☑İFTİTÂH TEKBİRİ:
Namaz kılmaya başladığında “Allahu Ekber” derdi. Bundan önce hiçbir şey söylemez, niyeti asla diliyle telaffuz etmezdi. “Allah rızası için (falan vaktin) dört rekat farzını kıbleye yönelik olarak bana uyan cemaate kıldırmaya veya uydum hazır olan imama” demediği gibi, “eda” olarak, “kaza” olarak veya “vaktin farzını kılıyorum” şeklindeki sözleri de söylememiştir. Bu on bid’atın bir kelimesini bile hiç kimse ister sahih, ister zayıf, ister müsned ve isterse mürsel senedle Hz. Peygamber’den asla rivâyet etmemiştir. Hatta
onun ashabından herhangi birinin bile bunlardan birini söylediği nakledilmemiş; ne tabiînden biri ne de dört imam
(Ebû Hanife, Mâlik, Şâfiî ve Ahmed) bunların söylenmesini güzel görmüştür.
Tekbirle birlikte ellerini, parmakları açık olarak omuzlarına veya kulaklarına kadar kaldırır sonra sağ elini sol elinin üzerine kordu.
Bazen:
اَللّٰهُمَّ بَاعِدْ بَيْنِي وَبَيْنَ خَطَايَايَ كَمَا بَاعَدْتَ بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ، اَللّٰهُمَّ نَقِّنِي مِنَ الْخَطَايَا كَمَا يُنَقَّى الثَّوْبُ الْأَبْيَضُ
مِنَ الدَّنَسِ، اَللّٰهُمَّ اغْسِلْ خَطَايَايَ بِالْمَاءِ وَالثَّلْجِ وَالبَرَدِ
«Allah’ım, benimle günahlarımın arasını, doğu ile batının arasını açtığın gibi aç! Allah’ım, beyaz kumaşın kir ve pastan temizlendiği gibi beni günahlardan temizle! Allah’ım, geçmiş günahlarımı da su ile, kar ile ve dolu ile tertemiz yıka!» derim.” (Buhârî, Ezân, 89)
bazen de:
وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَالسَّمَوَاتِ وَالأَرْضَ حَنِيفًامُسْلِمًا وَمَااَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ، إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ لاَشَرِيكَ لَهُ، وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَاَناَمِنَ الْمُسْلِمِينَ
“Yönümü, gökleri ve yeri yaratana dosdoğru olarak çevirdim. Ben Allah’a ortak koşanlardan değilim. Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hiçbir ortağı olmayan âlemlerin Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum ve Ben inananların ilkiyim.”(Müslim/ Musâfirîn 201/202) dualarıyla sözleriyle namaza başlardı.
Sünen musannifleri, Hz. Peygamber’in (s.a.v) istiftâh tekbirinden sonra şu duayı okuduğunu nakletmiştir:
سُبْحَانَكَ اَللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ وَتَبَارَكَ اسْمُكَ وَتَعَالٰى جَدُّكَ (وَجَلَّ ثَنَآئُكَ) وَلاَ اِلٰهَ غَيْرُكَ
“Allahım Sen her türlü noksanlıktan pâk ve uzaksın. Seni daima böyle anar ve sana hamd ederim. Senin adın pek mübarektir.
Senin şânın yücedir (Seni övmek yücedir) ve Senden başka ilâh yoktur.”
Sahîh olarak rivayet edildiğine göre Hz. Ömer, Hz. Pey
gamber’in (s.a.v) makamında namaz kıldırırken istiftâh tekbirinden sonra bu duayı sesli olarak okuyup insanlara öğretirdi.
Bu duadan sonra Hz. Peygamber Eûzü besmele çeker ve bazen seslice, bazen de içinden besmeleyi okurdu. Ardından
her âyette durarak ve âyet sonlarını uzatarak Fâtiha suresini okurdu. Açıktan okuduğu Fâtiha suresini bitirince, yüksek sesle “Âmîn” derdi.
