarını ayıran duvardaki küçük bir pencereden, Hz. Peygamber, kızı Fatıma'mn durumuna muttali oluyordu.[191] Aynı kaynak, bu iki dairenin arkasında bir de kenefin mevcudiyetinden bahsetmektedir.[192] Ali ve Fatıma bu dairede uzun boylu oturmayıp, Benî Kay-nuka'mn Medine'yi terkedip gittikten sonraki bir zamanda, Suk Benî Kaynuka'da bulunan bir eve taşındıkları anlaşılmaktadır.[193] Buharî'de Hz. Peygamberin, Sûk Benî Kaynuka'daki evinde Fatı-ma'yı ziyareti hakkında bilgiler yer almaktadır.[194] Böylece Fatı-ma'nın arkasından boş kalan daire, Hz. Peygamber tarafından, misafir ve ziyaretçilerin kabul odası (Zevr) olarak kullanılır hale gelmiştir.[195]
Hz. Peygamber'in evlilikleri arttıkça, bu dairelere yenileri ilave edilmiş ve sayıları dokuza ulaşmıştır.[196] Son derece fedakar bir insan olan Harise b. Nunıan sahibi bulunduğu bitişikteki arsadan gereken miktarda bir parçayı, Hz. Peygamber'e bu yeni inşa işleri için evvelce bağışlamıştı.[197] Bir rivayete göre kıbleye dönüldüğü zaman solda yani, mescidin doğu kenarında yer alan[198] bu dairelerin tamamının kapıları mescide açılmaktaydı.[199]
Hz. Peygamber'in zevcelerinden Zeyneb bin Huzayme hicri 4/625. yılda[200] vefat edince, ondan boşalan daireyi Hz. Peygamber, aynı yılda[201] nikahladığı Umm Seleme'ye tahsis etti.[202]
Safiye ise mescide bitişik dairelerden birinde oturmayıp Dar Usâme'de oturmaktaydı.[203]
Bu dokuz dairenin dışında bir başka daireden bahsedilir ki, bu daire, Meşrube, Gurfe, Hizâne adlarıyla anılırdı[204] ve içinde gıda maddeleri, silahlar vs. eşyanın saklandığı bir"devlet hazinesi (Bey tul-Mal)" olarak kullanılıyordu. Bilal buranın muhafaza ve idareciliği ile vazifelendirilmişti.[205]
Hz. Peygamber bir ay müddetle hanımlarından ayrıldığı zaman bu Meşrube'de oturmuştur. Bu daireye bir hurma kütügünden oyularak açılmış basamaklardan ibaret bir merdivenle girilirdi.[206] "Bu binanın bulunduğu yer tam olarak belirlenmemiş vaziyettedir; anlaşıldığına göre bu daire, eski kıble duvarlarındaki arsa üzerinde ve Resûlullah'm en son izdivaç ettiği zevceleri için inşa edilen yeni dairelere bitişik bir konum içindeydi."[207]
Hz. Peygamber'in daireleri, mescidin inşasında olduğu gibi, duvarları kerpiçle örülerek inşa edilmiş üstleri de hurma ve dal yaprakları ile örtülmüştü.[208]
Bir insan elinin tavanına ulaşabileceği bir yükseklikte yapılan[209] bu dairelerin bazılarının, hurma dallarının çamurla sıvanmak suretiyle yapılmış iç bölmelerinin bulunduğu,[210] kapılarının ise kıldan mamul dokumalar şeklinde olduğu kaydedilmektedir.[211]
Ahmed b. Hanbel (241/855)'in kaydettiği bir rivayete göre, bazı ileri gelen sahabiler, kapıları mescide açılan evlere sahip bulunmaktaydılar. Bir gün Hz. Peygamber Ali'nin kapısı müstesna, diğerlerinin kapılarının kapatılmasını emretti.[212]
Semhûdî, bu hadiste Ali'nin dairesinin kapısının istisna edilmesini,diğer sahabilerin evlerinin, biri mescide diğeri mescidin dışına açılan iki kapısı bulunmakla birlikte, Âli'nin dairesinin tek bir kapısının bulunmasına bağlamaktadır.[213] Fakat yukarıda belirttiğimiz gibi, kısa bir müddet geçtikten sonra Ali, Suk Beni Kaynuka'daki evine taşınmıştır.
Hz. Peygamber'in evlerin kapılarının kapanması (Seddu'l-Ebvâb) ile ilgili olarak, ayrı zamanlarda olmak üzere, iki defa emir verdiği anlaşılmaktadır. Bunların diğeri ise Hz. Peygamber'in vefatından bir kaç gün önce vuku bulmuştur.[214]
ibn Hişam'm kaydettiğine göre, Hz. Peygamber başı sanlı olarak mimbere çıktı ve "Ebu Bekir'in kapısı hariç diğerlerim kapatınız" dedi.[215] Fakat bu iki rivayet arasında bir tenakuz görülmektedir, ilkinde Hz. Peygamber'in emriyle Mescide açılan bütün kapıların kapatılmış olması gerektiğine göre tekrar aynı doğrultuda ikinci bir emrin verilmesinin sebebi nedir? Buharî'de kaydedilen şu rivayet bu soruya muhtemel bir izah getirebilir. " Hz. Peygamber Ebu Bekir'in penceresi dışında bütün pencereleri kapatınız" demiştir.[216] Burada kelimesi geçmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, Mescide açılan kapıların kapatılması ile ilgili emri aldıkları zaman kapıları kapatmışlar fakat birer küçük pencere açmışlardır. Bu son emirle bunlar da kapatılmış olmaktadır.[217]
Mescid-i Nebevi1 nin dahilinde, fakir kimsesiz ve barınağı olmayanlar için yapılan gölgeliğe Suffa denilmektedir.[218]
Suffa'nm Mescid-i Nebevî'nin inşası ile birlikte mi yoksa daha sonra ihtiyaç hasıl olunca mı yapıldığı kesin olarak malum değildir. Suffa'mn mescidin arkasında üstü kapalı bir kısım olduğunu söyleyen görüşler vardır.[219] Fakat mescidin arkası, kıble Kudüs'e doğru olduğu sırada mescidin güneyi, kıblenin tahvilinden sonra ise mescidin kuzeyi olmaktadır. Eğer Suffa, mescidin inşası ile birlikte (yani kıble Kudüs'e doğru iken) Mescidin arkasında (yani güneyinde) üstü kapalı bir alan meydana getirilerek fakir ve kimsesizlere tahsis edilmiş ise kıblenin Mekke'ye tevcihi ile birlikte Suffa ashabının, bu sırada mescidin arkası olan kuzeyindeki namaz kılınan üstü kapalı alana taşınmış olması lazımdır. Nitekim Muhammed Hamidullah, Mescid-i Nebevî'nin planında, kıblenin değişmesiyle ortaya çıkan yeni duruma uygun olarak birinci ve ikinci diye iki Suffa düşünmektedir.[220] Veya Suffa, Semhudî'nin, Zehebî (748/1347)'den naklettiği gibi, Kıblenin tahvili ile ortaya çıkmıştır; kıble Kudüs'ten Mekke'ye tevcih edilince Kudüs cihetinde bulunan üstü kapalı alan Suffa ehline tahsis edilmiştir.[221]
Minberin cami mimarisine girişi Hz. Peygamber devrine kadar uzanmaktadır.[222] Minber'in imal edilmesinden önce Hz. Peygamber, cuma hutbelerim va'z ve irşadlarım bir hurma kütüğüne dayanmak suretiyle veriyordu.[223]
Cemaatin sayısının artması ve ayakta uzun süre hitab etmenin kendisini rahatsız etmesi sebebiyle, herkesin Hz. Peygamberi rahatça görebileceği şekilde bir minberin yapılmasına karar verilmiştir.[224] Bir rivayete göre Hz. Peygambere minber yapma fikrini Temim ed-Dârî vermiştir.[225] Derhal ormana gidilerek kaynaklarda Esi veya Tarfa[226] adıyla anılan bir ağaç kesilmiş ve biri oturmak için olmak üzere üç basamaklı bir minber yapılmıştır.[227]
Taberî'ye göre 8/629 yılda[228] yapılan minberi imal eden şahsın kimliği hakkında oldukça farklı rivayetler vardır. Kaynaklarda şu isimler zikredilmektedir: Temim ed-Dârî, Abbas'ın kölesi Kilâb,[229] Hz. Peygamber'in azadlı kölesi Ebu Râfi,[230] Ensar'dan bir kadının kölesi Bakûm[231] veya Mina, Medine'nin tek marangozu Meymun ve ibrahim.[232]
Hz. Peygamber minbere çıktığı zaman üçüncü basamağa oturuyor ayaklarını ikinci basamağa koyuyordu.[233]
Hz, Peygamber devrinde Mescid-i Nebevi sadece ibadetgah olarak kalmamış, mevcut şartlar çerçevesinde çok çeşitli alanlarda hizmet vermiştir. Kaynaklarda dağınık olarak yer alan bilgiler muvacehesinde Mescid-i Nebevî'nin fonksiyonlarını başlıklar altında ele almak faydalı olacaktır. [234]
İbadetin dışında Mescid-i Nebevî'nin en başta gelen fonksiyonu eğitim ve öğretimin yapıldığı bir okul mahiyetinde hizmet vermesidir. Hz. Peygamber bir hadisinde Mescid-i Nebevî'nin bir ilim müessesesi olduğu üzerinde durmuş ve oraya Öğrenmek veya öğretmek maksadıyla gelen kimseleri Allah yolunda cihad edenler ile denk tutmuştur.[235]
Kuruluşundan itibaren Mescid-i Nebevî'de ilim meclisleri ve ilim halkaları oluşmuştur. Özellikle namazlardan sonra, Hz. Peygamber mescidde oturduğu zaman sahabiler hemen onun etrafında halkalar oluşturuyorlardı.[236]
Ebu Vakit el-Leysî (68/687) Hz. Peygamber tarafından mescidde aktedilen ilim halkalarından bahseder ve bir müşahedesini şöyle nakleder:
"Bir gün Resûlullah Mescid-i Nebevî'de oturuyordu. Sahabiler de etrafında idiler. Üç kişi çıkageldi.ikisi Hz. Peygambere yaklaşarak selam verdi ve durdu, biri dönüp gitti. Ayakta duran iki kişiden biri "halka"da gördüğü bir aralığa, diğeri ise aradakilerin arkalarına oturdu. Resûlullah söyleyeceklerini bitirdikten sonra bu üç adamın durumunu oradakilere izah etmişti."[237]
Muallim olarak gönderildiğim belirten Hz. Peygamber kendi başkanlığında ilim meclis ve halkaları tertip ettiği gibi, sahabiler de zaman zaman kendi aralarında bu tür halka ve meclisleri oluş-turabiliyorlardı.[238] Hatta bir defasında mescide girdiğinde, biri dua ve niyazla diğeri de ilimle meşgul olan iki meclis ile karşılaşmış ve bunlar hakkında "ikisi de hayırlı; fakat nkıh ve ilim öğrenen bu bunları bilmeyenlere öğreten şu meclis daha hayırlıdır. Çünkü ben muallim olarak gönderildim." diyerek onların arasına katılmıştır.[239]
Hz. Peygamber'in dinî ve dünyevî konularda, sahabilerini aydınlatmak ve onları bilgi sahibi kılmak maksadıyla tertib ettiği bu meclis ve halkalara iştirak etme hususunda sahabilerin çaba içerisinde bulundukları anlaşılmaktadır. Buharı'nin kaydettiğine göre, Hz. Ömer, Medine'nin Avali mıntıkasında oturan bir komşusu ile nöbetleşe olarak mesciddeki ilmi faaliyetlere iştirak ediyorlar ve Öğrendiklerini daha sonra birbirlerine anlatıyorlardı.[240]
Fakat şurası tabiidir ki, mesciddeki bu Öğretim faaliyetlerinden daha ziyade iştirak edenler faydalanabilirlerdi. Herkesin bunlara iştirak etmesi de mümkün değildi. Bu sebeple Hz. Peygamber, belli gün ve saatlerde va'z ve irşadda bulunmak suretiyle, eğitim ve Öğretimi yaygınlaştırmak istemiştir.[241] Bu arada her cum'a, Medine'deki bütün müslümanlar'm Mescid-i Nebevi'de toplanarak, Hz. Peygamber'in günün şartlarına uygun olarak irad ettiği cum'a hutbesini dinlediklerini de göz Önünde tutmak gerekir.
Hz. Peygamber'in erkeklerin olduğu kadar, kadın sahabilerin eğitim ve Öğretimini de ihmal etmediği görülmektedir. Kadınlar da mescide gelerek Hz. Peygamber'i dinleme imkânına sahip oluyorlar ve kendisine çekinmeksizin her türlü konuda soru sorabiliyorlardı.[242] Kaynaklarda, mescide gelmek isteyen kadınlara mani olunmamasını isteyen hadisler kaydedilmektedir.[243]
Şu kadar var ki, kadınların her zaman mescidde Hz. Peygamber ile namaz kılarak ondan istifade etmeleri ve onun hadislerim Öğrenmeleri mümkün olamıyordu.[244] Bu sebeple, onlar Hz. Pey-gamber'e geleı-ek, "Ey Allah'ın Resulü (sözlerini dinlemek için) erkeklerden bize meydan kalmıyor; bizim için de bir gün tahsis et." dediler. Hz. Peygamber'de onlara bir gün tahsis etti. O gün geldiğinde Hz. Peygamber kadınların eğitim ve öğretimiyle meşgul oluyordu.[245]
Mescid-i Nebevi nin eğitim ve öğretimdeki yerini belirtirken, bu arada, gündüzleri bir okul,[246] geceleri kimsesiz ve fakir sahabîlerin kaldığı bir yurt-yatakhane[247] olarak hizmet veren Suffa'dan bahsetmemiz gerekir.
Suffa ehli umumiyetle yoksul kimselerdi. Rivayete göre içlerinde doğru dürüst bir elbiseye sahip kimse yoktu.[248] Hz. Peygamber suffada kalan sahabilerin yeme içme gibi ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenir ve hatta bu uğurda kendisinin bile sıkıntıyla karşılaştığı olurdu.[249]
Bazı iyiliksever sahabiler, su taşımak ve odun toplamak suretiyle çoğu kendi hayatını kazanmaya çalışan bu insanlara[250] yardım elini uzatmaktan geri durmamışlar ve Hz. Peygamber'in tavsiyesi üzerine birer ikişer evlerine davet ederek iaşelerini temin yoluna gitmişlerdir.[251]
Sa'd b.Ubade'nin, suffa ehlinden seksen kişiyi muntazaman her akşam kendi evinde ağırladığı rivayet edilmektedir.[252] Bilâhare Hz. Peygamber Müslümanlar'ı sadakalarım sufFa ehline vermeye teşvik etmiştir.[253] Bunun üzerine Ensâr hurma mahsullerinden bir kısım hurma salkımlarını getirerek mescide bırakmışlardır.[254] Semhudî'nin kaydettiğine göre, Hz. Peygamber mescide getirilen bu hurmaların bakım, muhafaza ve taksimiyle Muaz b. Cebel'i görevlendirmiştir.[255]
Hz. Peygamber'in bizzat ders verdiği[256] sufFa hakkında Hami-dullah "ilk islâm üniversitesi" ifadesini kullanmaktadır.[257] Fakat Hz. Peygamber'in dışında burada, okuma yazma ve Kur'ân öğretmek üzere diğer bazı öğretmenler de vazife görüyordu.[258] Ubâde b. Sâmit Kur'ân ve okuma-yazma öğreten muallimlerden biridir.[259] Hamidullah'm ibn Habib (245/859)'den naklettiğine göre, "Esasında bir yazı mütehassısı olan Abdullah b. Said b. el~As, Resûlullah tarafından buraya "hikmet öğretmeni" olarak tayin edilmişti"[260]
Suffa'da toplanan öğrenciler esas itibariyle kendilerini Kur'ân öğrenimine vakfetmişlerdi; Kur'ân ayetlerini aralarında müzakere ederler ve geceleri ilim tahsili ile geçirirlerdi. Bu sebeple bunlardan yetmiş kişiye "kurrâ" adı verilmiştir.[261]
Suffa aynı zamanda dışarıdan Medine'ye gelen ve kalacak yeri bulunmayanlar için bir misafirhane olarak ta kullanılmaktaydı.[262] Bir defasında Temim kabilesine mensub seksen kişi burada ağırlanmıştı.[263]
"Ehlu's-Suffa'nm sayısı hakkındaki rivayetler muhteliftir (10,30,70,92, 400). Bu ihtilaf, kabilelerinden Hz. Peygamber'i görmeye gelenlerin, herhangi bir sebeple yersiz kalmış olanların, uzun ve kısa müddet Suffa'da kalmış olmalarından ve bunların sonraları bazen ehl-i suffa'dan sayılmalarından ileri gelmiştir."[264] Ebu Nuaym (430/1038), SufFa ehlinden yüz'den fazlasının ismini ihtiva eden bir liste vermektedir.[265]
Mescid-i Nebevi, askerî işlerin görüldüğü bir karargâh olarak da kullanılmıştır.
Dışarıdan gelmesi muhtemel her türlü saldırı ve tehditlere karşı nasıl mukavemet edileceği, Hz. Peygamber tarafından mes-cidde oluşturulan şurada görüşülerek karar verildiği olurdu.
