BAKARA 34 |
وَإِذْ
قُلْنَا
لِلْمَلاَئِكَةِ
اسْجُدُواْ لآدَمَ
فَسَجَدُواْ
إِلاَّ
إِبْلِيسَ
أَبَى وَاسْتَكْبَرَ
وَكَانَ
مِنَ
الْكَافِرِينَ |
34. Hani Biz,
meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik de İblis dışında derhal secde
ettiler. O ise, dayattı ve kibirlenerek kafirlerden oldu.
Buna dair
açıklamalarımız on başlık halinde verilecektir:
1- Biz Demiştik..:
2- Secde:
3- Adem'i ve insanları Meleklerden
üstün Görenler ile Adem'e Secde Emrinin Hikmeti:
4- Meleklerin Adem'e Secde Şekli:
5- ıblis:
6- Secde Etmemenin Pişmanlığı:
7- Müstekbirlık Şeytanın Huyudur:
8- Müstekbir Şeytan, Kafirlerdendir:
9- Kerametler Veya Olağanüstü Haller:
10- İblis'ten Önce Kafir Var mıydı?:
1- Biz Demiştik..:
Yüce Allah'ın (...)
buyruğu: "Hatırla ki Biz" anlamındadır. Ebu Ubeyde'nin burada yer
alan (...) edatı fazladır, şeklindeki açıklaması uygun değildir. Çünkü bu
kelime zarftır. Buna dair açıklamalar daha önceden (Bakara, 30. ayet birinci
başlıkta) yapılmıştır. "Demiştik" diye buyurulup da
"demiştim" buyurulmamasının sebebi, Yüce ve cebbar olan Allah'ın
kendi zatı hakkında; zatını yüceltmek ve zikrini yükseltmek için çoğul zamiri
kullanmasıdır.
"Melaike"
kelimesi "melek" kelimesinin çoğuludur. Buna dair açıklamalar da daha
önceden geçmiş bulunmaktadır. Aynı şekilde Adem kelimesine dair açıklamalar ve
bunun türediği kök hakkındaki bilgiler de önceden verilmiştir, tekrarlanmasının
anlamı yoktur.
Ebu Cafer b. el-Ka'ka'ın
"lil-melaiketi" kelimesini daha sonra gelen "uscudu"
kelimesinde yer alan cim harfinin ötreli (cu) şeklinde okunduğu için ona
rivayetle "li'l-melaiketu" şeklinde okuduğu rivayet edilmiştir.
"Elhamdülillahi" ibaresini "elhamdülüllahi" şeklinde okumak
da buna benzemektedir.
2- Secde:
"Secde edin"
emri sücud kökünden gelmektedir. Arap dilinde bunun ifade ettiği anlam boyun
eğdiğini ve zilletle itaat ettiğini göstermektir. Şair der ki: "Ve öyle
bir toplulukla ki, beyaz çizgili siyah atlar etraflarında kayboluyor Küçük
tepelerin toynakları altında secde ettiğini görürsün."
Şair, burada tepelerin
atların toynaklarına secde ettiğini söylemektedir.
Çünkü toynaklar tepeleri
çiğnemekte ve tepeler kendilerini onlara karşı koruyamamaktadır.
"Secde eden
göz" tabiri, bakmaktan çekinen göz demektir. Secde etmenin en ileri
derecesi yüzü yere koymaktır. İbn Faris der ki: Eğilme sözkonusu olduğu zaman
"secde etti" denilir. Secde eden herkes alçalmış olur. "İscad"
bakışı sürdürmek demektir. Ebu Amr der ki: Başını önüne eğdiği zaman
"escede" denilir. Şair der ki: "Secde ettirildi develerinin
yularlarına Hıristiyanların, hahamlarının önünde secde edişi gibi."
Ebu Ubeyde der ki:
Esedoğullarından bir bedevi: Arap bana şunu okudu: "Ve ona: Leyla'ya secde
et, dediler, o da secde etti."
Şair, burada başını
önüne eğen deveyi kastetmektedir.
