MERYEM 27 / 28 |
فَأَتَتْ
بِهِ
قَوْمَهَا
تَحْمِلُهُ
قَالُوا يَا
مَرْيَمُ
لَقَدْ
جِئْتِ
شَيْئاً فَرِيّاً
{27} يَا
أُخْتَ
هَارُونَ
مَا كَانَ
أَبُوكِ
امْرَأَ
سَوْءٍ
وَمَا
كَانَتْ أُمُّكِ
بَغِيّاً {28} |
27. Onu
taşıyarak kavmine götürdü. "Ey Meryem, gerçekten sen görülmedik bir iş
yaptın" dediler.
28.
"Ey Harun'un kardeşi!; Senin baban kötü bir adam değildi. Anan da ahlaksız
bir kadın değildi. "
"Onu taşıyarak
kavmine götürdü." Rivayete göre Meryem (a.s) gördüğü mucizeler ile mutmain
olarak kalbi yatışıp Yüce Allah'ın bu konuda mazeretini açıklayacağını bilince;
kavminden ayrılıp çekildiği o uzakça yerden oğlunu taşıyarak götürdü.
İbn Abbas dedi ki: Güneş
doğduğu sırada kavminin yanından ayrıldı, öğlen vakti de beraberinde taşıdığı
bir bebek ile yanlarına geldi. Gebe kalması ve doğurması bir gündüzün üç saati
içerisinde tamamlandı.
el-Kelbi dedi ki:
Kavminin farkına varmadığı bir şekilde doğumunu yaptı, lohusalık dolayısıyla da
kırk gün bekledi. Sonra da bebeğini taşıyarak kavminin yanına gitti.
Beraberinde bir bebek bulunduğu halde onu görmelerinden ötürü üzüldüler. Çünkü
yakınları salih bir aile halkı idi. Bu halini tepkiyle karşılayarak:
"Gerçekten sen görülmedik bir iş yaptın" yani bir kimsenin iftira
ortaya atması gibi çok büyük bir şey yaptın "dediler. "
Mücahid dedi ki:
"Pek büyük bir iş "tir. Said b. Mes'ade de: Yani asla görülmedik,
olmadık bir iş yaptın demektir, diye açıklanmıştır. (...) ile (...) aynı
anlamdadır. Zinadan olma çocuk da iftira olunmuş, görülmedik bir şey gibidir.
(O bakımdan ona bu sözleri söylediler). Yüce Allah'ın: "Elleri ve ayakları
arasında bir iftira düzüp getirmemeleri'' (el-Mümtehine, 12) buyruğu:
Kocalarından olmadığı halde, doğurdukları bir çocuğu kocalarının nesebine ilhak
etmek kastını gütmemeleri demektir. "En ileri derecede çalışır,
çabalar" anlamındadır. Ebu Ubeyde der ki: "Hayret edilecek ve çok az
rastlanılan şey" demektir. elAhfeş de böyle açıklamıştır, bu kelimenin
hayret edilecek bir şey anlamında olduğunu söylemiştir. (Mastarı olan): (...)
ise kesmek demektir. Adeta harikulade bir iş yahut hayret edilecek ve çok az
rastlanılan bir iş olduğundan, SÖZü kesen (söylenecek söz bırakmayan) bir iş
olduğundan dolayı bu manada kullanılır.
Kutrub dedi ki: Bu
kelime yeni kaplara verilen addır. Yani sen daha önce hiçbir kimsenin yapmadığı
yeni bir şey yaptın demektir.
"Görülmedik bir
iş" anlamındaki buyruğu Ebu Hayve (...) şeklinde "ra" harfini
sakin olarak okumuştur.
es-Süddi ile Vehb b.
Münebbih dediler ki: İsa (a.s.)'ı beraberinde taşıyarak kavminin yanına
gittiğinde İsrailoğulları haberi birbirinden duydular, erkek ve kadınlarıyla
toplandılar. Kadınlardan birisi onu dövmek üzere el kaldırdı. Yüce Allah onun
vücudunun yarısını kurutuverdi. Bu haliyle oradan taşınıp götürüldü. Bir
başkası kanaatimce bu zina etmiştir, dedi. Derhal Yüce Allah onu dilsiz yaptı.
Bu sefer insanlar onu dövmekten, ona el kaldırmaktan yahut onu rahatsız edici bir
söz söylemekten uzak durdular. Önünde alçak sesle ve yumuşak sözlerle konuşmaya
koyuldular. Bunun üzerine: "Ey Meryem! Gerçekten sen görülmedik" pek
büyük "bir iş yaptın, dediler. "
Şair recez vezninde
şöyle demiştir:
"Bana üzerinden bir
yıl geçmiş oldukça adi, güvelenmiş, Kurtlanmış Hacr hurması yedirdi.
Sen onu da çok büyük bir
iş kabul ediyordun. "
"Ey Harun'un
kardeşi" buyruğunda geçen "kardeşlik"in anlamı ve
"Harun"un kim olduğu hususunda farklı görüşler vardır.
Bir görüşe göre; Musa'nın
kardeşi olan Harun'dur. Maksat da şudur: Biz seni ibadette Harun gibi
zannediyorduk. Nasıl olur böyle bir iş yaparsın? demektir.
Bir başka açıklamaya
göre: Meryem, Musa'nın kardeşi Harun'un soyundan geliyordu. Ona kardeşlik
suretiyle nisbet edilmiş oldu. Çünkü onun soyundandır. Nitekim Temimli olan
birisine "Ey Temim'in kardeşi", Araplardan olan birisine "Ey
Arapların kardeşi" denilir.