Uhud savaşında önce düşmana nasıl karşı konulacağı mes-cidde uzun tartışmalara konu olmuş ve Hz. Peygamber, dahilî bir müdafaadan yana olduğu halde, bir meydan savaşı isteyen çoğunluğun fikrine katılmıştı.[266]
Bütün başkumandanlık yetkilerini elinde tutan Hz. Peygamber, herhangi bir yere muayyen bir askeri sefer planladığı zaman, ordunun veya askeri birliğin başına geçecek kumandanı tayin eder ve onu mescide çağırarak gerekli talimatları, askeri bakımdan takip edilmesi gereken yol ve usulleri bildirirdi.[267]
Bazen gizlilik içerisinde davramhp tedbirli hareket edilmesi gerektiği zaman ise, Hz. Peygamber emir ve talimatlarını kumandana şifahî değil de mescidde yazılı olarak verirdi.[268] Hz. Peygamber, Abdullah b. Cahş'ı, bir seriyyenin başında Nahle'ye göndermek istediği zaman, mescidde ona, sabah namazına silahlarım kuşanmış olarak gelmesini şnıretmiştir. Sabah namazı kılındıktan sonra, Hz. Peygamber emir ve talimatlarım havi bir mektubu Abdullah'a vermiş ve ona, iki gün süre ile Necd istikametinde yol aldıktan sonra mektubu açmasını ve içindeki emre göre hareket etmesini bildirmiştir.[269]
Eğer orduya bizzat kendisi kumanda edecekse, iki rek'at namaz kıldıktan sonra zırhını giyiniş olarak mescidden çıkar ve kapıya getirilen atına binerek seferi başlatırdı.[270] Askeri seferlerinden dönerken de, Hz. Peygamber doğru mescide gider, iki rek'at namaz kılar ve etrafım çeviren sahabileri ile bu seferin bir durum değerlendirmesini yapardı.[271] Tebük seferinden döndüğünde, Hz. Peygamber mutadına uygun olarak mescide girip sahabileri ile oturunca, bu sefere iştirak etmeyip geri kalanlar mescide gelerek Hz. Peygambere özür beyan etmişlerdi.[272]
Askerî birliklerin komutanları seferlerinden döndükten sonra doğruca mescide gelerek, seferinin sonucunu Hz. Peygambere rapor ederlerdi.[273]
Medine'ye saldırıya geçmek için askerî yığınak yapmakla meşgul olan Huzeyl kabilesinden Sufyân b. Hâlid b. Nubeyh üzerine gönderilen Abdullah b.Uneys, Sufyan'ın kellesini getirerek mescidinde Hz. Peygamberin ayakları ucuna bırakmış ve hareketi hakkında bilgi vermiştir.[274]
Uhud dönüşünde düşmanın Medine'ye saldırısı her an beklendiğinden, Evs ve Hazrec'in ileri gelenleri Hz. Peygamber'i korumak maksadı ile, mescidin kapısında sabaha kadar nöbet beklemişlerdir.[275]
Hz. Peygamber, bazen askeri konularla ilgili emirlerini minbere çıkarak verdiği gibi, düşmanla karşılaşan ordunun durumu hakkında minberden bilgi verdiği de olurdu. Meselâ Mu'te savaşının cereyanı hakkında minberden müslümanlara bilgi vermiştir.[276]
Hayatının sonlarına doğru, kuzeye gidecek ordunun başına Usâme b. Zeyd'in getirilmesi ashab arasında dedikoduya sebep olunca, Hz. Peygamber minbere çıkarak Usame'nin kumandanlığa lâyık olduğunu bildirmiş ve dedikoduların mesnedsiz olduğunu belirterek, ordunun yola çıkarılması emrini vermiştir.[277]
Mescid-i Nebevi askeri hastahane olarak da hizmet vermiştir. Harpte yaralanan Müslümanların, mescidde kurulan bir çadırda tedavileri yapılırdı. Nendek savaşında yaralanan Sa'd b. Muaz, Eşlem kabilesinden Rufeyde adındaki bir kadının mescid-deki çadırından tedavi edilmiş, fakat kurtarılamamıştı.[278] Vakıdî'nin, Kuayba bint Sa'd b. Utbe olarak kaydettiği[279] Rufeyde, mesciddeki bu çadırda yaralıları tedavi ederdi.[280]
ihtiyaç halinde Mescid-i Nebevî'de, harplerde ele geçirilen esirlerin hapsedildikleri de olurdu. Bir askerî birliğin ele geçirdiği Benî Hanife kabilesinden Sumame b. Usal'in, Hz. Peygamberin emriyle mescidin direklerinden birine bağlandığı kaydedilmektedir.[281]
Mescid-i Nebevi zaman zaman savaş oyunlarına da sahne oluyordu. Bir defasında Habeşlilerin harbeleriyle sergiledikleri bir yarışmayı, sadece Hz. Peygamber değil, hanımı Aişe de seyretmişti.[282]
Son olarak, Mescid-i Nebevî'nin bünyesindeki suffada ilim tahsili ile meşgul olup ticat-et ve ziraat gibi maksatlarla toprağa bağlı bulunmayan sufFa ehlinin, Hz. Peygamber tarafından ani seriyyeler tertip edilmesi gerektiği zaman, kafi miktarda kaynak teşkil ettiklerini ve onların büyük bir iştiyak ile bu seriyyelere katıldıklarını kaydetmeliyiz.[283]
Mescid-i Nebevi, îbn Sa'd'a göre Muzeyne heyetinin geldiği[284] 5/626. yıldan itibaren, her sene Arabistan'ın muhtelif bölgelerinden gelen elçilik heyetlerine şahit olmuştur. Son gelen heyet ise aynı müellife göre 11/632. yılda gelmiştir.[285]
Bu yıllar arasında özellikle 9/630. yıl bu elçilik heyetlerinin yoğun olarak geldiği bir yıl olarak dikkat çekmektedir.[286] Zira îbn Hişam'ın belirttiği gibi, Hz. Peygamber Mekke'yi fethederek akabinde Havazinlileri büyük bir mağlubiyete uğratıp, Sakif lile-re de gerekli dersi verince, Arab kabileleri Hz. Peygamber ile boy ölçüşemeyeceklerini anladılar ve bağlılıklarını bildirmek üzere, Medine'ye heyetler göndermeye başladılar.[287] İşte bu sebepten 9/630. yıla "elçiler yılı" anlamında "Senetul-Vufud" adı verilmiştir.[288]
Büyük ekseriyeti müslüman olduklarını bildirmek, biat etmek[289] ve kabul ettikleri dinin esas ve prensipleri hakkında en yetkili ağızdan bilgi almak[290] üzere gelen bu heyetler, Hz. Peygamber ile mescidde görüşmüşlerdir.
Hz. Peygamber elçileri kabul için, mescidin Ustuvânetu'l-Vufûd adını taşıyan bir sütunun önünü seçmiştir.[291]
Kaynaklarda yer alan bilgiler çerçevesinde, heyetlerin kabulü ile uğurlanışı arasında Mescid-i Nebevi1 de cereyan eden hususlar şunlardır:
1. Gelen heyetler ile yakından ilgilenen teşrifat memurları bulunmaktadır.
Bu memurlar, gelen heyeti Hz. Peygamber'e bildiriyorlardı. Kettânî'ye bakacak olursak Ebu Bekir tarafından görevlendirilen bu memurlar, elçilere Hz. Peygamber'i nasıl selamlayacaklarım ve huzurda nasıl davranmaları gerektiğini öğretiyorlardı.[292] Buna rağmen aksi hareketler eksik olmuyordu. Muğire b. ŞuT^e Sakîf heyetinden Hz. Peygamber'i îslâmî selam ile selamlamalarını istediği halde, onlar eski âdetlerim uygulamakta taassub göstermişlerdi.[293]
2. Bu şekilde, elçileri huzura kabul ederken Hz. Peygamber en güzel elbiselerini giymeye ihtimam gösterir ve yanındaki sahabî-lerden de, böyle yapmalarını isterdi.[294]
Gelen heyet üyeleri ile çok yakından ilgilenen Hz. Peygamber, onların iaşe ve ibateleri ile ilgili emirleri bizzat verirdi.[295]Bilâl ve Sevbân, gelen heyetlere kalacakları yerleri gösteriyor ve sabah akşam iaşeleri ile meşgul oluyorlardı.[296]
ibn Sa'd bu heyetlerin ağırlandığı Kemle bint el-Hâris'in evinden o kadar çok bahsetmektedir ki, Hz. Peygamber devrinde heyetlerin kaldığı bir misafirhane olduğu intibaını vermektedir.[297]
Sahabîlerin heyet üyelerini misafir ettikleri de olurdu. Murad heyeti Sa'd b. Ubade'nin Behra heyeti de Mıkdad b. Amr'm evinde ağırlanmıştı.[298] Mescid-i Nebevi de ihtiyaç halinde bu maksatla kullanılmıştır. Taif den gelen Sakîf heyeti için Vakıdî'ye göre mescidin arkasında üç çadır kurulmuş ve onlar, Medine'deki günlerim burada geçirmişler, burada yiyip içmişlerdi.[299]
3. Büyük bir hüsnü kabul ile karşılanan heyet üyeleri, müslüman olduklarım Hz. Peygamberin huzurunda ikrar ediyorlar ve îslâm hakimiyetini kabul anlamındaki biatlannı yerine getiriyorlardı.[300]
4. Bu elçilik münasebetlerinde Hz. Peygamber'in ihtimam gösterdiği hususlardan biri de, Medine'de kaldıkları müddet içerisinde Kur'ân öğrenmeleri, dinî prensip ve esaslar hakkında bilgi sahibi olmaları ve ashabının tatbikatını görerek İslâm'ın uygulanış konularında fikir edinmelerim sağlamak olmuştur. Bu hususu gerçekleştirmek üzere Hz. Peygamber her türlü tedbire başvurmuştur. Bir yandan büyük ekseriyeti islâm'ı kabul etmiş olarak gelen heyet üyelerinin, Islâmî prensip ve hükümler hakkında sormuş oldukları sorulara mescidde ayrıntıları ile cevap veriyor,[301] diğer yandan bu amaçla muallim tayin ediyordu ki, Ubeyy b. Ka'b bunlardandır.[302]
Sakîf kabilesi geldiği zaman, onlardan bir kısmını Mescid-i Nebevî'de kılman namazları görebilecekleri, okunan Kur'ân'ı işitebilecekleri şekilde, Mescid-i Nebevî'nin bir bölümünde çadır kurdurarak ağırlamıştı.[303] Bunlara evlerde misafir edilen elçilerin eğitimleri ile, ev sahiplerinin meşgul olduklarını da ilave etmeliyiz. Sa'd b. Ubade evinde ağırladığı Farva b. Museyk el-Muradî'ye Kur'ân öğretmiş ve Islâmî prensipler hakkında ona bilgi vermiştir.[304]
5. Gelen bu heyetler sebebiyle Mescid-i Nebevî, ilahiyat ile ilgili tartışmalara, dinî siyasî müzakerelere, antlaşmalara ve mufâhareye sahne olmuştur.
Daha önce Hz. Peygamber'in gönderdiği bir mektup üzerine Medine'ye gelen Necran hıristiyan heyeti[305] mescide girdiği zaman, Hz. Peygamber ve ashabı ikindi namazını henüz kılmışlardı.[306]
Mescidde doğuya dönerek ibadet etmelerine izin verilen heyet üyelerinin liderleri Ebu Harise ile Abdu'l-Mesih'i Hz. Peygamber îslâmiyeti kabule davet etti. Onlar "Biz senden önce müslü-man olduk" dediler. Hz. Peygamber "Yalan söylüyorsunuz, sizi îslâmiyeti kabulden üç şey alıkoymaktadır ki, bunlar; domuz eti yemeniz, haça tapmanız ve Tanrının oğlu bulunduğuna inanma nızdır." diye mukabele etti.[307]
Bu teolojik tartışma uzaymca, Hz. Peygamber onlar mubâheleye[308] davet etmiş fakat onlar bundan kaçınmışlardır.[309] Neticede necran heyeti ile yılda iki bin elbise tutarında bir cizy< vermelerini öngören bir anlaşma yapılmıştır.[310] Tağlib heyeti hı ristiyanları ile de, çocuklarım hıristiyan olarak yetiştirmemeler kaydıyla dinlerini muhafaza edebileceklerini hükme bağlayan bi: anlaşmaya varılmıştır.[311]
Taif den gelen Sakîf heyeti ile de dinî siyasî mahiyette müna kasalar yapılmış, sonunda bir anlaşmaya varılmıştır, islâm'ı sa dece bir siyasî bağlantıdan ibaret görmek isteyen Sakîfliler islâm'a bağlanmak ve Hz. Peygamber'in otoritesini kabul etmel için, namazdan muaf tutulmalarını, zina, riba, içki içmek vs. gib dinin yasak ettiği konularda kendilerine müsamaha gösterilmesi ni istediler ve Tâif teki Lâfa üç yıl süreyle dokunulmamasmı di ilave ettiler.[312]
Hz. Peygamber, onlara namazın bulunmadığı bir dinde haya olmadığını ifade etmiş ve diğer istekleri hakkında gerekli cevapla rı vermiş, Lât hakkında da kendilerine bir görev yüklemeyeceğini kendi adamları vasıtasıyla onu yıktıracağım ifade etmiştir.[313] Müzakereler sürerken Hâlid b. Said b. el-As taraflar arasmds görüşlerin teati edilmesinde aracılık etmiş ve sonunda aym şahıs tarafından anlaşma yazılmıştır.[314]
Temimliler 9/630. yılda, aralarında Utârid b. Hâcib Akra b Habis ve Zibrikân b. Bedr gibi ileri gelenlerin bulunduğu oldukçg kalabalık bir heyet ile Medine'ye geldiler. Hz. Peygamberi mes cidde bulamayınca, hücrelerin arkasından hiç hoş olmayan biı tarzda "Ya Muhammedi yanımıza çık" diye bağırdılar. Hz. Pey gamber mescide çıkınca da "Ey Muhammedi biz seninle fazilet ve üstünlükte yarışmaya, mufahare etmeye geldik." dediler.[315] Hz. Peygamber, onların mufahare tekliflerine karşı çıkmamış ve hatibleri Utarid'e, hitabesini sunması için izin vermiştir. Utarid, kavminin fazilet ve meziyetlerini sayıp dökerek hitabesini bitirince, Hz. Peygamber, buna cevap vermek üzere Sabit b. Kays'ı görevlendirmiştir.[316]
Sabit, diğer bir çok şey arasında Allah'ın, kendilerine krallar yerine çok daha iyi şeyler nasib ettiğini bunların bir resul, bir mukaddes kitap ve dünya ve Ahiret için geçerli, iyilikler getiren bir din olduğun belirtmiştir. Hatiblerden sonra şairler yarışmaya başladılar. Temim'lilerin şairi Zibrikân şiirini okuduktan sonra, Hz. Peygamber'in şairi Hassan b. Sabit buna cevap vermiştir.
Böylece Mescid-i Nebevi edebi ve kültürel faaliyetlere de sahne olmuş, yarışma ise Hz. Peygamber'in şair ve hatibinin galibiyeti ile sonuçlanmıştır.[317]
6. Bu heyetlerle ilgili olarak zikri gerekli hususlardan biri de, Hz. Peygamber'in, kabilelerini temsilen gelen üyeler arasından seçtiği kimseleri kendi bölgelerinin valileri veya zekat amilleri olarak tayin etmiş olmasıdır.
Heyetler ile ilgili kısımda oldukça ayrıntılı bilgiler veren Ibn Sa'd, Hz. Peygamberin bu münasebetle tayin ettiği bir çok vali ve zekat amili ismi vermektedir.
Ezd kabilesini temsilen gelen Surâd b. Abdillah'ı, Hz. Pey-, gamber, kendi kabilesinden müslüman olanlar üzerine emir tayin etmiş ve ona, Müslümanlar ile birleşerek Yemen'deki Müşrikler ile mücadele etmesi emrini vermiştir.[318] Hz. Peygamber, Murad kabilesini temsilen gelen Ferve b. Museyk el-Muradî'yi, Murâd, Zubeyd ve Mezhic kabilelerine vali tayin etmiş, zekat amili olarak da Halid b. Saîd b. el-Ası görevlendirmiş ve bunun eline bir de, zekata tabi mallar ile bunların miktarım gösteren bir yazılı belge vermiştir.[319]
Aynı şekilde Hz. Peygamber, Tayy kabilesinden Adî b. Hâtib'i zekat amili olarak görevlendirmiştir.[320] Taif heyetinin en küçük üyesi olan Osman b. Ebi'1-As'ı Taife vali tayin etmiştir.[321]
7. Heyet üyeleri Medine'den ayrıldıkları sırada, Hz. Peygamber'in, onlara, makam ve mevkilerine uygun olarak çeşitli hediye ve ihsanlarda bulunmaya ihtimam gösterdiğini görüyoruz.
İbn Sa'd, Hz. Peygamber'in, heyet üyelerinden her birine vermiş olduğu hediyeleri kaydetmektedir.[322] Verilen hediyeler büyük Ölçüde nakit para idi.[323] Fakat bazen bu ihsanlar arazi iktası [324]şeklinde olduğu gibi, özel durumlarda bir elbise ve bir hırka verme[325] şeklinde olan ihsanlar da vardı.
