ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

KASAS

59

/

61

 

 

59. Rabbin ana şehirlerine, onlara ayetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe ülkeleri helak edici değildir ve Biz ahalisi zalimler olmadıkça ülkeleri helak edenler değiliz.

60. Size verilen herşey dünya hayatının bir geçimliği ve bir süsüdür. Allah'ın yanında olan ise daha hayırlı ve kalıcıdır. Hala düşünmez misiniz?

61. Acaba kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz -ki o elbette onunla karşılaşacaktır- bir kimse dünya hayatında kendisine geçimlik verdiğimiz, bundan sonra da kıyamet gününde huzura getirilecek olan kimse gibi midir?

 

"Rabbin ana şehirlerine onlara ayetlerimizi okuyan bir peygamber" yani Muhammed (s.a.v.)'ı "göndermedikçe ülkeleri" yani ahalisi kafir olan ülkeleri "helak edici değildir." Buyrukta geçen "Ana ... " buyruğu hemze ötreli olarak okunduğu gibi (önceki kelimenin son harekesi) cerre itba' ile (uydurarak) hemze esreli olarak da okunmuştur. Kasıt Mekke'dir. "Ana şehirleri"nin en büyükleri anlamında olduğu da söylenmiştir. Gönderilecek "bir peygamber" de o şehrin ahalisini uyarıp korkutmak içindir. el-Hasen ise "ana şehirleri" ile ilklerinin kastedildiğini söylemiştir.

 

Derim ki: Mekke saygınlığı dolayısıyla şehirlerin en büyüğü ve ilkidir. Çünkü Yüce Allah: "Şüphesiz insanlar için ilk kurulan ev, Mekke'de bulunan ... evdir. "(AI-i İmran, 96) diye buyurmaktadır. Bu şehrin en büyük olma özelliği ise Allah Rasülünün orada peygamber olarak gönderilmesidir. Zira rasüIler en şereflilere gönderilir. Bunlar ise şehirlerde otururlar. Mekke ise etrafındaki şehirlerin anasıdır. Bu anlamdaki açıklamalar daha önce Yusüf Süresi'nin sonlarında (109. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Onlara ayetlerimizi okuyan" buyruğundaki "okuyan" sıfat mahallindedir. İman etmedikleri takdirde başlarına inecek azabı kendilerine haber veren ... demektir.

 

"Biz ahalisi zalimler olmadıkça ülkeleri helak edenler değiliz" buyruğunda geçen "Helak edenler"den "nün"un düşme sebebi izafettir. "Nefislerinin zalimleri ... "(en-Nisa, 97) buyruğunda olduğu gibi. Buyruğun anlamına gelince: Ben o ahaliyi onların ileri sürebilecekleri bir mazeret bırakmadıktan sonra ve küfürleri üzere ısrarları sebebiyle helak edilmeyi haketmedikleri sürece helak etmedim. Bu buyruk, onun adaletini ve zulümden münezzeh olduğunu açıklamaktadır. Şanı Yüce Allah zulümleri sebebiyle helak edilmeyi haketmedikleri sürece onları helak etmemiş olduğunu haber vermektedir. Onlar zalim olmakla beraber onlara karşı getirilen deliller pekiştirilmedikçe, peygamberlerin gönderilmesiyle de onlar için bağlayıcı hükümler ortaya konulmadıkça onları helak etmez. Hallerine dair bilgisini onlara karşı bir delil kılmaz. O kendi zatını, onlar zulmetmeyenler oldukları halde onları helak etmekten münezzeh kılmıştır. Nitekim şanı Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: ''Rabbin o ülkeleri ahalisi ıslah edip dururlarken) zulümle onları helak edecek değildi.'' (Hud, 117) Buyruğunda Yüce Allah'ın "zulümle" kaydı açıkça şunu göstermektedir: Eğer o, ıslah ediciler oldukları halde kendilerini helak edecek olsaydı, bu onun onlara bir zulmü olurdu. O'nun böyle bir şeye muhtaç olmaması, yani mutlak olarak gani olması ve hikmeti, zulmetmesine aykırıdır. Buna da nefy harfiyle birlikte nefy lamını kullanması delalet etmektedir ki; Yüce Allah'ın şu (mealdeki) buyruğunda da böyledir: "Allah imanınızı boşa çıkaracak değildir.'' (el-Bakara, 143)

 

"Size verilen herşey" ey Mekkeliler"dünya hayatının bir geçimliği ve bir süsüdür." Bunlarla hayatınız süresince faydalanırsınız, yahutta hayatınız içerisinde bir süre faydalanırsınız. Daha sonra ya siz bu nimetleri bırakır gidersiniz yahut o nimetler elinizden gider.

"Allah'ın yanında olan ise daha hayırlı ve kalıcıdır." Daha üstün ve süreklidir. Bununla ahiret yurdunu yani cenneti kastetmektedir. "Hala" kalıcı olanın fani olandan daha üstün olduğunu "düşünmez misiniz?"

 

Ebu Amr: "düşünmez misiniz?" anlamındaki buyruğu "ya" ile; "Düşünmezler" diye okumuştur. Diğerleri ise muhatap "te"si ile (düşünmez misiniz) okumuşlardır. Yüce Allah'ın: "Size verilen herşey" buyruğu dolayısıyla tercih edilen okuyuş da budur.

"Acaba kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz" yani cenneti ve içindeki mükafatları vaadettiğimiz "-ki o elbette onunla karşılaşacaktır- bir kimse, dünya hayatında kendisine geçimlik verdiğimiz" dünyadan istediklerinin bir bölümü kendisine verilmiş olan "bundan sonra da kıyamet gününde" cehennem ateşinde "huzura getirilecek olan kimse gibi midir?" Bu buyruğun bir benzeri de şu ayet-i kerimedir: "Eğer Rabbimin nimeti olma saydı ben de (cehennemde) hazır edilenlerden olurdum.'' (es-Saffat, 57)

 

İbn Abbas dedi ki: Bu ayet-i kerime Hamza b. Abdu'l-Muttalib ile Ebu Cehil b. Hişam hakkında inmiştir. Mücahid de dedi ki: Bu ayet-i kerime Peygamber (s.a.v.) ile Ebu Cehil hakkında inmiştir. Muhammed b. Ka'b da bu ayeti kerime Hamza ve Ali ile Ebu Cehil ve Umare b. el-Velid hakkında inmiştir, demiştir. Ayetin Ammar ile el-Velid b. el-Muğire hakkında indiği de söylenmiştir. Bunu da es-Süddi demiştir.

 

el-Kuşeyri dedi ki: Sahih olan ise bu ayet-i kerimenin genel olarak mü'minler ve kafirler hakkında nazil olduğudur.

 

es-Sa'lebi dedi ki: Özetle bu ayet-i kerime, dünya hayatında afiyet, sağlık ve zenginlik gibi nimetlerle faydalandırılmış, ahirette de cehennem ateşine atılacak herbir kafir ile Yüce Allah'ın vaadine güvenerek dünya hayatında belaya sabreden ve ahirette kendisine cennet verilecek olan her mü'min hakkında inmiştir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Kasas 62-67

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR