SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L İLİM

<< 66 >>

باب: الاغتباط في العلم والحكمة.

15. İlim Ve Hikmet Konusunda Ğıpta Etmek

 

-وقال عمر: تفقهوا قبل أن تسودوا.

Ömer (r.a.)"Yönetici olmadan önce İslâmî bilgiye sahip olun" demişti.  Ebu Abdullah (Buhârî) de "Yönetici olduktan sonra da İslâmî bilgiye sahip olun" diye eklemiştir. Nebi s.a.v.'in ashabı ileri yaşlarında iken ilim öğrenmişlerdi.

 

حدثنا الحميدي قال: حدثنا سفيان قال: حدثني إسماعيل بن أبي خالد على غير ما حدثناه الزهري قال: سمعت قيس بن أبي حازم قال: سمعت عبد الله بن مسعود قال: قال النبي صلى الله عليه وسلم: (لا حسد إلا في اثنتين: رجل آتاه الله مالا فسلط على هلكته في الحق، ورجل آتاه الله الحكمة فهو يقضي بها ويعلمها).

 

[-73-] Kays b. Ebu Hazim şöyle demiştir: Abdullah İbn Mes'ud'un şöyle dediğini duydum: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Gıpta etmek ancak iki şeyde söz konusudur: Bir kimseye Allah mal vermiş, bu malını da hak yolda harcamaya muvaffak kılmıştır. Bir kimseye Allah bilgi ve hikmet vermiş, o kişi de o hikmete göre hükmetmekte ve onu öğretmektedir.

 

Tekrar: 1409, 7141, 7316

 

AÇIKLAMA:     Hz. Ömer'in "Yönetici olmadan önce İslamî bilgi sahibi olun" sözüne Buhârî "yönettici olduktan sonra da" ifadesini ekleyerek, Hz. Ömer'in sözünden "yöneti­ciliğin islamî bilgi sahibi olmaya engel olduğu" şeklinde bir anlam çıkarılmasın­dan korkarak onun sözünün mefhum-ı muhalifinin bulunmadığını belirtmek istemiş ve "yöneticilikten önce de sonra da ilim öğrenmeye devam edin" demek İstemiştir.

 

Hz. Ömer yöneticiliğin ilmi engelleyen sebeplerden biri olabileceğini kasdederek bu sözü söylemiştir. Çünkü kibir ve ihtişam, reis yönetici konu­munda bulunan kişinin öğrencilerle birlikte oturmasına engel olabilir. Bu sebeple İmam Mâlik hakimliğin kötü tarafları arasında şunu zikretmiştir: "Hakim azledildiğinde daha önce ilim öğrendiği ilim meclisine geri dönmez".

 

imam Şafiî de şöyle demiştir: "Genç yaşta riyaset/yöneticilik elde eden kişi, pek çok ilmi elde edemez".

 

Ebu Ubeyd Garîbü'l-Hadis adlı eserinde Hz. Ömer'in sözünü şu şekilde açık­lamıştır: Bu söz şu anlama gelir: "Küçük iken, yönetici olmadan önce ilim öğ­renin. Yoksa kibir sizden daha alt seviyede olan kişiden ilim öğrenmenize engel olur da cahil olarak kalırsıniz".

 

Şemr el-Lügavî bunu evlilik olarak yorumlamıştır. Çünkü kişi evlendiğinde de çocukları olduğunda ailesinin efendisi olur.

 

Bir görüşe göre Hz. Ömer bu sözü ile ashabı ve diğer Müslümanları riyaset talep etmekten uzak tutmak istemiştir. Çünkü ilim öğrenen kişi riyasetteki kötü durumları bilerek bundan uzak durur. Ancak bu yorum uzak İhtimalli bir yo­rumdur. Çünkü "efendiler/yöneticiler sözü ile efendilik/yöneticilik kasdedilmiştir. Bu, evlilikten daha geneldir. Bunu evlilikle sınırlandırmanın bir delili yoktur. Çünkü efendilik evlilikle olabileceği gibi, sahiplerini ilim talebi ile uğraşmaktan alıkoyan başka şeylerle de olabilir.

 

Kirmani Hz. Ömer'in sözündeki ifadenin "sakalın siyahlaşması" anlamına gelebileceğini söyleyerek bu durumda sözün şu iki anlamdan birine muhtemel olduğunu belirtmiştir: Bu söz gençlere sakalları siyahlaşmadan önce ilim öğren­melerini emretmektedir, yahut orta yaşlılara sakallarının siyahı beyaza dönüş­meden önce ilim öğrenmelerini tavsiye etmektedir. Ancak Kirmanî'nin bu yorumundaki zorlama gözden kaçmamaktadır.

 

İbnül-Müneyyir şöyle demiştir: Hz. Ömer'in sözünün konu başlığı ile ilgisi şudur: O, efendiliği ilmin sonuçlarından saymış ve ilim talep eden kişiye, efendi­lik derecesine ulaşmadan Önce daha fazla ilim öğrenerek fırsatı değerlendirme­sini tavsiye etmiştir. Bu, ilmin gıpta edilmeye değer olması özelliğini vurgula­makladır. Çünkü ilim, kişinin yücelmesine neden olmaktadır.