Bu hediyelerin takdimi Hz. Peygamber'in emriyle Bilâl tarafından gerçekleştiriliyordu.[326] Bu durumuyla Bilâl'in bir hazine memuru olarak görev yaptığını söylemek mümkündür. Arazi iktası yapıldığında şahsın eline bu durumu belgeleyen bir yazı veriliyordu.[327]
Hz. Peygamber devrinde, mescid aynı zamanda bir mahkeme ve duruşma salonu olarak ta hizmet vermiştir.[328] Muhtemelen bu hususiyetinden dolayı Buharı eserinde "mescidde kaza" adlı bir fasıl açmıştır.[329]
Gelen hukukî emir ve yasakların, insanların büyük ölçüde bir araya geldiği mescidde, Hz. Peygamber tarafından ilan edildiği düşünülebilir.[330] Kaynaklarda hukukî ve kazaî problemleri olanların mescide gelerek, Hz. Peygamber'e başvurduklarını ve Hz. Peygamberin de bu problemleri mescidde hallettiğini gösteren bilgilere rastlıyoruz.[331] Fakat hukukî ve kazaî davalar için mescidin sabit bir mahal olduğu düşünülmemelidir. Hz. Peygamberin bulunduğu her yer, çarşı, pazar, konaklama mahallinde bir çadır bu tür işlemler için uygundu.[332]
Zina suçu işleyen bir kişi mescide gelerek suçunu itiraf edince, Hz. Peygamber tarafından, aklî bir dengesizliği olmadığı tesbit edildikten sonra, gerekli cezanın uygulanması emri verilmiştir.[333]
Hz. Peygamber'in mescidde kazaî işlere baktığını gösteren diğer bir misal de şudur: Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre, Ka'b b. Mâlik mescidde îbn EM Hadred'den, alacağını, Hz. Peygamberin duyabileceği şekilde yüksek bir sesle isteyince, Hz. Peygamber, Ka'b b. Mâlik'den, alacağı olan meblağın yansım bağışlamasını istemiş, kabul etmesi üzerine îbn Ebî Hadret'e "Şimdi kalk ve borcunu öde" emrini vermiştir.[334]
Mescid-i Nebevi1 de hukukî davaların görülmesine rağmen, hadler bazen mescidin hemen önünde uygulanırdı. Bir defasında iki zaninin cezası mescidin önünde verilmiştir.[335]
Harb esirlerinin mescidde hapsedildiğini yukarda belirtmiştik.[336] Muhasara sürerken Benî Kurazya'lar ile görüşmek üzere gönderilen Ebu Lubabe b. Abdi'l-Munzir'in, saklanması gereken bazı bilgileri ağzından kaçırdığı için Müslümanlar'a ihanet ettiği duygusuna kapılarak, kendisini mescidin bir direğine bağladığını ve suçunun bağışlanmasına kadar, îbn Hişam'a göre[337] altı gece burada bağlı kaldığını bir çok kaynak kaydetmektedir.[338]
Bu duruma bakarak Hz. Peygamber'in suçluların mescidde hapsinde bir beis görmediğim söyleyebiliriz. Ayrıca, Ebu Lubâ-benin, yaptığı yanlışı anlayarak Hz. Peygamber'in yanına gelmeksizin doğruca mescide giderek kendisini bağlaması, suçluların mescidde hapsedilmesi şeklindeki bir tatbikata daha önce şahit olduğuna da delalet edebilir. Fakat Hz. Peygamber haps için başka binalar da kullanmıştır. Haklarında hüküm verilinceye kadar, Kureyza oğullarının erkekleri Usâme b. Zeyd'in evinde, ka-dırf ve çocuklar ise Remle bint el-Hâris'in evinde hapsedilmişlerdir.[339]
Hz. Peygamber devrinde iktisadî ve malî amaçlar ile de Mescid-i Nebevî'den istifade edilmiş ve burası bir nevi devlet hazine dairesi olarak kullanılmıştır denilebilir.[340]
Hz. Peygamber, suffa ehli için Medineliler'in hayır sever duygularına hitab ettiği zaman, onlar mahsullerinden bir kısım hurmayı getirerek mescide bırakmışlardı.[341]
Arabistan'ın muhtelif bölgelerinden gelen haraç ve zekat vergileri doğruca mescide getirilerek depo edilir, daha sonra ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı.[342] Bir defasında Bahreyn'den oldukça fazla gelen haracın mescidde Müslümanlar'a taksimi yapılırken Hz. Peygamber tevzi işine nezaret etmiştir.[343]
"Başlangıçta devlet gelirleri fazla değildi. Bu bakımdan Hz. Peygamber'in takib ettiği siyaset malların taksiminde bir gecikmeye meydan vermemek olmuştur."[344]
Bununla beraber bu konuda muhtemel ve beklenmedik ihtiyaçlar için bunlardan bir kısmının muhafaza altına alındığım düşünebiliriz.
Ahmed b. Hanbel (241/855)'in kaydettiğine göre, Hz. Peygamber dört yüz kişilik Muzeyne heyetinin yemek ihtiyaçlarının karşılanmasını emrettiği zaman, görevli onları "illiye" adını taşıyan bir daireye götürmüş ve buradan sağladığı hurmalar ile vazifesini ifa etmiştir.[345] Buharî ve Müslim'in kaydettiği ilâ hadisinden bu dairenin meşrube, ğurfe, ve hizane adları ile de anıldığımı görüyoruz.[346] Bu takdirde mescide bitişik bir konum içinde bulunduğunu zikrettiğimiz bu daireye devlet hazine dairesi nazarıyla bakmak mümkündür. "Bilal buranın muhafızlığı ve idareciliği ile görevlendirilmişti."[347]
Medine'de kabileler tarafından kendi mahalle veya mıntıkalarında yapılan mescidler arasında, nisbeten daha fazla bilgi sahibi olduğumuz mescidlerden biri de kıbleteyn mescididir.
Adım kıblenin tahvilinden alan bu mescid, Hazrec'ten Benî Selimlere ait olduğu için beni Selime Mescidi adı ile de anılmaktadır.[348]
Hz. Peygamber Medine'ye hicretinden itibaren on altı[349] veya on yedi[350] ay müddetle Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kıldırmiş-tır. Belâzurî'ye göre hicretin ikinci yılı şaban ayının ikinci yansından sonraki çarşamba[351] günü, kıblenin tahvili ile ilgili ayet[352] nazil olunca, Hz. Peygamber namazda olduğu halde yönünü Kabe'ye çevirmiş, arkasındaki Müslümanlar da ona uyarak aynı şekilde hareket etmişlerdir.[353]
işte bu olayın vukuunda, Hz. Peygamberin bulunduğu mescidin tayininde iki farklı rivayet bulunmaktadır. Bu farklı rivayetlere uygun olarak Beni Selime Mescidine Kıbleteyn Mescidi denmesinin sebebi değişik şekiller almaktadır.
Bu rivayetlerden birine göre, bir defasında Hz. Peygamber Beni Selime'den Umm Bişr'i ziyaret etmişti. Umm Bişrin hazırladığı yemekler yenilmiş[354] ve bu arada öğle namazının vakti gelmistir.[355] Hz. Peygamber sahabileri ile Beni Selime mescidinde öğlenin ilk iki rekatını kılınca kıblenin tahvili ile ilgili ayet nazl olmuş ve Hz. Peygamber yüzünü Kabe'ye doğru çevirmiştir. Boy lece iki ayrı kıbleye dönülmüş olarak Hz. Peygamberin namaz kıl dırdığı bu mescid kıbleteyn mescidi olarak isimlendirilmiştir.[356]
Bu rivayetlerin ikincisi Hz. Peygamber'i kıblenin tahvil: anında Mescid-i Nebevî'de göstermektedir.[357] Buna göre, Mescid-: Nebevî'de kıblenin tahviline muttali olan Beni Selime'den bir kişi kendi kavminin mescidine bir sabah namazı gelmiş ve o sırada sa-bah namazını kılan cemaate ortaya çıkan yeni durumu haber vermiştir. Bunun üzerine onlar da namazlarını bozmadan yönlerin: Kabe'ye çevirmişler. [358]Böylece Beni Selime Mescidine kıbleteyr mescidi adı verilmiştir.[359]
Semhûdî'nin eserinde, bu son hususun Benî Abdi'l-Eşhel vç Kubâ Mescidi hakkında da varid olduğunu gösteren iki ayrı rivayet ile karşılaşıyoruz.[360] Yani bu mescidlere de yeni durumu bildiren birer kişi gelmiş ve bunların cemaatleri de Benî Selimeler gibi hareket etmişlerdi. Bu takdirde bunlara da kıbleteyn mescidi denmesi gerekirken böyle olmaması, Benî Selime Mescidine kıble-teyn mescidi adı verilmesinde ilk rivayetin daha ağırlıkta olduğunu göstermektedir.
Semhûdî, mescid-i kıbleteyn'in Benî Selime kabilesinin hangi dalına ait olduğunu bazı kaynaklara dayanarak tahkik ettikten sonra, Mescid-i Kıbleteyn'in Benî Selime'nin Benî Sevâd b. Ga nem koluna ait olduğunu kaydetmektedir.[361] Beni Sevâdlarırı mahallesi AJedine'nin batısında bulunan lavlık ova (el-Harretul-Ğarbiyye)'nin kuzey ve doğu kısımlarını kaplamaktadır.[362]
Ebû Davud (275/888) el-Merâsîl'inde bu mescidi Medine'de Bilâl'in ezanının dinlenmesiyle namazların kılındığı dokuz mescid arasında kaydetmektedir.[363]
Kaynaklarda adından diğerlerine nisbetle daha fazla bahsedilen bu mescid, Sa'd b. Muaz, Usayd b. Hudayr'ın da mensup olduğu Evs'in Beni Abdil-Eşhel kolu tarafından inşa edilmiştir.[364]
Semhûdî'nin kıblenin tahvili ile ilgili rivayetlerinde bu mes-cidden söz etmesinden, söz konusu mescidin hicretin ikinci yılı gibi erken bir tarihte mevcut olduğu anlaşılmaktadır.[365]
Bu kabile mensupları Medine'nin doğusundaki lavlık ovanın (el-Harretu'ş~Şarkiyye) batı kısımlarında yerleşmiş bulunmaktaydılar. el-Harretu'ş-Şarkiyye'ye aynı zamanda "Vakım" adı verildiğinden[366] Benî Abdi'l-Eşhel Mescidine bulunduğu yere nisbetle, Vâkım mescidi adı da verilmiştir.[367]
Hz. Peygamberin bu bölgeyi sık sık ziyaret ettiği[368] ve bu mes-cidde namaz kıldığı kaydedilmektedir.[369]
Ibn Sa'd'm kaydettiğine göre, Hz. Peygamber, Benî Abdi'l-Eşhel Mescidinde bulunduğu sırada, kendisine başarısız bir suikastta bulunulmuştur.[370] Suikastçi Mekke'den Ebû Sufyân tarafından gönderilmişti.[371]
Evs'in bir kolu olan Benî Hârise'lerin[372] mescidi, kıblenin tahvil edildiği hicri ikinci yılda mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Semhûdî'nin kaydettiği bir rivayette, Tuveylâ bint Eşlem bu mescid ile ilgili bir hatırasını şöyle anlatmaktadır: "Öğle ve ikindi namazlarını Benî Harise Mescidinde Kudüs'e dönük olarak kıldık, iki rek'at kılmıştık ki, bir kişi gelerek Hz. Peygamberin Kabe'ye döndüğünü haber verdi. Bunun üzerine kadınlar erkeklerin yerine, erkekler de kadınların yerine geçti; kalan iki rek'atı da Mescid-i Haram'a doğru kıldık."[373]
Benî Abdi'l-Eşhel mahallesinin kuzeyinden başlayarak, Medine'nin kuzeyindeki Kanat vadisine kadar uzanan bölgede oturan[374] Benî Hârise'lerin mescidi, Hz. Peygamberin ziyaret ettiği ve namaz kıldığı mescidler arasında yer almaktadır.[375]
Benî Zurayk Mescidi, kaynaklarda, Medine'de Kur'ân'm ilk tilavet edildiği mescid olarak zikredilir.[376]
Semhûdî'nin Ibn Zabale'ye dayanarak kaydettiğine göre, Hazrec'in Beni Zurayk koluna mensup ve Medine'li ilk Müslümanlardan Rafî b. Malik ez-Zurakî,[377] Akabe'de Hz. Peygamber ile görüşmüş ve bu görüşmede Hz. Peygamber, Rafî'e, geçen on yıl zarfında nazil olan ayetleri ihtiva eden bir Kur'ân nüshası vermiştir. Rafı bundan sonra Medine'ye gelerek, kavmini bu mescidin inşa edildiği yerde toplayarak, onlara Kur'ân ayetlerini tilavet etmiştir.[378] Rafî, Mekke'de, Medine'li altı kişinin Hz. Peygamber ile görüşerek islâm'ı kabul ettiği ilk buluşma ile, fründan sonraki birinci ve ikinci Akabe biatlannda bulunduğuna göre,[379] Hz. Peygamber'den Kur'ân nüshasını bu buluşmaların hangisinde aldığı konusunda bilgimiz yoktur. Hamidullah, ihtimal kaydını koyarak olayın birinci Akabe biatmda meydana geldiğini söylemektedir.[380] Bir diğer husus da şudur: Rafî b. Malik, Kur'ân ayetlerini yazılı olarak mı almıştır, yoksa ayetleri Hz. Peygamber'den dinleyerek kendisi mi yazmıştır? Semhûdî'nin kaydından[381] birinci şık anlaşılıyor ise de Kur'ân ayetlerini kendisinin yazması da muhtemeldir. Zira Rafı, Ibn Sa'd'ın belirttiği gibi "kemele" [382]den yani okuma yazma bilen nadir şahsiyetlerden biri idi.[383]
Benî Zurayk Mescidi, Medine'deki dokuz mescid arasında yer almaktadır.[384]
Hz. Peygamber bu mescide bir ziyarette bulunmuş, burada abdest almış ve kıblesinin doğruluğunu takdirle karşılamıştır.[385]
Bu mescidin adından, Hz. Peygamber devrinde tertiplenen bir at yarışı vesilesiyle de bahsedilmektedir. Bu yarışta süvariler Benî Zurayk Mescidine kadar at koşturdular.[386]
Medine'de zikrettiklerimizin dışında çok sayıda mescid inşa edildiği kaydedilmektedir. Büyük ekseriyeti Medine'nin asıl sakinleri olan Evs ve Hazrec kabilelerinin kollarına mensup olanlar tarafından tesis edilen bu mescidler, kaynaklarda daha" ziyade kabile adları ile, bazen bulundukları mekan adlarıyla[387] anılmaktadır. Sahip olduğu bu hususiyetten adını alan mescidler de vardır.[388] Cuma namazının kıhnmadığı[389] bu mescidlerin inşasında, muhtemelen her vakit namazda Mescid-i Nebeviye gelmenin zorluğu ve cemaatle namaz kılmanın ehemmiyeti rol oynamıştır.[390] Ebû Dâvud, Hz. Peygamberin, mahallelerde mescid inşa edilerek temiz tutulmasını ve güzel koku ile kokulandırılmasmı emrettiğini kaydetmektedir.[391]
Mesâcid-i Tis'a terimi, kaynaklarda, Medine'de inşa edilen mescidler arasında, Mescid-i Nebevî'de okunan ezanın dinlenmesi suretiyle[392] vakit namazların kılındığı mescidler için kullanılmıştır.[393] Biz de kaynaklardaki bu duruma uygun olarak bu gruba giren mescidleri bir başlık altında zikretmeyi gerekli gördük. Bu guruba giren Benî Selime mescidi ile Benî Zurayk mescidi hakkında yukarıda bilgi vermiştik.
Ebû Davud, el-Merâsil'inde bu dokuz mescidin isimlerini kaydetmektedir.[394]
1) Benî Amr b. Mebzul Mescidi:
Hazrec'in bir kolu olan Benî Amr b. Mebzul kabilesinin[395] mescidinde Hz. Peygamberin namaz kıldığı kaydedilmektedir.[396]
2) Benî Saide Mescidi;
Hazrec'in bir kolu olan Benî Saide kabilesinin[397] Medine cev-fînde bulunan mescidinde Hz. Peygamber najnaz kılmıştır.[398]
3) Bent Ubeyd Mescidi:
Benî Selime'nin Benî Ubeyd[399] dalına mensup olanlara ait olan bu mescid, Mescid-i Haribe adıyla anılmaktadır.[400] Hz. Pey-gamber'in namaz kıldığı Medine mescidleri arasında yer almaktadır.[401]
4) Râtic Mescidi:
Râtic, Medine'de bulunan hisarlardan biri olup bulunduğu bölgeye adını vermiştir.[402] Semhûdî, Benî Abdi'l-Eşhel'in bir dalı olan Benî Zâûra'nın Râtic bölgesinde oturduğunu kaydetmektedir.[403] Hz. Peygamber burayı ziyaret ettiğinde mezkur rnescidde namaz kılmış ve yakınındaki Câsum adlı bir kuyudan su içmiştir.[404]
5) Gıfar Mescidi:
Medine'ye hicret eden[405] Ğıfar kabilesi mensuplarının mescididir. Semhudî, Ibn Zebâle'ye istinaden Hz. Peygamber'in bu mes-cidde namaz kıldığım kaydetmektedir.[406]
6) Eşlem Mescidi:
Medine'ye hicret eden Eşlem kabilesi mensuplarının[407] mescididir.