"İscad
dirhemleri" ise, üzerlerinde onlara karşı secde ettikleri birtakım
resimler bulunan dirhemler demektir. Şair der ki: "İscad dirhemleri gibi
onunla karşılaştı."
3- Adem'i ve insanları
Meleklerden üstün Görenler ile Adem'e Secde Emrinin Hikmeti:
Adem'i ve onun soyundan
gelenleri üstün kabul edenler, Yüce Allah'ın meleklere: "Adem'e secde
edin" buyruğunu delil gösterir ve şöyle derler: İşte bu, Hz. Adem'in
meleklerden üstün olduğunun delilidir. Buna cevap şudur:
"Adem'e secde
edin" buyruğunun anlamı: Adem'in yüzüne yönelerek bana secde edin,
demektir. Bu, Yüce Allah'ın şu buyruğunu andırmaktadır:
"Güneşin
kaymasından dolayı namaz kıl'' (el-İsra, 78); güneşin kayması esnasında namaz
kıl, demektir. Yüce Allah'ın şu buyruğu da böyledir:
"Ona ruhumdan
üflediğim zaman siz derhal onun için secdeye kapanın "(Hicr, 29; Sad, 72);
onun yaratılışını tamamladığım ve siz onunla karşı karşıya geldiğiniz vakit
Benim için secdeye kapanınız, demektir. Kendisine secde edilen kimsenin, secde
edenden daha faziletli olamayacağını, kıbleye yönelerek secdede bulunmayı delil
göstererek açıklamış bulunuyoruz.
Eğer: Adem onlardan daha
faziletli değil ise, ona meleklerin secde etme emrinin veriliş hikmeti nedir,
diye sorulacak olursa; şu şekilde cevap verilir: Melekler tesbih ve takdisleri
ile bir parça kendilerini büyük görür gibi olunca, Allah, onlara kendisinden
başka birisine secde etmeleri emrini verip kendilerine muhtaç olmadığını,
ibadetlerine ihtiyacı bulunmadığını göstermek istemiştir. Kimi ilim adamı da
şöyle demektedir: Melekler Adem (a.s)'ı kusurlu buldular, onu küçük gördüler.
Halbuki yaratılışının özelliklerini bilmiyorlardı. Bundan dolayı onun şanını,
şerefini yükseltmek üzere ona secde etmekle emrolundular. Yüce Allah'ın onlara
Adem'e secde etme emrini vermesinin kendilerine: "Muhakkak Ben yeryüzünde
bir halife yaratacağım" dediğinde meleklerin: "Orada fesad çıkartacak..
bir kimse mi yaratacaksın" demelerine bir ceza olarak Adem'e secde
etmelerini emretmiş olması da ihtimal dahilindedir. Şanı Yüce Allah,
kendilerine bu şekilde hitap edeceği vakit onların bu şekilde cevap
vereceklerini de biliyordu. O bakımdan Yüce Allah onlara: ''Şüphesiz Ben
çamurdan bir beşer yaratacağım." (Sa'd, 71) ve onu halife kılacağım, ona
kendi ruhumdan üflediğim vakit siz de ona secdeye kapanınız, diye emir buyurdu.
Yani, bu sizin şu anda bana söylediğinize ceza olmak üzere böyle olacaktır,
demektir.
Denilse ki: İbn Abbas,
insanların daha faziletli oluşuna şunları delil gösterir: Şanı Yüce Allah, Yüce
Resulünün hayatına şu buyruğuyla kasem etmiştir: ''Hayatın hakkı için onlar
gerçekten sarhoşlukları içerisinde şaşkın bir haldedirler. " (el-Hicr, 72)
Diğer taraftan şu buyruğuyla da Hz. Peygamber'e Allah'ın azabından yana
güvenlik vermiştir: ''Ta ki Allah, geçmiş ve gelecek günahlarını mağfiret
etsin.'' (el-Feth, 2) Buna karşılık meleklere de şöyle buyurmaktadır:
''Onlardan her kim: Ben ondan gayrı ilahım, derse Biz onu cehennemle
cezalandırırız.'' (el-Enbiya, 29) diye buyurmuştur.