Bir başka açıklamaya
göre: Onun Harun adında baba bir kardeşi vardı.
Çünkü bu isim Musa'nın
kardeşi Harun'un adının bereketinden yararlanmak maksadıyla İsrailoğulları
arasında çokça verilen bir isimdi. İsrailoğullarında da örnek bir kişi kabul
ediliyordu. Bu açıklamayı el-Kelbi yapmıştır.
Bir diğer açıklamaya
göre; burada sözü geçen Harun, o dönemde salih bir zat idi. Öldüğü günü
cenazesinde hepsi de Harun adını taşıyan kırkbin kişi vardı.
Katade de şöyle
demiştir: O dönemde İsrailoğulları arasında kendisini tamamen Yüce Allah'a
veren ve Harun diye bilinen abid birisi vardı. Meryem'i önceleri onun yolunda
gittiğinden dolayı onun kardeşi olarak andılar. Çünkü o da ma'bedlerin
hizmetlerini görmek üzere vakfedilmişti. Yani, Ey Saliha Kadın! Sen böyle bir
iş yapacak birisi değildin.
Ka'b el-Ahbar da
mü'minlerin annesi Aişe (r.anha)'nın huzurunda şöyle demişti: Meryem, Musa'nın
kardeşi Harun'un kızkardeşi değildi. Aişe (r.anha) ona: Yalan söyledin, dedi.
Ka'b ona: Ey mü'minlerin annesi! Eğer Resulullah (s.a.v.) böyle bir şey demişse
elbetteki o daha doğru söyler, daha iyi bilir. Aksi takdirde ben bildiğim
kadarıyla aralarında altıyüz yıllık bir zaman süresi vardır. Bunun üzerine Aişe
(r.anha) sesini çıkarmadı.
Müslim'in, Sahih'inde
el-Muği're b. Şu'be'den şöyle dediği nakledilmektedir: Ben Necran'a vardığımda
bana şunu sordular: Sizler "Ey Harun'un kızkardeşi!" diye okuyorsunuz
halbuki Musa, İsa'dan şu kadar, şu kadar yıl öncedir. Resulullah (s.a.v.)ın
huzuruna gelince buna dair ona soru sordum. Şöyle buyurdu: "Onlar
peygamberlerinin ve kendilerinden önceki salihlerin isimlerini ad olarak
veriyorlardı. " Bu hadisin Sahih'in dışındaki rivayet yollarının birisinde
de şöyle denilmektedir: Hristiyanlar ona (Muği're b. Şu'be'ye):
Senin arkadaşın
Meryem'in Harun'un kızkardeşi olduğunu iddia ediyor. Halbuki aralarında altıyüz
yıllık bir zaman vardır. Muğire ne diyeceğimi bilemedim, dedi ve hadisin geri
kalan bölümünü zikretti.
Yani burada isimler
arasında bir benzerlik olduğu anlaşılıyor. Bundan da peygamberlerin isimlerini
vermenin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Derim ki: Sahih hadis Musa
ve İsa ile Harun arasında uzun bir zaman süresi geçtiğini göstermektedir.
ez-Zemahşeri der ki: Musa, Harun ve İsa arasında bin yıl yahutta bundan daha
fazla bir zaman vardı. O bakımdan Meryem (a.s.)'ın Musa ile Harun'un kızkardeşi
olduğu düşünülemez. Eğer Musa'nın kardeşi Harun'un kızkardeşi olduğu görüşü
doğru kabul edilecek olursa o takdirde, es-Süddi"nin açıkladığı şekilde
kabul edilebilir. Yani onun neslinden olduğu için ona böyle denilmiş olabilir.
Bu da bir kabileye mensub olan bir adama: Ey filanların kardeşi! demeye benzer.
Peygamber (s.a.v.)ın şu hadisi de bu kabildendir: "Sudalıların kardeşi
ezan okumuş bulunuyor. O bakımdan ezanı kim okursa kamet getirecek olan da
odur. ''
Bu da birinci görüştür.
İbn Atiyye der ki: Bir kesim
şöyle demiştir: O dönemde adı Harun olan fakir bir kişi vardı. Onu ayıplamak ve
azarlamak maksadı ile onu Harun'a nisbet ettiler. Bu görüşü Taberi zikretmiş
olmakla birlikte bunu söyleyenin adını vermemiştir.
Derim ki: Bunu
el-Gaznevi, Said b. Cübeyir'den nakletmektedir. Buna göre o ahlaksızlıkta örnek
gösterilecek kadar ileri fasık bir kişi idi. Ona nisbet edildi. Bunun da anlamı
şudur: Senin baban da, annen de bu türden bir iş yapacak kimseler değillerdi.
Sen nasıl böyle bir şey yaptın.
Bu gibi ifadeler ise
açıkça konuşma seviyesinde ta'riz (üstü kapalı) ifadelerdir. Bize göre bu tür
ifadeler haddi gerektirir.
Yüce Allah'ın izniyle bu
hususa dair görüşler ve açıklamalar en-Nür Süresi'nde gelecektir.
Ancak bu son görüşü
sahih hadis reddetmektedir. Hadis bu konuda açık bir nass'tır. Bunun karşısında
artık kimsenin söyleyecek bir sözü de yoktur. Hadisin sıhhati konusunda da en
ufak bir şüphe söz konusu değildir. Yüce Allah'a hamd olsun.
Amr b. Leca et-Teymi;
"Senin baban kötü bir adam değildi" anlamındaki buyruğu; (...)
şeklinde okumuştur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN