باب:
الاغتباط في
العلم
والحكمة.
15. İlim Ve Hikmet Konusunda Ğıpta Etmek
-وقال
عمر: تفقهوا
قبل أن تسودوا.
Ömer (r.a.)"Yönetici olmadan önce İslâmî bilgiye sahip
olun" demişti. Ebu Abdullah (Buhârî)
de "Yönetici olduktan sonra da İslâmî bilgiye sahip olun" diye
eklemiştir. Nebi s.a.v.'in ashabı ileri yaşlarında iken ilim öğrenmişlerdi.
حدثنا
الحميدي قال:
حدثنا سفيان
قال: حدثني إسماعيل
بن أبي خالد
على غير ما
حدثناه
الزهري قال:
سمعت قيس بن
أبي حازم قال:
سمعت عبد الله
بن مسعود قال: قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (لا حسد
إلا في اثنتين:
رجل آتاه الله
مالا فسلط على
هلكته في الحق،
ورجل آتاه
الله الحكمة
فهو يقضي بها
ويعلمها).
[-73-] Kays b. Ebu Hazim şöyle demiştir: Abdullah İbn Mes'ud'un şöyle
dediğini duydum: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Gıpta etmek
ancak iki şeyde söz konusudur: Bir kimseye Allah mal vermiş, bu malını da hak
yolda harcamaya muvaffak kılmıştır. Bir kimseye Allah bilgi ve hikmet vermiş, o
kişi de o hikmete göre hükmetmekte ve onu öğretmektedir.
Tekrar: 1409, 7141, 7316
AÇIKLAMA: Hz. Ömer'in
"Yönetici olmadan önce İslamî bilgi sahibi olun" sözüne Buhârî
"yönettici olduktan sonra da" ifadesini ekleyerek, Hz. Ömer'in
sözünden "yöneticiliğin islamî bilgi sahibi olmaya engel olduğu"
şeklinde bir anlam çıkarılmasından korkarak onun sözünün mefhum-ı muhalifinin
bulunmadığını belirtmek istemiş ve "yöneticilikten önce de sonra da ilim
öğrenmeye devam edin" demek İstemiştir.
Hz. Ömer yöneticiliğin ilmi engelleyen sebeplerden biri
olabileceğini kasdederek bu sözü söylemiştir. Çünkü kibir ve ihtişam, reis
yönetici konumunda bulunan kişinin öğrencilerle birlikte oturmasına engel
olabilir. Bu sebeple İmam Mâlik hakimliğin kötü tarafları arasında şunu
zikretmiştir: "Hakim azledildiğinde daha önce ilim öğrendiği ilim
meclisine geri dönmez".
imam Şafiî de şöyle demiştir: "Genç yaşta
riyaset/yöneticilik elde eden kişi, pek çok ilmi elde edemez".
Ebu Ubeyd Garîbü'l-Hadis adlı eserinde Hz. Ömer'in sözünü şu
şekilde açıklamıştır: Bu söz şu anlama gelir: "Küçük iken, yönetici
olmadan önce ilim öğrenin. Yoksa kibir sizden daha alt seviyede olan kişiden
ilim öğrenmenize engel olur da cahil olarak kalırsıniz".
Şemr el-Lügavî bunu evlilik olarak yorumlamıştır. Çünkü kişi
evlendiğinde de çocukları olduğunda ailesinin efendisi olur.
Bir görüşe göre Hz. Ömer bu sözü ile ashabı ve diğer
Müslümanları riyaset talep etmekten uzak tutmak istemiştir. Çünkü ilim öğrenen kişi
riyasetteki kötü durumları bilerek bundan uzak durur. Ancak bu yorum uzak
İhtimalli bir yorumdur. Çünkü "efendiler/yöneticiler sözü ile
efendilik/yöneticilik kasdedilmiştir. Bu, evlilikten daha geneldir. Bunu
evlilikle sınırlandırmanın bir delili yoktur. Çünkü efendilik evlilikle
olabileceği gibi, sahiplerini ilim talebi ile uğraşmaktan alıkoyan başka
şeylerle de olabilir.
Kirmani Hz. Ömer'in sözündeki ifadenin "sakalın
siyahlaşması" anlamına gelebileceğini söyleyerek bu durumda sözün şu iki
anlamdan birine muhtemel olduğunu belirtmiştir: Bu söz gençlere sakalları
siyahlaşmadan önce ilim öğrenmelerini emretmektedir, yahut orta yaşlılara
sakallarının siyahı beyaza dönüşmeden önce ilim öğrenmelerini tavsiye
etmektedir. Ancak Kirmanî'nin bu yorumundaki zorlama gözden kaçmamaktadır.
İbnül-Müneyyir şöyle demiştir: Hz. Ömer'in sözünün konu başlığı
ile ilgisi şudur: O, efendiliği ilmin sonuçlarından saymış ve ilim talep eden
kişiye, efendilik derecesine ulaşmadan Önce daha fazla ilim öğrenerek fırsatı
değerlendirmesini tavsiye etmiştir. Bu, ilmin gıpta edilmeye değer olması
özelliğini vurgulamakladır. Çünkü ilim, kişinin yücelmesine neden olmaktadır.
