|
||
u Kasidesi (Açıklamalı) | ||
"Fuzûlî’nin Su
Kasîdesi" Kaside Der Medh-i Hazret-i Fahr-ı Kâinât Hazret-i Fahr-ı
Kâinât efendimiz (s.a.v), Asr-ı Saadet’ten bugüne kadar müslüman şairlerce
övülmüştür. Bu güzel adet yahut geleneğe “Na’t sanatı” denilir. Saadet asrı
şairlerinden Hassan bin Sâbit ile Bânet Suâd yahut Kaside-i Bürde adıyla meşhur
şiirin sahibi Kâab ibni Züheyr bizzat Allah Resûlü’nün (s.a.v) iltifatlarına
mazhar olmuşlardır. İslâmî Türk
edebiyatı da Peygamber sevgisi ile yanıp tutuşan gönüllerin aynası olmuştur.
Fuzûlî’nin Su Kasidesi türünün, en başarılı olanlarından biridir. Resûlullah
(s.a.v)'in şefaati onların ve bizlerin üzerine olsun. Bu nefis na't örneğini idrak ve şuur sahibi Müslüman Türk gençliğine hediye ediyorum. Gayret bizden tevfik ve hidayet Allah’tandır.
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara
su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre
su
(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere
göz yaşımdan su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda vermez.)
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi
bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra
su
(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi
midir; yoksa gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök kubbeyi
kaplamıştır, bilemem..)
Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk
çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra
su
(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının
zevkinden benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim akarsu da zamanla
duvarda, yarlarda yarıklar meydana getirir.)
Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun
sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara
su
(Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim
yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen kirpiklerinin sözünü
korka korka söyler.)
Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet
çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min
gül-zâra su
(Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su
ile mahvetsin), boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine su verse de senin
yüzün gibi bir gül açılmaz.)
Ohşadabilmez gubârını muharrir
hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara
su
(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem
gibi, gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar uğraşsa yine de)
gubârî (yazı)sını, senin yüzündeki tüylere benzetemez. )
Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum
n’ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra
su
(Senin yanağının anılması sebebiyle
kirpiklerim ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek dileği ile
dikene verilen su boşa gitmez.)
Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun
dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra
su
(Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi
keskin olan bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı
bir iştir.)
İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin
it
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara
su
(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen
kirpiklerini iste ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır, söndür.
Susuzum bu defa da benim için su ara.)
Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser
tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra
su
(Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında
olana da su içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum, sofular da kevser
istiyorlar.)
Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler
güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra
su
(Su, her zaman senin Cennet misâli
mahallenin bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş salınışlı; serviyi
andıran sevgiliye aşık olmuş.)
Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam
gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara
su
(Topraktan bir set olup su yolunu o
mahalleden kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere bırakamam.)
Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra
su
(Dostlarım! Şayet onun elini öpme
arzusuyla ölürsem, öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla sevgiliye su
sunun.)
Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından
meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su
(Servi kumrunun yalvarmasından dolayı
dikbaşlılık ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi (yalvarıp
aracı olması bu dikbaşlılığından) kurtarabilir.)
İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng
ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara
su
(Gül fidanı bir hile ile (meşhur gül ve
bülbül efsanesindeki gibi yine) bülbülün kanını içmek istiyor; bunu
engelleyebilmek için suyun gül dallarının damarlarına girerek gül ağacının
mizacını değiştirmesi gerekir.)
Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i
âleme
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr’a
su
(Su Hz. Muhammed’in (s.a.v) yoluna uymuş
(ve bu hâli ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça göstermiştir.)
Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i
ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra
su
(İnsanların efendisi, seçme inci denizi
(olan Hz. Muhammed’in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su serpmiştir.)
Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet
revnakın
Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra
su
(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin
parlaklığını tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su meydana
çıkarmıştır.)
Mu’cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde
kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara
su
(Hz. Peygamberimiz’in mûcizeleri dünyada
uçsuz bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan (o mucizelerden), ateşe tapan
kâfirlerin binlerce mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.)
Hayret ilen barmağın dişler kim itse
istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr’a
su
(Mihnet günü Ensâr’a parmağından su
verdiğini (bir mucize olarak parmağından su akıttığını) kim işitse hayret ile
(şaşa kalarak) parmağını ısırır.)
Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı
hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra
su
(Dostu yılan zehri içse (bu zehir onun
dostu için) âb-ı hayat olur. Aksine düşmanı da su içse (o su, düşmanına) elbette
yılan zehrine döner.)
Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet
mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra
su
(Abdest (almak) için el uzatıp gül (gibi
olan) yanaklarına su vurunca (sıçrayan) her bir su damlasından binlerce rahmet
denizi dalgalanmıştır.)
Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür
muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre
su
(Su ayağının toprağına ulaşayım diye
başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.)
Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala
nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre
su
(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler
halinde ışık salmak (orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da olsa o
eşikten dönmez.)
Zikr-i na’tün virdini dermân bilür ehl-i
hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra
su
(Sarhoţlar içkiden sonra gelen baţ
ađrýsını gidermek için nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na’tının zikrini
dillerinde tekrarlamayı (dertlerine) derman bilirler.)
Yâ Habîballah yâ Hayre’l beşer
müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra
su
(Ey Allah'ın sevgilisi! Ey insanların en
hayırlısı! Susamışların (susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp dâimâ su
diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.)
Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i
Mi'râc’da
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra
su
(Sen o kerâmet denizisin ki mi'râc
gecesinde feyzinin çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.)
Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz
iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra
su
(Kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su
lazım olsa, güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel su iner.)
Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i
sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra
su
(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi
salmış, (ama) o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden ümitliyim.)
Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî
sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra
su
(Seni övmenin bereketinden dolayı
Fuzûlî’nin (alelâde) sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su
(damlası) gibi birer inci olmuştur.)
Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı
haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra
su
(Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet
uykusundan uyanan düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su (gözyaşı)
döktüğü zaman,)
Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm
olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra
su
(O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan
bana vuslat çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını
ummaktayım.) Bu nât ile övmüş Fuzûli Allah resûlü (s.a.v)'i , Fahr-i Kâinat olan o nebilerin sonuncusunu sevmek, onu medhetmek ne güzel. |
||