7) Cuheyne Mescidi
Medine'ye hicret eden Cuheyne kabilesi mensupları bir mes-cid inşa etmek istedikleri zaman, ileri gelenlerinden Ebu Meryem'i Hz. Peygamber'e göndererek, kendisini davet ettiler.[408] Bunun üzerine Hz. Peygamber bazı sahabîleri ile birlikte gelerek, bir arsanın etrafına bir hat çekip mescid inşa edilecek alanı belirttikten sonra kıble istikametine bir odun parçası koymuştur.[409]
Beliy kabilesinden bazı kimseler, Cuheyne bölgesine gelerek burada uzun müddet yaşadıkları için bu mescide Beliy mescidi de denilmiştir.[410]
îbn Sa'd-'m, Medine'de hat çekilerek alanı belirlenen ilk mescid olarak kaydettiği[411] Cuheyne mescidi, Hz. Peygamber'in namaz kıldığı mescidler arasında yer almaktadır.[412]
1) Benî Cuheyle Mescidi:
Ubeyy b. Ka'b'm evinin bitişiğinde bulunması dolayısı ile[413] Ubeyy mescidi adı ile de anılmaktadır.[414] Hz. Peygamber birçok kere bu mescide gelerek namaz kılmış ve "İnsanların meyillerinin artmayacağını bilseydim, bu mescidde daha fazla namaz kılardım." demiştir.[415]
2) Benî Mazin Mescidi:
Benî Neccâr'm bir dalı olan Benî Mazin[416] kabilesi mensuplarına ait olan bu mescidin alanı bir hat çekmek suretiyle Hz. Peygamber tarafından belirlenmiştir. Temeli Hz. Peygamber tarafından atılan Benî Mazin mescidinin kıblesi yine O'nun tarafından tesbit edilmiştir,[417] îbn Şebbe, Hz. Peygamber'in bu mescidde namaz kılmadığını kaydetmektedir.[418]
3) Benî Dinar Mescidi:
Benî Neccâr'm bir dalı olan Benî Dinar kabilesi[419] mensuplarına ait olan bu mescidde, Hz. Peygamber'in birçok defa namaz kıldığı kaydedilmektedir.[420]
4) Benî Adî Mescidi:
Benî Neccâr'm bir dalı olan Benî Adî kabilesi [421]mensuplarına ait olan bu mescidde Hz. Peygamber gusletmiş ve namaz kılmış.[422]
5) Benî Hudâre Mescidi:
Hz. Peygamberin bu mescidde başını traş ettiği ve namaz kılığı kaydedilmektedir.[423]
6) Benî Beyaza Mescidi:
îbn Şebbe, Hz. Peygamberin Benî Beyaza mescidinde namaz ildiğini kaydetmektedir.[424]
7) Benî Hublâ Mescidi:
Münafıkların reisi Abdullah b. Ubeyy b. SelüTün mensubu olunduğu[425] Benî Hublâ kabilesine ait olan bu mescidde, Hz. eygamber namaz kılmıştır.[426]
8) Beni'l-Hâris Mescidi:
Mescid-i Nebevî'ye bir mil mesafedeki Sunh adlı bir bölgede oturan Beni'l-Hâris kabilemi mensuplarına[427] ait olan bu mescid, Hz. Peygamber'in namaz kıldığı mescidler arasında yer almaktadır.[428]
Ibn Şebbe, Sunh mescidi adıyla diğer bir mescidden bahset-ektedir.[429] Bu mescidin ayrı bir mescid olmayıp, Beni'l-Hâris escidinin, bulunduğu yere izafeten aldığı bir adı olması da düşü-ilebilir.
9) Benî Haram Mescidi:
Benî Selime'nin bir dalı olan Benî Haram kabilesi[430] mensup-rına ait olan bu mescidde Hz. Peygamber'in namaz kıldığı kaydedilmektedir.[431]
10) Benî Hudre Mescidi:
îbn Şebbe, Hz. Peygamber'in, Benî Hudre mescidinin yanında yer alan bir evde namaz kıldığım kaydetmektedir.[432]
11) îtbân b. Mâlik'in Mescidi:
Benî Salim kabilesi mensuplarına imamlık eden Itbân b. Mâlik,[433] artık gözlerinin görmemesinden dolayı kabilesinin mescidine gitmesi mümkün olmayınca, evinin bir yerini namazgah edinmek için Hz. Peygamber'e başvurur. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Itbân'ın evine gelerek namazgah edinmek istediği yere namaz kılar.[434]
Bundan böyle îtbân b. Mâlik, yağmurlu günlerde kabilesi fertlerine burada namaz kıldırır olmuştu.[435]
c) Evsliler'e Ait Mescidler
Benî Muaviye Mescidi:
îbn Şebbe'nin dışında, Müslim'in de eserinde bahsettiği[436] bu mescid, Mescid-i îcâbe[437] adı ile de anılmaktadır.
Bu iki müellifin kaydettiğine göre, Hz. Peygamber bir gün Aliye bölgesindeki Benî Muaviye mescidine gitmiş, iki rek'at namaz kalmış akabinde uzun bir duada bulunmuş, daha sonra sahabile-rine dönerek şöyle demiştir: "Allah'tan üç şey istedim; bunlardan ikisini verdi, birini vermedi. Rabbimden ümmetimi kıtlık ve sel âfeti ile mahvetmemesini niyaz ettim kabul etti; Ümmetimin arasında harp çıkmaması için niyazda bulundum, kabul etmedi."[438]
Diğer Mescidler: Diğer mescidler ise şunlardır:
Benî Vâil Mescidi, Benî Hatme Mescidi, Benî Umeyye Mescidi.
Benî Udayye Mescidi : İbn Şebbe, Medine Tarihi'nde, bu mescidlerin her birinde Hz. Peygamber'in namaz kıldığım gösteren rivayetlere yer vermektedir.[439]
Benî Vâkıf Mescidi: Semhudî, îbn Zabâle'ye dayanarak Hz. Peygamber'in bu mes-cidde namaz kıldığını kaydetmektedir.[440]
Hz. Peygamber devrinde, Medine'de münafıkların bir mescid inşa ettiklerine şahit oluyoruz. Kur'ân'da, inşa ediliş gayesine uygun olarak "Dırar" kelimesi ile birlikte zikredildiği için, bu mescid, Mescid-i Dırar olarak anılmıştır.[441] Bunun dışında, bu mescid kaynaklarda, Mescid-i Nifak [442]ve Mescid-i Şikak[443] olarak da anılmıştır. Kur'ân, Mescid-i Dırar'm inşa ediliş gayesine yer vermekte ve şöyle demektedir: "Şunlar ki mü'minlere karşı zarara kalkışmak, kâfirlik etmek, mü'minler arasına tefrika düşürmek ve bundan önce Allah ve Resulüne harbe kalkmış olan kimseyi beklemek üzere bir mescid ittihaz ettiler."[444]
Kaynaklar, âyet'de geçen "Allah ve Resulüne bundan önce harbe kalkışan kimse"nin Ebû Amir er-Râhip olduğunu ve münafıkları böyle bir teşebbüse bunun teşvik ettiğini kaydederler. Şöyle ki, Ebu Amir, Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiği zaman kıskançlığa kapılarak elli kadar taraftarı ile Mekke'ye firar etmiş ve orada ikâmet etmeğe başlamıştır. Uhud savaşında taraftarlarıyla birlikte Müslümanların karşısında yer almıştır. Mekke fethedilince Taife kaçmış[445] Taiflüer müslüman olunca da Şam'a giderek hıristiyanlığa girmiştir.[446] Buradan Medine'li Münafıklara bir mektup göndermiştir. Ebu Amir mektubunda, "Kendinize ait bir mescid bina edin. Elinizden geldiği kadar silah ve kuvvet biriktirin. Ben Rum Kayzer'ine gidiyorum. Rumlar'dan teşekkül eden büyük bir ordu ile Medine'ye geleceğim."[447]
Ebû Amir'in bu mektubundan da büyük cesaret alan Evs'in bazı kollarına mensup[448] münafıklar, Küba'da Küba Mescidinin yakınında[449] görünüşte bir mescid, gerçekte ise, Küba mescidinde veya Mescid-i Nebevi'de Müslamanlar'ın rahatsız edici bakışlarından kurtulmuş olarak[450] toplanabilecekleri ve Müslümanlar arasında tefrika ve bozgunculuk çıkarmak şeklindeki gayelerini[451] tahakkuk ettirecekleri bir merkez bina ettiler.[452]
Mescid-i Dırar'ı inşa edenlerin isimleri ve kabileleri kaynaklarda zikredilmektedir. Sayıları on iki olan bu şahıslar şunlardır:[453]
1. Nizâm b. Hâîid
2. Salebe b. Hâtıb
3. Mu'attıbb. Kuşeyr
4. Ebu Habibe b. el-Ez'ar
5. Abbâd b. Huneyf (Sehl b. Huneyfin kardeşi)
6. Câriye b. Amir
7. Mucemmî b. Câriye
8. Zeyd b. Câriye
9. Nebtel b. el-Hâris
10. Bahrac
11. Bicâd b. Osman
12. Vedia b. Sabit
Bunlardan Sa'lebe b. Hâtıb ve Vedia b. Sabit Benî Umeyye b. Zeyd'e, Abbâd b. Huneyf, Benî Amr b. Avfa diğerleri ise Benî Zubeya'ya mensubtur.[454]
Mescid-i Dırar'ın banileri, görünüşte müslüman olmaları sebebiyle, nıescidlerinin Hz. Peygamber tarafından tanınmasını sağlamak için gerçek gayelerini kamufle edecek şekilde bir takım masumane gerekçeler ileri sürdüler.[455]
Vakıdî'ye göre, Muattıb b. Kuşeyr, Sa'lebe b. Hizam, Hizam b. Hâlid, Ebû Habibe b. el-Ez'ar ve Abdullah b. Nebtel'den teşekkül eden bir heyet ile[456] o sırada Tebük seferine çıkmak üzere, Medine'ye bir saatlik mesafedeki Zî Evan'da bulunan Hz. Peygambere başvurdular ve şöyle dediler:[457] "Ey Allah'ın Resulü! Hasta ve muhtaçlarımız için, yağmurlu ve kış mevsimi geceleri başka mes-cidlere gitmek zor olduğundan kendimize bir mescid inşa-ettik. Sizden mescidimize gelerek namaz kılmanızı istiyoruz." Hz. Peygamberin bunlara vermiş olduğu cevab "Şimdi sefere çıkmak üzere bulunuyorum, meşgulüm; inşaallah dönüşümüzde kılarız." şeklinde olmuştur.[458]
Mescid-i Dırar'a, çok genç olmasına rağmen Kur'ân'm büyük bir kısmını ezbere bilen Mücemmi b. Câriye'nin imamlık yaptığı kaydedilmektedir.[459] Fakat Mücemmi'nin aslında bilmiyerek bu işe kalkıştığını ve kalben Münafıklar'm düşüncelerini paylaşmadığım gösteren ifadeler ile karşılaşmaktayız.[460] îbn Hişam'm kaydettiğine göre, Hz. Ömer devrinde Mücemmi'nin Amr b. Avf kabilesi mensuplarına imamlık etmesi söz konusu olduğu zaman, Hz. Ömer "O münafıkların imamı değil miydi?" diyerek buna karşı çıkınca, Mücemmi, "Ey mü'minlerin emiri! Allah'a yemin ederim ki, onların gerçek niyetlerini bilmiyordum. Ben Kur'ân'ı iyi okuyan bir çocuktum. Onlar ise Kur'ân'ı bilmiyorlardı; maksatlarının iyi olduğunu zannetmiştim." şeklinde cevap vermiş ve Hz. Ömer'de onun bu beyanını kabul ederek, Kubâ Mescidinde imametine razı olmuştur.[461]
Kaynakların ittifakla belirttiğine göre, Hz. Peygamber, Tebük dönüşünde Zi Evan'a varınca Mescid-i Dırar ile ilgili âyet[462] nazil olmuş ve bunun üzerine Hz. Peygamber derhal Benî Salim b. Avf dan, Mâlik ed-Duhşum ve Maan b. Adî (veya kardeşi Âsim b. Adî)yi çağırarak onlara şu emri vermiştir: "Gidiniz, ehli zalim şu mescidi yıkınız ve yakınız." Onlar hemen hareket ederek Benî Salim mahallesine gelirler. Mâlik, Maan'a "Evden ateş alıncaya kadar beni burada bekle." diyerek eve gider ve kurumuş bir hurma dahvüarak tutuşturur; daha sonra birlikte Mescid-i Dırar'a gelirler. Bu sırada Münafıklar mescidde bulunmaktadırlar. Hemen mescidi ateşe verirler ve tahrib ederler. Tabi mescidde bulunanlar hemen dağılmışlardır.[463]
Böylece, Medine islâm toplumu için fevkalade zararlı bu teşebbüs, Hz. Peygamber'in hadiselere zamanında müdahale etmek şeklindeki isabetli siyaseti ile bertaraf edilmiş oldu. [464]
İslâmiyet'i kabul etmelerine paralel olarak, Medine dışındaki Arab kabileleri kendi topraklarında mescidler inşa etmişlerdir. Özellikle Mekke'nin fethinden sonra islâmiyet, Arab kabileleri arasında hızla yayılmaya başlamıştır. îbn Hişâm'm kaydettiği gibi, Mekke ile Medine arasındaki mücadelenin sonucunu bekleyen Arab kabileleri Mekke'nin fethi ile islâm'a boyun eğmek zaruretini hissetmişlerdir.[465]
Kaynaklarda, topraklarında mescid inşa eden yedi kadar kabile tesbit edebildik. [466]
Buharî'nin kaydettiğine göre, Mescid-i Nebevî'den sonra Cuma namazının kılındığı ilk mescid, Cuvâsâ Mescidi idi.[467] Cuvâsâ, Arabistan'ın doğusunda, bugünkü Riyad ile Zahran arasında,[468] Abdu'1-Kays kabilesinin oturduğu Bahreyn'de bir kale idi.[469]
Buharî'nin vermiş olduğu bu bilgi doğru ise, Cuvâsâ halkının çok erken bir tarihte islâmiyet'i kabul ettiği ortaya çıkar. [470]Hami-dullah, Cuvâsâ halkının en geç hicretin ikinci yılında îslâm'ı kabul etmiş olduklarım kaydetmektedir.[471]
Hamidullah, Suudi Arabistan'ın bu bölgede yaptığı kazılar sonucu, Cuvâsâ Mescidi'nin kalıntılarının bulunduğunu belirtmekte ve kendisinin buraya yaptığı bir ziyaret sonundaki muşa-hadelerini şöyle anlatmaktadır: "Caminin temellerinin hâlâ mevcut olduğunu gördüm. Önce bir nevi platform (düz alan) inşa edilmiş ve bunun üzerine de cami yapılmıştır. Bu platform üzerinde üç kemer gözükmektedir; biri mihrab ve buna bağlı diğer iki kemer. Çok küçük bir minber de mevcuttur. Fakat çatısı ve sütun vs. de mevcut değildir. Eski yapıdan sadece bu platform ve üç kemer mevcuttur. Arkeologların dediğine göre, Hz. Peygamber devrine ait olduğunu öğrendiğimiz bu camiin, güneş, yağmur vs. gibi dış etkenlerden muhafazası için üzerine bir çatı yapılmıştır."[472]
Benî Mustalık kabilesi, Kızıl Deniz sahili üzerindeki Kudeyd yakınında ve Mekke-Medine arasındaki el-Mureysî su kaynağı mevkiinde oturmaktadırlar.[473]
îbn Hişâm'a göre, hicretin altına yılında Hz. Peygamber'in bu bölgeye yaptığı gazve sonunda, İslâmiyet buJkabile arasında yayılmıştır.[474] Vâkıdî, nisbeten erken bir tarihte islâmiyet'i kabul eden Benî Mustalık kabilesi mensuplarının kendi topraklarında mescidler inşa ettiklerim kaydetmektedir.[475]
îbn Sa'd, Benî Sa'd b. Bekr kabilesi mensuplarının islâmiyet'i kabul ettikten sonra topraklarında mescidler inşa ettiklerini kaydetmektedir.[476]
Bu kabile, islâmiyet hakkında bilgi almak üzere Dımâm b. Sa'lebe'yi Medine'ye gönderirler.[477] Medine'de Hz. Peygamber ile mescidde görüşen Dımâm, kendisine temel Islâmî esaslar hakkında sualler sormuş ve aldığı cevaplar üzerine müslüman olmuştur. Dımâm, kabilesi arasına dönünce, islâm'ı tebliğ uğrunda önemli çalışmalarda bulunmuş ve kaynakların ifadesine göre, kabilesi içinde İslâm'ı kabul etmeyen tek bir erkek ve kadın kalmamıştır.[478]
Dımam'ın Medine'ye geliş tarihi hakkında iki farklı rivayet vardır. Ibn Hişâm[479] ve Taberî[480] olayı hicri dokuzuncu yıl ile tarihlerken, îbn Sa'd hicri beşinci yılın Receb ayını kaydetmektedir.[481]
Ibn Sa'd'ın verdiği bilgi doğru ise, Benî Sa'd b. Bekr kabilesinin nisbeten erken bir tarihte müslüman olup mescidler inşa ettikleri ortaya çıkmaktadır.[482]
Benî Cezîme kabilesi, Kinane kabilesinin bir kolu olup Mekke'nin güneyinde bir gecelik mesafedeki Yelemlem adını taşıyan bölgede oturmaktadırlar.[483]
Benî Cezîme kabilesinin, müslüman olduktan sonra, topraklarında mescidler bina ettiklerini ve bu mescidlerde ezan okuduklarını, Mekke'nin fethinden sonra buraya gönderilen bir seriyye hakkında Vakıdî ve Ibn Sa'd'm vermiş olduğu bilgilerden öğrenmekteyiz.[484]
Mekke'nin fethinden sonra Hz. Peygamber, Halid b. Velid kumandasında Muhacir, Ensâr ve Benî Süleym'den teşekkül eden bir askeri birliği islâm'a davet amacıyla söz konusu bölgeye gönderir. Halid'in birliği bu bölgeye varınca ahalisi "Biz müslüman olduk, namaz kıldık, Hz. Muhammed'i tasdik ettik. Topraklarımızda mescidler bina edip ezan okuduk." dedikleri halde Halid sırf silahlarını kuşanmış olarak kendisini karşıladıkları için onları, silahlarını bıraktıktan sonra tutsak ederek askerleri arasında taksim eder.[485]
Benî Cezîme mensuplarının bu beyanlarını müslümanlıkları için yeterli görmeyen Halid, sabah olunca askerlerine, ellerindeki esirlerin boyunlarını vurmalarını emreder.[486] İş bu noktaya va-nnca askerlerin arasında fikir ayrılıkları meydana gelir Muhacirler ve Ensâr, müslüman olduklarına hükmettikleri bu insanları öldürmeyip salıverirler. Sadece Benî Süleym'e mensup olan askerler emri uygularlar.[487]
Vakıdî'nin eserinde bu noktada daha fazla ayrıtıya rastlıyoruz. Bu müellifin kaydettiğine göre, Halid, emrini yerine getirmeyen askerleri azarlayınca, içlerinden Ebû Usayd es-Saidî kalkarak Halid'e "Allah'tan kork ya Halid! Allah'a yemin ederim ki müslüman bir kavmi öldürmemiz asla mümkün değildir." demiştir. Bunun üzerine Halid, onların müslüman olduklarına nasıl hükmettiğini sorunca, Ebu Usayd şöyle cevap vermiştir: "Onların İslâm'ı ikrar ettiklerini hepimiz işitiyoruz; işte gördüğün şu mescidler onların topraklarında bulunmaktadır."[488]
Durumdan haberdar olduğu zaman, Hz. Peygamber "Ey Allah'ım, Halid'in yaptığından beriyim" diyerek Halid'in hareketini tasvip etmemiş ve öldürülenlerin diyetlerini Ödemek üzere Hz. Ali'yi görevlendirmiştir.[489]
Hz. Peygamber devrinde, Taif teki Sakif kabilesinin, islâm'ı kabul etmelerini müteakip topraklarında mescidler inşa ettiklerini tesbit ediyoruz.