Hz. Peygamber (s.a.v) iki kez duraklardı. İlk olarak iftitâh tekbirinden sonra, ikinci olarak da Fâtiha suresini bitirdikten sonra kısa bir müddet beklerdi. Ardından bazen uzun bazen de yolculuk veya başka bir nedenden dolayı kısa
bir sure okurdu. Ama çoğunlukla kırâati ne çok uzatır ne de çok kısa tutardı. Hz. Peygamber’in (s.a.v) sabah namazlarındaki kırâati, diğer namazlara göre uzun sürerdi. Cuma günleri, Secde ve İnsan surelerini okuyarak namaz kıldırırdı. Çünkü bu surelerde, evrenin başlangıcı, âhiret hayatı, Hz.
Âdem’in yaratılışı, cennet ve cehenneme girme gibi konular işlenmiştir. Bunlar da, Cuma günü meydana gelen ve gelecek olaylardır. Böylece müslümanlara o günde meydana gelecek olayları hatırlatıyordu.
Hz. Peygamber (s.a.v), bayram ve Cuma gibi büyük kalabalıkların toplandığı günlerde Kâf, Enbiyâ, Leyl, ve Ğâşiye surelerini okurdu.
Hz. Peygamber (s.a.v)Cuma ve bayram namazları hariç namazlarında bir sure belirleyip daima onu okumazdı. Cuma ve bayram namazları dışında onun kırâati ile ilgili olarak, Ebu Dâvûd, Amr İbn Şuayb’ın dedesinden şu rivayeti aktarmıştır: Hz. Peygamber’i (s.a.v) insanlara farz namazları kıldırırken küçük ve büyük bütün mufassal sureleri okuduğunu işittim.
☑RÜKÜ:
Hz. Peygamber (s.a.v) birinci rekatları ikinci rekattan uzun tutardı. Kıraatini tamamladıktan sonra kendisine gelinceye kadar ara verirdi. Ardından ellerini kaldırıp tekbir getirerek rükûya giderdi. Ellerini diz kapaklarının üzerine koyardı. Elleri ile âdeta diz kapaklarını kavrardı. Bu esnada kollarını düz tutar ve vücuduna bitiştirmezdi. Sırtını ise dümdüz tutardı. Ne başını yukarı kaldırır ne de aşağı eğerdi. Aksine sırtı ile aynı seviyede tutardı. Rükûda iken
سُبْحَانَ رَبِّىَ ا‘عْلَى
“Büyük Rabbimi tesbih ederim.” derdi. Bazen de şöyle dua ederdi:
سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ رَبَّنَا وَبِحَمْدِكَ اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ لِي
«Ey bizim Rabbimiz olan Allahım! Seni kendi gayret ve kuvvetimle değil, hamde layık olan tevfik ve hidayetinle sana mahsus olan hamd ile tesbih ederim. Allah’ım, beni mağfiret eyle!» diye dua ederlerdi.” (Buhârî, Ezân, 123)
Hz. Peygamber’in (s.a.v) rükûu on defa Subhânallah diyecek kadar sürerdi.
Sünen musannıfları Enes İbn Mâlik’in şöyle söylediğini nakletmiştir:
“Hz. Peygamber’den (s.a.v) sonra onun gibi namaz kıldıran birinin arkasında namaz kılmadım. Ancak – Ömer İbn Abdilaziz’i kastederek şu delikanlının kıldırdığı namaz, Allah Resûlü’nün (s.a.v) kıldırdığı namazlara çok benziyor. Rükû ve secdede on defa Subhânallah diyecek kadar duruyor.”
☑RÜKÛ’DEN KALKMA:
Hz. Peygamber (s.a.v), rükûdan سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ َ”Allah kendisine hamd edeni işitir.” diyerek doğrulurdu. Bu esnada ellerini kaldırırdı.
Allah Resûlü’nün (s.a.v) üç yerde ellerini kaldırdığına dair otuz sahâbiden rivayet nakledilmiştir. On râvi de onun bu üç yerde ellerini kaldırdığı konusunda ittifak etmiştir.
Hz. Peygamber’in (s.a.v)ellerini kaldırmadığına dair hiçbir rivayet yoktur.
Hz. Peygamber (s.a.v)rükûdan doğrulduktan sonra
“Rabbimiz hamd senin içindir.” anlamına gelen şu duayı okurdu:
اَللّٰهُمَّ رَبَّنَا لَكَ الْحَمْدُ (Allahümme Rabbenâ leke’lhamd
Rükû’dan doğrulduktan sonra rükû ve secdede geçen süre kadar beklemek de Allah Resûlü’nün (s.a.v) sünnetindendir.
