Pazar, 24 Rebiülahir 1446

NAMAZ VE KILMAYANIN HÜKMÜ [İbn-i Kayyim el-Cevziye]


DERS NOTU KONU BAŞI [Ders notları kitabın dışında yapılan derslerimizde zikredilmiştir]

فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَياًّۙ ﴿٥٩﴾

 اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـٔاًۙ ﴿٦٠﴾

Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır. ﴾59﴿Ancak Tevbe eden iman eden ve salih amel işleyen müstesnadır ki işte onlard cennete girecektir ve en ufak zulme uğratılmayacaklardır.

Namazı terkedip nefse uymanın cezasını ileride ödeyecek bu insanlar.Yüce Allah namazı bu ayette de imana bağlıyor.Kuranda zaten iman ile salih amelin bir araya getirilmesinin ardarda geçmesinin ardındaki hikmettte buradan geliyor. Yüce Allah bu insanlar nefsi yaptıklarına tevbe ederlerse ve iman ederlerse salih ameller yaparlarsa cennete gireceklerini söylüyor. Bu ayetteki hüküm genelleme ifade eder burada öncekiler kastedilmemiş denirse sibakı iptal olunmuş olur.Çünkü Yüce Allah’ın bir şeyi ardarda getirmesinin manası hikmeti yoktur diyemeyiz ve sibakı ibtal ederek usule aykırı bir düşünceye meyledemeyiz.Dolayısıyla Yüce Allah bunların arasını bölmemiş biz de bölemeyiz.Adeta bununla Yüce Allah kulun bu anlamı düşünmesine vurgu yapmıştır.Çünkü burada tevil için herhangi bir karine bulunmamaktadır.Dolayısı ile burada yapılacak her tevil tahrife kapı aralar. Dilbilgisi kuralı olarak da zaten sibak ayeti müstesna minh’tir ve İlla’dan sonra gelen cümle nasb makamında istina cümlesidir.Yani bunları birbirinden koparmak ve bağımsız düşünmek usule aykırıdır. Namaz kılmayanın imanının geçersiz olduğuna bu ayet kuvvetli bir delildir.Çünkü Yüce Allah bu durumu anlattıktan sonra bir öncekilerin durumunu şu kimselerden istisna etmiştir: tevbe eden ve iman ve salih ameller yapan. Burada hüküm namazı zayi eden herkese racidir.Herkesi kapsar. Hasredici bir karine yoktur.  A.T (Ders notu)


KASTEN NAMAZI TERKEDENİN HÜKMÜ

Müslümanlar bir defa; farz olan namazı bilerek, kasten terketmenin günahların en büyüklerinden ve en yükseklerinden birisinin olduğunda ihtilaf etmemişlerdir. Şüphesiz bunun günahı, yüce Allah (c.c.) katında insan öldürmenin, malları çalmanın, zinanın, hırsızlığın ve içki içmenin günahından daha büyük bir günahtır. Bu kötü fiil aynı zamanda Allahu Teala’nın hem dünya ve hem de ahirette akibetine, öfkesine ve cezasına neden olmaktadır.

Bazı alimler “namazı terkedenin öldürülmesi, nasıl öldürüleceği ve küfür mü değil mi? “ konularında ihtilafa girmişlerdir. Nitekim Süfyan b. Said es-Sevri, Ebu Ömer, Evzai, Abdullah b. Mübarek, Hammad b. Zeyd, Veki b. Cerrah, Malik b. Enes, Muhammed b. İdris eş-şaafi, Ahmet b. Hanbel, İshak b. Râhaveyh ve ashabı bu kişinin (namazı terkedenin) öldürüleceğine dair fetva vermişlerdir.  Ancak nasıl öldürüleceği hususunda ihtilaf edilmiştir. Bu alimlerin cumhuru “Kılıçla boynu vurulur” der iken bazı şaafiler ise “Namaz kılıncaya dek odunla vurulur ya da ölür” demişlerdir.

İbni Şüreyh şöyle demiştir:“Kılıçla ölünceye dek korkutulup dürtülür. Çünkü bu O’nun sakındırılmasına ve geri dönmesine en iyi bir çözümdür.” Cumhur Nebi’nin (s.a.v.):

إن الله كتب الإحسان في كل شيء فإذا قتلتم فأحسنوا القتلة

(مسلم)

“Muhakkak ki Allah (c.c.) ihsanı her şeyin üzerine yazmıştır. Dolayısıyla öldürdüğünüz vakit güzelce öldürün.” hadisini delil getirmişlerdir. [Müslim 1955 Av bölümü: Güzelce kesmek ile ilgili bab’da Ebu Davud: 2815, Kurban kesme bölümü, babu fin nehy en tasbira el-Behaim ve’r-Rıfk bi’z-Zebiha, Tirmizi: 1409 “Bu hadis hasen, sahihtir” demiştir. İbni Mace: 3170; Nesei: 7/229’da tahric etmişlerdir.]

Boynun kılıçla vurulması, öldürme tekniklerinin en iyisinden ve kişiye eziyet vermeyen en iyi vurma şekillerindendir. Nitekim yüce Allah (c.c.) mürted olan kafirlerin öldürülüşünü onlara kılıçla eziyet vermeden bile direk boyunlarının vurulması olarak biçmiştir.

Evli olupta zina yapan bir kişi hakkında da onların taşlarla öldürülmesinin (recmin) başlıca nedeni (o taşların atışından çıkacak) olan acının bütün bedenin her tarafında duymasını sağlamaktır. Öyle ki o zinakara haram olan bir lezzette tam anlamı ile bürünmüştü. Aynı zamanda bu öldürme şekli en şeri olan öldürme tekniklerindendir. Nitekim zinaya davet eden bu kişi gerçekten çok büyük ve tehlikeli bir şeye de ayak basmıştır. Böylece de bu akibetin ağırlığı bu (zina) fiiline davet edene göre ayarlıdır. Aynı zamanda bu (recm) akibeti Allah’ın (c.c.) Lut kavmini -işledikleri pisliklerden dolayı- taşlarla recm etmesi (taş yağdırması) akibetini hatırlatmaktadır. (Ben –Ebu Eymen Musab b.Rakham- derim ki:Aslında Lutiliğin cezası da bu olmalıdır.Yüce Allah onlara bu cezayı biçmiştir ki fazla söze ne hacet vardır…)

FASIL

وقال ابن شهاب الزهري وسعيد بن المسيب وعمر بن عبدالعزيز وابو حنيفة وداود بن علي والمزاني يحبس حتى يموت او يتوب ولا يقتل

İbni şihab ez-Zühri, Said b. el-Müseyyeb Ömer b. Abdulaziz, Ebu Hanife, Davud b. Ali ve el-Muzeni ise: “Namazı kasten terkedenin ölünceye dek ya da tevbe edinceye dek hapiste kalacağını, öldürülmeyeceğini belirtmişlerdir. Bu mezheb; Ebu Hureyre’nin Nebi (s.a.v.)’den rivayet ettiği şu hadisi delil getirmektedirler. “Ben, insanlar La ilahe illallah deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum. şayet bunu derlerse canlarını, mallarını hak dışında korumuş olurlar.” Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. [Buhari: 3/112, Zekat kitabının başında ve 6924 12/275’de mürtedlerin tevbe etmeleri bölümü. Farzları kabul etmeyenler babı, Müslim: 21 İman “İnsanların “la ilahe illallah” demelerine dek öldürülmeleri babı, Tirmizi: 261; Nesei: 5/14; Ebu Davud: 2640.]

İbni Mesud’dan gelen bir hadiste, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Bir müslüman, Allah’dan başka ilahın olmadığına ve benimde Allah’ın Rasulu olduğuma şahitlik ederse, bu kişinin üç şeyden biri hariç kanı başka bir Müslümana helal olmaz. Evli zani, cana can (birisini öldürmek), Dinini terkeden ve (İslam) cemaatından ayrılan kişi.” Bunu Buhari ve Müslim “Sahihaynda” rivayet etmişlerdir.

(8) Buhari: 12/176-177; Ebu Davud: 2640. Allah’ın (c.c.) “Cana can…” ayeti hakkında Bab; Müslim: 1676, Kasame’de Müslümanın ne ile kanı mübah olur babı; Nesei: 7/90; Tirmizi: 2159; İbni Mace: 2533.

şöyle demişlerdir: “Çünkü namaz şeriatın ameli konularındandır. Bunun terki sonucu kişi öldürülmez. Bu tıpkı Oruç, Zekat, Hacc gibidir. Ancak öldürülmesi gerekir diyenler şöyle demişlerdir: “şüphesiz Allahu Teala şöyle buyurmuştur:

“Artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın, onları alıkoyun, onların bütün geçit yerlerini tutun. Eğer tevbe edip namaz kılar ve zekat verirlerse, yollarını serbest bırakınız.”                     (Tevbe: 9/5)

Her kim “Namaz kılmayan öldürülmez” derse o vakit Ne zaman şirkinden dolayı tevbe edecek olursa öldürülme ondan sakıt olur. Eğer namaz kılmaz, zekat ta vermezse Kur’an’ın zahirine göre bu muhalif olmuş olur.

“Sahihayn’da Ebu Said el-Hudri’den gelen bir hadiste şöyle demiştir: “Ali b. Ebi Talib kendisi Yemen’de iken Nebi’ye (s.a.v.) altından bir küçük parça gönderdi. Nebi (s.a.v.) de bu altını dört kişi arasında taksim edip bölüştürdü ve adamın birisi:

“Ya Rasulallah! Allah’dan kork” dedi. Nebi (s.a.v.) de:

“Yazıklar olsun sana! Ben bu yeryüzünde Allah’dan (c.c.) en çok korkan değil miyim?” diye buyurdu. Adam sonra da gitti. Bunun üzerine Halit b. Velid:

“Ya Rasulallah! Boynunu vurayım mı?” dedi. Nebi (s.a.v.):

“Hayır. Belki namaz kılıyordur” dedi. Halid de:

“Nice namaz kılanlar vardır ki kalbinde olmadığını dilleriyle söylerler?” dedi. Rasulullah (s.a.v.) de bunun üzerine:

“Şüphesiz ben insanların kalbini araştırmakla ve içlerini yarmakla emrolunmadım.”10 diye buyurmuştur. Dolayısıyla Nebi (s.a.v.) o kişiden öldürülmeyi kaldırması sadece namaz kılmış olduğundandır. Bu da, namaz kılmayanın öldürüleceğine delalet etmektedir. Bu yüzden de başka bir hadiste şöyle buyurulmuştur:

“Namaz kılanları öldürmekten ben nehyolundum.”11 Bu hadiste gösteriyor ki Allahu Teala namaz kılmayanların öldürülmesini nehyetmemiştir.

(10) Buhari: 8/53-54. Meğazi bölümünde Ali ve Halid’in Yemen’e gönderilişi babı: Müslim: 1564, Zekat Bölümü Hariciler ve Sıfatları babında.

(11) Mecmau’z-Zevaid’de Heysemi: 1/296. Bu hadisi Taberani’nin “Kebir” adlı eserine belirtmede bulunmuştur ve: “Hadiste Amir b. Yesak vardır kendisi hadis muhkiridir”.

İmamı Ahmet ve şafii “Müsnedlerinde, Abdullah b. Adiy b. el-Hayyar hadisinden şunu rivayet etmişlerdir: “Ensardan bir adam, Nebi (s.a.v.) mecliste bulunurlarken O’nun yanına geldiğini anlatmıştır. Kendisi münafıklardan bir adamın öldürülmesi hakkında izin istemede hırslı davranıyordu. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) sesli konuştu ve:

“Allah’dan başka ilahın olmadığına şahitlik etmiyor mu?” diye buyurdu. Ensarlı olan kişi de:

“Evet (ediyor). Ancak onun şahitliği olmaz ki” dedi. Nebi (s.a.v.):

“Muhammed’in (s.a.v.) Allah’ın Rasulü olduğuna şahitlik etmez mi?” diye buyurdu. Ensarlı:

“Evet (eder). Ancak şahitliği olmaz ki” dedi. Nebi:

“Namaz kılmaz mı?” dedi. Ensarlı da:

“Evet (namaz kılar) ancak namazı olmaz ki” dedi. Nebi (s.a.v.) de:

“İşte bunları öldürmemi yüce Allah (c.c.) bana nehyetti.”12

İşte bu hadiste namaz kılmayanı Nebi’nin (s.a.v.) öldürmesinde bir engelin bulunmadığına delalet etmektedir.

“Sahih-i Müslim”de Ümmü Seleme’den gelen bir hadiste Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“şüphesiz başlarınızda idareciler gelecektir. Böylecede bilecek ve onları inkar edeceksiniz. Her kim inkar ederse beri olmuş olur. Her kim de kerih görecek olursa selim olmuş olur. Lakin kim de razı olur ve tabi olursa…”13 (Sahabeler)

“Ya Rasulallah! Onları öldürmeyelim mi?” dediler. Nebi (s.a.v.) de bunun üzerine:

“Hayır, namaz kıldıkları müddetçe (bir şey yapmayın) diye buyurmuştur.14

“Sahihayn’da” geçen Abdullah b. Ömer hadisinde Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Ben insanları La ilahe illallah, Muhammeden Rasulullah”a şehadet edinceye, namaz kılıncaya ve zekat verinceye dek savaşmakla emrolundum. şayet bunu yaparlarsa kanlarını, mallarını -islam hakkı hariç- korumuş olurlar. Hesapları da Allah’a (c.c.)dır.”15

(12) şaafi: 1/12 El-Benna’nın tertibi ile olan eserde. Hadis ravileride güvenilirdir. Ahmet: 5/432-433. Malik Muvatta: 1/171.

(13) İbarenin haberi kendisinden öncekisi delalet etsin diye mahzuftur. Takdiri (hadisin devamı ise) şöyle olur: “ve o da günah işlemezse.”

(14) Müslim: 1854, İmare: idareciler şeriate muhalif olurlarsa onlara karşı inkarın vacib olduğu bab, Tirmizi: 2266; Ebu Davud: 476; Ahmet Müsned: 6/295, 302, 305, 321.

(15) Buhari: 1/70, 71. İman “şayet tevbe eder ve namaz kılarsa” babı, Müslim: 22; İman “La ilahe illallah” demeye şahitlik edinceye dek insanlarla savaşmakla emir babı.

Bunun delil getirme yönü iki vecihlidir:

1- Onlar namaz kılıncaya dek, onlarla savaşmak emri.

2- Hadiste geçen, hakk hariç ibaresi. Nitekim namaz en büyük hakkındandır. Ebu Hureyre’den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Ben insanlar “La ilahe illallah, Muhammedun Rasulullah”a şehadet etmelerine, namazı kılmalarına ve zekatı vermelerine dek onlarla savaşmakla emrolundum. Sonra onların kanları ve malları bana haram olmuştur. Hesapları ise Allah’a (c.c.)dır.”16 İmamı Ahmed, ibni Huzeyme de sahihinde rivayet etmişlerdir.

Onlar namazı kılmalarına dek onlarla savaşmakla emrolunduğunu haber vermiştir. Canları ve malları da ancak onlar kelime-i tevhide şehadet getirince namazı kılıp zekatı verince haram olduğunu belirtmiştir. Dolayısı ile bu şartlardan önce (bunlar yapılmazsa) can ve malları haram değil mübah olmaktadır.

Enes b. Malik’ten, “Rasulullah (s.a.v.) vefat ettiği vakit (bazı) araplar mürted oldular. Ömer’de bunun üzerine17:

“Ya Ebubekir! Araplara karşı nasıl savaşırsın?” dedi. Ebubekir:

“Muhakkak Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Ben insanlar ‘la ilahe illallah’a ve benim de Allah’ın Rasulu olduğuma şehadet etmelerine, namazı kılıp, zekatı vermelerine dek onlarla savaşmakla emrolundum.”18 Bunu Nesei rivayet etmiştir. Hadis sahihtir.

Nitekim bu hadislerin kayıtlanmaları, onların delil olarak sundukları öldürmenin terkedilişindeki delillendirdikleri mutlak hadisin içeriğini beyan etmektedir. Dolayısıyla can da mal da sadece islamın hakkı ile sabit olmaktadır. Mutlak olarak da namaz bu hakkın en pekiştirilmişidir. İbni Mes’ud’un:

“Müslümanın kanı ancak şu üç şeydan biri ile helal olur.”19 diye rivayet ettiği hadise gelecek olursak, bu meselede bu bizlere birer delildir. Çünkü bu şıklarda dinini terkeden de bulunmaktadır. Namaz ise bu yüce dinin rüknudur. Özellikle biz: “O kişi kafirdir” dersek o zaman dini tamamıyla terketmiştir manasına gelir. şayet tekfir etmezsek o zamanda bu “dinin direklerini terketmiş” manasına gelir. İmamı Ahmed şöyle demiştir: Hadiste şöyle buyurulmuştur:

“İslam’da namazı terkedenin hiçbir nasibi yoktur.”20

(16) Müsned: 2/345 Buna önceki hadis şahitlik etmektedir. Başka hadisler de çokça bulunmaktadır. “Camiul Usul”: 1/2245 ve sonrasına müracaat ediniz.

(17) Bu hadiste bilindiği üzere kısaltma yapılmıştır.

(18) Nesei: 7/76; Kanın haram oluşu bölümünde: Hadisin ravileri de sahih ravilerdir. İmran Ebul Avam hariç.Kendisi doğru birisidir ancak vehimi vardır. Lakin bu hadisin manası Sahihayn’da ve başkalarında sabittir. Geçen hadiste olduğu gibi.

(19) Bu hadisin tahrici sayfa: 17’de geçmişti.

(20) Mevkuf bir hadis olarak Ömer’in (r.a.) sözünden varid olmuştur. Bunu Malik Muvatta’sında: 1/40 rivayet etmiş isnadı da sahihtir. Aynı zamanda bu hadis. “Sünen-i Beyhaki” 1/356’da Malik’in yolu ile mevcudtur. Merfu olarak da Ebu Hureyre’den (r.a.) “Namazı olmayanın İslamda nasibi yoktur, abdesti olmayanın da namazı yoktur” hadisi bulunmaktadır. Heysemi “Mecme” adlı eserinde bunu Bezzar’a: 1/292 belirtmede bulunmuştur ve “Hadiste, Abdullah b. Said b. Ebi Said bulunmaktadır. Onun zayıflığında icma etmişlerdir” demiştir.

Ömer b. Hattab memleketlere mektup yazıp:

“En önemli işleriniz bana göre namazdır. Her kim onları muhafaza ederse dinini muhafaza etmiş olur. Her kim de namazı zayi ederse diğer şeyleri de zayi etmiştir. şüphesiz namazı terkedenin İslam’da nasibi yoktur” demiştir. Devamla da şöyle demiştir: “şüphesiz ki her namazı hafif görüp namazı alttan alan kişi İslamı da hafif görmüş, alttan almış demektir. Muhakkak ki İslam’da bu kişilerin nasibleri ancak namazdaki nasibleri kadardır. İslama olan rağbetleri de namaza olan rağbetleri kadardır.

Ey Abdullah bunları iyi anla! (Bil ki: Senin nasibin sadece İslamdan’dır. İslamın sendeki kadri namazın sendeki nasibi kadardır. Namazın kadri de sendedir.) Allah (c.c.)  ile (kötü olarak) karşılaşmaktan sakın. Sendeki islamın kadri olmaz. Çünkü kalbinde islamın kadrinin olması demek kalbinde namazın kadri olması gibidir.

Nitekim Nebi’den (s.a.v.) gelen bir hadiste şöyle buyurmuştur:

“Namaz dinin direğidir.”21 Dolayısıyla sen, kıldan bir çadırın direği eğer yıkılacak olursa o çadırın da alt üst olacağını, ne kazık dikmekle ve ne de iple bağlamakla fayda vermeyeceğini bilmez misin?

(21) Suyuti, “Camiu’s-Sağir” den Beyhaki’nin “şuab” adlı eserine belirtmiştir. Ebu Nuaym el-Fadl b. Dekkin’in “Namaz” adlı eserinde de geçmektedir. İbni Ömer’den tahric etmiştir. Hafız İbni Hacer şöyle demiştir: Bu mürsel olup ricali de sikadır. Bu hadisin başka yolları da vardır. Muaz’ın sahih hadisi de buna şahit olmaktadır. Hadiste “İşin başı İslam, direği de namazdır” kavli vardır. İsnadı da sahihtir. Bak: Bu kitapta sayfa: 47.

Ancak kıldan yapılan bu çadırın direkleri bulunsa o zaman gerek kazıkla destek ve iple bağlama fayda verir. İslamdaki namaz da işte böylecedir.

(Nebi (s.a.v.)’den gelen bir hadiste kendileri şöyle buyurmuşlardır: “Dininizde ilk kaybedeceğiniz şey emanet olacaktır. Son olarak da kaybedeceğiniz namaz olacaktır. Namaz kılanlar arasında da ahlaksızlardan bazı zümreler bulunacaktır.”)

Başka bir hadis te şöyledir:

“Kulun kıyamet gününde ilk olarak sorulacağı ameli namaz olacaktır. şayet namazı kendisinden kabul olunmuşsa diğer amelleri de O’ndan kabul edilmiş demektir. şayet namazı kendisine geri çevrilmiş ise (kabul edilmemişse), diğer amelleri de geri çevrilmiş demektir.”22

(22) Heysemi Mecmau’z-Zevaid: 1/291-292’den Taberani’nin “Evsad” adlı eserine -Enes’den gelen- eserinde belirtmiştir. şöyle demiştir: “Bu hadiste Kasım b. Osman vardır. Buhari şöyle demiştir: “Kendisinde hadislerine tabi olunmayan hadisler vardır.” İbni Hibban “Sikat” adlı eserinde bunu zikretmiştir. Dedi ki: “Belki hata yapmıştır” Münziri de Terğib ve Terhib: 1/245’de Abdullah b. Kırd’dan bunu rivayet etmiştir. Bunu da Evsat’da Taberani’ye nisbet etmiştir. şöyle demiştir: İnşaallah bu hadisin isnadında bir beis yoktur. Bu hadisin Ebu Hureyre hadisinden şahitleri bulunmaktadır. Bu hadis için gelecek hadise -sayfa 32- de gelecek olana bakınız. Böylelikle hadis sahih olmaktadır.

(Namaz, dinimizin sonudur. Bu, kıyamet gününde amellerimizden yarın sorulacağımız ilk ameldir. Nitekim namazın gitmesinden sonra İslamda, din de yoktur. İslamdan son olarak gidecek şey dolayısı ile namazdır.” Bunların hepsi Ahmed’in kelamıdır.)23

(23) Bu nassı; İmam ibni Kayyim, Ahmed’in “Kitabu’s-Salah” adlı eserinden nakletmeştir iki köşeli parantezi de bizler O’ndan istidrak ettik.

Namaz, İslamın ilk farzı olup, dinden de kaybedilecek en son ameldir.24 Namaz, İslamın başı ve sonudur. Dolayısıyla başı ve sonu gidecek olursa İslamın hepsi gidiverir. Nitekim herhangi bir şeyin başı ve sonu gidecek olursak hepsi gitmiş demektir.

İmam-ı Ahmet şöyle demiştir: “Herhangi bir şeyin sonunun gitmesi demek, hepsinin gitmesi demektir. Dolayısı ile kişinin namazı gidecek (kılınmayacak) olursa dini gidiverir.” Dolayısıile Abdullah b. Mesud’un:

“Müslümanın kanı şu üç şeydan biri olmadan helal olmaz. Evli zani, Cana can (birisini öldürmek), Dinini terkeden”25 diye rivayet ettiği hadisin maksadı; namazı terkedenin öldürüleceği hakkında gelen en kuvvetli delillerden birisidir.

(24) İmamı Ahmed Müsned: 4/251; Hakim ve İbni Hibban Ebu Umame’den rivayet etmişlerdir. şöyle demiştir: “Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ki İslamın düğümleri teker teker çözülecektir. Herbir düğüm çözüldükçe insanlar da öbürüne teşebbüs edeceklerdir. Bu düğümün başı hüküm ile sonu ise namaz ile (ilgili) olacaktır.” Bu hadisin isnadı ise sahihdir.

(25) Bu sayfa 17’de geçmiştir.

 

Sıddık* zekatı vermeyenlere karşı savaşmıştır ve:

“Vallahi, namazla zekatın arasını ayıranlarla savaşacağım. Bu muhakkak, karinesi (belirtisi, izi) Allah’ın kitabında olan bir konudur.”demiştir.36

(*) Ebu Bekir’in (r.a.) meşhur olduğu lakabıdır. (Mütercim).

(36) Buhari: 13/217, İ’tisam bölümünde, Rasulullah’ın (s.a.v.) sünnetine uyma babı, aynı zamanda zekat bölümünde: Zekatın vacibliği babı, aynı zamanda mürtedlerin öldürülmesi bölümünde: Farzları kabul etmeyeni öldürme babında; Müslim: 20, İman bölümünde: İnsanlar: “Lailahe illallah” deyinceye dek onlarla savaşma emri babı; Tirmizi: 2610, İman bölümünde: İnsanlar: “Lailahe illallah” deyinceye dek onlarla savaşmakla emrolundum konusu hakkında babı; Ebu Davud: 1550, Zekat bölümünün bahsinde; Nesai: 5/14, Zekat’ta: Zekatı vermeyenler babında rivayet etmişlerdir.

Aynı zamanda bu İslam’ın kendisinde hak ihtiva ettiği ilkelerdendir. Rasulullah (s.a.v.) sadece bayrağını kaldırmayı emretmemiştir. Canında sadece, İslam’ın hakkı sabit olduğu vakit korunduğunu haber vermiştir.* İşte bu da; (zekattan vs.) imtina eden topluluk için bir savaş emridir. Tek kişi bunu vermeyecek olsa, onun öldürülmesi konusuda üzerinde takdir yapılan bir konudur. O nitekim, İslam şeriatının kelimesinin haklarını terketmiştir. Bu görüş; görüşlerin en sahih olanıdır.

(*) Sayfa: 19-20’deki geçen hadislere müracaat edin.

İkinci Rivayet: Namazın dışındakileri terketmesi sonucu kişi öldürülmez. Çünkü namaz bedensel bir ibadettir. Buna bir şey niyabet eklenmez. Abdullah b. şakik şöyle söylemiştir:

“Rasulullah’ın (s.a.v.) ashabı namaz hariç hiçbir amelin terkini küfür saymazlardı.”37

(37) Tirmizi: 2624, İman’da: Namazı terkeden hakkında bab, isnadı ise sahihtir. Bunu Hakim de mevsul hadis saymıştır: 1/7, Abdullah b. şakil o da Ebu Hureyre’den (r.a.) dedi ki…….. hadisinden dolayı. Hakim şöyle demiştir: “Buhari ve Müslim şartlarına göre hadis sahihtir. Zehebi de: “İsnadı sahihtir” demiştir.

Çünkü namaz; diğer amellerde bulunmayan hususiyetlere sahiptir. Bu da şüphesiz İslam’da Allah’ın ilk kıldığı farz olduğudur. Bu yüzden de Rasulullah (s.a.v.) elçilerini ve naiblerini bir yere (İslam’a) davet etmek için gönderdiği vakit, iki şehadet kelimesinden sonra namaza davet etmelerini emretmiştir. Muaz’a (r.a.) şöyle demiştir:

“Sen kitab ehline (davet) için gittiğinde; onları ilk davet edecek şey: “Allah’tan başka ilahın olmadığına ve Muhammedin de Allah’ın Rasulü olduğuna” şehadet etmeleri ve şüphesiz onlara beş vakit namazı farz kıldığını söylemen olsun.”38

(38) Buhari: 3/255, Zekat bölümünde: Savaşlarda insanların kerim olan (değerli) malları sadaka olarak alınmaz babı; Veda hutbesinden önce Muaz’ın (r.a.) Yemen’e gönderilişi babı; Müslim: 19, İman’da, iki şehadet kelimesine ve İslam’ın şeriatlerine davet babında; Tirmizi: 625; Ebu Davud: 1584; Nesai: 5/55’de rivayet etmişlerdir.

Aynı zamanda namaz kulun (kıyamette) amelinden ilk hesaba çekileceği ameldir. şüphesiz ki Allah (c.c.) onu Sema’da miraç gecesi farz kılmıştır.39

(39) Buhari: 6/217-219, Mahlukatın yaratılışı bölümünde: Meleklerin zikri babında…..; Müslim: 162, İman’da Rasulullah’ın (s.a.v.) gece yüniyüşü (isra) ve beş vakit namazın farzlığı babında; Tirmizi: 213; Nesai: 1/217-223’de namaz bölümünde, namazın farziyeti babında rivayet etmişlerdir.

Kur’an-ı Kerim’de de en çok varid olan bir ameli farzdır. Aynı zamanda Cehennem ehline:

“Sizleri sakara (ateşe) sürükleyen ne idi?”

                                                            (Müddesir: 74/42) diye sorulunca, namazın terkinden başkası ile sözlerine başlayamayacaklardır.

Namazın farzı -diğer farzların tersine- kulda akıl mefhumu devam ettiği sürece hangi halde olursa olsun düşmez, devam eder. Ancak diğer farzlarda (kişide hastalık, fakirlik vs.) bulunduğu zaman düşerler. Namaz aynı zamanda İslam’ın çadırını ayakta tutan bir direktir.40

(40) Sayfa “21”e bak.

Öyle bir amel ki hem hür olana hem de köle olana, hem erkek ve hem de dişiye, hem hazıra hem de misafire, hem sıhhatliye hem de hastaya, hem zengine hem de fakire farzdır. Rasulullah (s.a.v.) şüphesiz, İslam’a icabet eden kimseye, namazı iltizam etmekle kabul ederdi. Enes’den Katade’nin dediği gibi:

“Rasulullah (s.a.v.), İslam’a icabette bulunan kimseyi, namazı kılması ve zekatı vermesi ile kabul ederdi.”

Çünkü diğer amellerin kabul edilmesi namazın kılınması ile mevkuf olur (tam olur). Dolayısı ile yüce Allah (c.c.) namazı terkeden bir kişinin orucunu, haccını, sadakasını, (zekatını), cihadını ve başka herhangi bir amelini kabul etmez. Tıpkı Avn b. Abdullah’ın (r.a.) dediği gibi:

“Muhakkak ki kul kabrine konduğu zaman -sorulacak şeyler hususunda- ilk olarak ona namazından sorulacaktır. Eğer namazları kılınmış ise diğer amellerine de bakılır. Eğer kılınmamış ise diğer amellerine bakılmaz.”

Nitekim buna: “Müsned”de ve “Sünen”de Ebu Hureyre’nin (r.a.) Rasulullah’tan (s.a.v.) rivayet ettiği hadis delalet etmektedir:

“Kulun amellerinden ilk sorguya çekileceği ameli namazı olacaktır. şayet namazları salih olursa (kılınmışsa) şüphesiz felah bulmuş ve kurtulmuştur. şayet fasid olur ise harab ve hüsran olmuştur.”42

(42) Ahmed: 2/290, 425, 4/60-103, 5/72-377’de; Ebu Davud: 864, Namaz bölümünde: Rasulullah’ın (s.a.v.): “Her namaz ki kişiye…..” kavlinin babı; 413, Namaz bölümünde: Kıyamet gününde kulun ilk hesaba çekileceği şeyin namaz olduğu babında; Nesai: 1/232 Namaz bölümünde: Namaza muhasebe babında; İbni Mace: 1425, 1426, Namaz bölümünde: Kişinin ilk olarak hesaba çekileceği amelin namaz olduğu babında; Hakim: 1/262-263’de şöyle demiştir: “Bu isnadı sahih olan bir hadistir.” Zehebi de onaylamıştır. Nitekim bu hadis dedikleri gibidir.

şayet onun iyi amellerinden bir şey dahi kabul edilmiş olsaydı harab olanlardan ve hüsrana uğrayanlardan olmazdı.

Üçüncü Rivayet: Zekatı ve orucu terketmesi ile öldürülür. Haccı terketmesinden dolayı ise öldürülmez. Çünkü bunda ihtilaf vardır. Bu farıza fevr (zorunluluk) izare midir? Yoksa bunda genişlik mi söz konusudur?

Bu farizanın genişlilik izare olduğunu söyleyenler:

“Tehir edilmesinde bir genişlik ve vus’at bulunan bu konuda öldürme nasıl olabilir?” demişlerdir. Ancak bunların dayandıkları gerçekten çok zayıftır. Çünkü o ameli terketmesi ile öldürülen, sadece tehir ettiğinden dolayı öldürülmez. Bir defa bu manzaranın aslı haccı terketmesindeki kararlılığıdır. Mesela: “Hacc bana farzdır” diyecek “ben hacca gitmem” diyecek. İşte bu ihtilaf konusudur. Doğrusu ise: Haccı terkedenin öldürüleceğidir. Çünkü İslam’ın haklarından birisidir. Ancak hakkı ile İslam’ı konuşan kimse için asamet sabit olur. Hacc da İslam’ın en büyük haklarından birisidir.

 

Namazı Terkeden Küfren mi? Yoksa Hadden mi? Öldürülür Faslı

 

Üçüncü meseleye gelecek olursak; bu da:

“Namazı tekeden tıpkı savaşlı ve zanı gibi hadden mi öldürülür? Yoksa mürted ve zındık gibi küfren mi öldürülür” sorusudur. Bu konu hakkında alimlerce iki kavil vardır. Bunlarda İmam-ı Ahmed’den rivayetledirler.

1- Tıpkı mürtedin öldürüldüğü gibi öldürülür.

Bu; Said b. Cübeyr, Amir Eş-Sabi, İbrahim En-Nehai, Ebu Ömer, Evzai, Eyyub Es-Sehteyani Abdullah b. Mübarek, İshah b. Rahaveub ve Maliki mezhebinden Abdulmelik b. Hubeyb’in görüşü olup, aynı zamanda bu şafii mezhebinin iki vechinden birisinin kavlidir. Bunu Tahavi bizzat şafii’nin kendisinden hikaye etmiştir. Ebu Muhammed b. Hazm, bunu, Ömer b. Hattab’dan (r.a.), Muaz b. Cebel’den (r.a.), Abdurrahman b. Avf’dan (r.a.), Ebu Hureyre’den (r.a.) ve diğer bazı sahabelerden hikaye etmiştir.

2- Hadden öldürülür, küfür olarak değil. Bu da Malik ve şafii’nin görüşüdür. Bu rivayeti Ebu Abdillah b. Batta tercih etmiştir.

 

Namazı Terkedenin Kafir Olmayacağını Söyleyenlerin Delilleri

 

şimdi bizler her iki fırkanın da delillerini zikredelim:

Namazı terkedenin kafir olmayacağını söyleyenler şöyle demişlerdir:

“Namaz kılmayan bu kişi hakkında İslam’ın hükmü, onun İslam içerisinde olduğu hükmünün sabitliğidir. Onu, kesin bilmeden dinden çıkarmayız.” Devamla şöyle demişlerdir: Ubade b. Samid’den rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Her kim Allah’tan başka hiçbir ilahın olmadığına, O’nun tek ve ortağı bulunmadığına, Muhammed’in de O’nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet ederse, İsa’nın (a.s.) da Allah kulu ve Rasulü, Meryem’e ilka edilen Allah’ın kelimesi ve O’ndan bir ruh olduğuna, cennetin ve ateşinde hak olduğuna inanırsa, Allahu Teala okişiyi işlediği amel (nisbetince), cennete sokar.”43

(43) Buhari: 6/342; Enbiyalar hadislerinde: “Ey kitap ehli!… Aşırıya kaçmayın…” kavlindeki babda; Müslim: 28, İman bölümünde: “Her kim tevhid üzere ölürse muhakkak cennete girer” babında rivayet etmişlerdir.

Bunu Buhari ve Müslim “sahihayn”larında rivayet etmişlerdir.

Enes’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.), Muaz’da (r.a.) bineğinin terkisinnde iken:

“Ey Muaz!”

diye buyurdu. Muaz’da (r.a.) üç defa:

“Buyur ya Rasulallah emrine amadeyim” dedi. Rasulullah (s.a.v.):

“şüphesiz ki kul: “Lailahe illallah, Muhammeden Rasulullah” demeye şehadet ederse Allah (c.c.) mutlaka ona cehennemi haram kılar”

diye buyurdu. Muaz (r.a.):

“Ya Rasulallah! Bunu insanlara haber vereyim de müjdelensinler?” deyince Rasulullah (s.a.v.):

“O zaman da tevekkül eder (yan gelip yatarlar).”

diye buyurdular. Nitekim Muaz (r.a.) bunu ölüm anında -ilmini gizlemiş olmasın diye- haber vermiştir.”44

(44) Buhari: 1/199-200, İlim bölümünde: Anlamazlar korkusundan dolayı kim bir kavim dışında başka bir kavim için ilimle hastır babı; Müslim: 32, İman’da: Tevhid üzere ölenin cennete gireceği babında, hadisteki “teessümen” kelimesinin manası, ilmini gizlemiş, korkusu olmasın diye manasındadır.

Bu sahihliği hususunda ittifak edilen bir hadistir. Ebu Hureyre’den (r.a.), Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“şefaatıma en saadetli olan “La ilahe illallah” sözünü kalbiyle ihlaslı olarak söyleyen kişidir.”45

(45) Buhari: 1/173, İlim bölümünde: Hadise (konuşmaya hırslı olma babında ve Rikak bölümü: Cennet ve cehennemin sıfatı babında rivayet etmiştir.

Bunu Buhari rivayet etmiştir.

Ebu Zerr’den rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) Kur’an’dan bir ayeti defalarca okudu, tekerrüs de bulundu taki öğle namazı girdi ve:

“Ümmetim için istedim. Öyle şeylerle de cevaplandım ki şayet bu onlara muttali olmuş olsa (verilse), onlardan çoğu namazı da terkederler.”

diye buyurdu. Bunun üzerine Ebu Zerr:

“İnsanları müjdeleyeyim mi?” dedi. Rasulullah (s.a.v.):

“Evet”

dedi ve o da gitti. Ömer (r.a.) dedi ki:

“şüphesiz sen bunu insanlara söyleyecek olursan ibadetle yan gelip yatarlar” dedi ve: “Hadi dön git” diye seslendi. O da gitti. şu ayeti de:

“şayet onları azaplandıracak olursan, şüphesiz onlar senin kullarındır. şayet onları bağışlarsan muhakkak ki sen Aziz ve Hakim olansın.”                      (Maide: 5/118)

Ahmed b. Hanbel “Müsned”inde rivayet edilmiştir.46

(46) Ahmed: 5/170; Nesai: 2/177, İftitah bölümünde: Ayetin çokça okunuşu babında; İbni Mace: 1350, Namazın ikamet olunuşu bölümünde: Gece namazında okuma ile ilgili babda; Hakim: 1/241’de rivayet etmişlerdir. Hakim hadisi sahihlemiştir. Zehebi de onaylamıştır. “Zevaid” adlı eserde El-Busiri’de bunu sahihlemiştir.