Bu mescidlerden birinin inşa edilmesi hususundaki emri bizzat Hz. Peygamber vermiştir. Elçiler yılında Medine'ye gelen Sakîf heyetinin en genç ve Kur'ân-ı ve nkhı Öğrenmeye en istidatlı üyesi Osman b. Ebi'1-As'ı Hz. Peygamber kavmine imam tayin ederek[490] ona, Taif Mescidini put (muhtemelen Lat kasdedilmek-tedir)'un bulunduğu yerde inşa etmesini emretmiş[491] ve namazı hafif tutmasını tavsiye etmiştir.[492] Sonrası kaynaklarda zikredilmemekle beraber Osman b. Ebi'l-As aldığı emri yerine getirmiş olmalıdır.
ikinci mescid Amr b. Umeyye b. Vehb b. Muattıb b. Mâlik tarafından inşa edilmiştir. Muhasara sırasında Hz. Peygamber Taîf surları önünde, eşleri Umm Seleme ve Zeyneb bint Cahş için iki ayrı çadır kurdurmuş ve namazları bu iki çadır arasında eda etmiştir.[493] Taifîiler müslüman olunca, adı geçen şahıs, Hz. Peygamberin namaz kıldığı yerde bir mescid inşa etmiştir.[494] Anlatıldığına göre bu mecsidin direklerinden biri, güneşin ışıkları vurdu-ğ-u zaman gıcırtı ve çatırdı sesleri çıkarıyordu.[495]
Yemâme Necd sınırlan içinde bulunmaktadır.[496] Burada oturan Benî Hanîfe kabilesi, hicri dokuzuncu yılda[497] on'dan fazla kişiden oluşan bir heyeti Medine'ye gönderirler.[498] Medine'de Hz. Peygamber ile görüşerek İslâm'ı kabul eden heyet üyeleri, Yemâme'ye dönmek istediklerinde Hz. Peygamber'e, memleketlerinde bir kilisenin mevcudiyetini haber verirler. Bunun üzerine Hz. Peygamber su dolu bir testiyi onlara vererek, "Kilisenizi yıkınız ve suyu üzerine dökünüz; sonra kiliseyi mescid ittihaz ediniz." demiştir.[499]
Hz. Peygamberin bu ifadesinden kilisenin tamamen yıkılarak yerinde bir mescid inşa edilmesi anlaşılmamalıdır. Muhtemelen kilisede mevcut ve namaza mani olan heykel ve resim gibi unsurların tahrib edilerek kilisenin camiye tahvil edilmesi kasdedil-miştir. Nitekim Nesâî (303/915), aynı rivayeti "Kilisenin cami edinilmesi" başlığı altında kaydetmektedir.[500]
Hz. Peygamber'in talimatının yerine getirilmesi suretiyle meydana getirilen bu mescidde ilk ezanı, Medine'ye giden heyet üyelerinden Talk b. Ali okur. Kaynakların kaydettiğine göre, ezanı işiten kilisenin rahibi "Doğru bir söz, hak bir davet." demiş fakat hemen oradan uzaklaşmıştır.[501]
Becîle ve Has'am kabilelerinin oturdukları bölge Necran'm kuzeyine düşmektedir.[502]
Becîle kabilesinin, İslâmiyet'i kabul ederek bölgelerinde mes-cidler inşa etmeleri hakkındaki bilgileri îbn Sa'd'a borçluyuz.[503]
Hicri onuncu yılda Cerîr b. Abdillah el-Becelî, Becîle kabilesinden yüz elli kişilik bir heyet ile, Hz. Peygamber ile görüşmek üzere Medine'ye gelmiştir.[504] Hz. Peygamber kendisine biat eden Cerîr'e[505] kabilesinde İslâmiyet'in durumunu sorduğu zaman, o şöyle cevap vermiştir: "Allah İslâm'ı ve ezam onların mescidlerin-de izhar etmiştir; kabileler ibadet ettikleri putları tahrip ettiler."[506]
Cerîr'in bu cevabı, İslâmiyet'in yayılışına paralel olarak bu bölgede mescidlerin inşa edildiğini göstermektedir.[507]
Mekkeliler ile Bedir'de karşılaşmak üzere Medine'den çıkıldıktan sonra varılan Batha denilen yerde yapılan bir mesciddir.[508] Vakıdî'nin bu husustaki ifadesi şöyledir: "Batha'ya[509] varılınca Hz. Peygamber bir ağaç altında konakladı. Ebu Bekir'de bunun üzerine burada bir mescid bina etti ve Hz. Peygamber namaz kıldı.[510] Ibn Hişâm, Batha'da bir mescidin bulunduğunu söylemekte fakat Ebu Bekir'den söz etmemektedir.[511]
Hayber seferine çıkıldığı zaman Isr[512] denilen yerde yapılan mesciddir.[513] Bu hususta îbn Hişâm'ın ifadesi şöyledir: "Hz.Pey-gamber Medine'den Hayber'e doğru hareket etti. Isr'a varılınca, burada kendisi için bir mescid bina edildi."[514]
Hz. Peygamber ordusuyla birlikte Huneyn'den Taife doğru giderken Liyye'ye[515] varılınca, burada Bahretu'r-Ruğat[516] adlı mahalde bir mescid inşa edilmiş ve Hz. Peygamber burada namaz kılmıştır.[517] Vakıdî'de yer alan bir rivayette, Hz. Peygamberin bu mescidi eliyle inşa ettiği, arkadaşlarının da taş taşıdıkları şeklinde Önemli bazı ayrıntılar kaydedilmektedir.[518]
Hz. Peygamber Tebük seferinde, Medine ile Tebük arasındaki konaklama menzillerinde îbn Hişâm'a göre on yedi mescid inşa etmiştir.[519] Bu konaklama menzillerinin isimleri şöyledir: Zi Huşub,[520] Feyfa,[521] Zu'1-Merve,[522] er-Ruk'a,[523] Vâdi'1-Kurâ, es-Saîd,[524] el-Hıcr,[525] Sadr Havda,[526] Zu'1-Cîfe,[527] eş-Şıkk,[528] Tara-fu'1-Betrâ,[529] Elâ,[530] Zatu'l-Hıtmıyy,[531] el-Ahdar,[532] Zatu'z-Zi-rab,[533] Seniyye Medran,[534] Tebük.
Vakıdî, bunlardan es-Said, Tarafu'l-Betrâ ve Elâ'nm dışmda-kilerini kaydetmekte ve ayrıca Ibn Hişâm'ın kaydetmediği Sukya[535] ve Samana[536] adlarında mescid inşa edilen iki mahalle daha yer vermektedir.[537]
Görüldüğü üzere, askeri seferlerde meydana getirilen bu mescidler anlatılırken, Tebük seferindekiler hariç olmak kaydıyla inşa etmek anlamına gelen "benâ" fiili kullanılmaktadır. Tebük seferindekiler hakkında ise Vakıdî ve Ibn Hişâm "Hz. Peygamberin Medine ile Tebük arasındaki mescidleri bilinmektedir." diyerek mezkûr isimleri kaydetmektedirler.[538]
Bu mescidler bütün unsurları ile tamamlanmış binalar şeklinde mi, yoksa etrafı alçak duvarlarla çevrili platformlar halinde mi inşa edilmişlerdi? Bu konuda bilgi sahibi değiliz. Hamidullah Tebük seferindeki mescidler hakkında şöyle demektedir: "Bunlardan her biri bir gün sürekli yolculuklar sonu ihdas edilmiş konaklama mahalleri (menziller) mahiyetinde idi ve şüphesiz sadece içinde namaz kılman üstü kapalı geniş odalardan ibaretti."[539]
Bu mescid, Kızıldeniz sahilinde, Zu'1-Merve'deki el-îs adlı mahalde,[540] arkadaşları tarafından Ebu Busayr'ın kabri yanında inşa edilen bir türbe nıesciddir.[541]
Ebu Busayr Utbe b. Useyd b.Cariye, Mekke'de işkence altında tutulan bir sahabîdir. Hudeybiye musalahasmın aktedilmesin-den sonra Mekke'den kaçarak Hz. Peygamber'e iltica etmişti.[542] Hemen arkasından, Hudeybiye musalahasmın, mültecilerin tek taraflı iadesini öngören maddesine[543] istinaden iki Mekke'li, bu kaçağın iadesini talep etmek üzere Medine'de göründü.[544] Hz. Peygamber bu talebi kabul ederek Ebu Busayr'ı bu iki Mekkeli'ye teslim etti. Fakat Ebu Busayr yolda hileye başvurarak, muhafızlardan birinin kafasını uçurdu; diğeri de kaçtı.[545] Daha sonra Medine'ye gelen Ebu Busayr'a Hz. Peygamber himaye hakkı tanımadı.[546] Durum böyle bir şekil alınca Ebu Busayr yukarıda belirtilen yere sığınmak mecburiyetinde kaldı.[547] Öte yandan Mekke'de tutuklu bulunan müslümanlar birer birer Ebu Busayr'ın yanında toplanmaya başladılar.
Böylece bir askerî birlik gücüne ulaşan müslümanlar buradan geçen Kureyş kervanlarım vurmaya başladılar.[548] Bu saldırılardan büyük zarar gören Mekkeliler, Hudeybiye musalahasmın, mültecilerin tek taraflı iadesi ile ilgili maddesini iptal etmek mecburiyetinde kaldılar.[549]
Durum böyle bir şekil alınca Hz. Peygamber, Ebu Busayr ve arkadaşlarını Medine'ye çağıran bir mektup gönderdi.[550] Hz. Pey-gamber'in mektubu geldiği zaman Ebu Busayr ölmek üzere idi. Ebu Busayr ölünce, arkadaşları bir kabir kazarak onu defnettikten sonra,kabrin yanma bir mescid bina ettiler ve Medine'ye döndüler.[551]
İslâm'ın Mekke devrinde, müslümanlar, topluca ibadetlerini yapabilecekleri kendilerine mahsus bir mescid inşa etme lüzumunu duymamışlar veya buna imkân bulamamışlardır. Hz. ibrahim tarafından, oğlu Hz. ismail ile birlikte tek Allah adına inşa edilen Mescid-i Haram veya Kabe, esas mescid hüviyetini taşımış, başta Hz. Peygamber olmak üzere bütün müslümanlarm nazarında burada namaz kılmak büyük değer ifade etmiştir.
Şu kadar var ki Mekkeli müşrikler ile ilişkilerin gerginleştiği dönemlerde Kabe'de ibadet etme imkanından mahrum kalan müslümanlar, muhtemelen Mekke'deki zayıf durumları sebebiyle umuma şamil bir mescid inşa edemiyerek Erkâm'm evini mescid ittihaz etmişlerdir.
Ammar b. Yasir ve Ebu Bekir'in evlerinin avlusunda kendi ibadetlerine mahsus birer küçük mescid inşa etmeleri, müşriklerin, Kabe'de ibadet etmelerine mani olmalarına karşı bir aksula-mel olsa gerektir.
Nihayet Hz. Peygamber ve müslümanlarm Mekke'den uzaklaşmak mecburiyetinde bırakıldıkları zaman, daha Medine'ye varmadan yaptıkları ilk iş, Küba'da umuma şamil bir mescid inşa etmek olmuştur.
Küba mescidi, Hz. Peygamberin, sahabîleri ile birlikte bütün korku ve endişelerden uzak olarak namaz kıldığı ilk mescid ise de Medine'nin ilk mescidi değildir.
Medine'de mescid inşasını, hicretin bir-iki yıl öncesine götürmek mümkündür. Medine'de islâmiyet'in yavaş yavaş yayılmaya başlamasının tabiî bir sonucu olarak, Akabe biatlarmdan ve Medine'deki îslâmlaştırma faaliyetlerinden tanıdığımız Esad b. Zurâre, islâm tarihinin ve Medine'nin ilk mescidini inşa etmiştir. Hz. Peygamberin, Medine'ye hicretinden sonra, Mescid-i Nebe-vî'nin inşasına kadar bu mescidde imameti bizzat üzerine aldığı kanaatındayız.
Çalışmamızın odak noktasını teşkil eden Mescid-î Nebevi sadece bir ibâdetgâh olarak kalmamış, Hz. Peygamber'in hicretini müteakip, Medine'deki dağınık ve düşman arap kabilelerim îslâmî gaye ve hedefler istikametinde birleştirerek meydana getirdiği islâm toplumunu, ilmî, kültürel, siyasî, askerî adlî, içtimaî, iktisadî vs. gibi yakından alakadar eden her alanda hizmet vermiştir. Mescid-i Nebevî'nin bu hususiyeti kanaatimizce mevcut zaruret ve ihtiyaçlardan ve islâm'ın mahiyeti icabı insanın maddî ve manevî ihtiyaçları arasında bir fark görmemesinden kaynaklanmaktadır.
Medine'deki arap kabileleri, hicretin ilk yıllarından itibaren, kendi mahalle ve mıntıkalarında mescidler inşa etmeye başlamışlardır. Yirmi beş kadarını tesbit ettiğimiz bu mescidlerin inşasında temel amil, islâm'ın cemaatla namaz kılmaya büyük değer vermesi, vakit namazlarda Mescid-i Nebevî'ye gelmenin her zaman mümkün olmayışı ve Hz. Peygamber'in onları bu yolda teşvik etmesi olsa gerektir. Ekseriyeti, ait oldukları kabile adları ile anılmasına rağmen, adım, bulunduğu yerden veya sahip olduğu bir hususiyetten alan mescidler de vardır. Cuma namazının kılınma-dığı bu mescidleri Hz. Peygamber zaman zaman ziyaret etmiş, namaz kılmış ve hatta bazılarının temelini atarak kıblesini bizzat kendisi tesbit etmiştir.
islâmiyet'in Arabistan'a yayılmasına paralel olarak müslü-man olan arap kabileleri kendi topraklarında mescidler inşa etmişlerdir. Kaynaklarda yer alan son derece sınırlı malumat arasında, yedi kadarını tesbit ettiğimiz bu mescidlerin sayısının, islâmiyet'in özellikle Mekke'nin fethinden sonra süratle intişarı gözönünde tutulursa, bundan çok daha fazla olduğu anlaşılır. [552]
Abdullah, Abdulaziz b. Idris, Muctamau'l-Medine fi Ahdi'r-Resûl, Riyad 1402/1982
Ahmed b. Hanbel, (241/855), Müsned, I-V, Beyrut 1389/1969 Arnold, T.W., întişâr-ı îslâm Tarihi, Çev. Hasan Gündüzler, Ankara 1982
Aşık, Nevzat, Sahabe ve Hadis Rivayeti, izmir 1981 el-Bekrî, Abdullah b. Abdilaziz el-Endelusî (487/1094), Mu'cem mâ-îsta'cem, thk. Mustafa es-Sakka, I-IV, Beyrut 1403/1983. el-Belâzurî, Ahmed b. Yahya (279/892),
- Ensâbu'l-Eşraf, thk. Muhammed Hamidullah, Mısır 1959
-Futuhu'l-Buldan, Mısır 1350/1932
el-Berzencî, Ca'fer b. ismail el-Medenî (1317/1899), Nuzhetu'n-Nâzırîn fi Mescidi Seyyidi'l-Evvelîn ve'l-Ahirîn, Mekke 1303
el-Buharî, Muhammed b. ismail (256/870), es-Sahîh, I-VIII, istanbul 1979.
Câetanî, Leon, îslâm Tarihi, Çev. Hüseyin Cahid, I-X, istanbul 1924
el-Cevherî, ismail b. Hammad (401/1010), es-Sıhâh tâcu'l-Luğa ve Sıhahu'l-Arabiyye, thk. Ahmed Abdulgafûf, I-VII, Beyrut 1399/1979.
Çelebî, Ahmed, İslâm'da Eğitim-Öğretim Tarihi, Çev. Ali Yardım, istanbul 1976
Ebu Davud, Süleyman b. el-Eş'as es-Sicistânî (275/888),
-es-Sünen, thk. izzet Ubeyd ed-Da'âs ve Adil es-Sey-yid, I-V, Hıms 1394/1974. -el-Merâsîl, Kahire, Tarihsiz.
Ebu Nuaym, Ahmed b. Abdillah el-Isbahanî (430/1038), Hılyetu l-Evliyâ ve Tabakâtu'l-Asfıyâ, I-X, Beyrut 1387/1967
Eyyub Sabri, Mirâtu'l-Harameyn, I-II, istanbul 1304
el-Ezherî, Ebu Mansur Muhammed b. Ahmed (370/980), Tehzîbu'l-Luğa, thk. Abdusselâm Muhammed Harun ve Arkadaşları, I-XV, Kahire 1384/1964
el-Ezrâkî, Ebu'l-Velîd Muhammed (219/834), Kabe ve Mekke Tarihi, Çev. Y. Vehbi Yavuz İstanbul 1980.
