Said Nursi Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in kendisine rüyasında, ümmetine soru sormaması şartıyla Kur’an ilimi öğretileceğini. Yine Said-i Nursi üç aylık kısa bir ilim tahsiliyle birkaç senede öğrenilecek ilmi kısa zamanda öğrendiğini iddia ediyor. Bu şekilde ilim öğrendiğini iddia eden Said Nursi kendisinin Allame-i cihan oldu ğunu ve ulaşılmaz makamlara ulaştığını ilan ederek Risale-i Nurları yazıyor. Said Nursi aynı zamanda şakirtleri tarafından da kutsanarak eleştirilmez, her şeyi bilen, her soruya cevap verebilen, bu güne kadar kimsenin ulaşamadığı ilme ve makamlara ulaşan asrın müceddidi olarak tanıtıldı.
Said Nursi’ye birde “BEDİÜZZAMAN” lakabı verildi. “Bedi” sözlükte iki anlamı vardır. Birinci anlamı örneği ve benzeri olmayanı yaratmaktır. İkinci anlamı ise örneği ve benzeri olmayan, harika varlıktır. Kur’an’a göre bu özellikler yalnız Allah’a aittir. Allah’ın Esmaü’l Hüsna’daki isimlerinden biride El-Bedi ismidir. El- Bedi sadece Allah için kullanılan isimlerden biridir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Gökleri ve yeri yoktan var eden (Bedi) O’dur. Bir şeyi (yaratmak) isteyince, ona sadece “Ol!” der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi: 117)
Bu ayette Yüce Allah’ın “El- Bedi” yani örneği ve benzeri olmadan göklerin ve yerin benzersiz en güzel bir şekilde yaratanı olduğu vurgulanıyor.
Sikke-i Tasdîkı Gaybî, Sekizinci Şua’da Said Nursi şöyle diyor: “…Hem şimdi anlıyorum ki: Eskiden beri benim liyakatim olmadığı halde bana verilen “Bediüzzaman” lâkabı benim değildir. Belki, Risale-i Nur’un manevi bir ismi idi. Zahir bir tercümanına ayriyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim, hakikî sahibine iade edilmiş.” Cümlesi geçer.
Said Nursi burada “Bediüzzaman” lakabını önce Risale-i Nurlara yakıştırıyor sonra kendisi için kabulleniyor. Risale-i Nur’un tercümanı olduğunu söyleyen Said Nursi kendisine müritlerince yakıştırılan “Bediüzzaman” sıfatını kabullenmiş eyvallah demiştir. Tarihte bu sıfatı kullanan bir peygamber veya bir âlim yoktur. Çünkü bu apaçık bir şirktir, El-Bedi olan sadece Allah’tır. Bu sebepten bu isim sadece Allah için kullanılır. Bu sıfatı nurculardan başka hiç kimse âlimleri için kullanmıyor.
Risale-i Nurlar eşsiz ve alternatifsiz eserler olarak takdim edi lir ve Kur’an’ın da tefsiri olduğu iddia edilir. 14 kitaptan oluşan bu eserler anlaşılması zor bir dille yazılmıştır. Nurcular bu eserlerle yetinirler ve çoğunluğu başka bir eser okumazlar. Örneğin İslam’ın iki kaynağı olan Kur’an ve Hadis kitaplarını çok çok az okurlar. Risale-i Nurları ise gece gündüz okurlar. Kur’an’ın anlaşılması için meal, tefsir. Hadis ilminin anlaşılması için hadis dersi, hadis usulü vs okumazlar. Onlar Risale-i Nur okurlar peki Risale-i Nur nedir ve ne anlatıyor da bu insanlar sadece bu kitaplarla yetiniyorlar. Kur’an’a ve Hadise bile ihtiyaç duymuyorlar. Hangi tılsım büyüledi bunları ya da neleri vadediyor da Allah’ın Kitabını bile okuyup anlamaya tenezzül etmiyorlar. Hiç düşündünüz mü?