Böyle sorana cevabımız
şudur: Şanı Yüce Allah, bizzat kendi hayatına kasem ederek: "Hayatıma
andolsun" demediği gibi, meleklerin hayatına da kasem etmemiştir. Buna
karşılık O, göklere ve yere yemin etmiştir. Bu ise onların Arştan ve sekiz
cennetten daha üstün ve değerli olduğunun delili değildir. Yine Yüce Allah,
incire ve zeytine de yemin etmiştir.
Şanı Yüce Allah'ın:
''Onlardan her kim: Ben ondan gayrı ilahım derse .. " buyruğu ise, Yüce
Allah'ın Peygamberine şu buyruğunu andırmaktadır: (and olsun eğer sen şirk
koşarsan hiç şüphesiz amelin boşa çıkar ve şüphesiz ziyan edenlerden olursun''
(ez-Zumer, 65) Buna göre, İbn Abbas'ın bu açıklamalarında, (Hz. Adem'in ve
oğullarının meleklere) üstünlüğüne delalet edecek ifadeler yoktur. Doğrusunu en
iyi bilen Allah'tır.
4- Meleklerin Adem'e
Secde Şekli:
İlim adamları,
meleklerin Adem'e secdelerinin, ibadet mahiyetini taşımadığı üzerinde ittifak
etmekle birlikte, secdelerinin keyfiyeti hakkında farklı görüşlere sahiptirler.
Cumhur der ki: Bu, namazda alışılmış secdede olduğu gibi alnı yere koymak
şeklinde meleklere verilmiş bir emir idi. Çünkü örfte olsun, şeriatte olsun,
secde etmekten açıkça anlaşılan budur, Buna dayanılarak şöyle denilmiştir: Bu
secde, Adem'e bir ikram ve onun faziletini açıkça ortaya koyuş, Yüce Allah'a da
itaat mahiyetinde idi. Hz. Adem de bu durumda bizim için kıblenin konumuna
benzer bir konumda idi. Buna göre "Ademe" ifadesinin anlamı
"Adem'e doğru secde edin" demektir. Nitekim kıbleye namaz kıldı,
denilirken kıbleye doğru namaz kıldı denilmek istenir.
Bir başka kesim de şöyle
demiştir: O secde, günümüzde alışılmış olan alnın yere konulması şeklinde değil
idi. Sözü geçen bu secde, kelime olarak dildeki asli manası üzerinde
bırakılmıştır. Bu asli anlamı ise zillet göstermek ve itaat etmektir. Buna göre
"Adem'e secde edin" buyruğu; "Adem'e boyun eğip itaat edin, onun
faziletini ikrar ve kabul edin" demektir. "Derhal secde ettiler"
buyruğu da onlara verilen emri yerine getirdiler, demektir.
Yine şu hususta da
farklı görüşler ortaya atılmıştır: Acaba bu şekilde secde etmek, Adem (a.s)'a
ait bir özellik mi idi? Buna göre, Yüce Allah dışında bütün kainatta ondan
başkasına secde caiz olmaz mı demektir, yoksa Hz. Adem'den sonra da Hz. Yakub
zamanına kadar yaratıklara secde etmek caiz mi idi? Çünkü Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Babasını ve annesini tahtın üzerine çıkarttı (oturttu),
hepsi de ona secdeye kapandılar" (Yusuf, 100)
Buna göre acaba
yaratıklara secdenin mübah kılındığı son hal bu mudur? Çoğunluğun kabul ettiği
görüşe göre yaratıklara da secde Resulullah (s.a.v.)'ın dönemine kadar mübah
idi. Ashabı; ağaç ve deve Resulullah'a secde ettiğinde şöyle demişti: Ağaçtan
ve ürküp kaçan deveden sana secde etmeye biz daha layıkız. Bunun üzerine Hz.