Fayda, Mustafa, îslâmiyetin Güney Arabistan'a Yayılışı, Ankara 1982
el-Halebî, Ali b. Burhanuddin (1044/1634), Însânu'l-Uyûn ft Sîreti EmînVl-Me'mün, Mısır 1384/1964
Hamidullah, Muhammed,
- îslâm Peygamberi, Çev. Salih Tuğ, I-II, İstanbul 1980.
-Hz. Peygamberin Savaşları, Çev. Salih Tuğ, İstanbul 1981
- îslâm Müesseselerine Giriş, Çev. İhsan S. Sırma, İstanbul 1984
İbn Abdi'1-Berr, Ebû Omar Yusuf b. Abdillah b. Muhammed (463/1071), el-îstiab fihi Ma'rifeti'l-Ashâb, thk. Ali Muhammed el-Bicâvî, I-IV, Kahire 1976.
İbnul-Cevzî, Ebu'l-Ferec Abdurrahman (597/1200), el-Vefâ bi AhvâlVl-Mustafa, thk. Muhammed Zuhrî en-Neccâr, 1-II, Kahire 1976.
Ibnu'1-Esîr, İzzuddin Ebu'l-Hasan AH b. Muhammed el-Cezerî (630/1232), Usdu'l-Gabe ft Ma'rifeti's-Sahabe, I-VÎI, Kahire 1970.
İbn Hacer, Şihabuddîn Ahmed b. Ali cl-Askalânî (852/1448),
- el-îsâbe ft Temyîzi's-Sahâbe, thk. Ali Muhammed el-Bicâvî, I-VIII, Kahire 1970.
- Tehzîbu't-Tehzîb, I-X, Beyrut 1968.
îbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed b. Said el-Endelusî
(456/1063), Cemharatu Ensâbi'l-Arab, th. Abdüselâm
Muhammed Harun, Kahire 1962 İbn Hişam, Ebu Muhammed Abdülmelik (218/833), es-Sîretu'n-
Nebeviyye, thk. Mustafa es-Sakkâ ve iki arkadaşı, I-IV,
Beyrut 1936 Ibnu'l-kayyım el-Cevziyye, Şemsüddin Ebu Abdillah Muhammed
b. Ebî Bekr er-Razî ed-Dımaşkî (751A350), Zâdu'l-Ma-
ad ft HedyVl-îbâd, thk. Şuayb el-Arnaut ve Abdülkâdi
el-Arnaut, I-V, Beyrut 1401/1981
Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet'te İslâm 4 / 225
ibn Kesîr, Ebu'1-Fidâ (774/1372), el-Bidâye ve'n-Nihâye, I-VII,
Beyrut 1966 İbn Mace, Ebu Abdillah Muhammed b. Yezîd el-Kazvinî (273/866),
es-Sünen, thk. Muhammed Fuad Abdülbakî, I-II, Mısır
1972 ibn Manzûr, ebu'l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mukrim
(71111311), Lisanu'l-Arab, I-XV, Beyrut tarihsiz. İbrahim Ali Salim, en-Nifâk ve'l-Münâfıkûn ft Ahdi Rasûlillah ve
Devru'l-Yahûd, Kahire 1390/1970 îbn Sa'd, Muhammed (230/884), et-Tabakâtu'l-Kubrâ, I-VIII,
Beyrut 1377/1957 îbn Şebbe, Ebu Zeyd Omar en-Nemîrî el-Basrî (262/875),
Tarîhu'l-Medineti'l-Munavvara, thk. Fehim Muhammed Şeltût, I-IV, Cidde 1393 el-Kettânî, Muhammed Abdulhayy, et-Teratîbu'l-îdâriyye, I-II, Beyrut tarihsiz.
Mardin, Ebu'1-Ulâ, "Beytulmal", Î.A., II, 591-93. Muhammed Ziyauddin er-Reyyis, el-Harac ve'n-Nuzumu'l-Maliyye, Kahire 1977. el-Müslim, Ebu'l-Husayn Müslim b. el-Haccac el-Kuşayrî en-Neysabûrî (261/874), es-Sahîh, th. Muhammed Fuad
Abdülbakî, I-V, Mısır 1374/1955 en-Nesaî, Ebu Abdirrahman b. Şuayb (303/915), es-Sünen, I-VIII,
1383/1964.
Pedersen, Jonns, "Mescid", I.A., VII, 1-86. neckzndor?-" Ehlu's-Suffa", I.A., IV, 209.
-"Erkanı", î. A., IV, 316. es-Semhudî, Nuruddin Ali b. Ahmed el-Mısrî (911/1505), Vefâu'l-
Vefa, thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamîd, I-IV,
Beyrut 1374/1955 es-Suheylî, Abdurrahman (581/1185), er-Ravdu'l-Unf ft Şerhı's-
Sireti'n-Nebeviyye li'bni Hişam, thk. Abdurrahman el-
Vekîl, I-VII, Kahire 1389/1969. et-Taberî, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir (310/922),
- Tarihu'l-Umem ve'l-Mulûk, thk. Muhammed Ebu'l-Fadl İbrahim, I-XI, Beyrut 1380/1960
- Câmiu'l-Beyân an Te'vili'l-Kur'ân, I-XXX, Mısır 1388/1968
et-Tirmizî, Ebu Isa Muhammed b. Isa b. Savra (279/892), el-Camiu's-Sahih, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, I-V,
Beyrut tarihsiz el-Vâkidî, Muhammed b. Omar b. Vâkıd (207/822), el-Megazî, thk. Marsden Jones, Mil, Beyrut 1966. Wensinck, A.J., "Musalla", LA., VIII, 673-75. Yakut el-Hamevî, Şîhabuddin ebu Abdillah Yakut b. Abdillah er-Rumî el-Bağdadî (626/1229), Mu'cemu'l-Buldan, I-V,
Beyrut 1397/1977 Yazır, Elmalılı Hamdı, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul, tarihsiz. [553]
[1] Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/153-154.
[2] Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/155-156.
[3] Ezheri, Ebû Mansur Muhammed b. Ahmed, Tehzîbu'1-Luğa, thk. Abdusse-lam Muhammed Harun ve Arkadaşları, Kahire 1384/1969, Xr 569-72; Cevheri, İsmail b. Hammâd, es-Sıhah, Tacu'1-Luğa ve Sıhahu'l-Arabiyye, thk. Ahmed Abdulgafur, Attar, Beyrut 1399/1979, II, 483-84; îbn Menzur, Ebu'1-Fadl, Cemaluddin Muhammed el-Mısrî, Lisanu'1-Arab, Beyrut Tarihsiz, III, 204-06.
[4] îbn Manzur, III, 204.
[5] Ezherî, X, 570; Cevheri, II, 484; İbn Manzur, III, 204.
[6] J. Pedersen, "Mescid", İslâm Ansiklopedisi, VIII, 1.
[7] Nesâî, Ebu Abdurrahman b. Şuayb, es-Sunen, Mısır 1383/1964, II, 180.
[8] Bakara, 2/114,144,149,150,187, 217; Mâide, 5/2; A'raf, 7/29, 31; Enfâl, 8/34; Tevbe, 9/7,17,18,19; Kehv, 18/21; Hacc, 22/25, 40; Feth, 48/25, 27; Cinn, 72/18.
[9] Bakara, 2/125,127,158; Âl-i îmrân, 3/96, 97; Enfâl, 8/35; Hûd, 11/73; Hacc, 22/26; Kureyş, 106/3.
[10] Bakara, 2/125,127,158; Âl-i îmrân, 3/96, 97; Enfâl, 8/35; Hûd, 11(73; Hacc, 22/26; Kureyş, 106/3.
[11] Maide, 5/2, 97.
[12] Hacc, 22/29, 33.
[13] îbrâhîm, 14/37.
[14] Mâide, 5/95,97.
[15] îsrâ, 17/1.
[16] Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerir, Camiu'l-Beyan an TeVîli'l-Kur'ân, Mısır 1388/1968, XV, 5.
[17] Kehf, 18/21, Ayrıca Bkz.: Taberî, Cami, XV, 225; J. Pedersen, "Mescid", İslâm Ansiklopedisi, VIII, 1.
[18] Hacc, 22/40.
[19] J. Pedersen, Î.A., VIII, 1.
[20] Tevbe, 9/108.
[21] Tevbe, 9/107.
[22] İbn Manzur, III, 204.
[23] Müslim,Ebu'l-Husayn Müslim b. el-Haccac el-Kuşayrî en-Neysâburî es-Sahih, thk. Muhammed Fuad Abdulbaki, Mısır 1374/1955,1, 376.
[24] Vakıdî, Muhammed b. Omar b. Vâkıd, el-Megazî, thk. Marsden Jones, Beyrut 1966, III, 1021-22; İbn Hişam, Ebu Muhammed Abdulmelik, es-Sîretu'n-Nebeviyye, thk, Mustafa es-Saka ve iki arkadaşı, Beyrut 1936, II, 332; Müslim, I, 371.
[25] Müslim, I, 449.
[26] İbn Hişam, I, 319-20; II, 20-21, 39; Belâzurî, Ahmcd b. Yahya, Ensâbu'l-Eşrâf, thk, Muhammed Hamidullah, Mısır, 1959, s. 112-13, 123, 125-26.
[27] îbn Sa'd, Muhammed, ct-tabakâtu'l-Kubrâ, Beyrut 1377/1957, III, 242-43; Halebf, Alî b. Burhânuddîn, İnsanu'l-Uyûn fi Sîreti Emîni'l-Me'mun (Es-Siretu'1-Halebiyye), Mısır 1384/1964,1, 457
[28] İbn Hişâm, II, 13,143; İbn Sa'd, III, 250; Buharı, Muhammed b. İsmail, es-Sahih İstanbul 1979,1, 122; Belazurî, Ensab, s. 206.
[29] Ahmed Çelebi, İslâm'da Eğ it im-Öğretim Tarihi, Çev. Ali Yardım, İstanbul 1976, s. 97.
[30] İbn Sa'd, I, 248; Taberî, Tarihu'1-Umem ve'l Mulûk, thk. Muhammed Ebu'l-Fadl İbrahim, Beyrut 1380/1960, II, 381, 418; A.J. Wensinek, "Musalla", I. A., VIII, 673.
[31] İbn Sa'd, I. 248-49; Taberî Tarih, II, 381,418; AJ. Wensinek, î. A. VIII, 673.
[32] îbn Sa'd, I. 248-49;Taberi Tarih, II, 381, 418; A.J. Wen sinek, İ. A. VIII, 678.
[33] "Cami", 20.
[34] Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/156-159.
[35] îbnHişâm, 1,252.
[36] İbn Hişâm, I, 260; Belâzurî, Ensâb, 117; Taberî, Târih, II, 307.
[37] İbn Hişâm, I, 261; Beîâzurî, Ensâb, 111.
[38] İbn Hişâm, I, 263; Beiâzurî, Ensâb, 113.
[39] Beiâzurî, Ensâb, 113.
[40] îbn Hişâm, I, 280; Beiâzurî, Ensâb, 116.
[41] İbn Hişâm, I, 281; Belâzurî, Ensâb, 117; Taberî, Târih, II, 317.
[42] Belâzurî, Ensâb, 116.
[43] İbn Hişâm, I, 337.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/160-161.
[44] Âl-iİmran, 3/96.
[45] Müslim, I, 370.
[46] Ezrakî, Ebu'l-Velid Muhammed, Kabe ve Mekke Tarihi, Çev. Y. Vehbi Yavuz, İstanbul 1980, s. 40-41.
[47] Ezrakî, s. 41-48.
[48] Bakara, 2/127.
[49] Ezrakî, s.51.
[50] Ezrakî, s.51.
[51] Bakara, 2/125.
[52] Hacc, 22/27-29.
[53] İbn Hişâm, I, 79.
[54] İbnHişâm, 1,80.
[55] A.J. Pedersen, Mescid, Î.A., VIII, 1-2.
[56] İbn Hişâm, I, 366.
[57] İbn Hacer, Şihâbuddîn Ahmed b.AH el-Askalanî, el-İsâbe fi Temyîzi's-Sahâbe thk. Ali Muhammed el-Bicavî, Kahire 1970, I, 605; Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, Çev., Salih Tuğ, İstanbul 1980,1,104.
[58] İbn Hişâm, I, 319-20; Belâzurî, Ensâb, 125-26.
[59] Belâzurî, Ensâb, 126.
[60] İbn Hişâm, I, 319-20.
[61] Belâzurî, Ensâb, 157,197.
[62] İbn Hişâm, I, 319.
[63] İbn Hişâm, II, 32.
[64] îbn Hişâm, II, 22-23.
[65] İbn Hişâm, II, 39.
[66] Vâkıdî, II, 831-34; İbn Hişâm, IV, 54-56.
[67] Vâkıdî, III, 959.
[68] Berâe, 9/28.
[69] Vâkıdî, III, 1078; ibn Hişâm, IV, 190-91; îbn Sa'd, II, 168-69; Belâzurî, Ensâb, s. 383.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/161-164.
[70] İbn Hişâm, II, 143; İbn Sa'd, III, 250; Belâzurî, 162.
[71] Hamidullah, îslâm Müesseselerine Giriş, Çev. İ. Süreyya Sırma, İstanbul, 1984, s. 59-61.
[72] Belâzurî, Ensâb, s. 157; İbn Sa'd, III, 246.
[73] îbn Sa'd, III, 249-50; Belâzurî, Ensâb, s.158-60.
[74] Hamidullah, îslâm Müesseselerine Giriş, s. 60-61.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/164-165.
[75] İbn Hişâm, II, 13; Buharı, 1,122; Belâzurî, Ensâb, s. 206.
[76] ibn Hişâm, II, 12.
[77] Belâzurî, Ensâb, s. 205.
[78] İbn Hişâm, II, 12; Belâzurî, Ensâb 'ında bu şahsın ismini îbn Dugîne Haris b. Yezid olarak kaydetmektedir. Bkz. Ensâb s. 205.
[79] İbn Hişâm, II, 12-13; Belâzurî, Ensâb, s. 205-06.
[80] İbn Hişâm, II, 13; Buharı, 1,122; Belâzurî, Ensâb, s. 206.
[81] İbn Hişâm, II, 13; Belâzurî, Ensâb, s. 206.
[82] İbn Hişâm, II, 13; Belâzurî, Ensâb, s. 206.
[83] Belâzurî, Ensâb, s. 206.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/165-166.
[84] Halebî, I, 456.
[85] îbn Sa'd, III, 242-43; İbn Abdi'1-Berr, Ebû Omar Yusuf b. Abdillah b. Mu-hammed, el-İstiâb fi Ma'rifeti'l-Ashâb, thk. Ali Muhamed el-Bicavî, Kahire Tarihsiz, 1,131; İbnu'1-Esîr, îzzuddîn Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed, Us-du'1-Gâbe fi Ma'rifeti's-Sahâbe, Kahire 1970,1,174; îbn Hacer, el-îsâbe, I, 43-44.
[86] Halebî, I, 457.
[87] îbn Sad, III, 242-43; îbn Abdi'1-Berr, 1,131.
[88] T. W. Arnold, întişar-ı îslâm Tarihi, Çev. Hasan Gündüzler, Ankara 1982, s. 31.
[89] îbn Sa'd, 11,243.
[90] Ibn Sa'd, III, 242.
[91] Belâzurî, Ensâb, s. 157.
[92] Belâzurî, Ensâb, s. 157.
[93] İbn Sa'd, III, 242.
[94] İbn Hişâm, I, 280 ve müteakip sayfalar.
[95] Hamidullah, 1,106-07.
[96] Ibn Sa'd, III, 242.
[97] İbn Hişâm, I, 366.
[98] Reckendorf, "Erkâm", 1. A., IV, 316.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/167-168.
[99] İbn Hişâm, II, 86; îbn Sa'd, III, 608; tbn Abdi'1-Berr, I, 80.
[100] îbn Sa'd, I, 239; III, 609; Belâzurî, Ensâb, s. 266; Futâhu'l-Buldân, Mısır 1350/1932, 20; es-Semhûdî, Nureddin Ali b. Ahmed el-Mısrî, Vefâu'l-Vefâ bi Ahbarî Dari'l-Mustafa, thk. Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, Beyrut 1374/1955,1, 326.
[101] îbn Sa'd, III, 609.
[102] îbn Sa'd, I, 239; Belâzurî, Ensâb, s. 266; Semhûdî, I, 326.
[103] Belâzurî, Ensâb, s. 239-40, 266.
[104] îbn Hişâm, II, 76-77.
[105] Belâzurî, Ensâb, s. 266.
[106] İbn Sa'd, I, 239.
[107] îbnHişâm, II, 77.
[108] Yahudiler cumartesi günkü ibadetleri için bir gün önce hazırlığa başlarlar, bütün yiyecek ve ihtiyaçlarını cuma günü hazırlarlar. Çünkü onlar cumartesi günü yemek dahi pişirmezier. bkz. Hamidullah, îslâm Müesseselerine Giriş, s. 66.
[109] İbn Sa'd, III, 118.
[110] Belâzurî, Futüh, s. 20.
[111] Belâzurî, Futüh, s. 20.; Hamidullah, îslâm Peygamberi, 1,193.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/169-171.
[112] îbn Hişâm, II, 138-39; Taberî, II, 383.
[113] Belâzurî, Ensâb, s. 264; Futûh,"ks. 18.
[114] Suheylî, Abdurrahman, er-Ravdu'l-Unf, thk. Abdurrahman el-Vekil, Kahire 1389/1969, IV, 254.
[115] Suheylî, IV, 254. Ayrıca bkz. Semhûdî, I, 252-53; Halebî, II, 237.
[116] Semhûdî, 1,251.
[117] Semhûdî, I, 250; Halebî, II, 236.
[118] İbn Şebbe, Ebu Zeyd Omar en-Nemîrî, Tariku'l-Medîneti'l-Munavvara, thk. Fehîm Muhammed Şeltut, Cidde 1393,1, 52; Semhûdî, I, 254-55.
[119] Semhûdî, III, 798; Halebî, II, 236.
[120] Semhûdî, III, 809.
[121] Tevbe, 9/108.
[122] Belazurî, Futûh, s. 18; Taberî, Cami, XI, 26-28; Suheylî, IV, 254-55; Semhûdî, III, 798-99.
[123] Taberî, Cami, XI, 26-28.
[124] Bu hadisin farklı varyantları için bkz. Ibn Şebbe, 1,47-50.
[125] Suheylî, IV, 254-55.
[126] İbn Sa'd, I, 246; İbn Şebbe, I, 40; Semhûdî, III, 800.
[127] İbn Sa'd, I, 245; Semhûdî, III, 802.
[128] Vakıdî, I, 364; îbn Sa'd, I, 245; Belâzurî, Futûh, s. 19.
[129] Vakıdî, I, 304.
[130] Vakıdî, I, 305.
[131] îbn Abdi'1-Berr, II, 592; İbnu'1-Esîr, II, 355.
[132] İbnu'1-Esîr, 11,63.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/171-174.
[133] Belâzurî, Fıtfû/t, s. 19-20.
[134] İbn Hişâm, II, 139; Belâzurî, Futâh, s. 19-20.
[135] Ibn Hazm, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Said el-Endelusî, Camharatu Ensâbi'1-Arab, thk. Abdusselâm Muhammed Harun, Kahire, 1962, s. 353.
[136] İbn Hişâm, II, 139.
[137] Ibn Hişâm, II, 139; Ibn Sa'd, 1,136; Belâzurî, Futûh, s. 39-40.
[138] Semhûdî, 111,820.
[139] îbn Hişâm, II, 139.
[140] îbn Sa'd, I, 236.
[141] Belâzurî,Futuh, s. 19-20.
[142] Taberî, Tarîk, II, 394.
[143] îbn Şebbe, 1,68.
[144] Semhûdî, 111,819.
[145] Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/174-175.
[146] Bir rivayette ise Hz. Peygamber Küba'da on dörtgün kaldığı zikredilir. Bkz. îbn Sa'd, I, 235; Buharı, 1,111; Müslim, I, 373.
[147] îbn Hişâm, II, 139.
[148] îbn Hişâm, II, 139-140; Belâzurî, Ensâb, s. 266; Taberî, Tarih, II, 396.
[149] îbn Hişâm, II, 139-40.
[150] Ibn Hişâm, II, 140; Belâzurî, Ensâb, s. 266; Taberî, Tarîk, II, 396; îbnu'l-Cevzî, Ebu'l-Ferec Abdurrahman, el-Vefâ bi Ahvâli'l-Mustaa thk. Mu-hammed Zuhrî en-Neccâr, Kahire, 1976, I, 400; tbnu'l-Kayyim, Şemsuddîn Ebu Abdillah Muhammed b. Ebî Bekr er-Razî, Zâdu'l-Maad, thk. Şuayb el-Arnaud ve Abdulkâdir el-Arnaud, Beyrut 1401/1981, III, 62.
[151] İbn Hişâm, II, 141; İbn Sa'd, I, 237; Taberî, Târih, II, 396.
[152] İbn Hişâm, II, 141;Taberî, Târih, II, 396.
[153] İbn Sa'd, I, 239; Belazuri, Ensâb, s. 266; Futûh, s. 20; İbnu'l-Cevzî, I, 400.
[154] îbn Hişâm, II, 141; İbn Sa'd, I, 239; Belâzurî, Ensâb, s. 266; Taberî, Târîh, II, 396; İbnu'l-Cevzî, I, 400.
[155] İbn Sa'd, I, 239; Buhârî, I, 111; Müslim, I, 373; Taberî, II, 393; îbnu'l-Cevzî, I, 400.
[156] îbn Sa'd, I, 239; Belâzurî, Ensâb, s. 266; Futûh, s. 20.
[157] İbn Hişâm, 1,141; İbn Sa'd, I, 239; Buhârî, I, lll;Taberî, Tarîh, II, 397; İbnu'l-Cevzî, I, 400.
[158] Abdullah Abdulazîz b. îdrîs, Mu ctamau'l-Medine fi Ahdi'r-Resül, Riyad 1402/1982, s. 130.
[159] İbn Sa'd, I, 239; Belâzurî, Futûh, s. 20; Hamidullah, îslâm Peygamberi, I, 193.
[160] Belâzurî, Futûh, s, 20; Hamidullab, İslâm Peygamberi, I, 193.
[161] İbn Sa'd, I, 239-40; Buharı, 1,111; Müslim, I, 373; Taberi, Tarih, II, 397; Suheylî, IV, 263.
[162] İbn Sa'd, I, 239; Belâzurî, Futûh, s. 20; Semhûdî, I, 335.
[163] İbn Sa'd, I, 239; Semhûdî, I, 335.
[164] Semhûdî, I, 335.
[165] Medine'de bu isimle anılan ağaçların bittiği yer; muhtelif okunuşlar için bakınız: Semhûdî, IV, 1152-53.
[166] Semhûdî, I, 334.
[167] Semhûdî, 1,336.
[168] îbn Sa'd, I, 240; Semhûdî, I, 340.
[169] İbn Sa'd, I, 240; Semhûdî, I, 340.
[170] Semhûdî, I, 340; el-Berzencî, Ca'fer b. İsmail el-Medenî, Nuzhetu'n-Nâzırîn fi Mescidi Seyyidi'l-Euvelîn ve'l-Ahirîn, Mekke 1303, s. 10-11
[171] İbnu'l-Kayyım, III, 63; Semhûdî, I, 336-37.
[172] Buharı, 1,111; Müslim, I, 373.
[173] İbn Sa'd, I, 240; Îbnu'l-Kayyim, III, 63; Semhûdî, I, 336-37; Abdullah Ab-dülazizb. İdrîs, s. 132.
[174] Semhûdî, 1,336-37.
[175] Buhârî, 1,111; Müslim, I, 373.
[176] İbn Sa'd, I, 240; Belâzuri, Futûk, s. 20.
[177] Semhûdî, I, 335.
[178] Buhârî, 1,111.
[179] L. Caetani, Tarihi, Çev. Hüseyin Cahid, İstanbul 1924-27,111,88.
[180] Semhûdî, 1,340.
[181] Buharı, II, 253; Müslim, II, 826
[182] İbn Hişâm, 11,141.
[183] İbn Hişâm, II, 142; İbn Sa'd, I, 240.
[184] İbn Hişâm, II, 142; îbn Sa'd, I, 241.
[185] Semhûdî, I, 233-34.
[186] îbn Hişâm, II, 146.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/175-179.
[187] İbn Hişâm, II, 143;Taberî, Tarîk, II, 396.
[188] İbn Sa'd, I, 240; Semhûdî, II, 458.
[189] İbn Sa'd, VIII, 22; Semhûdî, III, 466.
[190] îbn Sa'd, VIII, 22.
[191] Semhûdî, II, 466.
[192] Semhûdî, II, 466.
[193] Buharı, III, 20.
[194] Buharî, 111,20.
[195] Semhûdî, 11,466.
[196] İbn Sa'd, VIII, 167; Îbnu'l-Cevzî, I, 406; Hamidullah, İslâm Peygamberi, 11,1121.
[197] İbn Sa'd, VIII, 166; İbnu'l-Cevzî, I, 405; Semhûdî, II, 462; Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 1121.
[198] İbn Sa'd, VIII, 164; İbnu'l-Cevzî, I, 405; Semhûdî, II, 459.
[199] Semhûdî, 11,459.
[200] İbn Sa'd, VIII, 116.
[201] İbn Sa'd, VIII, 87.
[202] îbn Sa'd, VIII, 164; Îbnu'l-Cevzî, I, 405.
[203] Semhûdî, II, 460-61.
[204] Müslim, II, 1105-06; Semhûdî, II, 463.
[205] Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 121.
[206] Müslim, II, 1105-06; Semhûdî, II, 463.
[207] Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 1121.
[208] İbn Sa'd, I, 240.
[209] îbn Sa'd, I, 501.
[210] İbn Sa'd, I, 500.
[211] îbn Sa'd, I, 499.
[212] Ahmed b. Hanbel, Müsncd, Beyrut 1389/1969, I, 331; IV, 369.
[213] Semhûdî, II 476.
[214] İbn Hişâm, IV, 299.
[215] İbn Hişâm, IV, 299; Buharı, 1,120; IV, 190.
[216] Buharı, 1,120.
[217] Semhûdî, II, 476-77.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/179-182.
[218] îbn Sa'd, I, 255; Belâzurî, Ensâb, s. 272; el-Kettânî, Muhammed Abdul-hayy, et-Terâtîbu'1-îdâriyye, Beyrut Tarihsiz, I, 474.
[219] Semhûdî, II, 453-54.
[220] Hamidullah, îslâm Peygamberi, II, 1122.
[221] Semhûdî, II, 453.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/182.
[222] İbn Sa'd, 1,188, 249-51; îbn Şebbe, 1,18; Belâzurî, Ensâb, s. 477; Taberî, Tarih, III, 22; Suheylî, IV, 287; Semhûdî, II, 391.
[223] îbn Sa'd, 1,188, 249-50; Suheylî, IV, 287; Semhûdî, II, 388.
[224] İbn Sa'd, I, 249-51.
[225] îbn Sa'd, I, 249-50.
[226] Suheylî, IV, 287-88.
[227] îbn Sa'd, I, 249-51.
[228] Taberî, III, 22.
[229] îbn Sa'd, I, 249-51.
[230] Belâzurî, IV, 287-88.
[231] Buheylî, IV, 287-88.
[232] Semhûdî, II, 396-97.
[233] Semhûdî, II, 398.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/183.
[234] Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/183-184.
[235] İbn Mâce, Ebu Abdillah Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî, es-Sunen, thk. Muhammed Fuad Abdulbâkî, Mısır 1972,1, 82-83.
[236] Kettânî, II, 217-18.
[237] Buharı, 1,122; Nevzat Âşık, Sahabe ve Hadis Rivayeti, îzmir 1981, 60-61.
[238] Kettânî, II, 220.
[239] Kettânî, II, 220.
[240] Buharı, I, 31.
[241] Buharı, I, 25.
[242] Buharı, I, 41; I, 98.
[243] Buharî, I, 210; Müslim, I, 326.
[244] Nevzat Aşık, Sahabe ve Hadis Rivayeti, s. 78.
[245] Buharı, I, 34.
[246] İbn Mace, II, 729-30; Ebu Nuaym, Ahmed b.Abdillah el-lsbahanî, Hilye-tu'l-Evliya ve Tabakatu'l-Asfiya, Beyrut, 1387/1967,1, 341-42.
[247] İbn Sa'd, I, 255; Belâzurî, Ensâb, s. 272.
[248] Belâzurî, Ensâb, s. 272.
[249] İbn Sa'd, I, 256.
[250] Vakıdî, I, 347.
[251] Buharî, 1,149; Ebû Nu'aym, I, 241.
[252] Ebû Nu'aym, I, 341; îbn Hacer, Tehzîbu't-Tehzîb, Beyrut 1968, III, 475.
[253] İbn Sa'd, I, 255.
[254] Ebu Davud, Süleyman, b. el-Eş'as es-Sicistani el-Ezdî, es-Sunen, thk. îz-zet Ubeyd, Adil es-Seyyid, Hımsl394/1974, II, 261; Tirmizî, Ebu İsâ Mu-hammed b. îsâ b. Savra, el-Camiu's-Sahih, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, Beyrut Tarihsiz, V, 219; Nesai, V, 33; Şemhûdî, II, 458.
[255] Semhûdî, II, 458.
[256] Ebu Nu'aym, I, 342.
[257] Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 830.
[258] İbn Mace, II, 7239-30; Ebu Davud, III, 701; Ebu Nu'aym, I, 342; Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 830.
[259] İbn Mace, II, 729-30; Ebu Davud, III, 701.
[260] Hamidullah, İslâm Peygamberi, III, 830.
[261] İbn Sa'd, III, 371.
[262] Ahmed b. Hanbel, III, 371.
[263] Ahmed b. Hanbel, III, 371.
[264] Reckendorf, "Ehlu's-Suffa", İ. A., IV, 209.
[265] Ebu Nuaym, I, 337 vd.; II, 3 vd.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/184-187.
[266] Vakıdî, I, 209-11; İbn Sa'd, II, 38.
[267] Vakıdî, 1,13; İbn Hişâm, IV, 280-81.
[268] Vakıdî, 1,13.
[269] Vakıdî,1,13.
[270] Vakıdî, 1,136-37.
[271] Vakıdî, III, 1049; İbn Hişâm, IV, 177.
[272] Vakıdî, III, 1049; İbn Hişâm, IV, 177.
[273] Vakıdî, II, 533, 565; îbn Sa'd, II, 51.
[274] Vakıdî, II, 533, 565; İbn Sa'd, II, 51.
[275] Vakıdî, I, 334.
[276] Vakıdî, II, 761-62; Taberî, Tarih, III, 41.
[277] Vakıdî, III, 1118-19; îbn Hişâm, IV, 299-300; îbn Sa'd, II, 190; Belâzurî, Ensâb, I, 474.
[278] Vakıdî, II, 510-11, 525; İbn Hişam, III, 250-51; Taberî, Tarih, II, 586-87.
[279] Vakıdî, II, 519-11; 525.
[280] Vakıdî, II, 519-11; Taberî, Tarih, II, 586-87.
[281] Buharî, 1,118-19.
[282] Buharı, 1,116-17.
[283] Kettânî, I, 478; Hamidullah,Hazreti Peygamberin Savaşları, Çev. Salih Tuğ, İstanbul 1981, s. 263.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/187-190.
[284] Îbn Sa'd, I, 291.
[285] İbn Sa'd, I, 346.
[286] İbn Hişâm, IV, 205.
[287] İbn Hişâm, IV, 205.
[288] İbn Hişâm, IV, 205.
[289] İbn Hişâm, IV, 333-34; îbn Sa'd, I, 321-22, 329-30.
[290] İbn Hişâm, IV, 220; îbn Sa'd, I, 232-33; Taberî, III, 124-25
[291] Semhûdî, II, 449.
[292] Kettânî, I, 39.
[293] Vâkıdî, III, 964; îbn Hişâm, IV, 184-85; Taberî, Tarih, III, 98-99.
[294] Kettânî, I, 452.
[295] İbn Sa'd, I, 329-30.
[296] İbn Sa'd, I, 299, 332-33.
[297] İbn Sa'd, I, 299, 300, 316, 346.
[298] İbn Sa'd, I, 327; Taberî, Tarih, III, 122.
[299] Vakıdî, III, 965; Ayrıca bkz. İbn Hişâm, IV, 184-75; îbn Sa'd, I, 313; Taberî, Tarih, III, 98-99.
[300] İbn Hişâm, IV, 33-34; İbn Sa'd, I, 321-22; 329-30.
[301] İbn Hişâm, IV, 219-20; îbn Sa'd, I, 332-33; Taberî, Tarih, III, 124-25.
[302] İbn Sa'd, I, 345.
[303] Vakıdî, III, 965; îbn Hişâm, IV, 184-85; İbn Sa'd, I, 313; Taberî, Tarih, III, 98-99.
[304] İbn Sa'd, I, 327.
[305] îbn Sa'd, I, 357.
[306] İbn Hişâm, II, 223-34.
[307] îbn Hişâm, II, 224-25; Mustafa Fayda, îslâmiyetin Güney Arabistan'c Yayılışı, Ankara 1982, s. 28.
[308] Âl-i İmrân, 3/61; Mubâhele: Hangi taraf yalancı ise "ona Allah lanet etsin' diye karşılıklı lanetleşmek demektir. Bkz. Mustafa Fayda, a.g.e., s. 28.
[309] îbn Sa'd, I, 357-58; Mustafa Fayda, s. 29.
[310] ibn Sa'd, I, 357-58; Belâzurî,Futûh, s. 76-77.
[311] îbn Sa'd, I, 316.
[312] Vakıdî, III, 966-67.
[313] Vâkidî, III, 966-67; îbn Hişâm, IV, 186; Taberî, Tarih, III, 99.
[314] Vâkıdî, III, 966-67; îbn Hişâm, IV, 184-85; Taberî, Tarih, III, 98-99.
[315] İbn Hişâm, IV, 206-07; Taberî, Tarih, III, 115-16.
[316] İbn Hişâm, IV, 207-08; Taberî, Tarih, III, 116.
[317] İbn Hişâm, IV, 208-12; İbn Sa'd, I, 294; Taberî, III, 116-19.
[318] İbn Hişâm, IV, 233-34; îbn Sa'd, I, 338.
[319] İbn Sa'd, I, 327.
[320] İbn Sa'd, 1,332.
[321] İbn Hişâm, IV, 185; İbn Sa'd, I, 313; Taberî, Tarih, III, 99.
[322] İbn Sa'd, I, 299, 304, 314, 315, 328, 329, 330, 332, 333, 334, 345.
[323] İbn Sa'd, I, 328, 330, 333.
[324] İbn Sa'd, I, 303, 321-22.
[325] îbn Sa'd, I, 303.
[326] İbn Sa'd, I, 329-30.
[327] İbn Sa'd, I, 303. 321-22.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/190-195.
[328] Buharî, 1,109. VIII, 112; J. Pedersen, İ. A., VIII, 46; Ahmed Çelebi, s. 96; Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 989.