Öncelikle şunun cevabını vermeye çalışalım Risale-i Nurlar gerçekten Kur’an’ın tefsiri midir? Tefsir demek Kur’an’ı Fatiha suresinden başlayarak Nas suresine kadar bütün sureleri ve bütün ayetleri baştan sona tefsir etmektir. Bütün tefsirler böyledir, falan zatın tefsiri denilince böyle bir tefsir kastedilir. Oysa Risale-i Nurlarda tek bir surenin bile baştan sona bir tefsiri yoktur. Risale-i Nurlarda geçen toplam ayet sayısı en fazla 500 geçmez. Üstelik bu ayetler bazen sadece meal olarak geçmektedir, bazen ayetin bir kısmı alınmıştır.
Sözde tefsir edilen ayet sayısı bu rakamın çok altındadır. Üstelik tefsir edildiği söylenen ayetlerin birçoğu tahrif edilmiştir ve batıl manalar verilmiştir. İşte bu sebeptendir ki Risale-i Nurlar tefsir değil Kur’an’ı tahrif eden bir eserdir. Durum böyleyken Risale-i Nurlara asrın tefsiri denmesi asrın en büyük yalanlarından biridir.
Bununla birlikte Risale-i Nurların içeriğini genel manada değerlendirirsek. Risale-i Nurlar da bazı konulara verilen örnekler konulara bakış açısı güzel ve doğrudur. Yani Risale-i Nurlar da güzel ve doğru bölümler elbette vardır ve bu inkâr edilemez. Ancak Risale-i Nurlarda batıl, bidat ve uydurma şeyler ise inanılmaz derecede çoktur.
Said Nursi Tasavvufta var olan batıl inançları kabul etmektedir. Örneğin Vahdet-i vücud, Vahdet-i şuhud, Gavs, Kutup, Aktap, Ricalü’l-ğayb, Hakikat-ı Muhammediye, Dinlerin birliği, Gavs ve ondan istimdat, Ölülerin tasarrufu, Ölülerden yardım dilenme, Şeriat, tarikat, hakikat, marifet ayırımı, Gaybı bilme ve kalpleri okuma gibi konuları buna örnek verebiliriz. Said Nursi Tasavvuf’un bu batıl inançlarını allayıp pullayarak kabul etmekte ve pazarlamaktadır.
Yine Said Nursi Şia’nın bir kısım batıl inançlarını kabul etmektedir. Örneğin Cebrail’in Hz. Ali ye bir kitapçık indirdiği ve bu kitapçığa bakarak bütün gaybı bildiğini savunuyor. Şia’nın Hz. Ali ve ehlibeyt hakkında uydurduğu birçok yalanı hurafeyi savunuyor. Yine Peygamber’e atfedilen cevşen iftirası gibi konuları buna örnek verebiliriz. Said Nursi Şia’nın bir kısım batıl inançlarını allayıp pullayarak kabul etmekte ve pazarlamaktadır.
Risale-i Nurlarda başka neler var; Falan şakirdin gönderdiği mektup, sorulan sorulara verilen cevaplar, filanın gördüğü rüyaya yapılan yorumlar, üstadın kalbine gelen ilhamlar, ihtarlar, yazdırılması emredilen şeyler, ebcet hesabıyla güya tefsir edilen ayetler, hikâyeler, masallar, anılar vs.
Said Nursi; bir taraftan da eserlerinin dokunulmaz olduğunu, hatasız olduğunu, vahiy kaynaklı olduğunu söyleyerek insanların kafasında bu kitapların kutsanmasını ve hatasız olduğu algısını yerleştirdi. Nur talebeleri Kur’an ve Sünneti terk ederek içeriyi hak ve batıl karışımı olan Risale-i Nurlar ile yetinir oldular. Kur’an ve Sünnete vakıf olmayan bu insanlar Risale-i Nurları eleştirilmez, dokunulmaz, hatasız ve vahiy kaynaklı olduğuna inandıkları için sorgulamazlar. Dolayısıyla Risale-i Nurların batıllarını hurafelerini görmezler, anlamazlar, irdelemezler ve bunları İslam zannederler. Bu eserler Müslümanlar ile Kur’an ve Sünnet arasında bir engel oluverdi. Öyle ki Nur talebelerinin çoğunluğu defalarca Risale-i Nurları okur ve dersini yaparlar ancak Kur’an, meal, tefsir, hadis okumazlar. Böylece Risale-i Nurlar Kur’an’a alternatif kitaplar edinildi. Akabinde sahih İslam’a karşı paralel yeni bir din Nurculuk uyduruldu.
İslam’ı yıkmak isteyen kâfirlerin yaptıkları en tehlikeli faaliyetlerden biride Müslüman toplumun içindeki bidat ehlini ve batıl fırkaları desteklemeleridir. Buna sahih İslam’a karşı paralel İslam uydurma çalışmasıda diyebiliriz. Bunun için O kâfirler bidat ehli kişileri ve batıl fırkaları gizli veya açık bir şekilde desteklerler. Özellikle hadis inkârcıları ve Kur’an’ı tahrif eden batıl manalar veren saptırıcı hocalar onlar için çok değerlidir. Bu tip hocaların alternatif kitaplar yazmalarına ve paralel dinler oluşturmalarına destek olurlar.
Bu saptırıcıların bazıları birde cin şeytanlarla beraber işbirliği yaparlar. Şeytanlar ilham eder bu saptırıcılar alternatif ki taplar yazarlar. Sonra cahil insanları saptırmak için bu eserler “bana yazdırıldı, bana ihtar edildi, bana ilham edildi, bana indirildi ve peygamberin onayından geçti…” gibi batıl sözler sarf ederek eserlerinin hatasız, dokunulmaz ve vahiy kaynaklı olduğu algısı oluştururlar. Böylece Kur’an hayat nizamı olmaktan çıkarılarak içeriği batıl ve bidat ile dolu eserler öne çıkarılır ve başucu kitabı yapılır. Kur’an ise ölülere okunan, Üzerinde çalışma yapılan medyatik bir malzeme ve geçerliliğini yitirmiş bir kitap olarak hayatın dışına itilerek terk edilir. Batılın, bidatın ve hurafenin din zannedildiği bu tür toplumlarda Rasululllah’ın buyurduğu gibi “Öyle bir zaman gelecek ki doğru söyleyenler yalanlanacak, yalancılar ise doğrulanacak. Güvenilir kimseler hain sayılacak, hainlere güvenilecek. İnsanlardan şahitlik etmeleri istenmediği halde şahitlik edecekler, yemin etmeleri istenmediği halde yemin edecekler.” İşte böyle bir zamanda insanlara hakkı ve batılı anlatıp sahih İslam inancına davet edenler bu toplum tarafından dışlanarak aşırıcı, radikal, vahhabi ve terörist gibi yaftalarla suçlanırlar. Bu duruma üzülen Pey gamber ve peygamberin izini takip eden gerçek İslam davetçileri şikâyetlerini arz ederek bu toplumun Kur’an’ı terk etmesini rablerine şikâyet ederler. Onların dilinden Allah Tela şöyle buyurmaktadır.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Peygamber “Ey rabbim! Kavmim şu Kuran’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi” dedi. (Furkan suresi: 30)
Fetö ile arası bozulan hükümetin yaptığı işlerden biride Risale-i Nurları sahiplenmek oldu. Hükümetin talimatıyla Risale-i Nurların baskısı Diyanet eliyle yapılacağı açıklandı. Zavallı adamlar bilmiyorlar ki Risale-i Nurlarda olan sapkınlık ve ihanet Fetö‘den daha fazla Fetö zihniyetinden kaçayım derken hocasına sığınıyorlar. Zavallılar hakkı bilmiyor ki ve hak üzere değiller ki hak ehlini tanısınlar.
Allah’ın kitabındaki hükümleri gizleyen ve değiştiren din sim sarları! Sahih İslam’a karşı paralel bir İslam uydurmak için Kur’an’a alternatif kitaplar yazarlar. Onlar kendi yazdıkları kitapların hatasız, sorgulanmaz ve kutsal olduğu algısını yerleştirmeye çalışırlar. Bunun için kitaplarının Allah tarafından yazdırıldığını, ihtar edildiğini, ilham edildiğini, indirildiğini ve peygamberin onayından geçtiğini iddia ederler. Böylece Kur’an’a karşı alternatif kitaplar yazarlar. Kur’an bu tür saptırıcıları şöyle haber vermektedir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Vay o kimselere ki, elleriyle kitabı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, “bu, Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların hâline! Vay kazandıklarından dolayı onların hâline! (Bakara Suresi: 79)
Said Nursi “bana yazdırıldı, bana ihtar edildi, bana ilham edildi, bana indirildi ve peygamberin onayından geçti…” diyerek Risale-i Nurların hatasız, dokunulmaz ve vahiy kaynaklı olduğunu iddia ediyor. Oysa Risale-i Nurlar batıl, bidat ve hurafe şeyler ile dolu işte bunlardan bazıları.
SAİD NURSİ GERÇEĞİ
İlmini bizzat Peygamberden öğrendiğini iddia ediyor, bunu ise bir Rüyaya dayandırıyor.
Oda tıpkı diğerleri gibi gittiği yolun hak olduğunu rüyalara ve İlhamlara dayandırıyor.
Birkaç yılda öğrenilecek ilmi üç ayda öğrendiğini, Allame-i cihan olduğunu iddia ediyor.
Oysa gittiği bütün medreselerde geçinemiyor, kavga ederek ayrılıyor veya kovuluyor.
Kimsenin ulaşamadığı ilme ve makama ulaştığını ve el-bedi (benzersiz) olduğunu iddia ediyor.
Oysa el- bedi olan yalnız Allah’tır, O ise benzeri olmayan yeni hurafeleri pazarlayandır.
Risalelerin Kur’an’ın indirildiği yerden yazdırıldığını ve peygamberin onayladığını iddia ediyor.
Oysa vahiy kesildi, son peygamber vefat etti, ona kitap yazdıranlar cin şeytanlar olmasın.
Eserlerinin kutsal ve dokunulmaz olduğunu, noktasına dahi itiraz edilemeyeceğini iddia ediyor.
Oysa kutsal olan, dokunulmaz olan ve hatasız olan sadece Yüce Allah’ın kelamı Kurandır.
Levh-i Mahfuzdaki Kur’an‘ın aynısının kendisine gösterildiğini, yazdırıldığını iddia ediyor.
Oysa Peygamber bile böyle bir iddiada bulunmamıştır, bu ne cüret bu ne densizlik.
Cebrail’in Ali (ra.)’ya kitapçık verdiğini bu kitapçık ile tüm gaybı öğrendiğini iddia ediyor.
Oysa indirilen son kitap Kur’an’dır, gaybı ise Allah bilir, bu tür iftiraları ise Şiiler söylerdi.
Rasulullah’ın bazı sırlarını, vahyi bilgileri sadece Ali (ra.)’ya söylediğini iddia ediyor.
Oysa bu Rasulullah’ın vahyin bir kısmını gizlediğini iddia etmektir, ona iftiradır.
Batılı devletlerin İslam’ı kabul edeceğini ve bu sayede komünizmi yıkacaklarını iddia ediyor.
Oysa kominizim dışarıdan bir müdahale ile değil kendiliğinden yıkıldı, batı ise hala kâfir.
Batılı devletlerin Müslümanlara ve İslam ülkelerine yardım edeceğini iddia ediyor.
Oysa İslam coğrafyasını işgal edenler, zulmedenler, sömürenler haçlı batılılar.
Batılı devletlerin İslam’ı kabul edeceğini onların saadetini sağlayacağını iddia ediyor.
Oysa bunlar kasıtlı yalanlar, bu yalanlar bu zatın kimler için çalıştığını gösteriyor.
Fetret döneminin yaşandığını İsa (as.)’ın gelmesiyle bunun sona ereceğini iddia ediyor.