Peygamber şöyle buyurdu: "Alemlerin Rabbi olan Allah'tan başka hiçbir
kimseye secde edilmemelidir."
İbn Mace Sünen'inde,
el-Büsti de Sahih'inde Ebu Vakid'in şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Muaz
b. Cebel, Şam'dan gelince Resulullah (s.a.v.)'ın önünde secdeye kapandı. Bunun
üzerine Resulullah (s.a.v.): "Bu da ne oluyor?" deyince Muaz şöyle
dedi: Ey Allah'ın Resulü, ben Şam'a vardım, baktım ki onlar yüksek
kumandanIarına ve büyük din adamlarına secde ediyorlar, ben de bu işi sana
yapmak istedim. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Hayır, böyle birşey yapma,
çünkü ben herhangi bir şeyin herhangi bir şeye secde etmesini emredecek
olursam, kadına kocasına secde etmesini emrederdim. Kadın kocasının hakkını
yerine getirmedikçe Rabbinin hakkını yerine getirmiş olmaz. Hatta deve üzerine
vurulan eğere çıkmış olsa dahi kocası yanına gelmesini isteyecek olursa ona
karşı çıkmamalıdır." Hadisin bu lafzı el-Büsti'ye aittir. Deveye vurulan
eyer (el-kateb)ın anlamı şudur: Arapların yanında doğum yapmak için özel
sandalye çok az bulunurdu. O bakımdan doğum esnasında hanımlarını bu şekilde
develerin üzerine vurulan eyerlere (el-kateb) oturtur ve taşırlardı. Hadisin
Muaz yoluyla gelen rivayetlerinin birisinde de şöyle denilmektedir: Hz. Peygamber
insanlara secde etmeyi yasakladı ve buna karşılık musafaha yapmayı emretti.
Derim ki: Süfilerin
cahilleri semaları, şeyhlerinin huzuruna girmeleri ve istiğfarda bulunmaları
esnasında yapılması yasaklanan bu şekilde secde etmeyi adet haline
getirmişlerdir. Onlardan herhangi birisi kendinden geçip cezbe haline
geldiğinde iddiasına göre daha kıdemli olanların önünde secde edermiş. Ancak bu
onun bilgisizliğinden dolayıdır. Bilgisizliğinden dolayı kıbleye doğru mu başka
tarafa doğru mu secde ettiğine de dikkat etmez. Onların bu şekildeki amelleri
bir sapıklıktır ve boşa çıkmıştır.
5- ıblis:
"İblis dışında
derhal secde ettiler" buyruğunda yer alan İblis kelimesinin mansub olması
(yani sin harfinin üstün olması) istisnanın muttasıl olması dolayısıyladır. Çünkü
İblis, cumhurun görüşüne göre meleklerden idi. Bunlar arasında İbn Abbas, İbn
Mes'ud, İbn Cüreyc, İbnu'l-Müseyyeb, Katade ve başkaları da vardır. Şeyh
Ebü'l-Hasen'in benimsediği görüş de budur. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.
Ayetin zahirinden anlaşılan da budur. İbn Abbas der ki: İblis'in adı Azazil
idi, meleklerin en şereflilerindendi. O dört kanatlı bir melekti, bundan sonra
ise, bunlardan mahrum bırakıldı.
Simak b. Harb'ın
İkrime'den rivayetine göre İbn Abbas şöyle demiştir: İblis meleklerden idi,
Yüce Allah'a asi olunca Allah, ona gazab etti, ona lanet etti ve şeytan oldu.
el-Maverdi'nin
Katade'den naklettiğine göre ise İblis meleklerin en üstün türlerinden idi. Bu
türe ''el-cinne" denilir.
Said b. Cübeyr der ki:
Cinler meleklerden bir koldur. Bunlar ateşten yaratılmıştır. İblis de
bunlardandır. Diğer melekler ise nurdan yaratılmışlardır.
İbn Zeyd, el-Hasen ve
yine Katade der ki: Adem nasıl insanların babası ise İblis de cinlerin
babasıdır. O bir melek değildir. Buna yakın bir ifade İbn Abbas'tan da rivayet
edilmiştir. O der ki: Onun asıl adı "el-Haris"dir.