Yine “Müsned”de Aişe’den (r.a.) gelen bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Allah katında divanlar üçtür. Bunlardan birisi Allah’ın bir şey hazırlamadığı bir divan, birisi Allah’ın ondan bir şeyi terketmediği bir divan, birisi de Allah’ın afetmediği divana gelince; bu şirktir. Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

“Her kim Allah’a ortak koşarsa, Allah hiç şüphesiz cenneti ona haram kılar.”                            (Maide: 5/72)

Allah’ın bir şey hazırlamadığı divana gelince; bu da kul ile Rabbi arasında olup, terkettiği oruç ya da terkettiği namazı olup (bundan dolayı) nefsine işlediği zulümdür. şüphesiz Allah (c.c.) bunu afeder ve dilerse ona karşılık verir. Allah’ın ondan bir şeyi terketmediği divana gelince; bu da kulların birbirleriyle işledikleri zulümdür. şüphesiz bu da kısas’tır.”47

(47) Ahmed: 6/240 hadiste Sıdka b. Musa vardır. Kendisi sadık birisidir. Ancak evhamlıdır. Yezid b. Babnus da vardır kendisini İbni Hibban hariç güvenen olmamıştır.

Yine “Müsned”de Ubade b. Samit’den gelen bir rivayette kendisi Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduklarını işitmiştir:

“Allah (c.c.) kullar üzerine beş vakit namazı farz kılmıştır. Her kim bunları yerine getirirse Allah katında, Allah’ın (c.c.) onu cennete sokacağı ahdi bulunur. Her kimde bunları yerine getirmezse Allah katında onun ahdi kalmamıştır. Allah  dilerse azap eder, dilerse afeder.”48

(48) Ahmed: 5/315-319; Bunu başkaları da rivayet etmiştir. Bak. sayfa: 29 te: 2.

“Müsned”de yine Ebu Hureyre (r.a.) hadisinde, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Kıyamet gününde kulun ilk olarak hesaba çekileceği ameli farz namazlar olacaktır. şayet bunları tamamlamış ise (tamamdır), aksi takdirde ona: “Bakın nafileleri var mıdır?” denilir. şayet onun nafileleri (kıldığı) olmuşsa, nafileleri ile farz tamamlanır. Sonra da diğer farz ameller de böylece yapılır.”49

(49) Hadis sahih’tir. Sayfa: 32’de geçmişti.

Ehli Sünen rivayet etmiştir. Tirmizi de: “Hadis hasen’dir” demiştir. Demişlerdir ki: Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu sabit olmuştur:

“Her kimin son sözü “Lailahe illallah” diye bitmişse cennete girer.”50

(50) Müsned: 5/233- 247; Ebu Davud: 3116, Cenaze bölümünde: Telkin etme babında; Hakim: 1/351, rivayet etmiştir. Hakim: “İsnadı sahihtir” demiştir. Zehebi de onaylamıştır. Bu da ikisinin dediği gibidir. Salih b. Ebi Urayb hariç ravilerinin hepsi sika’dır. Ondan da sika (güvenilir) kimselerden bir grup rivayet etmiştir. İbni Hibban’da ona güvenmiştir. İbni Mendeh ise: “O meşhur mısırlıdır” demiştir. Bak: “Tevhid” adlı esere. G: 48/2.

Başka bir lafızda ise:

“Her kim “Lailahe illallah” sözünü bilir olarak ölürse cennete girer.”51

(51) Müslim: “26” İman’da: Tevhid üzere ölenin kesinlikle cennete gireceği hakkında delil babı.

“Sahih”de geldiği üzere Itban b. Malik kıssasında:

“Muhakkak ki Allahu Teala: Gerektiği gibi umarak “La ilahe illallah” diyee ateşi haram kılmıştır.”

diye buyrulmuştur.52

(52) Buhari: 1/433-436, Namaz bölümünde: Mesatler evlerdedir babında; Teheccüd bölümü: Cemaatle nafile namazı babında; Müslim: 33, İman’da: Tevhid üzere ölenin kesinlikle cennete gireceği hakkında delil babı.

şefaat hadisinde ise yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“İzzetim ve Celalim hakkı için. şüphesiz Ben: “La ilahe illallah” diyen kimseyi mutlaka ateşten çıkaracağım.”

Başka bir rivayette ise:

“Hiçbir hayır işlememişse de ateşten çıkar.”

diye buyurulmuştur.53

(53) Buhari: 13/296, Tevhidde: Allah’ın kıyamet gününde nebilerle ve başkalarıyla kalanı babı ve “Ben elimle yarattığımda….” kavli ve ikisinden başkası da haklar babda; Rikak bölümünde: Cennet ve ateşin sıfatı babında; Müslim: 193, İman’da: Cennete menzili en ait olan babında rivayet etmişlerdir.

“Sünen” ve “Müsned”lerde şu rivayet mevcuttur:

“Bitaka (kart) sahibi, doksan dokuz tane tescil edip neşr olunur ve bunlardan her birisi gözün uzanacağı kadar (çoktur). Sonra da üzerinde: “La ilahe illallah” şehadet kelimesi bulunan bir kart çıkar ve günahlarına ağır basar.”54

(54) Müsned: 2/213-221-222; Tirmizi: 2641, İman’ın kapıları: La ilahe illallaha şehadet edenin ölümü hakkında bab; İbni Mace: 4300, Zühd’de: Kıyamet günü Allah’ın rahmetini umma babı; isnadı ise sahihtir.

Nitekim bu kartda şehadet kelimesinden başka bir şey zikredilmemiştir. şayet başka bir şey daha olmuş olsaydı o zaman iyiliklerin yazıldığı sahifeler de çıkıverirdi ve günahlarına ağır basardı. Aynı zamanda bizler hadiste (az önce geçen):

“Hiç bir hayır işlememişse de ateşten çıkar.”55

hadisi yetmektedir. Eğer bu kişi namazı kılmamakla kafir olsaydı o zaman ebedi cehennemde kalır, oradan da asla çıkmazdı.

(55) Bu geçen şefaat hadisinden bir parçadır.

Dolayısıyla bu ve benzer hadisler kişiyi tekfirlikten ve ebedi ateşte kalmaktan alıkoymaktadır. Nitekim bu kişiye namazı gerekli kılmak ve büyük günah işleyenlerden görmek gerekir. Demişlerdir ki: Çünkü küfür demek tevhidi risaleti, dönüş yerini ve Rasulullah’ın (s.a.v.) getirdiklerini inkar etmek demektir.

Çünkü kelime-i tevhidle kul vahdaniyet şahit olmakta, Rasulullah’ın (s.a.v.) Allah’ın Rasulü olduğunu takrir etmekte, kabirde olanları Allah’ın dirilteceğine inanmaktadır. Dolayısı ile küfrüne nasıl olurda hükmedilir? şüphesiz iman tasdik etmek demektir. Zıddı da yalanlamak demektir, amelin terki demek değildir. Öyleyse apaçık inkar edenin yalanı ile (inkar etmeyen) sadık bir kimse ile nasıl hükmedilebilir?***

 

Namazı Terkedenin Kafir Olacağını Söyleyenlerin Delilleri

 

Kafir sayanlar şöyle demişlerdir:

“Namazı terkedenin kafir olmayacağı hakkında delil getirmiş olduğunuz hadisleri, bizzat (hadislerin) korunması kendileri vesilesi ile olmuş olan sahabeler, namazı terkedenin küfrüne bizzat hüküm vermişlerdir.

Ebu Muhammed b. Hazm şöyle demiştir:

“Şüphesiz Ömer’den, Abdurrahman b. Avf’dan, Muaz b. Cebel’den, Ebu Hureyre’den ve başka sahabelerden geldiğine göre onlar:

“Vakti çıkana dek kasten bir vakit farz namazı terkeden kişi kafir ve mürted olmuştur” demişlerdir.56

(56) Muhalla: 2/242’de (279) nolu mesele.

Demişlerdir ki:

“Bizler bu konuda, sahabelerden aksi bir görüş bildiren kimseyi bilmiyoruz. şüphesiz namazı terkedenin kafir olacağına kitap, sünnet ve sahabenin icması delalet etmektedir.”

Birinci delil: Kitaba gelince bu konuda yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Biz müslümanları o günahkarlar gibi kılar mıyız hiç? Ne oldu size; nasıl hüküm veriyorsunuz? Acaba sizin bir kitabınız var da ondan mı okuyorsunuz? Beğenip seçtiğiniz her şey mutlaka sizindir diye (orda mı yazıyor) yoksa sizin bizim üzerimizde: Ne hüküm ederseniz muhakkak sizindir” diye kıyamet gününe kadar sürecek yeminleriniz mi vardır?”

ayetinden:

“Baldırın açılacağı o günde onlar secde etmeye davet edilecekler de, edemiyecekler. Gözleri önlerine eğilmiş, kendilerini de bir zillet kaplamış olarak. Halbuki onlar sapsağlam iken secdeye çağrılıyorlardı.” (Kalem: 68/35-43)

Evet bu ayetin delalet yönü: şüphesiz ki Allahu Teala müslümanları bir defa mücrimler gibi kılmaz. Bu emirde O’nun hikmetine ve hükmüne layık da değildir. Sonra Allahu Teala müslümanların zıddı olan mücrimlerin (günahkarların) hallerini zikretmiştir ve: “Baldırın açılacağı o günde” diye buyurmuştur. Ve onlar…? Rabblerine secde etmek için çağrılırlar. Ancak bununla onlar arasında bir engel bulunur. Dolayısıyla da müslümanlarla birlikte -dünyada iken namaz kılanlarla beraber iken secde etmeyi terkettikleri için- onlara bir ceza olarak onlar, secde edemeyeceklerdir. Bu da onların kafir ve münafıklarla beraber olduklarına delalet etmektedir. Öyleki müslümanlar her secde ettikleri vakit (kafir ve münafıkların) sırtları tıpkı ineğin meyaminleri gibi olacaktır.57 şayet bunlar müslümanlardan olsalardı onlara da tıpkı müslümanlara izin verildiği gibi secde etmeleri izni verilirdi.

(57) Buhari “Sahihin”de, 8/508; Ebu Said’den (r.a.) rivayet etmiştir. Rasulullah’tan (s.a.v.) şunu işitmiştir: “Yüce Rabbimiz baldırı açılır. Her mü’min erkek ve mü’min kadın Allah’a secde eder. Dünyada iken riya ve gösteriş olarak secde eden kimse de kalıverir. Secde etmeye gider ancak sırtı (dimdik olup) ters döner de (secde yapamaz).”

İkinci Delil: Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

“Her bir nefis kazandıkları karşılığında rehin alınmıştır. Ashabul yemin müstesna. Cennettedirler, birbirlerine soru sorarlar, suçlular hakkında sizi sakar’a ne sürükledi? Derler ki: Biz namaz kılanlardan değildik, yoksulları yedirmezdik, biz de dalanlarla birlikte daldık. Din gününü de yalanlardık. Nihayet ölüm bize gelip çattı.” (Müddesir: 74/38-47)

Bir defa bu hasletlerden her birisinin, kendilerini sakar’a (ateşe) sürükleyen, kendilerini mücrimlerden ya da topluluklarından kılan -şayet bunların hepsi teker teker mustakil de olsa delalet apaçık zahirdir ya da her dört haslet de bulunsa- işte bu onların küfürlerinin ve akıbetlerinin tehditliliğini ve sakatlığını göstermektedir. Aksi takdirde bu hasletlerden her biri için akıbet içeriği bulunmuş olur. Öyleki bunlarla mustakil (ayrı ayrı) olana, akıbetin verilişinde, tesiri olmayan konuyu birleştirip bir çatı altında toplamak, caiz değildir.

Bilinen şu ki: Namazı ve -kendisi ile beraber zikr olunanları- terketmek din gününü yalanlamadaki akıbet hususunda şart olmayıp bilakis akıbet hususunda tek başına olması bile yeterli olmaktadır. Dolayısı ile kendisi ile beraber zikredilen her vasıf; bunun gibi olduğuna delalet etmektedir. Öyleki bir kişinin sadece bu dört vasıf toplandığı zaman azab görür demesi imkan dışıdır.

Nitekim bu hasletlerden her biri mücrimliği gerektirecek olsa, şüphesiz yüce Allah günahkarları (mücrimleri) müslümanların zıddı kılmıştır. Nitekim namazı terkeden kişi mücrimlerden olup sakar’a (ateşe) girecek olanlardandır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ki mücrimler sapıklıkta ve çılgın ateş içindedirler. O gün yüzleri üzere ateşe sürüklenirler (ve): Cehennemin dokunmasını tadın (denilir).” (Kamer: 54/47-48)

Başka bir ayette ise şöyle buyurmuştur:

“şüphe yok ki o mücrimler, iman edenlerden bir kısmına gülerler.” (Mutaffifin: 83/29)

Dolayısı ile mücrimleri mü’minlerin, müslümanların zıddı olarak kılmıştır.

Üçüncü Delil: Allahu Teala’nın şu ayeti:

“Namazı dosdoğru kılınız, zekatı veriniz, Rasule itaat ediniz. Umulur ki merhamet olunursunuz.” (Nur: 24/56)

Bu ayetin delalet yönü; yüce Allah onlarda rahmetin hasıl olmasını bu zikredilen hasletlere bağlamıştır. şayet namazı teketmek onları kafir kılmasa ve ebedi ateşle bırakmasa o zaman namaz kılmadan merhamet olunmuş olacaklar. Ancak Allahu Teala, onlar namaz kılarlarsa rahmetin geleceği ümidini kılmaktadır.

Dördüncü Delil: Allahu Teala’nın şu ayeti:

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar namazlarında tembellik etmektedirler.” (Maun: 107/4-5)

şüphesiz selef namazdaki sehvin manası hakkında ihtilafa girmişlerdir.

Sa’d b. Ebi Vakkas, Mesruk b. Ecde’a ve başkaları şöyle demişlerdir:

“(Buradaki sehu) namazın vakti çıkıncaya dek namazı terketmektir.” Nitekim bu konu hakkında merfu bir hadiste rivayet olunmuştur.

Muhammed b. Nasr El-Mervezi dedi ki:

“Bize, Süfyan b. Ebi şeybe, onlara İkrime b. İbrahim, onlara Abdulmelik İbni Umeyr hadisi anlattı.

Onlarda Mussab b. Sad’dan, o da babasından Rasulullah’ın (s.a.v.) -namazlarında sehu içinde olanlar hakkında- şöyle buyurduklarını rivayet etmiştir:

“şüphesiz ki bunlar namazların vaktinden tehir edenler.”58

(58) Bunu Suyuti “Dunil Mensur”: 6/400, adlı eserinde Ebu Ya’laya, İbni Cerir’e, İbni Münzir’e, İbni Ebi Hatim’e “Evsed” adlı eserde Taberani’ye, İbni Merdaveyhe, “Sünenin”de Beyhaki’ye nisbet etmiştir. Merfu olması hasebiyle de zayıf saymıştır. Vakfı ise sahihtir. Hakim de böylecedir. Münziri: “Tergib” adlı eserde: 1/382, şöyle demiştir: Bunu İkrime b. İbrahim rivayet ile Bezzar rivayet etmiştir ve şöyle demiştir: “Başkası merfu kılmadığı halde hafızlar mevkuf olarak rivayet etmişlerdir.” Münziri şöyle demiştir: “İkrime’ye gelince -ki kendisi Ezdi kabilesindendir- zayıflığında icma edilmiştir. Doğrusu da onda vakıf olduğudur.” Heysemi “Mecme” adlı eserde: 7/134’de şöyle demiştir: “Bunu Taberani “Evsat” adlı eserinde rivayet etmiştir. Hadiste; İkrime b. İbrahim bulunmaktadır. O da gerçekten zayıf birisidir.

Hammad b. Zeyd şöyle dedi: Bizlere Asım hadisi anlattı. O da Musab b. Sad’dan, şöyle demiştir. Babama:

“Ey babacığım! Rasulullah (s.a.v.) “Onlar ki namazlarında tembellik yapmaktadırlar” ayeti hakkındaki kavlini hiç duydun mu? Hangimiz sehv yapmıyoruz ki? Hangimizin içinden -biz namazda iken- bir şeyler geçmiyor ki?” dedim. Bunun üzerine şöyle dedi:

“Bu böylece değildir. Lakin bu vakti zai etmektir.” dedi.”59

(59) Bunu, Suyuti, “Darul Mensur” 6/400, adlı eserinde Ebu Yala, İbni Cerir, İbni Münzir, İbni Merdeveyh, “Süneninde” Beyhaki’ye nisbet etmiştir. Münziri “Tergib ve Terhib” adlı eserinde: 1/387, şöyle demiştir: “Bunu Ebu Ya’la hasen bir senedle rivayet etmiştir.” İbni Kesir: 1/554, şöyle demiştir: “Yazıklar olsun o kimselere ki onlar namazlarında sehv içindedirler” ayeti hakkında: Ya bunun külli olarak yapılması -İbni Abbas’ın dediği gibi- ya da şer’an takdir edilmiş vakitte bunun yapılması konusu. Böylece de külli olarak vaktinden çıkmış oluyor. Tıpkı, Mesruk, Ebu Duha’nın dediği gibi. İlk vaktinde olmasına gelince; devamlı olarak sonuna kadar namazı tehir ederler ya da çoğunlukla böyle yaparlar. Hem namazın rükünlerini, şartlarını -istenilen yönü ile- eda etmek hem de bunda huşulu olmak, namazda okunulanların manalarını düşünmek. İşte lafız bunların hepsini içermektedir. Dolayısı ile, bundan bir şeyi birleştiren herkesin bu ayetten bir nasibi vardır. Her kimde hiç şüphesiz tamam olmuş olur. Ameli nifak da onun için tamamlanmış olur…”

Hayyava b. şureyh dedi ki:

“Bana Ebu Sahr, kendisinin Muhammed b. Ka’b El-Kurazi’ye, yüce Allah’ın:

“Onlar ki namazlarında sehiv (tembellik) içidedirler.”

ayeti hakkında soru sorduğunu haber vermiştir. O da:

“Bu sehv’den maksat namazı terketmektir” dedi. Sonra da “Maun”dan” sordu? O da:

‘Hak sahibinden malı kısıtlayıp men etmektir” dedi. Bu bilinecek olursa; şüphesiz “veyl” yazıklar olsun diye gelen tehdit sigası Kur’an-ı Kerim’de daha çok kafirler hakkında kurallı olarak gelmektedir. Ayette buyurulduğu gibi:

“Müşriklere yazıklar olsun ki onlar zekatı vermezler. Ahireti de onlar küfr (inkar) ederler.” (Fussilet: 41/6-7)

Bir ayette de:

“Çok yalancı ve çok günahkar olan her bir kimsenin vah haline! O, Allah’ın ayetleri kendisine okunurken işitir de sana onları işitmemiş gibi büyüklük taslayarak ısrar eder. İşte ona çok acıklı bir azabı müjdele! Ayetlerimiziden bir şey öğrendiğinde de o, onları alaya alır. İşte onlara alçaltıcı bir azap vardır.” (Casiye: 45/7-9)

diye buyrulmuştur. Başka bir ayette de:

“şedid olan bir azaba düccar olmalarından dolayı kafirlere yazıklar olsun.” (İbrahim: 14/2)

diye buyurulmuştur.

Ancak iki yerde hariç. Bunlarda şu iki ayettir:

“Ölçü ve tartıyı eksik yapanların vay haline!” (Mutaffifin: 83/1)

ayeti ile:

“İnsanları arkadan çekiştiren, yüzlerine karşı onlarla alay eden her kişinin vay haline!” (Hümeze: 104/1)

Bu iki ayetlerde “yazıklar olsun” sözü ölçü ve tartı da aldatma yapanla, arkadan kaşgöz hareketleri ile dalga geçenlerle talik edilmiştir. Nitekim sırf bunları yapmakla kişi tekfir edilmez.

Namazı terkedene “yazıklar olsun”un verilmesi ise; kafirlerin “yazıklar olsun” kapsamına girmelerinden ya da fasıkların kapsamına girmelerinden olmaktadır. Nitekim kafirlerin veyline (yazıklar olsun kapsamına) iki yönle ilhak olmaktadır:

1- Sad’a b. Ebi Vakkas’dan bu ayet hakkında sahih olarak gelen bir rivayette kendisi şöyle demiştir:

“şayet namazı terketseler kafir olurlardı. Lakin onlar namazın vaktini zai etmişlerdi.”60

(60) Bak: 2 nolu rakamın talikine. -Geçen sahifede.-

2- Küfrüne dair delillerden zikredeceğimiz bu konuyu açıklığa kavuşturmaktadır.

Beşinci Delil: Yüce Allah’ın şu kavli:

“Onlardan sonra bir topluluk yerlerine geldi onlar namazları zai ettiler ve şehvetlerine uydular. Yakında da ğay (kuyusu) ile karşılaşacaklar.” (Meryem: 19/59)

şu’be b. Haccac dedi ki:

“Bize Ebu İshak hadisi anlattı. O da Ebu Uteyye’den, o da Abdullah b. Mesud’dan bu ayet hakkında şöyle dediğini belirtmiştir.” “⁄ay”: Cehennem de bir nehir olup, tadı berbat ve dini de çok derindir.”

Muhammed b. Nasr dedi ki: Ubeydullah b. Said b. İbrahim, onlara da Muhammed b. Yezid b. Ziyad, hadisi anlattı. Muhammed b. Yezid b. Ziyad (dedi ki): Bana da şarki El-Kattami anlattı ve dedi ki:

“Bana da Lokman b. Amir El-Huzai anlattı ve dedi ki: Ben Ebu Umame El-Bahili’nin yanına gittim ve: “Bana Rasulullah’tan (s.a.v.) işittiğin bir hadisi anlat” dedim. Kendisi ise: “Ben Rasulullah’tan (s.a.v.) işittiğime göre kendileri şöyle buyurmuştur” dedi:

“şayet bir kaya parçası cehennemin kenarına atılacak olsa yetmiş (bin yıllık yoldan) sonra ancak “ğay”a ve “Esame”ye ulaşır.”

diye buyurdu. Dedim ki: ⁄ayy ve Esame nedir? dedim şöyle buyurdular:

“Cehennemin en altında bulunan iki tane kuyudur. Bunlarda cehennem ehlinin irinleri akıp durmaktadır.”61

(61) Suyuti bunu “Darul Mensur”: 4/278, adlı eserinde, İbni Cerir, Taberi, İbni Merdiveyh “Bas” adlı eserde Beyhaki’ye nisbet etmiştir. Bunu İbni Kesir tefsirinde 3/128, İbni Cerir’den nakletmiştir şöyle demiştir: “Bu hadis garip bir hadis olup bunun raf edilmesi ise münkerdir.” Heysemi “Mecme” adlı eserinnde: 10/389’da şöyle demiştir: “Bunu Taberani rivayet etmiştir. Hadis içinde İbni Hibban’ın sika saydığı zayıf raviler bulunmaktadır.” Demiştir ki: “Hata yapmışlardır.” Münziri “Tergib” adlı eserinde 4/272, şöyle demiştir: “Bunu merfu olarak Beyhaki ve Taberani rivayet etmişlerdir. Bunu ikisinden başkaları da Ebi Umeyye’ye mevkuf olarak rivayet etmişlerdir. Bu daha sahihtir.”

İşte bu yüce Allah’ın kitabında buyurduğu:

“Yakında “ğayy” ve “esam” ile karşılaşacaksınız.”

ayetlerinin manasıdır.

Muhammed b. Nasr dedi ki:

“Bizlere Hasan b. İsa, onlara da Abdullah b. Mübarek, onlara da İbrahim b. Beşir hadisi haber vermiştir. Dedi ki: Bana Zekeriyya b. Ebi Meryem El-Huzai haber verip şöyle demiştir. Ebi Umame El-Bahili’yi işittim şöyle diyordu:

“şüphesiz cehennemin kenarı ile dibi arası bir tas ya da kaya atılacak olursa elli bin yıl kadar mesafesi olur. Bunun büyüklüğü de bunun onlarca büyüklüğünde ve genişliğinndedir.” Abdurrahman b. Halid b. Velid’in mevlası (kölesi):

“Ey Ebu Umame! Bunun altında bir şeyler var mıdır?” diye sordu. O da:

“Evet “⁄ay” ve “Esame” vardır” dedi.”

Eyyub b. Beşir o da şafiy b. Mati’den şöyle demiştir:

“şüphesiz cehennemde “ğayy” diye isimlendirilen bir vadi vardır. Bunda pis irinler akmaktadır. Bu da oraya girecek içindir. Allahu Teala şöyle buyurmuştur:

“Yakında ğayy ile karşılaşacaklar.”

İşte bu ayetin delalet yönü; muhakkak ki Allahu Teala bu alış mekanını namazını zai eden ve şehvetine uyanlar için kalacaktır. Kendileri günahkar müslümanlarla beraber olsaydı o zaman ateşin tabakalarından en üst tabakada olurlardı. Lakin onlar altındaki mekanda değildirler. Çünkü İslam ehli için bu mümkünat dışıdır. Bu sadece kafir için mümkündür.”

Ayette başka bir delil daha vardır. O da:

“Yakında ğayy ile karşılaşacaklar ancak tevbe eden, iman edip salih amel işleyen hariç.”

diye buyurduğu ayetidir. Dolayısı ile, şayet namazı zai eden mü’min olsaydı o zaman tevbesinde iman şartı olmazdı. Hasıl olduğu gibi tahsil edilirdi.

Altıncı Delil: Yüce Allah’ın şu ayeti kerimesi:

“şayet tevbe eder, namazı kılar ve zekatı verirlerse o zaman dinde kardeşlerinizdirler.” (Tevbe: 9/11)

Dinde kardeş olmaları namaz kılma fiilleriyle bağlantılı olmuştur. şayet kılmazlarsa mü’minlerin kardeşleri değildirler. Yine yüce Allah’ın:

“Mü’minler ancak kardeştirler.” (Hucurat: 49/10)

ayeti ile de mü’min olamamaktadırlar.

Yedinci Delil: Allahu Teala’nın şu ayeti kerimesi:

“Tasdik etmedi ve namaz kılmadı lakin yalanladı ve yüz çevirdi.” (Kıyamet: 75/31-32)

İslam, haberi tasdik edip emrede uymayı gözettiği zaman yüce Allah bunun için iki zıt faktör kılmıştır. Tasdik etmemek ve namazı kılmamak.

Ayette: “Lakin yalanladı ve yüz çevirdi” diye buyurulmşutur. Sanki yalanlayan kafir, namazdan yüz çeviren kafir olmakta ve sanki İslam yalanlama ile gider ve namazda yüz çevirme ile kaybolur diye anlaşılmaktadır.

Katade’den rivayetle Said şöyle demiştir:

“Tasdik etmedi ve namaz kılmadı” demek; Allah’ın kitabını tasdik etmedi, Allah (c.c.) içinde namaz kılmadı ancak Allah’ın ayetlerini yalanladı ve O’na (c.c.) itaat etmekten de yüz çevirdi:

“Sana layıktır. (O azab) evet sana layıktır. Sonra yine sana layıktır; tekrar tekrar sana layıktır.” (Kıyamet: 75/34-35)

Tehdit eseri üzere yine bir tehdit…” diye anlaşılır.”

Sekizinci Delil: Yüce Allah’ın şu ayeti:

“Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizleri Allah’ın zikrinden alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa işte onlar hüsrana uğrayanlardır.” (Münafikun: 63/9)

İbni Cüreyc:

“Ben Ata b. Ebi Rebah’ın “Bu farz namazlardır” dediğini işittim” demiştir.

Bu ayette delil getirme yönü; şüphesiz ki Allah (c.c.) mutlak olan hüsranlığı, malları ve çocukları kendisinin namazından alıkoyan kişiye hükmetmiştir. Mutlak olan hüsranlık da sadece kafir olanlara verilmektedir. Çünkü müslüman günahlarından ve hatalarından dolayı hüsrana girse şüphesiz işin sonunda (imanından dolayı vs.) kazanca girer. Nitekim yüce Allah bu ayette namazı terkedenin hüsranlığını bazı tekitli kısımlarla tekitlemiş, pekiştirmiştir.

1- Bunu, yenilik ve teceddüde delalet eden fiilin dışında hüsranlığa ve gereksinimlerinin sabitliğine delalet eden isim lafzı ile getirmek.

2- Bu ismin -kendileri için isimlendirilenin tam oluşması için- elif ve lam ile sadır olması. Mesela sen: “Zeydun El-Alim es-Salih” diye (elif lamlı getirecek) olursan işte bu “Zeydun Alimun Salihun” diye (elif lamsız olarak) bunun tersine, bunun için tanlığın sabit olduğu anlaşılmaktadır.

3- Yüce Allah’ın bunun haber ve mübtedasını marife (bilinirlik) olarak kılması.

İşte bu da haberin mubte’da’da intisar alametinden olmaktadır. şu ayette olduğu gibi:

“İşte onlar felaha uğramış kimselerdir.” (Bakara: 2/5)

aynı zamanda:

“Kafirler işte onlar zalim olanlardır.” (Bakara: 2/254)

ve:

“İşte onlar gerçek mü’minlerdir.” (Enfal: 8/4)

ayetlerinde ve benzerlerinde olduğu gibi.

4- Mübteda ve Haber’in arasına ayrık zamiri sokmak. Bu da fasıl ile birlikte iki ayrı faide içermektedir.

  1. a) İsnadın kuvvetli olması.
  2. b) Dayanan zamirin dayandırılana hasslığı. Gelen şu ayetlerde olduğu gibi:

“Muhakkak ki Allah, O’dur zengin olan, Hamid olan.”

ve:

“Allah, işte O işiten, görendir.” (Maide: 5/76)

ve:

“Muhakkak ki Allah, O’dur ⁄afur olan, Rahim olan.” (şura: 42/5)

Dokuzuncu Delil: Yüce Allah’ın:

“Bizim ayetlerimize ancak, kendilerine ayetlerle öğüt verildiğinde secdeye kapanan ve Rabblerini hamd ile tesbih edenler iman eder. Hem onlar büyüklük de taslamazlar.” (Secde: 32/15)

Bu ayette delil getirme yönü; şüphesiz Allahu Teala; Allah’ın ayetten zikrolunduğu vakit Rabblerini hamd ile tesbih edip secdeye varmayan kimselerden iman mefhumunu kaldırmıştır. şüphesiz Allah’ın ayetlerinin en büyük hatırlatıcısı da namaz ayetlerinin tezkiri’dir. Her kime bunlar zikrolunsa oda zikri etmez ve namazda kılmazsa bunlara iman etmiş olmaz. Çünkü Allah (c.c.) bunu mü’minlere has kılmış, onların secde ehli olduklarını vurgulamıştır. şüphesiz bu en güzel delil getirme ve en yakın boyutudur. şüphesiz; Allah’ın:

“Namazı kılınız.” (Bakara: 2/43)

ayetine, sadece bunu ikamet eden (kılan) iltizam eder.

Onuncu Delil: Yüce Allah’ın şu ayeti:

“Onlara: Ruku edin denildiğinde onlar ruku etmezler. Vay o gün yalanlayanların haline!” (Mürselat: 77/48-49)

Bu ayeti de:

“Yeyin, metalanın biraz! şüphesiz ki sizler mücrimlersiniz.” (Mürselat: 77/46)

ayetinden sonra zikretmiştir. Nitekim yüce Allah, rukuyu -bu da çağrıldığı vakit namazı- terkeden o kimselere tehdit yağdırmıştır. Buradakinden maksad; “Onlar yalanladıklarından dolayı tehdit’tir” denilemez sadece. Çünkü Allah (c.c.) onların namazı terkettiklerini haber vermiştir. İşte tehditte bundan da vaki olmuştur.

Buna göre bizler şöyle diyoruz:

“Gerçekten, yüce Allah’ın namazı emrettiğini doğrulayacak bir kimsenin, namazı zaten devamlıca terkinde ısrarlı olacağı söz konusu olamaz. Çünkü gerek adete ve gerekse tabiata göre de; bir kimsenin kesin olmak; yüce Allah’ın gündüz ve gece olmak üzere beş vakit namazı farz kıldığını, terkedildiği vakit en büyük cezalara çarptırılacağını bilecek ve doğrulayacak, buna rağmen de namazı kılmamakta ısrarlı olacak.” İşte bu gerçekten imkansız bir konudur. Hiç bir zaman namazın farz olduğunu kabul eden bir kimsenin terkedeceği söz konusu bile olamaz. Çünkü iman kişiyi namaza emreder. Öyleki kalbinde buna gidecek bir emiri dinlemiyorsa zaten onun kalbinde iman bulunmuş değildir.

Hiçbir zaman kalben hükümlerine ve amellerine, kişiye (doğruca) ulaştıramayacak ne bir bilgiye ve ne de bir kişinin sözüne uy! İç muhasebenle de iyice düşünki; kişinin kalbi vaad ve tehdide, cennet ve cehenneme, namazın, yüce Allah’ın kıldığı bir farz; oluşuna, terkedeni de cezalandırıp, akıbet vereceğine, kişiyi namazı kılmaktan hiçbir şeyin engellemeyeceğine, kişi terkettiği zaman -sıhhatinde, afiyetinde olsun- olmasın Allah’ın onu bildiğine, iyice aklı açık olmalı ve temmül etmesi gerekir.

İşte bu kadarı, imanı sadece tasdik olarak gören kişilerden gizli kalmış birer konudur. şayet bu vacib bir fiil ve terki haram olan bir şeyle yakın olmasa işte bu kulun kalbinin kesin bir imanla olduğunu en imkansız kılmaktadır. Ne itaat fiili ve nede günahı terk konusu husule gelmez. Biz de diyoruz ki:

“İman tasdik etmektir. Lakin bu tasdik, sadece haber verileni kabul edipte ona teslim olmamak, amel etmemek demek değildir. şayet sadece tasdik etmenin itikadı iman sayılmış olsaydı, o zaman iblis, Firavun, ve kavmi, Salih’in kavmi ve -Muhammed’in (s.a.v.) Allah’ın Peygamberi olduğunu kabul eden- yahudiler ve bunu bilen uşakları hem mü’min ve hem de sadık kimseler olurlardı.

Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ki onlar seni yalanlamazlar.”

Yani (Ya Muhammed!) Senin sadık olduğuna inanırlar.

“Lakin zalimler yüce Allah’ın ayetlerini bile bile inkar ederler.” (En’am: 6/33)

Nitekim “cahd”: Bile bile inkar; ancak hakkı bildikten sonra olmaktadır. Allahu Teala şöyle buyurmşutur:

“Kalpleri onlara inandığı halde zulümle büyüklenmeleri sebebi ile onları inkar ettiler.” (Neml: 27/14)

Musa (a.s.) Firavun’a şöyle demiştir:

“Andolsun ki, bunları birer ibret olmak üzere göklerin ve yerin Rabbinden başka kimsenin indirmediğini bilmişsindir.” (İsra: 17/102)

Bir ayette de Allah (c.c.) yahudiler hakkında şöyle buyurmuştur:

“Onlar bunu tıpkı oğullarını bildikleri gibi bilmektedirler. Muhakkak ki onlardan bir grup bildikleri halde hakkı gizlemektedirler.” (Bakara: 2/146)

Bunlardan (bu konuyu açıklamak hakkında) daha açık birer delil de; yahudilerden iki fırka Rasulullah’a (s.a.v.) gelip, Nübüvvetine delalet eden sorular sordular. (Sonra da):

“Biz senin şüphesiz nebi olduğuna şahitlik ederiz” dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

“Öyleyse bana tabi olmanızı kısıtlayan nedir?”

diye buyurdular Onların ikisi de:

“Muhakkak ki, Davud, zürriyyetinde nebilerin bitmemesi için dua etmiştir. Bizlerde, eğer sana tabi olursak yahudilerin bizleri öldürmelerinden korkuyoruz” dediler.62

(62) Tirmizi: 2734, istizan bölümünnde: El ve ayağın öpülmesi hakkında babda; Aynı zamanda, Tefsirul Kur’an bölümünde: Beni İsrail suresi hakkında babda; Nesai: 2/172, Kanın haramlılığı bölümünde; İbni Mace’de bundan bir parça tahriç etmiştir: 3705 de Edeb bölümünde: Erkeğin başka bir erkeğin elini öpmesi babında; Ahmed: 4/240’da rivayet etmiştir. İsnadında zayıflık vardır.

Onlar şüphesiz Rasulullah’ın (s.a.v.) Peygamber olduğunun itikadını dilleriyle söyleyip mutabık olarak ikrar ettiler. Ancak bu tasdik ve ikrarla imana girememişlerdi. Çünkü onlar Rasulullah’ın (s.a.v.) emrine teslim olmadılar ve O’na itaat etmeyi gerekli kılmadılar.

Aynı zamanda Ebu Talib’in küfrüde böylecedir. Kendisi hakikaten de Rasulullah’ın (s.a.v.) sadık olduğunu biliyor ve dili ile bunu ikrar ediyordu. Bunu şiirinde bilip açıkça belirtmişdir de. Ancak kendisi (bunları söylediği halde) İslam dinine girmemiştir. Nitekim tasdik etme konusu iki şeyle tamam sayılır.

1- Doğruluğuna iman.

2- Kalbin sevmesi ve teslim olması.

Bu yüzden Allahu Teala İbrahim’e (a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Ey İbrahim! Rüyanı gerçekleştirdin.” (Saffat: 37/105)

Nitekim İbrahim (a.s.) rüyayı gördüğü vakit rüyasının doğru (sadık) olduğunu itikad etmişti. Çünkü Peygamberlerin rüyaları vahiy’den emrolunduğu şeyi yaptıktan sonra rüyasının doğru olduğu (gerçekleştiği) kılınmıştır.

Aynı zamanda Rasulullah’ın (s.a.v.):

“Ferc ya bunu tasdik eder (zina yapar) ya da yalanlar (kabul etmez, zinayı terkeder).”63

(63) Buhari: 11/22; İstizan bölümü: Ferc olmadan organların zina etmesi babında; aynı zamanda kader bölümünde: “Haramun ala karyetin ehleknaha” babında; Müslim: 2657, kader bölümünde: Zinanın ve başkasının insanoğluna kılındığı hazzın miktarı babında rivayet edilmiştir.

Burada tasdik fercin bir ameli olarak kılınmıştır. Kalbin temenni ettiği olarak (değil). Yalanlamada bu olayı (zinayı) terketmek demektir. Bu da apaçık gösteriyor ki tasdik sadece amelle sahih olmaktadır.

Hasan şöyle demiştir:

“İman temenni ve tehayyülden ibaret değildir. Lakin iman kalpte beslenen ve amelin de tasdik ettiğidir.” Bu merfu olarak rivayet edilmiştir.64

(64) İbni Ebi şeybe: “İman” adlı eserde -93- rivayet etmiştir. Bu Hasan üzerinde mevkuf bir hadistir. Ondan sahih değildir. İsnadında Zekeriyya b. Hakim El-Habti vardır. Kendisi helak eden (yanlış yapan) kimse idi Zehebi de bunu söylemiştir. Helak edenlerden başkası da bunu merfu olarak Hasan’dan rivayet etmiştir. İmam Suyuti: “Camius-Sağir” adlı eserinde: 5/356, bunu İbni Neccar’a, “Müsnedil-Firdevs adlı eserde Deylemi’ye, Enes’ten gelen rivayetle nisbette bulunmuştur. Münav şerhinde şöyle dedi: Ala dedi ki: Bu hadis münkerdir. Bunu Abdusselam b. Salih El-Abid tek olarak rivayet etmiştir. Nesai onun hakkında: Terkedilmiştir demiştir. İbni Adiy ise: “Zayıflığı hususunda icma edilmiştir.” Ceyyid bir senedle bu söz, Hasen’den bu manası ile rivayet edilmiştir” demiştir. Doğrusu da budur.

Sözün maksadı şu ki; kılındığı zaman mükafat, terkedildiği zamanda tehdit bulunan namazın vacibiyeti konusu, kesin bir tasdikle sadece amel ve teslimiyet olmadan olması olanaksız bir şeydir.

 

Namazı Terkedenin Kafir Olacağını Söyleyenlerin Sünnetten Delilleri Faslı

 

İkinci Deli; Sünnetten bu konuya delile gelince; bunun da bazı yönleri mevcuttur.

İlk Delil: “Sahih” adlı eserinde Müslim’in Cabir b. Abdullah’tan rivayet ettiği hadistir. Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu söylemiştir:

“Kişi ile küfür arasında namazın terki vardır.”65

(65) Müslim: 82, İman’da: Namazı terkedene küfür isminin beyanı babında; Ebu Davud: 4678, sünnette: İrca’yı red etme babında; Tirmizi: 2622 İman’da: Namazı terkeden hakkındaki babda rivayet etmişlerdir.

Bunu Ehli Sünen rivayet etmiştir. Tirmizi de bu hadisi sahihlemiştir.

İkinci Delil: Yezid b. Hubeyb El-Eslemi’nin rivayet ettiği hadistir. Kendisi Rasululah’ın (s.a.v.) şöyle dediğini işitmiştir:

“Bizimle onlar arasındaki ahid namazdır. Her kim namazı terkederse kafir olur.”66

(66) Tirmizi: 2623 İman’da: Namazı terkeden kimse hakkında bab; Nesai: 1/231-232; Namaz’da: Namazı terkedenin hükmü babında; Ahmed: 5/346; Hakim: 1/6’da bunu sahihlemiştir. Zehebi de onaylamıştır.

İmam-ı Ahmed ve Ehli Sünen rivayet etmiştir. Tirmizi de: Sahih hadistir. İsnadı Müslim’in şartı üzeredir demiştir.

Üçüncü Delil: Rasulullah’ın (s.a.v.) kölesi Sevban’ın rivayet ettiği hadis. Kendisi Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işitmiştir:

“Kul ile küfür ve iman arası namaz bulunmaktadır. şayet namazı terkederse şirk koşmuş olur.”67

(67) Münziri: “Tergib ve Terhib” 1/379, adlı eserde şöyle demiştir: Hibetullah Et-Taberi’nin rivayet ettiği sahih isnatlıdır. Geçen iki hadiste buna şahitlik etmektedirler.

Hibetullah Et-Taberi rivayet etmiş ve: “Müslim’in şartına göre hadisin isnadı sahihtir” demiştir.

Dördüncü Delil: Abdullah b. Amr b. As’ın Rasulullah’tan (s.a.v.) rivayet ettiği hadis.

Kendisi bir gün namazı hatırlatmıştır. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

“Her kim namazı muhafaza ederse onun için (bu) bir nur ve burhan olur. Kıyamette de bir kurtuluş olur. Kimde bunu muhafaza etmezse bu ona ne bir nur ne bir burhan ve ne de bir kurtuluş olur. Kıyamet gününde Karun Firavun, Haman ve Ubey b. Halef ile beraber olur.”68

(68) Ahmed: 2/169; İbni Hibban: 254, Bu hadisi Heysemi “Mecma” adlı eserinde 1/292, Taberani’nin “Kebir ve Evsad” eserlerine nisbette bulunmuştur. şöyle demiştir: “Ahmed’in ricali sika’dır. Münziri ise şöyle demiştir: İsnadı ceyid’dir. “Tergib” adlı eserinde 1/386, geçmektedir.

İmam Ahmed “Müsned”inde, Ebu Hatim ve İbni Hibban “Sahihin”de rivayet etmişlerdir. Nitekim bu dört kişinin isminin geçmesi ile özelleşmesi onların kafirlerin başları olduklarından dolayıdır. Bu hadiste çok beliğ bir nükte de söz konusudur. Bu da (kişiyi) namazını muhafaza etmesinden ya malı, ya mülkü ya makamı ve yahut da ticareti alıkoymaktadır. Kimin malı kendisini namazdan alıkoyuyorsa işte Karun ile beraberdir. Kimin mülkü namazdan alıkoyuyorsa o da Firavun ile beraberdir. Kimin de makamı namazdan alıkoyuyorsa o da Haman ile beraber ve kimin ticaret kişiyi namazdan alıkoyuyorsa o da Ubey b. Halef ile beraberdir.

Beşinci Delil: Ubade b. Samit’in rivayet ettiği hadis. Dedi ki:

“Rasulullah (s.a.v.) bana tavsiyede bulundu ve şöyle buyurdu:

“Allah’a bir şeyi ortak koşmayın. Kasten de namazı terketmeyin. Her kim namazı kasten bilerek terkederse (İslam) milletinden çıkar.”

Bunu “Sünen”de Abdurrahman b. Ebi Hatim rivayet etmiştir.”69

(69) “Tergib ve Terhib” 1/379 adlı eserde Münziri bu hadisi Taberani’ye ve “Namaz kitabı” adlı eserde Muhammed b. Nasr’a nisbette bulunmuştur. şöyle demiştir: “Her iki isnadda bir beis yoktur.”

Altıncı Delil: Muaz b. Cebel’in (r.a.) rivayet ettiği hadis. Kendisi şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Her kim kasten farz namazı terkederse ondan Allah’ın zimmeti beri olmuş olur.”70

İmam Ahmed rivayet etmiştir. şayet İslam üzere baki kalmış olsaydı o zaman onda İslam’ın zimmeti bulunurdu.

(70) Sayfa: 25’de tahrici geçmişti.

Yedinci Delil: Ebu Derda’nın rivayet ettiği hadis. şöyle demiştir: Bana Ebul Kasım, namazı kasten terketmememi nasihat etti.

“Her kim kasten namazı terkederse işte ondan Allah’ın zimmeti beri olmuş olur.”71

Bunu Abdurrahman b. Ebi Hatim “Sünen”inde rivayet etmiştir.

(71) Sayfa: 25’de tahrici geçmişti.

Sekizinci Delil: Muaz b. Cebel’in rivayet ettiği hadisi şerif Rasulullah’tan (s.a.v.) şöyle buyurduğunu söylemiştir:

“İşin başı İslam, direği ise namazdır.”72

(72) Tirmizi: 2619, İman bölümünde: Namazın hürmeti hakkında babda; İbni Mace: 3973, Fitneler bölümünde: Fitneden dili kaçındırmak babı; Ahmed: 5/231, Abdurrazzak o da Muammer’den olan hadisten. Bu 237’de şu’be tarıki ile Hakan’dan o da Urve En-Nazil’den o da Muaz’dan rivayet edilmiştir. Bu muhtasar olarak: 5/236’da Veki hadisinden o da Süfyan, o da Abdulhamid b. Behram o da şehr b. Huseb, o da Abdurrahman b. ⁄anem’den rivayet edilmiştir. Bu hadis “İman” adlı eseri olan İbni Ebi şeybe’nin sayfa: 2’de bulunmaktadır. Bu hadiste bu yolları ile sahih bir hadistir.

Kısaltılmış sahih bir hadistir. Bu hadisle delil getirmek; muhakkak ki yüce Allah namazın İslam’dan olduğunu haber vermiştir. Öyleki tıpkı çadırı ayakta tutan direk konumundadır namaz. Nitekim çadırın yıkılması da çadırın ayakta kalmasını sağlayan direklerin yıkılması sonucu meydana gelmiştir. Öyleki İslam’da namazın kılınması ile yok olur.

şüphesiz bunu bu haliyle Ahmed’de delil getirmiştir.

Dokuzuncu Delil: “Sahihayn”da, Sünen’de ve Müsned’lerde Abdullah b. Ömer’in rivayet ettiği hadis. Dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“İslam beş şey üzerine bina edilmiştir. “La ilahe illallah Muhammeden Rasulullah” kelimesine şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, (Allah’ın) evini hacc etmek ve oruç tutmaktır.”73

(73) Ahmed: 2/26-93-120’de rivayet etmiştir. Buhari: 1/46-42 İman’da: Rasulullah’ın (s.a.v.): “İslam beş şey üzere bina edilmiştir” kavli hakkında bab; Müslim: 16, İman bölümünde: İslam’ın rükünleri babında; Tirmizi: 2736 da: “İslam beş şey üzerine bina edilmiştir” babında; Nesai: 8/107, İman’da: İslam kaç şey üzerine bina edilir? Babında rivayet etmişlerdir.

Ahmed rivayet etmiştir. Bazı lafızlarda da: “İslam beştir” diye buyurulmuştur ve zikretmiştir. Nitekim bunun delil getirilişi bazı yönlerle olmaktadır.

1- Rasulullah (s.a.v.); İslam’ı beş rükün üzerine bina edilen bir kubbe gibi kılmıştır. Bir tane büyük rüknü (direği) yıkılacak olursa İslam’ın kubbesi yıkılıverir.

2- Bu rükünlerin olmasında, Rasulullah (s.a.v.) bu direkleri (rükünleri), İslam’a kubbe olması ile iki şehadet kelimesine karine olmuştur. Her ikisi de rükündür, namazda rükündür, zekatta rükündür. Dolayısı ile bu rükünlerden bir rükün yıkılacak olursa, İslam’ın kubbesi nasıl diğer rükünlerle ayakta durabilir? Çünkü yıkılmıştır artık….

3- Rasulullah (s.a.v.) bu rükünleri bizzat İslam’ın kendisi olarak kılmıştır. İslam isminin kapsamı içindedir. Dolayısıyla bunların hepsini barındıran diye ismi olan bir şey ki bir bölümü gidecek olursa ismi de gidecektir, özellikle rükünlerinden olup ta, rükün olmayan cüzleri gibi de değilse, evin duvarı gibi vs. Eğer düşecek olursa evde çöker. Direk, odun ve kerpiç vs. ise bunun hilafınadır.

Onuncu Delil: Rasulullah’ın (s.a.v.) buyurduğu şu hadis:

“Her kim namazımızı kılar, kıblemize döner, kestiklerimizden yer ise işte o müslüman bir kimsedir. Onun lehine olan bizim de lehimize, aleyhine olan bizim de aleyhimizedir.”74

(74) Buhari: 1/217, Namaz bölümünde: Kıbleye dönmenin fazileti babında rivayet etmiştir.

Bu hadisin delalet ettiği yön iki vecihledir.

1- Bu üç özellikle Rasulullah (s.a.v.) bir kişiyi müslüman saymıştır. Bunların dışında müslüman olamaz.

2- Kişi doğuya namaz kılsa, kendisi müslümanların kıblesine doğru -anlatıldığı halde- kılmazsa müslüman olmaz. Dolayısı ile, türüyle namazı terketse ne olur?!…

Onbirinci Delil: Abdullah b. Abdurrahman’ın Darimi’den rivayet ettiği hadisi şerif. Kendisi şöyle dedi:

“Bize Yahya b. Hassan, onlara Süleyman b. Karn hadisi anlattı. O da Cabir b. Abdillah’tan rivayet etmiştir. O da Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu söylemiştir:

“Cennetin anahtarı namazdır.”75

(75) Bunu matbu olan Darimi’de bulamadım. Ahmed bunu 3/340’da senedi zayıf olarak rivayet etmiştir. Hadiste: Süleyman b. Karn o da Ebu Yahya El-Kaffat’dan (rivayeti) vardır. İkisinin hızfının kötülüğünden dolayı ikiside zayıftırlar.

Bu hadis de gösteriyor ki kim namaz kılanlardan değil ise ona cennet açık olmaz. Cennet şüphesiz bütün müslümanlara açıktır. Namazı terkedende dolayısı ile müslüman değildir. Nitekim bununla, Rasulullah’ın (s.a.v.):

“Cennetin anahtarı “La ilahe illallah” kelimesine şehadettir.”76

hadisi arasında bir çelişki bulunmamaktadır. Çünkü şehadet asıl olan anahtardır. Namaz ve diğer rükünlerde bunun dişleridir. Öyleki bununla da (kapı) açılır.

(76) Ahmed: 5/232, İsnadı zayıftır. Bunu Heysemi “Mecma” adlı eserinde: 1/16’da Bezzar’a nisbet etmiştir. şöyle demiştir: “şehr ve Muaz arasında kopukluk mevcuttur.” İsmail b. Ayyuş da şöyle demiştir: “Ehli Hicaz’dan rivayeti zayıftır. Bu da bundan bir tanesidir.”

Nitekim cennete girmek, dişleri olan anahtar ile mümkündür.

Buhari Vehb b. Münebbih’e dedi ki:

“Cennetin anahtarı “La ilahe illallah”a şehadet değil midir?” dedi. O da:

“Evet” dedi. Lakin dişleri olan bir anahtardır. Dolayısı ile sen dişleri olan anahtar ile girmek istersen girersin. Aksi takdirde giremezsin.77

(77) Buhari: 3/88, Cenaze bölümünün başlarında taliktir. Kimin son sözü “La ilahe illallah” ise. Hafız şöyle demiştir: “Tarih” adlı eserde Musannıf bunu vasl etmiştir. Ebu Nuaym “Hilye” adlı eserinde’de Muhammed b. Said b. Rummanete yolu ile vasl etmiştir. Bana babam haber verdi ve: “Vehb b. Münebbih’e denildi ki” dedi ve hadisi zikretti.

Onikinci Delil: Mahçen b. El-Edrei El-Eslemi’nin rivayet ettiği hadis. Kendisi Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte bir mecliste bulunuyordu ve ezan okundu. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ayağı kalktı (ve gitti) sonra da geri döndü. Mahçen de halen meclisde idi. Ona:

“Seni namaz kılmaktan alıkoyan nedir? Sen müslüman bir kişi değil misin?”

diye buyurdu. Mahçen’de:

“Elbette ki (müslümanım) ben evde ehlim ile beraber kıldım.” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

“(Mescide) geldiğin vakit, namaz kılmış olsan bile, insanlarla beraber namaz kıl.”78

diye buyurdu.” Ahmed ve Nesai rivayet etmiştir.

(78) Ahmed: 4/34 ve 338’de; Nesai: 2/112 İmamet bölümünde: Kişinin tek başına kılmasından sonra cemaat ile iade etmesi babında; Muvatta: 3/132’de, İsnadı ise sahihtir. Hakim de bunu 1/244, sahihlemiştir.

Böylelikle de müslüman ile kafir arasındaki farika’nın namaz olduğu anlaşılmaktadır. Bizzat sende bu hadislerin lafızlarının altında: “Eğer sen müslüman isen namaz kılarsın” konusunun manasını bulursun. Tıpkı senin: “Niye konuşuyorsun? Yoksa konuşamıyor musun?” diye söylediğin gibidir bu. şayet İslam, kişinin namaz kılmaması ile beraber ayakta da dursa, namaz kılmayanı görünce de: “Sen müslüman birisi değil misin?” denilir.

 

Namazı Terkedenin Kafir Olacağına Dair İcma’dan Deliller Faslı

 

Sahabenin icmasında gelecek olursak; İbni Zenceveyh dedi ki: Bize Ömer b. Rabi, onlara da Yahya b. Eyyub hadisi anlattı. O da Yunus’dan, o da İbni şihab’dan dedi ki:

“Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe bana hidisi anlattı. Abdullah b. Abbas, Ömer b. Hattab’a kendisi mescitte iken taunlu olduğu bir sırada geldiğini haber vermiştir. Kendisi: “Ben ve (gelen) topluluk cünüp olduk” dedi. Nitekim kendilerini evine sokuncaya dek mescitte benimle beraber idiler.  İnsanlara namaz kıldırması için, Abdurrahman b. Avf’a emretti. Dedi ki:

“Ömer’in evine girdiğimiz vakit alimin kavuşup kaplayacağından (korkuya kapıldı) hava da sarıya çalana dek bu korku ondan gitmedi. Nihayet ufuk belirdi ve:

“İnsanlar namaz kıldılar mı?”

dedi. Bizler de: “Evet” dedik. Bunun üzerine o:

“Namazı terkedenin İslam’ı yoktur.”

Başka siyakında ise:

“Namazı terkedinin İslam’da nasibi yoktur.”79

demiştir.

(79) Sayfa: 21’de geçmişti.

Sonra da abdest suyu istetti. Abdest aldı ve namaz kıldı. Bu kıssayı da zikretti ve:

“Bu sahabelerin yanında söyleyen bir söz idi. Nitekim bu söze hiç birisi karşı çıkmamıştır.” Bu hadisin bir benzeri önceden geçen Muaz b. Cebel, Abdurrahman b. Avf ve Ebu Hureyre’den gelmişti. Bunda, sahabelerden ihtilaf içinde olanını bilmemekteyiz.

Hafız Abdulhak El-Eşbili “Namaz” kitabında şöyle demiştir: şüphesiz sahabenin çoğunluğu ve sonrası, bütün vakti çıkana dek kasten namazı terkedenin kafir olacağına dair hüküm vermişlerdir. Ömer b. Hattab, Muaz b. Cebel, Abdullah b. Mesud, İbni Abbas, Cabir, Ebu Derda, vs. bunlardandır. Aynı zamanda konu ile ilgili (görüşü) Ali b. Ebi Talib’den de rivayet mevcuttur. Bunların hepsi sahabedendirler. Sahabeden (olmayıp kafir olur diyenler) ise şunlardır: Ahmed b. Hanbel, İshak b. Rahaveyh, Abdullah b. Mübarek, İbrahim en-Nehai, Hakem b. Uyeyne, Eyyub Es-Sehteyani Ebu Davud Et-Tayalisi, Ebu Bekr b. Ebi şeybe ve Ebu Hayseme Zuheyr b. Harb’tırlar.