Oysa fetret dönemi olduğunu iddia etmek cehalet değilse, Rasulullah’a ihanettir.
Müslüman ile Hristiyan, Kur’an ile İncil’in ittifak etmesinin gerekli olduğunu iddia ediyor.
Oysa Mümin ile kâfir, hak ile batıl neyin ittifakını yapacak, onlar düşman değil mi?
İslam ile Hıristiyanlık arasındaki ihtilaflı meselelerin pekte önemli olmadığını iddia ediyor.
Oysa bu ihtilaflı meseleler hak, batıl ve iman, küfür meselesidir, nasıl önemli olmaz.
Yahudi ve Hıristiyanları kardeş olarak görüp bazılarının cennetlik olduklarını iddia ediyor.
Oysa Onlar Allah’a şirk koşup, son peygamberi inkâr ediyorlar, nasıl cennetlik olabilirler.
Tefsir yaptığını söyleyip Kur’an’ın Risale-i Nurları övdüğünü, müjdelediğini iddia ediyor.
Oysa bu tefsir değil ayetleri tahriftir, ebcet ve cifir ile tefsir değil, ancak tahrif yapılır.
Ebced ve Cifir ile birçok tılsımı, sihri, kehaneti gördüğünü ve keşfettiğini iddia ediyor.
Oysa bunlar batıl ve haram ilimlerdir, nasıl olurda bir Müslüman bunlarla uğraşır.
Vahdet-i vücudu savunarak Mahlûkatın Allah’ın bir cüzü olduğunu iddia ediyor.
Oysa Vahdet-i vücud hurafesi sufilerin uydurduğu şirkin ve küfrün ta kendisi.
Hızır’ın yaşadığını, zuhur ederek insanlara gözüktüğünü ve yardım ettiğini iddia ediyor.
Oysa Hızır diğer insanlar gibi beşerdir, yaşayıp ölmüştür ve yaşadığının delili yoktur.
Cevşen’in sünnet olduğunu ve Peygambere öğretilen bir dua olduğunu iddia ediyor.
Oysa Cevşen sünnette olmayan ve peygambere nispet edilmiş bir yalandır.
Bazı velilerin ölse bile tasarruflarının devam ettiğini, yardım ettiğini iddia ediyor.
Oysa ölüler size asla cevap veremezler, yardım edemezler ve yol gösteremezler.
Bazı velilerin gaybı ellerindeki bir kitap gibi okuduklarını ve bildiklerini iddia ediyor.
Oysa gaybı sadece Allah bilir, sadece bazı peygamberlerine dilediği kadar bildirir.
Risale-i Nurların kendisini okuyanlara şefaat edeceğini, imanla öleceklerini iddia ediyor.
Oysa şefaat tamamıyla Allah’ındır, dilediğine şefaat etme ve şefaat edilme hakkı verir.
Kalabalıklardan rahatsız olduğunu bazen cuma namazlarına katılamadığını iddia ediyor.
Oysa bu alametler ruh hastalarının veya cinlere musallat olmuş kişilerin alametidir.
İlmini bizzat Peygamberden öğrendiğini iddia eden, Allame-i cihan olduğunu iddia eden…
Hurafe dolu eserlerinin asrın tefsiri diye pazarlayan bir zata küçük bir dokunuş yaptık!
Kimsenin ulaşamadığı ilme ulaştığını iddia eden, El-Bedi-Üzzaman olduğunu iddia eden…
Cinlere musallat olmuş ve akıl hastası bir zata küçük bir dokunuş yaptık!
Eserlerinin vahiy kaynaklı olduğunu iddia eden, Peygamberin onayladığını iddia eden…
Allah’a ve Peygambere iftira atan ve haddini aşmış bir zata küçük bir dokunuş yaptık!
Müsennif VELİOĞLU
Said Nursi çokta cesaretli ve fedakâr başkalarının yerine cehenneme girmeye, cennet den vazgeçmeye hazır olduğunu sallıyor.
Said Nursi ve Risale-i Nurlar; Dünyanın merkezinde sanki bunlar var, her şeyden kendine ve eserlerine bir pay çıkarmaya çalışıyor.
Said Nursi ve Risale-i Nurlar; sebebiyle depremler oluyor, yangınlar çıkıyor, birilerinin ölmesi, birilerinin hapse girmesi bunlar sebebiyle oluyormuş!
Said Nursi ve Risale-i Nurlar’a yan bakanlar perişan oluyor. Onlara tabi olup hizmet edenler ise dünyada ve ahirette huzur bulup kurtuluyormuş!
Bu tür iddia sahiplerine ilmi bir cevap verilmez onlar acilen psikiyatri servisine sevk edilmeliler.
Onlar âlim ve evliya kisvesiyle yaklaşırlar. Onlar koyun potuna bürünmüş kurt gibidir. Onlar yol gösteren kisvesiyle yaklaşan saptırıcılardır.
Onlar Allah ile aldatan iman hırsızı, Müslümanların sahih akidesini şirk ile yıkan cehenneme mahkûm eden saptırıcılardır.
Said Nursi’nin Birde Hayatına Bakın Neler Göreceksiniz Neler:
Gittiği her medresede, geçimsizliğini, dik başlılığını ve kibirli halini göreceksiniz. Onun hocalarla ve talebelerle kavgalarını, ayrılmasını veya kovulmasını göreceksiniz.
Osmanlıyı yıkmak için kurulan İttihat ve Terakkinin merkezi Selanik’e ziyaretlerini, onlarla işbirliğini Abdülhamit’i tahttan indirmek için ihanetini göreceksiniz.
Siyasetten Allah’a sığındığını söyleyip akabinde Kemalist, laik partileri yıllarca nasıl desteklediğini göreceksiniz.
Ilımlı İslam, paralel İslam ve dinler arası diyalog gibi batıl din an layışlarının alt yapısını oluşturmak için papaya yazdığı mektupları göreceksiniz.
İstiklal mahkemeleri Müslümanlara ölüm kusarken düzmece mahkemelerde onun eserlerinin adeta reklamının yapıldığını göreceksiniz.
Anadolu’da insanlar yokluk ve fakirlik yaşarken onun hurafe dolu kırmızı kitaplarının son kuşe baskısını ve dağıtımını göreceksiniz.
Risale-i Nurlara baktığınız zaman her şeyden önemlisi onun Kur’an ve sünnete açıkça ihanetini ve paralel kitaplar olduğunu göreceksiniz.
Daha bildiğimiz ve bilmediğimiz nice karanlık ilişkileri var arşivler bize kapalı olsa da ihanetin birazını görmüşlüğümüz var.
Milletin din anlayışı yıllardır bu saptırıcıların batıl ve bidat dolu eserlerine göre şekillendi. Onlar önce paralel kitaplar yazdılar, sonra paralel din uydurdular.
Millete güya din anlatan, yol gösteren, sözde âlim gerçekte hurafe pazarlayan, yoldan saptıran, meczup bir zata küçük bir dokunuş yaptık.
Bu hakikatlere rağmen yoldan saptıranlara tabi olanlara şu ayetleri hatırlatırız.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Yüzlerinin ateşte evirilip çevrileceği gün, derler ki: Eyvahlar bize, keşke Allah’a itaat etseydik ve Resul’e itaat etseydik. Ve dediler ki: “rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular. Rabbimiz, onlara azaptan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et. (Ahzab Suresi: 66-68)
Allah Rasulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) ise şöyle buyurmuştur:
“…Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, dalâlete sürükleyen (yoldan çıkarıp bidʻatleri emreden) liderlerdir…” (Ebû Dâvud, Müslim, Tirmizî)
Müsennif VELİOĞLU
Risale-i Nurlan’ın iç yüzünü ayrıntılarıyla öğrenmek istiyorsanız lütfen linki tıklayın ve dinleyin.
Said Nursi Gerçeği
Said Nursi Gerçeği