Şehr b. Havşeb ve bazı
usulcüler der ki: İblis yeryüzünde yaşayan ve meleklerin kendileri ile
savaştığı cinlerden idi. Melekler onu küçükken esir almış, o da meleklerle
birlikte ibadet edip durmuş ve meleklerle birlikte ona da hitap edilmiştir.
Ayrıca bunu Taberi, İbn Mes'ud'dan da rivayet etmiştir. Buna göre buradaki
istisna munkatı'dır. Yüce Allah'ın şu buyruklarında olduğu gibi: "Onların
bir zanna uymaktan başka buna dair hiçbir bilgileri yoktur." (en-Nisa,
157) Konu ile ilgili iki görüşten birisine göre şu ayet-i kerimedeki istisna da
böyledir: ''...kestikleriniz hariç olmak üzere" (Maide, 3) Şairin şu
sözleri de bu tür bir istisnadır: "Senin için susuzluk da açlık da yoktur
Uyumaktan başka ve uyumak da yasaktır."
Bu görüşü savunanlardan
kimisi şunu da delil göstermektedir: Yüce Allah, melekleri nitelendirirken
şöyle buyurmuştur: "Onlar kendilerine verdiği emirlerde Allah'a asla isyan
etmezler. Ne emrolunurlarsa yaparlar. " (et- Tahrim, 6) Diğer taraftan
İblis'e dair şu ayet-i kerimeyi de görüşlerine delil göstermektedirler:
"iblis müstesna, hemen secde etmişlerdı: o ise cinlerdendi.
"(el-Kehf, 50) Cinler ise meleklerden ayrı yaratıklardır.
Birinci görüşün savunucuları
buna şu şekilde cevap verirler: Şanı Yüce Allah, bedbaht olacağını ezelden beri
bildiğinden dolayı İblis'in meleklerin dışına çıkması -yüce Allah'ın adaleti
gereği- imkansız birşey değildir. Ve O, yaptığından sorumlu tutulmaz. Diğer
taraftan onun ateşten yaratılmış olması da Allah'ın kendisine gazap ettiği
esnada, yapısına şehvet ve arzunun yerleştirilmesi de onun meleklerden olmasını
reddetmek özelliğinden değildir.
İblis, yeryüzünde
bulunan cinlerden idi, sonradan esir alındı, diyenlerin görüşlerine gelince, bu
rivayete karşılık olarak İblisin meleklerle birlikte yeryüzünde bulunan cinlere
karşı savaştığına dair rivayetler de gelmiştir. Bunu da el-Mehdevi ve başkası
nakletmiştir. es-Salebi de İbn Abbas'tan şunu nakletmektedir: İblis, Semum
ateşinden yaratılmış bulunan ve "cin" diye adlandırılan taifeden olup
bunlar meleklere mensup bir kabile idiler. Ancak melekler nurdan
yaratılmışlardır. İblis'in Süryanice adı "Azazil" Arapça adı
"el-Haris" idi. Cennetin bekçilerindendi. Dünya seması meleklerinin
başı idi. Oranın ve yeryüzünün etki ve otoritesi elinde idi. Melekler arasında
en çok ibadet eden ve en bilgili olanlarındandı. Göklerle yer arasındakileri
idare ederdi. O bundan dolayı kendisinin üstün bir şeref ve azamet sahibi
olduğu görüşüne kapıldı. İşte onu küfre iten budur. Bunun sonucunda Yüce
Allah'a asi oldu, Allah da onu kovulmuş bir şeytana dönüştürdü. Bir adamın
işlediği günah eğer kibir ile birlikte ise, ondan pek birşey umma. Eğer onun
günahı bir masiyet ise, ondan hayır umabilirsin. İşte Hz. Adem'in günahı bir
masiyet idi, İblisin günahı ise kibirden kaynaklanıyordu. Ayrıca -gözle
görülmedikleri için meleklere cin adı da verildiği olur. Nitekim Kur'an-ı
Kerim'de şöyle buyurulmaktadır: "Onlar kendisiyle cinler arasında bir
nesep uydurdular" (es-Saffat, 158). Şair de Hz. Süleyman'ı sözkonusu
ederken şöyle demektedir: "Meleklerin cinlerinden (görünmeyenlerinden)
dokuz tanesini müsahhar kıldı, Onun huzurunda ayakta dururlar, ücretsiz
çalışırlardı."