Bana (İbn Hacer'e) öyle geliyor ki Buhârî'nin amacı şudur:
Başkanlık/yöneticilik genellikle gıpta edilen bir şey olsa da, hadis gıptanın
ancak şu iki şeye olabileceğini göstermektedir: İlim veya cömertlik. Cömertlik
ancak ilim ile birlikte olunca övülür. Şu halde Buhârî şöyle demiş olmaktadır:
Başkanlık/yöneticilik elde etmeden önce ilim öğrenin ki size gıpta edildiğinde
haklı yere gıpta edilmiş olsun. Yine Buhârî şöyle demektedir: Genellikle
kişinin ilim talep etmesine engel olan yöneticiliği elde etme konusunda aceleci
davranırsanız (böyle yapmayın), bu âdeti terk ederek sizin için hakiki gıptayı
elde edecek olan ilmi öğrenin.
İmrenmek
(gıpta) ve Kıskanmak {hased) Arasındaki Fark
Gıpta kişinin, başkasında olan bir şeyin benzerinin kendisinde
de olmasını istemesidir. Bu kişi, o şeyin sahibinin elinden istemesini istemez
Hased (kıskançlık) ise, nimete sahip olan kişinin elinden
nimetin gitmesini istemektir. Bazıları hasedi, kişinin söz konusu nimetin
kendisinde olmasını temenni etmesi ile sınırlandırmışsa da hased daha
geneldir. Kıskançlığın sebebi şudur: İnsan tabiatı, kendi cinslerinden üstte
olmayı ister. Kendisinde olmayan bir şeyi başkasında görünce, ona karşı
üstünlük sağlayabilmek veya onunla eşit hale gelebilmek için onun elinden bu
şeyin gitmesini ister. Kıskanç kişinin, bu düşünceyi kalbine kesin olarak
yerleştirmesi, söz veya fiille dışarı yansıtması kınanmıştır. Kalbine bu tür
düşünceler gelen kişinin, tabiatındaki yasaklara karşı olan sevgiyi kötü
görmesi gibi, bunu da kötü görmesi gerekir. Kâfir veya fasığın elinde olup,
Allah'a isyanda kullanılan şeyin onun elinden gitmesini istemek ise bundan
istisna edilmiştir. Bu belirttiklerimiz, hakikati açısından hasedin (kıskançlığın)
hükmüdür. Hadisin Arapça aslında yer alan "hased" kelimesi ise gıpta
anlamında olup mecazen kullanılmıştır.
Münâfese /
Başkası ile Rekabet Etmenin Hükmü
Gıpta, başkasında olan şeyin onun elinden gitmeksizin kendisinde
de olmasını istemektir. Bu konuda hırs göstermeye "münâfese" denir.
Bu, Allah'a İtaat uğrunda olursa övülen bir şeydir. Nitekim âyette
"Rekabet edenler, bunun için rekabet etsinler [Mutaffıfîn, 26]
buyurulmuştur. Rekabet, günah olan bir şeyde olursa bu yerilir. Bir hadiste yer
alan "Birbirinizle rekabet etmeyiniz" ifadesi bu anlamdadır. Rekabet
caiz şeylerde olursa mubahtır.
Hadiste sanki şöyle denilmektedir: Bu iki konudaki gıptadan daha
yüce gıpta yoktur. Gıpta edilecek şeylerin buradaki iki şeyle
sınırlandırılmasının gerekçesi şudur: Taatler; bedenî, mâlî ve hem bedenî hem
mâlî olmak üzere üç kısımdır. Hikmeti yapmak, buna göre hükmetmek ve bunu
öğretmek ifadesi ile bedenî ibadetlere İşaret edilmiştir. Ibn Ömer'in rivayet
ettiği hadiste şu ifade yer almaktadır: "Bir kimse ki Allah ona Kur'an’ı
(Kur'an bilgisini) vermiş, o kişi de gece-gündüz bunu okur ve gereğini yerine
getirir". Kur'an'ın emirlerini yerine getirmekten kasıt mutlak olarak
onunla amel etme anlamına gelir, yalnızca onu namazda veya namaz dışında
okumak, öğretmek, gereğine göre hüküm ve fetva vermekle sınırlı kalmaz. İki
hadisin lafzı arasında fark yoktur. Ahmed bin Hanbel'in, Yezid Ibnü'l-Ahnes
es-Sülemî'den rivayetinde şöyle denilmiştir: "Bir kimse ki Allah ona
Kur'an’ı vermiş, o kişi de gece gündüz onu yerine getiriyor ve ondakilere tabi
oluyor".
Hadisin Arapça aslının tam İfadesinde "Allah birine
mal-mülk vermiş ve malım hak yolda harcamak üzere onu o mala musallat
etmiştir" yani durmadan o malı Allah yolunda hak uğruna harcayıp
durmaktadır, denilmektedir. Buradaki mal az ve çoğu kapsar.
Musallat kılma ifadesi, tabiatında cimrilik bulunan nefsi
kontrol altına almaya delalet etsin diye kullanılmıştır. Burada malı hak yolda
harcama "helak etme" diye ifade edilmiştir. Bu, maldan geriye hiçbir
şey kalmamasını gösterir.
"Hak yolda" ifadesi, kınanmış olan israf düşüncesini
ortadan kaldırmak için Allah'ın razı olacağı yerlerde harcamayı ifade etmek
için söylenmiştir.
Hikmetten kasıt daha önce işaret ettiğimiz gibi Kur'an'dır.
Diğer bir görüşe göre cahilce ve kötü davranışlara engel olan her şeydir.