 

Tekfir Etmeyenler Bu Nassları Nasıl Te’vil Etmektedirler?*******************************

 

Tekfir olunmasından alıkoyanlar şöyle demiştir:

“şüphesiz bu hadisleri ve biçimlerini inkari küfür olarak değil de, nimete küfür (nankörlük) olarak haml edilmesi gerekir. Rasulullah’ın (s.a.v.) buyurdukları gibi:

“Her kim atıcılığı öğrenmiş ise ve sonra da bunu terkederse işte bu o nimete küfr etmek demektir.”80

(80) Ebu Davud: 2513, Cihad bölümünde: atıcılık babında; Nesai: 6/222-223, Atlar bölümünde: Kişinin atını eğitmesi babında; Hakim: “İsnadı sahihtir, hadis hasen’dir” demiştir.

Bir hadiste de:

3Babalarınızdan yüç çevirmeyin. şüphesiz bu sizin için bir küfür olur.”81

(81) Buhari: 12/47, Faraiz bölümünde: Babasından başkasına baba diye iddia da bulunmak babı; Müslim: 62, İman bölümünde: Kim babasından yüz çevirirse karısına beyanı babında rivayet etmişlerdir.

buyurulmuştur. Başka bir hadiste:

“Nesebi arınık kılın (inkar etmeyin). şayet küçük görülüp ( inkar edilirse) bu imandan sonra küfür olur.”82

diye buyurulmuştur.

(82) ibni Mace: 2744, Feraiz bölümünde: Veledini inkar eden hakkında bab; Darimi: 2/242; Ahmed: 2/215, Zevaid adlı eserde şöyle denmiştir: “İsnadı sahih olup hadis te sahihtir.”

Hadiste yine şöyle buyurulmuştur:

“müslümana sövmek fısk, onu öldürmek ise küfürdür.”83

(83) Buhari: 1/103, İman’da: Mü’minin bilmediği halde amellerinin döklüleceğinden korkması babında ve Edeb bölümünde: Sövme ve lanet etmeden nehy edilenler babında; Fitne bölümünde: Rasulullah’ın (s.a.v.): “Benden sonra kafir olarak birbirinizin boyunlarını vuranlar olarak ölmeyin” sözü hakkındaki babda; Müslim: 64, İman’da: Rasulullah’ın (s.a.v.): “Müslümana sövmek….” ile ilgili hadisin beyanı babında; Tirmizi: 1984, Birr bölümünde: 52. babda ve 2636’da ve İman’da: Müslümana sövmek hakkındaki babda; İbni Mace: 69, Mukaddime’de ve 34, 3939 ve 3941’de rivayet etmişlerdir.

Başka bir hadiste ise:

3Kim karısına dübüründen yaparsa şüphesiz o Muhammed’e indirilene küfr etmiş olur.”84

diye buyurulur.

(84) Ahmed: 2/408-476; Tirmizi: 135, Taharet bölümünde: Hayızlıya yaklaşmak hakkındaki kraher babı; Ebu Davud: 2162’de; ibni Mace: 639, Teharette: Hayızlıya yaklaşmanın keraheti babında; Darimi: 1/259’da rivayet etmişlerdir. Bu sahih bir hadistir.

Başka bir hadiste de:

“Kim Allah’tan başkasına yemin ederse kafir olur.”85

diye buyurulmuştur.

(85) Tirmizi: 1535, Yeminler ve adak’da: Allah’tan başkasına yemin etmenin keraheti babında; Hadisi Tirmizi hasen’lemiştir; Ebu Davud: 3251, Yeminlerde ve Adak’da: Babalara yemin etmenin keraheti babında; Hakim: 1/18 ve 4/297 sahihlemiştir. Zehebi de onaylamıştır. Ahmed de Ömer’in Müsned’inde 229 onay vermiştir. Aynı zamanda 4904, 5375’de İbni Ömer müsnedi ile de İbni Hibban sahihlemiştir. 1/77.

Bunu Hakim “sahihin”de bu lafız ile rivayet etmiştir.

Rasulullah (s.a.v.) bir hadisinde ise şöyle buyurmuşlardır:

“Ümmetimde iki şey vardır ki bunlar onlara küfürdür. Birincisi, nesebleri inkar. ikincisi, ölünün arkasından yapılan niyaha (cahiliyye ağıt, etek, baş, kıl saç yolmak ve vurmak vs.).”86

(86) Müslim: 67, İman’da; Nesebi inkar ve niyaha da kişiye küfür isminin kullanılımı babında.

Nitekim konu ile ilgili deliller çokçadır. Kendileri devamla şöyle demişlerdir:

“Rasulullah (s.a.v.) zina eden, hırsızlık yapan ve içki içenden87 ve müntesibten iman ismini nefy etmiştir. ancak bir ismin gitmesini onlardan gerekli kılmamıştır. onları ebedi cehennem ve inkari küfür olarak saymamıştır. işte namazı terkeden kişi de böylecedir. Bunun bu fiili cuhud küfrü (apaçık, bile bile küfür) değildir. Aynı zamanda ebedi ateşte de bırakan bir fiil değildir. Nitekim Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Emanetinde durmayanın imanı yoktur.”88

(87) Buhari: 5/86, Mezalim bölümünde: Sahabenin izni olmadan nehy babında; İçeceklerde başındaki bölümünü, Haddler bölümünde: Zina, içki içmek… babında; Müslim: 57 ve 102’de; Ahmed: 7316’da rivayet etmişlerdir.

(88) Ahmed: 3/135-154-210-251’de; Beyhaki Sünen’de: 6/288; Ziya: El-Ehadis El-Muttana adlı eserinde 2/234; Enes’den gelen iki yolla rivayet etmiştir. Ceyyid bir hadistir. iki isnadından biri hasen’dir. şahitleri de bulunmaktadır.

Burada o kişiden imanı nefy etmiştir. ancak emaneti koruyamayanın, eda edemeyenin, İslam dininden çıkaran bir küfür işlediği icab etmemekte ve bu manaya gelmemektedir.

ibni abbas, yüce Allah’ın:

“Her kim allah’ın indirdikleri ile hükmetmezseişte onlar kafirlerin ta kendileridir.3 (Maide: 5/44)

ayeti hakkında: “kendisine gittikleri küfr değildir bu” demiştir. Tavus ise: “İbni abbas’a bu ayetten soruldu. O da: “Bu küfürdür. ancak kişinin Allah’ı, meleklerini, kitaplarını ve Rasullerini vb. küfrettiği gibi küfr değildir” dediğini bildirmiştir.

Yine ibni abbas şöyle demiştir:

“Dinden çıkarmayan bir küfürdür.”89

(89) Hakim: Müstedrek adlı eserinde 2/313; ibni abbas’dan Tavus’un yolu ile rivayet etmiştir. Kendisi hadisi sahihlemiştir. Zehebi de onaylamıştır.

Süfyan ibni Cüreyc’ten o da Ata’dan şöyle demiştir:

“Bu, küfrün dışında bir küfürdür, zulmün dışında bir zulm, fıskın dışında bir fısktır.”

 

İki Fırka Arasındaki Hüküm Faslı Hakkında Fasıla

 

Bu meselede doğruyu bilmek; imanın ve küfrün hakikatını bilme üzerine bina edilmiştir. Nitekim bunlardan sonra nefy etmek ve ispat etmek gerçekleşir. Küfürde imanda birbirlerine zıt olup, birisi gidecek olursa öbürü yeri işgal eder. Nitekim imanın kendisine asıl olarak birçok şubeleri bulunmaktadır.90

(90) Müellif Rasulullah’ın (s.a.v.): “İman altmış kadar şubedir” hadisine işarette bulunmuştur. (Baki) Buhari: 1/48, İman bölümünde: imanın işleri babında şu lafızla: “İman altmış kadar şube’dir. Haya ise iman’dan bir şubedir.”; Müslim: 35, iman’da: iman’ın şubelerinin adetlerini beyan babında rivayet etmişlerdir.

Her bununla olan şubede iman diye isim alır. Dolayısı ile namaz iman’dandır. Zekat, oruç, hacc, batıni ameller; haya, tevekkül, Allah korkusu ve O’na yakınlaşma vs. hepsi de böylece (iman’dan) olup, yoldan eziyet verecek bir şeyi kaldırmaya dek hepsi bu imanın şubelerinin kapsamında’dırlar. Nitekim eza verecek bir şeyi yoldan kıldırmak bile imanın şubelerinden birer şubedir. işte bu şubenin zail olup gitmesi ile iman gitmez, şehadet şubesi gibi. Dolayısı ile bunlareyin zail olması ile iman mefhumu (tamamı) ile gitmez. Yoldan eziyet verecek bir şeyi kaldırmamak gibi.

aynı zamanda bu iman şubelerinde büyük tefavutlar içeren (aralarında yakınlaşmalar bulunan) şubeler de söz konusudur. Bazı şubeler vardır ki şehadet kelimesi -ki en yüksek şubedir- ona ilhak olmada, böylece de ona yakın olmuş olur. Bazen de yoldan bir eziyet veren şeyi kaldırmaya ilhak olur, böylecede ona yakın olmuş olur.

İşte küfür konusu da böylece olup onunda asıl olarak şubeleri mevcuttur. Nitekim her iman şubesi iman ve her küfür şebesi küfür olarak (adlanır). Haya imandan bir şube olurken, az haya (hayasızlık) ise küfrün şubelerinden olmaktadır. Sadaka vermek iman şubelerinden iken, yalanda küfrün şubelerinden olmaktadır. Namaz, zekat, hac, oruç iman şubelerinden iken, bunları terketmek küfrün şubelerinden iken, bunları terketmek küfrün şebelerinden olmaktadır. Allah’ın indirdikleriyle (kanunları ile) hükmetmek imanın şubelerinden iken, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmemek ise küfrün şubelerinden olmaktadır. Bütün masiyetler küfrün şubelerinden olurken, bütün (allah’a ve Rasulüne) taatlerde imanın şubelerinden olmaktadır.

imanın şubeleri iki kısımdır. Kavli ve fiili. aynı zamanda küfründe kavili ve fiili olmak üzere kısımları ikidir.

Kavli olan iman şubelerinde; imanın zeval bulması ile bu şubenin zevali de gerekmektedir. aynı zamanda imanın zevalini icab ettirecek fiili şubede bu böylecedir. (İman bulunduğu taktirde şubeleri de bulunmakta, şubede imanın olması demek kulda iman vardır demektir). aynı zamanda kavli ve fiili küfür şubeleri de böylecedir. Kişi ihtiyarı ile kelime-i küfür söylediği vakit bu küfür şubelerinden bir (kavli) küfür şubesi olmakta, puta taptığı, mushafla alay ettiğinde bu fiili küfür şubelerinden olmaktadır. işte bu asıldır.

İşte burada başka bir asıl daha vardır ki; o da imanın hakikati kavl ve amelden mürekkeptir. Kavl 5söz) ise iki kısımdır:

  1. a) Kalbin sözü -ki bu itikattir-,
  2. b) Dilin sözü: Bu da İslam kelimesini söylemektir.

Amel de iki kısımdır:

  1. a) Kalbin ameli: Bu da niyyeti ve ihlasıdır.
  2. b) Oganların amelidir.

şayet bu dört şey gidecek olursa iman tamamı ile gidiverir. Kalbin tasdiki gidecek olursa diğer parçaların bir fonksiyonu kalmaz. Çünkü kalbin tasdik etmesi, itikad ve oluşmasında faydalı olması için şarttır. Kalbin ameli de doğru bir itikat ile beraber zail olacak olursa, işte bu mürcie mezhebi ile Ehli Sünnetin aralarındaki savaştır. Nitekim Ehli Sünnet imanında yok olabileceğine icma etmişlerdir. Kalbin amelinin sönmesi ile beraber tasdik etmenin fayda vermeyeceğinde de icma etmişlerdir. iman’da kulun muhabbeti ve teslimiyetidir. Nitekim bu; iblis’e, Firavun’a ve kavmine, yahudilere ve Rasulullah’ın (s.a.v.) doğruluğuna inanan, hatta gizli ve açık olarak bunu ikrar edip: “O yalancı değildir” diyen “ancak biz tabi olmayız, sana iman etmeyiz” diyen müşriklere bile fayda vermemiştir. Dolayısı ile iman, kalbin amelinin gitmesi ile gidiyorsa, o zaman organların amellerinin en büyüğünün yok olması ile yok olduğu inkar edilmeyecek bir gerçektir. Özellikle de kalbin sevgi ve inkiyadına zorunlu değilse -ki önce de takriri geçtiği gibi kesin olan bir tasdikin olmayışında bu gerekli bir konudur- o zaman kalbin itaat etmeyişi, organların itaat etmeyişini gerekli kılar. öyleki kalp eğer itaat edip teslim olsa organlarda itaat ederler ve teslim olurlar. Taatinin ve tesilimiyetinin olmayışı, itaatı gerektiren tasdikin olmayışını gerekli kılar. Nitekim o da imanın hakikatıdır. Çünkü iman sadece tasdik etmekten ibaret değildir. az önce açıklamasında geçtiği gibi. İman şüphesiz itaatı ve teslimiyeti ( ameli vs.) yi icab ettiren bir tasdiktir. Hidayet de böylecedir. Hidayet sadece hakkın bilinmesi ve beyan olunması demek değildir. Bilakis hidayeti bilmek ittibasına uymayı ve (yaşamayı) gerekli de kılar. Gereği gibi de amel etmeyi de gerekli kılar. şayet ilk olarak olan hidayet diye isimlendirilecek olsa, işte bu “hidayet bulma” manasındaki bu içerii tam icab ettiren hidayet olmamış olur. Tıpkı itikadın sadece tasdik olduğunda olduğu gibi. Tasdik olarak isilense de… Lakin bu imanı gerekli kılan tasdik olmamıştır. Dolayısı ile sen bu konunun aslına tüm gözlemlerle bir müracaat et!91

(91) Sözünün özü; şüphesiz ki iman demek; her tasdik edilen şey olmayıp, tam anlamıyla teslimiyet gösterilip, boyun bükülen bir teslimiyetteki tasdiktir. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: “Kalpleri ona inandığı halde zulüm ile büyüklenmeleri sebebi ile onları inkar ettiler.” Dolayısı ile, imanın zıddı olan cahd (bilerek inkar)da hem kesin inanmaları ve hem de bunu tasdik etmeleri bir arada bulunmuştur.

 

İtikadi Küfür ve Ameli Küfür Hakkında Fasıla

 

Burada işte başka bir asıl konu daha vardır! Bu da küfrün iki tür olduğu konusu: ameli küfür ve içinde cuhud ve inad bulunan küfür.

Cuhud küfrü (bilerek inkar etmek) şudur: Rasulullah’ın (s.a.v.) allah’ın katından getirdikleri şeyleri bilerek inkar, Allah’ın isimlerine, sıfatlarına, fiillerine ve ahkamlarına da inat etmektir. işte bu küfür her yönü ile imana zıtlık arz eder.

Ameli küfre gelince; bu da imanı götüren ve götürmeyen olarak ayrılmaktadır.

Mesela: Puta tapmak, Kur’anla dalga geçmek, Rasulullah’ı (s.a.v.) öldürmek. Ona sövmek imanı götürür.

Mesela: Allah’ın indirdiklerinin dışındakilerle hüküm etmek, namazı terketmek ise kesinlikle ameli küfürden sayılmaktadırlar. Bu kişiden küfürismini allah’ın ve Rasulü’nün itlak etmesinden sonra nefy etmek mümkün değildir.

Allah’ın indirdiklerinin dışındakilerle hükmeden kafir olur. aynı zamanda namazı terkeden de Rasulullah’ın (s.a.v.) nassı ile kafir olur.92 Lakin bu ameli küfür olup itikadi küfür değildir.

(92) Sayfa: 46’da geçen hadise işaret etmiştir.

Nitekim, yüce Allah, kendi kanunları ile hükmetmeyenin kafir olduğunu, Rasulullah (s.a.v.) ta namazı terkedenin kafir olduğunu isimlendirdikleri halde bunları işleyene küfür ismi itlak edilemez demek mümteni bir konudur. Muhakkak kiRasulullah (s.a.v.) zina işleyen, içki içen ve hırsızlık yapan kimseden iman ismini nefy etmiştir.93 aynı zamanda komşusu kendisinden emin olmayandan da iman ismini nefy etmiştir. Nitekim kenidisinden iman ismi nefy olunca işte o zaman bu amel bakımından kafir olmuş olur. Kendisinden cuhud ve itikad küfrü nefy olmuş (bulunmamış) olur.

(93) Sayfa: 52’de geçmişti.

aynı zamanda Rasulullah’ın 5s.a.v.):

“Benden sora kafirler olarak dönüpte birbirinizin başlarını vurmayınız.”94 hadisi de yine böylece olup, ameli bir küfürdür. Yine hadiste geçen:

“Her kim kahine giderse onu doğrularsa ya da dübüründen hanımını yaparsa şüphesiz Muhammed’e indirilene küfr etmiş olur.”95

kavli de böylecedir. Hadiste şöyle de buyurulmuştur:

“Bir kimse kardeşine: “ey kafir!” der ise kisinden birisine döner.”96

(94) Bu veda hutbesinde Rasulullah’ın (s.a.v.) uzun hutbelerinden alınan bir parçasıdır. Buhari: 3/458-459, Hacc bölümünde: Mina günlerinde hutbe babında ve fitne bölümünde: Benden sonra kafirler olarak dönüpte birbirinizin başlarını vurmayınız babında rivayet etmiştir. Başkaları da rivayette bulunmuştur. Müslim: 1679, Kasame bölümünde: Kanların haram olduğu babında; Ebu Davud: 1/1947, Hacc bölümünde: Haram aylar babında rivayet etmişlerdir.

(95) Bak. Sayfa: 51’de geçen adisin tahricine.

(96) Suhari: 10/428, Edeb bölümünde: Kim tevilsiz kardeşini tekfir ederse dediği gibi olur babında; Müslim: 60, iman bölümünde: Kardeşine; ey kafir diyen bir kimsenin hali babında. Muvatta: 2/984, Kelam’da: kelam’da (sözde) mekruh olanlar babında rivayet etmişlerdir.

şüphesiz Allahu Teala, kitabından, bazısı ile amel eden ve bazısını da terkeden hakkında, amel ettikleriyle mü4min, etmedikleri ile de kafir ismini kullanmıştır. ayette buyurduğu şöyledir:

“Hani sizden, birbirinizin kanını dökmeyin ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın.”

diye söz almıştık. Sonra kabul ettiniz. Hala da şahitlik etmektesiniz.

(Bu sözünüzden) sonra işte sizler yine birbirinizi öldürüyor, içinizden bir kısmı yurtlarından çıkarıyor ve onlara karşı günah ve düşmanlıkla birleşip yardımlaşıyorsunuz. Eğer size esir olarak gelirlerse fidye verip onları kurtarınız. Halbuki onların çıkarılması size haram kılınmıştır. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıyorsunuzda bir kısmını da inkar mı ediyorsunuz? içinizden böyle yapanların cezası, dünyada horlanmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise azabın en şiddetlisine döndürülürler. allah (c.c.) yaptıklarınızdan gafil değildir.” (Bakara: 2/84-95)

Bu ayetle yüce Allah; onların emr olundukları misaki (sözü) ikrar ettiklerini ve buna sarıldıklarını haber vermiştironların bunu tasdik etiklerine delalet etmektedir. aynı zamanda birbirlerini öldürmeyeceklerine, kimisi kimisini yurtlarından da kovmayacaklarına dadelalet etmektedir. daha sonra da Allah’ın emrine karşı geldiklerini, onlardan bir grubun başka bir grubu öldürdüğünü ve onlardan kimisini yurtlarından kovduklarını haber vermiştir. işte bu da kitaptan onlara karşı aldığı küfürlerini agöstermektedir. Sonra da bu fırkadan esirler geldiği zaman da onlara karşı fidye verdiklerini haber veriyor. işte bu da kitaptan onlara alınan bir iman’dır. Nitekim misakta (ahitte) amel ettikleri kadarı ile mü4minler olmaktadırlar. Terkettikleri (ahit)ten  dolayı da kafirler olmaktadırlar. Nitekim ameli iman ameli küfre zıtlık arz eder. itikadi iman’da itikadi küfre zıtlık arz eder.

Rasulullah (s.a.v.) bizim ayet hakkında söylediklerimizi sahih hadiste şöyle ilan etmiştir:

3Müslümana sövmek fasıklık, öldürmek ise küfür’dür.”97

(97) Sayfa: 51’deki hadisin tahricine bak.

Hadiste, öldürülmesi ile sövülmesini ayırt etmiştir. iki hasletten birisini fısk birisini de küfr diye belirtmiştir. şüphe yok ki burada kastettiği ameli olan küfür olduğudur. itikadi küfür olduğu değil. Nitekim ameli küfür kişiyi islam dairesinden çıkarmaz ve İslam  dininden tam anlamı ile götürmez. Tıpkı zinakar, hırsız, içki içen, İslam’dan çıkmadıkları gibi. Buna binaen iman ismi de bundan zail olmuştur ama!

İşte bu tafsilatlı açıklamalar, kitabullahi, gereksinimleri ile İslam4ı ve küfrü çok iyi bilen sahabelerin sözleridir. Bu meseleler de ancak onların telakkileri sonucu gelmiştir. Çünkü sonradan gelen -müteahhirler- onların maksatlarını anlamamışlardır ve iki gruba ayrılmışlardır:

Bir grup: Büyük günahları işleyenleri dinden çıkarmış ve ebedi cehennemde olacaklarını söylemiştir.

Bir grup da: Onları imanları kamil mü4minler olarak görmektedirler.

işte bu iki grupta aşırıya kaçmış ve sakatlık yapmışlardır. Yüce allah Ehli Sünneti bu eşsiz yola ulaştırmış dinler arasında İslam nasıl ise mezhepler arasında da vasat görüşlü olarak yine ehli sünneti kılmıştı. İşte buradaki, küfrün dışında bir küfür, nifakın dışında bir nifak, şirkin dışında bir şirk, fıskın dışında bir fısk ve zulmün dışında bir zulümdür.

Süfyan b. Uyeyne, o da Hişam b. Cuheyr, o da Tavus’dan, o da ibni abbas’dan:

“Her kim Allah’ın indirdikleri ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide: 5/44)

kavli hakkında şöyle demiştir:

“Buradaki kendisine gittikleri küfür değildir.”98

(98) Sayfa: 51’de geçmişti.

Abdurrezzak dedi ki:

“Bizlere Mamer haber verdi. O da Tavus, o da babasından şöyle demiştir: ibni abbas’a, yüce Allah’ın:

“Her kim allah’ın indirdikleri ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.3 (Maide: 5/44)

ayeti hakkında soruldu. Kendisi de:

“Bu onlara küfürdür. ancak Allah4a, meleklerine, kitaplarına, Rasullerine küfreden gibi küfür değildir” demiştir. Başka bir rivayette de şöyle demiştir:

“Dinden çıkarmayan bir küfürdür.” Tavus ise:

“Bu İslam’dan çıkarmayan bir küfürdür” der iken, Veki, o da Süfyan’dan o da ibni Cüreyc’den ve o da ata’dan: Küfrün dışında bir küfürdür, zulmün dışında bir zulümdür, fıskın dışında bir fısktır” demiştir.

Nitekim ata’nın söylemiş olduğu bu söz -anlayan kimse için- Kur’an’da da açıklanmıştır. Çünkü yüce Allah, indirdikleri ile hükmetmeye ne kafir ismini vermiştir. Rasulüne indirdiklerini bilerek inkar edeni de kafir diye isimlendirmiştir. Kafirler aynı seviyede olmamaktadırlar. Kafir zalilarak da isimlenir. şu ayette olduğu gibi:

“Kafirler zalimlerdir.” (Bakara: 2/254)

Yüce Allah nikah, talak, rica, hali konularında Allah’ın sınırlarını aşanlara da zalim demiştir. şu ayette olduğu gibi:

“Her kim Allah’ın sınırlarını aşarsa nefsine zulmetmiş olur.” (Talak: 65/1)

Allah’ın nebisi Yunus (a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim muhakkak ki ben zalimlerden oldum.” (Enbiya: 21/78)

Allah’ın saf kulu Adem (a.s.) şöyle demiştir:

“Rabbimiz! Biz nefislerimize zulmettik.” (A’raf: 7/23)

Allah’ın kelimesi olan Musa (a.s.) da şöyle demiştir:

3Rabbim! Ben nefsime zulmettim. Beni bağışla!” (Kasas: 28/16)

İşte buradaki zulümler (hakiki) manadaki gerçek zulümler değildir.

Kafir aynı zamanda fasık olarak da isimlenir. ayette buyurulduğu gibi:

“O, bununla fasıklardan başkasını saptırmaz. onlar ki Allah’ın ahdini sağlamlaştırdıktan sonra bozarlar.” (Bakara: 2/26-27)

Bir ayette ise:

“Muhakkak ki biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunlara fasıklardan başkası küfretmez.” (Bakara: 2/99)

buyurmuştur. işte böylece ayetler Kur’an4da çokca bulunmaktadır.

Yüce allah mü4mine de fasık ismi verdiği mevcuttur.

ette buyurulduğu gibi:

3ey iman edenler! Eğer bir fasık size haber getirirse (bilgisizce bir kavme sataşıp da sonra da pişman olmamak için) iyice araştırın.” (Hucurat: 49/6)

Bu ayet ibni ebil as’ın hükmü hakkında nazil olmuştur. Kendisi (sakat manadaki) fasık gibi fasık birisi değildir. allala şöyle buyurmuştur:

“Muhsan (iffetli kadınlara) iftira atanlar dört tane şahit getiremezlerse, onlara seksen celde vurunuz. Ebediyyete dek de onların şahitliklerini kabul etmeyiniz. Nitekim onlarda fasık kimselerdir.” (nur: 24/4)

İblis hakkında:

“Rabbinin emrinden fasıklaştı 5çıktı).” (kehf: 18/5)

buyurdu.

“Her kim bu aylarda haccı (kendisine) farz kılarsa, kötü söz söylemesin ve fısk işlemesin.” (bakara: 2/197)

ayetindeki (sakat manasındaki) fısk değildir.

Küfür iki çeşittir, zulüm iki çeşittir, fısk iki çeşittir. aynı şeklide cehalet de iki çeşittir.

1- küfri olan cehalet: allah bu konu hakknıda şöyle buyurmuştur:

“Af et, iyilikle emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’raf: 7/199)

2- Küfrü olmayan cehalet: Allah bunun hakkında ise şöyle buyurmuştur:

“Allah4ın tevbelerini kabul edeceği kimseler kötülüğü ancak bilmeden yapanların, sonra da çarçabuk tevbe eden kimselerinkidir.” (Nisa: 4/17)

 

şirk ve Nifak iki Kısımdır

 

şirk de böylece olup iki kısımdır. Dinden çıkaran şirk -ki bu da aynı zamanda büyük şirktir- öbürüde dinden çıkarmayan şirk. Bu da küçük şirktir. Bu aynı zamanda ameli şirk de olmaktadır. Riya gibi.

Allahu Teala büyük şirk hakknıda şöyle buyurmuştur:

“Her kim Allah4a ortak (şirk) koşacak olursa, allah ona cenneti haram kılar ve yeri de ateştir.” (Maide: 5/72)

Bir ayette de şöyle buyurmuştur:

3Kim allah4a ortak koşarsa o, sanki semadan düşüp kuşların kaptığı yahut rüzgarın kendisini uzak bir yere attığı kimseye benzer.” (Hac: 22/31)

Riya şirki hakknıda ise şöyle buyurmuştur:

“Her kim Rabbi ile kavuşmayı arzuluyorsa salih amel işlesin ve ibadetinde Rabbine kimseyi ortaklaşmasın.3 (Kehf: 18/11)

Küçük şirk hakkında bir hadis ise şöyledir:

“Her kim Allah’tan başkasına yemin ederse ortak koşmuş olur.”99

(99) Ebu Davud: 3251; Tirmizi: 1535; Ahmed ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim de sahihlemiştir.

Ebu Davud ve başkaları rivayet etmiştir. Bilindiği gibi, allah’tan başkasına yemin etmek kişiyi dinden çıkarmaz. kişiyi kafirlerin hükmü pozisyonuna getirmez.

aynı zamanda; bu konu ile ilgili bir başka hadis ise şöylecedir:

“Bu ümmette şirk, karıncanın ayak adımlarından bile daha gizlidir.”100

(100) Ahmed: 4/403; Münziri ise “Tergib ve Terhib” 1/39 adlı eserinde bunu Taberaniye her ikisi de beni Kahil’den olan ebi Ali’ye nisbet etmişlerdir şöyle demişlerdir: “Ebi Aliye ibni Hibban güvenmiştir. Ben de onu Cerh edeni bilmiyorum.” Bunu ebu Ya’la, Huzeyfe hadisine benzer olarak rivayet etmiştir.

şirkin, küfürün, fıskın, zulmün ve cehaletin, dolayısı ile, dinden çıkaranı ve çıkarmayanına bir bak da nasıl olduğunu anla!

Nifak da böylecedir. iki kısma ayrılmaktadır. İtikadi nifak ve ameli nifak.

İtikadi nifak; kur’an’da, yüce Allah’ın inkar etmiş olduğu münafıkların (nifaklarıdır). Nitekim onlara ateşin en altında olmalarını gerekli de kılmıştır.

ameli nifaka gelince; sahih bir hadisi şerifte Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Münafığın alametleri üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, vaad ettiği zaman cayar, emanet verildiği zaman hainlik eder.”101

(101) Buhari: 1/83, İman’da: Münafığın alametleri babında; şehadet bölümünde: Vaadin incazını emreden babında; Müslim: 59, iman’da: Münafığın hasletleri babında; Tirmizi: 2633, iman’da: Münafığın alametleri hakkında bab; Nesai: 8/117, iman’da: Münafığın alametleri babında rivayet etmişlerdir.

Yine “sahih”  de geçtiği üzere şöyle buyurulmuştur:

“Dört şey kimde bulunursa halis bir münafıktır o, Bunlardan hangi haslet vardır demektir, bırakıncaya dek konuştuğu vakit yalan söyler, ahd ettiği zaman durmaz, kızdığı zaman (hak ölçüsüne) uymaz, emanet verilince ihanet eder.”102

(102) Buhari: 1/84, iman’da: Münafığın alemeti babında ve başka yerlerde; Müslim: 58, İman’da: Münafığın hasletleri babında; ebu Davud: 4688, Sünette: İmanın artıp eksilmesi ne delil babında; tirmizi: 2634, iman’da: Münafığın alemetleri hakkında babda; Nesai: 8/116, İman’da: Münafığın alametleri babında rivayet etmişlerdir.

İşte bunlar ameli nifakdandır. İmanın aslı ile beraber bunlar bir kişide toplanmış olabilir. Lakin bunlar hep (devamlı olarak) kişidetüm kemalatı ile hüküm sürecede 5bulunacak) olursa tam olarak İslam’dan kişiyi çekip çıkartıverir. Kendisinin müslüman olduğunu sansa da, namazda kılsa, oruçta tutsa. Çünkü iman kişiyi bu hasletlerden alıkoyar. Nitekim kul da bunların hepsi nihayı kemalata erse ve bunları (hasletleri) nehy edecek bir şey de bulunmayacak olsa (iman vs. gibi) işte bu kişi halis bir şeklide bir münafık olmuştur. imam-ı ahmedin sözü de işte buna delalet etmektedir. ismail b. Said es-Salih şöyle dedi:

“Büyük günahları işlemekte ısrarlı olan ve bunları yapmakta çaba sarfedenin, bununla beraber namazı terketmediği, zekatı vermemezlik yapmadığını, dolayısı ile bu halde bulunan bir kişinin ısrarlı olup olmadığını sordum?” kendisi de: 3Kendisi şu hadislerde geldiği gibi ısrarlı olmuş olur:

“Zina eden kişi zina ettiği vakit mü4min değildir. imandan çıkar ve İslam4da vaki olur.”

Yine şu hadisteki:

“Kişiiçki içtiği vakit mü4min değildir, hırsızlık yaptığı zaman kişi mü4min değildir.”103

misalleri ve yüce Allah’ın:

“Her kim allah4ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.”

ayeti hakkında ibni abbas4ın kavlinde: İsmail dedi ki: “Ben: “Bu küfür nedir?” diye ona sordum. ibni abbas da: “Dinden çıkarmayan bir küfürdür.3 tıpkı imanın bir kısmı olup bir kısmı olmamak gibi ve içinde hiçbir ihtilaf bulunmayan bundan bir emirin gelinceye dek küfür de işte böylecedir” dedi” demiştir.

(103) Sayfa: 52’deki hadis tahricinde geçmişti.

 

Fasıla

 

Burada başka asıl bir konudaha vardır. Bu da; muhakkak ki insanda hem küfürün ve hem de imanın, hem tevhidin ve hem de şirkin, hem takvanın, hem de bulunabileceği konusudur. işte bu Ehli sünnetin  dışındaki bid’at ehli kimselerdir. Hariciler, mutezilelileri cehennemden çıkmaları ve orada ebedi kalmazları meselesi de bu asıl üzerine bina edilmektedir.

Nitekim buna Kur’an, sünnet, fıtrat ve sahabenin icması da delalet etmektedir.

allahu Teala şöyle buyurmuştur:

3Onlar ancak şirk koşarak iman ederler.3 5Yusuf: 12/106)

İşte bu ayette yüce allah onlar için hem imanı ve hem de beraberinde şirkin de olduğunu sabit kılmıştır.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur:

“Bedeviler “iman ettik” dediler. Dedi ki: Siz iman etmediniz. Lakin: Teslim olduk” deyiniz. İman henüz kalplerinize girmedi. şayet Allah’a ve Rasulüne itaat ederseniz, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Muhakkak ki allah (c.c.) ⁄afir ve Rahim olandır.” (Hucurat: 49/14)

Bu ayette Allah (c.c.); islam’ı, allah ve Rasulüne itaatı onlara (burada) sabit kılmıştır, ancak bunlara iman etmeyi de onlardan nefy etmiştir. Buda mutlak bir iman olup, ismi de mutlakiyetine göre hak sahibi olur.

Başka bir ayeti kerime’de ise şöyle buyurmuştur:

3Mü’minler ancak o kimselerdir ki, allah4a ve rasulüne iman ederler. Sonra da şüphe etmezler. Malları ve canları ile de Allah yolunda cihad ederler.” (Hucurat: 49/15)

İki görüşten en sahih olanına göre (bedeviler) münafık değildirler. Bilakis müslümandırlar. Çünkü onlarda da Allah4a ve Rasulüne itaat etme bulunmaktadır. Ancak mü4min değildirler. Her ne kadar olarda imandan bir cüz bulunsa da ve onları küfürden çıkarsada.

İmamı Ahmed dedi ki:

3Her kim (münafıklığın) dört hasletini işlerse, ya da benzerlerini ya da daha üstekilerini -zina, içki, hırsızlık, yağmacılığı kastetmektedir- işlerse o müslüman’dır. Lakin ona mü4min ismini vermem. Her kimde bunların alttakilerini işlerse -büyük günahın altındakileri kastetmektedir- onu da imanı nakıs mü4min diye isimlendiririm. şüphesiz ki buna Rasulullah’ın (s.a.v.) şu kavli de delalet etmektedir:

“kimde bu hasletlerden birisi varsa işte onda münafıklıktan bir haslet var demektir.”104

(104) Geçen sahifede geçmişti.

Bu hadis kişide hem nifakın ve hem de İslam’ın bir arada da bulunabileceğini gösteriyor. Nitekim bir kimsenin amelinde bir riya söz konusu olursa işte onda hem şirk ve hem de İslam bulunmuştur demektir. kişi allah’ın indirdikleri ile amel etmezse ya da Rasulullah’ın (s.a.v.) küfür diye isimlendiridiğini yapacak olursa, ancak bu İslam’a ve şeraitına bağlı ise, onda hem küfür ve hem de İslam birarada toplanmış demektir. Biz açık olarak biliyoruz. Bütün günahlar küfürün şubelerinden birer şubedir., Tıpkı (allah’a ve Rasulüne) itaatların hepsinin imanın şubelerinden birer şube oldukları gibi. Bazen bu şube mü4min diye isimlendirilir bazen de isimlendirilmez. Tipkı bu şebenin bazen küfür şubesi olarak isimlendirilip bazen de bu ismi almadığı gibi.

işte burada iki husus belirmektedir:

1- Lafzı isimli emir.

2- Hükmü manevi emir.

Maneviye gelince; bu haslet küfür müdür değil midir? Lafziye gelince; bunu yapan kişi kafir olur mu, olmaz mı?

İlk emir; Bunun kesin şeriyat ile ilgilidir. ikinci emir ise; şeri olup lugat ile ilgilidir.

 

Namaz İman’ın Sahihliği İçin şarttır Faslı

 

İşte burada başka bir asıl konu daha vardır! Bu da; kul, iman şubelerinden bir şubeyi yerine getirmiş olsa, bu kişiye “mü’min” ismini vermenin gerekli olmadığı konusudur. Yaptığı iman ile ilgili olsa bile. Aynı şekilde küfür şubelerinden bir şubeyi işleyen bir kişi -yerine getirdiği küfür bile olsa- bu kişiye “kafir” ismini vermek gerekli değildir. Tıpkı ilimden (bütün) olarak parçalardan bir parçasını bilene “Alim” isminin (kullanılmadığı) ona vermenin gerekli olmadığı ve bazı fıkhi meseleleri ve tıbbın bazı konularını bilen bir kimseye fakih ya da doktor (denmediği ve) denilmesi gerekli olmadığı gibi. Böylece de iman şubelerini iman, nifak şubelerininifak ya da küfür şubelerini küfür olarak isimlendirmek mümteni değildir. Bazen fiil hakkında şöyle kullanılmaktadır.

“kim (namazı) terkederse kafir olur.”105

Başka bir hadiste ise:

“Kim Allah’tan başkasına yemin ederse kafir olur.” buyurmuştur.106

Bir hadiste ise şöyle buyurulmuştur:

“Kim bir kahine giderse ve dediklerini tasdik ederse kafir olur. Kimde Allah’tan başkasına yemin ederse kafir olur.”107

(105) Sayfa: 46’da geçmişti.

(106) Sayfa: 52’deki hadise bakınız.

(107) Safa: 52’ye bakınız.

“Sahihin”de, bu lafız ile Hakim rivayet etmiştir.