➖Rifâa bin Râfiʻ ez-Zürakî (r.a) şöyle anlatır:
“Bir gün Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in arkasında namaz kılıyorduk. Rükûdan başını kaldırdığında, سَمِعَ اللّٰهُ لِمَنْ حَمِدَهُ buyurdular. (Ardında namaz kılan) biri, رَبَّنَا وَلَكَ الْحَمْدُ حَمْدًا كَثِيرًا طَيِّبًا مُبَارَكًا فِيهِ dedi. Allah Rasûlü (s.a.v) namazdan çıkınca:
«–Biraz önce o hamdi yapan kimdi?» diye sordular. O da:
«–Bendim yâ Rasûlallah!» dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v):
«–Vallahi otuz küsur melek gördüm, (bu hamdi) hangimiz önce yazıp (Huzûr-ı Hakk’a çıkacak) diye yarış ediyorlardı» buyurdular.” (Buhârî, Ezân, 126)
➖Sâbit ibn-i Eslem el-Bünânî (r.a) şöyle demiştir:
“Enes (r.a) bize Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in namazını tarif ederdi. Namaz kılarken başını rükûdan kaldırınca, «secdeye varmayı unuttu galiba» diyecek kadar ayakta kalırdı.” (Buhârî, Ezân, 127)
☑SECDE:
➖Hz. Peygamber (s.a.v) rükû’dan sonra bir müddet doğrulup bu dualardan birini okuduktan sonra ellerini kaldırmadan tekbir alır secdeye giderdi. Secdeye giderken önce dizlerini sonra ellerini, daha sonra da alnını ve burnunu yere yayardı. Bu, sahih rivâyet olup Şerîk Asım b. Küleyb babası
Küleyb senediyle Vâil b. Hucr’un şöyle dediği nakledilmektedir: “Allah Resûlü’nü secde yaparken ellerinden önce dizini yere koyduğunu ve secdeden kalkarken de dizlerinden önce ellerini kaldırdığını gördüm.” (Tirmizi salât 84/ ebu Dâvûd salât 137) Bunun aksini yaptığı rivâyet edilmemiştir.
➖Secde ettiği zaman alnını ve burnunu yere iyice yerleştirir, ellerini yanlarına açar ve uzak tutar, ellerini omuzları ve kulakları hizasında yere kordu. Müslim’in Sahîh’inde Allah Resûlü’nün: “Secde ettiğin zaman avuç içlerini yere koy dirseklerini ise yukarı kaldır.” buyurduğu rivâyet edilmiştir. (Müslim salât 234)
➖İbn-i Abbas’tan nakledildiğine göre Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Yedi kemik (yani uzuv) üzerine secde etmekle emrolundum: Alın (alnını gösterirken eliyle) burnuna da işâret etti, eller, dizler ve ayakuçları. (Namaz kılarken) elbisemizle saçımızı (durumu bozulmasın veya tozlanmasın diye) toplamaktan da nehyolundum.” (Buhârî, Ezân, 134) Secdelerinde itidal üzere olup, ayak parmaklarının uçlarını kıbleye yöneltirdi.
Avuçlarını ve parmaklarını yere yayar; parmak aralarını ne ayırır ne de birleştirirdi. İbn Hibbân’ın Sahîh’inde ise, rükû ettiğinde parmaklarını ayırdığı, secde ettiğinde de parmaklarını birleştirdiği rivâyet edilmektedir.
➖Secde anında;
عنْ عائشةَ رضي اللَّه عنْهَا قَالَتْ : كانَ النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يُكْثِرُ أنْ يقولَ في رُكُوعِهِ وَسُجُودِهِ : سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا وَبِحَمْدك ، اللَّهُمَّ اغْفِرْ لي » متفقٌ عليهِ .
Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem rükû ve secdede şu duayı çok okurdu:
“Sübhâneke’llâhümme rabbenâ ve bi-hamdik. Allâhümm’ağfir lî: Allahım! Yüce Rabbimiz! Seni ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve sana hamdederim. Allahım! Beni bağışla.” Buhârî, Ezân 123, 139; Megâzî 5, Tefsîru sûre (110), 1; Müslim, Salât 217.
➖yada!!
أنَّ رسُول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم كانَ يقُولُ في سُجُودِهِ اللَّهُمَّ اغفِرْ لي ذَنبي كُلَّهُ : دِقَّه وجِلَّهُ ، وأَوَّله وَآخِرَهُ ، وعلانيته وَسِرَّه » رواهُ مسلم .
Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem secdede şöyle dua ederdi:
“Allâhümmağfirlî zenbî küllehû, dikkahû ve cillehû, ve evvelehû ve âhirehû, ve alâniyetehû ve sirrehû: Allahım! Günahımın hepsini, küçüğünü, büyüğünü, öncesini, sonrasını, açığını, gizlisini bana bağışla!”(Müslim, Salât 219)
➖ yada!
وسَلَّم قال : « أقربُ ما يَكونُ العبْدُ مِن ربِّهِ وَهَو ساجدٌ ، فَأَكثِرُوا الدُّعاءَ » رواهُ مسلم .
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullahsallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!” (Müslim, Salât 215.)
Secdelerde dua etmeyi emretmiştir. Dua iki çeşittir:
1)Övgü duası, 2) İstek duası.
Hz. Peygamber secdelerinde duanın her iki çeşidini de çokça yapardı.
Kıyamı uzattığı zaman rükû ve secdeleri de uzatırdı; kıyamı kısa tutunca rükû ve secdeleri de kısa tutardı. Başını secdeden tekbir alarak kaldırır, sonra sol ayağını yere yayıp sağ ayağını diker, ellerini uylukları üzerine koyarak yere otururdu. Dirseğini uyluğun ve elinin iç kısmını ise dizleri üzerine kordu. Parmaklarından ikisini çeker, bir halka yapar sonra da bir parmağını dua etmek için kaldırarak hareket ettirirdi. Vâil b. Hucr, Ebû Hâtim’in zikrettiği sahih bir hadiste Hz. Peygamber’in böyle yaptığını söylemiştir.
☑İKİ SECDE ARADINDA:
secde miktarınca oturur ve şöyle dua ed;
اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِى وَارْحَمْنِى وَاجْبُرْنِى وَاهْدِنِى وَارْزُقْنِى
“Allah’ım! Beni bağışla, bana acı, bana bağışta
bulun, beni doğru yola ilet ve beni rızıklandır.”(Tirmizi salât 95)
Uyluklarına dayanarak ayaklarının ön kısmı ve dizleri üzerinde (ikinci) rekata kalkardı. Elleriyle yere dayanmazdı.
☑TEŞEHHÜD:
Ayağa kalkınca ara vermeksizin kırâate başlardı. İkinci rekatı birinciden kısa tutardı. Teşehhüd için oturduğunda sol elini sol uyluğu, sağ elini ise sağ uyluğu üzerine kor, sağ işaret parmağını kaldırırdı. Parmağını ne tamamen diker, ne de hareketsiz bırakırdı. Küçük parmak ile yüzük parmağını toplar, baş parmakla birlikte orta parmağını halka yapar, dua etmek üzere işaret parmağını kaldırır ve ona doğru bakardı. Sol avucunu sol uyluğu üzerine yayar ve yukarıda geçtiği gibi, sol ayağını yayıp üzerine otururdu. Buhârî ve Müslim’de Ebû Humeyd’den rivâyet edilen hadise göre, Hz. Peygamber, iki rekatı tamamlayıp oturunca sol ayağı üzerine oturur, sağ ayağını dikerdi. Son rekatta oturduğu zaman sol ayağını ileri alır, sağ ayağını diker ve kalçası üzerine otururdu. (Buhari ezân 145)
➖Bu (ilk) oturuşta ashabına da öğrettiği şu duayı okurdu:
Abdullah ibn-i Mesʻûd (r.a) şöyle anlatır:
“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in arkasında namaz kıldığımız vakitlerde:
اَلسَّلاَمُ عَلَى جِبْرِيلَ وَمِيكَائِيلَ اَلسَّلاَمُ عَلَى فُلاَنٍ وَفُلاَنٍ
«Cibril’e ve Mikâîl’e selam olsun. Fulan ve fulan (meleklere) selam olsun» derdik. Rasûlullah (s.a.v) bize döndüler ve şöyle buyurdular:
«–Selâm Allah’ın kendisidir. Herhangi biriniz namaz kıldığında,
اَلتَّحِيَّاتُ لِلّٰهِ وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّبَاتُ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِيُّ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللّٰهِ الصَّالِحِينَ
“Kavlî, fiilî ve mâlî ibâdetler ve her türlü tâzim ve tekrîmât Allah’a mahsustur. Ey Nebî, selam, Allah’ın rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun. Bize ve Allah’ın sâlih kullarına da selam olsun!” desin.