 

Bana (İbn Hacer'e) öyle geliyor ki Buhârî'nin amacı şudur: Başkanlık/yöne­ticilik genellikle gıpta edilen bir şey olsa da, hadis gıptanın ancak şu iki şeye olabileceğini göstermektedir: İlim veya cömertlik. Cömertlik ancak ilim ile birlikte olunca övülür. Şu halde Buhârî şöyle demiş olmaktadır: Başkanlık/yöneticilik elde etmeden önce ilim öğrenin ki size gıpta edildiğinde haklı yere gıpta edilmiş olsun. Yine Buhârî şöyle demektedir: Genellikle kişinin ilim talep etmesine engel olan yöneticiliği elde etme konusunda aceleci davranırsanız (böyle yapmayın), bu âdeti terk ederek sizin için hakiki gıptayı elde edecek olan ilmi öğrenin.

 

İmrenmek (gıpta) ve Kıskanmak {hased) Arasındaki Fark

 

Gıpta kişinin, başkasında olan bir şeyin benzerinin kendisinde de olmasını istemesidir. Bu kişi, o şeyin sahibinin elinden istemesini istemez

 

Hased (kıskançlık) ise, nimete sahip olan kişinin elinden nimetin gitmesini istemektir. Bazıları hasedi, kişinin söz konusu nimetin kendisinde olmasını te­menni etmesi ile sınırlandırmışsa da hased daha geneldir. Kıskançlığın sebebi şudur: İnsan tabiatı, kendi cinslerinden üstte olmayı ister. Kendisinde olmayan bir şeyi başkasında görünce, ona karşı üstünlük sağlayabilmek veya onunla eşit hale gelebilmek için onun elinden bu şeyin gitmesini ister. Kıskanç kişinin, bu düşünceyi kalbine kesin olarak yerleştirmesi, söz veya fiille dışarı yansıtması kınanmıştır. Kalbine bu tür düşünceler gelen kişinin, tabiatındaki yasaklara karşı olan sevgiyi kötü görmesi gibi, bunu da kötü görmesi gerekir. Kâfir veya fasığın elinde olup, Allah'a isyanda kullanılan şeyin onun elinden gitmesini istemek ise bundan istisna edilmiştir. Bu belirttiklerimiz, hakikati açısından hasedin (kıs­kançlığın) hükmüdür. Hadisin Arapça aslında yer alan "hased" kelimesi ise gıpta anlamında olup mecazen kullanılmıştır.

 

Münâfese / Başkası ile Rekabet Etmenin Hükmü

 

Gıpta, başkasında olan şeyin onun elinden gitmeksizin kendisinde de olma­sını istemektir. Bu konuda hırs göstermeye "münâfese" denir. Bu, Allah'a İtaat uğrunda olursa övülen bir şeydir. Nitekim âyette "Rekabet edenler, bunun için rekabet etsinler [Mutaffıfîn, 26] buyurulmuştur. Rekabet, günah olan bir şeyde olursa bu yerilir. Bir hadiste yer alan "Birbirinizle rekabet etmeyiniz" ifadesi bu anlamda­dır. Rekabet caiz şeylerde olursa mubahtır.

 

Hadiste sanki şöyle denilmektedir: Bu iki konudaki gıptadan daha yüce gıp­ta yoktur. Gıpta edilecek şeylerin buradaki iki şeyle sınırlandırılmasının gerekçesi şudur: Taatler; bedenî, mâlî ve hem bedenî hem mâlî olmak üzere üç kısımdır. Hikmeti yapmak, buna göre hükmetmek ve bunu öğretmek ifadesi ile bedenî ibadetlere İşaret edilmiştir. Ibn Ömer'in rivayet ettiği hadiste şu ifade yer almak­tadır: "Bir kimse ki Allah ona Kur'an’ı (Kur'an bilgisini) vermiş, o kişi de gece-gündüz bunu okur ve gereğini yerine getirir". Kur'an'ın emirlerini yerine getirmekten kasıt mutlak olarak onunla amel etme anlamına gelir, yalnız­ca onu namazda veya namaz dışında okumak, öğretmek, gereğine göre hüküm ve fetva vermekle sınırlı kalmaz. İki hadisin lafzı arasında fark yoktur. Ahmed bin Hanbel'in, Yezid Ibnü'l-Ahnes es-Sülemî'den rivayetinde şöyle denilmiştir: "Bir kimse ki Allah ona Kur'an’ı vermiş, o kişi de gece gündüz onu yerine getiriyor ve ondakilere tabi oluyor".

 

Hadisin Arapça aslının tam İfadesinde "Allah birine mal-mülk vermiş ve ma­lım hak yolda harcamak üzere onu o mala musallat etmiştir" yani durmadan o malı Allah yolunda hak uğruna harcayıp durmaktadır, denilmektedir. Buradaki mal az ve çoğu kapsar.

 

Musallat kılma ifadesi, tabiatında cimrilik bulunan nefsi kontrol altına al­maya delalet etsin diye kullanılmıştır. Burada malı hak yolda harcama "helak etme" diye ifade edilmiştir. Bu, maldan geriye hiçbir şey kalmamasını gösterir.

 

"Hak yolda" ifadesi, kınanmış olan israf düşüncesini ortadan kaldırmak için Allah'ın razı olacağı yerlerde harcamayı ifade etmek için söylenmiştir.

 

Hikmetten kasıt daha önce işaret ettiğimiz gibi Kur'an'dır. Diğer bir görüşe göre cahilce ve kötü davranışlara engel olan her şeydir.