Her kimde küfür hasletlerinden bir haslet bulunacak olursa, bu kimseye mutlak olarak küfür isminin verilmesi müstehak olmaz. aynı zamanda haram olan bir şeyi işleyen bir kimseye de: “Fasıktır” denmez. Nitekim o bu haram olan ameli işlediği için (bu işine) fasık ismi kullanılır. ancak bu kimsede çokça bu iş husule gelmişse o zaman fasık ismi verilebilir.

Zina eden, içki içen, hırsızlık yapan, yağma eden de işte böylece olup, bunlara da mü’min denmez. Her ne kadar onlarda iman bulunmuş olsa, onlara her ne kadar kafir denmese ve her ne kadar kişinin işledikleri küfürün haslet ya da şubelerinden ise de öyleki bütün günahlar küfrün şubelerinden, ve bütün itaatler imanın şubelerinden oldukları halde.

Sözün maksadına gelecek olursak; namazı terkedenden imanın selbi* büyük günahlar işlemedeki imanın selbinden daha büyüktür. Ondan İslam isminin  selb olması, müslümanların kendisinin elinden ve dilinden salim olmadıkları kimseden dah büyüktür. Dolayısıyla namazı kılmayana mü’min de müslüman ismide verilmez. Her ne kadar onda iman ve İslam şubelerinden bir şube bulunsa da.

(*) Selb: Gitmesi, arınması demektir.

Evet şöyle söylemek mümkündür:

“Cehennemde ebedi kalmanın olmayışı hususunda da o kişide bulunan imanı ona fayda verir mi?” işte bu soruya da şöyle cevap verilebilir:

“Ona bu fayda verir. ancak terkedilen şey diğerlerinin itibarında ve sıhhatlerinde bir şart değil ise. şayet bu fayda vermez. Bunun için, Allah’ın vahdaniyetini ve kendisinden başka bir ilahın olmadığını kabul edenin imanı, Rasulullah’ın (s.a.v.) Peygamberliğini inkar etmesi halinde bu ona bir fayda vermez. aynı zamanda bilerek abdestsiz namaz kılana da namazı bir fayda vermez.

Öyleyse; iman şubelerinde bazen bir kısmı bir kısmına bağlı olur, şartı meşrutune bağlı olur, bazen de olmaz.

Namaz konusunda duracak olursak; bu fariza iman için bir şat mıdır? sorusu bu meselenin sırrıdır işte!

Nitekim zikrettiimiz deliller olsun başkaları olsun, bunların hepsi, kulun namazı terketmesi halinde diğer amellerinin de kabul edilmeyeceğine delalet ettiğidir. Namaz divanının anahtarı olup, kazandığı malın başıdır. Malın başı olmadan da kazancı elde etmek imkansızdır. Dolayısı ile namazı hüsran olsan diğer amelleri de hüsran oluverir. Buna bir suret biçse bile! Nitekim bunda; Rasulullah’ın (s.a.v.):

“şayet namazı zai ederse işte o diğer amelleri de zai etmiş olur.”108 hadisi ile

“muhakkak ki kulun amellerinden ilk hesaba çekileceği ameli namazdır. şayet tamam ise diğer amellerine de bakılır. Eğr tamam değilse diğer amellerine de artık daha bakılmaz.”109

hadislerine işaret etmektedir.”

(108) Bu Ömer (r.a.) efendimizin valilerinden birisine gönderdiği mektuptan bir bölümdür. Muvatta Malik’in: 6/1, rivayet etmiştir. Hadisin isnadı sahihtir demiştir.

(109) Bu hadisin tahrici sayfa 21 ve 32’de geçmişti.

şüphesiz kişiyi hayrete düşüren bir konu daha vardır ki; kişi namazı kılmamakta diretir, namaz kılması için ileri gelen kimselerin önünde davet edilir, kılıcın parlaklığını başının üzerinde görüverir, öldürüleceği açıklanır, gözler kamçılanır ve ona: “Namaz kıl yoksa aksi taktirde seni öldürürüz” denilir de buna rağmen o da: “Beni öldürün ben asla namaz kılmam” der. Namazı terkedeni tekfir etmeyenler:

“(Namaz kılmayan) hem mü4min ve hem de müslümandır, hem yıkanır ve hem de cenazesi kılınır. aynı zamanda müslümanların kabirlerinde de defin edilir” derken bazıları da:

“Onlar mü4min olup imanları da kamildir. imanları tıpkı Cebrail4in ve Mikail’in imanları gibidir” demişlerdir. Dolayısı ile bu sözleri söyleyenler -Kur’an, sünnet ve sahabe icması (namaz kılmayanın kafir olacağına) şahitlik etmiş iken- nasıl da onlar bu (yukarıdaki) sözlerini söylemekten haya etmemektedirler. Muvaffakiyet Allah’tandır.

 

Namazı Terkedenin Kafir Olacağı Hakkında Tabii’in ve Onlardan Sonra Gelen (Tabi et-Tabiin’in) Görüşleri Hakkında Fasıla

 

Tabiilerden ve kendilerinden sonra gelen alimlerden, namazın terkinin küfrü hakkındaki sözleri, bunlardan açıklamalar ve bu konu hakkında icmanın olduğu ile ilgili (görüş bildirenler). Muhammed b. Nasr dedi ki: Bize Muhammed b. Yahya, onlara da ebu Numan, ona da Hammad b. Zeyd hadisi anlattı. o da Eyyüb’ten dedi ki:

“Namazın terki küfür olup bunda hiçbir ihtilaf yoktur.”

Muhammed, ibni Mübarekten şöyle dediğini anlatmıştır:

“Her kim özürsüz, kasten olarak vakti çıkana dek bir namazı tehir edecek olsa kafir olur.”

Ali b. Hasan b. şakik, abdullah b. Mübarekten şöyle dediğini işitmiştir:

“Her kim: “Ben bugün beş vakit (farz) namazı kılmayacağım” derse işte bu eşekten bile daha kafirdir.”

Yahya b. Mein dedi ki Abdullah b. Mübarek’e:

“Muhakkak ki ikrar ettikten sonra oruç tutmayan ve namaz kılmayanın kamil manada mü’min olduğunu” söyleyen kimselerin olduğu soruldu. Bunun üzerine de Abdullah b. Mübarek:

“Bizler tıpkı onların söyledikleri gibi söylemeyiz. Nitekim her kim özürsüz olarak kasten namazı diğer vakit girinceye dek terkedecek olursa kafir olur” demiştir.

İbni ebi şeybe dedi ki: Rasulullah (s.a.v.):

“Kim namazı terkederse kafir olur.”110

(110) Bunu Münziri “tergib ve Terhib” 1/386, adlı eserinde kendisine nisbette bulunmuş ve hakkında susmuştur. Hadis sahih olup bu manada hadis çokça olup, geçmiştir.

Dolayısı ile o kılmayana “küfürden dön” denilir. aksi taktirde imam (islam Devlet Başkanı) üç gün erteledikten sonra öldürülür.

Ahmed b. Yessar: Ben Sidka b. Fadl’dan kendisine, namazın terki hakkında sorulduğunu işittim ve kendisi “kafirdir” dedi. Bunun üzerine birisi ona “karısı ondan boş olur mu?” diye sordu. O da: “Küfür nerede boşama nerede! şayet bir erkek kafir olsa karısı ondan boş olmaz” dedi.

Abdullah b. Nasr: “Ben ishak’ın Rasulullah4tan (s.a.v.) “namazı terkedenin kafir olacağı” ile ilgili sahih bir hadisi vardır, aynı şekilde Rasulullah’ın (s.a.v.) yanından günümüze dek gelen ilim ehlinin görüşleri de: Her kim özürsüz olarak, kastın vakti çıkana dek namazı terkedecek olursa kafir olacağını söyledikleridir” dediğini işittim.”

 

Namazı Terkedenin Amellerinin Döküleceği Faslı

 

Dördüncü meseleye gelecek olursak; bu da: “Namazı terketmekle ameller 5boşa gider) dökülür mü?” sorusudur. Nitekim bunun cevabı önceden geçmişti. Ancak biz bu meseleyi, hususuyetinden dolayı hakkında biraz konuşacağız. Deriz ki:

“Namazı tamami ile terketmeye gelince; işte bununla beraber diğer amelleri ondan kasul edilmeyecektir. tıpkı şirkle bir amelin birlikte kabul edilmediği gibi. Çünkü İslam4ın direği namazdır. Sahih hadiste belirtildiği gibi, Rasulullah (s.a.v.) -bir çadırın ayakta kalması- ile ilgili, çadırın diğer paçlarının olduğu ipleri ve kazıkları vs’nin bulunduğu. (Ancak çadırın bunlarla ayakta kalamayacağı…) şayet çadırın direkleri bulunmayacak olursa diğer paçları o çadıra bir yara sağlamaz. Dolayısı ile diğer amellerin kasul edilmesi de namazın kabulüne bağlıdır. Eğer kılınmayacak olsa diğer amellerde kabul edilmez. Bunun hakkındaki delil geçmişti.

Namazı bazen terketmeye gelince; Buhari “sahihin”de Bureyde hadisinden rivayete göre; Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“İkindi namazını erkenden kılın. Çünkü her kim ikindi namazını terkedecek olursa ameli boşa gider.”111

(111) Buhari: 2/26, Mevakit: ikindi namazını kim terkederse babında ve bulutlu bir günde namazı erkene almak ile ilgili babda; Nesai: 1/236, Namaz bölümünde: Kim ikindi namazını terkederse babında rivayet etmişlerdir.

Bu hadisin manası hakkında bazı kimseler konuşmuştur ve hiç hasıl olmayacak şeyleri öne sürmüşlerdir.

Mühelleb şöyle demiştir:

“Bu hadisin manası namazı zai eden, eda etmeye gücü yettiği halde, alttan alarak vaktinden oldukça ileri ertelemektir. Sadece namazda ameli dökülür. Yani vaktinde kılmış olduğu gibi ecir olamaz ve meleklerin kaldırıp götüreceği bir amel gibi de değildir.”

Bu hadisin hasılı şudur:

“Her kim bu namazı terkedecek olursa emcirini yitirmiş olur.” Çünkü hadisin lafzı ve manası bunu red etmektedir. Bu amelin döküleceğini ifade etmemektedir. Nitekim, muhakkak ki, sabit oldu ki, yaptı ki…. lafızları kesinlik ifade etmektedir.

İşte şeriatteki ve lugatteki dökülme olayının hakikatı bu sigalarla gelmesidir. Dolayısı ile amellerinden bir amelin sevabını kaçırana “muhakkak ki ameli döküldü” denmez. ancak “bu amelin ecrini kaçırdı” denilir.

Bir taife ise şöyle demiştir:

“O zaman kılmadığı zaman o günün amelleri dökülmüştür. öbür günlerinki değil. Sanki onlar önceki geçen amellerinin hepsinin düşmesindeki zorlukları bir vakit namazın terki ile olmaktadır. Bunun terki de onlara göre mürtetlik gibi değil ki amelleri silip yok etsin. işte bu onlarda problem konusu olarak belirmektedir. Bu da o günün amellerinin dökülüşnde aynı ile onlara varittir.”

Hadisten zahiren anlaşılan -elbetteki allah (c.c.) Rasulullah’ın (s.a.v.) muradını daha iyi bilendir- terk konusunun iki tane olduğudur:

1- külli terk: Namazı ebediyyen kılmamak gibi. Bu kişinin bütün amellerini yok eder.

2- Muayyen bir günde muayyen terk: Bu da sadece o günde ameli dökmesidir. Dolayısı il genel olan birşeyin dökülmesi genel terkin mukabilindedir. Muayyen  dökülme de muayyen terkin mukabilindedir.

şayet: Mürtedliğin dışında ameller nasıl dökülür? diye sorulacak olursa buna cevap verme şöyle olur: Evet! Nitekim Kur’an, sünnet ve sahabelerden nakedilmiştir ki; şüphesiz kötülükler iyilikleri götürür. tıpkı iyiliklerin kötülükleri götürüp, sildikleri gibi.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler! Malını sırf insanlara gösteriş olsundiye infak eden, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan bir kimse gibi sadakalarınızı başa kakmakla ve eziyet vremekle boşa çıkarmayın.” (Bakara: 2/264)

Bir ayette de:

3Ey iman edenler! Sesinizi Peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin; birbirinize yüksek sesle hitap ettiğiniz gibi ona da yüksek sesle hitap etmeyin. Yoksa haberiniz olmadan amelleriniz dökülür.” (Hucurat: 49/2)

diye buyurmuştur.

Aişe (r.a.), Zeyd b. Erkam’ın annesine:

3Zeyd’e haber ver! Kendisi veresiye olarak (faizle alış-verişi) terkedip bundan dolayı tevbe etsin, aksi taktirde Rasulullah (s.a.v.) ile beraber gitmiş olduğu savaşları o (yüce Allah) iptal eder.”112

(112) Darekutni: 2/311; Beyhaki: 5/330; Hadisin senedinde Aliye bulunmaktadır. Darekutni: Meçhuldür demiştir. “Cevher en-Nuka” adlı eserde Türkmani bunu red etmiştir. aliye bilinmektedir sözü ile. Nitekim önden kocası ve oğlu da rivayet etmişlerdir. ikisi de imamdırlar. Bunu ibni Hibban “sigat” adlı eserinde rivayet etmiş ve onun hadisine Sevri, Evzai, Ebu Hanife ve ashabı, Malik, ibni Hanbel, Hasan b. Salih gitmiştirler. “Nasbur-Raye” 4/16, adlı eserde Zeylai zikretmiş ve: “Tenkih” adlı eserde sahibi: Bu ceyyid bir hadistir demiştir. aliye meçhul bir kadındır. Haberi kabul edilmez. Biz de dedik ki: Bilakis aliye bilinen ve çok takdire şayen bir kadındır. Nitekim bunu “Tabakaat” adlı eserde ibni Sa’d rivayet etmiş ve: “Aliye binti eyfa bin Serahil, ebu ishak es-Sebii’nin karısıdır. Aişe’den işitilmiştir demiştir.

Nitekim imam-ı ahmed de bunun hakkında böylece görüş belirtmiştir. Kendisi şöyle demiştir:

3Bir kimsenin bu zamanda kendisine helal olmayanlara bakması için borç (para) alıp evlenmesi gerekir. (Günah) amelizene ayeti de buna delalet etmektedir. Nitekim kötülük kendisinden büyük bir iyilikle gider. iyilikte kendisinden büyük olan bir kötülükten dolayı ecrini döker.”

şayet: “Sadece ikindi namazının terkinde amelin döküleceği, başkasının zikredilmemesindeki tahsis (özelleştirme) konusunun ne gibi bir faydası olabilir?” diye sorulacak olursa; şöyle denilir: Hadis ikindinin dışındakilerinde döküleceğini nefy etmez. ancak lakap mefhumu ile hariç. Bu da gerçekten çok zayıf bir mefhumdur.113

(113) Lakabın mefhumu şudur: ismi cins ya da ismi ilmin kendisinin dışındaki mezkur isimlerin nefy üzerine konuşulma delaletidir. Nitekim bunu sadece bazı dakik olan şaafiiler ile bazı Hanbeliler söylemiştir. ancak Cumhur ulema buna ihtilaf etmiştir. Çünkü lakap mefhumu ile konuşmak zahir bir mezheptir. Bunun ne bir lugatte ne akılda ne de şeriatte dayanağı yoktur. Nitekim arap: “aliyi gördüm” denilince bu sözü her türlü edebi uslupları ile de onlar. Eğer bu cümlede bir başka sanat yapılmamışsa o zaman o kişi bunun doğrusunu şüphesiz onlar. aynı zamanda Rasulullah’ın (s.a.v.): “Kim ikindiyi kılmazsa ameli boşa gider” hadisi de böylecedir. Bunun manası dolayısı ile; ikindi namazının dışındakiler kılınmayacak olursa ameller dökülmeyecek (manasında) değildir. Bu, düşünülsün.

“Diğer namazlardan ayrı olarak ikindi namazının zikredilmes onun tahsisi, ikindinin şerefinden dolayıdır. Bu yüzden de bunama Salatı Vula’dır. Sahih ve açık olarak gelen rasulullah’ın (s.a.v.) nassı ile. Bu yüzden de yine başka bir hadiste bu namazı özel kılmıştır. O hadiste şöyledir:

3ikindiyi kaçıranın konumu sanki ehlini ve malını yitirmiş kimse gibidir.”114

(114) Buhari: 2/24, Mevakit: İkindiyi kaçıranın günahı babında; Müslim : 626, Mesacid İkindinin kaçırılması hakında ağır tehditler babında; Malik “Muvatta”sında 1/11, 12, Namazın vakitleri bölümünde: Vakitleri cem etme babında; ebu Davud: 414, 415, Namaz bölümünde: ikindi vakti babında; Tirmizi: 175, Namaz’da: ikindi namazını sehv etmek hakkında bab; Nesai: 1/238, Namaz bölümünde: Seferde ikindi namazının sayısı babında rivayet etmişlerdir.

Yani malını ve ailesini kaybetmiş gibidir. Malsız ve ailesiz kimsedir. İşte bu benzetme; ikindinin terkedilmesi sonucu amelinin düşmesini göstermektedir. Sanki salih amellerle, hem metalanmak hem de faydalanmak hususunda ehli ve ailesi ile benzetilmiştir. Dolayısıyla ikindi namazını terkedecek olursa, bu kimse malı ve ehli olup, ihtiyaçtan dolayı dışarıya çıktığında orada malını ve ehlini (görür) ve geri döner. Nitekim aile ve mala da ihtiyaç duyduğu zaman o kişi olarsız dona kalıverir, onlarsız tek başına kalıverir. şayet salih amelleri onda kalacak olursa o zaman benzetme mutabık olmaz.

 

Fasıla

 

(Amellerin) dökülmesi iki kısımdır: Genel ve özel.

Genele gelince: Bütün iyiliklerin mürtedlikle yok olup dökülmesi, bütün kötülüklerin de tevbe ile silinip gitmesidir.

Özele gelince: Kötülüklerin ve iyiliklerin bazısının bazısı ile dökülmesi. Bu nitekim cüzi olan mutayyed (kayıtlanmış) dökülmedir. şüphesiz bunun hakkında, Kur’an’dan, sünnetten, aser’den ve imamların görüşlerinden deliller geçmişti.

küfür ve imandan her birisi öbürünü iptal ederken, her ikisiden birisinin şubeleri, öbürünün gitmesinde, bazı şubelerinin yok olmasına tesiri bulunmaktadır. şayet şube büyüyecek olsa mukabilinde birçok şubeyi de götürmektedir. Dolayısı ile mü’minlerin annesinin, (faizli alışveriş hakkında Zeyd’in bu davranışının) imkansızlığını iyi hatırla! Nitekim onun (Zeyd’in) aksi takdirde, Rasulullah (s.a.v.) ile beraber yaptıkları cihadı batıl kılmıştır.115 Dolayısı ile Allah’ın savaşına ve Rasulün savaşına, kafirleri mahf etmek için (olduğu halde), bunu iptal eden bir şey nasıl olurda o şubeyi kuvvetli kılar. Mekruh harpler istenilen harpleri iptal etmiş oluyor. Tıpkı buğz ettikleri halde, muharebe olunmalarını isteyen düşmanlarına karşı savaşmayı iptal ettiği gibi. Allah (c.c.) kendisine sığınılandır.

(115) Tahrici için sayfa: 65’e bakınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.