Diğer taraftan İblis
cennetin bekçilerinden olduğundan dolayı ona nisbet edilmiş ve böylelikle onun
ismi (cin), cennetin adından türetilmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
iblis kelimesi, Allah'ın
rahmetinden ümit kesmek anlamına gelen "iblas" kökünden türemiştir.
Bu görüş Ebu Ubeyde ve başkalarına aittir. Zayıf bir görüşe göre bu kelime
Arapça olmadığından dolayı Arapça bir kökten de türemiş değildir. Bu görüş de
ez-Zeccac ve başkalarına aittir.
6- Secde Etmemenin
Pişmanlığı:
"O ise
dayattı" buyruğu kendisine verilen emri yapmayı kabul etmedi, demektir.
Ebu Hureyre'den gelen sahih hadiste de bu durum ifade edilmektedir. Peygamber
(s.a.v.) buyurdu ki: "İbn Adem secde (ayetini) okur da secde ettiği
takdirde şeytan uzaklaşıp ağlar ve: Vay benim halime, der. Ademoğluna secde
etmesi emrolundu, o da secde etti, buna karşılık ona cennet verilecektir. Ben
de secde etmekle emrolundum, fakat kabul etmedim, dayattım. O bakımdan bana da
cehennem var." Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.
7- Müstekbirlık
Şeytanın Huyudur:
"Ve kibirlenerek
kafirlerden oldu." 'istikbar,' kişinin kendisini büyük görmesi demektir.
İblis kendisinin secde etmesini hoş karşılamamış, Adem'e secde yapılmasını da
büyük bir iş gibi görmüş gibidir. Dolayısıyla Adem'e secde etmeyi terketmesi,
Yüce Allah'ın emir ve bu emirdeki hikmetini anlamsız görmesi demektir. İşte bu
şekildeki bir büyüklenmeyi Hz. Peygamber şöylece ifade etmektedir:
"Kalbinde bir hardal tanesi ağırlığı kadar kibir bulunan bir kimse cennete
girmeyecektir." Bir diğer rivayete göre de adamın birisi şöyle demiş: Kişi
elbisesinin güzel, ayakkabısının güzel olmasını ister. Bunun üzerine Hz.
Peygamber şöyle der: "Şüphesiz Allah güzeldir, güzel olanı sever. Kibir
ise hakka karşı çıkmak ve insanları hakir görmektir." Bu hadis Müslim
tarafından rivayet edilmiştir. Hakka karşı çıkmanın anlamı ise onu anlamsız
görmek, onu batıl kabul etmektir. "İnsanları küçük görmek" de onları
hakir görmek, onları küçümseyerek alay etmektir. Yani bir kimseyi küçük görmek,
önemsiz ve değersiz bulmaktır. Nimete şükür edilmediği zaman da nimet önemsiz
bulunmuş olur. İşte o lanetlik yaratığın bu hususu, açık bir şekilde dile
getirmiş olduğunu da şu ayet-i kerimeler bize aktarmaktadır: ''Ben Ondan daha
hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın. " ( el-Araf,
12); ''Ben, çamurdan yarattığın bir kişiye secde eder miyim?" (İsra, 61);
''Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yaratfığın bir beşere secde
edecek değilim "(el-Hicr, 33), Bu şekilde büyüklük tasla dığı için Allah
da onun kafir olduğunu beyan buyurmuştur, Buna göre, Yüce Allah'ın emirlerinden
yahut onun Resulünün emirlerinden herhangi bir şeyi anlamsız ve basit gören
herkesin hükmü İblisin hükmü ile aynı olur, Bu, hakkında ihtilaf edilmeyen
hususlardandır.
İbnü'l-Kasım'ın İmam
Malik'ten rivayetine göre o şöyle demiştir: Bana ulaştığına göre, ilk masiyet,
kıskançlık ve kibirdir. İblis Adem'i kıskandı ve ağaçtan yemeyi onu teşvik
etti,
Katade de der ki: İblis
Adem'i Allah Teala'nın ona verdiği lütuflara karşı kıskandı ve şöyle dedi: Ben
ateşten yaratıldım, bu ise çamurdan, Günahların başlangıcı kibirlenmektir.
Bundan sonra ise hırstır. Nihayet Adem ağaçtan yedi, Daha sonra ise,
kıskançlıktır. Çünkü Adem'in oğlu, kardeşini kıskanmıştır.
8- Müstekbir Şeytan,
Kafirlerdendir:
Yüce Allah'ın:
"Kafirlerden idi" buyruğunun; Kafirlerden oldu, anlamında olduğu
söylenmiştir. Yüce Allah'ın: "O da suda boğulanlardan oldu" (Hud, 43)
buyruğu da bu türdendir. Şair de şöyle demektedir: "Uçsuz bucaksız kupkuru
bir çöldeki binektir sanki Ele avuca gelmez ve yumurtalarından çıkıp yavru
olmuş kekliğe benzer."
İbn Fürek der ki: Burada
yer alan " idi," kelimesinin "Oldu" anlamına alınması
yanlıştır ve bu konudaki asıl kaidelere aykırıdır, Tefsircilerin çoğunluğu ise
şöyle demiştir: Anlamı şudur: Yani Yüce Allah'ın ezeli ilminde onun kafir
olacağı bilinen bir husustu. Çünkü gerçek manada kafir ve gerçek manada mü'min
Şanı Yüce Allah'ın vefat halinde ne şekilde öleceğini bildiği kimsedir.
Derim ki: Bu açıklama
şekli doğrudur. Çünkü Buhari'de yer aldığına göre Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: "Ameller ancak sonuçları ile değerlendirilir,"
Denildiğine göre İblis,
Yüce Allah'a seksenbin yıl ibadet etmiş, ona başkanlık ve cennet bekçiliği
-istidrac olmak üzere- verilmiştir. Tıpkı münafıklara dillerinin ucundan la
ilahe illellah şehadetinde bulunma imkanı verildiği gibi, tıpkı Bel'am (b.
Baura)'ya yine dilinin ucundan İsm-i A'zam'ı söylemek imkanı verildiği gibi. Bu
başkanlığı sebebiyle İblis'in içinde büyüklük, kibir iyice yer etmişti. İbn
Abbas der ki: İblis kendisinin sahip olduğu bu imkanlar sebebiyle, meleklerden
üstün olduğu görüşünde idi. Bundan dolayı "ben ondan daha hayırlıyım''
demişti. Yüce Allah'ın şu buyruğu da bu sebep dolayısıyladır: "Kendi
ellerimle yarattığıma secdeden seni alıkoyan nedir? Sen büyüklendin mi, yoksa
yücelerden mi oldun (zannediyorsun)?" (Sad, 75) Yani sen bizzat büyük
olmadığın halde büyüklük tasladın (istikbar). Halbuki Ben, bizzat büyük olduğum
halde onu kendi ellerimle yarattığımda herhangi bir şekilde büyüklenmedim. İşte
bundan dolayı Yüce Allah "kafirlerden oldu" diye buyurmaktadır. Onun
yaratılışının aslı izzet ateşiydi. Bundan dolayı Yüce Allah'ın izzetine yemin
ederek şöyle demişti:
"Senin izzetin
hakkı için hepsini muhakkak azdıracağım.'' (Sad, 82) İşte bu izzet dolayısıyla
o, kibirlendi ve nihayet kendisinin Adem'den üstün olduğu görüşüne kapıldı.