Siz bunu söylediğinizde gökte ve yerde olan bütün sâlih kullar buna dâhil olur. (Bundan sonra da şöyle desin):
أَشْهَدُ أَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
“Şehadet ederim ki, Allah’tan başka hak mabud yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed onun kulu ve rasûlüdür”.».” (Buhârî, Ezân, 148)
Hz. Peygamber, bu ilk teşehhüdü kısa tutardı. Sonra ellerini kaldırarak tekbir alıp (üçüncü rekata) kalkardı.
İlk iki rekattan sonra Fâtiha’dan başka bir şey okuduğu tespit edilmemiştir.
İkinci ve son teşehhüde oturunca, birinci teşehhüde ilave olarak hem kendisine hem de ailesi üzerine salat (dua) getirir, kabir ve cehennem azabından, ölü ve dirilerin fitnesiyle Mesih Deccâl’in fitnesinden Allah’a sığınırdı.
Âişe (r.a) şöyle demiştir:
“Rasûlullah (s.a.v) namazın içinde (yani sonunda):
اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الْمَحْيَا، وَفِتْنَةِ الْمَمَاتِ، اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْمَأْثَمِ وَالْمَغْرَمِ
«Allah’ım, kabir azabından sana sığınırım. Mesih Deccal’in fitnesinden sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnelerinden sana sığınırım. Allah’ım, günah işlemekten ve borçlu olmaktan sana sığınırım!» diye dua ederlerdi. Bir kişi kendisine:
«–Borçtan ne kadar çok Allah’a sığınıyorsunuz?» dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v):
«–Kişi borçlandığında, konuşur ama yalan söyler, söz verir sözünde duramaz!» buyurdular.” (Buhârî, Ezân, 149)
Daha sonra önce sağına sonra soluna “esSelâmü aleyküm ve rahmetullah, yani Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun.” diye selam verirdi. Allah Resûlü namaza durduğunda Ahmed b. Hanbel’in naklettiğine göre(İbn Hanbel, V, 386, 4o5. Ayrıca bk. Müslim, “Fiten”, ıo5. ) başını öne eğerdi. Gözlerini kapamaz, aksine secde mahalline bakardı. Teşehhüdde olduğu gibi, işaret parmağından öteye bakmazdı. Namaz gözünün neşesi kılınmıştı. Bu nedenle o: “Bilâl! Bizi namazla rahatlat.” derdi. Uzunca kılmak niyetiyle bir namaza başlayıp da bir çocuğun ağladığını duyunca, annesine zahmet vermemek için namazını kısa keserdi. Ebu’l Âs b. erRebî’in kızı, yani büyük kızı Zeyneb’in kızı olan torunu Ümâme’yi omzunda taşıyarak namaz kılardı. Kalktığı zaman onu taşır, rükû ve secdeye vardığında ise yere kordu. Namaz kılarken Hasan veya Hüseyin gelir sırtına binerdi. Bunun üzerine onu, sırtından düşürme korkusu nedeniyle secdeyi uzatırdı.
Bir keresinde bir süvarisini öncü olarak sefere göndermişti. Kalkıp namaza durduğunda süvarinin geleceği vadi tarafına bakar dururdu. Ama süvarisinin durumunu gözetmek onu meşgul etmemişti. Allah’a olan yönelişinin, yakınlığının ve O’nun huzurunda kalp huzurunun mükemmel oluşu nedeniyle, cemaat ve cemaat dışındakilerin hallerini gözetleme gibi durumlar, onu hiç meşgul etmezdi.
O namaz kılarken, Hz. Aişe tuvalet ihtiyacını görür gelir, o sırada kapı kapalı olursa, kapıya kadar yürür, kapıyı açar sonra namazına dönerdi.
Namaz kılarken kendisine selam verenin selamını işaretle alırdı. Müslim’in rivâyet ettiğine göre Câbir şöyle demektedir: “Resûlullah, beni bir iş için göndermişti. Sonra ona namaz kılarken yetiştim ve kendisine selam verdim. O da işaretle selamımı aldı.” (Muslim. “Mesâcid”. 36. ) Ebû Dâvûd’un Sünen’inde ve İbn Hanbel’in Müsned’inde İbn Ömer’in, Hz. Peygamber eliyle işaret ederdi, dediği nakledilmektedir. (Eba Dâvûd, “Salât”, i70; ibn Hanbel, 111, 138.) Beyhakî’nin naklettiğine göre Abdullah b. Mesûd şöyle demektedir: “Habeşistan’dan döndüğümde Hz. Peygamber’in yanına geldim, namaz kılıyordu, selam verdim, başıyla işaret ederek selamımı aldı.”
Hz. Peygamber, kıble tarafında Hz. Aişe uzanmış yatarken namaz kılardı. Allah Elçisi, secdeye vardığı zaman ona eliyle işaret eder/dürter, o da ayaklarını toplardı. Secdeden kalktığı zaman yine uzatırdı. Minber üzerinde namaz kılar, orada rükû ederdi;secde zamanı gelince arka arkaya iner, yere secde eder, sonra tekrar minbere çıkardı. Duvara doğru namaz kılarken önünden geçmek için bir evcil hayvan geldi. Ürkütmeden kovalamak için o kadar uğraştı ki, sonunda karnı duvara yapıştı ve o hayvan arkasından geçti.
İmam Ahmed ve diğerlerinin naklettiğine göre, Hz. Peygamber, namaz kılarken, birbiriyle dövüşen iki genç kız gördü. Elleriyle onları yakalayıp birbirinden ayırdı. Namazından da ayrılmadı. Namaz kılarken ağlardı, öksürürdü. Ahmed b. Hanbel ve Nesâî’nin rivâyetlerine göre Hz. Ali şöyle demektedir:
“Allah Resûlü bana bir saatini ayırmıştı. Ona o saatte gelirdim. Kapıya gelince girmek için izin isterdim. Namaz kılarken gelmiş isem, öksürür ben de içeri girerdim. Şayet boş bir
zamanına rastlamış isem, bana izin verirdi.”( ibn Hanbel, I, 8o; Nesâi, “Sehv”17.)
Namaz kılar Bazen yalın ayak, bazen de ayakkabılarıyla namaz kılardı. Yahudilere muhalefet olsun diye ayakkabı ile namaz kılmayı da emretmiştir. (Ebû Dâvûd salât 103; ibn Hanbel .III. 92)
☑SELAM :
Ümmü Seleme (r.a) şöyle demiştir:
“Rasûlullah (s.a.v) namazdan selam verdiklerinde, selamını tamamladığı zaman kadınlar hemen kalkarlar, Rasûlullah (s.a.v) de ayağa kalkmadan evvel azıcık beklerlerdi.”
İbn-i Şihâb şöyle demiştir:
“Öyle sanıyorum ki -Allah en iyi bilendir- Rasûlullah’ın bu beklemesi, namazdan çıkan erkekler yetişmeden evvel kadınların gitmeleri içindir.” (Buhârî, Ezân, 152)
➖İbn-i Abbas (r.a) şöyle demiştir:
“Farz namazdan çıkınca insanların yüksek sesle zikretmeleri tâ Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in zamanında var idi.” “Ben bu sesi işitir işitmez bununla (yani zikir seslerinin yükselmesiyle) namazdan çıktıklarını anlardım.” (Buhârî, Ezân, 155)
Not: Buradaki bilgiler! İbn Kayyim elCevziyye’in Zâdü’lMe’âd fî Hedyi Hayri’l’İbâd kitabı ve İmam Buhâri nin salât kitabından alınmıştır, yanlışlar var ise bana aittir, hatırlatmak uyarmak isteyen kardeşlere her zaman sevgim vardır , Rabbim bizlere hakkı ile dosdogru namaz kılan kullarından etsin Allahümme âmin