[329] Buharî, I, 144.
[330] Buharî, 1,118.
[331] Buharî, I, 121.
[332] Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 989.
[333] Buharî, VIII, 112.
[334] Buharı, 1,121.
[335] îbn Hişam, II, 213-15.
[336] Buharî, 1,118-19.
[337] İbn Hişâm, III, 248.
[338] Vakıdî, II, 506-07; İbn Hişâm, III, 246-48; îbn Sa'd, II, 74; Taberî, Tarik, II, 583-85; Semhûdî, II, 444; Ebu Lubabe'nin, kendisini bağladığı mescidin bu direğine Ustuvanetu't-Tevbe adı verilmektedir. Bkz. Semhûdî, II, 442.
[339] Vakıdî, II, 512.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/195-197.
[340] Ahmed b. Hanbel, V, 445; Buharî, 1,108; Ebul-Ulâ Mardin, "BuytuhnâT î. A., II, 592; Muhammed Ziyauddîn er-Reyyis, el-Harac ve'n-Nuzumu'l-Mâliyye, Kahire 1977, s. 137; Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 1121.
[341] Ebu Davud, II, 261;Tirmizî, V, 219; Semhûdî, II, 458.
[342] Buharî, 1,108; Ebu'1-Ulâ Mardin, t. A., II, 592; Muhammed, Ziyauddîn er-Reyyis, s. 137.
[343] Buharî, 1,108.
[344] Muhammed,Ziyauddin er-Reyyis, s.137.
[345] Ahmed b. Hanbel, V, 445.
[346] Buharî, III, 104-06; Müslim, II, 1105-106.
[347] Hamidullah,İslam Peygamberi, II, 1121.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/197-198.
[348] İbn Sa'd, I, 242; Müslim, I, 375.
[349] İbn Sa'd, I, 241-42; Buharî, 1,15; Müslim, I, 374; Belâzurî, Ensâb, I, 271-72.
[350] îbn ffişâm, II, 198-99; İbn Sa'd, 1,241-42. Bir başka rivayete göre ise kıblenin tahvili hicretten on sekiz ay sonra vukua gelmiştir. Bkz. Taberî, Tarih, II, 415-16.
[351] Belaznri, Ensâb, s. 271-72.
[352] Bakara, 2/144.
[353] İbn Hişâm, II, 198-99; ibn Sa'd, I, 241; Belâzurî, Ensâb, s. 271-72.
[354] İbn Sa'd, I, 241; Belâzurî, Ensâb, s. 246.
[355] îbn Sa'd, I, 241.
[356] îbn Sa'd, I, 241; Belâzurî, Ensâb, s. 246.
[357] İbn Sa'd, I, 241; Semhûdî, I, 360.
[358] Müslim, I, 375.
[359] Semhûdî, III, 842.
[360] Semhûdî, I, 360-61.
[361] Semhûdî, I, 840.
[362] Abdullah Abdulaziz b. İdris, s. 165.
[363] Ebu Davud, el-Merasil, Kahire Tarihsiz, s. 4.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/198-199.
[364] îbn Sa'd, I, 453; îbn Şebbe, I, 66-7; Semhûdî, III, 862-64; Eyyub Sabri, Miratu'l-Harameyn, İstanbul 1304, II, 956.
[365] Semhûdî, III, 864.
[366] Abdullah Abdulaziz b. îdris, s. 153.
[367] İbn Şebbe I, 67; Semhûdî, III, 862.
[368] Semhûdî, III, 863; Eyyub Sabri, II, 956.
[369] îbn Sa'd, 1,453; îbn Şebbe, I, 66-7; Semhûdî, III, 862-64; Eyyub Sabri, II, 956.
[370] îbn Sa'd, II, 94.
[371] İbnSa'd, II, 94.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/200.
[372] Semhûdî, III, 865.
[373] Semhûdî, I, 362.
[374] Semhûdî, III, 865; Abdullah Abdulaziz b. Îdris, s. 154.
[375] Ibn Şebbe, I, 65.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/200-201.
[376] İbn Sa'd, I, 218; İbn Şebbe, I, 77; Semhûdî, III, 857.
[377] İbn Hişâm, II, 71; İbn Abdi'1-Berr, II, 484.
[378] Semhûdî, III, 857.
[379] İbn Hişâm, II, 71, 73,103.
[380] Hamidullah,îslâm Peygamberi, 1,165.
[381] Semhûdî, III, 857.
[382] îbnSa'd, 111,622.
[383] Cahiliyye çağında, yazı yazanlara, atıcılığı ve yüzmeyi iyi bilenlere "kâmil (çoğ: kemele)" deniyordu. Bkz. îbn Sa'd, III, 622.
[384] Ebu Davud, el-Merasil, 4.
[385] îbn Şebbe, I, 77; Semhûdî, III, 857.
[386] Buharı, 1,108;Belâzurî, Ensâb, s. 510.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/201-202.
[387] îbn Şebbe, I, 67-9.
[388] Ibn Sa'd, I, 241; Semhûdî, III, 828.
[389] Belâzurî, Ensâb, s. 273.
[390] Müslim, I, 449.
[391] Ebu Davud, es-Sünen, I, 314.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/202.
[392] Ebu Davud, el-Merasilt s. 4.
[393] Ebu Davud, el-Merasil, s. 4; Belâzurî, Ensâb, s
[394] Ebu Davud, el-Merasil, s. 4.
[395] Semhûdî, III, 868.
[396] îbn Şebbe, I, 72.
[397] Semhûdî, III, 858.
[398] îbn Şebbe, I, 64.
[399] Semhûdî, III, 854.
[400] îbn Şebbe, I, 68.
[401] îbn Şebbe, I, 68.
[402] Yakut el-Hamevî, Şihabuddîn Ebi Abdillah Yakut b. Abdillah er-Rumî, Mucemu'l-Buldan, Beyrut 1397/1977, III, 12.
[403] Semhudî, III, 861.
[404] îbn Şebbe, I, 69.
[405] Semhûdî, II, 757; Abdullah Abdulaziz, Muctamau'l-Medine, s. 90.
[406] Semhûdî, III, 856.
[407] Abdullah Abduîaziz, Muctamau'l-Medine, s. 90.
[408] Semhûdî, III, 856; Eyyub Sabri, II, 953.
[409] İbn Şebbe, I, 63; Semhûdî, III, 856; Eyyub Sabri, II, 953.
[410] îbn Şebbe, I, 63; Semhûdî, III, 855-56; Eyyub Sabri, II, 953.
[411] İbn Sa'd, I, 33.
[412] İbn Şebbe, I, 63-4.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/203-205.
[413] Eyyub Sabri, II, 951-52.
[414] İbn Şebbe, I, 64; Semhûdî, III, 853; Eyyub Sabri, II, 951-52.
[415] Ibn Şebbe, I, 64; Semhûdî, III, 853; Eyyub Sabri, II, 951-52.
[416] Semhûdî, III, 868.
[417] İbn Şebbe, I, 76; Semhûdî, III, 868.
[418] İbn Şebbe, I, 75.
[419] Semhûdî, III, 866.
[420] îbn Şebbe, I, 70; Semhûdî, III, 866.
[421] Semhûdî, III, 867.
[422] îbn Şebbe, I, 65.
[423] îbn Şebbe, I, 65.
[424] îbn Şebbe, I, 64.
[425] İbn Hazm, s. 354-55.
[426] îbn Şebbe, I, 65.
[427] îbn Hazm, s. 361.
[428] İbn Şebbe, 1,65.
[429] îbn Şebbe, I, 65.
[430] SemhûdîîIII,841.
[431] îbn Şebbe, 1,68.
[432] İbn Şebbe, I, 74.
[433] Buharı, I, 204.
[434] Buharı, I, 204.
[435] Eyyub Sabri, II, 961.
[436] Müslim, IV, 2216; îbn Şebbe, I, 67.
[437] Semhûdî, III, 828.
[438] Müslim, IV, 2216; İbn Şebbe, I, 67.
[439] Ibn Şebbe, 1,65-71.
[440] Semhûdî, III, 875.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/205-207.
[441] Tevbe, 9/107.
[442] Taberî, Câmî,XI, 24.
[443] İbn Şebbe, I, 55; Belâzurî, Ensâb, s. 283; Taberî, Camı, XI, 23.
[444] Tevbe 9/107; Ayet meali için bkz. Elmalıh Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, îstanbul Tarihsiz, IV, 2616.
[445] Belâzurî, Ensâb, s. 282.
[446] îbn Şebbe, I, 54-5; Belâzurî, Ensâb, s. 282; Futuh, s. 17-8; Taberî, Cami, XI, 23.
[447] Taberî, Cami, XI, 23; İbn Kesîr, Ebu'1-Fidâ, el-Bidâye ve'n-Nihâye, Beyrut 1966, V, 21-2; îbrânîm Ali Salim, en-Nifâk ve'l-Munâfıkun fi Ahdi Resûlillah ve Devru'l-Yahud, Kahire 1970, s. 263.
[448] Valudî, III, 1047; İbn Hişâm, IV, 174.
[449] Taberî, Cami, XI, 25.
[450] Vakıdî, III, 1048-49; Belâzurî,Ensâb, I, 283.
[451] Tevbe 9/107.
[452] îbn Kesîr, V, 21-2; îbrâhîm Ali Salim, s. 265.
[453] îbn Hişâm, IV, 174; Taberî, Cami, XI, 23; İbrahîm Ali Salim, 264-65.
[454] İbn Hişâm, IV, 174; Taberî, Cami, XI, 23; İbrahim Ali Salim, 264-65; Vakıdî bu şahısların sayılarının on beş olduğunu belirtiği halde on bir kişinin ismini verir. Ayrıca Bahrac'ı kaydetmediği gibi Nebtel b. el-Hâris'i, Abdullah b. Nebtel olarak zikreder. Bkz. Vakıdî, III, 1047.
[455] Tevbe, 9/107.
[456] Vakıdî, III, 1045-46.
[457] Vakıdî, III, 1045-46; îbn Hişâm, IV, 173-74; Taberî, Tarih, III, 110.
[458] Vakıdî, III, 1045-46; İbn Hişâm, IV, 173-74; Taberî, Tarih, III, 110.
[459] Vakıdî, III, 1047; îbn Hişâm, IV, 169-70.
[460] îbn Hişâm, IV, 169 70; îbrahim Ali Salim, s. 266.
[461] İbn Hişâm, IV, 169-70; îbrahim AH Salim, s. 266.
[462] Tevbe, 9/107.
[463] Vakıdî, III, 1046; İbn Hişâm, IV, 173-74; Taberî, Tarih, III, 110; Cami, XI, 23.
[464] Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/208-211.
[465] İbn Hişâm, IV, 205.
[466] Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/212.
[467] Buharı, I, 215.
[468] Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş, s. 70.
[469] Buharî, I, 215; el-Bekrî, Abdullah b. Abdilaziz el-Endelusî, Mu'cem mâ-İsta'cem, thk. Mustafa es-Sakka, Beyrut 1403/1983, II, 401; Yakut el-Hamevî, 11,174.
[470] Hamidullah,İslam Müesseselerine Giriş, s. 70.
[471] Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş, s. 70.
[472] Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş, s. 70-1.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/212-213.
[473] İbn Hişâm, III, 302.
[474] İbn Hişâm, III, 308.
[475] Vakıdî, III, 980.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/213.
[476] İbn Sa'd, I, 299.
[477] İbn Hişâm, IV, 219; İbn Sa'd, I, 299; Taberî, Tarih, III, 124.
[478] Ibn Hişâm, IV, 220-21; Ibn Sa'd, I, 299; Taberî, Tarih, III, 124.
[479] İbn Hişâm, IV, 205-219.
[480] Taberî, Tarih, III, 124.
[481] Ibn Sa'd, I, 299.
[482] İbn Sa'd, I, 299.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/213-214.
[483] İbn Sa'd, 1,147.
[484] Vakıdî, III, 875-76; îbn Sa'd, II, 147-48.
[485] Vakıdi, III, 875-76; İbn Sa'd, II, 147-48.
[486] Vakıdî, III, 882-83; İbn Sa'd, II, 148.
[487] Vakıdî, III, 882-83; İbn Sa'd, II, 148.
[488] Vakıdî, III, 877.
[489] Vakıdî, III, 882; İbn Sa'd, III, 148.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/214-215.
[490] îbn Hişâm, IV, 186; Müslim, I, 34.
[491] îbn Mace, I, 245; Ebu Davud, I, 331.
[492] İbn Hişâm, IV, 186, Müslim, I, 341.
[493] Vakıdî, III, 928; İbn Hişâm, IV, 125. Burada Zeyneb kaydedilmektedir: İbn Sa'd, II, 158; Taberî, Tarih, III, 83.
[494] Vakıdî, III, 928; İbn Hişâm, IV, 125; Taberî Tarih, III, 84.
[495] Vakıdî, III, 928; îbn Hişâm, IV, 125; Taberî Tarih, III, 84.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/215-216.
[496] Yakut el-Hamevî, V, 442.
[497] îbn Hişâm, IV, 222.
[498] ibn Sa'd, I, 316.
[499] İbn Sa'd, I, 316; Nesaî, 31; İbnu'1-Esîr, III, 92.
[500] Nesaî, II, 31.
[501] îbn Sa'd, I, 316-17; Nesaî, 31; İbnu'1-Esîr, III, 92.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/216-217.
[502] Mustafa Fayda, s. 51.
[503] İbn Sa'd, I, 347-48.
[504] İbn Sa'd, I, 347.
[505] İbn Sa'd, I, 347.
[506] îbn Sa'd, I, 348. Mustafa Fayda, s. 53.
[507] Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/217.
[508] Vakıdî, I, 26; İbn Hişâm, II, 248.
[509] îbn Hişâm'ın Hz. Peygamber'in Bedre giderken takib ettiği güzergah hakkında vermiş olduğu bilgilerden, buranın Medine'nin yakınında ve güney istikametinde bir yer olduğu anlaşılıyor. Bkz. İbn Hişâm, II, 248.
[510] Vakıdî, I, 26; îbn Hişâm, II, 248.
[511] İbn Hişâm, II, 248.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/217-218.
[512] Medine ile Fur vadisi arasında bir dağdır. Bkz. Yakut, IV, 128.
[513] Vakıdî, II, 638; îbn Hişâm, III, 344.
[514] îbn Hişâm, III, 344.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/218.
[515] Liyye, Taife bir kaç mil mesafede bulunan bir yer. Bkz. Bekrî, IV, 1167, Yakut, V, 30.
[516] Liyye'de bir mahalle verilen ad. Bkz. Bekrî, I, 229.
[517] Vakıdî, III, 924; îbn Hişâm, IV, 124-25; Taberî, Tarîh, III, 83.
[518] Vakıdî, III, 924.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/218.
[519] îbn Hişâm, IV, 174-75.
[520] Medine'ye bir gecelik mesafede bulunan bir vadi. Bkz. Yakut, II, 372.
[521] Medine'ye bir günlük mesafede bulunan bir yer. Bkz. Semhûdî, III, 1031.
[522] Vadi'l-Kurâ'da bir köydür. Bir rivayete göre de Vâdi'1-Kurâ ile Zî-Huşub arasındaki bir yerdir. Bkz. Yakut, V, 116.
[523] Vadİ'1-Kurâ yakınında bir yer. Bkz. Yakut, III, 356.
[524] Vadi'1-Kurâ yakınında bir mevki. Bkz. Yakut, III, 408.
[525] Medine ile Şam arasındaki Vadi'l-Kurâ'ya bir günlük mesafede bulunan bir mahal. Bkz. Yakut, II, 221.
[526] Vadi'1-Kurâ ile Tebük arasında bir yer. Bkz. Yakut, II, 319.
[527] Medine ile Tebük arasında bir yer. Bkz. Yakut, II, 201.
[528] Hicaz'da, Medine ile Tebük arasında, Tebük seferinde bir mescidin inşa edildiği yer. Bkz. Bekrî, I, 300.
[529] Bekrî ve Yakut yerini tarif etmeyip, Tebük seferinde bir mescidin inşa edildiği yer demekle iktifa ediyorlar. Bkz. Bekrî, I, 224; Yakut, I, 335.
[530] Tebük'e beş merhale mesafede Hz. Peygamber'in bir mescid bina ettiği yer. Bkz. Bekrî, 1,185.
[531] Tebük'e beş merhale mesafede Hz. Peygamber'in bir mescid bina ettiği yer. Bkz. Bekrî, 1,185.
[532] Tebük'e beş merhale mesafede bulunan bir yer. Bkz. Bekrî, 1,124.
[533] Tebük'e beş merhale mesafede bulunan bir yer. Bkz. Bekri, II, 695.
[534] Tebük'ün karşısında bulunan bir yer. Bkz. Bekrî, III, 742.
[535] Vadi'l-Kurâ'ya yakın bir yer. Bkz. Bekrî, III, 742.
[536] Vadi'l-Kurâ'ya yakın bir yer. Bkz. Yakut, III, 204.
[537] Vakıdî, III, 999.
[538] Vakıdî, III, 999; İbn Hişâm, IV, 174-75.
[539] Hamidullah,îslâm Peygamberi, I, 367.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/218-219.
[540] Vakıdî, II, 627; Yâkût, IV, 173.
[541] Vakıdî, II, 629.
[542] Vakıdî, II, 624.
[543] Vakıdî, II, 611.
[544] Vakıdî, II, 624-25.
[545] Vakıdî, 11,625-26.
[546] Vakıdî, II, 626.
[547] Vakıdî, II, 627.
[548] Vakıdî, II, 627.
[549] Vakıdî, II, 629.
[550] Vakıdî, II, 629.
[551] Vakıdî, II, 629.
Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/220.
[552] Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/221-222.
[553] Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/223-226.