Ebu Salih'ten gelen
rivayete göre o şöyle demiştir: Melekler izzetin nurundan İblis de izzetin
narından (ateşinden) yaratılmıştır.
9- Kerametler Veya
Olağanüstü Haller:
İlim adamlarımız -yüce
Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- derler ki: Peygamber olmayanların elleri
vasıtasıyla şanı Yüce Allah'ın izhar ettiği birtakım kerametlerle olağanüstü
haller, o kişinin veli oluşunun delili değildir. İlim adamlarımız, bu
görüşleriyle kimi mutasavvıflara ve rafızilere muhalefet ederler. Çünkü bunlar
şöyle der: Bu gibi haller o kişinin veli olduğunun delilidir. Çünkü o kişi,
veli olmasaydı şanı Yüce Allah, bu gibi şeyleri onun elleri vasıtasıyla izhar
etmezdi.
Bizim delilimiz, bizden
bir kimsenin (yani bir insanın) şanı Yüce Allah'ın velisi olduğunu bilmek,
ancak onun mü'min olacağını bilmekten sonra sahih bir delil olabilir. O kişinin
mü'min olarak öleceği bilinmeyeceğine göre, bizim o kişinin Yüce Allah'ın bir
velisi olduğunu kesinlikle söylemek imkanımız olmaz. Çünkü Yüce Allah'ın gerçek
velisi, Yüce Allah tarafından mutlaka iman ile öleceği bilinen kimsedir. Böyle
bir kimsenin iman üzere öleceğini kesinlikle söylemek imkanına sahip
olmadığımızı ittifakla kabul ettiğimize göre, hatta o kişinin kendisi dahi iman
üzere öleceğini kesinlikle söyleyemediğine göre, onun bu harikulade halinin
Yüce Allah'ın velisi olduğunun delili olmadığı ortaya çıkar. İlim adamlarımız
devamla derler ki: Bununla birlikte şanı Yüce Allah'ın bazı velilerini (gerçek
dostlarını) güzel akıbetine ve amelinin nihai haline kendisi ile birlikte
başkalarının da durumuna muttali kılması imkansız birşey değildir. Bu görüşü
şeyh Ebu'l-Hasen el-Eş'arı ve başkaları ortaya koymuştur.
Taberi'nin görüşüne göre
ise şanı Yüce Allah, bu İblis kıssası ile, Ademoğullarından ona benzeyen
kimseleri azarlamak istemiştir. Bunlar ise, peygamberliğini bilmelerine ve çok
eskiden beri Allah'ın üzerlerine ve geçmişlerine olan ni'metlerini bilmelerine
rağmen Muhammed (s.a.v.)'ı inkar eden yahudilerdir.
10- İblis'ten Önce
Kafir Var mıydı?:
İblisten önce kafirin
olup olmadığı hususu ile ilgili farklı görüşler belirtilmiştir. Kimisine göre,
yoktur, İblis, inkar edip kafir olan ilk kişidir. Kimisine göre ise, ondan önce
cinlerden kafirler vardı ve bunlar yeryüzünde yaşıyorlardı.
Yine İblisin küfrü cehli
(bilgisizlikten) miydi, yoksa inadı miydi konusunda da Ehl-i Sünnet alimleri
arasında iki ayrı görüş vardır. Bununla birlikte kafir olmadan önce onun Yüce
Allah'ı bilen bir kimse olduğu hususunda görüş ayrılığı yoktur. İblisin cehlı
olarak kafir olduğunu kabul edenler şöyle der:
O kafir olduğu vakit,
ilimden mahrum bırakıldı. İblisin küfrünün inadı olduğunu söyleyenler de şöyle
der: O, bilgiye sahip olmakla birlikte kafir oldu. İbn Atiyye der ki: İlmi
kalmakla birlikte inadı olarak kafir olmak uzak bir ihtimaldir. Ancak bana göre
bu caizdir (mümkündür). Yüce Allah'ın dilediği kimseyi tevfikinden mahrum
kılmasıyla birlikte imkansız değildir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN