Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ey İman edenler! Allah’a itaat edin, Rasul’e ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, (Allah’a ve ahiret gününe gerçekten iman ediyorsanız) onu Allah’a ve Rasulü’ne götürün. Bu, hayırlı ve netice itibarıyla en güzeldir.”[1]
Yine bir başka ayette: “Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar. Halbuki onu, Rasul’e veya aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi, onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah’ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna, şeytana uyup giderdiniz.”[2]
İnsanların, aralarında işlerini idare eden, birlik ve beraberliklerini sağlayan ve amellerini düzenleyen yöneticilerinin olması kaçınılmazdır. Bu iki ayet, işaret yolu ile buna delalet etmektedir.
Birinci ayetin işaret ettiği yön şudur: Ayette Allah ve Rasulunden sonra ulu’lemr anılmış atıf vavı ile birbirine bağlanan cümleden kendisinden öncekinin hükmünü taşıdığı (gramer olarak da) aşikare olmuştur. Burdan şunu anlıyoruz ki bir kimse Allah ve Rasulune itaat edildiği gibi müslümanlardan olan emir sahiplerine itaatle yükümlüdür. Yüce Allah insanların bağımsız birer fertler olarak salt Kuran ve Sünnete bağlılığına razı olmayarak cemaat dini islamın oluşması için ulul emre itaati şart koşmuştur. Eğer kişinin tek başına kurtuluşunu yeterli görseydi Allah ve Rasulune bağlılığı andıktan sonra bir de asli manada zahmet ve külfet olan ulul emre itaati emir sigası ile anarak şart koşmazdı. Şüphesiz ki Allah kulları için zorluk dilemez. Bu onun rahmetinin bir parçasıdır. Kitap ve sünnete bağlılık anlamına gelen Allah ve Rasulune itaat neyse emire bağlılık ve itaat de aynı manadadır. Müslümanların kitap ve sünnete ihtiyacları gibi emirlerine de ihtiyacları vardır. Bu meyanda emri sahipleri onların maslahatları için olmazsa olmazdır.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Yolculukta olan üç kişinin kendilerinden birini emir tayin etmemeleri helal değildir.”[3] “Üç kişi yolculuğa çıkarsa, kendilerinden birini emir tayin etsinler”[4] Ebu Hureyre’den de Radıyallahu Anhu aynı manada hadis rivayet edilmiştir.
Şevkani Rahimehullah, “Neylu’l-Evtar” isimli kitabında yukarıda verilen hadisleri belirttikten sonra şöyle der: “Abdulah bin Amr ve Ebu Said el-Hudri’nin Radıyallahu Anhuma rivayet ettikleri iki hadisin benzerini Bezzar, Ömer ibnu’l-Hattab’tan Radıyallahu Anhu sahih bir sened ile şu lafızla rivayet etmiştir: “Üç kişi olarak bir yolculukta iseniz, birinizi emir tayin edin. Bu, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem tayin ettiği bir emirdir.” Yine Bezzar, Abdullah bin Ömer’den Radıyallahu Anhuma sahih bir isnad ile merfu olarak şunu rivayet eder: “Üç kişi yolcu ise, içlerinden birini kendilerine emir yapsınlar.” Taberani de bunu, aynı lafız ve sahih bir sened ile İbn-u Mes’ud’tan Radıyallahu Anhu rivayet etmiştir. Bu hadisler birbirini desteklemektedir. Ebu Davud ve Munziri, Ebu Said ve Ebu Hureyre Radıyallahu Anhuma hadisleri hakkında bir şey söylememiştir. Ali bin Bahr hariç, her iki hadisin ravileri de sahihlerin ravilerindendir. Ali bin Bahr sika bir ravidir. Ebu Hureyre’nin, “Üç kişi yolculuğa çıkarsa, içlerinden birini kendilerine emir yapsınlar” hadisi de bu hadisler arasındadır. Bütün bunlar üç ve daha çok kişiden oluşan her yolcu kafilesinin başlarına emir tayin etmelerinin gerekliliğini belirtir. Çünkü böylece kötülük ve bozukluklara yol açan anlaşmazlıklar önlenmiş olur. Emir olmadığı zaman herkes kendi görüşünde diretir ve arzusuna uyan şeyleri yapar. Hatta birbirlerinin helakına sebep olabilirler. Ancak aralarında bir emir varsa, ihtilaf azalır, birlik olmaları kuvvetlenir.
Bir arazide veya yolculukta bulunan üç kişi için bu şekilde emir tayini gerekli ise, yerleşik alanlarda köy kasaba ve şehirlerde oturan ve haksızlıkların önlenmesine, anlaşmazlıkların çözümüne muhtaç olan daha büyük topluluklar buna daha fazla muhtaçtırlar. Bu ise, “Müslümanların başında emir, vali ve devlet başkanının bulunması vaciptir” görüşüne delil konumundadır.”[5]
İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der: “Halkın bir yöneticisinin olması meselesinin dinin en önemli vaciplerinden olduğunu bilmek gerekir. Hatta yönetici bulunmadan, din ve dünya işleri yürümez. Çünkü insanlar bir araya gelmedikçe maslahatlar meydana gelmez. Bir araya geldiklerinde ise mutlaka içlerinden birinin kendilerine yönetici olması gerekir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Üç kişi yola çıkarsa, içlerinden birini kendilerine emir yapsınlar.”[6] Bu hadis, Ebu Said el-Hudri ve Ebu Hureyre’den Radıyallahu Anhuma rivayet edilmiştir. İmam Ahmed Rahimehullah “Müsned”inde Abdullah bin Amr’dan, “Yolculukta olan üç kişinin, kendilerinden birini emir tayin etmemeleri helal değildir” hadisini rivayet etmiştir. Yolculuk sırasında küçük bir topluluğun bile başında emir bulunması vacip kılınmıştır. Bu da diğer topluluklarda yöneticilerin bulunması gereğine işaret etmektedir. Allahu Teala iyi olanı emretmeyi, kötü olanı yasaklamayı emretmiştir. Bu da ancak yönetim ve kuvvetle gerçekleşebilir. Allah’ın Subhanehu ve Teala vacip kıldığı cihad, adaletin sağlanması, hacc, umre, cuma ve bayram namazları ve mazlumlara yardım işleri gibi vacip olan ameller de ancak yöneticinin bulunmasıyla gerçekleşir. Cezaların uygulanması da böyledir.
Yönetici edinmek, Allahu Teala’ya yaklaştıran dini bir görevdir. Bu, Allah’a ve Rasulü’ne itaat konusunda kişiyi Allah’a yaklaştıran en faziletli görevlerdendir. Ancak birçok insanın bu meseleye başkanlık veya mal elde etme hevası ile yaklaşması, bu işi ifsad eder. Ka’b bin Malik Radıyallahu Anhu, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dediğini rivayet eder: “Mal ve makam için açgözlülük yapan kişinin dinine verdiği zarar, aç iki kurdun koyun sürüsüne dalarak verdiği zarardan daha büyüktür.”[7] Burada, mal ve liderlik konusundaki hırsın, kişinin dinine verdiği zararının, koyun sürüsüne dalan aç iki kurdun verdiği zarar gibi ve hatta daha da büyük olduğu haber verilmektedir.”[8]
İbn-i Abdilber, “Camiu Beyani’l-İlm” isimli kitabında uzun bir sened zinciri ile şöyle rivayet eder: “Ömer İbnu’l-Hattab Radıyallahu Anhu zamanında, insanlar yüksek bina yapımında yarıştılar. Bunun üzerine Ömer Radıyallahu Anhu şöyle dedi: ‘Ey Araplar, yere yakın olun, cemaat olmadan İslam olmaz, yönetici olmadan cemaat olmaz, itaat olmadan da yöneticilik olmaz. Halk, birini bilerek yönetici yaparsa, onun için daha iyi olur. Ancak halk birini bilgisizce yönetici yaparsa, bu hem kendisi, hem onlar için helak sebebi olur.’”[9] Ömer Radıyallahu Anhu, İslam ahkamının yerine getirilebilmesi için cemaatin, emirliğin ve itaatin olmasının vacip olduğunu belirtmektedir.
Ve yukarıda ayette belirttiğimiz üzere emirlere itaat Allah ve Rasulune itaat kapsamındadır. Ancak Allah ve Rasulu masiyetten beri olduğundan bunların Kuran ve sünnette( açıkca nas) bulunan bir hükme muhalif bir isteğine itaat olunmaz. Çünkü ayetin devamı “Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah’a ve Rasulü’ne götürün” denilmiştir.
İbn-i Teymiye’nin Rahimehullah’ın da belirttiği üzere, cemaatlerin veya başka toplulukların emirleri, alimleri, sultanları veya yöneticilerinden tabi olunan herkes bu ayetin kapsamına girmektedir. İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der: “Kimin, kendisine tabi olanları varsa, o kişi ulü’l-emr kesimindendir. Bunlardan her birinin Allah’ın Subhanehu ve Teala emrettiklerini emretmesi ve yasakladıklarını da yasaklaması gerekir. İtaat etmesi gereken herkesin, Allah’a itaat ettikleri sürece bu yöneticilere itaat etmesi gerekir. Allah’a isyan olan işlerde bu yöneticelere itaat edilmemelidir.”[12]
Başarı Allah’tandır. Hatalar bizdendir…
[1] 4 Nisa/59
[2] 4 Nisa/83
[3] Ahmed, Abdullah bin Amr’dan Radıyallahu Anhu rivayet etmiştir.
[4] Ebu Davud
[5] Şevkani, Neylu’l-Evtar, 9/157
[6] Ebu Davud
[7] Tirmizi, hadisin sahih hasen olduğunu belirtmiştir.
[8] İbn-i Teymiye, Mecmuu’l-Fetava, 28/390-392
[9] Camiu Beyani’l-İlmi ve Fadlihi, 1/62. Darimi de zayıf bir senedle rivayet etmiştir.
[10] 4 Nisa/59
[11] 4 Nisa/83
[12] İbn-i Teymiye, Mecmuu’l-Fetava, 28/170